|
Tantan: Devletin ayıbı temizlendi |
|||
İçişleri Bakanı Tantanın cezaevlerinde güvenlikten Adalet Bakanlığını sorumlu tutmasına yanıt veren Bakan Türk, şöyle dedi: “Ne yazık ki bu anlayışla bağdaşmayan sadece Adalet Bakanlığını, cumhuriyet savcılarını ya da cezaevi personelini suçlayan bazı açıklamalar yapılmaktadır. Cezaevleri yılların ihmalleriyle bir sorunlar yumağı haline gelmiştir. Bu durumun nedenleri arasında, Adalet Bakanlığının yıllardan beri cezaevlerini düzeltmeye yeterli kaynaklardan yoksun bırakılması, mevzuatın yetersizliği ve eksikliği, görevlerini yapmada zaman zaman yetersiz kalan bazı görevlilerin bulunması, terör örgütlerinin cezaevlerinin koğuş sistemine dayalı fiziki yapısı içinde idari zaafiyetlerden de yararlanarak fiili bir egemenlik kurması gösterilebilir.”
|
Türk, Hayata Dönüş Operasyonunun, ilgili birimler arasındaki işbirliğinin en başarılı örneklerinden biri olarak her zaman anılacağını belirterek, bu örnek işbirliği sürdürülmelidir. Ne yazık ki bu anlayışla bağdaşmayan sadece Adalet Bakanlığını, cumhuriyet savcılarını ya da cezaevi personelini suçlayan bazı açıklamalar yapılmaktadır dedi. İYİ PLANLANMIŞ OPERASYON Özellikle, güvenlik güçlerinin, jandarmanın çok iyi planlanmış bu operasyonu, insan hayatına en yüksek değeri veren bir anlayışla, dikkat ve itidalle yürütmesinin, her türlü övgünün üstünde olduğunu belirten Türk, şöyle devam etti: Başta güvenlik güçleri olmak üzere, operasyonun her safhasında görev yapan herkese bir kez daha teşekkür ederim. Bu düşüncelerimi operasyon sırasında sürekli olarak, sizlere yaptığım açıklamalarda ifade etmiştim. Ayrıca operasyonun tamamlanmasından sonra Jandarma Genel Komutanımızı, Emniyet Genel Müdürümüzü ve İçişleri Bakanımızı ziyaret ederek, teşekkürlerimi kendilerine ifade etmiştim. Bu örnek işbirliği sürdürülmelidir. TANTANA CEVAP İçişleri Bakanı Tantanın cezaevlerinde güvenlikten Adalet Bakanlığını sorumlu tutmasına yanıt veren Bakan Türk, şöyle dedi: Ne yazık ki bu anlayışla bağdaşmayan sadece Adalet Bakanlığını, cumhuriyet savcılarını ya da cezaevi personelini suçlayan bazı açıklamalar yapılmaktadır. Cezaevleri yılların ihmalleriyle bir sorunlar yumağı haline gelmiştir. Bu durumun nedenleri arasında, Adalet Bakanlığının yıllardan beri cezaevlerini düzeltmeye yeterli kaynaklardan yoksun bırakılması, mevzuatın yetersizliği ve eksikliği, görevlerini yapmada zaman zaman yetersiz kalan bazı görevlilerin bulunması, terör örgütlerinin cezaevlerinin koğuş sistemine dayalı fiziki yapısı içinde idari zaafiyetlerden de yararlanarak fiili bir egemenlik kurması gösterilebilir. BASIN ÖNÜNDE SUÇLAMA Bakan Türk, sorunlara doğru çözüm bulabilmek için, sonuca etkili bütün nedenlerin çok iyi analiz edilmesi ve değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek, ancak bunun, basın önünde bir bakanlığın, başka bir bakanlığı suçlaması yerine, bakanlıklararası ortak bir çalışmayla yapılmasının şart olduğunu kaydetti. Bunun yapılması yerine, sadece Adalet Bakanlığının, cumhuriyet savcılarının ve cezaevi personelinin suçlanmasının yanlış olduğuna işaret eden Türk, cezaevleri gibi kendine özgü bir yapısı olan kurumların, çeşitli devlet birimlerinin işbirliğiyle yürütüldüğünü söyledi. Türk, şöyle konuştu: Bu işbirliği bir zincirin halkaları gibi birbirini tamamlayan, görev ve yetkilerle yürütülmektedir. Bu halkalardan birindeki eksiklik, zincirin tamamını etkiler. Bu açıdan, cezaevleri girişinde sadece Adalet Bakanlığı görevlilerince yapıldığı öne sürülen arama ve kontroller, Adalet, İçişleri ve Sağlık bakanlıkları tarafından imzalanan protokol hükümlerine göre incelenmeye değer. Gerçekten 2000 yılı başında imzalanan ve önemli ölçüde daha önceki uygulamaları yansıtan işbirliği protokolünün 4-10. maddelerinde cezaevlerine girişte duyarlı geçit uygulaması, personelin aranması, dışardan gelecek eğitimci ve sağlık görevlileriyle, avukatların, ziyaretçilerin, geçici hizmetlilerin, jandarmanın ve bayanların aranmasıyla ilgili ayrıntılı hükümler bulunmaktadır. Bu hükümler incelendiği zaman ya arama ve kontrollerin, örneğin jandarma veya cezaevi personeli tarafından, diğerinin nezaretinde olmak üzere yapıldığını ya da birlikte yapıldığını görürsünüz. HAKSIZ VE İNSAFSIZ BİR SUÇLAMA Adalet Bakanı Türk, İçişleri Bakanı Tantanın suçlamalarını ima ederek, cezaevlerine dış kapılardan geçirilerek sokulan yasak maddelerle ilgili sorumluluğun, sadece Adalet Bakanlığı personeline yüklenmesini, haksız ve insafsız bir suçlama olduğunu belirtti. Görevlerinde, kötüye kullanma görülen herkes hakkında yasal işlem yapılması gerektiğini ve bundan önce de yapıldığını kaydeden Türk, örneğin, 1999 ve 2000 yılında, cezaevlerimizde toplam 81 kişinin görevine son verilmiştir. 315 kişi hizmet gereği başka bir yere tayin edilmiş, 177 kişi açığa alınmıştır dedi. Türk, çeşitli bakanlıkların görev alanına giren kamu hizmetlerinin, tam bir işbirliği içinde yürütülmesi gerektiğini, sorumluluğun bu çerçeve içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak, görevini yapmayan ve kötüye kullanan herkesin cezalandırılması gerektiğini kaydetti. Tersine açıklamalar ise devletin bütünlüğü ve ortak sorumluluk anlayışıyla bağdaşmamaktadır diyen Türk, sözlerini şöyle sürdürdü: Bu, daha önce başka olaylar vesilesiyle de sergilenen bir bakanlık elamanlarının, kendi görevlerini yaptığı, başka bir bakanlık elemanlarının ise görevlerini yapmadığı şeklinde özetlenebilecek suçlayıcı bir tutumun devamından başka birşey değildir. Hayata dönüş operasyonu, Cumhuriyet döneminde cezaevlerinde yapılan en iyi planlanmış ve başarıyla uygulanmış en kapsamlı müdahaledir. Daha öncede, çeşitli cezaevlerinde ayaklanma, rehin alma gibi nedenlerle güvenlik güçlerinin katılımıyla müdahaleler yapılmıştır. SİSTEMİ DÜZELTME Sadece Eylül 1999dan bu yana yapılan müdahaleler hatırlanacak olursa, Ankara Ulucanlar, Bandırma, Metris, Burdur ve Bergama cezaevlerindeki müdahaleler örnek olarak gösterilebilir. Bunlardan bazıları, sonuçları itibarıyla, tartışma konusu olmuştur. O nedenle, cezaevleri müdahaleleri, bir yandan sistemi düzeltme ve yeniden düzenleme çalışmaları kararlılıkla yürütülürken, gerekli ve kaçınılmaz olduğu zaman yapılmıştır. Her müdahalenin birlikte getirdiği insan kaybı riski bu konuda çok dikkatli davranılmasını zorunlu kılmaktadır. ÖNEMLİ FIRSAT Türk, Hayata Dönüş Operasyonu ve Şartla Salıverilme ve Erteleme Kanununun, cezaevlerinin, çağdaş bir anlayışla yeniden düzenlenmesi için önemli bir fırsat olduğunu belirtti. Türk, cezaevlerinin, terör veya mafya örgütlerinin egemenlik kuramayacakları ancak bütün hükümlü ve tutukluların cezaevi disiplini içinde de olsa insan haklarından yararlanacakları bir biçimde yeniden düzenlenmesi gerektiğini ifade etti. Bakan Türk, yetersiz cezaevi mevzuatının eksikliklerinin giderilmesi, bu çerçevede jandarmanın, cezaevlerinin dış güvenliğini sağlama görevinin adli görev haline getirilmesi, 57. Hükümet programında da yer alan adli kolluğun süratle kurulması gerektiğini vurguladı. Bu konuda çalışmalar başlatıldığını anlatan Türk, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanun ile ilgili çalışmaların sürdürüldüğünü söyledi. Türk, ceza infaz kurumlarıyla ilgili kanun tasarılarının en kısa zamanda yasalaştırılmaya çalışılacağını bildirdi. |
|||
“Halen Edirne F tipi cezaevine 327, Kocaeli F tipi cezaevine 337 ve Sincan F tipi cezaevine de 5i hastanede olmak üzere 341 tutuklu ve hükümlü nakledildi. Bunlar arasında, halen ölüm orucu sürdüren 98, açlık grevini sürdüren ise 532 hükümlü ve tutuklu bulunuyor. 47 cezaevinde daha değişik biçimlerde, benzeri eylemler sürdürülüyor. Süresiz açlık grevi yapan hükümlü ve tutuklu sayısı bin 656, dönüşümlü açlık grevi yapan tutuklu ve hükümlü sayısı 9, ölüm orucuna giden hükümlü ve tutuklu sayısının ise F tipi cezaevlerindekiler dahil 353 kişidir.”
HIKMET SAMI TÜRK Adalet Bakanı |
F TİPİ, ÖLÜM ORUCU, AÇLIK GREVİ Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Hayata Dönüş Operasyonunun, F tipi cezaevlerine nakilleri zorunlu kıldığını ifade ederek, halen Edirne F tipi cezaevine 327, Kocaeli F tipi cezaevine 337 ve Sincan F tipi cezaevine de 5i hastanede olmak üzere 341 tutuklu ve hükümlünün nakledildiğini kaydetti. Bunlar arasında, halen ölüm orucu sürdüren 98, açlık grevini sürdüren ise 532 hükümlü ve tutuklunun bulunduğunu bildiren Türk, 375 kişinin eylemlere katılmadığını belirtti. Türk, 47 cezaevinde daha değişik biçimlerde, benzeri eylemlerin sürdürüldüğünü ifade ederek, süresiz açlık grevi yapan hükümlü ve tutuklu sayısının bin 656, dönüşümlü açlık grevi yapan tutuklu ve hükümlü sayısının 9, ölüm orucuna giden hükümlü ve tutuklu sayısının ise F tipi cezaevlerindekiler dahil 353 kişi olduğunu bildirdi. EYLEMCİLERE YENİ ÇAĞRI Türk, sözlerini şöyle tamamladı: Buradan bir kez daha eylemleri sürdürenlere ve onların yakınlarına seslenmek istiyorum: Eylemciler çıkmaz bir yoldadır. Bunu görmeleri ve eylemlerine son vermeleri gerekir. Gençlerimiz terör örgütleri tarafından etki altına alınmıştır ve bunun sonucunda bazı gençlerimiz hayatlarını çağdışı bir ideoloji uğruna harcamaktadır. Bu eylemcilere buradan bir kez daha seslenmek istiyorum: Enerjinizi ve gücünüzü böylesine çağdışı ideolojiler uğuruna ve insanlıkla bağdaşmayan uygulamalarla değil, ülkemizin insanlık ailesinin onurlu bir üyesi olarak çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için kullanınız. TERÖR VE MAFYA F TİPİNDE GÜÇLENEMEZ Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Terörle Mücadele Yasasının 16ncı maddesinin, F tipi cezaevlerinde 1 ve 3 kişilik odalara konulan hükümlü ve tutukluların bir araya gelmelerini men ettiğini belirterek, bu anlayışın terkedilmesi gerekir. Bu, çağımızın infaz anlayışına da uymamaktadır. Hükümlü ve tutukluların sahip olmaları gereken haklar bu cezaevlerinde gerçekleştirilmelidir dedi. Türk, F tipi cezaevlerinin, yüksek güvenlikli cezaevleri olduğunu, oralarda bir daha terör odaklarının güçlenmesine ve oradan terörü yönlendirmelerine fırsat verilmemesi gerektiğini kaydederek, koğuş sisteminin terkinin nedeni de terör ve mafya örgütlerinin buralardaki egemenliğinin kırılmasıdır diye konuştu. Adalet Bakanı Türk, basın toplantısından sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı. Cezaevlerine yönelik olarak gerçekleştirilen operasyonların ve alınan kararların etkili olup olmadığına ilişkin soru üzerine Türk, yapılanların sorunlar yumağına değişik açılardan çözüm getiren çalışmalar olduğunu, bunların hiçbirinin tek başına yeterli olmadığını kaydetti. KOĞUŞTAN ODA SİSTEMİNE GEÇİŞ Hikmet Sami Türk, şöyle devam etti: Hayata Dönüş Operasyonu, Şartla Salıverme ve Erteleme Kanunu bize sadece bir fırsat vermiştir; cezaevlerinin fiziki bakımdan düzeltilmesi olanağını vermiştir. Bütün cezaevlerimizin koğuş sistemi yerine oda sistemine dönüştürülmesi çalışmaları şimdi daha hızlı bir şekilde yürütülecektir. Ama sorun sadece fiziki düzenlemelerden ibaret değildir. Sorun aynı zamanda mevzuat eksikliklerini giderilmesi sorunudur. Bunların hemen hepsi tamamlanmak üzeredir. Bunların en kısa zamanda çıkarılması gerekir. Bunun yanında Adalet Bakanlığının görevlerini tam olarak başarabilmesi için yeterli ve çağımızın anlayışına uygun cezaevleri inşa edebilmesi ve yönetebilmesi için yeterli kaynaklara kavuşturulması gerekir. TÜPGAZA SON Türk, Adalet Bakanlığı bütçesinin, yapılan ilavelerle birlikte yüzde 1 düzeyine bile ulaşamadığına işaret etti. Yapılacakların bir takvime bağlanıp bağlanmadığı sorusunu yanıtlarken de Türk, ilk olarak, 1 Ocak 2001den itibaren günlük iaşe bedelinin 400 bin liradan 1 milyon 400 bin lira veya 1 milyon 500 bin liraya çıkarılacağını, böylece cezaevlerine çiğ yiyeceklerle birlikte yasak maddelerin girişinin önlenebileceğini, ayrıca cezaevlerinde yemek pişirmek için tüp gaz bulundurulmasına da fırsat verilmeyeceğini bildirdi. Son operasyon sırasında bazı cezaevlerinin duvarlarında gedikler açıldığını, bunların tekrar kullanılabilir hale getirilmesi için en kısa zamanda inşaata başlanılması gerektiğini ifade eden Türk, oda sistemine dönüştürme konusunda zaten devam eden çalışmalarımızı, yapılan projelerimiz şimdi uygulamaya geçirilecektir diye konuştu. EYLEMCİLERİN FANATİZMİ Türk, mevzuat konusunda ise 2001 yılının çok yoğun bir çalışma dönemi olacağını vurguladı. Halen cezaevlerinde açlık grevi ve ölüm oruçlarının devam ettiği göz önünde bulundurulduğunda, yapılan operasyonun başarılı olduğunu söylemenin mümkün olup olmadığını soran bir gazeteciye de Hikmet Sami Türk, şu yanıtı verdi: Operasyonun amacı; insan hayatını kurtarmak, hükümlü ve tutukluları örgüt baskısından kurtarmak ve bu örgütün yöneticilerini kontrol altına almaktı. Şimdi, bu amaçların bir bölümü tam olarak gerçekleşmiştir. Ama bazı hükümlü ve tutuklular örgüt baskısından kurtarıldıktan sonra dahi daha önce içine düştükleri fanatizm içerisinde yine bu eylemlerini sürdürmektedirler. Ben o nedenle eylemlerin sona erdirilmesi çağrısını tekrarlıyorum. Ama durumları ağırlaşacak olursa, gerekli müdahalenin yapılabilmesi için de biz adalet bakanlığı olarak üzerimize düşeni yapacağız. BAKANLIKLARARASI KRİZ Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı arasında kriz mi var? şeklindeki bir soruya şu karşılığını verdi: Bakanlıklar arasında kriz olamaz. Devlet bir bütündür. Yalnız Bakanlıklar arasında ortak çalışmayla çözülmesi gereken sorunların basın önünde tartışılmasında yarar görmüyorum. O nedenle bu konuda daha fazla ayrıntıya girmiyorum. Ortak çalışmanın ve işbirliğinin yararını bu son operasyonda gördük. Bu her zaman sürdürülmesi gereken bir çalışma tarzı olmalıdır. Türk, bir başka soru üzerine ise sunuş konuşmasında, görevlerini ihmal ettiği veya kötüye kullandığı gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan, açığa alınan veya görev yerleri değiştirilenlerle ilgili olarak verdiği bilgilerin sadece Adalet Bakanlığı bünyesindeki personeli kapsadığını ifade etti. TMYNİN 16NCI MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK F Tipi cezaevleriyle ilgili olarak yapılacak düzenleme konusunda, İçişleri Bakanlığının Terörle Mücadele Yasasının (TMY) 16ncı maddesindeki değişikliğe karşı olduğunu dünkü basın toplantısında açıkladığının hatırlatılması ve bu konuda Adalet Bakanlığının herhangi bir engelle karşılaşıp karşılaşmayacağının sorulması üzerine de Adalet Bakanı, biz tasarılarımızı İçişleri Bakanımızın da katılacağı bir çalışmayla son şekline kavuşturmak istiyoruz. Bu nedenle bu konuda şu anda daha fazla bir şey söylemek istemiyorum diye konuştu. F Tipi cezaevlerinin, TMYnin 16ncı maddesinin ikinci fıkrasına uyarınca, bulunması gereken ortak çalışma alanlarının kullanılamayacağı cezaevleri durumunda olduğunu vurgulayan Bakan Türk, şöyle devam etti: Çünkü bu madde F tipi cezaevlerinde 1 ve 3 kişilik odalara konulan hükümlü ve tutukluların ihtilatlarını (birbirine karışma) men etmektedir. Bu anlayışın terkedilmesi gerekir. Bu, çağımızın infaz anlayışına da uymamaktadır. HÜKÜMLÜ VE TUTUKLU HAKLARI F tipi cezaevleri, yüksek güvenlikli cezaevleridir. Oralarda bir daha terör odaklarının güçlenmesine ve oradan terörü yönlendirmelerine fırsat vermemek gerekir. Koğuş sisteminin terkinin nedeni de terör ve mafya örgütlerinin buralardaki egemenliğinin kırılmasıdır. Ama F tipi cezaevleri bu amacı gerçekleştirirken BM Cezaevleri Minimum Standartlarına, Avrupa Konseyinin cezaevleri kurallarına uygun olarak düzenlenmelidir. Hükümlü ve tutukluların sahip olmaları gereken haklar bu cezaevlerinde gerçekleştirilmelidir. 16ncı maddede yapmak istediğimiz değişikliğin amacı budur. HAYATIMIN EN ZOR GÜNLERİ Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, ölüm oruçlarını sona erdirme girişimleri sürerken, F tipi cezaevlerinin hizmete açılmasının ertelendiğine ilişkin açıklamasının eylemlerin sona erdirilmesi koşuluna bağlı bir erteleme olduğunu ifade etti. Cezaevi operasyonlarından sonra ellerinde boş durumda bulunan F tipi cezaevlerine sevkedilenlerin, diğer cezaevlerinde boşalmalar oluyor diye geriye getirilmelerinin söz konusu olmadığını vurgulayan Türk, biz bir süreç içinde bütün cezaevlerimizde koğuş sistemini sona erdireceğiz. F tipleri aslında bu uygulamanın bir parçasıdır diye konuştu. Bir gazetecinin, cezaevlerindeki olaylar sırasında umutsuzluğa kapılıp kapılmadığını ve neler hissettiğini sorması üzerine Türk, açlık grevleri ve ölüm oruçlarının yaşandığı dönemin hayatının en zor günlerini oluşturduğunu söyledi. Cezaevlerine müdahale sırasında ise çılgınlık yapılabileceği endişesini zaman zaman yaşadığını kaydeden Türk, ABDde tarikat mensuplarının toplu intiharlarına dikkati çekti. Burada da bazı eylemcilerin kendilerini yaktıklarını vurgulayan Türk, bunun bir toplu intihara dönüşmesi olasılığı bizi her zaman kaygılandırmıştır. Bu anlamda, müdahalenin başından sonuna kadar biz her zaman kaygı içinde olduk diye konuştu. İNGİLTERE ÖRNEĞİ Cezaevlerinin tek elden yönetilmesi konusundaki tartışmaların hatırlatılması üzerine de Türk, Türkiyede 1930 yılına kadar cezaevlerinin İçişleri Bakanlığı tarafından idare edilmekte olduğunu ifade etti. İngilterede de cezaevlerinin İçişleri Bakanlığına bağlı Kraliyet Cezaevleri Servisi tarafından yönetildiğini kaydeden Türk, açıklamaları şöyle sürdürdü: Demek ki, bu bir model olabilir. Yakalayan ile infazı gerçekleştiren birimler, hem bizim geçmişteki uygulamalarımızda, hem çağdaş uygulamalardan bazılarında görüldüğü gibi tek elde toplanabilir. Bunun yanında bugünkü sistem, Adalet Bakanlığı da, yargıyla ilgili bakanlık olarak, hem hükmü veren hem de infazı sağlayan bakanlık görünümündedir, ama yetkileri tam değildir. Örneğin dış güvenlik için jandarmanın işbirliğine muhtaçtır. Bu bakımdan adli kolluk; hem genel olarak bütün adli soruşturmaların uzmanlaşmış bir kolluk tarafından Cumhuriyet Savcılarının yönetiminde yürütülmesini sağlayabilir hem de cezaevlerinin dış güvenliğinin sağlanmasını gerçekleştirebilir. Bu da ikinci bir modeldir. 7nci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile Hükümet Programında bunun kurulması öngörülmüştür. Biz o konuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz ve bu çalışmalara içişleri Bakanlığının da katılması için oluşturduğumuz komisyona İçişleri Bakanlığından da temsilcileri davet ediyoruz. TOPLUMSAL MUTABAKAT Cezaevlerine operasyondan önce F tipi cezaevlerine geçişin toplumsal mutabakat sağlandıktan sonra yapılacağının açıklandığının hatırlatılması üzerine ise Türk, kendisinin, henüz açlık grevleri gündemde değilken; F tipi cezaevlerinin açılmasından önce, TMYnin 16ncı maddesinde değişiklik yapılacağını, infaz hakimlikleri ve ceza infaz kurumları izleme kurulları oluşturulmasıyla ilgili kanunların çıkarılacağını söylediğini hatırlattı. Ancak olayların daha sonra açlık grevleri ve ölüm oruçlarıyla değişik bir boyut kazandığını ifade eden Türk, şöyle konuştu: TBMM üyeleri, meslek kuruluşları ve bazı yazarlarımızın girişimleri sürerken, F tipi cezaevlerinin hizmete açılmasının ertelendiğini ifade ettim. Bu, eylemlerin sona erdirilmesi koşuluna bağlı bir ertelemeydi. Ama F tipi cezaevleri ve genel olarak cezaevleriyle ilgili sözünü ettiğimiz yasal düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır. Cezaevlerine her müdahale yapılmadan önce dikkate alınan faktörler arasında cezaevlerinin aşırı doluluğu da dikkate alınmıştır. Çünkü her müdahale kaçınılmaz bir biçimde cezaevlerinde bazı tahribatı, bunun sonucunda bu cezaevlerinin kullanılmaz hale gelmesini ve ayrıca direnişçilerin başka cezaevlerine nakledilmesini gündeme getirmekteydi. Hayata Dönüş Operasyonu gerçekleştirildiği anda bizim elimizde F tipi cezaevleri dışında boş ceza infaz kurumu bulunmamaktaydı. Bizim normal olarak her yönüyle hazırlıklarımızı tamamlayarak, personeli özel olarak eğiterek açmayı düşündüğümüz takvimden daha önce açma zorunluluğuyla karşı karşıya kaldık. Ve şimdi de hizmete açılan F tipi cezaevlerinin hiçbir eksiklik olmadan en iyi şekilde hizmet vermesi için çabalarımızı sürdürüyoruz. Bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. ISINMAYLA İLGİLİ İDDİALAR F tipi cezaevlerindeki ısınma gibi bazı koşulların insan hayatını tehdit eder boyuttu bulunduğu iddialarının hatırlatılması üzeride Türk, bunun abartmalı olduğunu düşünüyorum. Bu cezaevleri normal olarak planlanandan önce hizmete sokulurken daha önce ısıtılmamıştı. Ama bu eksiklikler giderilmiştir. Sanıyorum ki artık şikayete yer verecek bir durum kalmayacaktır dedi. F tipi cezaevlerine nakledilenlerin kalıcı olup olmadığına ilişkin bir başka soru üzerine Türk, şunları kaydetti: Şu anda o cezaevlerine taşınmış bulunuyorlar. Bir taraftan diğer cezaevlerinde boşalmalar oluyor diye buralardan geriye getirilmeleri söz konusu değil. Biz bir süreç içinde bütün cezaevlerimizde koğuş sistemini sona erdireceğiz. F tipleri aslında bu uygulamanın bir parçasıdır. Türkiyede artık terör örgütlerinin, mafyanın egemenliğine elverişli koğuş sistemi terkedilecektir. Bütün cezaevlerinde oda sistemine geçildiği zaman da bir değerlendirme yapılacaktır. Ayrıca F tipi cezaevleri konusunda da çağdaş ceza infaz anlayışına, çağdaş ölçülere uygun olarak gerekli yasal düzenlemeleri yapacağız. Bu konuda uluslararası bir sempozyum düzenlemeyi düşünüyoruz. HEKİMLERE DÜŞEN GÖREV Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, ölüm oruçlarının intihar anlamına geldiğini belirterek, Türk hukuk sisteminde intihar eden kişiyi ikna eden veya yardımcı olanın suç işlemiş sayıldığını söyledi. Kendilerinin cezaevi operasyonlarıyla ölüm orucunda olanları örgüt baskısından kurtardıklarını ifade eden Bakan Türk, Bundan sonra hekimlerimizin insan hayatının kurtarılmasını en yüksek etik değer gören bir anlayışla görevlerini yapacaklarına inanıyoruz dedi. Cezaevlerine düzenlenen operasyonla, ölüm oruçlarının sona erdirilmesi amaçlanmasına rağmen halen açlık grevi ve ölüm orucu eylemini sürdüren tutuklu ve hükümlerin bulunduğunu ifade eden ve bu durumda ne yapılacağını soran bir gazeteciye Bakan Türk, şu yanıtı verdi: Ölüm orucunda bulunanların durumları yakından izlenmektedir. Bizim yapabileceğimiz, ölüm orucunda bulunanları örgütlerinin baskısından kurtarmaktı, kendilerine serbestçe tedavi olma olanağı sağlamaktı. Ama bundan sonra bu müdahaleyi yapacak olan hekimlerdir. Ve hekimlerimizin de insan hayatının kurtarılmasını en yüksek etik değer gören bir anlayışla görevlerini yapacaklarına inanıyoruz. |
|||
Bakan Türk, bir mahkumun cezaevinde yakılışıyla ilgili görüşlerinin sorulması üzerine ise şunları söyledi: “Dehşet verici bir şey... Bu kadar insanlık dışı bir eylem olamaz. İnsanlıkla bağdaşmayan bir eylem. Diğer arkadaşlarının nasıl seyrettiğini, bu insanı ölümün kucağına nasıl ittiklerini hep birlikte görüyoruz. İnsan hayatı üzerine kurulan bir protesto biçimi olamaz. Sivil toplum örgütlerinin sadece hükümetten bunun sona erdirilmesini isteme yolunda ödün beklemeleri yerine, bu eylemin derhal sona erdirilmesi çağrısında bulunmaları gerekirdi.”
|
ÖLÜM ORUCU İNTİHARDIR Ölüm orucunun intihar olarak değerlendirildiği görüşlerinin hatırlatılması üzerine de Bakan Türk, şu açıklamayı yaptı: Tabii, bu bir intihar. Protesto olarak bir insan, tabanca alıp beynine sıkabilir veya böyle bir eyleme de gidebilir. İkisi arasında sonuç itibariyle bir fark yok. Bu eylemin uzatılmasıyla gerçekleştirilmek istenen, kamuoyunun dikkatini bu konu üzerine toplamaktır. Sonuçta ölümle bitecek olan bir eylem, intihardan başka bir şey değildir. Ve bizim hukukumuzda, intihar eden kendisi bir suç işlememiş olmakla birlikte, onu intihara ikna eden ve intihar etmesine yardımcı olan suç işlemektedir. Bakan Türk, operasyon için 12 Aralıkta düğmeye basıldığının ifade edildiğini, fakat aynı tarihlerde eylemlerin sona erdirilmesi için görüşmelerin de sürdürüldüğünü belirten gazetecilere, bu tür olaylar karşısında değişik alternatiflere dayalı hazırlıkların yapıldığını söyledi. İkna çalışmalarının sonuç vermemesi durumunda müdahale yapılmasına ilişkin hazırlıkların da ayı anda yürütüldüğünü belirten Türk, her iki seçenek üzerinde aynı zamanda çalışılmıştır. Bunlar, birinin sonuçsuz kalması durumunda diğerinin devreye gireceği iki seçenektir diye konuştu. ÖLÜM TEHDİDİ ALDINIZ MI? Bakan Türk, hiç ölüm tehdidi aldınız mı? sorusu üzerine ise gülümseyerek, bir süre yanıt vermedi. Türk, daha sonra, bunların üzerinde durmaya gerek görmüyorum. Bu çeşit görevlerde bulunanlar daima tehditler alırlar. Ben görevimin başındayım dedi. Bakan Türk, cezaevi operasyonlarıyla ilgili bir başka soru üzerine ise görüşmelerin olumlu sonuçlanması için sabırla beklediklerini kaydetti. Eylemcilerin, bu görüşmelerle kendilerini daha fazla oyalamasını kabul edemeyeceklerini belirten Türk, ayrıca kendilerine ulaşan istihbarat bilgilerinin, açlık grevleri ve ölüm oruçlarının sürdürülmesi talimatında hiçbir değişiklik olmadığını gösterdiğini ifade etti. YANAN MAHKUM GÖRÜNTÜSÜ Bakan Türk, bir mahkumun cezaevinde yakılışıyla ilgili görüşlerinin sorulması üzerine ise şunları söyledi: Dehşet verici bir şey... Bu kadar insanlık dışı bir eylem olamaz. İnsanlıkla bağdaşmayan bir eylem. Diğer arkadaşlarının nasıl seyrettiğini, bu insanı ölümün kucağına nasıl ittiklerini hep birlikte görüyoruz. Sivil toplum örgütlerinin, bu eylemlerin sona erdirilmesi çağrısında bulunmamasını hep yadırgadığını da belirten Türk, şöyle devam etti: Hangi amaç için olursa olsun böyle bir eylem insanlık dışıdır. İnsan hayatı üzerine kurulan bir protesto biçimi olamaz. Sivil toplum örgütlerinin sadece hükümetten bunun sona erdirilmesini isteme yolunda ödün beklemeleri yerine, bu eylemin derhal sona erdirilmesi çağrısında bulunmaları gerekirdi. Maalesef bu konuda hükümeti kınayan çevreler, bu eylemcilere, eylemlerine son vermeleri yolunda çağrıda bulunmamışlardır. EYLEME SON VERİN ÇAĞRISI Buradan, bir kez daha, bu eylemlerin sona erdirilmesi için herkesin, bu arada sivil toplum örgütlerinin desteğini istiyorum. Bakan Türk, bir insanın yanış görüntülerinin dağıtılmasını doğru bulup bulmadığının sorulması üzerine ise şunları söyledi: Halkımızın neler olduğunu, bu örgütlerin hangi amaçlarla, hangi yöntemlerle çalıştığını çok iyi görmesi gerekir. Bunlar, dehşet verici sahneler ama aynı zamanda ibret verici sahneler. Halkımızın gerçeği görmesi bakımından bunların gösterilmesinin doğru olduğunu düşünüyorum. Bakan Türk, bir başka soru üzerine de, 23 Aralık 2000 tarihi itibariyle 6 bin 904 hükümlü, 129 tutuklu olmak üzere toplam 7 bin 33 kişinin şartla salındığını kaydetti. | |||
Ergenekonda 16 kişi daha gözaltında | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||