Home page
Haber Menüsü


Güncelleme: 14:49 tsi 10 Ara., 2003
NTV
SOSYAL GÜVENLİK HAKKI

Oğuz Haksever: İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin temelini oluşturan insan haysiyeti, şerefi ya da onuru kavramı, özellikle vurgulanır, sosyal güvenlik hakkı başlığı altında. Evrensel beyanname, insan haysiyeti için sosyal güvenlik hakkından söz eder. İnsan haysiyeti veya sosyal güvenlik hakkı için ülkelerin kendi imkanları ölçüsünde sosyal güvenlik düzenlemeleri yapması gerektiğini hükme bağlar. Konu Anayasamızda çok net, açık bir şekilde yeralır.
       10 Aralık’ta 10 Hak başlıklı yayında da NTV, ikinci sırayı sosyal güvenlik hakkını yerleştirdi. Stüdyoda Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kuvvet Lordoğlu, Gazeteci Şükran Soner, mağdur Erol Ermiş, Rehberlik Danışma Masasındaysa Memur-Sen İstanbul İl Başkanı Ahmet Yurtman. Ahmet Ekinci ve programın devamlı konuğu Levent Korkut..
       Başka bir konuğumuz daha var. Avukat Resul Altınışık. Önce Sayın Kuvvet Lordoğlu’na dönüyoruz. Hocam, sosyal güvenlikte anayasal haklarımız açık, net yazılmış. Ama durumumuzdan genel olarak memnun değiliz. Bu ülkede çalışanların yüzde 50’si kayıtdışı, belki daha fazlası. Sorun nerede? Bu meseleyi çözmek için nereden başlamalı?

       
       Kuvvet Lordoğlu: Çok kapsamlı bir sorun. Bu sınırlı zaman içinde belirli ölçüde ele almak mümkün. Benim görebildiğim kadarıyla sosya güvenlik çok geniş kapsamlı bir konu olmasına rağmen, aslında gelişmeyle de ilgili bir sorun gibi geliyor bana. Yani, iktisadi ekonomik gelişmeyle çok yakından ilgili bir sorun. Dolayısıyla gelişmiş bir ülkeyle, Türkiye’yi karşılaştırdığımız zaman, gelişme halinde olan bir ülkeyi karşılaştırdığımızda, sosyal güvenlik çok büyük bir eksiklik Türkiye açısından. Dolayısıyla burada söylenebilecek şey şu; meselenin temelinde ekonomik yetersizlik yatıyor. Sosyal güvenlik kimin tarafından finanse ediliyor. İnsan hakkı olmasına rağmen, evrensel beyannamenin tespit ettiği bir hak olmasına rağmen, bu acaba gerçekle uyumlu mu? Türkiye, bu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine onay vermesine rağmen, 1948’li yıllardan itibaren onaylamasına rağmen acaba hangi ölçüde hayata geçirilebiliyor? Bunlar tabi büyük ölçüde bir sorun. Dolayısıyla çalışma hakkı sorun, sendika hakkı, sorun... Sosyal güvenlik bunların hepsini birden kapsıyan bir sorun. İşsizlik keza öyle. Yani, bir boyutuyla belki bakılabilir. Ama en genel anlamda, ekonomik sorunlar yattığını görüyorum. Ülkenin ekonomik gelişmişliğiyle ilgili bir sorun gibi geliyor bana.
       
       Oğuz Haksever: Türkiye’deki sivil inisiyatifin bu alanda yaptıklarını nasıl buluyorsunuz? İlk önce akla gelen kesim sendikalar ama...
       
       Kuvvet Lordoğlu: Sendikalar, şu anda sosyal güvenlik, çalışma hakkı konusunda ancak mevcut mevzilerini koruma durumundalar. Dolayısıyla mevcut üyelerini koruma durumundayken, yeni kazanımlar, yeni haklar elde etmek çok güç, sendikalar açısından, sivil toplum örgütleri açısından bu göze çarpıyor. Sendikalar, burada biraz önce de söylendiği gibi hakikaten Türkiye’de, üye açısından, etkinlik açısından hemen hemen son 30 senenin en alt düzeyine inmiş durumdalar.
       
       Oğuz Haksever: Sadece ekonomiden mi kaynaklanıyor, sendikaların da böylesine güçsüzleşmesi? Yoksa işin içerisinde başka bir takım sorunlar görüyor musunuz?
       
       Kuvvet Lordoğlu: Elbette, sadece sendikaların gelişip gelişmemesi, bir iktisadi sorun değil. Bunun ötesinde farklı sorunlar da var. Sendikalara bakış diyebiliriz belki. Yani, toplumun geneli içinde baktığımız zaman, sadece işverenleri suçlamıyorum veya onlar için söylemiyorum ama sendikaları koruma gereği ortaya çıkıyor.
       Mesela iş güvencesi yasasının konulması, çıkartılması bu anlamda olumlu bir gelişme, tabi ki. Dolayısıyla sendikalar, hala Türkiye’de korunan, kollanan bir sivil toplum örgütleri. Bu anlamda baktığımız zaman, bu korumanın neden gereki olduğunu herhalde izleyicilerimiz takdir ediyorlardır.

       
       Oğuz Haksever: Ahmet Bey, hangi sorular ağırlıklı olarak geliyor?

       
       Ahmet Yurtman: Daha çok eğitim ve sağlıktan sorular geldi. Van’dan bir vatandaş çocuğunun bir gözünün engelli olduğunu, okulda kaydının yapılmadığını belirtiyor, ‘ne yapabilirim’ diye soruyor. Biz de bir dilekçeyle MEB’na başvurması gerektiğini kendilerine ilettik.
       

       Oğuz Haksever: Fakat tam anlamıyla sosyal güvenlik içerikli bir sorun olarak algılanmıyor.
       
       Ahmet Yurtman: Yine sağlıkla ilgili geldi. İlaçların çok pahalı olduğunu ve maddi durumunun müsait olmadığını, bu ilaçların nereden nasıl temin edebileceğini soruyor. Yine, 20 yıl kapıcılık yaptığını, ama hiçbir sosyal güvenliği olmadığını ne yapabileceğini soruyor.
       
       Oğuz Haksever: Resul Bey, sizde hangi tespitler var?

       
       Resul Altınışık: İşçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili konularda izleyicilerimiz aramışlar. Bir işçi, 1976 senesinde dört parmağını kaybettiği için tazminat alabilmiş. Malulen emekli olamadım diyor ama işgücünün yüzde 40’ını kaybetmiş. Yüzde 60 olmayınca malulen de emekli olabilmesi mümkün değil. Belki ilerleyen dönemlerde yasayla malulen emeklilik konusuna daha bir esneklik getirilebilir.
       Yüzde 59, 58 olsa olamıyor, ama yüzde 60 olunca oluyor. Bir başka izleyicimiz gözlerini kaybetmiş. Malulen emekli olmuş, ona maaş da bağlanmış. Fakat ameliyatları sırasında doktorların ekstra para istemesinden şikayetçi.
       
       Ahmet Yurtman: Genellikle işsizlik, işten çıkarılma, işe yeniden alınma. Mesela çıraklıktan sonra askerlik, işe gidemedim, çocuklarımızı işe sokamadık deniliyor. Bir de işten çıkarılmış, son işsizlik yasasında işsizlik aidatından nasıl faydalanabilirim, acaba hak kazandım mı gibi sorular var. Dolayısıyla işsizlik ve iş güvencesi hakkı daha ön planda?

       
       Oğuz Haksever: Mağdur olarak stüdyomuzda bulunan Erol Ermiş’e yöneliyorum. Erol Bey, sosyal güvenlik konusunda hangi bölümün ihlaliyle karşı karşıya bulunduğunuzu düşüyorsunuz?
       
       Erol Ermiş: Öncelikle kendimi sağlama alarak başlamak istiyorum. Çünkü, biz memurların henüz Türkiye’de resmi beyanat verme, medyaya açıklamada bulunma hakkı yok. Dolayısıyla 2001 yılında çıkarılan sendika yasası, az da olsa bize bu hakkı vermiş. Biz Memur-Sen’e bağlı Eğitimciler Birliği sendikasının bir şubesini temsilen buraya geldik. İşçi sendikası temsilcisi arkadaşlarımızı izledik, hep birlikte. Onların kendilerine göre bir takım sorunları var. Bizim de onlardan daha farklı sorunlarımızın olduğu ortada. Biz, sendikacılığı, memurlar arasında yayarken hep işçileri örnek gösterirdik. İşçiler, yıllardan beri sendikalı oldular, sendikal mücadele verdiler ve kazanımlar elde ettiler diye. Fakat görüyorum ki onlar da son yıllarda kazanımlarını kaybetmek durumundalar.
       Fakat buna rağmen, biz memurlar, Türkiye’de işçilerle kıyaslandığımızda hakikaten çok daha mağdur durumdayız diye düşünüyorum. Bildiğiniz gibi kamu çalışanlarının önemli bir kısmını memurlar oluşturuyor. Diğer bir kısmı da işçiler tarafından oluşturulmaktadır.Şimdi burada işçilerle memurların hakları açısından bir kıyaslama yapmaya kalktığımız zaman vahim bir durumla karşı karşıyayız. Daha çok eğitimli olan memurların maalesef haklarını elde temede ve kullanmada işçilerden daha az... Hem daha az talepkar olduklarını, hem de daha az hakları olduğunu görüyoruz.

       
       Oğuz Haksever: İşte onların iş güvencesi, iş garantisi var, şeklinde bir düşünce de var.
       
       Erol Ermiş: Belki de işçilerden en önemli farkımız orada. İş güvencemiz ama yani sendikal mücadele içerisine girdiğimiz zaman iş güvenceniz de biraz sallantıya düşüyor. Çünkü o mücadele sırasında ceza alıyorsunuz, sürgüne gönderiliyorsunuz vs. gibi durumlar her zaman olağan şeylerdir.
       
       Oğuz Haksever: Sizin kişisel şikayetinizi alabilir miyiz?
       
       Erol Ermin: Biz, bu sendikal mücadele sırasında, 1 Aralık 2000 eylemine katıldığımızdan, ülke çapında binlerce memur ceza aldık, sicilimiz bozuldu. Bu sicil bozulmasından dolayı bugün binlerce memur, idari görev alma konusunda sıkıntı yaşıyor. En önemli mağduriyeti olarak bunu gösterebiliriz.
       
       Oğuz Haksever: Şükran Hanım, yıllardır yazarsınız. Sendikalarla birlikte onların mücadelelerine tanık oldunuz. Bütün o dönemleri geçirdiniz, yaşadınız. Acaba Şükran Soner, ne düşünüyor? Nereden nereye geldik?
       
       Şükran Soner: Şunu söyleyeyim. Anonslardaki rakamlar bile doğru değil. Çok büyük yanlış olduğu için düzeltme gereğini duyuyorum. 22 milyon çalışma çağı nüfusumuz var. Bunun sadece 5 milyonu sigortalı işçi, onda iki...Sözleşmeli dahil kamu çalışanı, hepsi o kadar.
       5 milyonun üzerinde kayıtdışı var. İşsiz rakamı da buradaki rakamdan daha yüksek. Sendikalıya geliyor. Bütünü 600 bin. Yani yüzde 15 sendikalı filan yok. O gayrıresmi, yani sahte istatistikteki rakam o. Ve anlı şanlı özel sektörümüzün tamamında 200 bin sendikalı işçi var.

       Yani, bu sendikal haklar dediğimiz sistemin, özelleştirmeyi de düşünürseniz, muhatabı olan örgütlü işçi, özel sektörde, 200 bin... Hani şu polemik konusu olan. Yani, olay bu kadar vahim. Düşünüldüğü gibi değil. Örgütlülük, sistem, kağıt üstünde kaldı. Ama kağıt üstünde kalmanın bir özel nedeni var. Hocamız biraz önce çok doğru olarak bilimsel boyutuyla ekonomik gelişmişlikle olan ilişkisini anlattı. O bir boyutuydu ama yeni boyutu çağımızda küresel ideolojinin saldırısından gelen boyut.
       Özellikle 80’ler sonrası, doğu blokunun parçalanmasından sonra Marksist tehdit deyimi ortadan kalktıktan sonra kapitalist düzende sosyal devletten vazgeçme, sermayenin sosyal bedel ödemekten vazgeçmesi arayışları. İşte bu esnekleşme, rekabet diye diye, bütün emek haklarının dünya ölçeğinde aşağıya çekilmesi.
       Korkunç bir geriye püskürtme süreci yaşadık 80 sonrası. Bizim 80 öncesi 1.5 milyon sendikalı işçimiz vardı. Şimdi, ben 600 diyorum. Yani, resmi rakam bu. Gerçek rakam bu. Çok büyük bir geriye püskürtme var, sosyal haklar konusunda.

       Gelişmiş ülkelerde de geriye püskürtme söz konusu. Bizim gibi ülkelerde çok daha boyutlu tabi. Kriz bahane.. Bir de 12 Eylül’ün getirdiği yasaklı düzen var. Yani, küresel saldırı artı 12 Eylül’ü biz, birarada yaşadığımız için Türkiye’deki püskürtme çok daha ağır oldu. Ve sosyal hakların her ayağında oldu. Yani, şunu söylemeye çalışıyorum. Doğrusu da şu. Kapitalist düzende insan haklarının sosyal haklar ayağını kestiler. Yani, niye bedel ödeyelim?
       Ve çalışma karşılığı ücret diye bir kavram var. Çok güzel, doğru bir kavram gibi geliyor. Sadece çalıştırdığı saatlerin parasını ödemek. Yani, öldü, hastalandı, izin hakkı, bunlar yok. Bu esnekleşme işte bizde iş yasasındaki bir yansımasını söyleyeyim. Trajikomik bir yansıması var. Günlük çalışma 11 saate kadar çıkarıldı. Haftalık şu kadar, aylık şu kadar. Ama sözde onlar yasaya göre başka zamanlarda kullanılacak ya da mesai olarak ödenecek. Şimdi, bizde işletmelere gidin şu anda. İşletmeler, sendikalı işyerleri dahil gerçekten kölelik düzeni içerisinde çalışma var. İnşaat sektörü sabah 8’de başlar, 10 saattir en az, 12 saate gider. Basın aynıdır. Diğer iş kolları aynıdır. Fazla mesai diye bir şey yoktur. Cumartesi çalışılır, Pazar izni de ya yarımgündür ya da ayda birdir. Bir hesap soramama, işsizliğe karşı kullanmak var. Sonsuz boyutta emeğin maliyetini düşürme rekabeti var dünya ölçeğinde. Ve bunun sonu yok.

       
       Oğuz Haksever: Sendikalar bütün bu süreç içerisinde özeleştiri yaptılar mı?
       
       Şükran Soner: Özeleştiri yaptılar diyemeyeceğim, bizim sendikacılık hareketi için. Belki batı sendikacılık hareketi göreceli olarak özeleştiri yaptı. Çünkü batıda da denmişti, özellikle Avrupa Birliği içinde. Karşımızda NAFTA var, rekabet var Avrupa Birliği açısından söylüyorum. NAFTA’nın arka bahçesi var. Biz de arka bahçe edinelim. Ki Türkiye’ye biçilen rol de aslında arka bahçe rolüdür.
       Onun için Türkiye’de daha hızlı püskürtülmüştür. Ama arka bahçeye rağmen, Avrupa sendikacılık hareketinde gördük ki, önce biz zenginleşelim, size de pay düşecek kavramı doğru çıkmadı. İngiltere’de 8 milyon sendikalıdan 4 milyon sendikalıya düştü.
       Sosyal devletten devamlı kırpma var. Yani, zenginlik sosyal refah ve sermayenin zenginleşmesi, pay vereceğine sosyal devletten yana tam tersi pay alan bir süreç olarak gelişti, 80 sonrası süreçte. Şimdi dünya ve Avrupa sendikacılık hareketi, özeleştiriye başladı.
       Bizi kandırdılar, bizi pay düşmüyor, diyorlar. İşte bu Avrupa’da yaşanan kitlesel grevler, direnişler, bu sosyal devletten geriye gidişle ilgili ödün vermemeye çalışma, yeniden örgütlenme için birleşme arayışları filan ama bizde bunlar da olamıyor. Çünkü bizde 12 Eylül’ün özel yarattığı bir şey var. Sendikalar 12 Eylül’le birlikte, örgütlenmenin değer erozyonuna uğradılar.

       
       Oğuz Haksever: Siyaset, o zaman üzerine düşeni yapmadı.
       
       Şükran Soner: Yapmadı değil, tersine, bir misyonu yaptı, üzerine düşeni yaptı. Ne adına? Türkiye’nin zengin kuzeyin arka bahçesi olması adına yaptı.
       
       Oğuz Haksever: Önce bir masaya bakalım. Ortaya çıkmış, yeni sorun var mı?
       
       Ahmet Yurtman: Farklı olarak, Bağ-Kur’la ilgili problemler var. Memurların görev yaptıkları yerlerde haksızlığa uğradıklarını söylüyorlar. Örneğin gişe memurlarıyla ilgili bir kanalda yanlış haber yapıldığını, burada mağdur olduklarını. Öğretmenlerin ek ders ücretlerini zamanında alamadıklarını.. Bankadan bankaya farkettiğini, kimisi yapılıyor, kimisi 15 gün geciktiriyor. Bankanın uygulamalarından kaynaklanıyor.
       

       Oğuz Haksever: Hocam, hak arama, yani sosyal güvenlik başlığı altında hak arama, ilk bakışta, sendikalı işçilere, ya da sendikalı olup da işten çıkarılanlara has bir durum olarak görünüyor. Öyle olmaması gerek, öyle değil mi? Yani, işsiz olan insanlar var. Burada sivil inisiyatifi biraz daha genişletmek mümkün değil mi? Sizce sadece sendikalar mı olmalı? Başka kuruluşlar olabilir mi? Veya bu mantığa aykırı bir şey mi?
       
       Kuvvet Lordoğlu: Değli tabi ki. Sendikaların dışındaki başka örgütler de sivil toplum örgütleri de hak arama mücadelesinde kazanımları olmalı. Ama sendikalar bu noktada o kadar büyük cepheden saldırı karşısındalar ki, yani diğer sivil toplum örgütleri, haliyle çok düşük bir bir örgütlenme düzeyinde kalıyorlar. Yani, burada öncü rolünün sendikaların olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda sosyal güvenlik konusunda hakikaten siz NTV olarak gündeme getirdiğiniz için çok önemli bir misyonu yerine getiriyorsunuz aynı zamanda. Bana kalırsa, sosyal güvenlik noktasında uğranılan hak kayıpları, bazen sizin bahsettiğiniz ölçüde siyasi bağlamda da gerçekleşiyor.
       Yani, yeni çıkan iş yasasında Türkiye’de bir örnek vermek için söylüyorum. Haftalık 45 saat olan çalışma süresinin yeni yasayla 50 saate fiilen çıkartıldığını görüyoruz. 45 saatte değişik bir şey gözükmüyor. Fakat size fazla mesai hakkını, yılda 270 saate çıkartabildiği zaman bunun için özel bir izin almanıza gerek kalmadığı zaman, haftaya böldüğünüz zaman işveren 5 saat de fazla mesai yaptırabiliyor, işçisine. Nasıl bir sosyal güvenlik hakkından sözedeceğiz. Yasayla çok açık olarak sizi 50 saat çalıştırabiliyor.

       
       Oğuz Haksever: Bu sorunların mantığını nereye oturtabiliriz? Bir ekonomik sıkıntıdan geçiliyor. Bunun için sosyal güvenlik haklarımızdan biraz feragat edebiliriz diye de bir görüş ortaya atılıyor. Olabilir. İşveren de söylüyor, iktidar da söylüyor.
       
       Kuvvet Lordoğlu: Bu tartışmalar çok önceden tamamlandı bence. O noktada mevcut hakların daha gerisine doğru gitmek, insan hakkını ortadan kaldırmak geçici bir dönem diye bunu şey yapmak, bence artık çok eskiyen, modası geçmiş bir durum. 19. yüzyılda filan olmasını anlıyorum.
       
       Şükran Soner: Şöyle bir ekleme yapmak istiyorum. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün özellikle 80 sonrasında Türkiye’nin gündemi nedeniyle yakından izlediğimiz için dolayısıyla 80 sonrası gelişmeleri yakından izledik. 80’li yıllarda, henüz sosyal haklar ve sendikal haklar, çok öncelikli, yani uluslararası çalışma örgütü sözleşmelerinin izlenmesi bakımından çok sıcak gündemdeydi. Türkiye de o zaman geriye gittiği için hesap verdi. Ciddi hesap verdi. Ve ciddi bir izleme ve ciddi bir savunma vardı. Ama o zaman hatırlıyorum. Alphonso, geldi, Arjantin’den, onur konuğu olarak. Ülkesine getirdiği demokrasi, insan hakları, sendikalar haklar. Tam da bugünün gündemiyle.
       Orada dedi ki, Dünya Bankası, IMF, bizim gibi yoksul ülkelere bu reçetelerini dayatmaya devam ederse, siz beni onur konuğu olarak getirdiniz ama bırakın sendikal ve sosyal hakları, benim ülkemde demokrasi kalmayacak. Ben Alphonso’nun yaşamını izledim. Hemen gittik, 1.5 yılda sonra Turco geldi, sosyal devletten sapma olarak özelleştirmeyle Arjantin’in bugün geldiği hali biliyoruz. Sonuç ortada. Yani, geri püskürtmede o noktaya geldik ki, ILO, artık kendi sözleşmelerinin izlemesini yapamıyor. En asgari ilkeler, en asgari haklar, sendikal haklar ve sosyal devletle ilgili, lüks kaldı, dünyadaki gelişmemler karşısında. Dünyada düzen dışına atılmışların, kitlesel büyümesi diye bir sorun çıktı. Ve şimdi Uluslararası Çalışma Örgütü’nün gündeminde çocuk emeği sömürüsü, kadın emeği sömürüsü, hastalıklar, en aşağıdakileri nasıl yukarı doğru çıkarırız, en aşağıdakileri nasıl örgütleriz.
       Mesela SAVA diye bir olay çıktı, kadınlar açısından tipik bir örnektir. Hindistan’da okuma yazma bilmeyen örgütsüz, en alttaki kadınların zavallılığına nasıl destek oluşturabiliriz. Müthiş bir aşağı doğru püskürtme var. Ülkemiz de bu kendi koşullarında geriye doğru püskürtülmede, en hızlı püskürtülen, gelir dağılımının en çarpık yaşandığı ülkelerin başında. Sorun da burada. Biz de bir de kazanılmış haklardan geriye gidiyoruz, 80 sonrası gelişmelerden dolayı.
       Yani, bu bir ideolojik saldırıdır. Ve sosyal devletten, sosyal haklardan, insan hakları anlamında vazgeçmedir. Bu ayak kesilmiştir. Bunun insanlık adına örgütlenilmesi gerekir. Bir şeyin daha altını çiziyorum. Dünyada bugün evrensel örgütlerden bir tek Birleşmiş Milletler göreceli insanı temsil eder, devletler bakımından. Orada da ne kadar dengesiz olduğunu biliyorsunuz. Hiçbir uluslararası etkin örgüt yok ki, insanın haklarını savuyor olsun şu anda. Sadece sermaye örgütlerinin haklarını savunan örgütler güçlü. G7’ler, G8’ler, IMF, Dünya Bankası... Yok yani. İnsandan yana bir püskürtülme süreci yaşıyoruz.
       
       Kuvvet Lordoğlu: Ben de Şükran hanımı teyit etmek için söylüyorum. Hakikaten çok moda bir tartışma var, son yıllarda,dünyada. Yoksulluk kavramı. Yani, Dünya Bankası, yoksulluk üzerine rapor yayınlayabilir bir duruma geldi. Yoksullukla mücadele içinde. Çünkü sistem o kadar alt düzeye itilmeyi sağlıyor, özellikle ülkeler arasında gelir farklılıkları. Şimdi yeni bir tartışma başlıyor. Acaba küreselleşmede biz yanlış mı yaptık tartışması başlıyor dünyada.
       
       
Oğuz Haksever: Erol bey, acaba memur sendikalarının beklediğiniz ölçüde daha da kurumsallaşması konusunda umutlu musunuz?
       
       Erol Ermiş: Daha da kurumsallaşması konusunda bir sendika üyesi olarak tabi ki umutluyum ama Türkiye’de bazı şeylerin aşılması ve yerleştirilmesi de kolay değil. Yoğun bir mücadele gerektiriyor. Fakat Türkiye’nin yaşadığı sendikal deneyimler, üyelerimizi memurları, mücadeleyi verme konusunda çok da kararlı kılmıyor maalesef.
       
       Oğuz Haksever: Yeniden Açık hat masasına dönüyorum. Resul Bey, size gelen telefonlar konusunda genel olarak durumu alabilir miyiz?
       
       Resul Altınışık: Genel olarak şu anda özelleştirmeyle ilgili işçi statüsüne geçecek memurların durumu soruluyor. Biz de işçi olanların memurlardan farkı ne ki? Biz üvey evlat mıyız, ki bize özel sektöre devredecekler. Memurlarla ilgili de isteyenler, başka kurumlara geçecekler, onlar haklarını koruyacak ta biz alamayacağız şeklinde düşünce var. Fakat işçi de olsa bir başka özel sektöre devredilirken, zannederim görüşü sorulacak. Orada bir mağduriyet yaşanacağını zannetmiyorum. Bir de devlet memurlarının keyfi tayinleriyle yapılabilecek şeyler var. Onun için de idare mahkemesine dava açılıyor. Görevi iade kararı, yürütmeyi durdurma kararı veriliyor. Ya da işlem iptal ediliyor ama idare onu bir şekilde uygulamak istemezse de uygulamıyor.
       

 

 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları