Konu:
“Hizbullah İtirafcısı
Anlatıyor...”
Konuk: Hizbullah İtirafcısı Abdülaziz Tunç
Erdoğan
Aktaş: İyi
akşamlar. Bir yıl önce bugün, Türkiye'deki en kanlı örgütlerden
biri olan Hizbullah'a karşı operasyon yapılmış ve bunun ardından, örgüt
çözülmeye başlamıştı. Az sonra, örgütün en önemli isimlerinden
biri olan ve yaptığı itiraflarla örgütün darbe yemesinde önemli payı
olan abdülaziz tunç canlı yayında konuğumuz olacak ve birlikte
Hizbullah'ı konuşacağız. Örüt aslında bitmeyen bir tehlike. Güneydoğu'da
örgütlenmeye başlamış ve çok sayıda fail-i meçhul cinayete imza
atmış bir örgüt. Çok sayıda sempatizanı vardı, hala da var. Ve
biliniyor ki, örgütün ortaya çıkarılamamış silah depoları bile
var. Ancak operasyonlar da devam ediyor. Önce örgüt için hazırlanan
iddanameden de alıntıların bulunduğu haberimizi izleyelim, daha sonra
Abdülaziz Tunç ile konuşacağız.
17
Ocak 2000'de, yani bundan tam bir yıl önce Beykoz'daki bir hücreevine düzenlenen
operasyonda Hizbullah'ın lideri konumundaki Hüseyin Velioğlu öldürüldü.
Örgütün askeri kanat sorumlusu Edip Gümüş ile arşiv sorumlusu Cemal
Tutar da sağ olarak yakalandı. beş saat boyunca devam eden operasyon
televizyonlardan canlı olarak yayınlanmıştı. Operasyon sonrası polis
örgütün arşivini de çözmüştü. Hizbullahın beyin takımında yer
alan kişilerden dini lider Enver Kılıçarslan, şura üyesi Hacı İnan,
İstanbul sorumlusu İlyas Kutluman, Ankara sorumlusu Mahmut Demir ve başbakanlıkta
görevli hizbullah militanı Abdulsamet Yıldız yakalandı. Ortaya çıkarılan
mezarevlerse vahşetin boyutunu gösteriyordu tüm dünyaya. Örgütün
celladı olarak bilinen ve tam kırk yedi kişiyi sorguluyarak öldüren
Abdulsettar Yıldızbakan da ele geçirilenler arasındaydı. Operasyonlar
yurtçapında aralıksız devam etti. Bu sayede yıllardır aydınlatılamayan
faili meçhul cinayetlerin çözümü için de ilk adım atılmış oldu.
Hizbullaha yönelik yurt çapında şimdiye kadar iki binden fazla
operasyon düzenlendi. Yirmi yıllık bir geçmişe sahip olan hizbullah
örgütüne yönelik bu operasyonlarda yedi binden fazla kişi gözaltına
alındı. Üç binden fazla örgüt üyesi tutuklandı. Diyarbakır DGM'de
açılan 24 Mayıs 2000 tarihli ana Hizbullah davasının iddianamesinde
ise örgütle ilgili ilginç tespitlere yer veriliyor. İddianameyi
yazansa savcı yılmaz aktaş. İddianameye göre Hizbullah'ın amacı Kürt-İslam
devleti kurmak değil. Çünkü örgüt ırk olgusunu kabul etmiyor. Savcı
Aktaş'a göre asıl amaç hazreti Muhammed'in Medine dönemini andıran
bir kurtarılmış bölge yaratarak tüm Türkiye'yi kapsayacak islam
devleti kurmak. Örgütün siyasi ve dini tek lideri Hüseyin Velioğlu'dur
ve Hizbullah Cihad aşamasındadır. Örgüt Güneydoğu'da depoladığı
vahim nitelikteki silahları 1999 yılı içinde stratejik bölgelere
aktarmıştır. Gaziantep'teki örgüt evinde ele geçirilen ve örgütün
üst düzey yöneticilerinden Hacı İnan tarafından yazılan mesajda bakın
neler deniyor: "İnşallah artık çıkırdığımız bu silahları
bir daha yerin altına koymayız. Bunları temizleyip bu alçak devlete
karşı birşeyler yapılması gerekir. Ve inşallah bu silahların
namluları kafirlerin beynine uzatılacak." Organik yapı içinde yer
alan bir militanın örgütten ayrılmasının cezasıysa ölümdür. Ve
örgüte katılan için artık özel yaşam yoktur. O herşeyiyle örgüte
adanmıştır. Örgüt son dönemde askeri kanat militanlarından resim
alma uygulaması başlatmıştır. Bunlarla sahte nüfus cüçdanları yapılmıştır.
Klasik terör örgütlerinin aksine hizbullah eylemlerini kabul etmez.
Hatta eylemlerinin bazılarına polis bazılarına da PKK süsü verir.
Her örgüt mensubu aynı zamanda bir istihbarat elemanıdır. Örgüt
mensuplarının mobil telefon sahibi olmaları ise yasaktır. Örgütün
eylem önceliklerine gelince. PKK militanları ve sempatizanları ilk sırada
yer alıyor. Ardından Kürt sorunuyla ilgili yayın yapanlar, partiler.
rakip islamcı gruplar,muhalif ya da devlet yanlısı cami imimları. Şüpheli
ajanlar, alköllü içki satanlar ve islami kurallara uygun örtünmeyen
kadınlar. Örgütün hedef kitlesiyse 20 yaş altı, eğitimsiz, yoksul
ve bekar gençlerdir. Örgütün tamamına yakını köy kökenlidir.
Erdoğan
Aktaş: Örgüte
karşı operasyonlar hala devam ediyor ve polis örgütün yirmi altı
silahlı adamını daha arıyor. Bunlar da yakalandığında operasyonlar
tamamlanmış olacak yada tamamına yakın bir sonuç elde edilmiş
olacak. Diyarbakır’a dönüyoruz. Örgütün en önemli isimlerden biri
olan ve itiraflarıyla Hizbullah’ın çözülmesinde de önemli pay
sahibi Abdulaziz Tunç karşımızda. Abdulaziz Bey iyi akşamlar.
Abdülaziz Tunç: İyi
akşamlar Erdoğan Bey.
Erdoğan
Aktaş: Abdülaziz
Bey iddianamede savcı Hizbullah’ın bir istikbarat örgütü gibi çalıştığını
söylüyor. Bu örgüt nasıl yapılandı ve bu gizliliğini nasıl
koruyabilmişti?
Abdülaziz
Tunç: Doğrudur
efendim, aynı o şekilde. İzah ettikleri şeklde bir istihbarat örgütü
şeklinde yapısını kurmuştu. Tamamıyla gizliliğe dayanıyordu. Hücresel
şekilde bir yapı vardı.
Erdoğan
Aktaş: Abdülaziz
Bey biliyoruz ki örgüt lideri Hüseyin Velioğlu ile sizin bire bir ilişkiniz
vardı, görüşürdünüz. Operasyonda öldürüldükten sonar morgdaki
çesedini siz de teşhis ettiniz. Sizin örgüt içindeki konumunuz neydi?
Abdülaziz Tunç: Sorguculuk.
Erdoğan
Aktaş: Bu
sorguculuğu biraz açar mısınız? Üstelik sorgu sistemleri çok konuşuluyordu
Hizbullah’ın anlatır mısınız nasıl sorgu gerçekleştiriyordunuzt?
Abdülaziz Tunç: Biz
buna PKK çatışması başladıktan sonra bu sorguculuk icab etti. O dönemde
yani 91, 92 ve 93’lerde özellikle PKK militanlarının, PKK yandaşları
kaçırılıdı. Yakalananlar askeri kanat tarafından kaçırılıp önceden
belirlenmiş olan ve içinde sığınak bulunan evlere götürülüyordu.
Sığınaklara yerleştirdikten sonra Hüseyin tarafından bana bir not gönderildi
işte falan adreste sorgulanacak şahıslar var. Bende o adrese gider orda
bu şahısları sorgulardım. Mikro teyp vadı, bende mikro kasetler vardı.
Kaçırılmış olan şahsi eğer müsayitse sığınakta, eğer müsayit
değilse evin bir odasında bazen onun gözü kapalı, bazen de benim yüzümü
püşi ile sarıp kaçırılmış olan şahsın yüzünü açacak şekilde
sorgulardım. Tabi önceden o şahsın bilgisi elimizde vardı.
Erdoğan
Aktaş: Abdülaziz
Bey ne yöntemler uygulardınız bu sorgu sırasında. Çünkü
Hizbullah’ın sorgu sırasında? Çünkü Hizbullah’ın sorgu sistemi
de konuşuldu, domuz bağından söz edildi, zincire vurulmadan söz
edildi.
Abdülaziz Tunç: Şimdi
o dönemde tabi sorguculuk henüz yeniydi, henüz örgüt tarafından, örgüt
taragından gelişmiş bir metod değildi, bir iş değildi. Yavaş, yavaş
gelişti bu. O dönemde sadece oydu. Yani bir şahsı odada oturtur karşısına
geçer onu sorgulardı, diğer arkadaşlar da sorgulardı. Onun dışında
bir zorbalık falan yoktu. O dönemde öyleydi. Yalnız 95’den sonra, 95
örgüt için bir dönüm noktasıdır. O dönemden sonra bütün örgütün
yapısı, örgütün işleyişi durdu ve yeniden yapılandırıldı.
94’den sonra benden bu sorguculuk benden alındı. Daha sonra Velioğlu
öldürüldükten sonra ele geçirilen dökümanlardan ve kasetlerden gördüğüm
kadarıyla bu domuz bağı ve yakılan naylonun vücuda dökülmesi,
hayaların sıkılması şeklinde işkence yapılarak sorgular yapılmış.
Ama benim dönemimde 95 öncesinde kesinlikle böyle bir şey yoktu. Hatta
o kadar işkencesiz, zora dayanmayan bir sorgu metodu vardı ki bazı şahıslar
elimizden kaçtı. Bulundukları evden kaçıtlılar. Şu anda ismini de
verebilirim kaçan şahısların ama gerek yoktur. Böyle bir metod vardı
o dönemde.
Erdoğan
Aktaş: Peki
Abdülaziz Bey bu noktadan sonra siz nasıl bir göreve geldiniz ve neler
yaptınız?
Abdülaziz Tunç: 91
ve 94 tarihleri arasında aynı zamanda Batman’dan örgütün dökümanlarını
alıp Mardin’e geldim. Hüseyin Velioğlu Mardin’deydi o dönemde.
Yani bir nevi kurye görevi yapıyordum. Yarıca Hüseyin Velioğlu’nun
eline geçen örgüt dökümanlarını rapor halinde ve raporlar ve
asimile içüin yapardım. Bu işler vardı. Tabi biraz önce de dedim
95’de işler durduruldu. 96’da Batman’da göz altına alındım. Göz
altına alındığımdan dolayı, bu da örgütün bir metodudur göz altına
alınan insanlar bir yıla kadar örgütün içinden uzaklaştırılır. O
bana da uygulandı. Daha sonra 97’de işimden örgütün emriyle ayrılmak
zorunda kaldım ve Mardin’de bulunan örgütün bilgi işlem merkezine
yerleştirildim. Orada üç ilin Diyarbakır, Mardin ve Şırnak illerinin
dökümanları gelirdi oraya. Orada bulunduğumuz yerde yedi tane
bilgisayar vardı. Bu üç ilin dökümanlarını bilgisayarlara kayıt
eder ve tüm bilgileri bir diskete kayıt eder Hüseyin Velioğlu’na gönderirdik.
Bir kurye alıp götürürdü.
Erdoğan
Aktaş: Peki
Abdülaziz Bey örgüt lojistik desteği nasıl sağlıyordu?
Abdülaziz Tunç: Örgüt
elemanlarından aydatlar alınırdı. Ayrıca Ramazan aylarında tüccarlardan,
esnaftan zekat toplanırdı. Örgüt taraftarlarının ödediği hiybeler
vardı, tehdit yoluyla alınan maddiyat vardı. Bunlardı.
Erdoğan
Aktaş: Abdülaziz
Bey örgütlerin siyasi partilerle, daha doğrusu Hizbullah’ın siyasi
partilerle yada yasal kuruluşlarla, derneklerle bir teması var mıydı?
Bu yönde gelişmek, örgütlenmek gibi bir kaygısı var mıydı o dönem?
Abdülaziz Tunç: Hayır
efendim. Hizbullah örgütü tamamen yasaldışına dayanan bir örgütü
ve resmiyetle hiç bir ilişkisi yoktu. Siyasi partileri zaten düzenin
partileri olarak görüyordu ve onlarla kendi elemanlarına hiç bir zaman
ilişkiye girmemelerini söyelerdi, öy vermemeyi söylerdi. Yani hiç bir
suretle, hiç bir partiyle ilişkisi yoktu. Yalnız Refah Partisi’nin
tabanı örgüte yakın düşünce olarak, düşünsel olarak yakında. Örgütün
tabanı ve Refah tabanı bir birine yakındı ve diyalogları da vardı,
fikirsel olarak.
Erdoğan
Aktaş: Peki
bu diyalogu biraz açıklar mısınız? Aynı zamanda bu örütlenmenin
metodu olarar mı o partinin tabanıyla bir temas halinde miydiniz? Ve Hüseyin
Velioğlu’nun bu konuda bir tavrı var mıydı?
Abdülaziz Tunç: Kazanım
açısından o insanlarlı kazanmak açısından diyalog vardı. Yoksa öyle
maddi bir ilişki yoktu.
Erdoğan
Aktaş: Diğer
islami örgütlerle ilişkiniz neydi? Örneğin İslami Hareketle.
Abdülaziz Tunç: Örgütün
bir genel stratejisi vardı. O strateji de Türkiye’deki bütün İslamcı
örgütlerin tümünü dağıtıp Hizbullah’ın Türkiye’de tek
alternatif bir İslami güç haline gelmesiydi. Bunu Güney Doğu’da başarılıdı.
Yani Hizbullah’ın bütün örgütler etkisiz hale getirildi ve daha
sonra çıkarıldılar Güney Doğu’dan. Daha sonra bu Akdeniz illerinde
uygulamaya konuldu. Daha sonra da son yıllarda da batıya yönelim vardı,
batıya yönelmişti. Burada da islamcı örgütlere karşı saf dışı
etme politikasına, böyle bir harekete geçilmişti. Bu İzzettin Yıldırım’ın
cemati ile başladı.
Erdoğan
Aktaş: Efendim
Hüseyin Velioğlu’nun üzerinden İran tarafından verilen Kudüs Savaşçıları
örgütünün kimliği çıkmıştı. Bu örgütümüz Hizbullah İran ile
ilişkisi neydi? İran sizi ne şekilde desteklerdi?
Abdülaziz
Tunç: 1988’de
Hüseyin Velioğlu ve örgütün başka elemanlarıyla İran’a gittik
zaten. Gizli olarak çok sıkı ilişkileri vardı. Gittik oraya iki yıla
yakın kaldık ve daha sonra geldik. Gerçek manada ilişiki vardı.
Erdoğan
Aktaş: Ne
tür destek sağlardı? Örneğin İran’dan maddi destek yada silah
desteği gelir miydi örgüte?
Abdülaziz Tunç: Hayır,
hayır öyle bir şey yoktu.
Erdoğan
Aktaş: Çanakkale
Cezaevinde bulunan Hizbullah üyesi Murat Filiz ki Fidan Güngör’ün kaçırılma
olayından yargılanmıştı nitekim hüküm giydi. Eniştesi Yusuf Karakuş’un
da aralarında bulunduğu bir ekibin Uğur Mumcu’yu
öldürdüğünü belirtiyor bir notla. Ve bu not Beykoz’daki
disketlerde ortaya çıkıyor. Uğur Mumcu cinayeti hakkında ne
biliyorsunuz?
Abdülaziz Tunç: O
cinayetler işlendiği zaman Mardin’de ben Hüseyin Velioğlu’nun yanındayım.
Televizyonlardan izliyorduk ve eylem olduktan sonra televizyonlardan
islami hareketin bu olayları işlediği söylendiği ve Hüseyin Velioğlu
da: “Gerçekten bu İslami Hareket bu öylemleri yapabilir mi şeklinde
bize konuştu. Yani onların Hizbullah’la bir alakası yoktu, onlar daha
sonra İslami Hareket’in üzerine atıldı. Malum olan şeyler neyse
odur yani. Hizbullah’ın bir alakası yoktu. Onlar daha sonra İslami
hareketin üzerine atıldı.
Erdoğan
Aktaş: Bugünkü
durumu nedir Hizbullah’ın?
Abdülaziz Tunç: Bugün
kü durumu siz de anlattınız zaten. Hüseyin Velioğlu öldürüldükten
sonra benim gözümde örgüt bitmiştir. Hüseyin Velioğluörgütün herşeyiydi.
Örgütün zaten binlerce elemanı yakalandı. Şu anda dışarıda
olanların da tümü de şüpheli haldedir, örgütün tümü de şüphe
halindedir. Örgüt benim özümde bitmiştir yani.
Erdoğan
Aktaş: Beykoz
operasyonundan sonra İslamcı gazeteler Hizbulkontur tabiri kullandılar.
Ne demek Hizbulkontur. Siz Hizbulkontur’dan ne anlıyorsunuz?
Abdülaziz Tunç: Bu
terim 92 ve 93 yıllarında PKK yandaşı basın tarafından atıldı
zaten. Onun anlamı devletle bağlantılı olan bir örgüt anlamındadır.
Bunun PKK kullandı, şu anda islamcı basının bunu ben yadırgıyorum.
İslamcı basının Hizbullah’a her ne şekilde bakarsa baksın bu bizim
deymimizle cematin markislerin kullandığı birşeyi kullanmamaları
gerekirdi diyorum. Şu anda insanlar bana hangi gözle bakarlarsa baksınlar
ben onları saygıyla selamlıyorum. Yalnız marksislerin bu şeylerini
kullanmamaları gerekir diye düşünüyorum. Yani madem ki bir davayı
temsil ediyorsunuz kendi kavramlarınızı kullanın, neden başkalarının
kavramlarını kullanıyorsunuz?
Erdoğan
Aktaş: Size
şunu da sormak istiyorum. Beykoz operasonu bir dönem noktası olduğunu
söylediniz, Hüseyin Velioğlu’nun da öldürülmesini söylediniz. Bu
noktadan sonra örgütteki liderlik savaşı, yada liderlik kavgası, yarışı
ne şekilde devam etti?
Abdülaziz Tunç: Hüseyin
Velioğlu gittikten sonra örgütün başına şu anda bir kaç şahıs
vardır. Olması gerekir diye düşünüyorum. Bunların tek bir Hüseyin
veli oğlu gibi örgütü tek şahıs olarak yöneteceklerini sanmıyorum.
O bir kaç kişi örgütü beraber yani bir istişare kurumu şeklinde örgütü
idare edecekler, idare edebilecekleri kadar tabi.
Erdoğan
Aktaş: Bir
şura heyetini falan mı oluştuğunu düşünüyorsunuz? Bu konuda
elinizde bilgi var mı?
Abdülaziz
Tunç: Sanıyorum
öyle bir şey olacak. Çünkü o bir kaç şahsın şeyi yok. O öyle örgütün
tümünü kendi ellerinde bulunduracak güçleri yokş öyle karizmatik
yapıları yok, kabiliyetleri yok.
Erdoğan
Aktaş: Siz
Hüseyin Velioğlu ile Mardin’de birlikte olduğunuzu söylediniz bir
tarihten sonra. Ve uzun süre yan yanaydanız. Hüzeyin Velioğlu mu
veriyordu eylem emirlerini çünkü o bölgede bir çok gazeteci öldürüldü.
Bu gazeteciler neden öldürüldü? Aynı zamanda yerel politikacılar da
öldürülmüştü. Bunlara karşı neden eylem düzenlendi?
Abdülaziz Tunç: Örgütte
tek otorite, tek karar merchi Sayın Velioğlu’ydi. Bu konuda çok müthiş
bir karizması vardı. Ve altaki insanlarda, ona en yakın insanlarda hiç
bir zaman söz geçiremez, geçiremediler, itiraz edemediler. O dönemde
PKK yandaşı olan basın yoluyla Hizbullah’a karşı. Tabi onların.
Onlara karşı bir çalışma başlattılar, kendi Hizbullah’a büyük
zarar veriyordu. Hüzeyin onlara karşı yapılan, söylemiş olduğunuz
şeyleri yapılmasını emretti ve onlar oldu tabi.
Erdoğan
Aktaş: İşkenceyle
öldürülmesi konusunda da ve bulunan hücre evlerinin bulunduğu bahçelere
gömülmesi konusunda yine Velioğlu’nun emri mi vardı?
Abdülaziz
Tunç: Evet,
kesinlikle. Her şey, her karar Hüseyin Velioğlu’ndan dı. En ufak, en
ayrıntılı şeylere dahi karışırdı ve mutlaka kendisi geldikten
sonra uygulamaya koyardı.
Erdoğan
Aktaş: Bugün
örgütün yine sempatizanları olduğu biliniyor. Tabi bir yıl öncesinde
olduğu gibi olmasada yine örgüt var, Hizbullah var ve örgütün yirmi
altı silahlı adamının arandığını söylüyor Polis. Sizin örgüte
bir mesajınız var mı?
Abdülaziz Tunç: Şunu
söylemek istiyorum. Örgüt zaten biraz önce de dedim bitmiştir. Bu iş
geldi ve geçti buna öyle desinler. Gelip devlete teslim olmalarını,
kendilerini devlete af ettirmelerini istiyorum kendilerinden ve kafalarındanki
devlet imajı kesinlikle yanlıştır. Bunu devlete geldikten sonra ancak
anlayabilirler. Devlete gelen insanlar da bunu anlamıştır. Yani üst düzey
olarak isimlendirilen insanlar da bunu burda yaşadı ve gördüler. Örgüt
içerisindeki devlet imajı kesinlikle yanlıştır, herkes gelip devlete
teslim olsun, yani gelip o bataktan kendilerini kurtarsınlar. Bu iş
bitmiştir artık. Ayrıca hizmet ettikleri şey de sandıkları gibi
Allah’ın rızası değildir. İslami bir kurum değildir, tamamıyla
mafyaya dönüşmüştür. 95’den sonra tamamıyla mafyatik bir örgüte
dönüşmüştür. Alt tabiki bunu bilmiyor, baştakiler bunu biliyor. Alt
tabaka kendilerini kurtarıp mutaka kurtarıp gelsinler, bunlar onlar için
iyidir, çoluk çocukları için de iyidir, aileleri içindir. Bunu
kendilerine söylemek istiyorum.
Erdoğan
Aktaş: Bu
dakikadan itibaren bu örgütü biliyorsunuz hareket tarzını ve
reflekslerini de çok iyi biliyorsunuz. Bir eylem yapabilir mi? Yada ne türden
bir eylem hazırlığı olabilir Hizbullah’ın şu anki durumunda?
Abdülaziz Tunç: Örgütün
yapacağı yemiş olduğu darbeler karşısında kendisini toparlamaktır.
Kendisini toparladığı zaman da fırsat bulursa mutlaka darbe indirir.
Ama fırsat bulursa. Çünkü hala dışarıda bir çok yakalanmamış
askeri kanatta tecrübeli elemanlar var. Yani bunlar eylem yapabilir. Ama
ortam bunlara uygunsa ve devlet ve Hizbullah’ın dışındakiler mesela
DHKP-C. Bunlar devletle çatışma halinde olduğu sürece Hizbullah’a
yarıyor bu. Hizbullah kendisini toparlar bu ortamdan yararlanır. Hatta
PKK ile çatışma döneminde de devletle PKK’nın yoğun çatışmalarını
isterdik, hep öyle temenni ederdik. Keşke PKK ile devlet hep çatışsada
biz kendi örgütlenmemizi, cematimizi gelitirelim. Bu ortamlar
Hizbullah’a yarar.
Erdoğan
Aktaş: Peki
Abdülaziz Bey Avrupa’da kendisine taban bulabilir mi? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Abdülaziz Tunç: Doğrudur
Hizbullah’ın Avrupa yapılanması 90’lardan önceye dayanıyor. Ben Hüseyin’le
beraberken Avrupa’dan cemate katılmış olan bir iki cemat vardı ve
onlarla söyleşi yapılmıştı o kasetler getirildi ve Hüseyin’le
beraber dinledik. Sanıyorum 93’dü. O tarihlerde. Vardı orda yapılanma
ve bu olaylar nedeniyle, şimdi bu olayları Avrupa’da oradaki saf müslümanlara,
dindar müslümanlara laiklerle müslümanların çatışmaı olarak
anlatacaklar. Halbuki öyle bir şey yoktur ve orada eleman kazanmaya çalışacaklar.
Orada samimi müslümanlardan bu oyuna gelmemelirini söylemek isterim.
Burada öyle bir şey yoktur. Yani Türkiye’de laik müslüman çatışması
yoktur.
Erdoğan
Aktaş: Abdülaziz
Tunç çok teşekkür ederiz yayınımıza katıldığınız için.
Abdülaziz
Tunç: Ben
teşekkürediyorum.
Erdoğan
Aktaş: Hizbullah
itirafçısı Abdülaziz Tunç’la operasyonlardan bir yıl sonra
Hizbullah’ın Hizbullah mantığını ve cinayetleri konuştuk ve Yakın
Plan’a aldık. İyi akşamlar.
|