|
|
Piyasalarda yaşanan krizin en somut yansıması, önemli dolar rezerv kaybımız ve sonucunda beliren yüksek faizler olmuştu. Ancak özellikle yılbaşından beri, ülkeye öngörülenin de üstünde dolar girişi oldu. Kriz sırasında ve Aralıkın başlarında, 6 milyar dolar kaybeden Merkez Bankası 2001e bankalardan düzenli dolar alarak başladı. Buna 2.8 milyar dolarlık IMF yardımı ve 1 milyar dolarlık uluslararası bankaların yardımı eklendiğinde, rezervlerimiz kriz öncesi seviyelerini aşıp 26 milyar dolar dolaylarına ulaştı. Faiz cephesinde de gidişat, en azından, şimdilik kanamanın durdurulduğu yönünde. Eski günlerini henüz aratmakla birlikte, tahvil ikincil piyasalarına likidite döndü. En çok işlem gören ve bu ay başı piyasaya sürülen 6 aylık tahvillerde, faizler geçtiğimiz hafta yüzde 60ların aşağısına da inerek yüzde 55-57 bandına oturdu. Tabii bu hala kriz öncesi dönem seviyelerinden çok, çok yukarıda. Reel ekonominin de, piyasalardan taze bir nefes bulabilmesi için Hazinenin iç borçlanma yükünün kriz öncesi yüzde 30-40lar civarına inmesi gerekiyor. Ozan Korman Tarman kimdir? NİV, 2001DE DE ÇOK ÖNEMLİ 2001 yılında temel para politikası değişkeni yine Merkez Bankası Net İç Varlıkları olacak. Döviz karşılığı likidite verme veya çekme kuralı yine geçerli. Ancak, bu yıl NIV hedefi etrafında bir bant yok. Özellikle döviz girişinin fazla olması durumunda Merkez Bankasının NIV hedefinin altında kalma serbestisi var. Bu yılın ilk 3 haftasında bankaların Merkez Bankasına bolca döviz satmaları sonucunda likidite rahatladı ve Niyet Mektubundaki Ocak sonu 900 trilyon hedefi altına indi. Yani, ani bir likidite sıkışıklığı durumunda NIV hedefini aşmadan piyasaya para verme imkanı var. Merkez Bankası hem olası bir yeni likidite sıkışıklığına karşı tampon tutuyor, hem de faizde geçen senekine benzer bir aşırı düşüşü önlemek istiyor. Ancak bu kısa vadede rahatlatıcı gelişmeler, orta-uzun vadeli riskleri ortadan kaldırmış değil. Öncelikle, 2001de hükümetin yüzde 4.5luk büyüme hedefine ulaşmamız çok zor görünüyor. İç talebi bastıran sadece yüksek faizler değil, aynı zamanda düşük tutulacak kamu maaşları ve kesilecek tarım sübvansiyonları olacak. Şubat ayında gerçekleşecek toplu iş sözleşmeleri, tamamen anlaşılabilir sosyal nedenler, zorluklar dolayısıyla tartışmalı geçmeye gebe. YAVAŞLAMAYA HAZIR OLUN İlk çeyrek büyüme hızımız eksilerde dahi gezebilir. Yılın ikinci yarısı için büyüme ümidi, yine üretimde artış ya da direk yabancı yatırımlarda patlamada değil, sıcak döviz girişinin devam etmesinde olacak gibi ki bu da bildiğimiz gibi sağlıklı ve güvenilir bir yol değil. Düşük büyüme hızının, ekonomimize bizi iki önemli sorundan kurtarmak gibi bir katkısı da olabilir. Birincisi, geçtiğimiz sene çok yüksek seyreden petrol fiyatları ve değerlenen Türk lirası cari açığımızı beklentilerin çok yukarısına taşımıştı. 2001de ham petrol fiyatlarındaki yumuşama, hem de iç talebimizde olası önemli duraklama, cari açık sorunumuzu ortadan kaldıracaktır. İkincisi, düşük büyüme hızımızı, aylık enflasyon oranlarını da Türk lirasının aylık değer kaybı oranı seviyelerine yaklaştırabilir. Eğer programda herşey yolunda gitse bile (ki bu önemli bir eğer!), yüzde 12lik yıllık enflasyon hedefinden bir sapma olacağı beklenmeli. BELİRSİZLİĞE ALIŞIĞIZ Olası risk faktörlerini arttırmak mümkün. Martta Türk Hava Yolları ve daha önemlisi Mayısta yılan hikayesine dönmüş Türk Telekom gibi iki önemli özelleştirme kayda. Yabancı yatırımcıların Türk Telekom özelleştirilmesi ile ilgili kuşkuları devam ediyor. Hukuksal engeller ve itirazlar ortadan kaldırılsa bile, mevcut şartlar ve Telekom sektörünün küresel piyasalarda geçtiğimiz yıl aldığı yaralar göz önüne alındığında bu özelleştirmenin başarı kazanıp, kazanamayacağı şüphe götürür. Her zamanki gibi, Türkiye siyasetindeki çalkantılar da yatırımcıları tedirgin etmeyi sürdürüyor. Fazilet Partisinin kapatılma davasının bizi bir seçim atmosferine dek sürükleyebileceği endişesi, Mecliste gerçekleştirilmiş son yasal ilerlemeler sonucu giderilmiş gibi. Ancak birbiri ardına patlayan yolsuzluk skandalları ve arkasından gelen siyasi çekişmeler, hem hükümetin istikrarı, hem de dolayısıyla ekonomik programın uygulamasının tökezleyip, tökezlemeyeceği konusunda soru işaretleri oluşturuyor. Kriz sonrası, bankacılık sektörünün başlıbaşına ekonominin yumuşak karnı haline geldiği gerçeği (daha doğrusu bu gerçeğin daha açığa çıkması!) da sorunlarımızın tuzu, biberi. Geçtiğimiz haftaki temasları sonrası IMF ekibi bankacılık sektörünün sorunlu olduğunu kabul etmekle beraber, acil çözüm isteyen bir durum olmadığının da altını çizdiler. Ancak, görünen köy, kılavuz istemez! Yılın ilk üç haftası hem rezervlerimizdeki artış, hem de faiz oranlarındaki düşüş sevinç verici. Ancak yukarıdaki riskler göz önüne alındığında, Türkiyeye sıcak para harici önemli yabancı sermaye girişi olacağını düşünmek ve içeride üretimi arttırma yoluyla kaynaklarımızı daha sağlıklı kullanabileceğimiz bir platform oluşturacağımızı iddia etmek de pek gerçekçi değil. Fırtına şimdilik atlatıldı ama Türkiye ekonomisi ve piyasalarını dalgalı ve hassas dengeler üzerine kurulu bir 2001 bekliyor. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||