Güncelleme: 22:47 TS 6 Ara., 2000
|
|
NTV-MSNBC |
The Economistteki haberin tam metni
|
|
|
|
Batının Ortadoğudaki en önemli müttefiklerinden Türkiyede, bankacılık sektöründe yaşanan kriz, hükümetin uyguladığı ekonomi planlarını tehdit ediyor.
Yaklaşık bir ay önce, Uluslararası Para Fonunun (IMF) Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli, Türk Hükümetini, birlikte yürüttükleri ekonomik istikrar programındaki başarılarından dolayı övüyordu. Ancak 4 Aralıka gelindiğinde, Cotarelli ve IMFnin diğer ağır topları, programı ve Türk Ekonomisini kurtarmak için, alelacele Ankaraya geldi.
IMFnin vermeyi kabul ettiği 10 milyar dolarlık acil yardım kredisinin işe yaramaması halinde, Doğu Avrupanın ikinci büyük ekonomisi olan Türkiyenin, politik ve ekonomik bir kaosun içine sürüklenmesinin kaçınılmaz olduğu kaydediliyor.
Krizin başlamasındaki en büyük etken, geçtiğimiz ay, devlet kontrolüne geçen 10 batık banka hakkında başlatılan soruşturma olmuştu. Soruşturma neticesine ortaya çıkan yolsuzluklar, yabancı yatırmcıların, olası bir büyük kriz endişesiyle, hazine tahvilllerinden ve hisse senedi piyasasından çekilmesine neden oldu. Bu da, hükümet tahvili satın almak için büyük borçlar altına girmiş olan diğer bankaları oldukça zor bir duruma soktu. Kriz büyüdükçe, diğer bankalar da kredi vermeyi kesip, faiz oranlarını artırmaya başladı. Bütün bunların dışında, hükümetin bankacılık sistemini kurtarmak için, sektöre 6 milyar dolarlık kaynak aktarması da durumun daha da kötüleşmesine neden oldu.
IMFnin, hükümetin aksine, kötü durumdaki bankaları kapatma taraftarı olduğu biliniyor. Bunun yanı sıra, özelleştirmelere hız verip, çalışanların maaş artışlarına da kısıtlamalar getirmeyi istiyor.
Sektörün önde gelen bankacıları, hükümetin bir an önce önlem almasının şart olduğunu kaydediyor. İş Bankası Analisti Marcus Lehto, acil önlem alınmadığı takdirde, durumun daha kötüye gitmesinden endişelendiklerini belirtti.
Hükümet, bankacılık sektörü dışındaki diğer bütün alanlarda IMF programıyla tam bir uyum içerisinde çalışıyor. Uygulanan para politikalarından, özelleştirme hamlelerine ve kur politikasına kadar her alanda, programa sıkı sıkıya bağlı davranan hükümet, enflasyonu da son yılların en düşük seviyesine çekmeyi başardı.
Bu olumlu gelişmelerin tam sonuç verebilmesi için bankacılık sektöründe de önlem alınmasının gerekliliğine değinen uzmanlar, 1994de çıkarılan Bankacılık Kanununun de değiştirilmesinin şart olduğunu ifade ediyor.
1994 yılında çıkarılan yasayla, bankaların tüm borçlarının devlet garantisi altına alınması, bankacılık sektörüne aşırı bir rahatlık getirdi. Yapılan yolsuzlukların ardından batan bankaların borçlarını ödeme işi, vergi mükelleflerine kaldı.
Öte yandan, faiz oranlarındaki düşüş, gelirlerinin büyük bölümünü, hükümet tahvillerinden kazanan bankaların bilançolarının sarsılmasına yol açıyor.
Bankacılık sektöründeki bu kötü durum, hükümetin uyguladığı ekonomi politikasını tehdit ediyor.
Ekonomik planların suya düşmesi, koalisyon hükümetinin de sona ermesine yol açabilir. Yaşanak olası bir hükümet krizi de, islamcı ve milliyetçi kesimlerin oy kazanmasına ve daha da güçlenmesine sebep olabilir. Bu şartlar altında, Türkiyenin Avrupa Birliğine üyeliği de suya düşebillir.
İstikrar programının başarıya ulaşması halinde ise, Türkiyenin elde edileceği kazanımların çok büyük olacağı belirtiliyor. Bankaların vermeye başlayacağı kredilerle, ekonomide patlama yaşanırken, yabancı yatırımcılar da, düşen enflasyon ve faiz oranlarının etkisiyle tekrar yatırım ataklarına kalkacak.
Ekonomik istikrara kavuşan Türkiye, yapılacak yasa değişikleriyle, Avrupa Birliğine de girişini sağlayacak. |
|