Home page
Haber Menüsü


 
Rüzgar enerjisi
 
Bozcaada’nın elektriği deniz altından geçen kabloyla Çanakkale’den sağlanıyordu. Şimdi kurulan 17 rüzgar santralından biri tüm ihtiyacı karşılıyor. 16’sından elde edilen enerji, kente gönderiliyor. Yıllarca boşa esen rüzgar, enerjinin yönünü değiştirdi.
 
Şükrü Küçükşahin / Ankara
NTV-MSNBC
 
26 Aralık—  Bir yandan mevcut kaynakların tükeneceği kuşkusu, diğer yandan çevre kirliliği kaygıları, dünyada yeni enerji kaynakları arayışını gündeme getirdi. Türkiye, bunu geç de olsa fark eden ülkelerden biri. Nükleer enerji konusunda yaşanan tartışma ve verilen kararlardan sonra hidrojen enerjisi ve rüzgar enerjisi öne çıkmaya başladı.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği Türkiye Şubesi Başkanı ve Enerji Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mustafa Mendilcioğlu ile rüzgar enerjisi konusunda uzun bir sohbet yaptık.
       Türkiye’de rüzgar enerjisinin geleceği konusunda oldukca umutlu ve iyimser olan Mendilcioğlu, herşeyden önce, rüzgar enerjisi gerçeğinin, Enerji Bakanı Cumhur Ersümer döneminde hayata geçirildiğinin altını çizdi.
       Enerji darboğazından geçmekte olan Türkiye’nin 2003 yılına kadar 5 milyar kilowattsaat (kWh) elektrik enerjisini rüzgar santralları yoluyla elde edebileceğini söyleyen Mendilcioğlu ile sohbetimizden çıkardığımız sonuç ve değerlendirmeleri aktarmak istiyorum.
       
GEOMETRİK BÜYÜME
       1973’de dünyayı sarsan petrol krizinden sonra, alternatif enerji kaynaklarına büyük bir yönelme başladı. Arayışlardan biri de rüzgar enerjisi konusunda oldu ve aradan geçen sürenin nemaları alınmaya başlandı. Rüzgar santralları yolayla enerji üretimi hızlı gelişme gösterdi.
       Bugün Danimarka enerji tüketiminin yüzde 10’unu rüzgardan sağlarken, bu oranı 30 yıl sonra yüzde 50’ye çıkarmayı hedefliyor. Almanya, ABD, Hollanda, Hindistan, İngiltere gibi ülkeler büyük ilerleme kaydederken, Avrupa ülkelerinin 20 yıl sonra 150 bin MW gücünde rüzgar santrallerine sahip olması bekleniyor.
       Şu rakamlar da çok çarpıcı sonuçları ortaya koyuyor. 1990 yılı sonunda 2 bin 160 MW’lık rüzgar enerjisi sağlanırken, bu rakam 1997 sonunda 4 bin 794’a, 1998 sonunda 7 bin 636’ya, 1999 sonunda da 13 bin 506’ya, 2000’in Haziran ayında ise 15 bin 317’ye ulaşmış durumdar.
       Yani dünya bu modelle enerji elde etmede, neredeyse geometrik büyüklüklerle ilerliyor.
       
MALİYETLER DE DÜŞÜYOR
       Rüzgar enerjisi üreten santrallerin maliyetleri de giderek düşüyor. 20 yılda maliyette görülen düşüş 3-4 kat düzeyinde gerçekleşirken, santralların üretim kapasitesi katlanarak artıyor; santralların verimliliği yükseliyor. ABD’de 250 kWh gücündeki santraler sökülüp, yerlerine 1.500’lükler takılıyor.
       Yakın gelecekte onların da yerlerini 3 binliklere terk edeceğine kesin gözüyle bakılıyor. kWh başına birim maliyetleri de hidroelektrik ve kömürden elde edilen enerjiye yaklaşırken, doğalgaza göre ise hala pahalı olmayı sürdürüyor.
       6 ayda kurulabilen santrallar, işgal ettiği alan bakımından da özellikle fabrikaların enerji gereksinimi karşılamakta ideal görülüyor.
       
BOZCAADA’DA TERSİNE ELEKTRİK AKIŞI
       Türkiye’de ise ilk rüzgar santralı 21 Şubat 1998’de Çeşme Alaçatı’da otoprodüktör santralı olarak devreye girdi. Gücü 1.9 Megawatt (MW) olan bu santralı aynı yılın 28 Kasım’ında, aynı yerde üretime başladı.
       7.2 MW gücündeki ikinci santral izledi ve Yap-İşlet Devret (YİD) modeliyle yapıldı.
       10.2 MW gücünde olan Türkiye’deki sonuncu rüzgar santralı ise, yine YİD modeliyle, 25 Haziran’da Bozcaada’da üretime başladı hizmete alındı. Yıllık toplam üretimi 60 milyon kWh olan her üç santral 25 milyon dolara maloldu.
       Bozcaada’daki santral ilginç bir özellik de taşıyor. Santralın devreye girmesine kadar Bozcaada’nın elektriği deniz altından giden kabloyla Çanakkale’den sağlanıyordu.
       Şimdi ise kurulan 17 rüzgar santralından biri Bozcaada’nın tüm gereksinimini karşılarken, 16’sından elde edilen enerji, Çanakkale ve çevresine gönderiliyor. Yıllarca boşa esen rüzgarlar şimdi, enerjinin akış yönünü değiştirmiş durumda.
       
5 MİLYAR KWH ENERJİ OLANAĞI
       2001-2002 yıllarında devreye sokulması hedeflenen 16 rüzgar santralının kurulu gücü 1.5 milyar kWh, tahmini yatırım tutarı ise 600 milyon dolar düzeyinde gerçekleşecek.
       Bu santrallere, Hazine Müsteşarlığı ile Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) onaylarının sağlanması durumunda, teklifleri alınan 9 santralle, fizibilite raporları 2001 yılında sonuçlanacak 16 santral daha eklenecek.
       820 milyon dolarlık yatırım gerektiren bu 25 santralın kurulu gücü de 1.8 milyar kWh olacak.
       Yani, mevcut duruma bakıldığında her şart altında 2002 yılı sonuna kadar Türkiye, 1.5 milyar kWh enerjiyi rüzgar santrallerindan karşılayacak.
       DPT ve Hazine onaylarının alınması halinde bu rakam, aynı tarihte 3.3 milyar kWh’a çıkabilecek.
       21 santralle ilgili çalışmalar da çeşitli düzeylerde sürerken, YİD modeli ve otoprodüktör modelleri çerçevesinde santral kurulması için de Enerji Bakanlığı’na 15 başvuru yapılmış durumda. Bu 36 santralın kurulu gücü ise yaklaşık 4 milyar kWh.
       
TÜRKİYE’NİN RÜZGAR HARİTASI ÇIKIYOR
       Türkiye’de özellikle Marmara, Ege ve Doğu Akdeniz bölgelerinde büyük bir potansiyel bulunuyor. Yapılan hesaplamalara göre, günümüz teknolojisi ile Türkiye enerjisinin yaklaşık 30 milyar kWh’ını rüzgar santralları yoluyla üretebilir. Ancak, daha sağlıklı tahminler için ülkenin çeşitli yerlerinde çalışmalar sürdürülüyor.
       Bu çalışmalar, Türkiye’nin rüzgar haritasının çıkarılmasını sağlayacak. Yine de bazı tahminler yapılmış durumda. Bu tahminlere göre, Türkiye, kurulu gücünün yarısı olan 10-15 bin MW enerjiyi rüzgar yoluyla elde edebilecek potansiyele sahip.
       Ekonomik verimlilik düşünülmediğinde bu rakam 30 bine de çıkabilir.
       Enerji Bakanlığı rüzgar enerjisini teşvik etmekte kararlı. Bu çerçevede rüzgar santrallarından sağlanan elektriği diğerlerinden 0.5 cent daha pahalıya alan bakanlık, firmalara her kolaylığı göstermede kararlı.
       Alınan teşvik kararları, firmaların ilgisi, Türkiye’nin rüzgar enerjiesi potansiyelini, birkaç yılda, mevcut potansiyelinin yüzde 3-4’üne ulaşabileceğini gösteriyor.
       Kişi başına düşen 1850 kWh enerji ile, 2 bin 225 kWh’lık dünya ortalamasının bile altında bulunan, Avrupa Birliği’nden üç; ABD, Kanada ve Japonya’dan 6 kat geride kalan Türkiye’nin enerji gereksinimini karşılamadan gelişmiş ülke olması mümkün değil.
       Hem bu açıdan bakıldığında hem de; ne kadar uğraşılsa da hala, çevre kirliliği belli düzeyde kalan Türkiye’nin düzgar enerji alanında epeyce yol alması şart gözüküyor.
       ________________________________________________
       
Başbakan’ın minibüsü
       Mercedes’e binmeyi lüks olarak niteleyen Başbakan Bülent Ecevit için, geçen yıl Renault marka Safran model bir makam aracı alınmıştı. Hemen hemen tüm şehir içi ve şehirlerarası seyehatlerini bu makam aracı ile gerçekleştiren Başbakan Ecevit’e bu yıl içinde de Ford Transit modeli özel bir minibüs yaptırıldı.
       Medyaya gösterilerek halkımızı da tanıtılan bu minibüsle birlikte, kimi bürokratlar için 5 makam otomobili alma yoluna gidildi.
       Hazine müsade etmediği, ödeneği bulunmadığı için bu araçların paraları firmaya küçük bir hileyle aktarıldı. Araçların 56 milyar lira tutan parası Devlet Malzeme Ofisi (DMO) tarafından firmaya ödendi. DMO araçları Başbakanlığa teslim etti. Sonra da parasını istedi. Başbakanlık da Maliye Bakanlığı’na yazı yazarak ödeme için izin verilmesini talep etti.
       Herhalde Maliye koskaca Başbakanlığa bu izni hamen vermiştir, diye düşünmeyin. Sıkı bir şekilde kemer sıkan Maliye Bakanlığı Başbakanlık bürokratlarının tüm girişimlerine karşın, yaklaşık 6 aydır bu ödeme iznini vermiyor. Çünkü, bu ve benzeri ödemelerin enflasyonu azdıracağını düşünüyor.
       Bundan kimse birşey anlamış değil. Araçlar alınmış, parası devletin bir kuruluşunun kasasından çıkmış. Ama bu paranın devletin bir cebinden çıkıp diğer cebine girmesi piyasayı etkiliyormuş.
       ________________________________________________
       
Esnafın Cottarelli’si
       Maliye Bakanlığı’ndan söz açmışken, ANAP Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy’un Maliye Bakanı Sümer Oral’la ilgili anlattığı bir hikayeyi de aktarmak istedim.
       Ek vergilerin süresini uzatan, hayat standardı vergisi getiren yasanın çıkmasından sonra seçim bölgesine giden Özsoy, özellikle esnaf sohbetlerinde, hükümet üyesi bir partinin milletvekili olması nedeniyle büyük eleştiriler almış. Ancak eleştirileri yapanların sık sık “Bizim Cottarelli” demesini başlangıçta normal karşılamış.
       IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli’nin artık Türk gibi görülmeye başlandığı için esnafın böyle konuştuğunu düşünen Özsoy, bakmış sözü edilen Cottarelli, o Cottarelli değil. En sonunda, “Pardon, siz Cottarelli diye kimden söz ediyorsunuz?” diye sormuş. Seçmenleri bir kahkahadır tutturmuş.
       “Sayın vekilimiz sen daha bizim Cottarelli’mizi bile bilmiyorsan, derdimizi kime anlatacaksın. İtalyan Cottarelli’ye gerek yok ki, bizim Cottarelli’miz ondan da beter. Artık kazandığımız her kuruşu vergi olarak bizim Cottarelli’miz Maliye Bakanı Sümer Oral’a veriyoruz. Allah ona hayrını göstersin, o koltukta daha uzun ömürlü kalsın” demişler.
       Özsoy, şimdi Meclis’de ne zaman Sümer Oral’ı görse, “Afyonumuzun Cottarelli’si” diye arkadaşlarına başından geçen bu olayı, biraz da keyifle aktarıyor.
 
       
    TOP5 Bankaların kara tahtaları siliniyor  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları