Home page
Haber Menüsü


Düşler, Tutkular ve Suçlar
(The Dreamers)
 
Yönetmen Bernardo Bertolucci, bu son filminde, Avrupa’da gençliğin sesinin yankılandığı 1968 Baharı Fransası’nın çalkantılı politik perde arkasına eleştirel bir bakışla yaklaşıyor.  
   
 
 
   
NTV-MSNBC
 
    26 Mart 2004 —  Aileleri tatile gittiğinde Paris’te yalnız kalan Isabelle, kardeşi Theo ve kalması için evlerine davet ettikleri ABD’li bir öğrenci olan Matthew, kendilerini keşfetme süreci içine girerler.  

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 
       Sinema tarihinin klasikleri arasında yer alan bir çok başyapıtın görüntülerinin de yer aldığı film, 2003 Venedik Film Festivali’nde büyük ilgi görmüş ve film eleştirmenlerince, çekimleri ve hikayesi son derece fantastik bulunmuştu.

       
FİLMİN ÖYKÜSÜ
       Isabelle (Eva Green) ve erkek kardeşi Theo (Louis Garrel) anne ve babaları tatil için evden gittiğinde Amerikalı öğrenci Matthew’u (Michael Pitt) Paris’teki evlerinde kalması için davet ederler. Evde kaldıkları süre içinde kendi kurallarını koydukları, birbirlerinin duygularını ve cinselliklerini keşfettikleri akıl oyunları oynamaya başlarlar. 1968 yılında Fransa’nın politik çalkantı içinde olduğu bir dönemde gençliğin sesi de giderek yükselmeye başlamıştır. ‘The Dreamers - Düşler, Tutkular ve Suçlar’ üç öğrencinin birbirlerinin hayatlarını ve cinselliklerini test ettikleri ve nereye kadar gidebilmeye cesaret edeceklerini gösteren bir hikayeyi anlatmakta.


       
YAPIM HAKKINDA
       Takıntı, tutku ve imkanları konu alan bir film olan “The Dreamers” projesi bir yönetmenin başına hiç gelmeyecek şekilde ortaya çıkmıştır. Bernardo Bertolucci, Gilbert Adair’in 1988 yılında yazdığı “The Holy Innocents” romanını eline aldığında, bir sonraki projesi için ne yapabileceğini düşünüyordu. İçsel gözlemlerle dolu bu romanın, 1968 yılında Fransa’daki gençliğin başkaldırısını ele almasından oldukça etkilendi. Fransız kültürü ile oldukça yakından ilgilenen İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci, yükselen gençlik hareketlerine kendini çok yakın hissetti ve bu romanda anlatılan olaylar ile kendi deneyimlerini birleştirerek bir film yapmaya karar verdi. “Çok az film yaptım çünkü filmler benim gerçek hayatımın bir parçası” diyor.
       Gerçekten de Adair’in kitabı eline geçtiğinde Bertolucci, onun 1976 tarihli epik başyapıtı 1900 hakkında birşeyler yapmayı düşünüyordu. 1945 yılında geçen bu başyapıt bir çiftçi ve bir toprak sahibinin birbirlerine paralel olan yaşamlarını konu alıyordu. “Bunun yüzyılın sonuna kadar gitmesini istiyordum” diyor 1968 Paris’ini düşünen yönetmen. “Daha sonra düşündüm. Gerçekçi olalım, 1900’ün altında yatan gerçek ne? Büyük politik ümit.Fakat bugün böyle bir şey görmüyorum. Bu nedenle bu projeden vazgeçtim.” Adair’in bu romanından vazgeçse de yine de “68’deki şiddeti ve olayları konu almıyordu. Fakat o zamanın ruhunu taşıyordu” diyor.


        Eski bir şair olan Bertolucci, 30’lu yıllardaki Fransız sineması ve 50’li 60’lı yıllardaki Yeni Akım yönetmenlerinin tarzından etkilenerek buradaki öğeleri birleştirmekte usta olmayı başardı. “60’lı yılların sihirli bir tarafı var. Hayal görmek de diyebiliriz. Sinemada politikayı, cazı, rock’n roll’u, seksi, felsefeyi, uyuşturucuyu birbirleriyle kaynaştırıyoruz ve ben bunların hepsini birbirleri içinde eritiyorum.”
       
BERTOLUCCI: SİNEMA FRANSIZCA KONUŞUR
       Bertolucci 1962 yılındaki ilk filminden sonra geliyor Fransa’ya. İlk röportajını verdiğinde gazeteciye “Eğer sizin için bir sakıncası yoksa Fransızca konuşmak istiyorum” diyor. Gazeteci ise ona “Neden, burada hepimiz İtalyan değil miyiz?”diye sorunca Bertolucci ona Fransızca şu cevabı veriyor; “Fransızca sinemanın dilidir. Sinema Fransızca konuşur.”
       
YENİDEN 60’LAR
       Bertolucci için Paris’e dönüp “The Dreamers”ı çekmek oldukça etkileyici bir deneyim oldu. Adair; “Bernardo’nun en ünlü ve en iyi iki filmi de Paris’te çekildi. Bunlar Last Tango ve “The Conformist”. Hatta bu konuda sette çok dalga geçerdik onunla, “The Dreamers” senin “Paris’te Son Tango 1’in olsun diye... Bir çok kişiye göre Bernardo’nun Paris’te film yapacak ekstra bir kapasitesi var. Fransız biri ya da Fransa’da yaşayan biri gibi her yeri ve her şeyi çok iyi biliyor. Nasıl bir dekor kullanacağını da biliyor. Paris, Nouvelle Vague yönetmenleri tarafından birçok kez konu alınsa da, o burayı daha önce hiçbir yönetmenin ele almadığı gibi değerlendiriyor” diyor. Fakat Bertolucci yapılacak karşılaştırmalardan çekiniyor ve yeni bir şey yaptığını göstermek istiyor. “The Confomist” ve “Last Tango”da kullandığım yerlerden farklı yerler kullandım.
       Paris’te geçen diğer filmlerimle “The Dreamers” arasında bir benzerlik kurulmasını istemedim. Ve “The Dreamers”, 68 yılında ben daha ilk filmimi yapmak için Paris’e gelmediğim bir zamanda geçiyor” diyor.
       Bertolucci bu konuda ısrarcı davranıyor ve “Ben bir tarih filmi çekmiyorum. 68’lerin ruhunu istiyorum ve yeniden bir yapılanma arıyorum. Bu konudaki düşüncelerim benim bir süre duraklamama neden oldu. Bugünle çok ilgiliyim. Geçmiş hakkında bir film yapmak için geçmişin bugün yaşadığımız yerde olması gerekir. Çünkü bir film yaparken gerçek, insanlar, yerler, yüzler ve kameranın önündeki bedenler özellikle de o döneme ait kostümler içerisindeyseler de size çağdaş görünürler. Sadece kamera o dönemi yansıtabilir.”
       Bertolucci’ye göre stüdyodaki rahatlıklar onun çalışmasını zorlaştırıyor. “Stüdyoda birçok şeye sahipsiniz Işık her zaman var ve eğer kameranızı geriye çevirmek isterseniz duvarı yıkabiliyorsunuz. Dışarıda çekim yaparken ben bunu yapamıyorum fakat benim ihtiyacım olan da bu. Gerçek yerlerin sınırları her zaman teşvik edicidir. Kameramı hissetmeyi seviyorum, vücudum gibi aramızda organik bir bağ var. Bu nedenle “Last Tango in Paris”i stüdyoda çekmedim. Renoir’in sette bana her zaman kapıyı açık bırakmam gerektiğini söylediğini hatırlıyorum, kim bilir belki çekim sırasında içeri biri gelir, hiç beklemediğin biri. Bu sinemanın setinde gerçeklik olmalı. Fakat stüdyoda gerçekliğin içeri girmesi imkansız” diyor.
       Günümüzdeki film prodüksiyonlarında yer konusu bazı problemler yaratabiliyor. Rabasse, “Çekimin yapılacağı yerden sorumlu kişi için bu bir kabus çünkü çekim için izin almak her zaman çok zor” diyor.
       Jeremy Thomas, “The Dreamers” ile birlikte Bernardo Bertolucci, tarih hakkında yanlış bilinenleri kendi gözüyle düzeltmek istedi. “Bazıları 68’in kaybedilmiş bir savaş olduğunu düşünür bence bu tamamen yanlış bir düşünce. Bana göre birçok değişiklik oldu fakat kötü anılar da vardı. Bu nedenle insanlar çocuklarına 68 olaylarını anlatmıyor. Gençler için o dönem büyük bir kara delik gibi, bunun nedeni ailelerinin konu hakkında konuşmamaları. Gençler 68 yılı hakkında hiçbir şey bilmiyor. Bence bu suskunluk 68 ruhuna konan bir sansür… Aptalca bir şey. Devrim hayalleri başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da, olaylar bazı şeylerin değişmesinde büyük rol oynadı. Her şey değişti. İtalya’da insanlar sokakta öpüşen insanlara alışmaya başladı. Ve bugünkü çocuklar, özgürlükleri garanti altına alınmış çocuklar, 68’de neler yaşandığını bilmiyorlar.”
       Bertolucci bugünün gençlerine altın çağ hakkında nostalji dersi vermek gibi bir niyeti olmadığını da vurgulamadan geçemiyor. “Bazı yönlerden “The Dreamers” hatırlatıcı bir görev üstleniyor, bir şarkı ya da birden ortaya çıkan güneş ışığı gibi. Bütün gençliğin sabahları inanılmaz beklentilerle kalktığı bir dönemi hatırlatıyor. Belki de bugünkü gençleri, geleceklerini düşündüklerinde melankolik bir hal aldıklarını gördüğüm için onlara geleceğin belirsiz fakat olumlu olduğu bir dönemi hatırlatmak istedim” diyor. Louis Garrel de Bertolucci’nin bu fikrine katılıyor ve daha fazla genç insanın o dönemdeki enerjiyi anlamasını istiyor. “Bir çok kişi 68 Mayıs’ının efsanesini öldürmeye çalışıyor. O dönemin ölü bir zaman olduğunu ve olayları kapitalistlerin yarattığını söylüyorlar, çoğu insan bunun doğru olmadığının farkına varamıyor” diyor.
       Bertolucci için o dönemden miras kalanlar; duygular, optimizm ve umut. “Romantizmin çok büyük bir gücü vardı. Utandığınız ya da münasebetsiz görüldüğünüz bir şey değildi. Filmlerimde bunu görebiliyorum” diyor Bertolucci.
       Gilbert Adair içinse romanı kendisini yıllar önce başlayan farklı ve beklenmeyen bir yolculuğa çıkardı. “Filmin sonu hem mutlu hem de mutsuz bitiyor. Mutlu çünkü karakterlerimiz çıktıkları yolculuğun sonuna ulaşabiliyorlar ve kendileri hakkında birşeyler öğrenmiş oluyorlar. Mutsuz çünkü her zaman bir şeylerin sonuna yaklaşmanın verdiği üzüntü var. 60’lar hakkında neler düşündüğümün farkına vardım. Bernardo ile o döneme ait filmleri izlerken, ‘Aman Tanrım ne kadar da toymuşuz, ne kadar kötü giyinmişiz? diye düşünüp durdum. Fakat aynı zamanda hayatımın en güzel dönemiydi. Gerçekten de öyleydi.”
       
       Filmin Künyesi
       Yönetmen: Bernardo Bertolucci
       Senaryo: Gilbert Adair
       Görüntü Yönetmeni: Fabio Cianchetti
       Kurgu: Jacopo Quadri
       Yapımcı: Jeremy Thomas
       Yapım yılı ve ülkesi: 2003, İngiltere, Fransa,
       İtalya, ABD
       Tür: Dram
       Süre: 130 dk.
       Dağıtımcı: Umut Sanat
       
       Oyuncular:
       Michael Pitt
       Louis Garrel
       Eva Green
       Robin Renucci
       Anna Chancellor
       Greta Garbo
       John Gilbert
       Jean-Pierre Kalfon
       Anna Karina
       Jean-Pierre Léaud
       Jean Seberg
       
       Resmi web sitesi: www.the-dreamers.com/
       
       
 
       
    TOP5 38. Rotterdam Film Festivali başladı  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları