Home page
Haber Menüsü


Güncelleme: 15:02 TS 7 Ağu., 2000
Huzur kitap kapağı
“Huzur”u hiç böyle görmediniz
Gerek Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, gerekse Türk edebiyatının en önemli ve en güzel aşk romanı olan Huzur, nihayet karşılaştırmalı bir baskıyla okurların “huzur”unda.
M. Salih Polat
NTV-MSNBC
    5 Mayıs—  Yeni baskıyla tefrika ile roman arasındaki farklar, titiz bir edebiyatçının eseri üzerinde nasıl çalıştığını göstermekle kalmıyor, dil ve üslûp hassasiyetinin ulaştığı dorukları da gözler önüne seriyor. Kitabın kendisi ise tam bir şölen zaten...  

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 
“Huzur” Ahmet Hamdi Tanpınar, Yapı Kredi Yayınları, 442 sayfa

       1948 yılında Cumhuriyet gazetesinde tefrika edildikten sonra, 1949’da ilk kez kitaplaşan Huzur, şüphesiz edebiyatımızın en iyi aşk romanıdır ama söz konusu aşkı derinlikli kılan, her okuyanı Nuran gibi bir kadın aramaya sevkeden, o aşkın üzerinde serpildiği anlamlar manzumesidir. Mekân olarak İstanbul’un, arka plan olarak Klasik Türk Müziği’nin, çatışma olarak Doğu - Batı sorunsalının, bir fikir adamı olarak Yahya Kemal’in ve en sinematografik karakter olarak Suat’ın romanın nirengi noktalarını oluşturması şaşırtıcı değildir bu nedenle.
Mekân olarak İstanbul, arka plan olarak Klasik Türk Müziği, çatışma olarak Doğu - Batı sorunsalı, bir fikir adamı olarak Yahya Kemal ve en sinematografik karakter olarak Suat romanın nirengi noktalarını oluşturur.

       1973 yılında Selahattin Hilav’la Hilmi Yavuz arasında yaşanan ve gerek edebiyat, gerekse düşünce tarihimiz açısından son derece besleyici olan tartışma dışta tutulacak olursa, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şair, romancı, denemeci, düşünce adamı ve edebiyat tarihçisi; Huzur’un da Türk edebiyatının en geniş ufuklu ve en sancılı romanı olarak yeterince değerlendirildiği söylenemez. Bu ihmalin irdelenmesi bile mevcut fikrî kapasitesizliğimiz ve Tanpınar’ın ifadesiyle, “hayat yollarındaki devamsızlığımız” konusunda sağlam ipuçları ortaya koyabilir. 1980 sonrasında yaşanan zihinsel canlanma ortamında ise Enis Batur’dan Orhan Pamuk’a, Selim İleri’den Adalet Ağaoğlu’na, Beşir Ayvazoğlu’ndan Ahmet Oktay’a, Oğuz Atay’dan Rauf Mutluay ve Oktay Akbal’a değişik ilgi alanlarında gezinen isimler, Tanpınar ve Huzur üzerinde ısrarla duracak ve şairin yeniden keşfinde önemli bir rol üstleneceklerdir.
       Peki nedir Huzur? Tanpınar’ın kelimeleriyle söylersek, “Bu, dünyanın en basit, âdeta bir cebir muadelesini hatırlatacak kadar basit bir aşk hikâyesidir.” Basittir, çünkü saftır, her yeni tecrübe gibi şahsîdir, her yeni tecrübe gibi ilktir. Mümtaz, bindiği bir Ada vapurunda Nuran’a rastlamış ve “Tehlikeli denecek derecede zengin, her ihtimale gebe, her mânasında velûd bir kadınlık hayatı(nın), bakımsız bir tarla gibi sırf kendisini işleyecek erkeğin yokluğundan yarı hülyâ, yarı verimsizliğin bütün sebeplerini kendisinde gören bir aşağılık duygusu içinde akıp gittiğini” farketmiştir. Bu tesbitin arkası kendiliğinden gelecek ve zalim bir çocukluğun ara sokaklarından geçerek kendisini İhsan’ın (Yahya Kemal) kollarına atan Mümtaz, fikrî zeminini sağlamlaştırmış bir insan olarak duygusal arka planını inşa etmeye soyunacaktır: “O madem ki artık benim için herşeydir, o halde bütün kâinatımla ona taşınmalıyım.”
Yahya Kemal olduğundan kimsenin şüphe duymadığı İhsan’ın tecrübeleri ışığında aktarılan çatışmalar, günümüzde de devam eden “düalizm”e çarpıcı yorumlar getirir.

       Romanda, geçiş dönemi toplumlarının temel problematiği olan Doğu - Batı çatışması, sözü edilen aşkı hem besleyip hem de örseleyen temel eksendir. Yahya Kemal olduğundan kimsenin şüphe duymadığı İhsan’ın tecrübeleri ışığında aktarılan çatışmalar, günümüzde de devam eden “düalizm”e çarpıcı yorumlar getirir. İhsan’da sembolleşen vuzûh, Mümtaz, Nuran ve bilhassa Suat bahis konusu olduğunda, yerini derin yadırgayışlara, hatta giderek hayatı alt-üst eden savruluşlara bırakır. Suat’ın, kendisi dahil herkesten intikam alırcasına tasarladığı intiharı ise hem açmazın boyut değiştirmesi, hem de final açısından Dostoyevski veya Kafka kahramanlarına taş çıkartacak ölçüde çarpıcıdır.
       Narmanlı Yurdu’nda geçirdiği uykusuz gecelerde yorganı başına çekip Tarih-i Cevdet okuyan Tanpınar, “iç âlem medeniyeti” adını verdiği bir aidiyetten çekip çıkardığı kahramanlarını, Batı’nın kapılarında terketmek yanlısı değildir hiç kuşkusuz. Ancak, elinde sihirli bir formül de yoktur. Bu nedenle, “değişerek devam etmek, devam ederek değişmek” diye özetlediği ve hâlâ kıyılarında emeklediğimiz bir zihinsel devrimi rehber edinir kendisine.
       Ünlü eleştirmen Fethi Naci’nin yıllar sonra, “Canım doğru dürüst roman okumak istediği zaman açıp Tanpınar’ı okuyorum. ‘Huzur,’ Türkçe’de yazılmış en iyi aşk romanıdır.” demesinde şaşılacak bir şey yoktur bu nedenle...
       
       
       
       
       
       
 
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları