Home page
Haber Menüsü



Bülent Ortaçgil ve arkadaşları
 
Ercüment Ortaçgil'den edindiğimiz, 60'ların sonunda çekilmiş bir fotoğraf. Soldan sağa: Ahmet Güvenç, Bülent Ortaçgil, Ercüment Ortaçgil, Hüseyin (?)...  
Bülent Ortaçgil’le söyleşi  
Birkaç ay önce piyasaya çıkan tribute albümün yarattığı yankının ardından, Bülent Ortaçgil ve müziği üzerine...  
   
Altuğ Akın
NTV-MSNBC
 
    23 Kasım —  Türkiye’nin en iyi şarkı yazarı olarak kabul edilen Bülent Ortaçgil, bir süre kendisi için hazırlanan tribute albümüyle gündemdeydi. Şu sıralar Anadolu turnesine devam eden Ortaçgil, yoğun konser programı arasında sorularımızı yanıtladı.  

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 
       Birkaç ay önce çıkan “Bülent Ortaçgil için söylenen Bülent Ortaçgil şarkıları” için genel fikriniz nedir? Selmi Andak’tan sonra bir saygı albümüne layık görülen kişi siz oldunuz? Niye siz seçildiniz?
       
Bülent Ortaçgil

Bülent Ortaçgil
       Sanırım kolay bir adam olduğum için beni seçtiler. Uzlaşmacı bir kişiliğim var ve sanıyorum Türkiye müzik piyasasında üzerinde herkesin hemfikir olacağı; şu ana kadar yaptıklarından utanmayan, sürekli müzik adına bir şeyler yapmaya çalışan 5-6 adam varsa biri benim. Söylediğim gibi kolay bir yanım var. Fazla şeyler talep etmedim bu albümün yapılması için o yüzden kolay uzlaşıldı üzerimde sanıyorum.
       
       Beğendiniz mi? Yorumlar ve yorumcular size sorularak mı albüme alındılar?
       
       Tabi bana soruldu. Ada Müzik’in müzik adamlarıyla birlikte oturup bir liste oluşturduk. Şarkıları belirledik. Ama bu tür tribute albümlerin çok geniş bir kesimi kapsaması istenir. Mesela beni çok seven fanatik dinleyicilerim her yaptığım şeyden sonra beni eleştirirler. Bu albüm adına da onlardan eleştiriler aldım. Çünkü kimseyle paylaşmak istemiyorlar beni. İşin içinde hafif “pop” tarafların olmasını yediremiyorlar.
Bülent Ortaçgil’in biyografisi
Ama bence bu albümün esprisi, bir sürü farklı müzikal tavırdaki insanın bana verdiği bir hediye olması. Beğendiklerim tabi ki oldu, beğenmediklerim de oldu. Onun dışında çok zorlu bir çalışmaydı. Türkiye’de bu kadar insanı bir araya getirip de bir albüm çatısı altında toplamak son derece zor. Hem zaman alıyor, hem de şarkıcı ekibinin arasındaki çatışmalardan ufak tefek kıskançlıklardan sorun çıkıyor. Ama bunun ötesinde tüm bu insanların tepesinde benim üstünde uzlaşılan bir adam olmam işi kolaylaştırıyor açıkçası. Öyle büyük bir sanat eseri çıktığını söyleyemem ama Türkiye’de müzikle uğraşan insanlar bana saygılarını sundular ve başarılı olanları da var bana sorarsanız.
       
       Böyle bir çalışma kimin için yapılsa yer almak isterdiniz? Türkiye’de ya da dünya çapında düşünebiliriz...
       
       Zaten bir kişi için tribute albüm yapılmaya karar verilmişse, o kişi topluma mal olmuş bir kişi demektir. Herhangi bir tribute albümde yer alabilirim. Eğer ki üzerinde uzlaşılmış bir isim varsa.
       
ŞEYTANLA BİR KERE YATAĞA GİRDİN Mİ...
       
       Albümün tanıtım aşaması biraz tartışmalı geçti. Mesela Beyaz Şov’da yer almanız eleştirildi...
       
Şeytanla bir kere yatağa girdiniz mi arkası gelmektedir. Şeytanla yatağa girmedik sonunda ama soyunup yatağın başında durduk galiba, Beyaz’in programıyla.

       Şimdi bizim gibi insanlar için Türkiye’de yaptığın işi anlatmak ve tanıtmak çok zor. Zaten kısıtlı miktarda konser veriyoruz, kısıtlı miktarda izleyicimiz bizi takip ediyor. O nedenle de özellikle 22 kişinin yer aldığı toplu bir çalışmada, benim albümlerimdeki tanıtımdan daha fazlası gerekiyordu. Mesela son günlerin modası olan klip çekmek düşünülebilirdi ama 22 kişinin hangisine klip çekmeliydik. Başta albüm oluşurken belli konseptleri kabul ettik. Mesela 22 kişi eşittir. Daha fazla tanınmış olsa da fark etmemelidir. O zaman albümün tanıtımı için birkaç gazete röportajı dışında, Türkiye’de etkisi tartışılmaz olan TV’de yer almak gerekiyordu. Şeytanla bir kere yatağa girdiniz mi arkası gelmektedir. Şeytanla yatağa girmedik sonunda ama soyunup yatağın başında durduk galiba, Beyaz’in programıyla. Bir anlamda çok büyük kitle izliyor bu programı, ve başka bir kanalla bu kadar kalabalık insana ulaşabileceğimizi sanmıyorum. Televizyondan ben de hiç hoşlanmıyorum ama bu albümün çıktığını insanlara duyurmanın başka yolu yoktu açıkçası.
       
       Özel televizyonları, klipleri ve müzik kanallarını düşününce, 70’lerle günümüzü kıyaslarsak o zaman mı daha kolaydı işiniz bu gün mü?
       
       Her zaman zor ama bana sorarsanız, Türkiye’de televizyonun büyük bir etkisi var. İnsanların kafalarına bir şeyler kazınıyor adeta. Televizyon ne yazık ki çok etkili. Ama benim gibi insanların şöyle bir çelişkisi var zaten; o müzik kanallarında yer alabilirsiniz amam kitleniz ya da çağdaş müzik dinleyicisi zaten o kanalları izlemiyor. 70’li yıllarda pop müziğin yeni yeni oluştuğu yıllarda pop müzik şarkıcıları dikkat edilirse şimdi olduğundan çok daha geniş bir çerçeveye dağılmış insanlardı. Bana sorarsanız o zaman daha keyifliydi. Bugün pop müzik son derece sıradan ve standart, başarı şablonu çok sıkı belirlenmiş, herkesin aynı sesleri kullandığı sözel içerik olarak 5-6 yaşında çocuklara söylenen bir tür. Ve bu müzik medya ve televizyonun çabasıyla insanlara pompalanıyor.
       
       Bir de tüm müzik türlerinin “hibritleşme”si var. Mesela rock müziğin türküleşmesi, türkülerin popülerleşmesi ya da cazın elitleşmesi... Bu karmaşanın sebepleri nelerdir?
       
       Türkiye’nin karmaşası ne ise Türkiye’deki müziğin karmaşası da o. Diğer konularda da kavram karmaşası var. Günün modaları başarı şablonunu belirliyor. Dolayısıyla kendi kişiliğinize uygun bir çaba içinde olmak önemini yitiriyor. Herkesin aynı şeyi yaptığı, tek boyutlu insana doğru gidiliyor.
       
       Genel kitle bir yana sizin dinleyici kitleniz nasıl bir değişim içinde? Yetmişlerde Çekirdek Sanat Evi’ne ya da Köhne’ye takılanlarla, bugün Jazz Cafe ya da Babylon’daki insanlar aynı insanlar mı?
       
Bana sorarsanız o zaman (70’lerde) daha keyifliydi. Bugün pop müzik son derece sıradan ve standart, başarı şablonu çok sıkı belirlenmiş, herkesin aynı sesleri kullandığı sözel içerik olarak 5-6 yaşında çocuklara söylenen bir tür.

       Türkiye’nin geçirdiği yoğun değişimden müzik camiası da etkilendi tabi ki. Ama benim dikkatimi çeken, genç yaştaki kaliteli müzik dinleyicileri günün modasını değil de, bu ülkede kalıcı olmuş şeyleri araştırıyor, dinliyor. Günün modası tüketmekle paralel gidiyor. Şimdi bir şarkı gelsin hep beraber söyleyelim 15 dakika sonra yeni bir şarkı gelsin onu da dinleyelim atalım bir kenara yenisi gelsin... Böyle bir mantık var. 70’li yılların müzisyenleri bilerek ya da bilmeyerek bu değişimin dışında kalıyorlar tabi. O nedenle onların yaptıkları daha başarılı kalıyor. Beni dinleyen insanların formasyonu nedir diye ben de düşünüyorum zaman zaman. Fazla değişmeyen, güne ayak uydurmaya kalkmayan, kendi kişiliğine uygun yaşamaya çalışan insanlar değer kazanıyor, ki benim dinleyicilerimin çoğu o şarkılar yapıldığı zaman doğmamış insanlar. Bu insanlar ne dinlemeliyim diye şöyle bir geçmişe baktıklarında karşılaştıkları 3-5 insandan biri de ben oluyorum.
       
       Peki onlardan memnun musunuz? Özellikle bar performanslarında biraz rahatsız görünüyorsunuz?
       

       Sonuçta biz barda çalıyorsak zorunluluktan çalıyoruz. Ayrıca 4-5 müzisyen arkadaşım benle çalıyor ki onlarda kendilerini kanıtlamış isimler. Ne yazık ki bizi yaşatacak kadar konser organizasyonu yapılamıyor. Örneğin benim olması gereken bir menajerim bile yok. Böyle bir organizasyon çemberi kuramayınca grubu yaşatacak finans da bulunamıyor açıkçası. Yapılacak şey hem grubu canlı tutmak hem de para kazanmak için barda çalmak. O zaman bizim yapacağımız şey tanıdık ve gelenlerin kontrol altında tutulabildiği bir mekanda çalmayı tercih etmek oluyor. Sonuçta bar içki içlen, içki de bardakta durmayan bir şey. Kontrollü seyirci son derece önemli. Özellikle bazı müzikler izleyiciden belli bir konsantrasyon ister. İki insan sohbet ederken fonda da Ortaçgil çalsın, o zaman olmaz. O zaman şarkıların esprisi kalmıyor. Söylediğim gibi bir nokta da uzlaşıyoruz. Biz barda çalmaktan hoşnut değiliz ama bu tip yerlerde zorunlu olarak çalıyoruz açıkçası.
       
       Erkan Oğur’un uzmanlaştığı alan olan Anadolu Halk müziği sizin müziğinizi nasıl etkiliyor?
       
Erkan’ın (Oğur) farklı türlerdeki müziklere ilgisi pek bilinmiyor ve kendisi bir türkücü olarak biliniyor. Ve kendisi bundan oldukça rahatsız. Bundan sonraki çalışmaları kendi dinleyen grubun oldukça şaşırtabilir. Çünkü sanıyorum artık gitarına ve çağdaş müzik türlerine yoğunlaşacak.

       Erkan’la bizim ilişkimiz oldukça eskidir. Bizim babalarımız arkadaş. Erkan’ı doğduğundan beri tanıyorum. Onun müzikal değişimini biliyorum. Erkan Elazığlı ve onu oluşturan öğeler de Elazığlı. Sonra bizle beraber olup günün müziklerini dinlediği zaman gitar çalmaya başladı. Ben onun ilk gitar çalışını da biliyorum. Sonra büyük bir gitarcı Erkan, Türkiye’de çok kişinin umurunda değil ama Türkiye’de hiçbir şey hiç kimsenin umurunda değil. Erkan dünya çapında bir gitarcı oldu açıkçası, dünya çapında bir enstrüman bulucusu oldu. O geçmişini silmek istemiyor. Onu yapan Elazığ’daki çocukluk döneminin anılarını kullanmak istiyor. Ama Erkan’ın farklı türlerdeki müziklere ilgisi pek bilinmiyor ve kendisi bir türkücü olarak biliniyor. Ve kendisi bundan oldukça rahatsız. Bundan sonraki çalışmaları kendi dinleyen grubun oldukça şaşırtabilir. Çünkü sanıyorum artık gitarına ve çağdaş müzik türlerine yoğunlaşacak.
       
       Türkiye’de kişisel ve müzikal olarak yapmak istediklerinizi yapmakta en çok zorlandığınız dönem hangisi oldu?
       

       Benim kişisel problemim şu oldu: Ben müzisyenliği seçmekte uzun süre kararsız kaldım. Çünkü bu işle Türkiye’de yaşayabileceğimi düşünmüyordum. Aç kalacağımı sanıyordum. Müzisyenliği kendi kendime sürdüreyim ve para mukabili yapmayayım ki müzik de etkilenmesin diye çok uzun bir süre müzisyen olup olmamakta karar veremedim. Ben kimya mühendisiyim ve o şekilde de çalıştım. Öyle bir an geldi ki ya mühendis olarak kalacağım ya da müzisyen olacağım. Kimya mühendisliğini tercih etmedim. Çünkü hayatımda tek zevk aldığım şey müzik ve şarkı yazıyor olmak. Yıllar geçtikçe de seçimimde haklı olduğumu anladım. 1987 yılında yaklaşık 37 yaşında sırf müzikle uğraşmaya karar verdim. Belki de bu kararımı daha önce verseydim çok başarılı 20 parça daha yapmış olurdum.
       
       Türkiye’de aydın olma durumu ve bunun zorlukları hakkında neler söylenebilir?
       

       Şimdi kabaca şöyle söyleyeyim; ben artık tartışmaktan sıkıldım. Genç yaşlarda tartışmak bir yaşam biçimi olabiliyor ama ben artık usandım. Sakin ve rahat yaşamak istiyorum. Aydınlarla ilgili söyleyebileceğim en özet şey, Türkiye’de çok konuşulup az iş yapıldığıdır. Konuşmak, konuştuğunuz fikri ya da ideolojiyi yüceltmiyor aslında. İki insan tartışırken birinin diğerini yenmesi, onun fikrinin diğerinkinden üstün olduğu anlamına gelmiyor. Sadece birinci, ikinciden daha iyi konuşuyor ya da daha zeki. Bunu anladıktan sonra ben tartışmaktan ziyade yaşamayı tercih ettim. Ne düşünüyorsam onunla özdeş yaşayayım, olduğum gibi yaşayayım. İşin düşünsel tarafını değil de kendini bırakmış bir mağara adamı gibi yaşamayı tercih ettim. O tartışmaları da başkalarına bıraktım.
       
       Son olarak Prag’da gerçekleşen IMF, Dünya Bankası ve Globalizm protesto gösterilerine bağlı olarak müzik piyasasının da globalleşmesi, world-music gibi konularda ne düşünüyorsunuz?
       

       Bir yerden bakarsak dünyanın bir köşesindeki yerel bir müziği dünyanın bir başka köşesindeki başka birinin dinleyip zevk alması enteresan bir şey. O nedenle dünyanın küçülüyor olması küçük etnik müziklerin daha fazla dinlenmesine yardımcı oluyor. Hoş olmayan tarafı ise bu müzikleri herkesin sevebileceği benzeşik bir hale dönüştürdüğünüzde müziklerin içeriğini de kazımış oluyorsunuz. Mesela Türk Müziği; onu batı konseptlerine dönüştürdüğünüz zaman kendi anlamını yitirmeye başlıyor, ama altyapısını bir bütün haline dönüştürüp genel beğeniye göre şekillendirince bir Kanadalı Türk Müziği esprilerini müthiş buluyor. Dünyanın ufalmasının böyle bir yararı ve herkesin birbirine benzemesi gibi bir zararı da var. Öte yandan dünyanın tek bir hale gelmesi düşünsel olarak güzel ama dünyanın yüzde yetmişi açken değil.
       
       
    TOP5 38. Rotterdam Film Festivali başladı  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları