Home page

Haber Menüsü


 
Brian Clough’ın ardından...
 
Bir efsane daha göçtü, yeşil çimlerin üzerinden... İngiltere’de, futbol aşığı iki neslin, kendi kendisine taktığı “Big Old ‘Ead” (Yaşlı Kocakafa) adı ile andığı bu futbol ustası ve futbol aşığı adamın adı, Brian Clough’dı..
 
NTV-MSNBC
 
21 Eylül 2004—  Siyah-beyaz televizyon yıllarının en büyük gösterileriydi, yabancı sahalarda oynanan futbol maçlarını, en güzeli de Avrupa Kupaları’nda yaşanan görkemli mücadeleleri izlemek. O maçlar arasında, bizleri en çok etkileyenleri de, kuşkusuz bugün hala imrenerek ve yutkunarak izlediğimiz İngiliz ve Alman takımlarının maçlarıydı.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  İşte, ekrandaki tüm renksizliğine, görüntü kalitesinin tüm kötülüğüne karşın, rengini göremesek bile yemyeşil ve çizgili çim sahalara bizleri adeta çeken kahramanlar vardı o maçlarda. Onlardan biri de, sonradan renginin oynadıkları sahanın yeşili olduğunu öğrendiğimiz bir “sweatshirt” giyen sevimli bir adamdı. O saha kenarında zuhur ederdi hep. Oyuncularına kimi zaman bir diktatör edası ile talimatlar yağdıran, kimi zaman bir baba sevecenliğinde sırt sıvazlayan, bazen kahkahadan öldüren, bazen zehir gibi diliyle yakıp yıkan, kasıp kavuran bir sevimli amcaydı.
       İngiltere’de, futbol aşığı iki neslin, kendi kendisine taktığı “Big Old ‘Ead” (Yaşlı Kocakafa) adı ile andığı bu futbol ustası ve futbol aşığı adamın adı, Brian Clough’dı..
       Big Old ‘Ead ya da bir başka takma adıyla Cloughie, tipik bir taşralı proleterdi. Proleterlik, öylesine içine işlemişti ki, kendisini “gerçek bir sosyalist” olarak niteleyecek kadar açık sözlü, emeğin ve emekçisinin hakkını heryerde savunacak kadar mert, futbola bir ömür verecek kadar da özveriliydi.
       Flamboyant karakteri nedeni ile küçücük zaman birimlerinde özellikle hakemleri ve rakip hocaları ve oyuncuları kendisinden nefret ettiren, ama geniş zaman baktığımızda herkesin haklı saygısını, sempatisini ve takdirini kazanan bu sevimli adam, Yorkshire bölgesi takımlarından Middlesbrough’da futbol oynadığı yıllarda 2’nci ligde 204 maçta 222 gol atacak kadar usta bir santrfordu. İngiltere gibi bir futbol münbiti ülkede milli takımda 2 kez bile olsa milli formayı giyebilme onuruna (1959’da Galler ve İsveç maçlarında) yükselmiş, sakatlığı nedeni ile 27 yaşında aktif futbol yaşamını sona erdirmiş ve çok daha başarılı olacağı teknik direktörlüğe soyunmuştu.
       Middlesbrough’da kısa süren bir genç takım menajerliği macerasının ardından işten çıkarılınca, çok sevdiği alkol ile arasını biraz daha “koyulaştırdı”. 1965’de Hartlepool takımının başına geçti. 1967’de ise o zamanlar ikinci ligde mücadele eden Derby County’nin hocası oldu. Ünlü hoca Peter Taylor da ona katıldı. Roy McFarland ve Archie Gemmill gibi geleceğin yıldızlarını çok küçük transfer ücretleri ile kadrosuna kattı. 1972’de takımını şampiyon yaptı. Sonradan maaşlarındaki farklılık ve aralarındaki başka anlaşmazlıklar, Taylor ile Clough’ın yollarını 1990’da Taylor’ın ölümüne kadar ayırdı.
       1973 yılında Derby County’i Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nın yarı-finaline kadar taşıdı.
       Ardından Clough’ın, efsanelere sahne olacak Nottingham Forest macerası başladı. 1959’dan o güne kadar bir tek FA Cup’ın haricinde kayde değer bir başarısı olmayan ve aynı bölgenin takımı Derby’nin ezeli rakibi Forest’ı şampiyonluklara taşırken, 1977’de Birinci Lig’e çıkardı. 1978’de Birinci Lig’de şampiyon yaptı. 1979 ve 1980 yıllarında üstüste iki kez de Avrupa Şampiyonluğu Kupası’nı kazandı. Artık sadece İngiltere değil, Avrupa da Forest’ı ve yeşil sweatshirt’li hocasını tanıyordu.
       1991’de finalde Tottenham Hotspur’ü yenerek FA Cup’ı, 1978, 1979, 1989 ve 1990 yıllarında da Lig Kupası’nı kaldırdı, Clough ve ekibi Forest..
       Yıllarboyu İngiltere’de yaşayan herkes, O’nu, bir aşamada Milli Takım’ın başında görmek istedi. O hep halkın tercihiydi. Ama hiçbir zaman yapmadılar. O da, Federasyon Aristokrasisi’ni, “Gri takım elbiseli gri adamlar” diyerek hep iğneledi.. İngilizlerin deyimi ile hep, “İngiliz Milli takımının, hiçbir zaman gerçekten olamayan ezeli teknik direktörü” (The England Coach Who Never Was) olarak kaldı.
       Yaşamı boyunca kimseden korkmadı, korkuttu ama kendini hep saydırdı ve sevdirdi.
       O’nu hatırlayanların kulaklarından, “Şimdi sana bir çakarsam görürsün genç adam!” gibi tehditler hiç eksik olmayacak. Bir keresinde Nigel Jenson’a , soyunma odasında “Sen hiç midene sıkı bir yumruk yedin mi, oğlum?” deyip de “Hayır hocam...” yanıtını alır almaz, yumruğu çakıvermişti... Ve eklemişti: “Şimdi yedin işte!...”
       Sahaya giren iki genç holiganı, polislere ve stad görevlilerine bile bırakmayıp kendi başına kovalaması hala anılarda taptazedir.
       Futbola kazandırdığı özdeyişler arasında bir tanesi vardır ki, ansiklopedi değerindedir, geleceğin ve tabii bugünün hocaları için :
       “Eğer tanrı, futbolun havadan oynanmasını isteseydi, çimleri toprakta değil havada yetiştirirdi...”
       İçkiyi düşkünlüğü ve kimseleri yanına pek yanaştırmayan öfkesi, ünlüydü. Ama bir o kadar da sohbeti.. Üç çocuğundan biri olan Nigel’ın Nottingham Forest’daki başarılarını sevinç gözyaşları ile izleyen ve son yıllarını kanserle mücadele ile geçiren Cloughie’nin suratına iyi bakanlar , aslında hep sevecen bir taşralı aile babasını gördüler.
       Ama o, herşeyden önce bir futbol aşığı , bir futbol ustasıydı. Futbol’un hep hızlı, hep “İngiliz usulü” ve hep kaleye yönelik olarak oynanmasını isterdi.
       Bir televizyon mülakatında aynen şöyle dediğini hatırlıyorum :
       “Bugünün forvetlerini seyrederken bazen midem bulanıyor, başım dönüyor. Tansiyonum yükseliyor. Televizyonu kapatmak geliyor içimden.. Topu ayağına alan bir forvet oyuncusunun, sırtını kaleye dönüp, geri pas vermesi , hatta yana pas vermesini kabullenemiyorum.. Kaleye... kaleye.. Kaleye kosacaksın ve gol atacaksın!..”
       Yani, futbolun “gol”den ibaret olduğunu ve hızlı biçimde gole gitmenin futbol felsefesi olarak “vazgeçilmez kutsallığını” ölene kadar savundu.
       20 Eylül Pazartesi günü mide kanserinden yaşama gözlerini yumduğunda, son anlarında, eminim gözünün önünden hep yeşil çimler, o güzelim, o mis kokulu, o insanı cezbeden, futbol mabetlerinin standart halı rengi o yemyeşil çimler geçmiştir.
       Aynı, O’nun alamet-i farikası yemyeşil sweatshirt’ünün renginde yeşil çimler. Bir İngiliz gazetesi, Nottingham’lı bir taraftarın, ölüm haberini aldığında verdiği şu tepkiyi aktarıyordu bugünkü başlığında :
       Nottingham’ı andığınızda Robin Hood’u değil, Brian Clough’ı düşünün.. O, kentimiz için Robin’den daha büyüktü..
       Brian Clough, şimdi cennette ya da cehennemde Sir Alf Ramsey’ler, Bobby Moore’lar, Sir Stanley Raus’ların yanına göçüverdi. Eminim orada “hava toplarının” ve “kanat ortalarının” , 4-4-2’lerin 4-4-3’lerin kerametini tartışıyorlardır.
       Nur içinde yatsınlar..
 
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları