Home page
Haber Menüsü


Untitled Document

Deniz Gökçe: İyi akşamlar. Bir Ekodiyalog programında daha beraberiz. Bu standart klişe açılışımız. Bunu yapmadım mı kendimi iyi hissetmiyorum. Bu akşam da bütün komutalar benim elimde.

Mahfi Eğilmez: İstediğin gibi açıp kapayabilirsin...

Deniz Gökçe: Hayır, genelin tersine daha çok ben konuşacağım bu akşam.

Asaf Savaş Akat: Olabilir. Ben zaten geçen sefer de konuşmadım. Çok mutlu oldum.

Mahfi Eğilmez: Ben zaten yarım saatteyken filan bir izin alayım gideyim, nasılsa ben konuşmayacağım..

Deniz Gökçe: Asaf niye konuşmuyorsun..? Yanlış şeyler söylemekten mi korkuyorsun..?

Asaf Savaş Akat: Hayır, hakkımda çok konuşuyor diye rivayet çıktığı için, rivayeti düzeltmeye çalışıyorum ama bu Türkiye’nin devalüasyon hikayesi gibi. Devalüasyon yapsak da yapmasak da yapacaklar rivayeti. Çünkü onun için ben konuşsam da konuşmasam da çok konuşuyor rivayeti nasıl olsa çıkacak. Onun için konuşacağım.

Deniz Gökçe: İsterseniz bu akşam şöyle başlayalım. Şu milletimizin devalüasyon korkusunun ne kadar yersiz olduğu konusunu biraz konuşalım. Ne diyorsun sen..?

Asaf Savaş Akat: Hayır, şimdi aslında yani ordan yola çıkmak lazım. Şimdi çok iyi bir şey oldu. Yani bunu daha evvel de konuştuk burda. Fakat bu son kriz, aslında çok öğretici oldu. Şeye de mesela çok sevindim, baya şimdi iktisat tartışılmaya başlandı. Özellikle de para politikası tartışılmaya başladı. Ben uzun süredir biliyorsun parayı çok önemsiyorum. İşte yani dedim ki bu Türkiye’nin tamam bütçe açığı iyi ve önemli bunlar. İşte yok dış açık, şu bu... Ama bir de Türkiye’nin para diye bir derdi var.

Mahfi Eğilmez: Halbuki parayla sadet olmaz diyoruz, anlamıyor işte, bu parayı önemsiyor işte..

Asaf Savaş Akat: Parayı fevkalade önemsiyorum. Şimdi şöyle bir manzara çıktı. Bence bu son krizin en önemli, en öğretici taraflarından biri, bu soruya cevap vermek lazım: Vatandaş, kıpırdamadı, yani vatandaş devalüasyon beklemedi. Peki kim bekledi devalüasyon?

Deniz Gökçe: Yani kıpırdamadı derken, vatandaş dövize hücüm etmedi. Ayrıca bankalardan parasını da çekmedi. Tam tersine...

Asaf Savaş Akat: Tam tersine, faizler yükselince döviz bozdurup TL’ye bile geçti. Bankalara mevduat bile götürdü. Ama onun ötesinde bir şey var..

Deniz Gökçe: Adını koyalım, rasyonel davrandı.

Asaf Savaş Akat: Peki kim panikledi.? İktisatçılar. Kim panikledi? Profesyoneller, yani bankacılar. Yani şimdi vatandaştan beklediğimiz davranışı, vatandaş göstermedi. Dünyaca ünlü bankaların, araştırma bölümleri, ordakiler bizim gibi iktisatçılar, şimdi ben Türkiye’deki..

Deniz Gökçe: Yabancılardan bahsediyorsun yani..

Asaf Savaş Akat: Tabi yani, ama netice itibariyle iktisatçılar yani orda. Şimdi yani sosaktaki vatandaş, sıradan vatandaş değil. Bunlar profesyonel iktisatçılar, iktisat okumuşlar.

Deniz Gökçe: Okumuş çocuklar.

Asaf Savaş Akat: Şu sırada bu kriz hakkında yazılanları okuyorum ve bakıyorum yazanlar da onlar gibi düşünüyor. Yani işte iyi ki öyle yapıldı, yoksa devalüasyon olurdu, işte öyle yapılsaydı devalüasyon olurdu, devalüasyona gider diye falan, müthiş bir devalüasyon korkusu var. Demek ki vatandaşta olmayan bir korku aslında. Profesyonel camiada, finans camiasında.. Yani ben anlamaya çalışıyorum, yani ben merak ediyorum bunu. Ne diyorsunuz buna? Çünkü ortada iki tane farklı davranış var. Büyük bankalar devalüasyon korkusuyla paralarını çekiyorlar, yabancı bankalar, normal olarak devalüasyondan çok korkan, değil mi, en küçük bir rüzgar çıktığında, nem çıktığında gidip döviz alan vatandaş taş gibi duruyor, hiç kıpırdamıyor, şey yapmıyor. Şimdi bu bir asimetrik bir durum var. Bunu nasıl şey yapacaksınız, ben bu soruyla yola çıkayım..?

Mahfi Eğilmez: Vatandaş her zaman doğrusunu biliyor hocam. Yani pozisyonunu da değiştirmiyor, başından beri de değiştirmiyor. Bunu nasıl izah ediyorsun? Bizim beklentimiz biliyorsun, programda ilerlendiği zaman vatandaşın pozisyonunda hafif bir değişme, hafiften başlayan, yoğunlaşan bir değişme bekliyorduk. Neydi o..? Dövizden Türk lirasına geçiş olur. Kur belli olduğuna göre, hedef belli olduğuna göre geçiş olur, orda bir değiştirmedi pozisyon.. Yani vatandaş aslında durağan. İstikrarlı bir vaziyette pozisyonunu koruyor. Öyle ani değişikliklerde çok sapmıyor. Belki orda aramak lazım. Yani daha muhafazakar belli ki, pozisyonunu değiştirmiyor.

Deniz Gökçe: Türk toplumu muhafazakar mıdır sence?

Asaf Savaş Akat: Yani evet, muhafazakar diyebiliriz. Yani bence muhafazakarlıkla mı açıklanmalı, şeye çok emin değilim. Yani bu devalüasyon olayına bu sefer vatandaş böyle bir korkuya kapılmadı gibime geliyor. Belki şundan dolayı, vatandaşın TL zaten o kadar az parası vardı ki zaten bütün parasını dövize koymuştu, belki ondandır, bilmiyorum..

Mahfi Eğilmez: Doğru diyorsun ama hocam şöyle bir şey de var. Şimdi biz hep ne diyoruz..? Türk toplumunun hafızası çok geçmişe gitmiyor. Daha yakın geçmişe göre yargılıyor. Aşağı yukarı Türkiye, ne zamandan beri, 80’den beri bu olayı çözdü gibi değil mi, döviz krizi olayını çözdü gibi. Belki onun etkisi var. Yani 20 senedir aşağı yukarı Türkiye başka krizlere giriyor ama döviz krizine girmiyor. Kur krizine giriyor döviz krizine girmiyor. Eskiden böyle olmazdı. Eskiden doğrudan döviz krizine girerdik. Yani belki hani o 20 yıllık birikim çünkü genç bir nüfus, 20 yıllık birikim artık devalüasyon korkusunu unutturdu diyebiliriz belki...

Asaf Savaş Akat: Fakat işte öbür tarafta, ama mesela bankalarda var. Yani orda da garip bir şey var. Şimdi düşün, bu programın arkasında IMF var. Bir stand-by anlaşması var değil mi.. Yani şimdi profesyoneller gözüyle bakalım, analiz yapanlar gözüyle bakalım, arkada IMF var. IMF’le yapılmış bir anlaşma var. Bu anlaşmayla getirilmiş kriterller var, performans kriterleri var. Bütçe var. Şimdi bunların hepsi çok iyi gidiyor. Yani program uygulanıyor, IMF arkada desteği veriyor, nitekim bu olay çıktığında, kriz çıktığında, IMF hemen 7.5 milyar dolarla ek rezerv kaynağı getirdi. Şimdi bunları bilmemesi mümkün değil işte o büyük bankaların, büyük yabancı bankaların iktisatçılarının, araştırma bölümlerinin.. IMF’in bu desteğini bilmemeleri mümkün değil, bütçenin çok iyi gittiğini bilmemeleri mümkün değil. Türkiye de vatandaş da kıpırdamıyor, vatandaş bu işin döviz sorunu olmadığını vatandaş bile biliyor. Fakat büyük bankaların insanları bilmiyorlar ve olmayan bir riskle, yani devalüasyon riski yokken, devalüasyon riski yaratıp TL’ye hücum ediyorlar büyük bankalar. Yani burda bir olay var.

Mahfi Eğilmez: Orda bir şey var. Şimdi bu tür bankalar, hem kurumsal arşivi, hem yazılı arşivi, hem kişisel arşivi zengin olan yerler. Yani Türkiye’yle ilgili arşivleri vatandaştan da belki bizim iktisatçılardan da daha zengin. Dolayısıyla geçmişe bakıyorum mesela, 17 tane stand-by yapmışsın, 16 tanesini nasıl bozmuşsun? Hep böyle yerlerde, yani sıkıştığın anda bozar diye düşünüyor mesela..

Asaf Savaş Akat: Anladım ama yani 6 ay evvel de öyle düşünmesi lazım. Baştan niye bu parayı vermiş? Yani ne değişti? Yani temmuza kıyasla, ağustosa kıyasla ne değişti..? Şimdişeyleri ayırt edelim. Tamam, özelleştirme yapılmamıştır, şu olmuştur bu olmuştur... Demek ki faizlerin yükselmesi bekleniyor. Yani bunu hepimiz kabul ediyoruz. Faizlerde bir kıpırdanma olacağı belli. Çünkü özelleştirmede yeterince hızlı davranılmamış mesela, faizleri şey yapacak. İşte devlet bankalarının düzeltilmesinde şey yapılmamış, yeterince süratli adım atılmamış. Gene faizler yükselecek şimdi. Profesyonellerin bunu görmeleri, anlamaları lazım. Ama aniden bizim, yani ne oluyor da bizim 17 program yapıp 16’sını bozduğumuzu, martta hatırlamıyorlar, mayısta hatırlamıyorlar, temmuzda hatırlamıyorlar, kasımda hatırlıyorlar.

Mahfi Eğilmez: İşte oralarda işler kötü gitmiyordu hocam be.. Yani son iki ayda başladı..

Deniz Gökçe: Şimdi bir de iki tane burda kurumsal şey var. Bak, ben aşağı yukarı 15 senedir bu insanlarla yüzyüzeyim, Mahfi de aşağı yukarı o kadar zamandır. Sen de bir en azından 10 sene diyorum yani bu konulara eğilmeye başladın ve ilgilendin. Ama benim gözlemlediğim şu var: bir; bir kere çoğu uluslararası yatırımcıların Türkiye masalarıyla yaptıkları yatırımlar toplam yatırımların arasında çok büyük yer tutmuyor. Çok küçük. Yani 50 milyar doları yöneten... Yani Türkiye, çok yüksek miktarda parayı riske koydukları bir yer değil.

Asaf Savaş Akat: Canım rakamlardan belli zaten, yani rakamlar belli.

Deniz Gökçe: İki; durum böyle olduğu zaman daha yeni ve daha acemi olan personellerini de Türkiye masasına koyuyorlar. Yani Türkiye masasıyla uluslararası yatırımcıların....

Mahfi Eğilmez: Yani riske ettiği para az oldu için iyi de yetişmeleri çok değişiklik oluyor falan...

Deniz Gökçe: 50 milyar doları başkasına takip ettiriyor, 100 milyon doları daha genç bir arkadaşa takip ettiriyor. Bunların bazıları da, mesela şey iki sene olmuş başlayalı, başlar başlamaz Rusya’da bir darbe yemişler, Asya’da bir darbe yemişler ve epey endişeliler. Bir tane daha darbeye girersem ben işi kaybedeceğim, işimden olacağım diye.. Onun için ürkek tavşan gibi konuya hassaslar. Bütün bunlar tansiyonu, gerilimi, hassasiyeti çok arttıran unsurlar.

Asaf Savaş Akat: Mesela yani sebep budur demiyorum ama bunun bir faktör olacağını kabul edebiliyorum.

Deniz Gökçe: Üç; bir faktör daha var, yani benim gözlemlediğim, o da şu; şimdi finansal yatırımcı olmak farklı bir şey, ekonomik analist olmak farklı bir şey. Yani bir işletme eğitimi görmüş kimsenin gözüyle bakışla, iktisatçı veya kamu yönetmiş kimsenin gözüyle bakış çok farklı şeyler. Şimdi yatırımcı o kadar çok ülkenin, o kadar firmasının bonosunun günlük olaylarının peşinde ki yani bakışı biraz daha basit, biraz daha yüzeysel hale gelebiliyor bazı kimseler için. Bazı kimseler için hiç böyle değil. Ama bazıları için çok yüzeysel hale gelebiliyor. Böyle yüzeysel hale geldiği zaman korkular da yüzeysel. Yani Türkiye’nin gırtlağından, kulağından, burnundan döviz fışkırdığını görmüyor, Türk vatandaşının daha bilinçlendiğini, Türkiye’den sermaye kaçışının minimal, Türkiye’nin içinde döviz-Türk lirası değişiminin daha kuvvetli olduğunu, bunu görmüyor.

Asaf Savaş Akat: Ama Deniz, yani şimdi ben onun için dedim ki; araştırma... Şimdi yani kasımın başında çok yakın bir gelecekte Türkiye’de devalüasyon olma ihtimali yüzde 60’tır diyen, değil mi, bir rapor yazıldı. Şimdi bu raporu yazanlar iktisatçılar. Öyle değil mi..

Deniz Gökçe: Evet.

Asaf Savaş Akat: Bunlar artık senin yatırımcılar değil yani, bunlar işletmeciler ve dünyanın en büyük bankalarından biri.. Şimdi yüzde 60 ihtimalle devalüasyon diyor. Şimdi ortada fol yok, 24 milyar dolar rezerv var Merkez Bankası’nda, 15 milyar dolar rezerv var bankalarda, 40 milyar dolar rezerv var. Kısa vadeli borçların ne kadar olacağı belli işte, devletin bütün borcu zaten ortada. Hani bütün biz bu devletin 40 milyar dolarlık borcunu da açık pozisyonunda tutmuyoruzya.. Yani öyle değil mi..  Bunun bir bölümü de Türk vatandaşının tasarruflarıyla, bankaların kendi öz kaynaklarıyla, mevduattan gelen kaynaklarla tutulan kısmı var. Yani ortadaki rakamlar belli. Ama ona rağmen yüzde 60 devalüasyon diye yazdılar, yazıldı yani bu..

Mahfi Eğilmez: Biz biraz da hocam kendi kendimizle de çok uğraşıyoruz. O da var. Yani bizden de başladı bu, içerde başladı bu hadise biliyorsun. Ordan da çok kaynaklandı..

Deniz Gökçe: Ne açıdan içerde başladı?

Mahfi Eğilmez: Yani biz de başladık abi, cari açık çok büyüyüp gidiyor, bu yakında devalüasyona doğru yok bilmem ne olur, bizim yerli yazarlarımız başlamadı mı şurda tehlike var, aman bu program gitti, şurda biz çuvallarız, 17 taneyi batırdık, bunu da batırırız. Şimdi yabancı da bunu dinleye dinleye o da senin benim yazılarımdan etkileniyor.. Sonra biz hükümette de başladık. Zaten biz hiç bunları yapamayız, başladık birbirimizi suçlamaya. Bu büyüye büyüye dışarı gidiyor. Bunlar birbirine düştü..

Deniz Gökçe: Bak ilk söylediğin faktöre bir örnek vereceğim. Sınıfta ders anlatıyorum. İşletme mastırı öğrencileri. Sınıfta oturan bir öğrencim, şimdi ben Türkiye’nin cari denge rakamlarını koydum ortalığa, onları tartışıyoruz. Öğrencinin biri dedi ki, hocam dedi, bu yıl cari denge açığı 12 milyar doları bulur dedi. Kocaman işte mastır düzeyinde öğrenci, aklı başında falan bir arkadaş. Ama nasıl inandırmışsa, üretmişse rakamı, 12 milyar dolar cari denge açığı. Ben dedim ki, bak şuanda 7 milyar dolar açık var. Bundan daha fazla borç alındı rezerv artmış bulunuyor eylül sonu itibariyle. Yani 12’ye varacak bir zaman yok. Yok diyor, 12 milyar dolar falan olur dedi, ben çok iyi biliyorum dedi. Ben de dedim ki, bak o zaman iddiaya girelim seninle dedim. 12 milyar dolar olursa sen benim paramı al, 12 milyar doların altında kalırsa ben senin paranı alacağım.. Tamam, girelim dedi. Şimdi iddiayı artırıyorum, peki o zaman dedim ki bin dolara iddia edelim. Öğretmen ve öğrenci iddiaya giriyor...

Asaf Savaş Akat: Ama mastır öğrencisi canım...

Deniz Gökçe: Ama herkes gülüyor, yani o konu komik, anlıyor musun.. Öğrenciyle hoca parasal iddiaya girer mi..? Fakat cezalandırmak lazım keratayı.. Yani çünkü sınıfta yayıyor bu 12 milyar dolar cari denge açığını..

Mahfi Eğilmez: Böyle böyle yaydık işte zaten ya..

Deniz Gökçe: Şimdi yıllık rakamlar ilan edildiği zaman alacağım keratanın parasını öğrensin diye..!

Mahfi Eğilmez: Neydi o hocam... “Boynuz kulağı geçer ama duyamaz” mıydı..

Deniz Gökçe: Evet. Ata sözlerimiz var biliyorsun.

Asaf Savaş Akat: Taş Devri...

Deniz Gökçe: ...Taş bittiği için sona ermedi, kafalar değiştiği için sona erdi.

Asaf Savaş Akat: Geçenlerde beraber üçümüz de bir aradaydık, bir yerde bir konferanstaydık, ordaki sorulardan bir tanesi...

Deniz Gökçe: Ama bir konu var burda. Beni kıskandığı için mi aynı renk gömlek giydin?

Asaf Savaş Akat: Vallah bugün şey yapamadım, Sayın Müsteşarım tabi şey gibi, neydi, gümrük memuru.. 

Deniz Gökçe: Evet, o kolcu kıyafeti..

Mahfi Eğilmez: Ben kolcuyum.. Ben kolcu siz yolcu..

Asaf Savaş Akat: Devletin muhafazakarlığını yansıtıyorsun, seninle gurur duyuyoruz.

Mahfi Eğilmez: Benim hayatta hiç böyle gömleğim yoktu. Ben hep beyaz gömlek giyerdim. Bu programda beyaz şey oluyor dedikleri çin bütün gri gömlekleri topladık onları giyiyoruz. Burda beni izleyicilerim eleştirdi, ayne böyle sizin gibi. Dediler ki bak fon mavi, bu mavi olmuyor.

Asaf Savaş Akat: Anladım da hep mavi giyme, ben bazen sarı giyiyorum, bazen yeşil giyiyorum, bazen kırmızı giyiyorum..

Mahfi Eğilmez: Bu devletin ciddiyetiyle.. Biz devletten geldik, ciddiyetiyle bağdaşmaz yani, sarı olmaz.

Deniz Gökçe: Sana bu gömlekleri veren bir var galiba..

Asaf Savaş Akat: Bu gömlekleri, şimdi artık ben de televizyona çıkıyorum diye öğrendim, dolayısıyla gömlek alırken “bu televizyonda nasıl durur, duracak” sorusuna... İktisata geri dönebilir miyiz acaba afedersin ama..

Deniz Gökçe: Evet, cari denge, dış denge...

Asaf Savaş Akat: Beraber, üçümüz de aynı konferanstaydık, orada gayet aklı başında iş adamı, yani ekonomiyle haşır neşir, sokaktaki adam ve ihracat yapan, üretim yapan bir işte arkadaşımız kalktı ve hemen lafa şey diye başladı, Türkiye zaten çok döviz harcıyor dedi, döviz kazanamıyor dedi. Şimdi yani bu devalüasyon korkusunun ardında bence bir de böyle bir kanaat var, genel bir kanaat var. Yani Türkiye bir şey satamıyor dışarıya. Halbuki dışarıdan çok mal alıyor, öyle değil mi..? Öyle bir kanaat yok mu.. Bu sene, yani bu yıl hakkaten döviz giderlerindeki artış, özellikle ithalat şeylerindeki artış, döviz gelirlerindeki artıştan daha fazla oldu, yani bu yıl hakkaten bir açık verdik. Ama geçtiğimiz 6 yıla baktığımızda böyle bir durum yok. Bence orda şöyle bir hata var; biz mal ihracatına ve mal ithalatına büyük önem veriyoruz.

Eğilmez: Ötekileri görmüyoruz, görünmeyen işlemlerle göremiyoruz bunu..

Asaf Savaş Akat: Evet. Şimdi mal ihracatı... Halbuki Türkiye dış ticaret, yani dar anlamıyla dış ticarette Türkiye büyük açık veriyor.

Deniz Gökçe: İthalatla, mal ithalatı, mal ihracatı farkında..

Asaf Savaş Akat: Evet. Türkiye çok mal ithal ediyor, ona kıyasla az mal ihraç ediyor. Buna mukabil bir de işin öbür tarafı var. Orda da hizmet ihracatı ve hizmet ithalatı var. Türkiye, büyük bir hizmet ihracatçısı, buna mukabil çok daha az hizmet ithalatı var.

Deniz Gökçe: Neler var hizmette onları da say..? Turizm..

Asaf Savaş Akat: Özellikle turizm, nakliye, onun üstüne bir de yurt dışındaki işçiler, müteahhitlik vesaire vesaire.. Şimdi bütün bunları toplayınca, ama esas çok büyük kalemler bunların içinde. Ve turizmle ilgili gelirler çok büyük bir talep. İşçi dövizleri ve müteahhit, yurt dışından gelen paralar..

Deniz Gökçe: Ama ona karşı bir de faiz ödemelerimiz var.

Asaf Savaş Akat: Faiz gelirimiz de var ama.. 40 milyar dolar rezerv tutuyoruz dedik demin. O rezervleri nakit halde tutmuyoruz, o rezervlerin hepsi faiz getiriyor, baya bir faiz gelirimiz de var. Aslında faiz geliri ve faiz giderlerine baktığımız zaman, aşağı yukarı birbirlerine eşitler. Bu da şunu gösteriyor; aslında Türkiye’nin kısa vadeli borçları kadar da döviz rezervi olduğunu tekrar gösteriyor, döviz bolluğu..

Mahfi Eğilmez: Bütün bunlara ne deniyor hocam..?

Asaf Savaş Akat: Bunlara cari işlemler dengesi deniyor 

Mahfi Eğilmez: Hayır hayır bu hepsi görünmeyen kalemlerdir.

Asaf Savaş Akat: Görünmeyen kalemlerdir.

Mahfi Eğilmez: Göremiyoruz yani, onun içni.

Asaf Savaş Akat: Evet, yani ihracat gibi gömlek, pantolon işte ne bileyim masa, sandalye filan olmadığı için, otomobil olmadığı için... Şimdi orda şöyle bir hata yapılıyor; bizim madem ki dış ticaret açığımız var, demek ki döviz açığımız var..

Mahfi Eğilmez: Aynen öyle oluyor. Cari işlemler dengesini görmüyor büyük çoğunluğu..

Asaf Savaş Akat: Mesela Almanya’ya bakalım. Almanya’nın hep dış ticaret fazlası var, hep. Ben bildim bileli ihracatı ithalatından fazla. Halbuki senelerdir de döviz açığı var, cari işlemler açığı var. Çünkü niye..? Çok fazla hizmet ithal ediyorlar, çok da az hizmet ihraç ediyorlar. Bütün Alman turistler gidiyor, dışarıya gidiyor. Dolayısıyla, Almanya’ya baktığımda, dış ticarette fazla var, ama cari dengesi açık. Türkiye de halbuki büyük dış ticaret açığı, bu sene değil ama bir önceki yıl, iki sene evvel, cari dengesinde fazla var. Yani dış açıktan daha fazla, dış ticaret açığından daha fazla, öbür kalemde fazla üretmiş. Bence belki bunun da bir etkisi var vatandaşta, yani sana destek için söylüyorum.

Mahfi Eğilmez: Evet, evet. Vatandaşa bu kırılma var, tam tanımlayamamaktan, tam bilmemekten kaynaklanan belki... Vatandaşta şey yokta, yani aslında...

Deniz Gökçe: Şimdi tabi bu işin bir de öbür tarafı var. Bir de gene açık da olsaydı toplam cari dengede, bunun borçla finanse edilme konusu var. Borç veya yabancı sermaye yatırımıyla. Sen bu yıl anlatamazsan insanlara, 7 milyar dolar civarında yıl sonu itibariyle cari denge açığı vardır ama 11 milyar dolar borçlanma vardı, işte 2 milyar dolar net hata ve noksanı da düşersen, 9 olduğu için döviz rezervi arttı. Ve üstelik o artış da, çapraz kur dolar lehine gittiği için küçük gözüktü. Aslında daha da fazla artış var. Bir de çapraz kurdan dolayı yani.. 2, 3 değil, 5 artış var aslında. Ama bunu anlatamıyorsunuz Türk milletine. Ellerinde stok olarak bunu tutuyorlar, şeydeki Türk parasını değil, altın ve döviz..

Mahfi Eğilmez: Şimdi euroya dönecekler, hocanın şeyi doğru çıkacak.

Asaf Savaş Akat: Yahu ne olacak bu euronun hali Mahfi..?

Mahfi Eğilmez: Euro toparlandı, toparlandı. 

Deniz Gökçe: Neden toparlandı, söyleyin bakalım..?

Mahfi Eğilmez: Tabi yıl başına şey yaparsan hala çok geride de azıcık bir toparlanma var ama.. Ama bak ilginç bir şey, neden toparlanıyor dedi.. Aslında Avrupa’da hiçbir şey yok, yani Avrupa’nın olumluya gidişine ilişkin bir şey yok. Amerika olumsuz gidiyor, ondan toparlanıyor.

Deniz Gökçe: Amerika olumsuz gidince ne yapıyor..?

Mahfi Eğilmez: Euro değerleniyor habire..

Deniz Gökçe: Neden ama, onu anlat biraz..?

Asaf Savaş Akat: Bu arada bir saptama yapabilir miyim.. Bu sağlam para, dandik para farkı mesela şimdi bu euro hikayesinde tekrar çıkıyor. Şimdi euro düşmeye başladığında, bir devalüasyon başladığında para dandik olunca o devalüasyon bizzat devalüasyonu hızlandıran bir süreci devreye sokuyor. Bizde bir devalüasyon başladı mı, aniden onu tutmak çok zor oluyor. Şimdi aynı şey dolar için var. Şimdi dolar kaybetmeye başladı, öyle ya da böyle.. Şimdi dolar değer kaybetmeye başladı diye böyle panikle, aniden doların bir haftada yüzde 30 kaybetmesini bekliyor musun? Beklemiyorsun. Nasıl kaybedecek...?

Mahfi Eğilmez: Yavaş yavaş kaybedecek.

Asaf Savaş Akat: Gıdım gıdım, 18 ayda yüzde 20 kaybedecek, ayda ortalama yüzde 1’e gelecek, bazı aylar kazancak.

Mahfi Eğilmez: Nitekim de öyle oluyor şuan.

Asaf Savaş Akat: Faizler yükseldiği zaman da şeyde öyle oluyor. Sağlam para ülkelerinde faiz yükselince yavaş yavaş yükselmeye başlıyor, 5, 5.25, 5.5, 6, 6.25, 6.5... Şimdi aniden 5’ten 15’e, 15’ten 50’ye 50’den 5 bine... Böyle bir şey başlarına gelmiyor. Bu yani dandik parayla bağlantılı bu, paranın dandikliğiyle..

Deniz Gökçe: Orada işte şu soruyu getireceğim sana; şunu anlatmamız lazım insanlara. Niye bazı paralar sağlam para, niye bazıları da dandik para..? Çünkü paranın dandik olması bir semptom, bir sonuç, bir sebep değil. Ne dandik yapıyor.? Yani vatandaşa şunu anlatmamız lazım. Neden bizim paramıza biz de güvenmiyoruz, yabancılar da güvenmiyor..? Ne diyorsun? Senin teorini anlat bakalım, niye güvenmiyoruz kendi paramıza..?

Asaf Savaş Akat: Yani bir sürü şeyin etkili olduğunu düşünüyorum. Bir kere en önemli unsur burda, geçmiş enflasyon performansı..

Deniz Gökçe: Günahlarımız..

Asaf Savaş Akat: Geçmiş enflasyon performansı. Şimdi şey deniyor mesela, büyük ülke küçük ülke.. Yahu İsviçre küçücük ülke. Ama 400 yıldır enflasyon olmamış. Şimdi 400 yıldır hiç enflasyon olmayan ülkenin parasına duyulacak güvenle, değil mi, Türkiye’de olduğu gibi son 10 yılı yüzde 80’le, ondan evvel ki...

Mahfi Eğilmez: Aslında yani o 400 yıllık hasreti hemen giderebiliriz. Gönder hocamla beni oraya hazine müsteşarı, merkaz bankası başkanı, adamları enflasyonla tanıştıralım, bu özlem gitsin hocam değil mi... Yahu bu ders kitaplarından da çıkarmıştır ha onlar korkarım enflasyonu..

Asaf Savaş Akat: Onu böyle bir şey gibi, özel bir şey olarak, başkalarının başına böyle şeyler gelir diye anlatıyorlardır.

Deniz Gökçe: Şimdi ben mesela Almanya’yı biliyorum. Almanlar tabi iki dünya savaşında, her ikisinde de çok yüksek enflasyon yaşadılar. İnsanların ellerindeki varlıklar sıfırlandı. Ve bu hafızalarında, bu nedenle Almanlar’ın yeni mark’a ve yeni mark’nın şeyi yerine koydukları zaman, ona olan güveni sağlamak bir numaralı meseleleri haline geldi. Ve en önemli olgu bu. Peki bizde niye yok bu?

Mahfi Eğilmez: Bizde dediğin doğru da hocam, bizde böyle bir enflasyon hiç olmadı. Türkiye hayatı boyunca, hani şöyle ki, bütün dünyanın 1930’larda yaşadığı gibi yahut Latin ülkelerin 80’lerde 90’larda, yahut İsrail’in yaşadığı gibi böyle hani kuyruğa giriyor adam, kuyrukta sıra gelinceye kadar fiyat iki misline artıyor... Böyle bir şeyi Türkiye hiç yaşamadı. Biz çok uzun süre, aşağı yukarı 30 yıldır, 25 yıldır yüksek enflasyonla yaşadık. Ama bizim enflasyonumuz böyle bir hiper enflasyon değildi, bizimki basamaklı enflasyondu. Yani böyle bir yıl 50 oluyor, sonra 60’lar oluyor, sonra 40’a iniyor, tekrar 60’a çıkıyor, böyle bir enteresan basamaklı.. Yani alıştıra alıştıra geldi ve hiper enflasyon oldu. Hiper enflasyonunun tanımı herhalde günlük yüzde 50 filan olması...

Deniz Gökçe: 89’dan sonra 50’nin altına hiç inmedi.

Mahfi Eğilmez: Doğru ama hocam şimdi bak, böyle bir basamakla geldiği zaman...

Asaf Savaş Akat: Ama istikrarlıydı, istikrarlı bir enflasyondu..

Deniz Gökçe: 89 sonrası..

Asaf Savaş Akat: Tek istisnası 94’tü. 94’te bir hiper enflasyon..

Mahfi Eğilmez: 80 yılında yüzde 107 oldu, 79 sonu.. 94’te biliyorsun yüzde 120-130’lara çıktı. Bir de 1998 başında, değil mi, bir aylığına yüzde 100’ü geçti. Yani bizde 3 haneli enflasyona geçiş 3 kere oldu tarihimizde, savaşı saymıyorum. Üç kere oldu, o üçünde de bir ay, iki ay, üç ay sürdü.. Öyle bir hani 6 ay yüzde 100’lük, 200’lük, 300’lük... Sonra da tabi devam etmedi, indi zaten. Dolayısıyla toplum hocam, dediği doğru Asaf hocanın, uzun süre yüksek enflasyon ama istikrarlı enflasyona alışmış. O yüzden de şikayet de etmedi. Yani mesela bizim bu programda da öyleydi. Yüzde 60’lık enflasyon 30’larda şey hale gelse vatandaş...

Deniz Gökçe: Şimdi ben bunu da eleştireceğim yalnız. Bu çok ulusal bir özelliğimiz. Çünkü, bak dikkat et, Türkiye’de elektrik sıkıntısı olur, elektrik kesilmeye başlar. Normal Türk vatandaşının reaksiyonu nedir.? Hemen gider, bir tane akülü florasan lamba alır koyar bir kenara..

Mahfi Eğilmez: Yahut jenaratör alır..

Deniz Gökçe: Yani.. Ama toplumun çok büyük bir miktarı jeneratörle uğraşamaz, ama akülü florasan lamla evde yanacak. Ondan sonra, bir tek mesela elektrik kesimi mutfakta, bir tane tüp alır, bir de elektrikli sistem, iki sistemi yanyana koyar. Buna dikkat ettiğin zaman, problemi çözmüyoruz biz. Problemle yaşamayı öğreniyoruz biz.

Asaf Savaş Akat: Yani orda hep ben şey örneğini veririm, yani bu şehrin suyu bitince iki tane çözüm vardır. Bir tanesi, vatandaşlara devlete işte borç verirler, vergi öderler, yeni baraj yaparsın. İkincisi herkes depo yapar, hidrofor koyar. Şimdi hidrofor koymak bireysel olarak senin sorununu çözer. Ama şehir sorununu çözmez. Eğer şehirde az sayıda insan depo yaparsa, onlarda su hiç kesilmez, geri kalanların hepsinde su biraz daha fazla kesilir. Ama bütün şehirdeki herkes depo yaparsa, su olmadığı için herkesin su miktarı aynı şekilde kesilecektir. Şimdi Türkiye’de de bu enflasyon, bu para ikamesi dediğimiz, dolarizasyon biraz böyle bir sonuç yaşattı. İlk başta dolar az olduğu için, az insan parasını dövize yatırdığı için, iyi kötü durumu idare etmek mümkündü. Fakat herkes dövize kayınca aniden sorunlar çok daha vahim hallere gelmeye başladı.

Deniz Gökçe: Efendim son haftalarda programımızın değişik versiyonlarını yayınladık, izlediniz. Bize de çok mesaj gönderdiniz, e-mail gönderdiniz. Biz de onları biriktirdik. Bugün biraz fazla vaktimiz var. Normalden fazla diyelim, program için fazla değil tabi, bizim programa saatler yetmez de..

Asaf Savaş Akat: Ama yani izleyicilerimize müteşekkiriz, onların baskıları sayesinde NTV programa ayırdığı zamanı şey yaptı...

Deniz Gökçe: Şimdi izleyicilerimizin bazı soruları var. Tabi izleyicilerimiz bizim burdaki formatımızı biliyorlar. Önce devlet cevap verecek değil mi..

Asaf Savaş Akat: Tabi, tabi..

Deniz Gökçe: Sayın Müsteşarım.. Sayın Mahfi Eğilmez’e....

Asaf Savaş Akat: Bunlara dinleyici istekleri diyebiliriz...

Deniz Gökçe: Bunlara dinleyici istekleri diyelim..

Mahfi Eğilmez: Eskiden Dilek Pınarı vardı böyle...

Deniz Gökçe: Şimdi efendim Orcun Aktan soruyor size, Sayın Mahfi Eğilmez. “Son ekonomik krizle gerçekten Türkiye’ye yazık oldu. Her şey yolunda giderken 11 aylık başarılı sayılabilecek bir programı, bir anda çok zor duruma düşüren böylesi bir krize karşı devletin acil önlem planı olması gerekmez miydi?”

Mahfi Eğilmez: Evet, aslında tabi ilginç bir soru ama devletin bu tür krizlerde acil önlem planı yok. Çünkü böyle bir kriz hiç beklenmeyen bir krizdi. Zannediyorum devlet de beklemiyordu. Onun için herhangi bir önlem planı olmadığı anlaşılıyor. Zaten burda önleme de lüzum yoktu yani, krizin çıkması da engellenebilirdi, benim kanaatim hep o. Yani burda bir plan yapmaya gerek yoktu. O anda verilebilecek bir karardı ama bütün bu tür şeylerde IMF programından sapmama esas alındığı için o da bir plan, o da bir program. Hadise böyle oldu diye düşünüyorum.

Asaf Savaş Akat: Yani Türkiye kuşağında ama devletin depreme karşı nasıl bir planı yoksa, değil mi, yani Türkiye deprem kuşağında ama işte 17 Ağustos’ta gördük ki...

Mahfi Eğilmez: Yalnız tabi bu biraz farklı, orda biraz hafife aldım o farklı, yani burda bir program yürüyor, bu programda böyle bir krizin yeri yok, böyle bir kriz öngörülmüyor.

Asaf Savaş Akat: Yoksa niye oldu hocam..?

Mahfi Eğilmez: İşte sen ön gördün mü..?

Deniz Gökçe: Ama herkesin verdiği cevap aynı. Şimdi benim verdiğim cevap da şu; ben  diyorum ki siyaset bozuldu, altıncı aydan sonra, yapılması gereken birtakım şeyler yapılmayınca..

Mahfi Eğilmez: Yani diyor ki önlemi alacak olanlar zaten neden olduğu için önlem alacak adam yoktu demek..

Asaf Savaş Akat: Devlet kimdir, sorusu var o zaman yani bunun cevabında..

Mahfi Eğilmez: Bence bu soruyu geçelim..

Asaf Savaş Akat: Bence bu soruyu geçelim, kavga çıkar, onun için..

Deniz Gökçe: Halbuki en önemli soru buydu tabiki. Çünkü..

Mahfi Eğilmez: Ama cevapladık işte hocam..

Deniz Gökçe: İster likidite krizi de, ister kur krizi, ister döviz krizi, ister Ahmet, Mehmet krizi de, ilk baştaki sebep ne? Yani hani kelebek kanatlarını çırptı da ekvatorda fırtına oldu?

Asaf Savaş Akat: Evet, yani ama aşağı yukarı orda yani taraflar yavaş yavaş netleşiyor.

Deniz Gökçe: Nedir taraflar Asaf?

Mahfi Eğilmez: Bir; IMF geçmişin bir kuruluşudur diyenler...!

Asaf Savaş Akat: Şimdi IMF programında...

Mahfi Eğilmez: İki; siyaset öne çıktı diyenler var, o Deniz’in görüşü.. Üç...

Asaf Savaş Akat: Üç; para politikası diyenler var, para otoritesi diyenler var, bende üç... Üç şey var.

Deniz Gökçe: Ayrıca mesela şey çok karşı, diyor ki; IMF, diyor, geçmişteki performansından çok daha çabuk bir şekilde hareket etti ve krizi önledi. Türk otoriteleri de IMF’in dediği her şeyi yaptılar, şeyi savsaklamadılar. Sonuçta da sorun olabileceğinden daha küçük oldu.

Asaf Savaş Akat: Şimdi benim de itirazım var. Şimdi iki şeyi ayırt etmek lazım. Kriz çıktıktan sonra, krizin gerçek bir kabusa, bir çöküşe yol açmasını engellemek başka bir şey, bir de krizin zaten baştan çıkmasını engellemek başka bir şey. Şimdi donmuş, dikkat edersen orda ikincisini söyledi, bir kere kriz çıkmıştı. Bu kriz çıktıktan sonra doğrusunu yaptılar diyor. Yani bu krizin cesametini, büyüklüğünü belli bir düzeyde tuttular. Bir noktada geldiler, bir yerden bir ameliyat yapmak gerekiyordu. Ameliyatı yaptılar ve bu doğruydu. Yani kur programını kurtarmaktı mühim olan diyor.

Deniz Gökçe: Kısa vadeli, çok yüksek bir faizin tahribatından, diğer alternatiflerin hepsinin tahribatı daha ağır olurdu.

Asaf Savaş Akat: Dolayısıyla bir tek şey kalmıştı. Kriz çıktıktan sonra, likidite krizi çıktıktan sonra bir tek şey kalmıştı; kur programını ne yapıp yapıp kurtarmak diyor. IMF doğru yaptı. Türkler de bunu kabul ederek tutarlı davrandılar, doğru bir iş yaptılar diyor. Buna itirazın var mı senin..?

Mahfi Eğilmez: Hayır, yok. Gel bakalım kriz nasıl çıktıya..

Asaf Savaş Akat: Kriz nasıl çıktıya gelince...

Deniz Gökçe: Anlat hocam kriz nasıl çıktıyı..

Asaf Savaş Akat: Sen anlat Mahfi, IMF nasıl bu krize yol açtı, anlat.. Bugün yazmışsın zaten.

Mahfi Eğilmez: Ben diyorum ki ağabey, birçok neden var, bugün yazdım, birçok neden var. Her şey var içinde. Yani siyasetin ön plana çıkması var, ekonominin geri plana gitmesi var, yapısallarda gecikmemiz var, bizim hatalarımız var, yüzde 40.. Geçmişle kıyaslıyorum. Geçmiş hükümetlere göre bu hükümetin performansı, yapısallarda da, bütçede de her şeyde de nerdeyse mükemmele yakın. Ama hatalar var, bunu görüyoruz. Benim burda tespitim şu; IMF burda, bu krizin çıkışında, bence çok ciddi bir hata yaptı. Türk mali sektörünü bilmiyor. Türk mali sektörünün gerçek boyutunu bilmiyor ve çok hızlı itti bu reformu. Dünyanın hiçbir yerinde, üstelik Türkiye gibi bir ülke ki birçok ülkeden de farklı. Deregülasyonunu yapmış, sermaye hareketlerini serbest bırakmış, bir sürü şey yapmış. Üç şey yapmamış. Birisi; kuru şey olarak kullanmamış, hiç kullanmamış bunu son zamanlarda.. İkincisi; mali sektörüne neşter atmamış, buraya hiç girmemiş. Üçüncüsü; diğer yapısalları yapmamış. Yani eksikleri bunlar.

Deniz Gökçe: 89’da kullandık biliyorsun.

Asaf Savaş Akat: Hayır bir dakika, biz onu bir dezefnlasyon, enflasyonla mücadele programının parçası olarak.. Yani tam tersine seçim kazanmak üzere popülist politika için kullandık. Kötü amaçlar ve kötü sonuç alacak şekilde kullanmanın bir örneğidir.

Mahfi Eğilmez: Dolayısıyla benim iddiam o. Yani birçok neden var. Ama burda...

Deniz Gökçe: 32 bin liradan 38 bin liraya gitti kur. Aşağı yukarı...

Asaf Savaş Akat: O tersine, 38’den 32’ye gitti.

Deniz Gökçe: Hayır. 14 bin liradan başladı, 42’ye gidip 32’ye geriledi.. Ondan sonra 5 Nisan kararlarıyla stand-by anlaşmasında kurun 38 bin liraya kadar götüreleceği vardı..

Asaf Savaş Akat: Tamam yani ondan evvel yüzde 125 şey yapmıştı..

Mahfi Eğilmez: Ama hiç birinde böyle 1.5 sene sonraki bilmem kurları ilan ederek gitmedi. Hiç böyle bir olay olmadı.

Deniz Gökçe: İzleyici mektuplarına cevap veriyoruz, maillerine mi desek.. Seni çok memnun edecek bir şey var. Mustafa Özgül Kılıçarslan, bak ne diyor; “ABD, enflasyonist etki yaratacağı endişesiyle ekonomiyi yavaşlatma planları yapmaktadır. Demek ki enflasyon, ekonomimiz ne kadar kuvvetli de olsa, büyümenin bir bedeli olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla program sonrası büyümeye başlayacak bir Türkiye’de enflasyon tekrar gündeme gelmeyecek midir”.

Asaf Savaş Akat: Şimdi tabi iki şeyi ayırt etmek lazım. O da şu; ekonominin büyümesi değil de büyümesinin olağan, büyümesinin üstünde seyretmesi enflasyon üstü olabilir. Şimdi Çin, 15 yıldır yüzde 8, yüzde 9, yüzde 10 büyüyor. Enflasyona bakıyoruz, 0, 1, 0... Böyle seyrediyor Deniz. İrlanda, son 10 yılda ortalama büyüme yüzde 8.5, son 10 yılın 4 tanesinde yüzde 10 büyümüş. Enflasyon nerde? Yüzde 3.5, yüzde 4’te. Yüzde 10 büyüyünce İrlanda, 10 yıl üst üste yüzde 8 büyüyünce, Avrupa enflasyonu yüzde 2, İrlanda’nın enflasyonu yüzde 4’e çıkıyor. Dolayısıyla doğru.. Ama bu şu demek değil.. Pozitif büyüme vardır, demek ki enflasyon da yükselecektir. Bu doğru değil. Yani enflasyonun yükselmesi için büyümenin bir eşiğin üstüne çıkması lazım. Ve orda bir süre devam etmesi lazım. Ancak o taktirde şey olabilir. Mesela Çin için belli şey yüzde 8 değli, yüzde 9 değil, yüzde 8 ve yüzde 9’da Çin’de enflasyon olmuyor. İrlanda için belli ki bu yüzde 50 değil. Yüzde 50’de olmuyor. Yüzde 10’a çıktığı zaman oluyor. Amerika için, Amerika çok büyük bir ülke olduğu için yüzde 6’ya çıkıp da, 5.5’e çıkıp da 2 yıl 3 yıl bu süratte kalınca enflasyon tehlikesi görülüyor. Yani Türkiye’de şöyle bir şey var; ekonomi geçen sene yüzde 6 küçüldü. Bu sene yüzde 6 büyüdü. Vay efendim enflasyon yükselecek... Yahu kardeşim dur hele. Yani enflasyon yüzde 6 küçülen ekonomi yüzde 6 büyüyünce demek, bu ne demektir.. Anacak iki sene evvel ki düzeyine geldi demektir. Yani piyasalarda bir kapasite yetersizliği yok demektir.

Deniz Gökçe: Bir de onların ilginç bir yapısı var tabi, Amerika’nın yani. Prodiktivite kelimesi çok önemli oralarda. Ücret artışından büyüme hızlanınca ücretlerde meydana gelecek olan artıştan prodiktiviteyi karşısına koydukları zaman, çok ileri safhada enflasyon artışına dönebilir.. 10 senedir büyüdü Amerika..

Asaf Savaş Akat: Şöyle bir süreç oluyor; şimdi büyüme genellikle yatırımların yüksek olmasına tekabül ediyor. Yüksek yatırım demek yeni fabrika demek, yeni fabrika demek yüksek verim artışı demek, yüksek verim artışı da enflasyonu törpülüyor demek. Dolayısıyla yani para bir defa sağlam olunca, yani enflasyon bir kere düşük olunca, enflasyonun yükselmesi o kadar kolay bir şey değil.

Deniz Gökçe: Senin en sevdiğin harf “D” harfi değil mi..?

Asaf Savaş Akat: “Dandik”.

Deniz Gökçe: Dandik gibi, Deniz gibi, devlet gibi... Hüseyin Denizoğlu arkadaşımız diyor ki, olayın biraz sosyolojik, siyasi boyutuna eğilmiş. “Değerli arkadaşlar” diyor size de, “kanımca Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomisinde esas savaş verilmesi gereken alanın yolsuzluk olduğuna inanıyorum. Bu konuda başarıya ulaştıkça ekonomi o kadar düzgün çıkacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nde kayıt dışı ekonomi yüzde 54’te dolaştığı sürece ekonomik programların başarıya ulaşma şansı oldukça düşük. Kayıt dışı ekonominin diğer anlamı, devlet kontrolü dışında ülke demektir. Devletler sadece toprak kaybederek bölünmez”. Biraz radikal oldu galiba demiş sonuna... Ne diyorsun sen, kayıt dışı nasıl etkiliyor savaşı....?

Mahfi Eğilmez: Şimdi tabi yani doğru tarfları var. Tek başına izah edemez konuyu böyle bir açıklama.. Ama doğru tarafları var. Kayıt dışına çıkma başladığı zaman, nedir yani? Vergi alamayacaksın demektir. Vergi alamıyorsan o zaman kayıt içindeki insanlardan fazla vergi alıyorsun demektir. Dolayısıyla kayıt içindeki insanları boğuyorsun demektir. Yahut da kayıt içi insana ikinci kere yüklenemiyorsan o zaman bütçe açığı veriyorsun demektir. Çünkü toplumda kayıt içi kayıt dışı bir şey yok. Herkese hizmet götürmek zorundasın. Dolayısıyla hizmeti kesemeyeceğine, ikiye bölemeyeceğine göre, büyütüyorsun, bütçe açıklarına gidiyorsun demektir. Böyle böyle geldi.. Tek başına izah edecek bir açıklama olmamakla beraber, önemli bir husus.

Asaf Savaş Akat: Ama yani İtalya’nın çok büyük bir kayıt dışı olduğu, çok yaygın vergi kaçağı olduğu, ama enflasyonun da yüzde 1’lerde seyrettiğini de unutmamak lazım değil mi..

Mahfi Eğilmez: Tabi tabi, yani tek başına bu bir şey değil.

Asaf Savaş Akat: Karşıda örnek var. Yani bütçe açığı da tek başına enflasyon demek değil. Gene çok büyük bütçe açığı verip enflasyonu olmayan bir sürü ülke var.

Deniz Gökçe: Seni heyecanlandıracak bir soru var. Buna sen cevap verirsin versen. Alper Yılmazer arkadışımız bak ne diyor; “Ülkemizde son iki ayda yaşanan bu derin mali krizin perde arkasında özellikle Avrupalı finans çevrelerinin Türk piyasalarından ani ve birlikte olarak sanki planlanmış gibi çıkışlarının olduğu yolunda görüşler mevcut. Tam da Avrupa Birliği’yle katılım ortaklığı belgesi konusunda, Kıbrıs sorunu başta olmak üzere, restleşmelerin yaşandığı bir ortamda bu beklenmedik çıkışının Türkiye ekonomisini sabote edip güç duruma düşürmek için bilinçli yapıldığı görüşüne katılıyor musunuz? Eğer katılıyorsanız dış politika açmazlarından kaynaklanan bu tehlikeleri bertaraf edebilmemiz için önerileriniz nelerdir”.. Komplo...

Deniz Gökçe: Ben yani Pazar günü de Sabah’ta zaten “Komplo Teorileri” diye bir yazı yazdım. Yani ben bu tür görüşlere doğrusu katılmıyorum. Yani dış politikadan, nasıl olacağını da pek tehmin edemiyorum. Şimdi Avrupa’yla Türkiye’nin dış politikasında yeni bir sorun çıktı. Avrupa’da dışişleri bakanları toplanıyorlar, Avrupa Birliği’nin. Bu dışişleri bakanları, yahu ne yapalım, Türkiye’nin nasıl güçlenmesini enfelleyelim diyorlar, öyle mi olacak.. Yani merak ediyorum. Diyorlar ki; yahu maliye bakanına söyleyelim, şu bankalara söylesin, bankalarımız paralarını mı çeksin.. Şimdi bu kolay da iş değil yani, bir kere duyulur bu, böylebir şey olduğunda muhakkak biri konuşur.

Mahfi Eğilmez: O bankalar ne kadar dinler..

Deniz Gökçe: O zaman bunu kabul etmiyorsak tersini de incelememiz lazım. Yani Türk milleti bu komplo teorilerini neden çok seviyor Allah aşkına..?

Mahfi Eğilmez: Hocam benim orda bir tezim var. Biz genellikle, yani ben mülkiyedeyken, sen de bilirsin yani bunu, mülkiyeliler çok iyi bilir bu işleri. İzah edemediğimiz şeyleri genellikle Amerika’ya bağlardık o zaman. Yani bilmem ne olayını izah edemiyorsun, “ha bu Amerika böyle yaptı”.. Yani benim şeyim o, izah edemediğin şeyleri Türk milleti genellikle komployla izah eder. Bu sefer de çok izah edemedi bunu, bu hadiseyi. Olsun işte yabancılar bir araya geldiler... Demin Asaf çok güzel özetledi. Yani böyle bir ilişki Türkiye’de belki olabilir, zor, orda bile zor da.. Yani bu bütün Avrupa bir araya gelecek, onlar maliye, onlar bu bankalar... Yani bu şeyler sanane kardeşim demez mi.. Zaten Maliye Bakanı böyle bir laf etmeye yetkili midir, etse kim dinler..? Bunlar karışık işler tabi..

Deniz Gökçe: O zaman Murat Özsoy’un sorusuna geçelim. Çok kısa, öz ve isabetli bir soru, çok kişinin sorduğu bir soru. “Önümüzdeki ilk 6 ay boyunca döviz hareketleri nasıl olacaktır” diyor Murat Özsoy arkadaşımız. “Bir devalüasyon olabilir mi? Teşekkür ederim”...

Mahfi Eğilmez: Bunu tartıştık, tartıştık.

Deniz Gökçe: Şimdi bir kere önümüzdeki 6 ay boyunca zaten belli bir programımız var. bu önümüzdeki 6 ay içinde, daha evvelden ilan edilmiş olan sepet şeyinde gideceğiz. Bir tek belirsizlik var. Çapraz kur belirsizliği. Çapraz kur konusuna da birazdan belki bir soru daha var ona değiniriz ama çok büyük dramatik bir değişme de beklenmiyor çapraz kurda. Euro’yla dolar arasındaki paritede.. Dolayısıyla döviz kurunda bir sürpriz beklenmiyor. Ayrıca fiziki bir döviz problemi Türkiye’de olmadığı için, devaülasyon şeklinde bir endişemiz yok. Murat bize çok iltifatlar etmişsin. Bize diyor ki Murat; “programınız bu anlaşılmaz ekonomik ortamı halka en anlaşılır şekilde açıklayan bir program. Bu nedenle ben ve bir çok kişi tiryakisi olmuş durumdayız”. Seni seviyoruz Muratcağım, o da bizi seviyor. Bir güzel sorumuz daha var. Melih Eryiğit arkadaşımızdan. Diyor ki; “Acaba Türkiye, Japonya’nın bugünkü ekonomisine sahip olsaydı, Avrupa Birliği, Türkiye’yi üyeliğe kabul eder miydi? Eğer bu soruya evet cevabı veriyorsanız, birliğe girmenin cevabı bulundu. Yok cevabınız hayırsa bu birliğe giremeyeceğimiz konusunda açık bir durum ortaya koymuyor mu?”... Ne diyorsun..?

Mahfi Eğilmez: Türkiye, Japonya’nın bugünkü ekonomik durumuna sahip olsaydı, Avrupa Birliği’ne derhal üye olarak alınırdı. Tabi insan hakları, demokratikleşme filanda da iyi olduğu varsayımıyla..

Asaf Savaş Akat: Zaten onlarda olmadan Japonya’nın bugünkü düzeyine...

Mahfi Eğilmez: Düzeyine gelmezdi.. Ama Türkiye, Japonya’nın bugünkü ekonomik gücüne sahip değil diye Avrupa Birliği’ne alınmaması söz konusu değil. Çünkü, Yunanistan, İspanya, Portekiz, Avrupa Birliği’ne üye olurken, Japonya’nın bugünkü ekonomik durumuna sahip değillerdi, halen de değiller.

Asaf Savaş Akat: Doğru, katılıyorum bende Mahfi..

Deniz Gökçe: Dolayısıyla sonucumuzu bir daha tekrar edelim.

Mahfi Eğilmez: Yani Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye olabilir. İş ki ev ödevlerini iyi yapsın, ekonomisini güçlendirsin, insan hakları işini düzeltsin, demokratikleşmesini halletsin.

Deniz Gökçe: Kısaca kontrol bizim elimizde her zaman olduğu gibi. Biz yapmak istersek yaparız.

Asaf Savaş Akat: Tabi tabi.. Yani ben de kısaca özetliyeyim, Türkiye’yle Avrupa Birliği ilişkilerinde en az sorunlu olan alan aslında ekonomidir.

Mahfi Eğilmez: Öyle görünüyor, evet.

Asaf Savaş Akat: En az sorunlu olan ekonomidir.

Deniz Gökçe: Rauf diye bir arkadaşımız.. O da şunu diyor; “Türkiye’nin çok yüksek dış borcu var. En son aldığı kısa vadeli IMF kredisi de cabası. Benim bildiğim kadarıyla bu kredinin hem vadesi kısa hem de faizi yüksek. Açıkçası ben Türkiye’nin bu dış borçlarını nasıl ödeyebileceğini veya bu dış borçlar için nereden kaynak bulacağını bilemiyorum. Hükümetin bu dış borçları ödemek için nasıl bir politikası olduğunu veya ne yapmak istediğini de kimse anlamış değil. Yoksa bizim hükümet de Rusya gibi moratoryum mu ilan etmeyi düşünüyor? Şuan için neredeyse bütün gelirler sadece faiz ödemelerine gidiyor. Bu kredilerin vadeleri gelince ne olacak, acaba siz biliyor musunuz?”

Mahfi Eğilmez: Biliyoruz...

Deniz Gökçe: Söyle Müsteşarım...

Mahfi Eğilmez: Müsade eder misin Asaf...

Asaf Savaş Akat: Sana düşer zaten, bu devlet sorusu..

Mahfi Eğilmez: Bu kredilerin vadesi gelince nasıl ödeneceğinin cevabını biliyoruz. Çünkü bu kredilerin vadeleri zaten hergün geliyor ve hergün ödeniyor. Türkiye’nin dış borcu şuanda 106 milyar dolar, hadi yıl sonu itibarıyla diyelim ki 110 milyar dolar. Bu dünyayla...

Asaf Savaş Akat: Devletin borcu o kadar değil, devletin borcu 45 milyar dolar..

Mahfi Eğilmez: Hayır hayır, bütün Türkiye’nin borcu. Devletin borcuna bakarsak 45-50 milyar dolar civarında.. Türkiye’nin dış borç servisi yılda 12 milyar dolar, 12 milyar dolar arasında değişiyor. Hiç aksatmadan ödedi, hiçbir sorunla da karşılaşmadı.

Deniz Gökçe: Bunun 2 bölü 3’ü ana para, 1 bölü 3’ü faiz.

Mahfi Eğilmez: Hiç bir sorunla karşılaşmadı ve IMF parasının kısa vadeli olması, uzun vadeli olması önemli, öte yandan Türkiye 30 yıl vadeli de borçlandı.

Asaf Savaş Akat: Hayır bir de şu var, şimdi biz bu IMF’ten aldığımız parayı kullanmayacağız ki zaten. Biz bu IMF’ten aldığımız parayı hem Türk vatandaşı...

Deniz Gökçe: Gönüller şen olsun diye aldık değil mi..

Asaf Savaş Akat: Aynen... Hem Türk vatandaşı hem de dışardakiler Türkiye’nin dövizi biter diye korkmasınlar diye banka hesabında tutacağız. Biz zaten öyle yapıyoruz, borç alıyoruz, aldığımız borçları sonra batılı bankaların hesaplarında tutuyoruz. Maksat yani korku olmasın.

Deniz Gökçe: Abdullah Algin soruyor. “En iyi iktisat Ekovole programınız için sizleri canı gönülden kutluyorum” diyor.

Asaf Savaş Akat: Ekovole değil, neydi...

Deniz Gökçe: Ekovole takmış ama, insanların yaratıcı davranmalarına niye engel olmak istiyorsun ki.. O ona iktisat Ekovole diyor. “Sayenizde kararan gönüllerimiz ve cebimiz bir nebze olsun ferahlıyor.” Şimdi sorusu şu; “Bankalara ve İMKB’ye asla ve asla güvenmeyen biri olarak elbetteki uygulanmakta olan ekonomik programı unutmadan, önümüzdeki yıl maaşımdan arttırdığım birkaç kuruşumu nasıl değerlendirmemi önerirsiniz?” Hadi hocam sen bunu cevaplandır..

Asaf Savaş Akat: Şimdi bankalara itimadı yok. Borsaya da itimadı yok. Onun devlete de herhalde ihtiyacı yoktur.

Deniz Gökçe: Ayrıca küçük bir tasarrufçu. Maaşından arttırdığı 2 kuruş.... Kemalettin Tuğcu Bey değil, değil mi kendisi..?

Asaf Savaş Akat: Hayır, onu tanımıyorum da.. Yani devlete de itimadı yoktur herhalde. Eğer devlete itimadı varsa devlet bankalarına gidebilir, Ziraat Bankası’na gidebilir.

Mahfi Eğilmez: Zaten devlet garantisi var, öbürleriyle de ilgili büyük ölçüde devlet garantisi var. Demek ki devlete de yok..

Deniz Gökçe: Devlete itimadı yok, bankalara, İMKB’ye yok..

Asaf Savaş Akat: Vallah onun iki şeyi kalıyor yani..

Mahfi Eğilmez: Yastık altı..

Asaf Savaş Akat: Dolar alacak. Dolarları nakit halde tutacak, bir faiz elde edemeyecek. Yani başka da çaresi yok.

Mahfi Eğilmez: İtimatsızlığa katlanacak...

Asaf Savaş Akat: Yani Amerikan hükümetine de itimat etmezse altın alacak. Başka çare var mı..?

Mahfi Eğilmez: Yok.

Deniz Gökçe: İtimatsızlığın cezası ağır oluyor.

Mahfi Eğilmez: Bu kadar itimatsızlıktan olumlu bir şey çıkmıyor.

Asaf Savaş Akat: Zor yani, şimdi her şey riskli o zaman...

Deniz Gökçe: Peki... Mustafa Can. Diyor ki; “Kamu bankalarının 20 milyar dolara ulaşan görev zararlarının olduğu bir dönemde, devlet bütçesinde faiz dışı fazla var demenin gerçekle ilgisi var mı?” Devletimiz bu soruyu cevaplandırsın.

Asaf Savaş Akat: Sayın Müsteşarım, siz bu konuları çok iyi bilirsiniz.

Mahfi Eğilmez: İstirham ederim, siz benden iyi biliyorsunuz.

Asaf Savaş Akat: Şimdi burda tabi bazı şeyler karışıldığını düşünüyorum. Şimdi devlet bankalarının neyse o zararı, o zarar oldu bitti, şey oldu zaten. Şimdi şu karıştırılıyor, şimdi IMF’in bizden istediği bu zararı muhasebeleştirin diyor. Çünkü biz bu yani devlet bu parayı ödemiş, para gitmiş ve zararı oluşturan para işte üreticiye, küçük işletmeye nereye gidilmişse para verilmiş, zarar olmuş. Biz bunu banka şeyinde, bankanın bilançosunda gizli tutmaya çalışıyoruz. Fazla da gizli tutamıyoruz. Cümle alem biliyor değil mi, bütün dünya biliyor. IMF diyor ki bari bunu muhasebeleştirin diyor, yani bunu yazın diyor. Biz işte onu yapmaktan şey yapıyoruz.

Deniz Gökçe: IMF biliyorsun geçmişin bir kuruluşudur. Fazla referans verme kızar Mahfi..

Asaf Savaş Akat: Yok. Ama özellikle banka konularında evet, IMF’in banka konularında sabıkalı olduğunu Mahfi’den öğrendik.

Deniz Gökçe: Onun için IMF’siz bir açıklama rica edebilir miyim lütfen..

Mahfi Eğilmez: Evet. Burdaki karışan mesele stok rakım kavramları bence. Bu Asaf hocanın söylediği görev zararı, stok bir kavramdır, geçmişte olmuş bitmiştir, ekonomiye zararını vermiştir. Öbürü ise bu yılın oluşmuş bir faiz dışı fazlasıdır. 3-4 yıl faiz dışı fazla oluşturursak dönüp o borcu oraya ödeyebiliriz.

Savaş Akat: Yani şurdan hesapla, 4 yıl biz 16 milyar dolarlık faiz dışı fazla şey yapsak 60 milyar dolar eder. Bu 60 milyar dolarla 4 yıl boyunca hem borcumuzu, devletin işte bir 90 milyar dolar borcu var, daha az aslında 80 milyar dolar bir borcu var iç dış, o 80 milyarın borcunu öderiz. Hem yavaş yavaş borçları tırpanlamaya başlarız. Onları tırpanlayınca 4 yılda biter, devlet borçsuz kalır.

Deniz Gökçe: Şimdi siz gene kafası dağınık iktisatçılar gibi açıkladınız, ben toparlayayım. Şimdi bir şirket gibi düşünelim. İki tane mali tablosu var. Biri kar zarar hesabı, biri bilançosu. Kâr-zarar hesabının devletteki karşılığı bütçe, kâr-zarar dediniz, onun için fazla diyoruz, bilançoda, devletin bilançosunda, çıkarsaydı bir bilanço, onun pasifinde borçları olacaktı. Bu işte kamu bankalarının görev zararları, bilançonun pasifinde bir borç kalemi olarak duracaktı. Biz şimdi bu bir stok rakamı olan bir bilanço kolemi olan bu rakamları birkaç yılın bütçesinde yedirerek ortadan kaldırmanın, kârımızı arttırarak..

Asaf Savaş Akat: Aslında orda şunu yapmış çünkü devle; yani o adını vermeyeceğim kurumun, hani varya bir kurum adını söylemiyoruz hani, anladın mı, o adını vermeyeceğim kurum dedi diyor ki, sen diyor, bu şimdi zararları yazmışsın ama kâr-zarar hesabına yazmamışsın, şimdi yaz diyor.

Deniz Gökçe: Geçmişte kalmış olan kurum değil mi..

Asaf Savaş Akat: Geçmişte kalmış olan, adını kullanmadığımız kurum.

Deniz Gökçe: Kahrolasıca..

Asaf Savaş Akat: Yok o kadar değil...

Deniz Gökçe: Güzel sorular geliyor şimdi. Evren Altok, sizi biraz hırpalayacak tabiki. “Türkiye’de sermaye hareketlerine sınırlamalar getirilmiş olsaydı, yaşadığımız kriz yine patlak verir miydi? Bu durumda ne gibi farklar olurdu?”

Asaf Savaş Akat: Bu zatıalinizin uzmanlık alanına girer...

Deniz Gökçe: Yok, hiç öyle can kurtaran simidine sarılmayın bakalım.

Asaf Savaş Akat: Fransız lisesi mezunu sayın şeyler diye şey yapamazsın, bu zatıalinizin şeyi, yeni yazdığın çünkü.. Şimdi ben tabi sermaye hesabının serbest olmasını hep destekledim. Türkiye’de, özellikle Türkiye’de çok destekledim. Onun da sebebi çok açık. Bu kadar çok vatandaşı yurt dışında oturan ve yurt dışında gelir kazanan ve bunu Türkiye’ye yollamak zorunda olmayan, bir.. İki; döviz gelirlerinin yarısının takibi çok güç, turizm gibi, bavul ticareti gibi, nakliye gibi, müteahhitlik gibi alanlarda elde eden bir ülkenin döviz hareketsizliklerini denetim altına alması mümkün değildir. Böyle bir şey, bu bilinir. Yani hiçbir şey yapmaz. Hele hele böyle bir devlet hapisanelere, değil mi, normal olarak denetimi altında, dünyanın her yerinde devletin denetimi altında olan, kendi kontrol ettiği yerlere bile hakim olamıyorsa, büyük şehirleri gecekondularla doluysa, kontrol edemiyorsa, böyle bir devletin gümrükleri elek gibiyse, hastalıklı etler ellerini kollarını sallayarak bu ülkeye her yerden girebiliyorsa, böyle bir devletin böyle para hareketlerine... Dolayısıyla teorik olarak bu sorunun cevabı vardır. Ama Türkiye gerçeğindeki cevabı tektir. O da Türkiye’de sermaye hareketlerinin denetlenmesi, devlet tarafından sınırlandırılması, kısıtlandırılması mümkün değildir.

Mahfi Eğilmez: Bence sermaye hareketlerine sınırlamalar getirilmiş olsaydı bu kriz çok daha büyük olarak geçmişte çıkardı. Çünkü Türkiye’ye sermaye geliyor. Yani hele bu krizden sonra kısıtlama getirirsen çıkan çıktı da zaten, bir daha kimse girmez. Yani fevkalade yanlış bir iş...

Deniz Gökçe: Sen bu Türk parasını koruma kanununun geçerli olduğu, 17 sayılı karar galiba değil mi..?

Mahfi Eğilmez: Evet...

Deniz Gökçe: Yani 84 öncesi dönem, o dönemde yurt dışına çıktın mı.?

Mahfi Eğilmez: O dönemde yurt dışına çıkılamıyordu ki ağabey. Bir kere Osman Birsen’den gidip izin alıyordum ikinci kere yurt dışına çıkmak için. Yani devlet o zaman devletti.

Deniz Gökçe: Kime, Emel Sayın’a mı izin vermişti..?

Mahfi Eğilmez: Yani herkese o veriyordu, böyle bizzat görüyordu, imzalıyordu, niçin çıkacaksın.. Soruyor işte, hastayım, tedaviye...

Deniz Gökçe: Sen mesela 60’lı yıllarda yurt dışına gittin mi?

Asaf Savaş Akat: Yahu gitmez miyim, konferansa gideceğiz, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi şey yazar, ne derler, mektup yazar, o rektörlüğe gider, rektörlük onu onaylar, onu alırız Unkapanı’ndaki Merkez Bankası’na, ondan sonra oraya gideriz..

Mahfi Eğilmez: Dövizi alırsın..

Asaf Savaş Akat: Hayır orda döviz vermezler. Orda bir yığın uğraştıktan sonra pasaporta damga vururlar, 100 dolarlık döviz almaya hakkı vardır diyor, alırsın pasaportu bankaya girersin, yine kuyruğa girersin, paranı verirsin 100 dolar döviz alırsın..

Deniz Gökçe: Ben hatırladığımda 3 yılda bir çıkabiliyordun. Askerliğini yapmışsan 200 dolar alabiliyordun.

Mahfi Eğilmez: Yani aslında çok güzel bir uygulama..

Asaf Savaş Akat: O ayrı, o turist olarak hakkındı.. Bir de turist olarak hiç hakkının olmadığı, ancak özel davetle ve özel sebeple çıktığı dönem var, sen o zaman Almanya’daydın, hatırlamazsın. Mahfi de devlet memuruydu, onlar tabi istedikleri zaman..

Mahfi Eğilmez: Yok, ben...

Deniz Gökçe: Ben bir kere dayak yiyordum biliyor musunuz Merkez Bankası’nda.

Mahfi Eğilmez: Utanmıyor musun yurt dışına çıkmaya mı diye..?

Deniz Gökçe: Hayır değil. 1960’lı yıllarda gidip mühürü vurdurdum pasaporta parayı alacağım. Merkez Bankası’nda geldik bir vezneye, döviz dedi adam, ne dövizi istiyorsun dedi. Mark istiyorum dedim. Mark yok dedi, Almanya’ya gideceğim tatile bir iki hafta falan.. Ne dövizi verelim? Ne istiyorsun dedi.. Ruble olmaz mı dedim. Küçük bir çocuk, espiri yapıyorum. Dayak yiyordum orda, Merkez Bankası koridorunda yani nerden bileceğim Ruble konvertin değil, zaten Ruble istemek bir devlete karşı suç, sopayı yiyordum orda.

Mahfi Eğilmez: Ama aslında bak şu şey çok güzel oldu. Yani sermaye hareketlerinin kısıtlı olduğu Türkiye öyle bir Türkiye’ydi.

Asaf Savaş Akat: Yalnız konuyu biraz daha açalım, sermaye hareketinin kısıtlanması amacı nedir biliyor musunuz.. Vatandaşın kendisini enflasyona ve devalüasyona karşı korumak için tedbir almasını engellemektir. Yani sermaye hareketini kısıtlayan ülke aslında vatandaşını cezalandırmak için bunu yapar. Çünkü sermaye hareketi serbest olunca vatandaş, devletin devalüasyon yapma ihtimaline, enflasyon yapma ihtimaline karşı kendini döviz alarak koruyabiliyor. Sermaye hareketi kısıtlandığında onu yapamıyor. Dolayısıyla yani o vatandaşın şeyini bilmeyecek demektir. Sermaye hareketinin kısıtlanması, vatandaşın tepesine binecek devlet demektir. Katılıyor musun Mahfi..

Mahfi Eğilmez: Evet katılıyorum.. Öbür soruya geçelim.

Deniz Gökçe: Gökhan Erol. Diyor ki; “2001 yılında Merkez Bankası’nın aylara göre açıkladığı döviz sepetinde değişiklik bekliyor musunuz?”

Mahfi Eğilmez: İşte bu sorunun cevabı dandik para üstadı olan hocamızda...

Asaf Savaş Akat: Vallah yani şöyle, beklersem, beklediğim anda bu devalüasyon olacak demektir olsa olsa, değil mi.. Bunu beklersen o demektir bu. Onu dediğin zaman da zaten, bundan şüpelendiğinde herkese haber vermem lazım değil mi, sorumluyum burda, hem izleyicilere hem gazetede beni okuyanlara, aman arkadaşlar devalüasyon olacak, bir an evvel paranızı Türk lirasından dövize geçirin diye haber vermem lazım.

Mahfi Eğilmez: Aslında bak bu programı zaplayarak şuanda girmiş olanlar, aman arkadaşlar devalüasyon olacak deyince öyle zannederler..  Aman hocam...

Deniz Gökçe: Hani espirili olarak söylediğini bir kere daha açıkça söyle kardeşlerine.

Asaf Savaş Akat: Sen söyle şimdi benim söylediğimi...

Deniz Gökçe: Ne demiştin?

Mahfi Eğilmez: Seni tercümanı olarak istihdam ediyor, dikkatini çekerim.

Deniz Gökçe: 2001 yılında Merkez Bankası’nın aylara göre açıkladığı döviz sepetinde değişiklik bekliyor musunuz deniyor, hayır beklemiyoruz, kesin. Çünkü bu programı bırakmamız anlamına gelebilir. Böyle bir şeyi de yapacak bir ortamımız yok.

Asaf Savaş Akat: Bu bir kaos, bir kabus seranyosudur diye düşünüyorum.

Deniz Gökçe: Şimdi o zaman Süreyya Yılmaz’ın şu sorusuna da cevap vermen lazım, gene sana soruyorum.

Asaf Savaş Akat: Ya hep bana soruyorsun ama.

Deniz Gökçe: Ama döviz işlerinden sen sorumlu, devletten o sorumlu.

Asaf Savaş Akat: Döviz işlerinden Mahfi sorumlu olsun.

Deniz Gökçe: “Merkez Bankası’nın 1 Temmuz 2001 ile 31 Aralık 2002 dönemini kapsayan döviz kurunda geniş bant uygulamasına geçişi biraz detayla anlatabilirseniz sevinirim?”

Mahfi Eğilmez: Vallah bu soru çok güzel ya..

Asaf Savaş Akat: Mahfi sen çok iyi biliyorsun bu konuyu..

Mahfi Eğilmez: Ben hep bu soruyu sana soracağım da utanıyorum sormuyorum, bilmiyor diye düşünürsün diye.. Şunu bir anlat biz de öğrenelim.

Asaf Savaş Akat: Şimdi şu oluyor, şimdi o aslında band kısmı Türkiye açısından biraz hikaye. Şöyle hikaye, şöyle tesfir edilecek; şimdi Merkez Bankası bir merkez kur, bir üst kur, bir alt kur ilan ediyor artık. 1 Temmuz 2001’den itibaren bir orta kur, bir üst kur, bir alt kur şey yapıyor. İlk başta üçü birbirine çok yakın. Yavaş yavaş ara açılmaya başlıyor. 31 Aralık 2001’de, yani tam 12 ay sonra, bu en üstle en alt arasındaki fark yüzde 7.5’e çıkıyor. 30 Haziran 2002’de yüzde 15’e çıkıyor, 31 Aralık 2002’de, yani bundan tam iki yıl sonra da yüzde 22.5’e çıkıyor. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı öyle aralık, orta morta anlamaz. En üstteki çizgiyi alacaktır. En üstteki çizgi neyse kur öyle olacak diyecektir. Ama kurun ille öyle olması gerekmez. Yani Türkiye ekonomisi eğer bundan daha iyi yönetilirse, bu geçtiğimiz iki ayda yapılanlar gibi hatalar tekrar yapılmazsa pekala ortada, bazen aşağıda, daha fazla salınarak pekala gidebilir. Dış konjonktür de olumlu giderse, yani bu son olayda tabi euronun bu büyük değer kaybının da Türkiye açısından büyük katkısı oldu, yanlış sepet seçtiğimiz için, yani orda kabahat bizde, başka kabahat bizde, sepeti yanlış seçmiştik filan.. Sen özetler misin Deniz benim söylediğimi yoksa sorular..

Deniz Gökçe: Yok, devam et sen, devam..

Asaf Savaş Akat: Yok, ben burda keseyim.

Deniz Gökçe: Sen de katılıyor musun Mahfi söylediklerine?

Mahfi Eğilmez: Evet.

Deniz Gökçe: Çok iyi, ilk defa anlaşıyorsunuz.

Asaf Savaş Akat: Yok, bugün çok iyi anlaşma var aramızda.

Mahfi Eğilmez: IMF konusu hariç aslında senile de çok, her zaman anlaşıyoruz da..

Deniz Gökçe: Şimdi Hadi Cesur arkadaşımız diyor ki; iki tane sorum var diyor. Bir tanesi; “Euro kurunun düşük seyretmesiyle ilgili olarak 2000 yılında Avrupa’ya ihracat yapan firmalar gerçekten büyük zarar ettiler.” Katılıyor musun buna?

Asaf Savaş Akat: Yani bilmiyorum, firmaları bilmiyorum ama euro yüksek seyretseydi daha kârlı olacakları kesin. Yani zarar mı ettiler, kârdan mı zarar ettiler onu bilmiyorum.

Deniz Gökçe: “Son 15 gündür euroda bir hareketlenme görüyoruz. Acaba bu 2001’de de devam edebilir mi? Düşük kur baskısı devam ederse ihracat hedeflerimiz ve Türk ihracatçılarının 2001 yılında konumu ne olur sizce?”

Asaf Savaş Akat: Şimdi bu yıl ki düşüşün devam etmeyeceğini düşünüyoruz. Bunu daha evvel de konuştuk. Benim önümüzdeki yılla ilgili şuanda yaptığım tahminlerde, ortalama pariteyi ben 1 olarak alıyorum. Aşağı yukarı 1’e 1 civarında, yıl ortalamasının 1’e 1 civarında... Bunun anlamı şudur; belki bazen 1.02’ye 1.03’e çıkar, bir bölümünde, 1 civarında...

Mahfi Eğilmez: Demek ki bu yıla göre bir toparlanma olacak.

Asaf Savaş Akat: Bu yıla göre yüzde 10, en az ortalamada yüzde 10.. Çünkü bu yılın ortalaması büyük bir ihtimalle 90’nın altında hatta 89 filan çıkacak.. Ki kriz sırasında unutmamak lazım 83’lere 84’lere kadar gerilemişti. Yani yüzde 11 avantajı olacak şeyin, Avrupa Birliği’ne ihracat yapanların yüzde 11 avantajı olacak. Avrupa Birliği’nden ithalat yapanların da yüzde 11 dezavantajı olacak. İthalatçı kazançlıydı, çünkü ithalatçının malı pahalanacak.

Deniz Gökçe: Çok dramatik bir değişiklik de değil.

Asaf Savaş Akat: Ama yani şimdi 100 milyon dolar ihracat yapan biri için yüzde 10 küçümsenecek bir sayı da değil yani, 10 milyon dolar...

Deniz Gökçe: 2001 yılı portföy olaylarımızı soruyorlar, bunu bir daha ki programda cevaplandıracağız diyelim.

Asaf Savaş Akat: Portföy işlerine girmeyelim, sonra çünkü yanlış anlaşılıyor. Sonra bu uzun dönemli yatırımcı için...

Mahfi Eğilmez: Bizim burdaki konuşmalarımızdan portföyü çıkarması lazım.

Asaf Savaş Akat: Eleştiri geliyor bize sonra.

Deniz Gökçe: Vatandaşa yardım etmekten kaçıyorsunuz.

Mahfi Eğilmez: Yok. Kendi portföyü olmayan adam, portföyü destekler...?

Deniz Gökçe: Ben portföy tavsiyelerimi söyleyeceğim.

Mahfi Eğilmez: Sen yap, tamam.

Asaf Savaş Akat: Yok bende, ben de söylerim, ben tutamam zaten lafımı.

Deniz Gökçe: Bak çok güzel soru var, biraz tempoyu değiştirecek. Umut Akbulut arkadaşımız diyor ki; “Benim sorum bu dönem ki ekonomik krizden çok ileriki dönemlerde büyük bir problem olarak karşımıza çıkmasından endişe ettiği tarım politikasıyla ilişkili. Her ne kadar Tarım Bakanlığı’nın açıkladığı ve tarım politikasının hayata geçirileceğinden bahsetti... Ve sübvansiyonların düzenleme altına alınacağını belirtmesine rağmen çiftçi devlet ilişkisinin nasıl bir hal alacağı ve sübvansiyonların blokesini öngören bu uygulamanın çiftçi üzerinde nasıl bir etki yaratacağını bekleyip görmek yerine, bir beyin cimnastiği yaptığımda şöyle bir ikilemle karşılaşmaktayım; sübvansiyonlarla bir türlü hayat standartları üst seviyeye çıkamayan çiftçilerin, bu bloke durumunda devlet açısından çözüm olarak görülmesi gayet doğal. Fakat çiftçi açısından pek etkin bir çözüm olmadığı düşüncesindeyim.” Yani sorum şu diyor; “Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar gözönüne alındığında çiftçi-devlet bağını nasıl bir temele oturtmak gerekir? Bu iş diğer ülkelerde nasıl yapılıyor?” Bence bu çok önemli bir soru Türkiye açısından.

Mahfi Eğilmez: Evet, öyle..

Asaf Savaş Akat: Ama bu tarım senin uzmanlık alanın sayılır, çok yazdın bu konuda..

Deniz Gökçe: Mahfiye soralım bak, o Hazine’de Dünya Bankası gibi yerlerde çok rapor okumuştur bu konuda. Nedir dünyadaki norm? Ve Türkiye’de bu problem nereye oturacak? Yani biraz daha geniş, uzun vadeli bir soru...

Mahfi Eğilmez: Doğru diyorsun, yani tarım Türkiye’nin çok ciddi sorunlarından biri. Çünkü biz uzun yıllar kendi kendimizi de kandırdık. Dünyanın kendi kendine yeten 7 ülkesinden biriyiz filan gibi birtakım teorilerimiz vardı. Bunların böyle olmadığı anlaşıldı. Dünya fiyatlarının üzerinde fiyatlarla biz yola çıktık. Bu sübvansiyonları da doğru dürüst yapamadığımız için çiftçimize de bir yararı olmadı. Bugüne kadar çiftçi refaha da çıkamadı bu fiyatlara rağmen. Peki şimdi ne yapıyoruz biz? Yani şu programla nereye gidiyoruz? Yapmamız gereken şey, sübvansiyonları dünyada yapıldığı ölçülerde yapmak. Ama asıl olarak fakir çiftçiye, dar gelirli çiftçiye, küçük toprak sahibine doğrudan devlet yardımını yapmak, doğrudan gelir desteği yaparak onun yaşam standartlarını yükseltmek. Çünkü iki olay farklı bir şey. Yani bir mali pahalıya alarak insana katkıda bulunmak yerine doğrudan da gelir desteği yaparak katkıda bulunmak... Aşağı yukarı dünya uygulaması da bu yönde. Yani Türkiye’de burda sübvansiyonları dünya standartlarında tutarak aradaki farkı çiftçiye, fakir çiftçiye doğrudan gelir desteğine yöneltmeye uğraşıyor.

Asaf Savaş Akat: Deniz, ben de bir şey söyleyeceğim bu konuda. Yani Türkiye’de burda, yani bizi izleyenlerin dar genel bir perspektif kazanmaları açısından bir konu çok önemli. Şimdi bir adam, birisi, bir şey üretmiyorsa, üretenden alıp vererek onun halini düzeltemezsin. Sorun onu bir şey üretir hale getirmektir. Türkiye’de tarımın sorununu, tarımdaki fakirliği ve tarımdaki sorunları çözmenin bir tek yolu vardır. Düşük enflasyon, düşük faizden sanayi ve hizmetler kesimimin hızlı büyümesi. Yani tarımdaki fazla insan gücünün hızla sanayiye ve hizmetlere çekilmesi, tarımda çalışan insanın azalması, dolayısıyla kişi başına verimin artması. Yoksa dediğim gibi nüfusun yarısını koymuşsun oraya. Bunların 4’te 3’ünü tarımdan çeksen üretim azalmayacak. Şimdi üretim yapmayana, düşük üretim yapana, başka yerde yapılan üretimi alıp vererek, ordan pay vererek hiçbir yerde sorun çözülmez. İnsanları, tarımı üretken hale getirmek lazım. Tarımı üretken hale getirmek için bir kere tarımdaki nüfus fazlasını sanayide hizmetler kesiminde istihdam etmek lazım. Onun için düşük faiz lazım, onun için düşük enflasyon lazım. Şimdi bunu yaptığın zaman bu sorun çözülür. Yoksa bu iş sübvansiyonla çözülmez. Yani genel perspektifini bu işin unutmamak lazım. Yanlış büyüyen bir ekonomide tarım sorununu çözmek mümkün değildir. Çünkü fazla nüfus tarıma yığılacaktır. Üretim yapacakları topraklar yok. Gidip bir yerden alacağımız toprak da yok. Verimi arttırmak mümkün değil.

Deniz Gökçe: Konuyu ben de sizin gibi düşünüyorum ama şöyle özetlemek istiyorum. Bakın bizim devletle olan ilişkimiz aslında sapık bir ilişki. Devletin bize.... 

Asaf Savaş Akat: Devletin de yani çok...

Deniz Gökçe: Devletin de bizle olan ilişkisi de, yani o ikisinin, ciddi bir şey söylemek istiyorum şuanda. Devletle olan ilişkimizde açıklık ve piyasa şartlarının hakim olması lazım. Yani çiftçinin diyebilmesi lazım ki kardeşim arz ve talebin oluşturduğu fiyat budur. Bu fiyat dünya piyasalarındaki fiyattır aynı zamanda, kurdan çevirdiğin zaman. Ve ben orda rekabet edebiliyorum, ayağımın üstüne basarım, ben dilenci değilim, ben üretkenim. Senin bu dünya piyasasındaki fiyattan rekabet ederek elde ettiğin malına fiyattan geçimi sağlanılmıyorsa, bölgenin şartları senin durumun gibi şeyler...

Asaf Savaş Akat: Faizler yüksek olduğu için sana iş bulamadıysa devlet..

Deniz Gökçe: O zaman doğrudan direk sübvansiyon, yani onun söylediği sübvansiyonu vermesi lazım. Bir tane daha gayet güzel söyledi Mahfi.. O da, hiç sübvansiyonsuz değil tabiki, her yerde sübvansiyon.. Ama makul ölçüde, uluslararası rekabeti önlemeyecek şekilde sübvansiyon var. Ve o sübvansiyonla dünya piyasasına ayağımızın üstüne basacağız, ondan sonra sosyal yardımı yapabileceğiz. Bugün faize giden paralar, sağlığa, eğitime, yola, köylüye, çiftçiye gidecek. Tohum ıslahına gidecek, sulamaya gidecek filan. Şimdi bunu anlamamız lazım. Yani Türk vatandaşının, ben kardeşim buranın şartları ayrıdır, ben işte Hindistan’daki Ganj Nehri kenarında otururum, suya girerim, cennete giderim, bu değil. Türk vatandaşı çağdaş biri olacaksa, bir; teknolojiye katkı yapmaya çalışacak. Yapamazsa teknolojiyi kullanmaya çalışacak. Teknolojiyi kullanarak uluslararası piyasada rekabet edebilecek. Uluslararası piyasada rekabet ettiği zaman elde ettiği gelir yeterli değilse, ülkenin tabiyat şartları şu bu veya çevre şartları nedeniyle o zaman devlet ona sübvansiyon verecek. Bugünkü sistemde dünyanın en iyi zeytin yağı, en büyük zeytin yağı üreticilerinden biri olan ülkemizde, zeytin yağını en pahalı ürün olarak yiyoruz.

Asaf Savaş Akat: Bu arada da ülkenin parası dandik olmayacak. Şimdi, çünkü bak, tarıma biz ne sübvansiyon veriyoruz? 5 milyar dolar, 10 milyar dolar...

Deniz Gökçe: 20..

Asaf Savaş Akat: 20 milyar dolar. Bu sene bu likidite kriziyle Türkiye’nin milli gelir kaybı da 20 milyar dolar. Şimdi dandik paranın getirdiği maliyet, bizim tarıma verdiğimiz sübvansiyondan daha pahalıya çıkacak. Demek ki yani ortada çok ciddi bir sorun var.

Deniz Gökçe: Yani çok büyük bir dram bu söylediği, bunu da bir kere daha tekrar edelim. Bak Asaf şöyle desem katılır mısın? Yabancılar, mesela Telekom’la ayağımızın sürümemizin faturasını bize çıkarttılar. Sorduğumuz zaman öyle söyle, yani konuştuğum her insan, iki kişiden biri yabancı dışarda... Bu Telekom’un özelleştirmesini yapmadınız, bu konuda falan filan... Telekom özelleştirmesi yapılsa, bugün deklere edilen şartlarda kaç milyar dolar girerdi içeri.?

Mahfi Eğilmez: Telekom’la ilgili olarak mı?

Deniz Gökçe: Telekomla ilgili olarak..

Mahfi Eğilmez: 2.5-3...

Deniz Gökçe: 2.5-3... Yüzde 5’ten sıfıra indik diyelim, sıfıra.. 200 milyar dolarlık GSMH’de 10 milyar dolar.. Bakın şu Telekom konusunu polemik haline getirmemizin sonucu, ordan gelecek paranın 3 mislini hiç bir şey yapmadan kaybetmiş olduk. Bence bu mesajla bitirelim diyorum, bu kuvvetli bir mesaj oldu.

Asaf Savaş Akat: Bence tam açılmıştık yani, devam edelim diyorum. Ne diyorsun Mahfi..?

Mahfi Eğilmez: Bir iki saat daha mı diyorsun..

Asaf Savaş Akat: Ben bir saat daha yapalım diyorum..

Mahfi Eğilmez: Hocam bak sen hep bir saatken bu az maz dedin iki saate çıktı.

Asaf Savaş Akat: İki saat kaldım şekerim, dinleyici istekleri yaptık, yani ancak şeye geldik. Daha Galatasaray’ın liderliğini konuşamadık..

Deniz Gökçe: Asaf, rica ediyorum.. Çeneniz düştü, güzel şeyler söylediniz ama çeneler bir düştü... Kapatalım. Efendim sizlerle bu yıl bir kere daha buluşacağımızı düşünüyorum. Ondan sonra yeni yılda sürprizlerimiz olacak. Mesela telefonla bize bağlanmak istemez miydiniz..?

Mahfi Eğilmez: Bir saptama yapabilir miyim..!

Deniz Gökçe: Hayır...!

Asaf Savaş Akat: Bence de telefonla bağlanmak çok şık olur vallahi, çok yakışır bize yani...!

 

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları