|
Önümüzdeki 1 Temmuz 2004 tarihinden itibaren AB Dönem Başkanlığı Hollandaya geçiyor. ABde model ülke olarak gösterilen Hollandada işler karışıyor. Müzakere tarihi verilim mi, vermeyelim mi, tartışmaları durmuyor. Önümüzdeki aralık sonunda ne olup olmayacağı merakla bekleniyor. Dananın kuyruğu da asıl o zaman kopacağa benziyor. Durum böyle oluca bize de Hollandanın nasıl bir ülke olduğu konusunda bazı bilgiler vermek düşüyor: DEVLET VE DEMOKRASİ AB ülkelerinin vazgeçilmezleri arasında yer alan çokseslilik, hür düşünce, insan hakları ve sosyal güvenlik kavramları Hollandada kutsallığın bile üzerindedir. Söz konusu kavramlardan ödün vermek ne Hollanda halkının ne de siyasilerin aklından geçer. Kurallar değişmez, değiştirilemez. Çünkü devlet hem demokrasiye hem de halka saygılıdır. Vahşi kapitalizmin sosyal güvenlik uygulamalarıyla ehlileştirilmiş modellerinden biri olan Hollandayı anlatmak elbette kolay değildir. 5 bin yıllık bir geçmişi olan ulusu, bir, ya da birkaç yazıya sığdırmak hiç kolay değildir. Burada amaç, Hollandada yaşayan Türk gazetecisi olarak bir model ülkeyi, özetin özetiyle anlatmak ve önemli bulduğum noktalara dikkat çekmektir. Demokrasi anlayışı, insan haklarına bakışı, zenginliği, kültür ve sanat gibi konularda en olmuş bir ülkeyi özetlerken bilinç altı baskılara direnip, Hollanda ile Türkiye arasında yapılacak karşılaştırmaları okuyuculara bırakıyorum. EKONOMİK YAPISI 1815 yılından bu yana monarşiyle yönetilen ülkenin tarihi 15. yüzyıla dayanıyor. Resmi dili Hollandaca. Yapılan istatistiklere ortalama her Hollandalı en az iki lisan konuşuyor. Öğrenim durumunda olan ve yaş grupları 18 ile 25 arasında değişen Hollandalılar ise üç lisanı ana dili gibi konuşuyor. Kraliyet 600 yıldan bu yana ülke yönetiminde önemli rol oynuyor. Bugünkü Devlet Başkanı Kraliçe Beatriks parlamenter demokrasi içinde saygın yerini korumaya devam ediyor. 100 yılı aşkın süredir kraliçeler tahta oturuyor. 1980 yılında Devlet Başkanlığını devralan Beatriks üç oğlunu tahta hazırlıyor. Dış politikada ABye, savunma politikasında NATOya ve ABDye olan sıkı bağlarını hemen her fırsatta yeniliyor. Türkiye ile diplomatik ilişkilerini üst düzeyde tutarak dost olduğunu zaman zaman gündeme getiriyor. (Bu konuda en büyük sınavı Aralık 2004te vereceği için sıkıntılı günler geçiriyor) Enflasyın oarnı yılda 2.5 ile 4.1 arasında değişiyor. Yıllık bütçe açıkları yüzde 4ün üzerine çıkmıyor. Kişi başına düşen yıllık gelir 24 bin 700 dolar. Yaklaşık 15 milyonluk nüfusunun 7.5i yabancılardan oluşuyor. Hollandada yaşayan yaklaşık 300 bin Türkün 190 bini çifte vatandaşlığı bulunuyor. Büyük ölçüde dışarı açılmış şirketleri ile ekonomik yapısı dışında, dünyanın dört bir tarafından gelen yabancı şirketler de Hollandaya güç katıyor. Dünyanın ilk 15 ekonomik gücü arasında gösteriliyor. Hollandanın dev şirketlerinden UNİLEVER (kimya), Philips (elektronik) Shell (petrol), AKZO NV. (sentetik iplik) NİVEA (kozmetik) ekonomisinin devlerini oluşturuyor. İleri teknoloji ihracatı yanında, Kuzey Denizindeki doğal gaz ve petrol üretiminden de büyük gelir elde eden Hollanda, Batı Avrupanın en büyük doğal gaz üreticisi olarak dünya dördüncüsü ünvanını koruyor. 1990lı yılların başında Başbakan Ruud Lubbers, dünyada eşine ender rastlanan olaylardan birini gerçekleştirdi: Ülkedeki sivil toplum kuruluşlarını da yanına alarak işçi-memur maaşlarını yüzde 2 oranında aşağı çekerek ülke ekonomisinin 10 yılda doruğa çıkmasını sağladı. Hollanda Halkının tamamı devletine, tamamına yakını da iş başındaki hükümetlere güveniyor. Çünkü onlara şu mesaj veriliyor: Devlet sizsiniz! AB LİMANI ROTTERDAM Dünyanın en büyük limanı olan Rotterdam Limanı, ülke yüzölçümünün yüzde 15ini kapsıyor. ABnin en büyük kapısı olarak gösteriliyor. Taşımacılık ve ulaşım alanında Hollanda -nüfusu göre- dünyada en çok bisiklet kullanan ülke. Kişi başına 1 bisiklet düşüyor. Hollandada her yıl 2.5 milyon bisiklet satılıyor. Küçük yüzölçümüne rağmen dünyada en çok tarım ihraç eden ülkelerden birisi olan Hollandanın bu sektörde yıllık ihracatı 900 milyon doları aşıyor. 400 yıl kadar önce Türklerden aldıkları lale soğanını at arabalarıyla Türkiyeden getirip eken Hollandalılar, dünyanın dört bir tarafına lale ve lale soğanı satıyor. 1990lı yıllarda yetiştirmeyi başardıkları siyah renkli laleye Atatürk Lalesi adını vererek Türkiyeye yaptıkları jesti tüm dünya biliyor. 1950lilerde bir inekten yılda 3 bin 800 litre süt aldıklarını açıklayan Hollandalılar, yüksek teknolojiyle birlikte bu oranı 7 bin litreye çıkarttıklarını belirtiyorlar. Büyük-küçükbaş hayvancılığın yanı sıra, süt, yoğurt, tere yağı, peynir üretiminde zirvedeki yerini korumaktalar. Yüzyıllardır deniz istilasına karşı mücadele veren Hollandalılar, bu amaçla her yıl yüz milyonlarca dolar harcayarak topraklarını ve konutlarını korumaya çalışıyor. Başkent Amsterdamda 700 yıl önce inşa edilmiş kanalların sayısı 1200ü bulmakta ve köprülerle bütünleşmekte. Bütün bu önlemlere rağmen, ülke su baskınlarından zaman zaman zarar görerek felaketler yaşamaya devam ediyor. RESİM VE VAN GOGH Hollandanın sanatta saygın bir yer edinmesini şüphesiz resim oluşturuyor. Altın çağ olarak tanımlanan 17 yüzyılda Hollandalı ressamlar doruk noktalara çıkmışlar. O dönemin en ünlü ismi Rambranttır. Tüm dünyada gölge ustası olarak ün yapmıştır. Çok sayıda dinsel tablo, portre yapmıştır. Halen Amsterdam Devlet Müzesindeki (Rıjksmüzeum) Gece Devriyesi en ünlü eserini oluşturmaktadır. Frans Hals ise hızlı vuruş teknikleri ile ünlenmiştir. Grup portreleriyle tanınır. Aile yaşamından sahneleriyle ünlü Delftli Vermeerin Aşçı Kadın ve Mektup tabloları yine Amsterdam Devlet Müzesinin en güzel köşelerinden birini süslemektedir. Vincent Van Gogh, (1853-1890) resim sanatındaki yeri diğerlerinden çok başkadır. 20 yüzyıla damgasını vuran sanatçıların başında geldiği söylenmektedir. Van Gogh hakkında biraz daha ayrıntı vereyim: O, halkın içinden biridir.Resim dünyasında ışığı keşfeden adam olarak bilinir. Biraz uçuk biraz da delidir. Din adamı (papaz) olan babası tarafından Belçikada bir maden ocağına yerleştirilir. Emekçi, yani işçi olması istenir. Çocuk yaşta girdiği maden ocaklarında Fransızca öğrenir. Ardından İngilizce öğrenmeye başlar. Ve ağabeyi Theoya yazdığı mektuplardan birinde şöyle bir cümle kullanır: Işığı ve özgürlüğü ara, batma dünyanın çamuruna... Çok geçmeden maden ocağını terk eder. Resim çalışmalarına başlar. Birkaç yıl sonra kendini olduğu gibi resme verir. 1886da Fransaya yerleşir. Artık resimde usta olmaya başlamıştır. Ancak sağlık problemleri başlamıştır. Doktorların kısaca Delisin! demeleri üzerine aylarca tedavi görür. Hastalığının devamı resim yapmasını engellemez. Resim sanatında ışığı keşfettiğini görür. Daha hırslı çalışmaya başlar. Aylar sonra günlüğüne şöyle bir not düşer: Hiçbir zaman, hiçbir yerde başarılı işler yapamayacağım. İçimde öyle bir ateş duyuyorum ki, sönmesine izin vermeyeceğim. Sonuç olarak O bir dahi delidir. Hem de ağrıyan kulağını kesip aşık olduğu fahişeye hediye edecek kadar... Çok geçmez, Buğday tarlasında çalıştığı tuvali devirip, oracıkta sol göğsünün altına sıktığı iki kurşunla intihara teşebbüs eder. Hasta yatağında çektiği piposunun dumanını yukarı doğru üfleyip, Bunu bile beceremedin diyecektir. İki gün sonra da yapmak istediği şey, yani ölüm kendiliğinden gelecektir. Kaynaklar: Devlet İstatistik Bürosu CBS, 1999, 2000, 2001, 2002 verileri. Rotterdam Üniversitesi Öğretim Üyesi Rainer Metgzer, Vincent Van Gogh, Verzamellen Schildrıjen. Amsterdam Üniversitesi Öğretim Üyesi Monigue van Hoogstraten, De Nederlandse Geschiedenis. | ||||
İsrail hücum botu Gazze kıyısını vurdu | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||