Home page
Haber Menüsü


Güncelleme: 16:03 TS 26 Ağu., 2000
Tutunamayanlar: Nietzsche & Pavese
1950 yılının Ağustos ayında intihar eden ünlü yazar Cesare Pavese ile ondan tam elli yıl önce ve yine Ağustos ayında ölen büyük filozof Nietzsche, garip bir kaderle birbirine bağlı sanki...
Cesare Pavese SOL:
Cesare Pavese (1908-1950)
  Freidrich Nietzsche
SAĞ:
Freidrich Nietzsche (1844-1900)

    26 Ağustos—  Birbirinden tam elli yıl arayla hayata veda eden iki büyük isim, Freidrich Nietzsche ile Cesare Pavese’yi ve garip bir bağ ile birbirine bağlı kaderlerini, ölümlerinin sırasıyla 100’üncü ve 50’nci yıldönümlerinde anıyoruz..  

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

      Pavese ve Nietzsche.. İlki 26 Ağustos 1950’de, ikincisi ise 25 Ağustos 1900’de hayatla vedalaştı. Genç bir entellektüelin intiharı ve sonunda deliliğe mahkum olmuş, anlaşılamamış bir dehanın ölümüyle sarsıldı edebiyat dünyası; tam elli yıl arayla.. Oysa bu elli yıl, sanılanın aksine o kadar da uzak iki zamanı ayırmıyordu birbirinden. Pavese’nin elinden çıkma mektuplarda da görülüyordu ki, tuhaf bir bağ vardı sanki bu iki kaderi birleştiren. 1935’te kızkardeşi Maria’ya yazdığı mektupla, Nietzsche’nin tüm eserlerinin kendisine gönderilmesini istemişti genç yazar. İtalyanca’ya çevrilen kopyaları, orijinalleriyle karşılaştırmak istemişti Pavese. Pavese’nin araştırmasına, Nietzsche’nin ölümünden sonra ortaya çıkan iki eser de dahildi: “Güç İstemi”nin çok okunmaktan yıpranmış bir kopyası ile tercüme edilmiş bir kısmının eklendiği “İşte İnsan”. Tarih, kitabın ilk sayfasına kendi elleriyle not düştüğü gibi, 1941’di. Bu dönemde İngilizce çevirilerde önemli bir isim yapan Pavese’nin Almanca öğrendiği dönemdi. Daha sonra, 1943-44 yıllarında Almanca ve Almanya üzerine çalışmaları, yazarı Naziler’le sancılı ilişkilere taşıyacaktı.
       
SAVAŞ SONRASI
       Savaşın sona ermesinin ardından yayınevinde çalışmaya geri dönen Pavese, 1945 Haziran’ında, kendisine Nietzsche’nin toplu eserlerini tercüme etmeyi öneren Giorgio Colli ile tanıştı. İlk başta öneriye sıcak bakan Pavese, tekrar düşününce “zamanı olmadığı” gerekçesiyle öneriyi reddetti. Oysa reddedişinin asıl nedeni, Giulio Einaudi’nin şahsi itirazlarıydı.
       Yıllar sonra, Nietzsche’nin tüm eserleri Adelphi yayınevinden birer birer çıkmaya ve peynir ekmek gibi satılmaya başladı. Filozofun okurları, artık yetişen başlayan gençlerdi. O gençler ki, kısa süre önce Pavese’yi ilahlık tahtından indirmişlerdi.
       İki dehayı birleştiren bağlar giderek kuvvetleniyordu. Tutunamayan kahramanlarımızın son buluşma noktası, planlı ve düzenli yapısına rağmen tekinsiz bir ün edinmiş olan Torino kenti oldu.
       
BÜYÜLÜ ŞEHİR
       Torino o zamanlar, büyülü atmosferiyle Prag’a rakip gösterilen bir şehirdi. Şaheserlerin piri ise, karanlık gizemlerle dolu müthiş Mısır eserleri müzesi ‘Sindone’ydi. Efsanevi kahin Gustavo Rol bu şehirde yaşamış ve ölmüştü; Lombroso, antropolojik suçları temelini burada atmıştı. Giovanni Camerana’dan Emilio Salgari’ye, Cesare Pavese’den Primo Levi’ye pek çok tanınmış şahsiyet burada intihar etmiş, ırkçılığın peygamberi Emilio Salgari burada kalp kriziyle hayata veda etmiş, Rousseau bir yanlışlık sonucu burada rehin alınmıştı. Ve Nietzsche’nin de akıbeti, tüm bu sayılan isimlerden farklı olmadı.
       Kent şahane, kusursuz ve hayran kalınası bir yer gibi görünmekteydi Nietzsche’nin gözlerine.. Ne var ki çok geçmeden sağlığı bozulmaya başladı. Gerçi kente gelmeden önce ilk belirtiler görülmeye başlamıştı, ama bardağı taşıran Torino oldu. Krallar ve prenslere hezeyanlarla örülü mektuplar yazmaya, gelip geçenlere nutuklar çekmeye, Madama Sarayı’nın kendisine ait olduğunu iddia etmeye, konuklarının dehşetten büyüyen gözleri önünde çırılçıplak dansetmeye, arabacının kırbacından korumak için atlara sarılmaya başladı. Deliliğinin önü kaçınılmaz bir son ile kesildi ve 9 Ocak 1889’da Basel trenine bindirilen Nietzsche, akıl hastanesine kapatıldı.
       
SONUÇ
       Bu hikayeden çıkan sonuç, Torino’nun karanlık bir şehir olduğu değil elbette. Ama kişiyi yalnızlığın derin dehlizlerine ittiğini söylemek pek de abartılı olmasa gerek.. Nietzsche’den Pavese’ye, Primo Levi’ye ve daha nicelerine hakim olan yalnızlık, adı geçen herkesi derin, çok tehlikeli ve bıçak sırtında düşüncelere sevketti. Öyle ki hiçbiri, bu bıçak sırtından az ya da çok zarar almadan geçemedi.
       
 
 
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları