Home page
Haber Menüsü


Güncelleme: 12:24 TS 28 Ağu., 2000
Dert Yorumcusu çarpıcı bir ustalık
Jhumpa Lahiri’nin kitabı en son Pulitzer ödülünü almış. Daha önce ise hikayeleri ona yakın ödül toplamış.
M. Salih Polat
NTV-MSNBC
    18 Ağustos—  Güney Asya’dan esen serin rüzgârlara tutunup ülke sınırlarını aşabilen isimler, zihniyet dünyamıza koyu gölgelerle bezeli bilgelikler armağan etmekle kalmıyor; ruhumuzu da, içine yatırılacak bal bulamamış kesik şehzade kellesine çeviriyor adamakıllı. Bunun son örneği “Dert Yorumcusu” adlı kitabıyla Amerika’nın bütün saygın ödüllerini isminin hizasına yazdırmış bulunan Jhumpa Lahiri. “Ben kendilerini tam olarak ifade edemeyen insanları anlatmayı seviyorum” diyen ve küçük ayrıntılardan yola çıkan Lahiri, bir iğne oyası veya kaneviçe işler gibi özenilmiş hikâyeleriyle sarıp sarmalıyor kapısını çalan okuyucuyu. Elbette siz bilirsiniz ama bu hüzünlü şöleni kaçırmasanız iyi olur...(Not yazarımıza e-mail’le ulaşmak için adına tıklayabilirsiniz)  

   
 
       
    MSNBC News Anket: En beğendiğiniz kitap hangisi?
MSNBC News KİTAP ELEŞTİRİLERİ
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 
Dert Yorumcusu/ Jhumpa Lahiri/ Çeviren: Neşfa Dereli /Everest Yayınları, 194 sayfa

       
PARK SORUNU DEĞİL, ŞARK SORUNU
       Şimdi Hilmi Yavuz üstâdımız yine kızacak, oryantalistlerin ekmeğine karanfil sürüp değirmenlerine rüzgâr taşıdığımızı, hatta karşılarında el -pençe divan vaziyetlerinde gerdan kırıp nal topladığımızı söyleyecek ama ne yapalım, kitap gerçekten de çok güzel.
       Üstelik öyle Hilmi Yavuz’un öfkesine hak verdirtecek türden, “Batılı amcalar beni beğensin, Amerikalı teyzelere şirin görüneyim!” diye kaleme alınmış bir tek hikâye bile yok.
       Ayrıca böyle düşünen sadece biz de değiliz galiba. Kitapta yer alan ve kitaplaşmadan önce başta The New Yorker olmak üzere, Ange Review, Harvard Review, Salamender, Epoch ve Story Quarterly gibi dergilerde yayımlanan hikâyeler; kitaplaştıktan sonra En İyi Amerikan Kısa Hikâyeleri Ödülü, O’Henry Ödülü, The New Yorker Ödülü, Los Angeles Times En İyi Kitap Ödülü, Puplishers Weekly Yılın En İyi Kitap Ödülü gibi önemli ödülleri silip süpürmüş bulunuyor.
       Peki tamam, bütün bu ödüllerin oryantalist bir perspektifin ürünü olduğunu ve Batılı amcaların tastamam bunun için Lahiri’yi ödüllere boğduğunu da kabul edelim bir an için.
       İyi ama o koskoca 2000 Pulitzer Edebiyat Ödülü’ne ne diyeceğiz o zaman?
       
KLASİĞİN GÖRKEMLİ DÖNÜŞÜ
       Evet, Jhumpa Lahiri de Hilmi Yavuz üstâdımızın yazılarında sık sık kalemine doladığı Salman Rushdie ve Arundhati Roy gibi Hindistan asıllı, şayet daha sonra Bengaldeş olan diyârı ayrı bir ülke saymıyorsanız. Doğum yeri Londra gerçi ama kökenlerine de sıkı sıkıya bağlı, en azından hikâyeleri böyle söylüyor.
       Sadece kökenlerine mi? Gündelik hayatın içinde her an karşımıza çıkan sıradan insanların dünyasına da bağlı bir yazar Jhumpa Lahiri. Edebiyatı yazının dışında bir yerlerde değil, bizzat hayatın kendisinde arıyor ve tuhafı, buluyor da.
       Postmodernizmin kaldırımlarının hayli kolay döşendiğini sanıp birkaç atraksiyonla, kelime oyunuyla, satır kırmayla veya benzeri yöntemlerle öne çıkmaya çalışanların aksine; Lahiri, klasik hikâyenin sokak aralarında geziniyor sürekli; haytalıklara, haylazlıklara, hafifmeşrep tavırlara prim vermeyen bu gezintiden de hiç eli boş dönmüyor doğrusunu söylemek gerekirse.
       Şair Şavkar Altınel’in de sık sık dile getirdiği gibi, klasik metin, daha fazla emek, daha fazla itina ve tecessüs gerektirdiği için, ortaya çıkan hikâyeler de doğal bir mimari bütünlüğe sahip oluyor.
       Lahiri’nin hikâyelerinden birkaç satırı veya kelimeyi çıkartıp atmak mümkün değil söz gelişi, özenle kurulmuş yapı hemen bozuluveriyor; oysa, piyasayı pıtrak gibi kaplayan ve postmodern olduğu söylenen metinlerden bir cümleyi, bir paragrafı, hatta bir bölümü çıkartıp atsanız da pek bir şey değişmiyor bildiğiniz gibi.
       Lahiri bunun için önemli zaten.
       
YERYÜZÜNDEN İNSAN MANZARALARI
       “Bırakılan notta bunun geçici bir arıza olduğu yazıyordu; beş gün boyunca akşam saat sekizden başlayarak bir saat süreyle elektrikler kesilecekti. Son kar fırtınasında elektrik tellerinden biri kopmuş, bu yüzden birkaç gündür iyi giden havalardan da yararlanarak işçilere gerekli onarımın yapılması talimatı verilmişti. Bu onarım çalışması sadece civar evleri, yürüme mesafesindeki tuğla cepheli dükkânları ve Shoba ile Spukumar’ın üç yıldır yakınında yaşadıkları tramvay istasyonunu etkileyecekti.”
       Bitmiş bir ilişkinin geçici bir elektrik kesintisi sonucu canlanmaya yüz tutuşuyla birlikte başlayan ve trajik bir finalle noktalanan “Geçici Arıza” kadar; iç savaşı küçük bir çocuğun penceresinden anlatan o hayli hüzünlü “Bay Pirzada Yemeğe Geldiğinde” adlı hikâye de çarpıyor insanı. Hele, kendi dünyasında yaşayan bir turist rehberinin küçük bir adrese yüklediği ve yitirdiği umutları dile getiren “Dert Yorumcusu” öyküsü, iki ayrı dünyanın ve iki ayrı aidiyetin nasıl buluşup nasıl ayrıştığını getirip bırakıveriyor okurun kucağına. Uzaktan uzağa Adalet Ağaoğlu çağrışımlarıyla yüklü olan “Gerçek Bir Kapıcı” ise geçmişlerinden kurtulamayan insanların, geçmişlerini güzelleştirmek için umutsuz bir çabayla nasıl çırpındıklarını anlatıyor hayli etkileyici bir biçimde.
       Kitapla ilgili olarak belki de tek anlamlı yazıyı yazan Ülkü Özel Akagündüz’ün de belirttiği gibi, “Lahiri’nin çok basit ve doğal bir süreç gibi anlattığı yazma serüveninin sonunda ortaya çıkan öykülerden herhangi birinin ilk cümlesini okumanız, kitabın tamamını bir an önce bitirme telaşına kapılmanız için yeterli. Bazen sadece karı koca arasında geçen, bazen tüm apartman sakinlerinin katıldığı öyküler, çarpıcı detayları ve sürükleyiciliğiyle Lahiri’nin bir kurgu ustası olduğunu ispatlıyor.”
       
HİKAYELER TEK YANLI DEĞİL
       Yazıyı, Akagündüz’ün Hilmi Yavuz üstâdımıza da bir cevap hiteliği taşıyan şu çarpıcı tesbitleri ile noktalamak en iyisi galiba:
       “Londra’da doğup Bernard’dan mezun olduğu halde, çocukluğunda ve genç kızlığında sık sık gittiği Hindistan’ı tüm öykülerine taşıyan Lahiri, ipekli sariler giyen, saçlarına Hindistan cevizi yağı sürüp sandal ağacı sabunuyla yıkanan ve evli olduklarını parmaklarına taktıkları alyanslarla değil de, alınlarına her sabah özenle işaretledikleri nokta şeklindeki kırmızı dövmelerle anlatan Hintli kadınların, ülkelerinden göçüp herhangi bir Avrupa ülkesi ya da Amerika’nın yaşam şartlarına uymaya çalışmalarını etkileyici bir üslupla anlatıyor. Lahiri’nin ustalığı, Güney Asya kökenli Amerikalı kadınlardan hep beklendiği gibi sadece kadınların değil, erkeklerin bakış açısını da öykülerine yansıtıyor olmasında gizli. Hatta kimi öyküler sadece erkek kahramanın zihninde başlıyor ve bitiyor.”
       
       
       
 
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları