Deniz
Gökçe: İyi akşamlar. Bir Ekodiyalog programında
daha beraberiz. Bu standart klişe açılışımız. Bunu yapmadım mı
kendimi iyi hissetmiyorum. Bu akşam da bütün komutalar benim elimde.
Mahfi
Eğilmez:
İstediğin gibi açıp kapayabilirsin...
Deniz
Gökçe:
Hayır, genelin tersine daha çok ben konuşacağım bu akşam.
Asaf
Savaş Akat: Olabilir.
Ben zaten geçen sefer de konuşmadım. Çok mutlu oldum.
Mahfi
Eğilmez:
Ben zaten yarım saatteyken filan bir izin alayım gideyim, nasılsa ben
konuşmayacağım..
Deniz
Gökçe:
Asaf niye konuşmuyorsun..? Yanlış şeyler söylemekten mi
korkuyorsun..?
Asaf
Savaş Akat: Hayır,
hakkımda çok konuşuyor diye rivayet çıktığı için, rivayeti düzeltmeye
çalışıyorum ama bu Türkiye’nin devalüasyon hikayesi gibi. Devalüasyon
yapsak da yapmasak da yapacaklar rivayeti. Çünkü onun için ben konuşsam
da konuşmasam da çok konuşuyor rivayeti nasıl olsa çıkacak. Onun için
konuşacağım.
Deniz
Gökçe:
İsterseniz bu akşam şöyle başlayalım. Şu milletimizin devalüasyon
korkusunun ne kadar yersiz olduğu konusunu biraz konuşalım. Ne diyorsun
sen..?
Asaf
Savaş Akat: Hayır,
şimdi aslında yani ordan yola çıkmak lazım. Şimdi çok iyi bir şey
oldu. Yani bunu daha evvel de konuştuk burda. Fakat bu son kriz, aslında
çok öğretici oldu. Şeye de mesela çok sevindim, baya şimdi iktisat
tartışılmaya başlandı. Özellikle de para politikası tartışılmaya
başladı. Ben uzun süredir biliyorsun parayı çok önemsiyorum. İşte
yani dedim ki bu Türkiye’nin tamam bütçe açığı iyi ve önemli
bunlar. İşte yok dış açık, şu bu... Ama bir de Türkiye’nin para
diye bir derdi var.
Mahfi
Eğilmez:
Halbuki parayla sadet olmaz diyoruz, anlamıyor işte, bu parayı önemsiyor
işte..
Asaf
Savaş Akat: Parayı
fevkalade önemsiyorum. Şimdi şöyle bir manzara çıktı. Bence bu son
krizin en önemli, en öğretici taraflarından biri, bu soruya cevap
vermek lazım: Vatandaş, kıpırdamadı, yani vatandaş devalüasyon
beklemedi. Peki kim bekledi devalüasyon?
Deniz
Gökçe:
Yani kıpırdamadı derken, vatandaş dövize hücüm etmedi. Ayrıca
bankalardan parasını da çekmedi. Tam tersine...
Asaf
Savaş Akat: Tam
tersine, faizler yükselince döviz bozdurup TL’ye bile geçti.
Bankalara mevduat bile götürdü. Ama onun ötesinde bir şey var..
Deniz
Gökçe:
Adını koyalım, rasyonel davrandı.
Asaf
Savaş Akat: Peki
kim panikledi.? İktisatçılar. Kim panikledi? Profesyoneller, yani
bankacılar. Yani şimdi vatandaştan beklediğimiz davranışı, vatandaş
göstermedi. Dünyaca ünlü bankaların, araştırma bölümleri,
ordakiler bizim gibi iktisatçılar, şimdi ben Türkiye’deki..
Deniz
Gökçe:
Yabancılardan bahsediyorsun yani..
Asaf
Savaş Akat: Tabi
yani, ama netice itibariyle iktisatçılar yani orda. Şimdi yani
sosaktaki vatandaş, sıradan vatandaş değil. Bunlar profesyonel iktisatçılar,
iktisat okumuşlar.
Deniz
Gökçe:
Okumuş çocuklar.
Asaf
Savaş Akat: Şu
sırada bu kriz hakkında yazılanları okuyorum ve bakıyorum yazanlar da
onlar gibi düşünüyor. Yani işte iyi ki öyle yapıldı, yoksa devalüasyon
olurdu, işte öyle yapılsaydı devalüasyon olurdu, devalüasyona gider
diye falan, müthiş bir devalüasyon korkusu var. Demek ki vatandaşta
olmayan bir korku aslında. Profesyonel camiada, finans camiasında.. Yani
ben anlamaya çalışıyorum, yani ben merak ediyorum bunu. Ne diyorsunuz
buna? Çünkü ortada iki tane farklı davranış var. Büyük bankalar
devalüasyon korkusuyla paralarını çekiyorlar, yabancı bankalar,
normal olarak devalüasyondan çok korkan, değil mi, en küçük bir rüzgar
çıktığında, nem çıktığında gidip döviz alan vatandaş taş gibi
duruyor, hiç kıpırdamıyor, şey yapmıyor. Şimdi bu bir asimetrik bir
durum var. Bunu nasıl şey yapacaksınız, ben bu soruyla yola çıkayım..?
Mahfi
Eğilmez:
Vatandaş her zaman doğrusunu biliyor hocam. Yani pozisyonunu da değiştirmiyor,
başından beri de değiştirmiyor. Bunu nasıl izah ediyorsun? Bizim
beklentimiz biliyorsun, programda ilerlendiği zaman vatandaşın
pozisyonunda hafif bir değişme, hafiften başlayan, yoğunlaşan bir değişme
bekliyorduk. Neydi o..? Dövizden Türk lirasına geçiş olur. Kur belli
olduğuna göre, hedef belli olduğuna göre geçiş olur, orda bir değiştirmedi
pozisyon.. Yani vatandaş aslında durağan. İstikrarlı bir vaziyette
pozisyonunu koruyor. Öyle ani değişikliklerde çok sapmıyor. Belki
orda aramak lazım. Yani daha muhafazakar belli ki, pozisyonunu değiştirmiyor.
Deniz
Gökçe:
Türk toplumu muhafazakar mıdır sence?
Asaf
Savaş Akat: Yani
evet, muhafazakar diyebiliriz. Yani bence muhafazakarlıkla mı açıklanmalı,
şeye çok emin değilim. Yani bu devalüasyon olayına bu sefer vatandaş
böyle bir korkuya kapılmadı gibime geliyor. Belki şundan dolayı,
vatandaşın TL zaten o kadar az parası vardı ki zaten bütün parasını
dövize koymuştu, belki ondandır, bilmiyorum..
Mahfi
Eğilmez:
Doğru diyorsun ama hocam şöyle bir şey de var. Şimdi biz hep ne
diyoruz..? Türk toplumunun hafızası çok geçmişe gitmiyor. Daha yakın
geçmişe göre yargılıyor. Aşağı yukarı Türkiye, ne zamandan beri,
80’den beri bu olayı çözdü gibi değil mi, döviz krizi olayını
çözdü gibi. Belki onun etkisi var. Yani 20 senedir aşağı yukarı Türkiye
başka krizlere giriyor ama döviz krizine girmiyor. Kur krizine giriyor döviz
krizine girmiyor. Eskiden böyle olmazdı. Eskiden doğrudan döviz
krizine girerdik. Yani belki hani o 20 yıllık birikim çünkü genç bir
nüfus, 20 yıllık birikim artık devalüasyon korkusunu unutturdu
diyebiliriz belki...
Asaf
Savaş Akat: Fakat
işte öbür tarafta, ama mesela bankalarda var. Yani orda da garip bir şey
var. Şimdi düşün, bu programın arkasında IMF var. Bir stand-by anlaşması
var değil mi.. Yani şimdi profesyoneller gözüyle bakalım, analiz
yapanlar gözüyle bakalım, arkada IMF var. IMF’le yapılmış bir anlaşma
var. Bu anlaşmayla getirilmiş kriterller var, performans kriterleri var.
Bütçe var. Şimdi bunların hepsi çok iyi gidiyor. Yani program uygulanıyor,
IMF arkada desteği veriyor, nitekim bu olay çıktığında, kriz çıktığında,
IMF hemen 7.5 milyar dolarla ek rezerv kaynağı getirdi. Şimdi bunları
bilmemesi mümkün değil işte o büyük bankaların, büyük yabancı
bankaların iktisatçılarının, araştırma bölümlerinin.. IMF’in bu
desteğini bilmemeleri mümkün değil, bütçenin çok iyi gittiğini
bilmemeleri mümkün değil. Türkiye de vatandaş da kıpırdamıyor,
vatandaş bu işin döviz sorunu olmadığını vatandaş bile biliyor.
Fakat büyük bankaların insanları bilmiyorlar ve olmayan bir riskle,
yani devalüasyon riski yokken, devalüasyon riski yaratıp TL’ye hücum
ediyorlar büyük bankalar. Yani burda bir olay var.
Mahfi
Eğilmez:
Orda bir şey var. Şimdi bu tür bankalar, hem kurumsal arşivi, hem yazılı
arşivi, hem kişisel arşivi zengin olan yerler. Yani Türkiye’yle
ilgili arşivleri vatandaştan da belki bizim iktisatçılardan da daha
zengin. Dolayısıyla geçmişe bakıyorum mesela, 17 tane stand-by yapmışsın,
16 tanesini nasıl bozmuşsun? Hep böyle yerlerde, yani sıkıştığın
anda bozar diye düşünüyor mesela..
Asaf
Savaş Akat: Anladım
ama yani 6 ay evvel de öyle düşünmesi lazım. Baştan niye bu parayı
vermiş? Yani ne değişti? Yani temmuza kıyasla, ağustosa kıyasla ne
değişti..? Şimdişeyleri ayırt edelim. Tamam, özelleştirme yapılmamıştır,
şu olmuştur bu olmuştur... Demek ki faizlerin yükselmesi bekleniyor.
Yani bunu hepimiz kabul ediyoruz. Faizlerde bir kıpırdanma olacağı
belli. Çünkü özelleştirmede yeterince hızlı davranılmamış
mesela, faizleri şey yapacak. İşte devlet bankalarının düzeltilmesinde
şey yapılmamış, yeterince süratli adım atılmamış. Gene faizler yükselecek
şimdi. Profesyonellerin bunu görmeleri, anlamaları lazım. Ama aniden
bizim, yani ne oluyor da bizim 17 program yapıp 16’sını bozduğumuzu,
martta hatırlamıyorlar, mayısta hatırlamıyorlar, temmuzda hatırlamıyorlar,
kasımda hatırlıyorlar.
Mahfi
Eğilmez:
İşte oralarda işler kötü gitmiyordu hocam be.. Yani son iki ayda başladı..
Deniz
Gökçe:
Şimdi bir de iki tane burda kurumsal şey var. Bak, ben aşağı yukarı
15 senedir bu insanlarla yüzyüzeyim, Mahfi de aşağı yukarı o kadar
zamandır. Sen de bir en azından 10 sene diyorum yani bu konulara eğilmeye
başladın ve ilgilendin. Ama benim gözlemlediğim şu var: bir; bir kere
çoğu uluslararası yatırımcıların Türkiye masalarıyla yaptıkları
yatırımlar toplam yatırımların arasında çok büyük yer tutmuyor.
Çok küçük. Yani 50 milyar doları yöneten... Yani Türkiye, çok yüksek
miktarda parayı riske koydukları bir yer değil.
Asaf
Savaş Akat: Canım
rakamlardan belli zaten, yani rakamlar belli.
Deniz
Gökçe:
İki; durum böyle olduğu zaman daha yeni ve daha acemi olan
personellerini de Türkiye masasına koyuyorlar. Yani Türkiye masasıyla
uluslararası yatırımcıların....
Mahfi
Eğilmez:
Yani riske ettiği para az oldu için iyi de yetişmeleri çok değişiklik
oluyor falan...
Deniz
Gökçe:
50 milyar doları başkasına takip ettiriyor, 100 milyon doları daha genç
bir arkadaşa takip ettiriyor. Bunların bazıları da, mesela şey iki
sene olmuş başlayalı, başlar başlamaz Rusya’da bir darbe yemişler,
Asya’da bir darbe yemişler ve epey endişeliler. Bir tane daha darbeye
girersem ben işi kaybedeceğim, işimden olacağım diye.. Onun için ürkek
tavşan gibi konuya hassaslar. Bütün bunlar tansiyonu, gerilimi,
hassasiyeti çok arttıran unsurlar.
Asaf
Savaş Akat: Mesela
yani sebep budur demiyorum ama bunun bir faktör olacağını kabul
edebiliyorum.
Deniz
Gökçe:
Üç; bir faktör daha var, yani benim gözlemlediğim, o da şu; şimdi
finansal yatırımcı olmak farklı bir şey, ekonomik analist olmak farklı
bir şey. Yani bir işletme eğitimi görmüş kimsenin gözüyle bakışla,
iktisatçı veya kamu yönetmiş kimsenin gözüyle bakış çok farklı
şeyler. Şimdi yatırımcı o kadar çok ülkenin, o kadar firmasının
bonosunun günlük olaylarının peşinde ki yani bakışı biraz daha
basit, biraz daha yüzeysel hale gelebiliyor bazı kimseler için. Bazı
kimseler için hiç böyle değil. Ama bazıları için çok yüzeysel
hale gelebiliyor. Böyle yüzeysel hale geldiği zaman korkular da yüzeysel.
Yani Türkiye’nin gırtlağından, kulağından, burnundan döviz fışkırdığını
görmüyor, Türk vatandaşının daha bilinçlendiğini, Türkiye’den
sermaye kaçışının minimal, Türkiye’nin içinde döviz-Türk lirası
değişiminin daha kuvvetli olduğunu, bunu görmüyor.
Asaf
Savaş Akat: Ama
Deniz, yani şimdi ben onun için dedim ki; araştırma... Şimdi yani kasımın
başında çok yakın bir gelecekte Türkiye’de devalüasyon olma
ihtimali yüzde 60’tır diyen, değil mi, bir rapor yazıldı. Şimdi bu
raporu yazanlar iktisatçılar. Öyle değil mi..
Deniz
Gökçe:
Evet.
Asaf
Savaş Akat: Bunlar
artık senin yatırımcılar değil yani, bunlar işletmeciler ve dünyanın
en büyük bankalarından biri.. Şimdi yüzde 60 ihtimalle devalüasyon
diyor. Şimdi ortada fol yok, 24 milyar dolar rezerv var Merkez Bankası’nda,
15 milyar dolar rezerv var bankalarda, 40 milyar dolar rezerv var. Kısa
vadeli borçların ne kadar olacağı belli işte, devletin bütün borcu
zaten ortada. Hani bütün biz bu devletin 40 milyar dolarlık borcunu da
açık pozisyonunda tutmuyoruzya.. Yani öyle değil mi..
Bunun bir bölümü de Türk vatandaşının tasarruflarıyla,
bankaların kendi öz kaynaklarıyla, mevduattan gelen kaynaklarla tutulan
kısmı var. Yani ortadaki rakamlar belli. Ama ona rağmen yüzde 60 devalüasyon
diye yazdılar, yazıldı yani bu..
Mahfi
Eğilmez:
Biz biraz da hocam kendi kendimizle de çok uğraşıyoruz. O da var. Yani
bizden de başladı bu, içerde başladı bu hadise biliyorsun. Ordan da
çok kaynaklandı..
Deniz
Gökçe:
Ne açıdan içerde başladı?
Mahfi
Eğilmez:
Yani biz de başladık abi, cari açık çok büyüyüp gidiyor, bu yakında
devalüasyona doğru yok bilmem ne olur, bizim yerli yazarlarımız başlamadı
mı şurda tehlike var, aman bu program gitti, şurda biz çuvallarız, 17
taneyi batırdık, bunu da batırırız. Şimdi yabancı da bunu dinleye
dinleye o da senin benim yazılarımdan etkileniyor.. Sonra biz hükümette
de başladık. Zaten biz hiç bunları yapamayız, başladık birbirimizi
suçlamaya. Bu büyüye büyüye dışarı gidiyor. Bunlar birbirine düştü..
Deniz
Gökçe:
Bak ilk söylediğin faktöre bir örnek vereceğim. Sınıfta ders anlatıyorum.
İşletme mastırı öğrencileri. Sınıfta oturan bir öğrencim, şimdi
ben Türkiye’nin cari denge rakamlarını koydum ortalığa, onları
tartışıyoruz. Öğrencinin biri dedi ki, hocam dedi, bu yıl cari denge
açığı 12 milyar doları bulur dedi. Kocaman işte mastır düzeyinde
öğrenci, aklı başında falan bir arkadaş. Ama nasıl inandırmışsa,
üretmişse rakamı, 12 milyar dolar cari denge açığı. Ben dedim ki,
bak şuanda 7 milyar dolar açık var. Bundan daha fazla borç alındı
rezerv artmış bulunuyor eylül sonu itibariyle. Yani 12’ye varacak bir
zaman yok. Yok diyor, 12 milyar dolar falan olur dedi, ben çok iyi
biliyorum dedi. Ben de dedim ki, bak o zaman iddiaya girelim seninle
dedim. 12 milyar dolar olursa sen benim paramı al, 12 milyar doların altında
kalırsa ben senin paranı alacağım.. Tamam, girelim dedi. Şimdi iddiayı
artırıyorum, peki o zaman dedim ki bin dolara iddia edelim. Öğretmen
ve öğrenci iddiaya giriyor...
Asaf
Savaş Akat: Ama
mastır öğrencisi canım...
Deniz
Gökçe:
Ama herkes gülüyor, yani o konu komik, anlıyor musun.. Öğrenciyle
hoca parasal iddiaya girer mi..? Fakat cezalandırmak lazım keratayı..
Yani çünkü sınıfta yayıyor bu 12 milyar dolar cari denge açığını..
Mahfi
Eğilmez:
Böyle böyle yaydık işte zaten ya..
Deniz
Gökçe:
Şimdi yıllık rakamlar ilan edildiği zaman alacağım keratanın parasını
öğrensin diye..!
Mahfi
Eğilmez:
Neydi o hocam... “Boynuz kulağı geçer ama duyamaz” mıydı..
Deniz
Gökçe:
Evet. Ata sözlerimiz var biliyorsun.
Asaf
Savaş Akat: Taş
Devri...
Deniz
Gökçe:
...Taş bittiği için sona ermedi, kafalar değiştiği için sona erdi.
Asaf
Savaş Akat: Geçenlerde
beraber üçümüz de bir aradaydık, bir yerde bir konferanstaydık,
ordaki sorulardan bir tanesi...
Deniz
Gökçe:
Ama bir konu var burda. Beni kıskandığı için mi aynı renk gömlek
giydin?
Asaf
Savaş Akat: Vallah bugün şey yapamadım, Sayın
Müsteşarım tabi şey gibi, neydi, gümrük memuru..
Deniz
Gökçe:
Evet, o kolcu kıyafeti..
Mahfi
Eğilmez:
Ben kolcuyum.. Ben kolcu siz yolcu..
Asaf
Savaş Akat: Devletin
muhafazakarlığını yansıtıyorsun, seninle gurur duyuyoruz.
Mahfi
Eğilmez:
Benim hayatta hiç böyle gömleğim yoktu. Ben hep beyaz gömlek
giyerdim. Bu programda beyaz şey oluyor dedikleri çin bütün gri gömlekleri
topladık onları giyiyoruz. Burda beni izleyicilerim eleştirdi, ayne böyle
sizin gibi. Dediler ki bak fon mavi, bu mavi olmuyor.
Asaf
Savaş Akat: Anladım
da hep mavi giyme, ben bazen sarı giyiyorum, bazen yeşil giyiyorum,
bazen kırmızı giyiyorum..
Mahfi
Eğilmez:
Bu devletin ciddiyetiyle.. Biz devletten geldik, ciddiyetiyle bağdaşmaz
yani, sarı olmaz.
Deniz
Gökçe:
Sana bu gömlekleri veren bir var galiba..
Asaf
Savaş Akat: Bu
gömlekleri, şimdi artık ben de televizyona çıkıyorum diye öğrendim,
dolayısıyla gömlek alırken “bu televizyonda nasıl durur, duracak”
sorusuna... İktisata geri dönebilir miyiz acaba afedersin ama..
Deniz
Gökçe:
Evet, cari denge, dış denge...
Asaf
Savaş Akat: Beraber,
üçümüz de aynı konferanstaydık, orada gayet aklı başında iş adamı,
yani ekonomiyle haşır neşir, sokaktaki adam ve ihracat yapan, üretim
yapan bir işte arkadaşımız kalktı ve hemen lafa şey diye başladı,
Türkiye zaten çok döviz harcıyor dedi, döviz kazanamıyor dedi. Şimdi
yani bu devalüasyon korkusunun ardında bence bir de böyle bir kanaat
var, genel bir kanaat var. Yani Türkiye bir şey satamıyor dışarıya.
Halbuki dışarıdan çok mal alıyor, öyle değil mi..? Öyle bir kanaat
yok mu.. Bu sene, yani bu yıl hakkaten döviz giderlerindeki artış, özellikle
ithalat şeylerindeki artış, döviz gelirlerindeki artıştan daha fazla
oldu, yani bu yıl hakkaten bir açık verdik. Ama geçtiğimiz 6 yıla
baktığımızda böyle bir durum yok. Bence orda şöyle bir hata var;
biz mal ihracatına ve mal ithalatına büyük önem veriyoruz.
Eğilmez:
Ötekileri görmüyoruz, görünmeyen işlemlerle göremiyoruz bunu..
Asaf
Savaş Akat: Evet.
Şimdi mal ihracatı... Halbuki Türkiye dış ticaret, yani dar anlamıyla
dış ticarette Türkiye büyük açık veriyor.
Deniz
Gökçe:
İthalatla, mal ithalatı, mal ihracatı farkında..
Asaf
Savaş Akat: Evet.
Türkiye çok mal ithal ediyor, ona kıyasla az mal ihraç ediyor. Buna
mukabil bir de işin öbür tarafı var. Orda da hizmet ihracatı ve
hizmet ithalatı var. Türkiye, büyük bir hizmet ihracatçısı, buna
mukabil çok daha az hizmet ithalatı var.
Deniz
Gökçe:
Neler var hizmette onları da say..? Turizm..
Asaf
Savaş Akat: Özellikle
turizm, nakliye, onun üstüne bir de yurt dışındaki işçiler, müteahhitlik
vesaire vesaire.. Şimdi bütün bunları toplayınca, ama esas çok büyük
kalemler bunların içinde. Ve turizmle ilgili gelirler çok büyük bir
talep. İşçi dövizleri ve müteahhit, yurt dışından gelen paralar..
Deniz
Gökçe:
Ama ona karşı bir de faiz ödemelerimiz var.
Asaf
Savaş Akat: Faiz
gelirimiz de var ama.. 40 milyar dolar rezerv tutuyoruz dedik demin. O
rezervleri nakit halde tutmuyoruz, o rezervlerin hepsi faiz getiriyor,
baya bir faiz gelirimiz de var. Aslında faiz geliri ve faiz giderlerine
baktığımız zaman, aşağı yukarı birbirlerine eşitler. Bu da şunu
gösteriyor; aslında Türkiye’nin kısa vadeli borçları kadar da döviz
rezervi olduğunu tekrar gösteriyor, döviz bolluğu..
Mahfi
Eğilmez:
Bütün bunlara ne deniyor hocam..?
Asaf
Savaş Akat: Bunlara cari işlemler dengesi deniyor
Mahfi
Eğilmez:
Hayır hayır bu hepsi görünmeyen kalemlerdir.
Asaf
Savaş Akat: Görünmeyen
kalemlerdir.
Mahfi
Eğilmez:
Göremiyoruz yani, onun içni.
Asaf
Savaş Akat: Evet,
yani ihracat gibi gömlek, pantolon işte ne bileyim masa, sandalye filan
olmadığı için, otomobil olmadığı için... Şimdi orda şöyle bir
hata yapılıyor; bizim madem ki dış ticaret açığımız var, demek ki
döviz açığımız var..
Mahfi
Eğilmez:
Aynen öyle oluyor. Cari işlemler dengesini görmüyor büyük çoğunluğu..
Asaf
Savaş Akat: Mesela
Almanya’ya bakalım. Almanya’nın hep dış ticaret fazlası var, hep.
Ben bildim bileli ihracatı ithalatından fazla. Halbuki senelerdir de döviz
açığı var, cari işlemler açığı var. Çünkü niye..? Çok fazla
hizmet ithal ediyorlar, çok da az hizmet ihraç ediyorlar. Bütün Alman
turistler gidiyor, dışarıya gidiyor. Dolayısıyla, Almanya’ya baktığımda,
dış ticarette fazla var, ama cari dengesi açık. Türkiye de halbuki büyük
dış ticaret açığı, bu sene değil ama bir önceki yıl, iki sene
evvel, cari dengesinde fazla var. Yani dış açıktan daha fazla, dış
ticaret açığından daha fazla, öbür kalemde fazla üretmiş. Bence
belki bunun da bir etkisi var vatandaşta, yani sana destek için söylüyorum.
Mahfi
Eğilmez:
Evet, evet. Vatandaşa bu kırılma var, tam tanımlayamamaktan, tam
bilmemekten kaynaklanan belki... Vatandaşta şey yokta, yani aslında...
Deniz
Gökçe:
Şimdi tabi bu işin bir de öbür tarafı var. Bir de gene açık da
olsaydı toplam cari dengede, bunun borçla finanse edilme konusu var. Borç
veya yabancı sermaye yatırımıyla. Sen bu yıl anlatamazsan insanlara,
7 milyar dolar civarında yıl sonu itibariyle cari denge açığı vardır
ama 11 milyar dolar borçlanma vardı, işte 2 milyar dolar net hata ve
noksanı da düşersen, 9 olduğu için döviz rezervi arttı. Ve üstelik
o artış da, çapraz kur dolar lehine gittiği için küçük gözüktü.
Aslında daha da fazla artış var. Bir de çapraz kurdan dolayı yani..
2, 3 değil, 5 artış var aslında. Ama bunu anlatamıyorsunuz Türk
milletine. Ellerinde stok olarak bunu tutuyorlar, şeydeki Türk parasını
değil, altın ve döviz..
Mahfi
Eğilmez:
Şimdi euroya dönecekler, hocanın şeyi doğru çıkacak.
Asaf
Savaş Akat: Yahu
ne olacak bu euronun hali Mahfi..?
Mahfi
Eğilmez: Euro toparlandı, toparlandı.
Deniz
Gökçe:
Neden toparlandı, söyleyin bakalım..?
Mahfi
Eğilmez:
Tabi yıl başına şey yaparsan hala çok geride de azıcık bir
toparlanma var ama.. Ama bak ilginç bir şey, neden toparlanıyor dedi..
Aslında Avrupa’da hiçbir şey yok, yani Avrupa’nın olumluya gidişine
ilişkin bir şey yok. Amerika olumsuz gidiyor, ondan toparlanıyor.
Deniz
Gökçe:
Amerika olumsuz gidince ne yapıyor..?
Mahfi
Eğilmez:
Euro değerleniyor habire..
Deniz
Gökçe:
Neden ama, onu anlat biraz..?
Asaf
Savaş Akat: Bu
arada bir saptama yapabilir miyim.. Bu sağlam para, dandik para farkı
mesela şimdi bu euro hikayesinde tekrar çıkıyor. Şimdi euro düşmeye
başladığında, bir devalüasyon başladığında para dandik olunca o
devalüasyon bizzat devalüasyonu hızlandıran bir süreci devreye
sokuyor. Bizde bir devalüasyon başladı mı, aniden onu tutmak çok zor
oluyor. Şimdi aynı şey dolar için var. Şimdi dolar kaybetmeye başladı,
öyle ya da böyle.. Şimdi dolar değer kaybetmeye başladı diye böyle
panikle, aniden doların bir haftada yüzde 30 kaybetmesini bekliyor
musun? Beklemiyorsun. Nasıl kaybedecek...?
Mahfi
Eğilmez:
Yavaş yavaş kaybedecek.
Asaf
Savaş Akat: Gıdım
gıdım, 18 ayda yüzde 20 kaybedecek, ayda ortalama yüzde 1’e gelecek,
bazı aylar kazancak.
Mahfi
Eğilmez:
Nitekim de öyle oluyor şuan.
Asaf
Savaş Akat: Faizler
yükseldiği zaman da şeyde öyle oluyor. Sağlam para ülkelerinde faiz
yükselince yavaş yavaş yükselmeye başlıyor, 5, 5.25, 5.5, 6, 6.25,
6.5... Şimdi aniden 5’ten 15’e, 15’ten 50’ye 50’den 5 bine... Böyle
bir şey başlarına gelmiyor. Bu yani dandik parayla bağlantılı bu,
paranın dandikliğiyle..
Deniz
Gökçe:
Orada işte şu soruyu getireceğim sana; şunu anlatmamız lazım
insanlara. Niye bazı paralar sağlam para, niye bazıları da dandik
para..? Çünkü paranın dandik olması bir semptom, bir sonuç, bir
sebep değil. Ne dandik yapıyor.? Yani vatandaşa şunu anlatmamız lazım.
Neden bizim paramıza biz de güvenmiyoruz, yabancılar da güvenmiyor..?
Ne diyorsun? Senin teorini anlat bakalım, niye güvenmiyoruz kendi paramıza..?
Asaf
Savaş Akat: Yani
bir sürü şeyin etkili olduğunu düşünüyorum. Bir kere en önemli
unsur burda, geçmiş enflasyon performansı..
Deniz
Gökçe:
Günahlarımız..
Asaf
Savaş Akat: Geçmiş
enflasyon performansı. Şimdi şey deniyor mesela, büyük ülke küçük
ülke.. Yahu İsviçre küçücük ülke. Ama 400 yıldır enflasyon olmamış.
Şimdi 400 yıldır hiç enflasyon olmayan ülkenin parasına duyulacak güvenle,
değil mi, Türkiye’de olduğu gibi son 10 yılı yüzde 80’le, ondan
evvel ki...
Mahfi
Eğilmez:
Aslında yani o 400 yıllık hasreti hemen giderebiliriz. Gönder hocamla
beni oraya hazine müsteşarı, merkaz bankası başkanı, adamları
enflasyonla tanıştıralım, bu özlem gitsin hocam değil mi... Yahu bu
ders kitaplarından da çıkarmıştır ha onlar korkarım enflasyonu..
Asaf
Savaş Akat: Onu
böyle bir şey gibi, özel bir şey olarak, başkalarının başına böyle
şeyler gelir diye anlatıyorlardır.
Deniz
Gökçe:
Şimdi ben mesela Almanya’yı biliyorum. Almanlar tabi iki dünya savaşında,
her ikisinde de çok yüksek enflasyon yaşadılar. İnsanların
ellerindeki varlıklar sıfırlandı. Ve bu hafızalarında, bu nedenle
Almanlar’ın yeni mark’a ve yeni mark’nın şeyi yerine koydukları
zaman, ona olan güveni sağlamak bir numaralı meseleleri haline geldi.
Ve en önemli olgu bu. Peki bizde niye yok bu?
Mahfi
Eğilmez:
Bizde dediğin doğru da hocam, bizde böyle bir enflasyon hiç olmadı. Türkiye
hayatı boyunca, hani şöyle ki, bütün dünyanın 1930’larda yaşadığı
gibi yahut Latin ülkelerin 80’lerde 90’larda, yahut İsrail’in yaşadığı
gibi böyle hani kuyruğa giriyor adam, kuyrukta sıra gelinceye kadar
fiyat iki misline artıyor... Böyle bir şeyi Türkiye hiç yaşamadı.
Biz çok uzun süre, aşağı yukarı 30 yıldır, 25 yıldır yüksek
enflasyonla yaşadık. Ama bizim enflasyonumuz böyle bir hiper enflasyon
değildi, bizimki basamaklı enflasyondu. Yani böyle bir yıl 50 oluyor,
sonra 60’lar oluyor, sonra 40’a iniyor, tekrar 60’a çıkıyor, böyle
bir enteresan basamaklı.. Yani alıştıra alıştıra geldi ve hiper
enflasyon oldu. Hiper enflasyonunun tanımı herhalde günlük yüzde 50
filan olması...
Deniz
Gökçe:
89’dan sonra 50’nin altına hiç inmedi.
Mahfi
Eğilmez:
Doğru ama hocam şimdi bak, böyle bir basamakla geldiği zaman...
Asaf
Savaş Akat: Ama
istikrarlıydı, istikrarlı bir enflasyondu..
Deniz
Gökçe:
89 sonrası..
Asaf
Savaş Akat: Tek
istisnası 94’tü. 94’te bir hiper enflasyon..
Mahfi
Eğilmez:
80 yılında yüzde 107 oldu, 79 sonu.. 94’te biliyorsun yüzde
120-130’lara çıktı. Bir de 1998 başında, değil mi, bir aylığına
yüzde 100’ü geçti. Yani bizde 3 haneli enflasyona geçiş 3 kere oldu
tarihimizde, savaşı saymıyorum. Üç kere oldu, o üçünde de bir ay,
iki ay, üç ay sürdü.. Öyle bir hani 6 ay yüzde 100’lük, 200’lük,
300’lük... Sonra da tabi devam etmedi, indi zaten. Dolayısıyla toplum
hocam, dediği doğru Asaf hocanın, uzun süre yüksek enflasyon ama
istikrarlı enflasyona alışmış. O yüzden de şikayet de etmedi. Yani
mesela bizim bu programda da öyleydi. Yüzde 60’lık enflasyon
30’larda şey hale gelse vatandaş...
Deniz
Gökçe:
Şimdi ben bunu da eleştireceğim yalnız. Bu çok ulusal bir özelliğimiz.
Çünkü, bak dikkat et, Türkiye’de elektrik sıkıntısı olur,
elektrik kesilmeye başlar. Normal Türk vatandaşının reaksiyonu
nedir.? Hemen gider, bir tane akülü florasan lamba alır koyar bir
kenara..
Mahfi
Eğilmez:
Yahut jenaratör alır..
Deniz
Gökçe:
Yani.. Ama toplumun çok büyük bir miktarı jeneratörle uğraşamaz,
ama akülü florasan lamla evde yanacak. Ondan sonra, bir tek mesela
elektrik kesimi mutfakta, bir tane tüp alır, bir de elektrikli sistem,
iki sistemi yanyana koyar. Buna dikkat ettiğin zaman, problemi çözmüyoruz
biz. Problemle yaşamayı öğreniyoruz biz.
Asaf
Savaş Akat: Yani
orda hep ben şey örneğini veririm, yani bu şehrin suyu bitince iki
tane çözüm vardır. Bir tanesi, vatandaşlara devlete işte borç
verirler, vergi öderler, yeni baraj yaparsın. İkincisi herkes depo
yapar, hidrofor koyar. Şimdi hidrofor koymak bireysel olarak senin
sorununu çözer. Ama şehir sorununu çözmez. Eğer şehirde az sayıda
insan depo yaparsa, onlarda su hiç kesilmez, geri kalanların hepsinde su
biraz daha fazla kesilir. Ama bütün şehirdeki herkes depo yaparsa, su
olmadığı için herkesin su miktarı aynı şekilde kesilecektir. Şimdi
Türkiye’de de bu enflasyon, bu para ikamesi dediğimiz, dolarizasyon
biraz böyle bir sonuç yaşattı. İlk başta dolar az olduğu için, az
insan parasını dövize yatırdığı için, iyi kötü durumu idare
etmek mümkündü. Fakat herkes dövize kayınca aniden sorunlar çok daha
vahim hallere gelmeye başladı.
Deniz
Gökçe:
Efendim son haftalarda programımızın değişik versiyonlarını yayınladık,
izlediniz. Bize de çok mesaj gönderdiniz, e-mail gönderdiniz. Biz de
onları biriktirdik. Bugün biraz fazla vaktimiz var. Normalden fazla
diyelim, program için fazla değil tabi, bizim programa saatler yetmez
de..
Asaf
Savaş Akat: Ama
yani izleyicilerimize müteşekkiriz, onların baskıları sayesinde NTV
programa ayırdığı zamanı şey yaptı...
Deniz
Gökçe:
Şimdi izleyicilerimizin bazı soruları var. Tabi izleyicilerimiz bizim
burdaki formatımızı biliyorlar. Önce devlet cevap verecek değil mi..
Asaf
Savaş Akat: Tabi,
tabi..
Deniz
Gökçe:
Sayın Müsteşarım.. Sayın Mahfi Eğilmez’e....
Asaf
Savaş Akat: Bunlara
dinleyici istekleri diyebiliriz...
Deniz
Gökçe:
Bunlara dinleyici istekleri diyelim..
Mahfi
Eğilmez:
Eskiden Dilek Pınarı vardı böyle...
Deniz
Gökçe:
Şimdi efendim Orcun Aktan soruyor size, Sayın Mahfi Eğilmez. “Son
ekonomik krizle gerçekten Türkiye’ye yazık oldu. Her şey yolunda
giderken 11 aylık başarılı sayılabilecek bir programı, bir anda çok
zor duruma düşüren böylesi bir krize karşı devletin acil önlem planı
olması gerekmez miydi?”
Mahfi
Eğilmez:
Evet, aslında tabi ilginç bir soru ama devletin bu tür krizlerde acil
önlem planı yok. Çünkü böyle bir kriz hiç beklenmeyen bir krizdi.
Zannediyorum devlet de beklemiyordu. Onun için herhangi bir önlem planı
olmadığı anlaşılıyor. Zaten burda önleme de lüzum yoktu yani,
krizin çıkması da engellenebilirdi, benim kanaatim hep o. Yani burda
bir plan yapmaya gerek yoktu. O anda verilebilecek bir karardı ama bütün
bu tür şeylerde IMF programından sapmama esas alındığı için o da
bir plan, o da bir program. Hadise böyle oldu diye düşünüyorum.
Asaf
Savaş Akat: Yani
Türkiye kuşağında ama devletin depreme karşı nasıl bir planı
yoksa, değil mi, yani Türkiye deprem kuşağında ama işte 17 Ağustos’ta
gördük ki...
Mahfi
Eğilmez:
Yalnız tabi bu biraz farklı, orda biraz hafife aldım o farklı, yani
burda bir program yürüyor, bu programda böyle bir krizin yeri yok, böyle
bir kriz öngörülmüyor.
Asaf
Savaş Akat: Yoksa
niye oldu hocam..?
Mahfi
Eğilmez:
İşte sen ön gördün mü..?
Deniz
Gökçe:
Ama herkesin verdiği cevap aynı. Şimdi benim verdiğim cevap da şu;
ben diyorum ki siyaset
bozuldu, altıncı aydan sonra, yapılması gereken birtakım şeyler yapılmayınca..
Mahfi
Eğilmez:
Yani diyor ki önlemi alacak olanlar zaten neden olduğu için önlem
alacak adam yoktu demek..
Asaf
Savaş Akat: Devlet
kimdir, sorusu var o zaman yani bunun cevabında..
Mahfi
Eğilmez:
Bence bu soruyu geçelim..
Asaf
Savaş Akat: Bence
bu soruyu geçelim, kavga çıkar, onun için..
Deniz
Gökçe:
Halbuki en önemli soru buydu tabiki. Çünkü..
Mahfi
Eğilmez:
Ama cevapladık işte hocam..
Deniz
Gökçe:
İster likidite krizi de, ister kur krizi, ister döviz krizi, ister
Ahmet, Mehmet krizi de, ilk baştaki sebep ne? Yani hani kelebek kanatlarını
çırptı da ekvatorda fırtına oldu?
Asaf
Savaş Akat: Evet,
yani ama aşağı yukarı orda yani taraflar yavaş yavaş netleşiyor.
Deniz
Gökçe:
Nedir taraflar Asaf?
Mahfi
Eğilmez:
Bir; IMF geçmişin bir kuruluşudur diyenler...!
Asaf
Savaş Akat: Şimdi
IMF programında...
Mahfi
Eğilmez:
İki; siyaset öne çıktı diyenler var, o Deniz’in görüşü.. Üç...
Asaf
Savaş Akat: Üç;
para politikası diyenler var, para otoritesi diyenler var, bende üç...
Üç şey var.
Deniz
Gökçe:
Ayrıca mesela şey çok karşı, diyor ki; IMF, diyor, geçmişteki
performansından çok daha çabuk bir şekilde hareket etti ve krizi önledi.
Türk otoriteleri de IMF’in dediği her şeyi yaptılar, şeyi
savsaklamadılar. Sonuçta da sorun olabileceğinden daha küçük oldu.
Asaf
Savaş Akat: Şimdi
benim de itirazım var. Şimdi iki şeyi ayırt etmek lazım. Kriz çıktıktan
sonra, krizin gerçek bir kabusa, bir çöküşe yol açmasını
engellemek başka bir şey, bir de krizin zaten baştan çıkmasını
engellemek başka bir şey. Şimdi donmuş, dikkat edersen orda ikincisini
söyledi, bir kere kriz çıkmıştı. Bu kriz çıktıktan sonra doğrusunu
yaptılar diyor. Yani bu krizin cesametini, büyüklüğünü belli bir düzeyde
tuttular. Bir noktada geldiler, bir yerden bir ameliyat yapmak
gerekiyordu. Ameliyatı yaptılar ve bu doğruydu. Yani kur programını
kurtarmaktı mühim olan diyor.
Deniz
Gökçe:
Kısa vadeli, çok yüksek bir faizin tahribatından, diğer
alternatiflerin hepsinin tahribatı daha ağır olurdu.
Asaf
Savaş Akat: Dolayısıyla
bir tek şey kalmıştı. Kriz çıktıktan sonra, likidite krizi çıktıktan
sonra bir tek şey kalmıştı; kur programını ne yapıp yapıp
kurtarmak diyor. IMF doğru yaptı. Türkler de bunu kabul ederek tutarlı
davrandılar, doğru bir iş yaptılar diyor. Buna itirazın var mı
senin..?
Mahfi
Eğilmez:
Hayır, yok. Gel bakalım kriz nasıl çıktıya..
Asaf
Savaş Akat: Kriz
nasıl çıktıya gelince...
Deniz
Gökçe:
Anlat hocam kriz nasıl çıktıyı..
Asaf
Savaş Akat: Sen
anlat Mahfi, IMF nasıl bu krize yol açtı, anlat.. Bugün yazmışsın
zaten.
Mahfi
Eğilmez:
Ben diyorum ki ağabey, birçok neden var, bugün yazdım, birçok neden
var. Her şey var içinde. Yani siyasetin ön plana çıkması var,
ekonominin geri plana gitmesi var, yapısallarda gecikmemiz var, bizim
hatalarımız var, yüzde 40.. Geçmişle kıyaslıyorum. Geçmiş hükümetlere
göre bu hükümetin performansı, yapısallarda da, bütçede de her şeyde
de nerdeyse mükemmele yakın. Ama hatalar var, bunu görüyoruz. Benim
burda tespitim şu; IMF burda, bu krizin çıkışında, bence çok ciddi
bir hata yaptı. Türk mali sektörünü bilmiyor. Türk mali sektörünün
gerçek boyutunu bilmiyor ve çok hızlı itti bu reformu. Dünyanın hiçbir
yerinde, üstelik Türkiye gibi bir ülke ki birçok ülkeden de farklı.
Deregülasyonunu yapmış, sermaye hareketlerini serbest bırakmış, bir
sürü şey yapmış. Üç şey yapmamış. Birisi; kuru şey olarak
kullanmamış, hiç kullanmamış bunu son zamanlarda.. İkincisi; mali
sektörüne neşter atmamış, buraya hiç girmemiş. Üçüncüsü; diğer
yapısalları yapmamış. Yani eksikleri bunlar.
Deniz
Gökçe:
89’da kullandık biliyorsun.
Asaf
Savaş Akat: Hayır
bir dakika, biz onu bir dezefnlasyon, enflasyonla mücadele programının
parçası olarak.. Yani tam tersine seçim kazanmak üzere popülist
politika için kullandık. Kötü amaçlar ve kötü sonuç alacak şekilde
kullanmanın bir örneğidir.
Mahfi
Eğilmez:
Dolayısıyla benim iddiam o. Yani birçok neden var. Ama burda...
Deniz
Gökçe:
32 bin liradan 38 bin liraya gitti kur. Aşağı yukarı...
Asaf
Savaş Akat: O
tersine, 38’den 32’ye gitti.
Deniz
Gökçe:
Hayır. 14 bin liradan başladı, 42’ye gidip 32’ye geriledi.. Ondan
sonra 5 Nisan kararlarıyla stand-by anlaşmasında kurun 38 bin liraya
kadar götüreleceği vardı..
Asaf
Savaş Akat: Tamam
yani ondan evvel yüzde 125 şey yapmıştı..
Mahfi
Eğilmez:
Ama hiç birinde böyle 1.5 sene sonraki bilmem kurları ilan ederek
gitmedi. Hiç böyle bir olay olmadı.
Deniz
Gökçe:
İzleyici mektuplarına cevap veriyoruz, maillerine mi desek.. Seni çok
memnun edecek bir şey var. Mustafa Özgül Kılıçarslan, bak ne diyor;
“ABD, enflasyonist etki yaratacağı endişesiyle ekonomiyi yavaşlatma
planları yapmaktadır. Demek ki enflasyon, ekonomimiz ne kadar kuvvetli
de olsa, büyümenin bir bedeli olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla
program sonrası büyümeye başlayacak bir Türkiye’de enflasyon tekrar
gündeme gelmeyecek midir”.
Asaf
Savaş Akat: Şimdi
tabi iki şeyi ayırt etmek lazım. O da şu; ekonominin büyümesi değil
de büyümesinin olağan, büyümesinin üstünde seyretmesi enflasyon üstü
olabilir. Şimdi Çin, 15 yıldır yüzde 8, yüzde 9, yüzde 10 büyüyor.
Enflasyona bakıyoruz, 0, 1, 0... Böyle seyrediyor Deniz. İrlanda, son
10 yılda ortalama büyüme yüzde 8.5, son 10 yılın 4 tanesinde yüzde
10 büyümüş. Enflasyon nerde? Yüzde 3.5, yüzde 4’te. Yüzde 10 büyüyünce
İrlanda, 10 yıl üst üste yüzde 8 büyüyünce, Avrupa enflasyonu yüzde
2, İrlanda’nın enflasyonu yüzde 4’e çıkıyor. Dolayısıyla doğru..
Ama bu şu demek değil.. Pozitif büyüme vardır, demek ki enflasyon da
yükselecektir. Bu doğru değil. Yani enflasyonun yükselmesi için büyümenin
bir eşiğin üstüne çıkması lazım. Ve orda bir süre devam etmesi
lazım. Ancak o taktirde şey olabilir. Mesela Çin için belli şey yüzde
8 değli, yüzde 9 değil, yüzde 8 ve yüzde 9’da Çin’de enflasyon
olmuyor. İrlanda için belli ki bu yüzde 50 değil. Yüzde 50’de
olmuyor. Yüzde 10’a çıktığı zaman oluyor. Amerika için, Amerika
çok büyük bir ülke olduğu için yüzde 6’ya çıkıp da, 5.5’e çıkıp
da 2 yıl 3 yıl bu süratte kalınca enflasyon tehlikesi görülüyor.
Yani Türkiye’de şöyle bir şey var; ekonomi geçen sene yüzde 6 küçüldü.
Bu sene yüzde 6 büyüdü. Vay efendim enflasyon yükselecek... Yahu
kardeşim dur hele. Yani enflasyon yüzde 6 küçülen ekonomi yüzde 6 büyüyünce
demek, bu ne demektir.. Anacak iki sene evvel ki düzeyine geldi demektir.
Yani piyasalarda bir kapasite yetersizliği yok demektir.
Deniz
Gökçe:
Bir de onların ilginç bir yapısı var tabi, Amerika’nın yani.
Prodiktivite kelimesi çok önemli oralarda. Ücret artışından büyüme
hızlanınca ücretlerde meydana gelecek olan artıştan prodiktiviteyi
karşısına koydukları zaman, çok ileri safhada enflasyon artışına dönebilir..
10 senedir büyüdü Amerika..
Asaf
Savaş Akat: Şöyle
bir süreç oluyor; şimdi büyüme genellikle yatırımların yüksek
olmasına tekabül ediyor. Yüksek yatırım demek yeni fabrika demek,
yeni fabrika demek yüksek verim artışı demek, yüksek verim artışı
da enflasyonu törpülüyor demek. Dolayısıyla yani para bir defa sağlam
olunca, yani enflasyon bir kere düşük olunca, enflasyonun yükselmesi o
kadar kolay bir şey değil.
Deniz
Gökçe:
Senin en sevdiğin harf “D” harfi değil mi..?
Asaf
Savaş Akat: “Dandik”.
Deniz
Gökçe:
Dandik gibi, Deniz gibi, devlet gibi... Hüseyin Denizoğlu arkadaşımız
diyor ki, olayın biraz sosyolojik, siyasi boyutuna eğilmiş. “Değerli
arkadaşlar” diyor size de, “kanımca Türkiye Cumhuriyeti’nin
ekonomisinde esas savaş verilmesi gereken alanın yolsuzluk olduğuna
inanıyorum. Bu konuda başarıya ulaştıkça ekonomi o kadar düzgün çıkacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nde kayıt dışı ekonomi yüzde 54’te dolaştığı
sürece ekonomik programların başarıya ulaşma şansı oldukça düşük.
Kayıt dışı ekonominin diğer anlamı, devlet kontrolü dışında ülke
demektir. Devletler sadece toprak kaybederek bölünmez”. Biraz radikal
oldu galiba demiş sonuna... Ne diyorsun sen, kayıt dışı nasıl
etkiliyor savaşı....?
Mahfi
Eğilmez:
Şimdi tabi yani doğru tarfları var. Tek başına izah edemez konuyu böyle
bir açıklama.. Ama doğru tarafları var. Kayıt dışına çıkma başladığı
zaman, nedir yani? Vergi alamayacaksın demektir. Vergi alamıyorsan o
zaman kayıt içindeki insanlardan fazla vergi alıyorsun demektir. Dolayısıyla
kayıt içindeki insanları boğuyorsun demektir. Yahut da kayıt içi
insana ikinci kere yüklenemiyorsan o zaman bütçe açığı veriyorsun
demektir. Çünkü toplumda kayıt içi kayıt dışı bir şey yok.
Herkese hizmet götürmek zorundasın. Dolayısıyla hizmeti kesemeyeceğine,
ikiye bölemeyeceğine göre, büyütüyorsun, bütçe açıklarına
gidiyorsun demektir. Böyle böyle geldi.. Tek başına izah edecek bir açıklama
olmamakla beraber, önemli bir husus.
Asaf
Savaş Akat: Ama
yani İtalya’nın çok büyük bir kayıt dışı olduğu, çok yaygın
vergi kaçağı olduğu, ama enflasyonun da yüzde 1’lerde seyrettiğini
de unutmamak lazım değil mi..
Mahfi
Eğilmez:
Tabi tabi, yani tek başına bu bir şey değil.
Asaf
Savaş Akat: Karşıda
örnek var. Yani bütçe açığı da tek başına enflasyon demek değil.
Gene çok büyük bütçe açığı verip enflasyonu olmayan bir sürü ülke
var.
Deniz
Gökçe:
Seni heyecanlandıracak bir soru var. Buna sen cevap verirsin versen.
Alper Yılmazer arkadışımız bak ne diyor; “Ülkemizde son iki ayda
yaşanan bu derin mali krizin perde arkasında özellikle Avrupalı finans
çevrelerinin Türk piyasalarından ani ve birlikte olarak sanki planlanmış
gibi çıkışlarının olduğu yolunda görüşler mevcut. Tam da Avrupa
Birliği’yle katılım ortaklığı belgesi konusunda, Kıbrıs sorunu
başta olmak üzere, restleşmelerin yaşandığı bir ortamda bu
beklenmedik çıkışının Türkiye ekonomisini sabote edip güç duruma
düşürmek için bilinçli yapıldığı görüşüne katılıyor
musunuz? Eğer katılıyorsanız dış politika açmazlarından
kaynaklanan bu tehlikeleri bertaraf edebilmemiz için önerileriniz
nelerdir”.. Komplo...
Deniz
Gökçe:
Ben yani Pazar günü de Sabah’ta zaten “Komplo Teorileri” diye bir
yazı yazdım. Yani ben bu tür görüşlere doğrusu katılmıyorum. Yani
dış politikadan, nasıl olacağını da pek tehmin edemiyorum. Şimdi
Avrupa’yla Türkiye’nin dış politikasında yeni bir sorun çıktı.
Avrupa’da dışişleri bakanları toplanıyorlar, Avrupa Birliği’nin.
Bu dışişleri bakanları, yahu ne yapalım, Türkiye’nin nasıl güçlenmesini
enfelleyelim diyorlar, öyle mi olacak.. Yani merak ediyorum. Diyorlar ki;
yahu maliye bakanına söyleyelim, şu bankalara söylesin, bankalarımız
paralarını mı çeksin.. Şimdi bu kolay da iş değil yani, bir kere
duyulur bu, böylebir şey olduğunda muhakkak biri konuşur.
Mahfi
Eğilmez:
O bankalar ne kadar dinler..
Deniz
Gökçe:
O zaman bunu kabul etmiyorsak tersini de incelememiz lazım. Yani Türk
milleti bu komplo teorilerini neden çok seviyor Allah aşkına..?
Mahfi
Eğilmez:
Hocam benim orda bir tezim var. Biz genellikle, yani ben mülkiyedeyken,
sen de bilirsin yani bunu, mülkiyeliler çok iyi bilir bu işleri. İzah
edemediğimiz şeyleri genellikle Amerika’ya bağlardık o zaman. Yani
bilmem ne olayını izah edemiyorsun, “ha bu Amerika böyle yaptı”..
Yani benim şeyim o, izah edemediğin şeyleri Türk milleti genellikle
komployla izah eder. Bu sefer de çok izah edemedi bunu, bu hadiseyi.
Olsun işte yabancılar bir araya geldiler... Demin Asaf çok güzel özetledi.
Yani böyle bir ilişki Türkiye’de belki olabilir, zor, orda bile zor
da.. Yani bu bütün Avrupa bir araya gelecek, onlar maliye, onlar bu
bankalar... Yani bu şeyler sanane kardeşim demez mi.. Zaten Maliye Bakanı
böyle bir laf etmeye yetkili midir, etse kim dinler..? Bunlar karışık
işler tabi..
Deniz
Gökçe:
O zaman Murat Özsoy’un sorusuna geçelim. Çok kısa, öz ve isabetli
bir soru, çok kişinin sorduğu bir soru. “Önümüzdeki ilk 6 ay
boyunca döviz hareketleri nasıl olacaktır” diyor Murat Özsoy arkadaşımız.
“Bir devalüasyon olabilir mi? Teşekkür ederim”...
Mahfi
Eğilmez:
Bunu tartıştık, tartıştık.
Deniz
Gökçe:
Şimdi bir kere önümüzdeki 6 ay boyunca zaten belli bir programımız
var. bu önümüzdeki 6 ay içinde, daha evvelden ilan edilmiş olan sepet
şeyinde gideceğiz. Bir tek belirsizlik var. Çapraz kur belirsizliği.
Çapraz kur konusuna da birazdan belki bir soru daha var ona değiniriz
ama çok büyük dramatik bir değişme de beklenmiyor çapraz kurda.
Euro’yla dolar arasındaki paritede.. Dolayısıyla döviz kurunda bir sürpriz
beklenmiyor. Ayrıca fiziki bir döviz problemi Türkiye’de olmadığı
için, devaülasyon şeklinde bir endişemiz yok. Murat bize çok
iltifatlar etmişsin. Bize diyor ki Murat; “programınız bu anlaşılmaz
ekonomik ortamı halka en anlaşılır şekilde açıklayan bir program.
Bu nedenle ben ve bir çok kişi tiryakisi olmuş durumdayız”. Seni
seviyoruz Muratcağım, o da bizi seviyor. Bir güzel sorumuz daha var.
Melih Eryiğit arkadaşımızdan. Diyor ki; “Acaba Türkiye, Japonya’nın
bugünkü ekonomisine sahip olsaydı, Avrupa Birliği, Türkiye’yi üyeliğe
kabul eder miydi? Eğer bu soruya evet cevabı veriyorsanız, birliğe
girmenin cevabı bulundu. Yok cevabınız hayırsa bu birliğe giremeyeceğimiz
konusunda açık bir durum ortaya koymuyor mu?”... Ne diyorsun..?
Mahfi
Eğilmez:
Türkiye, Japonya’nın bugünkü ekonomik durumuna sahip olsaydı,
Avrupa Birliği’ne derhal üye olarak alınırdı. Tabi insan hakları,
demokratikleşme filanda da iyi olduğu varsayımıyla..
Asaf
Savaş Akat: Zaten
onlarda olmadan Japonya’nın bugünkü düzeyine...
Mahfi
Eğilmez:
Düzeyine gelmezdi.. Ama Türkiye, Japonya’nın bugünkü ekonomik gücüne
sahip değil diye Avrupa Birliği’ne alınmaması söz konusu değil.
Çünkü, Yunanistan, İspanya, Portekiz, Avrupa Birliği’ne üye
olurken, Japonya’nın bugünkü ekonomik durumuna sahip değillerdi,
halen de değiller.
Asaf
Savaş Akat: Doğru,
katılıyorum bende Mahfi..
Deniz
Gökçe:
Dolayısıyla sonucumuzu bir daha tekrar edelim.
Mahfi
Eğilmez:
Yani Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye olabilir. İş ki ev ödevlerini
iyi yapsın, ekonomisini güçlendirsin, insan hakları işini düzeltsin,
demokratikleşmesini halletsin.
Deniz
Gökçe:
Kısaca kontrol bizim elimizde her zaman olduğu gibi. Biz yapmak istersek
yaparız.
Asaf
Savaş Akat: Tabi
tabi.. Yani ben de kısaca özetliyeyim, Türkiye’yle Avrupa Birliği
ilişkilerinde en az sorunlu olan alan aslında ekonomidir.
Mahfi
Eğilmez:
Öyle görünüyor, evet.
Asaf
Savaş Akat: En
az sorunlu olan ekonomidir.
Deniz
Gökçe:
Rauf diye bir arkadaşımız.. O da şunu diyor; “Türkiye’nin çok yüksek
dış borcu var. En son aldığı kısa vadeli IMF kredisi de cabası.
Benim bildiğim kadarıyla bu kredinin hem vadesi kısa hem de faizi yüksek.
Açıkçası ben Türkiye’nin bu dış borçlarını nasıl ödeyebileceğini
veya bu dış borçlar için nereden kaynak bulacağını bilemiyorum. Hükümetin
bu dış borçları ödemek için nasıl bir politikası olduğunu veya ne
yapmak istediğini de kimse anlamış değil. Yoksa bizim hükümet de
Rusya gibi moratoryum mu ilan etmeyi düşünüyor? Şuan için neredeyse
bütün gelirler sadece faiz ödemelerine gidiyor. Bu kredilerin vadeleri
gelince ne olacak, acaba siz biliyor musunuz?”
Mahfi
Eğilmez:
Biliyoruz...
Deniz
Gökçe:
Söyle Müsteşarım...
Mahfi
Eğilmez:
Müsade eder misin Asaf...
Asaf
Savaş Akat: Sana
düşer zaten, bu devlet sorusu..
Mahfi
Eğilmez:
Bu kredilerin vadesi gelince nasıl ödeneceğinin cevabını biliyoruz.
Çünkü bu kredilerin vadeleri zaten hergün geliyor ve hergün ödeniyor.
Türkiye’nin dış borcu şuanda 106 milyar dolar, hadi yıl sonu itibarıyla
diyelim ki 110 milyar dolar. Bu dünyayla...
Asaf
Savaş Akat: Devletin
borcu o kadar değil, devletin borcu 45 milyar dolar..
Mahfi
Eğilmez:
Hayır hayır, bütün Türkiye’nin borcu. Devletin borcuna bakarsak
45-50 milyar dolar civarında.. Türkiye’nin dış borç servisi yılda
12 milyar dolar, 12 milyar dolar arasında değişiyor. Hiç aksatmadan ödedi,
hiçbir sorunla da karşılaşmadı.
Deniz
Gökçe:
Bunun 2 bölü 3’ü ana para, 1 bölü 3’ü faiz.
Mahfi
Eğilmez:
Hiç bir sorunla karşılaşmadı ve IMF parasının kısa vadeli olması,
uzun vadeli olması önemli, öte yandan Türkiye 30 yıl vadeli de borçlandı.
Asaf
Savaş Akat: Hayır
bir de şu var, şimdi biz bu IMF’ten aldığımız parayı kullanmayacağız
ki zaten. Biz bu IMF’ten aldığımız parayı hem Türk vatandaşı...
Deniz
Gökçe:
Gönüller şen olsun diye aldık değil mi..
Asaf
Savaş Akat: Aynen...
Hem Türk vatandaşı hem de dışardakiler Türkiye’nin dövizi biter
diye korkmasınlar diye banka hesabında tutacağız. Biz zaten öyle yapıyoruz,
borç alıyoruz, aldığımız borçları sonra batılı bankaların
hesaplarında tutuyoruz. Maksat yani korku olmasın.
Deniz
Gökçe:
Abdullah Algin soruyor. “En iyi iktisat Ekovole programınız için
sizleri canı gönülden kutluyorum” diyor.
Asaf
Savaş Akat: Ekovole
değil, neydi...
Deniz
Gökçe:
Ekovole takmış ama, insanların yaratıcı davranmalarına niye engel
olmak istiyorsun ki.. O ona iktisat Ekovole diyor. “Sayenizde kararan gönüllerimiz
ve cebimiz bir nebze olsun ferahlıyor.” Şimdi sorusu şu; “Bankalara
ve İMKB’ye asla ve asla güvenmeyen biri olarak elbetteki uygulanmakta
olan ekonomik programı unutmadan, önümüzdeki yıl maaşımdan arttırdığım
birkaç kuruşumu nasıl değerlendirmemi önerirsiniz?” Hadi hocam sen
bunu cevaplandır..
Asaf
Savaş Akat: Şimdi
bankalara itimadı yok. Borsaya da itimadı yok. Onun devlete de herhalde
ihtiyacı yoktur.
Deniz
Gökçe:
Ayrıca küçük bir tasarrufçu. Maaşından arttırdığı 2 kuruş....
Kemalettin Tuğcu Bey değil, değil mi kendisi..?
Asaf
Savaş Akat: Hayır,
onu tanımıyorum da.. Yani devlete de itimadı yoktur herhalde. Eğer
devlete itimadı varsa devlet bankalarına gidebilir, Ziraat Bankası’na
gidebilir.
Mahfi
Eğilmez:
Zaten devlet garantisi var, öbürleriyle de ilgili büyük ölçüde
devlet garantisi var. Demek ki devlete de yok..
Deniz
Gökçe:
Devlete itimadı yok, bankalara, İMKB’ye yok..
Asaf
Savaş Akat: Vallah
onun iki şeyi kalıyor yani..
Mahfi
Eğilmez:
Yastık altı..
Asaf
Savaş Akat: Dolar
alacak. Dolarları nakit halde tutacak, bir faiz elde edemeyecek. Yani başka
da çaresi yok.
Mahfi
Eğilmez:
İtimatsızlığa katlanacak...
Asaf
Savaş Akat: Yani
Amerikan hükümetine de itimat etmezse altın alacak. Başka çare var mı..?
Mahfi
Eğilmez:
Yok.
Deniz
Gökçe:
İtimatsızlığın cezası ağır oluyor.
Mahfi
Eğilmez:
Bu kadar itimatsızlıktan olumlu bir şey çıkmıyor.
Asaf
Savaş Akat: Zor
yani, şimdi her şey riskli o zaman...
Deniz
Gökçe:
Peki... Mustafa Can. Diyor ki; “Kamu bankalarının 20 milyar dolara ulaşan
görev zararlarının olduğu bir dönemde, devlet bütçesinde faiz dışı
fazla var demenin gerçekle ilgisi var mı?” Devletimiz bu soruyu
cevaplandırsın.
Asaf
Savaş Akat: Sayın
Müsteşarım, siz bu konuları çok iyi bilirsiniz.
Mahfi
Eğilmez:
İstirham ederim, siz benden iyi biliyorsunuz.
Asaf
Savaş Akat: Şimdi
burda tabi bazı şeyler karışıldığını düşünüyorum. Şimdi
devlet bankalarının neyse o zararı, o zarar oldu bitti, şey oldu
zaten. Şimdi şu karıştırılıyor, şimdi IMF’in bizden istediği bu
zararı muhasebeleştirin diyor. Çünkü biz bu yani devlet bu parayı ödemiş,
para gitmiş ve zararı oluşturan para işte üreticiye, küçük işletmeye
nereye gidilmişse para verilmiş, zarar olmuş. Biz bunu banka şeyinde,
bankanın bilançosunda gizli tutmaya çalışıyoruz. Fazla da gizli
tutamıyoruz. Cümle alem biliyor değil mi, bütün dünya biliyor. IMF
diyor ki bari bunu muhasebeleştirin diyor, yani bunu yazın diyor. Biz işte
onu yapmaktan şey yapıyoruz.
Deniz
Gökçe:
IMF biliyorsun geçmişin bir kuruluşudur. Fazla referans verme kızar
Mahfi..
Asaf
Savaş Akat: Yok.
Ama özellikle banka konularında evet, IMF’in banka konularında sabıkalı
olduğunu Mahfi’den öğrendik.
Deniz
Gökçe:
Onun için IMF’siz bir açıklama rica edebilir miyim lütfen..
Mahfi
Eğilmez:
Evet. Burdaki karışan mesele stok rakım kavramları bence. Bu Asaf
hocanın söylediği görev zararı, stok bir kavramdır, geçmişte olmuş
bitmiştir, ekonomiye zararını vermiştir. Öbürü ise bu yılın oluşmuş
bir faiz dışı fazlasıdır. 3-4 yıl faiz dışı fazla oluşturursak dönüp
o borcu oraya ödeyebiliriz.
Savaş
Akat: Yani
şurdan hesapla, 4 yıl biz 16 milyar dolarlık faiz dışı fazla şey
yapsak 60 milyar dolar eder. Bu 60 milyar dolarla 4 yıl boyunca hem
borcumuzu, devletin işte bir 90 milyar dolar borcu var, daha az aslında
80 milyar dolar bir borcu var iç dış, o 80 milyarın borcunu öderiz.
Hem yavaş yavaş borçları tırpanlamaya başlarız. Onları tırpanlayınca
4 yılda biter, devlet borçsuz kalır.
Deniz
Gökçe:
Şimdi siz gene kafası dağınık iktisatçılar gibi açıkladınız,
ben toparlayayım. Şimdi bir şirket gibi düşünelim. İki tane mali
tablosu var. Biri kar zarar hesabı, biri bilançosu. Kâr-zarar hesabının
devletteki karşılığı bütçe, kâr-zarar dediniz, onun için fazla
diyoruz, bilançoda, devletin bilançosunda, çıkarsaydı bir bilanço,
onun pasifinde borçları olacaktı. Bu işte kamu bankalarının görev
zararları, bilançonun pasifinde bir borç kalemi olarak duracaktı. Biz
şimdi bu bir stok rakamı olan bir bilanço kolemi olan bu rakamları
birkaç yılın bütçesinde yedirerek ortadan kaldırmanın, kârımızı
arttırarak..
Asaf
Savaş Akat: Aslında
orda şunu yapmış çünkü devle; yani o adını vermeyeceğim kurumun,
hani varya bir kurum adını söylemiyoruz hani, anladın mı, o adını
vermeyeceğim kurum dedi diyor ki, sen diyor, bu şimdi zararları yazmışsın
ama kâr-zarar hesabına yazmamışsın, şimdi yaz diyor.
Deniz
Gökçe:
Geçmişte kalmış olan kurum değil mi..
Asaf
Savaş Akat: Geçmişte
kalmış olan, adını kullanmadığımız kurum.
Deniz
Gökçe:
Kahrolasıca..
Asaf
Savaş Akat: Yok
o kadar değil...
Deniz
Gökçe:
Güzel sorular geliyor şimdi. Evren Altok, sizi biraz hırpalayacak
tabiki. “Türkiye’de sermaye hareketlerine sınırlamalar getirilmiş
olsaydı, yaşadığımız kriz yine patlak verir miydi? Bu durumda ne
gibi farklar olurdu?”
Asaf
Savaş Akat: Bu
zatıalinizin uzmanlık alanına girer...
Deniz
Gökçe:
Yok, hiç öyle can kurtaran simidine sarılmayın bakalım.
Asaf
Savaş Akat: Fransız
lisesi mezunu sayın şeyler diye şey yapamazsın, bu zatıalinizin şeyi,
yeni yazdığın çünkü.. Şimdi ben tabi sermaye hesabının serbest
olmasını hep destekledim. Türkiye’de, özellikle Türkiye’de çok
destekledim. Onun da sebebi çok açık. Bu kadar çok vatandaşı yurt dışında
oturan ve yurt dışında gelir kazanan ve bunu Türkiye’ye yollamak
zorunda olmayan, bir.. İki; döviz gelirlerinin yarısının takibi çok
güç, turizm gibi, bavul ticareti gibi, nakliye gibi, müteahhitlik gibi
alanlarda elde eden bir ülkenin döviz hareketsizliklerini denetim altına
alması mümkün değildir. Böyle bir şey, bu bilinir. Yani hiçbir şey
yapmaz. Hele hele böyle bir devlet hapisanelere, değil mi, normal olarak
denetimi altında, dünyanın her yerinde devletin denetimi altında olan,
kendi kontrol ettiği yerlere bile hakim olamıyorsa, büyük şehirleri
gecekondularla doluysa, kontrol edemiyorsa, böyle bir devletin gümrükleri
elek gibiyse, hastalıklı etler ellerini kollarını sallayarak bu ülkeye
her yerden girebiliyorsa, böyle bir devletin böyle para hareketlerine...
Dolayısıyla teorik olarak bu sorunun cevabı vardır. Ama Türkiye gerçeğindeki
cevabı tektir. O da Türkiye’de sermaye hareketlerinin denetlenmesi,
devlet tarafından sınırlandırılması, kısıtlandırılması mümkün
değildir.
Mahfi
Eğilmez:
Bence sermaye hareketlerine sınırlamalar getirilmiş olsaydı bu kriz çok
daha büyük olarak geçmişte çıkardı. Çünkü Türkiye’ye sermaye
geliyor. Yani hele bu krizden sonra kısıtlama getirirsen çıkan çıktı
da zaten, bir daha kimse girmez. Yani fevkalade yanlış bir iş...
Deniz
Gökçe:
Sen bu Türk parasını koruma kanununun geçerli olduğu, 17 sayılı
karar galiba değil mi..?
Mahfi
Eğilmez:
Evet...
Deniz
Gökçe:
Yani 84 öncesi dönem, o dönemde yurt dışına çıktın mı.?
Mahfi
Eğilmez:
O dönemde yurt dışına çıkılamıyordu ki ağabey. Bir kere Osman
Birsen’den gidip izin alıyordum ikinci kere yurt dışına çıkmak için.
Yani devlet o zaman devletti.
Deniz
Gökçe:
Kime, Emel Sayın’a mı izin vermişti..?
Mahfi
Eğilmez:
Yani herkese o veriyordu, böyle bizzat görüyordu, imzalıyordu, niçin
çıkacaksın.. Soruyor işte, hastayım, tedaviye...
Deniz
Gökçe:
Sen mesela 60’lı yıllarda yurt dışına gittin mi?
Asaf
Savaş Akat: Yahu
gitmez miyim, konferansa gideceğiz, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi
şey yazar, ne derler, mektup yazar, o rektörlüğe gider, rektörlük
onu onaylar, onu alırız Unkapanı’ndaki Merkez Bankası’na, ondan
sonra oraya gideriz..
Mahfi
Eğilmez:
Dövizi alırsın..
Asaf
Savaş Akat: Hayır
orda döviz vermezler. Orda bir yığın uğraştıktan sonra pasaporta
damga vururlar, 100 dolarlık döviz almaya hakkı vardır diyor, alırsın
pasaportu bankaya girersin, yine kuyruğa girersin, paranı verirsin 100
dolar döviz alırsın..
Deniz
Gökçe:
Ben hatırladığımda 3 yılda bir çıkabiliyordun. Askerliğini yapmışsan
200 dolar alabiliyordun.
Mahfi
Eğilmez:
Yani aslında çok güzel bir uygulama..
Asaf
Savaş Akat: O
ayrı, o turist olarak hakkındı.. Bir de turist olarak hiç hakkının
olmadığı, ancak özel davetle ve özel sebeple çıktığı dönem var,
sen o zaman Almanya’daydın, hatırlamazsın. Mahfi de devlet memuruydu,
onlar tabi istedikleri zaman..
Mahfi
Eğilmez:
Yok, ben...
Deniz
Gökçe:
Ben bir kere dayak yiyordum biliyor musunuz Merkez Bankası’nda.
Mahfi
Eğilmez:
Utanmıyor musun yurt dışına çıkmaya mı diye..?
Deniz
Gökçe:
Hayır değil. 1960’lı yıllarda gidip mühürü vurdurdum pasaporta
parayı alacağım. Merkez Bankası’nda geldik bir vezneye, döviz dedi
adam, ne dövizi istiyorsun dedi. Mark istiyorum dedim. Mark yok dedi,
Almanya’ya gideceğim tatile bir iki hafta falan.. Ne dövizi verelim?
Ne istiyorsun dedi.. Ruble olmaz mı dedim. Küçük bir çocuk, espiri
yapıyorum. Dayak yiyordum orda, Merkez Bankası koridorunda yani nerden
bileceğim Ruble konvertin değil, zaten Ruble istemek bir devlete karşı
suç, sopayı yiyordum orda.
Mahfi
Eğilmez:
Ama aslında bak şu şey çok güzel oldu. Yani sermaye hareketlerinin kısıtlı
olduğu Türkiye öyle bir Türkiye’ydi.
Asaf
Savaş Akat: Yalnız
konuyu biraz daha açalım, sermaye hareketinin kısıtlanması amacı
nedir biliyor musunuz.. Vatandaşın kendisini enflasyona ve devalüasyona
karşı korumak için tedbir almasını engellemektir. Yani sermaye
hareketini kısıtlayan ülke aslında vatandaşını cezalandırmak için
bunu yapar. Çünkü sermaye hareketi serbest olunca vatandaş, devletin
devalüasyon yapma ihtimaline, enflasyon yapma ihtimaline karşı kendini
döviz alarak koruyabiliyor. Sermaye hareketi kısıtlandığında onu
yapamıyor. Dolayısıyla yani o vatandaşın şeyini bilmeyecek demektir.
Sermaye hareketinin kısıtlanması, vatandaşın tepesine binecek devlet
demektir. Katılıyor musun Mahfi..
Mahfi
Eğilmez:
Evet katılıyorum.. Öbür soruya geçelim.
Deniz
Gökçe:
Gökhan Erol. Diyor ki; “2001 yılında Merkez Bankası’nın aylara göre
açıkladığı döviz sepetinde değişiklik bekliyor musunuz?”
Mahfi
Eğilmez:
İşte bu sorunun cevabı dandik para üstadı olan hocamızda...
Asaf
Savaş Akat: Vallah
yani şöyle, beklersem, beklediğim anda bu devalüasyon olacak demektir
olsa olsa, değil mi.. Bunu beklersen o demektir bu. Onu dediğin zaman da
zaten, bundan şüpelendiğinde herkese haber vermem lazım değil mi,
sorumluyum burda, hem izleyicilere hem gazetede beni okuyanlara, aman
arkadaşlar devalüasyon olacak, bir an evvel paranızı Türk lirasından
dövize geçirin diye haber vermem lazım.
Mahfi
Eğilmez:
Aslında bak bu programı zaplayarak şuanda girmiş olanlar, aman arkadaşlar
devalüasyon olacak deyince öyle zannederler..
Aman hocam...
Deniz
Gökçe:
Hani espirili olarak söylediğini bir kere daha açıkça söyle kardeşlerine.
Asaf
Savaş Akat: Sen
söyle şimdi benim söylediğimi...
Deniz
Gökçe:
Ne demiştin?
Mahfi
Eğilmez:
Seni tercümanı olarak istihdam ediyor, dikkatini çekerim.
Deniz
Gökçe:
2001 yılında Merkez Bankası’nın aylara göre açıkladığı döviz
sepetinde değişiklik bekliyor musunuz deniyor, hayır beklemiyoruz,
kesin. Çünkü bu programı bırakmamız anlamına gelebilir. Böyle bir
şeyi de yapacak bir ortamımız yok.
Asaf
Savaş Akat: Bu
bir kaos, bir kabus seranyosudur diye düşünüyorum.
Deniz
Gökçe:
Şimdi o zaman Süreyya Yılmaz’ın şu sorusuna da cevap vermen lazım,
gene sana soruyorum.
Asaf
Savaş Akat: Ya
hep bana soruyorsun ama.
Deniz
Gökçe:
Ama döviz işlerinden sen sorumlu, devletten o sorumlu.
Asaf
Savaş Akat: Döviz
işlerinden Mahfi sorumlu olsun.
Deniz
Gökçe:
“Merkez Bankası’nın 1 Temmuz 2001 ile 31 Aralık 2002 dönemini
kapsayan döviz kurunda geniş bant uygulamasına geçişi biraz detayla
anlatabilirseniz sevinirim?”
Mahfi
Eğilmez:
Vallah bu soru çok güzel ya..
Asaf
Savaş Akat: Mahfi
sen çok iyi biliyorsun bu konuyu..
Mahfi
Eğilmez:
Ben hep bu soruyu sana soracağım da utanıyorum sormuyorum, bilmiyor
diye düşünürsün diye.. Şunu bir anlat biz de öğrenelim.
Asaf
Savaş Akat: Şimdi
şu oluyor, şimdi o aslında band kısmı Türkiye açısından biraz
hikaye. Şöyle hikaye, şöyle tesfir edilecek; şimdi Merkez Bankası
bir merkez kur, bir üst kur, bir alt kur ilan ediyor artık. 1 Temmuz
2001’den itibaren bir orta kur, bir üst kur, bir alt kur şey yapıyor.
İlk başta üçü birbirine çok yakın. Yavaş yavaş ara açılmaya başlıyor.
31 Aralık 2001’de, yani tam 12 ay sonra, bu en üstle en alt arasındaki
fark yüzde 7.5’e çıkıyor. 30 Haziran 2002’de yüzde 15’e çıkıyor,
31 Aralık 2002’de, yani bundan tam iki yıl sonra da yüzde 22.5’e çıkıyor.
Şimdi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı öyle aralık, orta morta anlamaz.
En üstteki çizgiyi alacaktır. En üstteki çizgi neyse kur öyle olacak
diyecektir. Ama kurun ille öyle olması gerekmez. Yani Türkiye ekonomisi
eğer bundan daha iyi yönetilirse, bu geçtiğimiz iki ayda yapılanlar
gibi hatalar tekrar yapılmazsa pekala ortada, bazen aşağıda, daha
fazla salınarak pekala gidebilir. Dış konjonktür de olumlu giderse,
yani bu son olayda tabi euronun bu büyük değer kaybının da Türkiye açısından
büyük katkısı oldu, yanlış sepet seçtiğimiz için, yani orda
kabahat bizde, başka kabahat bizde, sepeti yanlış seçmiştik filan..
Sen özetler misin Deniz benim söylediğimi yoksa sorular..
Deniz
Gökçe:
Yok, devam et sen, devam..
Asaf
Savaş Akat: Yok,
ben burda keseyim.
Deniz
Gökçe:
Sen de katılıyor musun Mahfi söylediklerine?
Mahfi
Eğilmez:
Evet.
Deniz
Gökçe:
Çok iyi, ilk defa anlaşıyorsunuz.
Asaf
Savaş Akat: Yok,
bugün çok iyi anlaşma var aramızda.
Mahfi
Eğilmez:
IMF konusu hariç aslında senile de çok, her zaman anlaşıyoruz da..
Deniz
Gökçe:
Şimdi Hadi Cesur arkadaşımız diyor ki; iki tane sorum var diyor. Bir
tanesi; “Euro kurunun düşük seyretmesiyle ilgili olarak 2000 yılında
Avrupa’ya ihracat yapan firmalar gerçekten büyük zarar ettiler.”
Katılıyor musun buna?
Asaf
Savaş Akat: Yani
bilmiyorum, firmaları bilmiyorum ama euro yüksek seyretseydi daha kârlı
olacakları kesin. Yani zarar mı ettiler, kârdan mı zarar ettiler onu
bilmiyorum.
Deniz
Gökçe:
“Son 15 gündür euroda bir hareketlenme görüyoruz. Acaba bu 2001’de
de devam edebilir mi? Düşük kur baskısı devam ederse ihracat
hedeflerimiz ve Türk ihracatçılarının 2001 yılında konumu ne olur
sizce?”
Asaf
Savaş Akat: Şimdi
bu yıl ki düşüşün devam etmeyeceğini düşünüyoruz. Bunu daha
evvel de konuştuk. Benim önümüzdeki yılla ilgili şuanda yaptığım
tahminlerde, ortalama pariteyi ben 1 olarak alıyorum. Aşağı yukarı
1’e 1 civarında, yıl ortalamasının 1’e 1 civarında... Bunun anlamı
şudur; belki bazen 1.02’ye 1.03’e çıkar, bir bölümünde, 1 civarında...
Mahfi
Eğilmez:
Demek ki bu yıla göre bir toparlanma olacak.
Asaf
Savaş Akat: Bu
yıla göre yüzde 10, en az ortalamada yüzde 10.. Çünkü bu yılın
ortalaması büyük bir ihtimalle 90’nın altında hatta 89 filan çıkacak..
Ki kriz sırasında unutmamak lazım 83’lere 84’lere kadar gerilemişti.
Yani yüzde 11 avantajı olacak şeyin, Avrupa Birliği’ne ihracat
yapanların yüzde 11 avantajı olacak. Avrupa Birliği’nden ithalat
yapanların da yüzde 11 dezavantajı olacak. İthalatçı kazançlıydı,
çünkü ithalatçının malı pahalanacak.
Deniz
Gökçe:
Çok dramatik bir değişiklik de değil.
Asaf
Savaş Akat: Ama
yani şimdi 100 milyon dolar ihracat yapan biri için yüzde 10 küçümsenecek
bir sayı da değil yani, 10 milyon dolar...
Deniz
Gökçe:
2001 yılı portföy olaylarımızı soruyorlar, bunu bir daha ki
programda cevaplandıracağız diyelim.
Asaf
Savaş Akat: Portföy
işlerine girmeyelim, sonra çünkü yanlış anlaşılıyor. Sonra bu
uzun dönemli yatırımcı için...
Mahfi
Eğilmez:
Bizim burdaki konuşmalarımızdan portföyü çıkarması lazım.
Asaf
Savaş Akat: Eleştiri
geliyor bize sonra.
Deniz
Gökçe:
Vatandaşa yardım etmekten kaçıyorsunuz.
Mahfi
Eğilmez:
Yok. Kendi portföyü olmayan adam, portföyü destekler...?
Deniz
Gökçe:
Ben portföy tavsiyelerimi söyleyeceğim.
Mahfi
Eğilmez:
Sen yap, tamam.
Asaf
Savaş Akat: Yok
bende, ben de söylerim, ben tutamam zaten lafımı.
Deniz
Gökçe:
Bak çok güzel soru var, biraz tempoyu değiştirecek. Umut Akbulut
arkadaşımız diyor ki; “Benim sorum bu dönem ki ekonomik krizden çok
ileriki dönemlerde büyük bir problem olarak karşımıza çıkmasından
endişe ettiği tarım politikasıyla ilişkili. Her ne kadar Tarım
Bakanlığı’nın açıkladığı ve tarım politikasının hayata geçirileceğinden
bahsetti... Ve sübvansiyonların düzenleme altına alınacağını
belirtmesine rağmen çiftçi devlet ilişkisinin nasıl bir hal alacağı
ve sübvansiyonların blokesini öngören bu uygulamanın çiftçi üzerinde
nasıl bir etki yaratacağını bekleyip görmek yerine, bir beyin
cimnastiği yaptığımda şöyle bir ikilemle karşılaşmaktayım; sübvansiyonlarla
bir türlü hayat standartları üst seviyeye çıkamayan çiftçilerin,
bu bloke durumunda devlet açısından çözüm olarak görülmesi gayet
doğal. Fakat çiftçi açısından pek etkin bir çözüm olmadığı düşüncesindeyim.”
Yani sorum şu diyor; “Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar gözönüne
alındığında çiftçi-devlet bağını nasıl bir temele oturtmak
gerekir? Bu iş diğer ülkelerde nasıl yapılıyor?” Bence bu çok önemli
bir soru Türkiye açısından.
Mahfi
Eğilmez:
Evet, öyle..
Asaf
Savaş Akat: Ama
bu tarım senin uzmanlık alanın sayılır, çok yazdın bu konuda..
Deniz
Gökçe:
Mahfiye soralım bak, o Hazine’de Dünya Bankası gibi yerlerde çok
rapor okumuştur bu konuda. Nedir dünyadaki norm? Ve Türkiye’de bu
problem nereye oturacak? Yani biraz daha geniş, uzun vadeli bir soru...
Mahfi
Eğilmez:
Doğru diyorsun, yani tarım Türkiye’nin çok ciddi sorunlarından
biri. Çünkü biz uzun yıllar kendi kendimizi de kandırdık. Dünyanın
kendi kendine yeten 7 ülkesinden biriyiz filan gibi birtakım
teorilerimiz vardı. Bunların böyle olmadığı anlaşıldı. Dünya
fiyatlarının üzerinde fiyatlarla biz yola çıktık. Bu sübvansiyonları
da doğru dürüst yapamadığımız için çiftçimize de bir yararı
olmadı. Bugüne kadar çiftçi refaha da çıkamadı bu fiyatlara rağmen.
Peki şimdi ne yapıyoruz biz? Yani şu programla nereye gidiyoruz? Yapmamız
gereken şey, sübvansiyonları dünyada yapıldığı ölçülerde
yapmak. Ama asıl olarak fakir çiftçiye, dar gelirli çiftçiye, küçük
toprak sahibine doğrudan devlet yardımını yapmak, doğrudan gelir
desteği yaparak onun yaşam standartlarını yükseltmek. Çünkü iki
olay farklı bir şey. Yani bir mali pahalıya alarak insana katkıda
bulunmak yerine doğrudan da gelir desteği yaparak katkıda bulunmak... Aşağı
yukarı dünya uygulaması da bu yönde. Yani Türkiye’de burda sübvansiyonları
dünya standartlarında tutarak aradaki farkı çiftçiye, fakir çiftçiye
doğrudan gelir desteğine yöneltmeye uğraşıyor.
Asaf
Savaş Akat: Deniz,
ben de bir şey söyleyeceğim bu konuda. Yani Türkiye’de burda, yani
bizi izleyenlerin dar genel bir perspektif kazanmaları açısından bir
konu çok önemli. Şimdi bir adam, birisi, bir şey üretmiyorsa, üretenden
alıp vererek onun halini düzeltemezsin. Sorun onu bir şey üretir hale
getirmektir. Türkiye’de tarımın sorununu, tarımdaki fakirliği ve
tarımdaki sorunları çözmenin bir tek yolu vardır. Düşük enflasyon,
düşük faizden sanayi ve hizmetler kesimimin hızlı büyümesi. Yani
tarımdaki fazla insan gücünün hızla sanayiye ve hizmetlere çekilmesi,
tarımda çalışan insanın azalması, dolayısıyla kişi başına
verimin artması. Yoksa dediğim gibi nüfusun yarısını koymuşsun
oraya. Bunların 4’te 3’ünü tarımdan çeksen üretim azalmayacak.
Şimdi üretim yapmayana, düşük üretim yapana, başka yerde yapılan
üretimi alıp vererek, ordan pay vererek hiçbir yerde sorun çözülmez.
İnsanları, tarımı üretken hale getirmek lazım. Tarımı üretken
hale getirmek için bir kere tarımdaki nüfus fazlasını sanayide
hizmetler kesiminde istihdam etmek lazım. Onun için düşük faiz lazım,
onun için düşük enflasyon lazım. Şimdi bunu yaptığın zaman bu
sorun çözülür. Yoksa bu iş sübvansiyonla çözülmez. Yani genel
perspektifini bu işin unutmamak lazım. Yanlış büyüyen bir ekonomide
tarım sorununu çözmek mümkün değildir. Çünkü fazla nüfus tarıma
yığılacaktır. Üretim yapacakları topraklar yok. Gidip bir yerden
alacağımız toprak da yok. Verimi arttırmak mümkün değil.
Deniz
Gökçe:
Konuyu ben de sizin gibi düşünüyorum ama şöyle özetlemek istiyorum.
Bakın bizim devletle olan ilişkimiz aslında sapık bir ilişki.
Devletin bize....
Asaf
Savaş Akat: Devletin
de yani çok...
Deniz
Gökçe:
Devletin de bizle olan ilişkisi de, yani o ikisinin, ciddi bir şey söylemek
istiyorum şuanda. Devletle olan ilişkimizde açıklık ve piyasa şartlarının
hakim olması lazım. Yani çiftçinin diyebilmesi lazım ki kardeşim arz
ve talebin oluşturduğu fiyat budur. Bu fiyat dünya piyasalarındaki
fiyattır aynı zamanda, kurdan çevirdiğin zaman. Ve ben orda rekabet
edebiliyorum, ayağımın üstüne basarım, ben dilenci değilim, ben üretkenim.
Senin bu dünya piyasasındaki fiyattan rekabet ederek elde ettiğin malına
fiyattan geçimi sağlanılmıyorsa, bölgenin şartları senin durumun
gibi şeyler...
Asaf
Savaş Akat: Faizler
yüksek olduğu için sana iş bulamadıysa devlet..
Deniz
Gökçe:
O zaman doğrudan direk sübvansiyon, yani onun söylediği sübvansiyonu
vermesi lazım. Bir tane daha gayet güzel söyledi Mahfi.. O da, hiç sübvansiyonsuz
değil tabiki, her yerde sübvansiyon.. Ama makul ölçüde, uluslararası
rekabeti önlemeyecek şekilde sübvansiyon var. Ve o sübvansiyonla dünya
piyasasına ayağımızın üstüne basacağız, ondan sonra sosyal yardımı
yapabileceğiz. Bugün faize giden paralar, sağlığa, eğitime, yola, köylüye,
çiftçiye gidecek. Tohum ıslahına gidecek, sulamaya gidecek filan. Şimdi
bunu anlamamız lazım. Yani Türk vatandaşının, ben kardeşim buranın
şartları ayrıdır, ben işte Hindistan’daki Ganj Nehri kenarında
otururum, suya girerim, cennete giderim, bu değil. Türk vatandaşı çağdaş
biri olacaksa, bir; teknolojiye katkı yapmaya çalışacak. Yapamazsa
teknolojiyi kullanmaya çalışacak. Teknolojiyi kullanarak uluslararası
piyasada rekabet edebilecek. Uluslararası piyasada rekabet ettiği zaman
elde ettiği gelir yeterli değilse, ülkenin tabiyat şartları şu bu
veya çevre şartları nedeniyle o zaman devlet ona sübvansiyon verecek.
Bugünkü sistemde dünyanın en iyi zeytin yağı, en büyük zeytin yağı
üreticilerinden biri olan ülkemizde, zeytin yağını en pahalı ürün
olarak yiyoruz.
Asaf
Savaş Akat: Bu
arada da ülkenin parası dandik olmayacak. Şimdi, çünkü bak, tarıma
biz ne sübvansiyon veriyoruz? 5 milyar dolar, 10 milyar dolar...
Deniz
Gökçe:
20..
Asaf
Savaş Akat: 20
milyar dolar. Bu sene bu likidite kriziyle Türkiye’nin milli gelir kaybı
da 20 milyar dolar. Şimdi dandik paranın getirdiği maliyet, bizim tarıma
verdiğimiz sübvansiyondan daha pahalıya çıkacak. Demek ki yani ortada
çok ciddi bir sorun var.
Deniz
Gökçe:
Yani çok büyük bir dram bu söylediği, bunu da bir kere daha tekrar
edelim. Bak Asaf şöyle desem katılır mısın? Yabancılar, mesela
Telekom’la ayağımızın sürümemizin faturasını bize çıkarttılar.
Sorduğumuz zaman öyle söyle, yani konuştuğum her insan, iki kişiden
biri yabancı dışarda... Bu Telekom’un özelleştirmesini yapmadınız,
bu konuda falan filan... Telekom özelleştirmesi yapılsa, bugün deklere
edilen şartlarda kaç milyar dolar girerdi içeri.?
Mahfi
Eğilmez:
Telekom’la ilgili olarak mı?
Deniz
Gökçe:
Telekomla ilgili olarak..
Mahfi
Eğilmez:
2.5-3...
Deniz
Gökçe:
2.5-3... Yüzde 5’ten sıfıra indik diyelim, sıfıra.. 200 milyar
dolarlık GSMH’de 10 milyar dolar.. Bakın şu Telekom konusunu polemik
haline getirmemizin sonucu, ordan gelecek paranın 3 mislini hiç bir şey
yapmadan kaybetmiş olduk. Bence bu mesajla bitirelim diyorum, bu kuvvetli
bir mesaj oldu.
Asaf
Savaş Akat: Bence
tam açılmıştık yani, devam edelim diyorum. Ne diyorsun Mahfi..?
Mahfi
Eğilmez:
Bir iki saat daha mı diyorsun..
Asaf
Savaş Akat: Ben
bir saat daha yapalım diyorum..
Mahfi
Eğilmez:
Hocam bak sen hep bir saatken bu az maz dedin iki saate çıktı.
Asaf
Savaş Akat: İki
saat kaldım şekerim, dinleyici istekleri yaptık, yani ancak şeye
geldik. Daha Galatasaray’ın liderliğini konuşamadık..
Deniz
Gökçe:
Asaf, rica ediyorum.. Çeneniz düştü, güzel şeyler söylediniz ama çeneler
bir düştü... Kapatalım. Efendim sizlerle bu yıl bir kere daha buluşacağımızı
düşünüyorum. Ondan sonra yeni yılda sürprizlerimiz olacak. Mesela
telefonla bize bağlanmak istemez miydiniz..?
Mahfi
Eğilmez:
Bir saptama yapabilir miyim..!
Deniz
Gökçe:
Hayır...!
Asaf
Savaş Akat: Bence
de telefonla bağlanmak çok şık olur vallahi, çok yakışır bize
yani...!
|