Home page
Haber Menüsü


 
Bizde hurafe bol - II
 
Temel yanılsamamız, enflasyondaki düşüşle fiyatlardaki düşüşü birbirine karıştırıyor olmamız
 
Yarkın Cebeci
 
23 Ocak—  Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz hafta enflasyon konusunda toplumumuzda yaygın olarak dile getirilen hurafe ya da yanılsamaları irdelemeye başlamıştık. Aslında tefrika benzeri yazılar yazmayı hiç sevmiyorum ama gerek enflasyonun Türk sosyal ve ekonomik yaşamındaki yeri, gerekse toplumumuzun hurafeler yaratma ve bunlara inanma konusundaki başarısı (!) nedeniyle sayıları artan enflasyon hurafelerini bir yazıya sığdırmak mümkün olmamıştı.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Geçtiğimiz hafta değindiğim ve elimden geldiğince çürütmeye çalıştığım iki hurafe sokaktaki enflasyonun yayınlanan enflasyondan çok farklı olduğu ve Devlet İstatistik Enstitüsü’nün enflasyon verilerinin İstanbul Ticaret Odası enflasyon verilerinden daima daha düşük olduğu yönündeki hurafelerdi.
       Bu haftaki ilk yanılsamamız enflasyonun tanımı ile ilgili. İlginçtir, son otuz yıllık ekonomi tarihimize damgasını vurmuş olmasına rağmen enflasyonun tanımı konusunda bile belirsizlikler var kafamızda. Temel yanılsamamız, enflasyondaki düşüşle fiyatlardaki düşüşü birbirine karıştırıyor olmamız. Bunun sonucunda, özellikle son aylarda yıllık enflasyonda yaşanan hızlı gerileme hak ettiği övgüyü alamıyor. Bu yanılsamaya maalesef basınımızda da sık sık rastlanıyor. Kamu ürünlerine ne zaman zam yapılsa bu, “zamlar durmak bilmiyor” başlıklarıyla yansıyor kamuoyuna.
       Oysa, çok büyük bir olasılıkla enflasyonla mücadele programı tam başarıya ulaşsa bile zamlar “durmak bilmeyecek”, sadece yavaşlayacak. Bu yavaşlama son aylarda da hissettiriyor kendini zaten; geçtiğimiz dönemlerde %4-5’ler düzeyinde olan otomatik fiyat ayarlamaları %1’lere kadar gerilemiş durumda. Kısaca, şunu unutmamak gerekir ki, programın amacı enflasyonu yani fiyat artış hızını düşürmek, fiyatları düşürmek değil.
       Enflasyon konusunda özellikle son aylarda çok daha sık bir biçimde gündeme gelen bir yanılsamamız da enflasyon - devalüasyon ilişkisi hakkında. Bilindiği gibi Türkiye’nin uygulamakta olduğu enflasyonla mücadele programı temelde döviz kurunun bir nominal çapa olarak kullanıldığı bir döviz kuruna dayalı stabilizasyon programı. Dünyadaki benzer uygulamalara baktığımızda, döviz kurunun nominal çapa olarak kullanıldığı programların bir ortak özelliğinin olduğunu görüyoruz.
       Programlar, devalüasyon hızının belli bir düzeyde tutulması esasına dayandığı ve enflasyondaki ataletin enflasyon hızının devalüasyon hızına gerilemesine kısa vadede izin vermemesi nedeniyle, programların ilk aylarında enflasyon ve devalüasyon arasındaki makas açılıyor; bu da ülke para biriminin yabancı paralar karşısında aşırı değer kazanmasına ve dolayısıyla dış ticaret açığının ve cari işlemler açığının genişlemesine neden oluyor. Bu aşırı değerlenme yüksek bir oranda olur veya uzun süre devam ederse, döviz kuru üzerindeki baskı da artabilir, hatta dayanılmaz bir boyuta ulaşabilir.
       Kısacası, döviz kurundaki değerlenmenin ne oranda olduğu, programların sağlığı açısından son derece önemli ve bu nedenle yapılan hesaplamalarda son derece dikkatli olmak gerekiyor. İşte tam bu noktada başlıyor yanılsamamız.
       Geçen yıl Türk Lirası’nın döviz kuru sepeti karşısındaki değer kaybı %20, yıllık tüketici fiyat artışı %39. Tamam, o zaman Türk Lirası yaklaşık %20 oranında değer kazanmış durumda. Zaten dış ticaret açığındaki hızlı genişleme de bunun bir kanıtı…
       Yanlış anlaşılmasın, son üç cümle kesinlikle benim görüşüm değil. Bilakis, şimdi bu yaklaşımdaki temel hataları sıralamaya çalışacağım. Öncelikle burada yanlış bir fiyat endeksi kullanılıyor. Şurası bir gerçek ki, tüketici fiyat endeksindeki artışın yüksek çıkmasının ardında dış ticarete konu olmayan bazı sektörlerde - örneğin kira ve sağlık hizmetlerinde - rastlanan hızlı artışlar var. Kabul etmek gerekir ki, kira artışlarının ya da doktor ücretlerindeki artışların dış ticaretimiz üzerindeki etkisi yok denecek kadar az.
       Burada kullanılması gereken endeks, dış ticarete konu olan malları bünyesinde barındıran ve çekirdek enflasyon olarak tanımlanan özel sektör imalat sanayi fiyat artışları, ki burada yıllık artış %33,6.
       Yaklaşımdaki ikinci eksiklik, yurtdışındaki enflasyonun hesaba katılmıyor olması. Halbuki, ABD ve AB ülkelerinde yıllık enflasyon sırasıyla %3,4 ve %2,9 düzeyinde ve bunlar da değerlenmeyi azaltan unsurlar.
       Son olarak, bu tür hesaplamalarda kesinlikle göz ardı edilmemesi gereken, ancak bizde hemen hiç değinilmeyen bir husus enflasyondaki hızlı düşüşün yol açtığı verimlilik artışı. Burada elimizdeki tek veri DİE’nin yayınladığı kısmi verimlilik endeksi verileri ve bunlar yılın ilk dokuz aylık döneminde %5 dolayında bir verimlilik artışına işaret ediyor.
       İşte tüm bu faktörler göz önüne alındığında Türk Lirası’ndaki değerlenmenin %20 gibi ürkütücü bir boyutta değil, sadece %4 düzeyinde olduğunu görüyoruz.
       Hurafelerden, yanılsamalardan uzak, pozitif bilimin ışığında yaklaşımlar dileklerimle …
 
       
   
MSNBC News Emine Uşaklıgil’in tüm yazıları
MSNBC News Oğuz Büktel’in tüm yazıları
MSNBC News Şükrü Küçükşahin’in tüm yazıları
MSNBC News Turgut Tokgöz'ün tüm yazıları
MSNBC News Levent Gürses'in tüm yazıları
MSNBC News Kerem Alkin’in tüm yazıları
MSNBC News Murat Arın’ın tüm yazıları
MSNBC News Yarkın Cebeci’nin tüm yazıları
MSNBC News Mahmut Kaya’nın tüm yazıları
MSNBC News Murat Yeşildere’ın tüm yazıları
TOP5 Bankaların kara tahtaları siliniyor
 
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları