|
|
15 Kasım Romancının kendisinin de sık sık tekrarladığı gibi, böyle bir derdi yok. Elbette, Peki böyle bir derdi yok da, niye kitaba roman ismini vermiş türünden tuhaf bir soru gelebilir sizin de aklınıza ve geldiği gibi de gider. Bu saatten sonra Enis Baturdan şüphelenecek değilsiniz ya, oturun aklınızdan şüphelenin daha iyi. Odeon kavşağındaki bir otelin dördüncü katından zaman zaman çevresine, zaman zaman kendisine, zaman zaman da yola bakan Elviro Guarçez de öyle yapıyor zaten. Kim mi bu Elviro Guarçez? Kim olacak, Acı Romanın Enis Batur olmayan tek karakteri... |
Acı Bilgi / Fugue Sanatı Üzerine Bir Roman Denemesi / Yapı Kredi Yayınları, 290 sayfa
|
TAŞRADA RESİMLİ ROMAN HAZIRLIKLARI Tevfik Fikret güzel söylüyor: Beşerin böyle dalaletleri var / Putunu kendi yapar kendi tapar. Bu mısraları aynen alıp Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde postmodern olarak algılanan zihniyete, hakkını teslim ederek uyarlayabilirsiniz rahatlıkla. Yahut, seçkinlerin daha çok seveceği ifadeyle, âmiyane olması kuvvetle muhtemel bir biçimde ne versen yiyorlar da diyebilirsiniz. Doğrudur da. | ||||||||
|
Edebiyat türlerinin birbirinin içine geçtiği, romanın şiirden, şiirin hikâyeden, hikâyenin televole görüntülerinden ayırt edilmesine gerek duyulmayan bir edebiyat evreninde, ben yaptım oldu demenize de kimse itiraz edemez. Söz gelişi, Saatli Maarif Takvimi yapraklarını bir araya getirip aralara da birkaç Dostoyevski alıntısı sıkıştırarak anlatı diye niteleyebilirsiniz ortaya çıkan edebi ürünü. Tersi de olabilir elbette. Suç ve Cezanın beğendiğiniz bazı pasajlarını seçip satır aralarına hayalhânenizin güzide köşelerinden itina ile devşirdiğiniz görüntüler ekleyerek hayli şık bir kolajla Tasavvur Temrinleri de diyebilirsiniz yaptığınız edebi çalışmaya. Kim itiraz edebilir ki? Devir postmodernizm devri ve Batılı amcaların, önünde hayli saç ve sakal ağarttığı postmodernizm böyle algılanıyorsa cennetvatanda neden olmasın ki? Tasavvur Temrinleri sözün gelişi, söz oradan bir başka yere giderken Tasavvuf Demleri de denilebilir. Bir de başka kelimesine bir apostrof ekleyip başka diye kullanırsanız, çağrışımlardan geniş bir ülke edinirsiniz kendinize ve okuyanın dudağı uçuklar. Bunun adı da postmodern edebiyat yapıtı yahut yapıntısı olur. Olur mu, olur... AĞLAYAN KADINLAR LAHDİ Bu işleri o kadar fazla bilmeyenler yapınca oluyor da, ilmiyle irfanıyla gönlümüze görünmez sıradağlar armağan eden Enis Batur yapınca neden olmasın? Acı Bilgi şık bir isim. Daha şık olanı ise alt başlık: Fugue Sanatı Üzerine Bir Roman Denemesi. Fugue de ne ola ki diye telâşlanmayın hemen. Üstâd, Websterden Türkçe Sözlüke kadar artık meşrebinize hangisi uygunsa tanımları alt alta sıralamış zaten ve sizi lûgat karıştırma zahmetinden kurtarmış. Hizmet diye buna denilir herhalde. Eh, postmodernizmin böyle nimetleri de olmalı arada-sırada. Peki, altbaşlık, Roman Sanatı Üzerine Bir Fugue Denemesi olsaydı ne değişirdi? Bildiğimizden değil, cahilliğimizden soruyoruz, sahiden ne değişirdi? Biraz postmodernlik de biz yapalım bakalım şayet becerebilirsek: Nothing be abi! Acı Bilgi, böyle bir şey mi acaba? Daha fazla Turkish postmodernlik yapıp hakkını yemeyelim, Enis Batur, fuguenin değilse de, denemenin gölgesine sığınarak kurtarıyor durumu. Bir deneme uzmanının neden bu tür yollara tevessül ettiğini düşünerek, benzer bir rahatlamanın kuytularına bizim de konaklamamız mümkün değil ne yazık ki. Çünkü biz sıradan bir okuruz ve okuduğumuzu anlamak, neden yazıldığını düşünmek gibi tuhaf, hatta garip saplantılara sahibiz. Bunun için okuyoruz ya ciddiye aldığımız her insanın kitabını. BAŞKALAŞIMLAR Peki Enis Batur ne anlatıyor Acı Bilgide? Doğrusunu söylemek gerekirse, Acı Bilgi, parçalar halinde de, bölüm bölüm de, kitap bütünlüğüyle de tipik bir Enis Batur metni. Kediler Kırallara Bakabilir kadar etkileyici, Bu Kalem Bukalemun kadar çarpıcı olan, enine-boyuna düşünülmüş sağlam metinler, Enis Batur okurunun yadırgayacağı şeyler değil. Odeon kavşağındaki bir otelin dördüncü katından zaman zaman çevresine, zaman zaman kendisine, zaman zaman da yola bakan Elviro Guarçez de öyle! Bir de tuhaf bir bankacılık meselesi var. Ortadaki pencerenin önündeki ilk sabahında, güneşin karşı evlerin çatısını yalamaya başladığı erken bir saatta bankacılarla edebiyat arasındaki, bildiği kadarıyla pek deşilmemiş ilişki üzerinde serseri mayın düşüncelere kapılıyor adam: Balzacın borç kuyusu, Pessoanın Anarşist Bankacısında işlediği sıradışı tip, Butorun Şiirsel Yararlılık başlığı altında topladığı poetika derslerinde kurduğu sıradışı bankacılar-şiir denklemi arasında gidip gelirken kendi yazgısının etrafında dolaşıyor ve konunun merkezine dalmaktansa, imgeleminin onu uzaklara çağıran sesine kapılmayı yeğliyor. Enis Batur kadar Elviro Guarçez de haklıdır: Kişi yola çıkarken... yoldan çıkmak istiyor. Bu da böyle bir şey olsa gerek diyorsunuz içinizden... KÜÇÜK KIPIRTI TARİHİ Ama bu metne roman demek mümkün değil, hatta Enis Baturun kendisinin aktardığı espriyle foto-roman demek de mümkün değil. Kuşkusuz bunun en iyi farkında olan isim Enis Batur. Metin boyunca sık sık dile getiriyor bunu zaten. Hatta, çoğu yakından-uzaktan arkadaşı olan ve buluttan nem kapmakla tanınan ünlü romancıları yerinden birkaç kez yekindirecek bir biçimde romanı ciddiye almadığını da söylüyor açık açık: Anlatmanın, hikâye kurmanın değil hiç şüphesiz, bir yazı/n türü olarak Romanın geçici olduğuna inanıyorum: Sanat yanı geniş çapta öldürülen sinema gibi, yazınsal yanı geniş çapta öldürülen Romanın da eğlence (entertainment) sektörünün oyalayıcı bir uzantısı olduğu; tüketim kültürü felsefesi (ekonomik felsefesi) tarafından azdırıldığı, bozuşturulduğu kanısı taşıyorum. Şiir, deneme, felsefe, bilim gibi donanımlı, şüpheci ve sorgulayıcı bir okur yönelmiyor çoğunlukla romana: Okur olma niteliğinden çok tüketici-okur olma niteliği ağır basan geniş kitleyi besliyor romanların, filimlerin çoğu; medyanın, özellikle de televizyonun edilgin kıldığı bu kitle, hikâyeyi deneyimden ayıracak perspektife, birikime, ayrıştırıcı zihinsel işleyişe sahip olmayan bireylerden oluşuyor. Enis Baturun sözünü ettiği tüketici-okurlardan biri olarak burada noktalayalım şimdilik Acı Bilgiden edindiğimiz acı-tatlı izlenimleri. Ve sözümüzü, Enis Baturun vaadettiği monografileri, aynı edilgen tavırla beklediğimizi belirterek bağlayalım: Ağaçları ve kimi canlı türlerini saymayacak olursam, yeryüzü beni doğduğum günden bu yana daralttı hep - bu daralmanın dayanılmaz boyutlar aldığı ânlarda gökyüzünden medet umdum: İri, aceleci bulutlar beni hiçbir ilâcın, hiçbir uyuşturucunun, hiçbir sesin, sözün, düşüncenin (musikînin bile) boy ölçüşemeyeceği biçimde, yitirdiğim içhuzura kavuşturdular. Onlara bir borcum var daha: Bir gün oturup monografilerini yazmak istiyorum. | ||||||||
38. Rotterdam Film Festivali başladı | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||