|
Sonra birden bire her şey değişti. Önce küçük çaplı terör eylemleri geldi, sonra cezaevi direnişleri başladı, bazı yerlerde bombalar patladı ve en önemlisi,birden bire büyük bir ekonomik kriz patladı. Bütün bunlar olurken Başbakan Bülent Ecevitin sağlık durumu ile ilgili spekülasyonlar başladı. Avrupa Birliğinden de kötü haberler geliyordu. Başbakan Bülent Ecevit AB aile fotoğrafına girerken Genelkurmay Başkanlığı Ankarada içinde ABye olumsuz bakış içeren ifadelerin de geniş yer aldığı 2000 Yılı İç ve Dış Güvenlik Tehdit Değerlendirmesini yapıyordu. Yolsuzluklara karşı girişilen geniş çaplı operasyonlar da sürüyordu. Öbür yandan, tüm iç çekişmelere rağmen hükümet, arkasındaki büyük Meclis desteği ile yoluna devam ediyordu, ki daha uzun süre de böyle gidecek görünüyor. ECEVİT HİÇ BÖYLE ÇIKIŞ YAPMAMIŞTI Bütün bu olumsuz gelişmelerin sona ermesi beklenirken, Beyaz Enerji Operasyonu neredeyse bir rejim tartışmasına dönüştü. Kimliği gizli tutulan bir komutanın operasyon konusunda Hürriyet gazetesine yaptığı açıklamaya Başbakan Bülent Ecevit ile Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz sert tepki gösterdiler. Askerler de bunun altında kalmadı; aynı üslupla yanıt verdi. Bugün bu tartışma sanki durmuş gibi. Dileriz böyle olur. Ama hem askerlerin, hem de özellikle Başbakan Bülent Ecevitin birkaç hamle sonrasını hesaplayarak çıkış yaptıklarını biliyoruz. Burada bazı noktalara işaret etmek gerekir. Yılmazın, askerlerle çatışıyor görüntüsü veren açıklamaları geçmişte zaman zaman olmuştu. Ama,Ecevitin bu tür çıkışları hiç olmamıştı. GİZLİ GÖREVLİLER Ecevit, son çıkışında bir şeyin altını özenle çizdi, bazı gizi görevliler ibaresini kullandı. Ecevit, acaba neden, gizli görevliler, deme gereği duydu? Burada bir şeyi daha anımsayalım. Ecevitin sağlık durumu ile ilgili spekülasyonlar yapılırken, MİT eski Müsteşar Yardımcısı Mehmet Eymür, internet köşesinden Özel Kuvvetler Komutanlığının (ÖKK) Ecevitten sonra bir kriz çıkmaması için özel hazırlık yaptığını ileri sürdü. Bunu ÖKKda görev alan bir hükümet tabibinin kendisine anlattığını bildirdi. Eymürün bu açıklamaları Türk basınında geniş yer buldu. Ancak, askerlerden bu konuda hiçbir açıklama gelmedi. Bunlar olurken, İstanbul Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yıldırım, işveren kuruluşlarının bile tepkisini çeken, MGK ekonomiye el koysun, yeni bir hükümet kursun, sıkıyönetim ilan etsin şeklinde açıklamalar yaptı. Eymürün yazdıkları ile Yıldırımın açıklamaları arasında bağlantı kurmak bizim haddimize değil; ama kayda değer. Ankarada çok kişi de bunu böyle görüyor. Satırlarımız arasına, bir başka açıyı daha koymakta yarar var. Genelkurmay ile Ecevit ve Yılmazın yaptığı açıklamalar, kendilerini 28 Şubat mağduru olarak gören kesimleri çok sevindirdi. Onlara göre, 28 Şubatçılar bölünmüştü. Gerçekten de tartışmalar, askerlerin bazı ittifaklarını kaybetmeye başladığı şeklinde algılanıyordu. Ancak, kendini mağdur gören çevrelerin unuttuğu bir şey var: 28 Şubat sürecinde demokrasi için tehlikeli görülenler kendileriydi. Askerlerin çıkışları bu nedenle destek görürken, ne dönemin Başbakanından ne de Başbakan Yardımcısından tık çıkmıyordu. Neden, diye sorulduğunda ise, dönemin ortakların birbirlerinin dahi güvenmedikleri ortaya çıkıyor. Neyse bu ayrı bir tartışma konusu. Ama çok kişi, Demokratlık yarışını doğru kişiler yapsın demekten de kendini alamıyor. Şimdi, Türkiyenin tüm bu badireleri atlatmasını isteyenler, bin kez daha dikkatli davranmak zorunda. Mali krizi atlatmak için önemli gelişmeler yaşanmışken, ortaya bir de rejim krizi çıkmamalı. Türkiye, bütün hedefini demokrasisini geliştirip ABye kitlemeli. Atatürkün en büyük eserlerinden biri olan Türk Silahlı Kuvvetleridir ve TSKnın Atatürke bağlılığı tartışılmaz. Aynı şekilde, TSKnın Atatürkün yüzüne batıya çevirdiğini görmezlikten geleceğini de kimse iddia edemez. Bu konuda soru işareti yaratacak tartışmalara da kimsenin girmemesi gerekiyor. Ortada bazı sorular varsa, bunların karşılıklı görüşmelerle giderilmeli. Yoksa Silahlı Kuvvetler, ne kadar, Biz ABye karşı değiliz dese de, karşı oldukları izlenimi doğabilir. Hiç kimse şunu unutmamalı: 30 yıl önce Türkiye ile aynı ekonomik güce sahip olan Yunanistan, bugün Türkiyenin 65 basamak önünde. Türkiyede kişi başına düşen ulusal hasıla 3 bin dolarken, Yunanistanda 18 bin dolar olmuş. Yani bir Yunanlı çocuk, bizim çocuklarımızdan 6 kat daha iyi eğitim alıyor; bir Yunanlı asker, memur, doktor, işçi, köylü... 6 kat daha iyi koşullarda yaşıyor. Türkiye eğitim harcamalarında dünyada 73üncü sırada, sağlık harcamalarında ise 50inci sırada. Böyle kalmaya devam edecek miyiz? Hayır, diyenler, Ankarada bir şeyler olmaması için üstüne düşeni yapmalı. Demokrasiyi istemeyenler ise, kendilerine otoriter bir yönetim altında iş bulsun, ama Türkiyeyi rahat bıraksın. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||