|
![]() ![]() |
![]() |
|||||||
|
|||||||
![]() |
insankaynaklari.comda geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen Devletten ne bekliyorsunuz? konulu anketimize 360 kişi katıldı. Ankette ilk olarak İstihdamın artırılması konusunun devletin sorumluluğu olduğunu düşünüyor musunuz? yönelttiğimizde, katılımcıların yaklaşık %74ünün Evet, kesinlikle düşünüyorum şeklinde cevap verdiğini görüyoruz. %18 oranında katılımcı da Özel sektöre daha çok sorumluluk düşüyor demiş. | ||||
![]() İstihdam konusunda devlete düşen en büyük sorumluluk nedir? sorusuna ise yaklaşık %40lık bir oran girişimciliğin özendirilmesi ki bu da ilk sorunun yanıtlarını destekler nitelikte. %20lik bir oran özel sektörün desteklenmesi, yaklaşık %17lik bir oran iş güvencesinin sağlanması, katılımcıların yaklaşık %15i de kamuda yeni iş olanaklarının sağlanması olarak yanıtlamış. Kamuda iş olanakları yaratılması konusunu da ayrıca değerlendirmek gerekebilir. |
||||
![]() Çiğdem Erbek: Sayın Kenar, ilk soruyu size yöneltelim, bu sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz? Dr. Necdet Kenar: Öncelikle kamudan iş anlamında çok fazla ümitli olmamak lazım. Tabi ki istihdam politikaları ve yeni işlerin yaratılması konusunda devlete düşen bir rol var ama devletin bizzat işveren olarak iş yaratması söz konusu değil, böyle bir politika da yok. Aslında yıllarca bu böyle oldu fakat özellikle 1980li yıllardan itibaren bu politika azaldı. Örneğin daha önce imalat sanayinde kamunun toplam istihdamdaki payı %35-36 iken, bu bugün %10a inmiş durumda. Dolayısıyla kamunun istihdamdaki ağırlığı gittikçe azalıyor ve onun yerine özel sektörün istihdam yaratması bekleniyor. 2003 ve 2004 yılında kamunun yeni istihdam edeceği personel sayısı 35,000 - 40,000 civarında, bunlar biliyorsunuz IMF raporlarında da yer alıyor. Buna karşın Türkiyede çalışabilir yaştaki potansiyel işgücü 800,000 - 900,000 kişilik artış gösteriyor. Bu artan işgücünün %10u bile kamuda istihdam edilebilir değil. Bu demek değildir ki devletin herhangi bir sorumluluğu yok. Devlet özel sektörde istihdamı arttırıcı politikaları geliştirmek durumundadır: ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlar kamunun üzerine düşen görevlerdir. En önemlisi de Türkiyede bir ulusal istihdam politikasının oluşturularak kısa, orta ve uzun vadeli programların geliştirilmesidir. Çiğdem Erbek: Ayşe Hanım sizin görüşleriniz nelerdir? Ayşe Öztuna: Necdet Beyin de değindiği gibi devletin daha çok düzenleyici konumda görülmesi gerektiğini düşünüyorum. Sizin de söylediğiniz gibi iki soru birbirini tamamlıyor. Bir taraftan özel sektörün rolünün %18 olduğunu görürken ikinci soruda biraz da tezat bir şekilde devletin rolü karşımıza girişimciliğin özendirilmesi olarak çıkıyor. Dolayısıyla özel sektörün bu konuda aktif olmasının devlet tarafından yönlendirilmesi kritik önem taşıyor. Geçtiğimiz dönemde bu roller değişmiş durumda, özelleştirme zaten sürekli gündemde olan bir konu. Bunlarla da bağlantılı baktığımızda işsizliğin çözümü aslında özel sektörde yatıyor. Çiğdem Erbek: Ankete katılanların yanı sıra soru yönlendirenler de var, hemen bu sorularla devam edelim. Mehmet Çeviren, İstanbul: Her şeyi devletten beklemek doğru mu? Büyük ve küçük ölçekli kuruluşlar iş sahası yaratmak için yeterli değil mi? Dr. Necdet Kenar: Her şeyi devletten beklemek kesinlikle doğru değil. Devletin burada yapabileceği şey istihdamı geliştirecek makro ekonomik ortamın hazırlanması, istikrarlı bir siyasi, ekonomik ortam ve rahat bir şekilde söyleyebiliriz ki şu anda Türkiyede böyle bir ortam var. Türkiyede siyasi istikrar var, geçmişle karşılaştırdığımızda ekonomik ortam yavaş yavaş oturuyor, alt yapı müsait ve Türkiyede Avrupa seviyesinde olmasa da orta düzeyde eğitimli bir iş gücümüz de var. Dolayısıyla bundan sonraki daha büyük görev kesinlikle özel sektöre düşüyor. Özel sektörün yeni yatırımlar yaparak istihdamı arttırması gerekiyor. Burada devletin yeni iş olanakları yaratması konusunda ümitlenmemek lazım, devlet ancak yapmak zorunda olduğu kamu hizmetleri kapsamında bir istihdam sağlayacaktır. Çiğdem Erbek: Devlet özel sektörü bir anlamda teşvik edebilir çünkü birilerini çalıştırmak da oldukça masraflı ülkemizde Dr. Necdet Kenar: Kesinlikle fakat her şeyi ve herkesi teşvik ettiğiniz zaman aslında hiçbir şeyi teşvik etmiyorsunuz demektir. Dolayısıyla devletin bu teşviklerinde seçici olması gerekiyor. Bu anlamda geçenlerde çıkan bir yasa var; özellikli az gelişmiş bölgelerde istihdama yönelik yüklerin bir kısmının devlet tarafından karşılanması, enerji maliyetlerinin bir kısmının karşılanması, arazi teşviki gibi teşviklerin sağlanması yönünde. Çiğdem Erbek: Bununla çok bağlantılı bir soruyu da ayın Öztunaya yöneltelim; Devletin iş sahası açmak veya genişletmek için yapmak isteyeceği faaliyetlerde sektör temsilcilerine olan yaklaşımı nasıl olmalı? Ayşe Öztuna: Aslında birtakım önceliklerin belirlenmesi gerekiyor. Lojistik, ilaç ya da hızlı tüketim gibi sektörlere baktığımızda farklı gelişim alanları görülüyor. Bunlara ilişkin uzmanlığın da devletten beklenmeyip bu sektörlere ilişkin birtakım gelişim alanlarının, kendi içlerinde oluşturulan öneri paketleri ile gidilmesi de mümkün olabilir. Özel sektör hazırlıklar yaparak, gerçekçi talepler getirerek bu taleplerin takibini de gerçekleştirmeli. Özel sektörün getirdiği önerilerin devletin ana hedefleri ile de örtüşmesi, bütünsel bir ekonominin gelişmesine hizmet etmesi gerekiyor. Bu anlamda özel sektörün inisiyatif alıp doğru rakamsal verilerle geri dönüşlere yönelik araştırmaların yapılması konusunda çalışması gerektiğini düşünüyorum. Bunun sonucunda birtakım beklentilere gidilmesi daha gerçekçi olabilir ve devletten bir geri dönüş elde edilebilir. Çiğdem Erbek: Gelen soruların önemli bir kısmı da devletin temel fonksiyonlarından biri olan eğitim üzerine yoğunlaşmış. İstanbuldan İlyas Küçükşahin: Neden devlet ihtiyaca göre insan yetiştirmezken tamamen çağın gerisinde kalmış mesleklere yöneliyor, üniversitelere yazılım mühendisliği gibi eğitimler vermiyor? Bilişim çağında yaşadığımız dönemde devletin bu doğrultuda çalışmaları var mı? Dr. Necdet Kenar: Bu tabi ki haklı bir soru. Eğitimdeki programların iş gücü ihtiyacı duyulan alanlarda olması lazım. İnsanlar niye eğitim alıyorlar, üniversiteye gidiyorlar, iyi bir iş bulabilmek için. Başka nedenleri de var tabi ki iyi bir vatandaş olabilmek, sosyal bir insan olabilmek ama temel amaç prestijli bir iş sahibi olabilmek. Dolayısıyla eğitim programları dizayn ederken gerek Milli Eğitim Bakanlığı gerekse üniversiteler, iş gücünün ihtiyaçlarına dikkat etmek durumunda. Hangi alanlarda nitelikli iş gücüne ihtiyaç var ya da iş gücü piyasası nasıl bir eğitim istiyor; bu konuda bir örtüşme olması gerekiyor. Ancak Türkiyede iş gücü piyasasıyla eğitim arasındaki ilişkinin sağlıklı bir şekilde işlediğini söylemek mümkün değil. Burada tek başına Milli Eğitim Bakanlığını ya da üniversiteyi suçlamak da doğru değil, öncelikle iyi bir diyalog olması lazım. Bir insan kaynakları politikasının oluşturulması ve bunun istihdam yönünün Çalışma Bakanlığı ile, eğitim yönünün Milli Eğitim Bakanlığı ve üniversiteler ile ve özel sektör temsilcileri ve işçi - işveren kuruluşları ile saptanması gerekiyor. Ancak yine de bütün bu planlarla gerçek birbirine uyuşmayabilir, bunlar bir yerde yönlendirici, sürekli değişebilir, mevcut duruma göre ayarlanabilir esnek politikalar olmalı. Türkiyede bu konuda ciddi bir sıkıntı var ama işin sevindirici yanı, bu konuda bir arayış da var. Şu anda Milli Eğitim Bakanlığı mesleki eğitim konusunda ciddi projeler uyguluyor, endüstri meslek liselerinin eğitim müfredatının değiştirilmesi konusunda Avrupa Birliği ve Dünya Bankasından da birtakım projeler ve arayışlar var. Çiğdem Erbek: Ülkemizde oldukça fazla sayıda üniversite mezunu var ve bu kişiler de iş buma konusunda çok büyük zorluklarla karşılaşıyorlar. Malatyadan Ayşe Er: Bence artık daha fazla üniversite öğrencisi olmasın. Ben bir üniversite mezunuyum. Madem birkaç üniversitenin mezunlarına özel sektörde daha çok önem veriliyor diğer üniversitelere ne gerek var? Binlerde üniversite mezununu çaresiz bıraktınız. Bu ülkenin gerçekten kimyagerlere hiç mi ihtiyacı yok, anlayamıyorum. Ağlanacak halimize güler olduk Ayşe Öztuna: Ben biraz önceki konuyla da bağlantılı cevap vermek istiyorum çünkü bu konu aslında sadece Türkiyenin değil bütün dünyanın sorunu. O kadar dinamik gelişen ihtiyaçlar söz konusu ki Bilgi çağında yaşadığımızı unutmamamız gerekiyor, bilgi her yerde ve onu kullanacak insan bulunamıyor. Dolayısıyla burada eğitimin sadece bir baz verdiğini hatırlamamız gerekiyor diye dinleyicimize iletmemiz gerekiyor. Farkındalık, kendi güçlü yönlerini bilmesi ve bunlarla nasıl değer katabileceğine ilişkin kendisinin bir stratejisi olması gerekiyor. Burada sorumluluğu sadece devlete ya da özel sektöre yıkmaya kalkıştığımızda herhangi bir çözüme ulaşmanın imkansız hale geldiğini görüyoruz. Bireyin de sorumluluk alması gerektiğini unutmamalıyız. Ben bir baz eğitim aldım, bunu geliştirmem, güçlü yönlerimi bilmem, farkındalığımı arttırmam, farklı sektörlerdeki gelişmeleri takip edip ben nereye değer sağlayabilirim; diyebilmek, sürekli öğrenme ilkesini benimseyerek net bir strateji geliştirmek çok önemli. Çiğdem Erbek: Bazı üniversitelerin mezunları ne yazık ki hiç iş bulamadıkları için u söylediğiniz deneyimleri hiçbir zaman kazanamıyorlar ve işsizlikle birlikte kendi kendini yıpratıcı bir sürece giriyorlar Dr. Necdet Kenar: Aslında bu Türkiyede yeni bir kavram. Daha önceleri bir üniversite mezununun iş problemi yoktu. Özellikle son yıllarda hem üniversite sayısının artmasıyla mezun sayısı çoğaldı, hem de artan nüfusa yetecek iş yaratılamadı. Örneğin son 20 yılı aldığımız zaman iş gücü yaklaşık %3 oranında büyürken yeni işlerin yaratılması %1in altında kaldı. Bundan kaynaklanan bir uyuşmazlık söz konusu. Dolayısıyla şu anda üniversiteyi bitirmek iş bulmak için yeterli bir şart değil. Türkiyede ihtiyaç olmayacak mezunlar yetiştirilmeye başlandı. Hemen hemen Avrupa ülkelerinin hepsinde üniversite mezunlarının neredeyse yarısı devlet tarafından istihdam edilir çünkü kamu hizmetleri bu kişiler tarafından yapılır. Türkiyede son yıllarda kamu istihdamı azaltılınca üniversite mezunları için böyle bir kapı da kapandı. Bunun çözümü üniversite mezunları sadece diplomaya bakmayacaklar, kendilerini geliştirecekler, çok farklı alanlarda yetenekler elde edecekler, birçok seminer ve kurslara katılacaklar. Ayrıca Türkiye ekonomisinin birçok kaliteli iş imkânı yaratması gerekiyor. Bugün Türkiyede çok iyi yetişmiş, yalnızca burada değil Avrupada, Amerikada da çok rahat iş bulabilecek bir kesim var. Bu kişileri istihdam edebilecek kaliteli işleri Türkiye ekonomisi son yıllarda yaratamadı. Çiğdem Erbek: Türkiyede mesleki eğitim görmüş kesime de yeterli istihdamın yaratılamadığını ve krizden önce ilkokul - ortaokul mezunu kişilerin çalıştığı işlerde şu anda üniversite mezunlarının rahatlıkla çalıştığını görüyoruz. Bu konuyu nasıl değerlendirmek gerek? Ayşe Öztuna: Kişilerin de kendi performanslarını, bulundukları konumları, üretkenliklerini ve nereye hizmet ettiklerini saptamalılar. Bu konularda daha bilinçli hareket edilmesi gerekir. Aksi takdirde daha sonrasında sorunlar yaşanabilir. İki ay iş aradım, bu işi bulunca hemen başladım fakat daha sonrasında, farklı durumlarla karşı karşıya kaldım diyen kişilere çok sık rastlıyoruz. Çiğdem Erbek: Peki sizin karşılaştığınız örneklere bakarsak; insanlar kendi istedikleri işi bulana kadar iş mi arıyorlar yoksa ilk buldukları işte çalışmaya başlamayı mı tercih ediyorlar? Ayşe Öztuna: Ne yazık ki, insanlar çok çabuk vazgeçiyorlar. Özellikle ekonominin iyi gitmediği durumlarda insanlar iş arayışlarını çok süratli sonlandırabiliyorlar. Çevreleri de maalesef kişilere pozitif bir motivasyon sağlayamıyor; dolayısıyla kişiler kendi kendilerini motive etmek ve arayışlarını sürdürmek durumundalar. Örneğin; kişi 20 yere başvurması gerekirken 10 yere başvuruyorsa ve 10undan da ret alınca, altında yatan nedenleri araştırmadan iş arayışından vazgeçebiliyorsa; yanlış bir yaklaşım içinde olduğunu söyleyebiliriz. Kişi vazgeçmeden iş arayışına devam etmeli yenilgiyi kabul etmemelidir. Burada kişinin kendini iyi tanıması, nerelere faydalı olabileceğini bilmesi ve pozitif bir tutum içinde olması gerekmektedir. Bunun yanında, istihdam sorumluluğunu tamamen özel sektöre yüklemek doğru bir yaklaşım değil, kişilerin kendilerinin de sorumluk almaları gerekli. Çiğdem Erbek: Peki, İş ve İşçi Bulma Kurumu Türkiyede ne kadar etkili? Dr. Necdet Kenar: Biliyorsunuz adı artık İşKur oldu. İşKura eskiye nazaran daha fazla iş düşüyor; aktif iş gücü programları geliştirmeli. Yani iş bulamayanlara ve üniversite mezunu olsa bile, iş gücü piyasasının istediği nitelikte iş sağlayamadığı kişilere mesleki eğitim vererek onları istihdam edilmeye hazırlamalıdır. İş danışmanlığı yapmalıdır. Örneğin ABnin bu konuda birtakım kuralları var; eğer bir genç 6 aydır iş arıyor ve bulamıyorsa; kamu istihdam kurumları o kişiye ya mesleki eğitim vermeli ya da bir iş bulmalıdır; iş arayan kişi genç değilse bunları 12 ay içinde yapmalıdır. Avrupadaki hizmetlerle karşılaştırdığımızda Türkiyenin bu konuda çok yetersiz olduğunu görüyoruz. Türkiyede İşKurun desteklenmesi, bu konuya daha bilinçli yaklaşılması, daha fazla kaynak ayrılması, İşKura danışmanlar alınarak işsizlere danışmanlık hizmeti verilmesi lazım. Örneğin İngilterede iş bulma ile ilgilenen kurumda kişilerin her biri 100 işsize danışmanlık yapmaktadır ve iş bulduğu kişi başına prim almaktadır. Türkiyede İşKur iyi yolda fakat daha fazla desteklenmesi gerekli. Bu konuda İşKurdan hizmet talep edilmesi, fakat ihtiyaçların da tekrar gözden geçirilmesi lazım. Çiğdem Erbek: İşKurdan hizmet talep edenler ne tip kişiler? Dr. Necdet Kenar: Krizden önce daha çok mavi yakalılar İş ve İşçi Bulma Kurumundan yardım talep ediyorlardı, fakat kriz sonrasında meslek lisesi ve üniversite mezunları da İşKura başvurmaya başladı. Şu an Türkiyedeki işsiz profilini İşKur kayıtlarından izleyebilirsiniz. İstanbuldan Huriye Ay: Yatırımcılara devlet desteği sağlandığı söyleniyor fakat yatırımcılar devlet desteği aldıktan sonra iş imkanlarını kısıtlamakta devam ediyor. Ayşe Öztuna: Aslında bu bir performans göstergesi: Kurumlar dışardan destek alsalar bile üretken bir yapı kurmak zorundalar. Dolayısıyla az kişiyle çok iş yapmalılar ki; kar edebilen verimli bir şirket haline gelebilsinler. Bu yüzden; devlet desteklese bile kurumlar kısıtlı bir istihdam yaratıyorlar. Dr. Necdet Kenar: Aslında bu yaklaşım sadece Türkiyede değil tüm dünyada geçerli. Artık kurumlar az insanla, çok iş yapmayı tercih ediyorlar. Özellikle krizden sonra Türkiyede işsizlik arttı. Çünkü kurumlar, ekonomi düzelse bile; yeni eleman almak yerine, çalışma saatlerini artırmayı seçmekte ve daha fazla üretim yöntemine başvurmaktadırlar. Bu eğilim tüm dünyada geçerli: verimlilik ve küresel rekabet mümkün olduğu kadar az kişiyle sağlanıyor. İzmirden Deniz Güven: AB Türkiyede iş açısından rahatlatıcı mı olur? Ayşe Öztuna: AB olsa da olmasa da bizim gelişmeye devam etmemiz şart. Tabi belli hedefler konması belli planlar dâhilinde hareket edilmesi daha iyi olabilir. Fakat ne olursa olsun; kişi kendini yetiştirmediği takdirde istihdam artsa bile kişiye iş garantisi vermez. Fakat ABye girdiğimiz takdirde yabancı yatırımın artması istihdamı olumlu etkileyecektir. Fakat yine de biraz önce bahsettiğimiz konular değişmeyecektir. Globalleşen rekabeti de göz ardı etmemek gerekir; teknolojiyle birlikte sadece yurtiçindeki bir şirket değil, dünyanın herhangi bir yerindeki şirket de rakip olabilir. Dr. Necdet Kenar: ABnin Türkiyeye etkisi olumlu olacak. Ancak bu beklentileri, çok yüksek olarak görmemek lazım. Türkiyenin istihdam sorunu ABye girince çözülecek gibi bir yanlış düşünceye kapılmamak lazım. Kısa vadede ABnin etkisi ancak şu olabilir; bu süreç Türkiyeye yabancı yatırımı çeker, dolayısıyla nitelikli, iyi ücret veren istihdam oluşur; uzun vadede de Türkiyedeki genç iş gücüne ihtiyaçları olduğunu görecekler ama bu gençlerin Avrupada istihdam edilmesi için de gençlerin kaliteli bir eğitim alması gerekmektedir. Bunun için eğitim politikalarımızı gözden geçirip, küresel rekabete ayak uydurabilecek iş gücü oluşturmamız gerekiyor. Özelleştirme istihdamı azaltır. Bir şirket özelleştirildiğinde; % 50 istihdam fazlası olduğu ortaya çıkıyor, ama bu özelleştirme yapılmayacak demek değil Bu yazı 25/11/2004 tarihinde yayımlanmıştır. insankaynaklari.com Türkiyenin en kapsamlı insan kaynakları hizmetlerini sunan portalidir. İş ilanlarınızı insankaynaklari.comda yayınlayabilirsiniz. Tel: +90 212 368 5599 - 368 5647 © 2004 Ernst & Young. Tüm Hakları Saklıdır | ||||
![]() |
|
![]() |
|||||||||||||||
![]() ![]() ![]() |
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||
![]() |