|
|
Hatırlanacağı gibi, yılın ilk aylarında gerek yapısal reformların ufak gecikmelerle de olsa gerçekleştirilmesi, gerek para, döviz ve özellikle maliye politikalarında sorunsuz bir dönem geçirilmesi gerekse özelleştirme uygulamalarında Türkiye tarihinin en yoğun döneminin yaşanması, piyasalarda yoğun bir iyimserlik havası yaratmıştı. OLUMLU ORTAM VE SICAKLARIN ETKİSİ Bunun en belirgin kanıtlarından biri, Mayıs ayı sonunda Merkez Bankası tarafından yapılan İktisadi Yönelim Anketine katılanların yüzde 44 gibi rekor düzeyde bir kısmının gelecek hakkındaki beklentilerinin olumlu olmasıydı. Ancak bu olumlu ortam sıcaklıkların artmasıyla birlikte sulanmaya başladı hızlı bir biçimde. Bir yandan iç politikada yaşanan mini krizler bir yandan da parlamentonun tatile girmesi ve kanun hükmünde kararnameler konusunda malum sorunların yaşanması nedeniyle reform çalışmalarının yavaşlaması piyasayı olumsuz bir biçimde etkilemeye başladı. Buna bir de insanımızın Akdenizli kimliği eklenince, beklentiler birkaç hafta gibi çok kısa bir süre içinde çok olumludan çok olumsuza dönüşüverdi. Öyle ki, yine Merkez Bankasının yaptığı ankette iyimserlerin oranı Ağustos ayı sonunda yüzde 21e düşmüştü ki bu oran geçen yılın Kasım ayındaki - başka bir deyişle enflasyonla mücadele programının başlamasından önceki - düzeye eşit bir orandı. İSTEMEYEN SON PARAGRAFA ATLASIN Bu olumsuz dönem kanımca geçen hafta sona erdi ve yine kanımca önümüzdeki haftalarda iyimserlerin oranında bu yılın ilk aylarında tanık olduğumuza benzer hızlı bir artış olacak. Bu artışın para ve sermaye piyasalarındaki izdüşümünü de çoğumuz merakla, bu piyasalara yatırım yapmış olanlarımız da keyifle izleyecek. Şimdi isterseniz, beklentilerde böyle keskin bir değişime yol açan 2001 yılı büyüklüklerine yakından bakalım. İstemiyorsanız, lütfen yazının son paragrafına atlayın. Kanımca, geçtiğimiz hafta içinde açıklanan rakamlardan çıkarılabilecek belki de en önemli sonuç, hükümetin enflasyonla mücadele programını aynı kararlılıkla sürdürmek istediğini göstermesi. Yukarıda özetlenen gelişmeler, piyasalarda bu kararlılığın son aylarda bir erozyona uğradığı şeklinde bir düşüncenin oluşmasına yol açmıştı. Öyle ki, son bir yıl içinde faiz oranlarında yaşanan keskin düşüşün 2001 yılı bütçesinde faiz harcamalarında yaratacağı tasarrufun faiz dışı kalemlerde harcanabileceği endişesi bile sarmıştı piyasaları. Hiç kuşkusuz, böylesine genişlemeci bir maliye politikası IMF ile ilişkileri ve dolayısıyla enflasyonla mücadele programının geleceğini büyük bir tehlike altına atabilirdi. POPÜLER OLMAYAN RADİKAL ADIMLAR Aslında işte bu tehlikenin büyüklüğü aynı zamanda tehlikenin olasılığını da neredeyse sıfıra yaklaştırıyordu. Zira, enflasyonla mücadele programının ilk aylarında popüler olmayan radikal adımlar atan hükümetin, bu adımların sonuçlarını görmeden programı böylesine tehlikeye atması politik akılcılığın dışında olurdu. Sonunda korkulan olmadı ve sıkı maliye politikasından ödün verilmedi. 2001 bütçesinde gelirlerde önemli ölçüde bir reel genişleme hedeflenirken, faiz harcamalarındaki keskin düşüşün yanı sıra faiz dışı harcamaların reel olarak artırılmaması sonucu, bütçe açığı 5,3 katrilyonda tutuluyor. Bu rakam bırakın 2000 yılını 1999 yılının açık rakamının bile gerisinde. Böyle bir olay 1970li yılların ilk yarısından bu yana görülmüyordu Türkiyede. İDDİALI AMA İNNADIRICI MI? Rakamlar iddialı ama inandırıcı mı bakalım diye sorarsanız, hedeflerin ulaşılabilir olduğunu söyleyebilirim. Bu hafta içinde ayrıntıların açıklanmasıyla daha kapsamlı bir analiz yapabilir konuma geleceğimi sanıyorum ama ilk etapta vergi gelirlerinde mevcut sistemde ufak ayarlamalara giderek, bir defaya özgü alınan deprem vergilerinin bir kısmının uzatılması yoluna gidilerek yani sürpriz bir pakete gerek kalmaksızın hedeflere ulaşılabileceğini söyleyebilirim. Keza vergi dışı gelirlerde yani esas itibarıyla özelleştirme gelirlerinde de hedef iddialı ama programın başarılı bir biçimde yürütülüyor olması özelleştirme çabalarına da destek verecektir hiç kuşkusuz. Harcamalar kısmına baktığımızda, faiz harcamalarında Hazine, program sonrası faizlerde yaşanan hızlı düşüşün meyvelerini toplayacak gelecek yıl. Faiz dışı harcamalarda da önceki yılların aksine reel bir artış olmamasının iki temel nedeni var: kamu kesimi maaş artışlarında geçmiş enflasyonun değil beklenen enflasyonun kullanılması ve sosyal güvenlik reformunun olumlu sonuçlarının gözlenmeye başlaması. EN ÖNEMLİ RİSK ARAP-İSRAİL GERGİNLİĞİ Özetlemek gerekirse, 2001 yılı bütçe rakamları iddialı olmakla beraber, program ödün verilmeden uygulandığı takdirde ulaşılabilecek hedefler. Aynı zamanda, hükümetin enflasyonu düşürme yolundaki kararlılığını da tam olarak gösteriyor. Dolayısıyla, şu anda önümüzdeki kısa vadeye baktığımızda, Türkiyede her an görebileceğimiz mini politik krizler bir kenara bırakıldığında piyasaların önünün en azından içsel değişkenler bağlamında açık olduğunu söyleyebiliriz. Kısa vadede en önemli risk kaynağı ise hiç kuşkusuz Arap - İsrail gerginliği ve ne yazık ki Türkiyenin bu konuda yapabileceği fazla bir şey yok. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||