|
|
Son bir yıl içinde dünya ekonomisindeki gelişmelere baktığımızda, enflasyonla mücadele programına başlamak için ideal bir dış ortamın varlığından söz etmenin ne yazık ki olanaksız olduğunu görüyoruz. Petrol fiyatlarının bir yıl içinde üç kat artması, diğer emtia piyasalarında yaşanan fiyat artışları, Euronun dolar karşısında önlenemez çöküşü, Filistin - İsrail gerginliği ve gelişmekte olan ülkelere karşı oluşan tedirginlik ve Arjantinde yaşanan gelişmelerin bu tedirginliği bir kat daha artırması herhalde programı hazırlayanların bir yıl önce rüyalarında görseler hayra yormayacakları gelişmeler. PETROL FİYATLARININ OLUMSUZ ETKİSİ Bu faktörlere baktığımızda Türkiye ekonomisi üzerine en olumsuz etkilerin petrol fiyatlarından ve Euronun değer yitirmesinden geldiğini, diğer gelişmelerin de olumsuzluğu pekiştirdiğini söyleyebiliriz. Petrol fiyatlarındaki artışın, dünyanın en büyük petrol ithalatçısı ülkelerinden biri olan Türkiyeyi olumsuz etkilemesi kaçınılmaz. Şu ana kadar, bu etkinin bir kısmı kağıda dökülmüş bir kısmı gizli durumda. Öncelikle, petrol fiyatlarındaki artışın enflasyona doğrudan bir etkisi var. Petrol ürünlerinin toptan eşya fiyatları endeksindeki payı yüzde 9 dolayında. Dolayısıyla, petrol fiyatlarında yaşanan ortalama yüzde 200 oranındaki artışın enflasyonu yüzde 18 oranında yükseltmesi beklenebilir. Bu maliyet artışının dalga dalga diğer sektörleri etkilemesiyle enflasyondaki artış çok daha yüksek boyutlara çıkabilirdi. (Burada, petrol fiyatlarındaki artışın tüketimi daraltıcı etkisini göz önüne almıyoruz.) Ancak enflasyonda bu düzeyde veya bu düzeye yaklaşan bir artış olmadı. Bunun nedeni hükümetin, vergi sistemini değiştirerek ve petrol fiyatlarındaki artışı iç piyasaya yansıtmayarak petrol fiyatlarındaki artışın enflasyonla mücadele programını sekteye uğratmasını engellemekti. Bunda başarılı da olundu. Ancak bu başarı iki olumsuz gelişme pahasına kazanıldı. Akaryakıt tüketim vergisinde rahatlıkla ulaşılabilecek artış gerçekleşmedi; petrol zammının iç piyasaya yansıtılmaması bazı KİTleri finansman zorluğuna düşürdü. İHRACATTA DOLAYLI TIKANMA Petrol fiyatlarındaki artış, Türkiyenin dış ticaretini de olumsuz etkiledi. Bu etki hem ülkenin ithalat faturasında doğrudan bir artış, hem de Türkiyenin ihracat piyasalarında yol açtığı daralma sonucu ihracatta görülen dolaylı bir tıkanma olarak kendini gösterdi. Türkiye ekonomisi açısından sevimsiz bir başka gelişme de Euronun dolar karşısında sürekli değer yitiriyor olması. Bu, ekonomiyi birkaç koldan etkiliyor. Öncelikle, bilindiği gibi enflasyonla mücadele programı çerçevesinde Türk Lirası 1 dolar 0,77 Eurodan oluşan bir sepete göre değer yitiriyor. Dolayısıyla, Euronun dolar karşısında değer kaybetmesi, Türk Lirası karşısında da değer kaybetmesi sonucunu doğuruyor. Örneğin Haziran ayı sonunda 1 Euro 592,000 TL iken bu rakam bugün 577,700 TL. Öte yandan, Türkiye ihracatının yaklaşık yüzde 55ini AB üyesi ülkelere yapıyor. TLnin değer kazanması sonucu Türkiye, AB ülkeleri karşısında sahip olduğu fiyat avantajını önemli ölçüde kaybediyor. Ayrıca Euronun değer kaybı, dolar bazında ihracatı aşağı çekerken ithalatın şişmesine yol açıyor. Örneğin, yılın ilk altı aylık döneminde ihracat dolar bazında yüzde 5 oranında artarken, miktar bazındaki artış yüzde 18i bulmuş durumda. KREDİBİLİTE KAYBI RİSKİ Euronun değer kaybının iki önemli dolaylı etkisi daha var. Birincisi, dolardaki değer artışının yüksek olmasının döviz tevdiat hesaplarında oluşabilecek bir erimeyi önlemesi ki bu, tüketimin daha da artmasını engellediği için bir anlamda olumlu bir etki. İkinci etki ise, programın özellikle ilk aylarında karşılaştığı kredibilite kaybı riski. Doların döviz sepetine göre çok daha hızlı değer kazanması, sokaktaki adamın ise sepet yerine doları gösterge olarak kullanması böyle bir riski beraberinde getirdi. UZAĞIMIZDAKİ İKİ ÖNEMLİ GELİŞME Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, son dönemde biri yakınımızda diğeri uzağımızda iki politik gelişme de genelde gelişmekte olan ülkeleri özelde ise Türkiyeyi olumsuz etkilemiş durumda. Yakınımızdaki olay, tahmin edebileceğiniz gibi İsrail-Filistin gerginliği. Uzağımızdaki gelişme ise Arjantinde başkan yardımcısının istifa etmesiyle başlayan politik karışıklık ve para kurulu uygulaması nedeniyle olayın Arjantin ekonomisini normalden daha fazla etkilemesi. Bu iki gelişme de uluslararası yatırımcıların gelişmekte olan ülkelere daha mesafeli davranmasına yol açıyor. Yabancı sermayenin, Türkiyede uygulanmakta olan program için önemi göz önüne alındığında, bu gelişmenin de öncekiler gibi program için bir risk olduğunu söyleyebiliriz. Kısaca, dış gelişmeler gölge yapmasa, programın başarı şansı çok daha yüksek olacak. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||