|
New Yorktaki görüşmelerin gidişatı müzakerelerin başlıyacağı görüntüsünü veriyor. Denktaş, Ankaranın kendisine verdiği yol haritasına içi kaldırmasa da uyacak gibi görünüyor. Ankaranın baskısı, Erdoğanın tehdite varan sıkılamaları ve siyasi sorumluluğu üstleneceğini açıklaması işe yaramış gibi. Ancak Rum tarafının ne yapacağını şu aşamada kestirmek daha zor. Daha bir kaç ay öncesine kadar müzakere baskısından kurtulmuş, ABye tek başlarına tam üyeliğe ellerini oğuşturarak hazırlanırlarken, şimdi kendilerini yeniden Annanın karşısında buluverdiler. Görünen o ki, müzakereleri engellemek için masadan kalkmak dışında bir formül bulamazlarsa, müzakere sürecinde yan çizmek için ellerinden geleni yapacaklar. Çünkü içeriği ne olursa olsun herhangi bir uzlaşmanın Rum tarafı adına çok daha büyük taviz anlamına geldiği açık. Tek başına üyelik, Türk tarafının işgalci konuma düşmesi, Kıbrıslı Türklerin ekonomik gerekçelerle teker teker vatandaşlıklarına geçişi gibi hayallerin tümü suya düşecek. Bu nedenle Annan Planına pişmiş aşa soğuk su kattığı için bizden çok daha fazla itiraz ediyorlar. ANNAN PLANI GERÇEĞİ Ben ne yazık ki, tüm soydaşlarımdan farklı olarak Annan Planı uzmanı değilim ama gerçek uzmanların görüşlerine bakarak bu değerlendirmeyi yapıyorum. Bu uzmanların başında Brüksel Üniversitesi Anayasa Hukuku öğretim üyesi Ord. Prof. Ruşen Ergeç geliyor. New Yorktaki Türk tarafı teknik komitesinde de yeralan Ergeçin, Avrupa Birliği Türkiye ilişkilerinin hukuki ve siyasi boyutuyla ilgili görüşleri önemli. Çünkü pek çok uzmanın aksine iki tarafın da görüşlerini detaylı biçimde biliyor, daha soğukkanlı değerlendirmeler yapabiliyor. Prof Ergeç, Annan planının ideal olmasa bile en elverişli çözüm olduğu görüşünde...Her iki tarafın da taleplerini, kırmızı noktalarını tam olarak karşılayacak bir formülün mümkün olmadığını, her iki tarafın da çeşitli tavizler verip, karşılığında kazanımlarda bulunması gerektiğini kabul ediyor. Prof. Ergeç, üç kez değişiklik yapılan plana, Türk tarafı adına önemli kazanımlar eklendiğini söylüyor. Tabii Prof. Ruşen Ergeçe katılmak, onun gibi düşünmek zorunda değilsiniz. Ancak planla ilgili o kadar çok olumsuz görüş dinledik ki, bardağın dolu tarafına bakan bir görüşe göz atmakta da fayda var. İşte Ord Prof Ruşen Ergeçin Annan Planıyla ilgili görüşleri: Nüfus: Anlaşmanın imzalanmasından sonra ilk 6 yıl Güneyden kimse Kuzeye gelemeyecek. 6 yıl sonra başlayacak göç, toplam Türk nüfusunun yüzde 7sini geçemeyecek. Bu rakam 7. senede yüzde 10; 11 ve 15 yıllar arasında da yüzde 14e kadar çıkabilecek. Ancak 15. yılın sonunda yüzde 21i geçemeyecek. Ama 15 yıl içinde iki toplumun birbirine daha da yakınlaşacağını düşünmek ve 15 yıl içinde Türkiyenin AB sürecinin nereye varacağını da hesaplamak lazım. Ancak bu yüzde 21 hangi nüfusa göre tespit edilecek. Plana anlaşmanın yürürlüğe girdiği günkü nüfus esas alınır gibi bir netlik kazandırılabilir. Aksi takdirde Rumlar nüfusu şişirebilirler. Ayrıca, AB bu planı desteklemekle 4 temel prensibinden biri olan serbest dolaşımdan da taviz veriyor. Siyasi yapı: Federal ve mahalli olmak üzere iki seviyeden oluşuyor. Federal seviyede Senatoda 24er Türk ve Rum var. Federal seviyedeki Temsilciler Meclisi ise nüfus oranına göre şekillenecek. Kuzeyin de Güneyin de kendi anayasası ve kendi meclisi olacak. Türk tarafında yüzde 21e kadar ulaşabilecek olan Rum nüfus Türk parça devleti seçimlerinde bir etki oluşturabilir; ancak federal seçimlerde sadece Rum tarafındaki partilere oy verebilirler. Dolayısıyla federal seviyede Türk tarafını etkileme güçleri yok. Bu mesele revize edilen Annan Planında düzeltildi. Bizim için en tehlikeli kısım buydu. Eski şekliyle ben de planın imzalanmasına karşıydım. Ama düzeltildi. Bütün kanunları hem Meclisin hem de Senatonun onaylaması gerekiyor. Plan, Türklere bütün Kıbrıs nüfusunun yüzde 20sini oluşturmasına rağmen veto hakkı veriyor. Ayrıca polis, istihbarat, vatandaşlık, ikamet, oy gibi bütün önemli kanunlarda her iki parça devlet meclisinin onayları gerekiyor. Yeni devlet: Belgede birçok yerde Annan Planı ile yeni bir devletin kurulduğu, new state of affairs ifadesi ile vurgulanıyor. Planı iyi okursanız aslında dolaylı olarak KKTCyi de tanıyor. Plan hem KKTCnin hem de Rumlar tarafından temsil edilen ve dünyada tanınan Kıbrıs devletinin sonunu getiriyor ve Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti adında yeni bayrağı olan yeni bir devlet ihdas ediyor. Bu yeni devletin Türkiyenin müstakbel AB üyeliğini veto edemeyeceği kayda geçiriliyor. Mülk: Plan mümkün olduğu kadar tazminat formülünü teşvik ediyor. 2 Türk, 2 Rum ve 3 de yabancı olmak üzere 7 kişiden oluşacak bir Mülk Kurulunu öngörüyor ve mülkiyetle ilgili başvuruların buraya yapılmasını zorunlu kılıyor. Rumların Kuzeyde kalmış mallarını uzun süreli kiraya vermeleri için teşvikler var. Sonuçta Rumların hepsi gelip mülklerine sahip çıkmak isterlerse Türk devletinin topraklarının yüzde 21ini aşmama sınırı var. Rum nüfusu, Türk kesiminde yüzde 21i geçtiği an göç durdurulur. Vatandaşlık: Planda 2 vatandaşlık var. Federal ve parça devlet seviyesinde. 1963 yılında vatandaş olanlar ve çocukları yeni cumhuriyetin vatandaşı olarak kalacaklar. Bunun haricinde Plan Rumların büyük itirazına rağmen 45 bin kişiye kadar sonradan adaya yerleşenlere de vatandaşlık verecek. Rumlar, Türkiyeden gelenlerin hepsinin dönmelerini istiyordu, Annan yarısının kalmasını karşı tarafa kabul ettirdi. Rumların tezi uluslararası hukuk açısından hepsinin dönmesi gerektiği ve uluslararası hukukta da önemli dayanakları var. Asker: Her iki taraf da adadaki asker sayısını 6 binle sınırlandıracak. Bu askerler garnizondan çıkarken izin alacak. Bu sınırlama Rum tarafı için de geçerli olacak. Ada silahsızlandırılacak. Türkiye AB üyesi olduğunda bütün askerler adadan çekilecek. Yani Türkiye ABye üye olmadıkça 6 bin Türk askeri adada kalacak. Planda Türkiyenin garantörlük haklarını koruyan yeteri kadar atıf var. EVLENELİM AMA Prof. Ergeçin görüşleri böyle. Çözüm isteyen herkesi vatan hainliğiyle, ver kurtulculukla suçlayanların çözüm önerileri ise yalnız Rumların taviz vermesine dayanıyor. Zaten kafalarında öyle bir Kıbrıs çözümü var ki evlere şenlik... Neredeyse Tek devlet olalım ama iki ayrı devlet gibi yaşayalım demeye geliyor. Sevişelim ama birleşmeyelim, evlenelim ama ayrı evlerde oturup hiç görüşmeyelim demek gibi... Üstelik bu tür görüşler yalnız Türkiye ve Türk cephesinde değil Rum cephesinde de bolca var. Oysa bir çözüm bulunup Kıbrısta tek bir devlet kurulacaksa, birlikte yaşamaya imkan tanıyacak mekanizmalar kurulmalı. Çünkü evlenip de bekar kalmanın formülü bugüne kadar bulunamadı... | ||||
Ergenekonda 16 kişi daha gözaltında | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||