|
5 Ağustos Yapılan çalışma ile İkinci Dünya Savaşının en büyük deniz faciası olarak tarihe geçen Struma faciası 58 yıl sonra gün ışığına çıkarılmış oldu. Proje Koordinatörü Levent Yükselin yaptığı açıklamaya göre, üç yılı aşkın bir süredir arşiv ve kaynak çalışmalarını sürdüren araştırma ekibi, geçtiğimiz yıl Struma gemisinin muhtemel batış bölgesini belirledi ve sualtı araştırmaları başlatıldı. |
İkinci Dünya Savaşının, nasıl gerçekleştiği halen tartışmalı bir faciasına değin, araştırmacıların önünü açacaktır.
|
İngilizlerin Filistin vizesi vermemesi üzerine Karadenize terk edilen Struma gemisi İstanbuldaki Musevi cemaatinin ve Kızılayın yardımlarıyla 2.5 ay misafir edilmiş fakat Türkiyenin de o günlerdeki ekonomik durumunun iyi olmaması nedeniyle daha fazla yardım yapılamadığı ileri sürülüyor. 24 Şubat 1942 günü ise bir Sovyet denizaltının gönderdiği torpille de batırılmış. Teknik Dalış Takımından (TDT) aldığı destekle çalışmalarını yürüten Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD) Batık Araştırmaları Grubu (BAG) dalıcıları 16 Temmuz 2000 günü, 759 canın yitirildiği ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında Yakın ve Orta-Doğunun siyasi tarihine damgasını vurmuş bir gemi olan Strumanın enkazını Karadenizin Türk karasularında tanımlamayı ve belgelemeyi başardı. Gemi enkazı, Istanbul Boğazının 6 mil kuzeyinde, 73-80 metreler arası derinlikte bulundu. | ||||||||
|
ÜÇBUÇUK YILLIK ÇALIŞMA Proje Koordinatörü Levent Yükselin İHA muhabirine yaptığı açıklamaya göre, üç yılı aşkın bir süredir arşiv ve kaynak çalışmalarını sürdüren araştırma ekibi, geçtiğimiz yıl Struma gemisinin muhtemel batış bölgesini belirledi ve sualtı araştırmaları başlatıldı. Belirlenen araştırma bölgesi içinde yöre balıkçılarından temin edilen ilişkenler (Balıkçıların ağlarını taktıkları sualtı cisimleri) belirlendi. Bu ilişkenler üzerinde yüzey sonar araştırması yapıldı. Struma gemisi boyutları ile uyum gösteren üç ilişken in koordinatları tespit edildi ve bu batıklar üzerinde dalgıç marifeti ile birebir tanımlama ve görüntüleme dalışları yapıldı. Proje Koordinatörü Levent Yüksel, 1999 yılının Eylül ayında başlayan çalışmaların, tüm kış boyunca sürdürüldüğünü söyledi. Yüksel, Karadenizin kendine özgü zorlu koşulları (sınırlı görüş ortamı, yoğun yüzey ve dip akıntıları, sürekli kötü hava ve deniz koşulları, vb) ve özellikle kış aylarında, yüzeyde bile 6 dereceye düşen su ısısı nedeniyle, çalışmalar son derece zor koşullarda sürdürüldü dedi. AYRI BATIKLAR DA VAR Karadenizde iki ayrı batığın daha bulunduğunu ve üzerine dalışlar yapılan ilk iki batığın Struma ile yeterli benzerlik göstermediği için, araştırma dışı bırakıldığını da kaydeden Yüksel, yapılan dalış çalışmalarını şöyle anlattı: Aralık 1999dan itibaren tanımlama dalışlarına başlanan üçüncü ilişken in kaba boyutları, Struma gemisinin bilinen ölçüleri ile son derece benzerlik gösteriyordu. Bu yaklaşık 46 metre boyunda, 6 metre eninde bir ilişkendi. Çalışmalar, bu batık üzerinde yoğunlaştırıldı. Bu arada, yukarıda belirtilen zorlu deniz koşulları dışında, iki önemli faktör, beklenen sonucun elde edilmesini güçleştirdi. Teknik faktör olarak sayabileceğimiz birinci olgu -özellikle kış koşullarında- kötü görüş ortamından dolayı, global (genel) görüntü alınamaması sonucu, toplanan parça parça klişeler birleştirilerek -bir puzzle oluşturur gibi-, batığın tanımlamasını yapmaya çalışmak oldu. Elde edilen bulgular, bu batığın Struma olduğu istikametinde gelişiyordu ancak, kesin verilere henüz ulaşılamamıştı. Gerçek tanımlama için, parçaların yerlerine oturtulması gerekiyordu. Tüm bulgular, pozitif tanımlama aşaması için biriktirildi SU ALTI MEZARI Çalışmaların su altı mezarı ihtimali ile yavaşlatıldığını ifade eden Yüksel, çalışmaları yavaşlatan ve etik faktör olarak sayabileceğimiz ikinci olgu, üzerinde çalıştığımız batığın bir sualtı mezarı olmasıydı. Etik olarak, kutsal bir mabete, bir sualtı mezarına, 759 canın yitirildiği bir batığa dokunmamak gerekiyordu. Dolayısıyla, sadece görsel ve görüntüsel tanımlama yöntemleri kullanılarak yapılan çalışmalar, beklenenin üzerinde vakit aldı. Pozitif tanımlama açısından, zor olan seçildi. Araştırmanın süresi uzadı ama, ilkelerden taviz verilmedi. Batığın üzerinden alınacak bir kaç objenin incelenmesi sonucu derhal tanımlama yapılabilir, mesele hemen çözülebilirdi. Ama bu, kesinlikle yadsınan bir yöntemdi. Bir batığı tanımlamak uğruna ilkelerden taviz verilemez, burada yaşamlarını yitiren insanlara ve yakınlarına saygısızlık edilemezdi diye konuştu. STRUMA SIRRINI VERMEMEKTE DİRENİYOR Haziran sonuna kadar dala-çıka süren mücadele ve bir türlü ulaşılamayan sonuç karşısında yılmadan devam ettiklerini belirten Yüksel, Strumanın sırrını vermemekte direndiğini, fakat Temmuz ekspedisyonu için duyulan beklentilerinin arttığını söyledi. 14-18 Temmuz tarihleri arasında yapılan son dalışlar sırasında, yörede mevcut yüzey akıntısı ve özellikle çok şiddetli dip akıntısı oluştuğunu ve bunun çalışma koşullarını son derece zorlaştırdığını da ifade eden Yüksel, çalışmaların son aşamasını ise şöyle anlattı: Ancak, plankton deplasmanını hızlandırdığı için, global (genel) görüntü kaydına elverişli görüş koşulları kısmen sağladı. Sonunda, Strumayı ve beş ayrı güvertesini baştan sona katedebildik. Puzzleın parçaları birbiriyle öpüştü. Bütün artık önümüzdeydi. Karinasının üzerinde, kireçli su ısısı nedeniyle,yılmadan uzanan, acıların ve inançların gemisi, dehşetin gemisi Strumaydı. Biz Strumayı bulmadık. Struma bizi misafir etti. Defalarca dalmamıza, her seferinde bir yerine inmemize rağmen sırrını saklamayı başaran Struma, sonunda bize güvenmiş, bizi kabul etmişti. Gizemini bizimle paylaşmıştı. Bu saygı yüklü, duygu yüklü bir buluşmaydı. Nefesler tutuldu, soluklar kesildi. Kıç bordasında olması muhtemel ismi görmek için kekamozu kazıyıp, Strumaya zarar vermek istemedik. Belirli belirsiz gözüken tek harfi pas geçtik, kıç güverteye çıktık. Karadenizin o derinliklerde görüş verdiği bu nadir günde, meleklerin bizimle beraber olduğuna inandık. Kıç tarafta yaptığımız video çekimlerinden sonra, boydan boya, baş tarafa uzandık. Infilakın etkisiyle hafif sancak tarafa boyun eğmiş baş tarafın belirli belirsiz hüznü bir yana, tarihe direnen bu abideyi saygıyla selamladık. Baştan kıça dönüş sırasında alınan video görüntüler, bulgularımızı teyid etti. Dekompresyon duraklarında bizleri karşılamaya gelen arkadaşlara verecek müjdemiz vardı. Yumruklar sıkıldı, zafer işaretleri parmaklardan aktı gitti. RİSKLİ DALIŞ Strumanın Karadenizin 80 metre altında yattığını ifade eden Yüksel, karışım gazlar ve teknik dalış metodları uygulansa bile, özellikle zorlu yöre koşullarının etkisiyle, bu bölgede yapılan dalışların riskli dalış kategorisinde yapılan bir çalışma olduğunu söyledi. Güçlü yüzey destek, sağlam ve uygun teçhizat, konusunda uzmanlaşmış, tecrübeli dalıcılarla donatılmamış bir ekibin, bu koşullarda, beklemediği sürprizlere muhatap olabileceğine işaret eden Yüksel, Hiç bir şey yaşamaktan daha değerli değildir, Struma yolcularının sonuna kadar denediği gibi dedi. STRUMA NEDİR? Yapılan araştırmaya göre, 2. Dünya Savaşı bezgini Romen Yahudileri Köstenceden Filistine taşıyacak Struma, 1941 yılının 15 Aralık günü Istanbul (Sarayburnu) Limanına ulaşır ve siyasi pazarlıklar süresince, yaklaşık 2,5 ay bu limanda bekletilir. Istanbulda kaldığı süre içinde, bir kaç şanslı yolcu, çeşitli gerekçelerle bu talihsiz gemiden kurtulmayı başarır. 800e yakın yolcu ve mürettebatla Köstenceden gelen gemi, siyasi pazarlıkların beklenen sonucu vermemesi sonucu, 1942 yılının Şubat ayında bu limandan koparılarak, geldiği yere, Karadenize iade edilir. BİR KİŞİ KURTULMUŞ Ertesi gün, Istanbul Boğazı açıklarında infilak ederek batar. Ileriki yıllarda yapılan araştırmalar, bir Sovyet denizaltısı tarafindan torpillendiği yolundadır. Faciadan bir tek kişi kurtulur. Istanbulda tedavi gören David Stoliar, daha sonra Filistine gider. Orada evlenir, İngiliz ordusunda üniforma giyer. Halen ABDnin Oregan eyaletinde yaşamaktadır. LORD MOYNE ÖLDÜRÜLÜŞÜ Yolcu ve mürettebatıyla Karadenizin karanlık sularında yitirilen bu gemi, bir insanlık ayıbı olarak tarihe geçer. Olay tüm dünyada tartışılır. Savaş sonrası, araştırmalara konu olur. Filistinde protesto gösterilerine ve ayaklanmalara neden olur. Struma yolcularına Filistine giriş vizesi vermeyen Büyük Britanyanın Sömürgeler Bakanı Lord Moyne 1944 güzünde -Struma faciasındaki sorumluluğu nedeniyle- bir suikast sonucu öldürülür. SORUMLU İNGİLTERE Her ne kadar olayların sorumluluğu dönemin Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine yüklenmek istenmişse de, daha sonra açıklanan Ingiliz Dışişleri arşivlerindeki Türkiye-İngiltere yazışmaları, bu facianın asıl sorumlusu olarak, Orta-Doğu çıkarlarını yitirmek istemeyen İngilterenin katı tutumunu gösterir. Türkiyenin Struma yolcularına yfcönelik politikası, İngilterenin tutumuna bağlı olarak biçimlenmiştir. STRUMA OLAYINDA TÜRKİYENİN KONUMU 1941 yılı sonları, 2. Dünya Savaşının alev alev büyüdüğü, Yunanistanı da işgal eden Nazi İmparotorluğu ile sınır komşusu olduğumuz (!) günlerdir. Birbirimizi ayıran bir Meriç Nehri kalmıştır. Batı sınırlarımızda, fiziki bir baskı söz konusudur. Türkiye, savaşa bir adım mesafeye gelmiş, dayanmıştır. Bir başka gerçek, 2. Dünya Savaşı koşullarında, Yahudilerin, Avrupanın neresinde bulunurlarsa bulunsunlar, taciz edildiğidir. Alman ordularının baskısı ve çoğu ülkede istilası sonucu, binlerce Yahudi, temerküz (toplama) kamplarına, gaz odalarına teslim olur. Doğu Avrupa da aynı gelişmelerden nasibini alır. Alman istilası altına giren Romanya ve bu ülkedeki kukla Antonescu iktidarı, Yahudiler üzerindeki baskıları arttırır. Kaçmak elzem olur. Gidilecek coğrafyayı ise tarih belirlemiştir; Filistin. Romanyanın Köstence limanında, Musevi mültecileri Filistine götürmek üzere hazırlanan gemilerden biridir Struma. İngiliz yapımı, Panama bandıralı, Bulgar mürettebatlıdır ve Pandelis isimli Yunanlı bir tacirin mülkiyetindedir. 1941 yılına gelindiğinde, son yolculuğuna çıkmadan önce, Bükreşte Campania Mediteranea de Vapores Limitada acentasına bağlı bulunmaktadır.Yaklaşık 46 metre boyunda, 6 metre eninde, brüt 227 ton bir gemidir. Son derece eski bir tekne ! 1867 Newcastle tersanelerinde inşa edilmiş, alt yapısı saç, süperstrüktürü ahşap bir tekne. Nazi soykırımından kaçmak pahasına, son kuruşlarını ödeyerek bu gemiye binen 769 insan, 15 Aralık 1941 günü Sarayburnu açıklarına gelir dayanır. Dönem karışık. Türkiye Cumhuriyeti savaş yıllarını tarafsız ülke konumunda tamamlama mücadelesi veriyor. Savaşa girmemek uğraşında, elinden geleni yapıyor. Siyasi manevralarla, kimseyi kırmadan, ülkeyi çok daha kötü durumlara düşürmemek için verilen amansız bir mücadeledir bu. ULUSLARARASI ORTAM İngilizler, Arap petrollerini pompalama uğraşında, Araplara verdikleri sözün arkasında durmaya çalışarak, işgal altında tuttukları Filistine yönelen Yahudi göçünü kısıtlamaya, mümkünse engellemeye çalışıyor. Yahudi göçünü kotalarla belirlemişler. (Bu kotaların savaş sonunda doldurulmamış olması acı bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır) Arap ayaklanmalarının önüne geçmek için, Filistine ulaşmak isteyen Yahudileri, ne pahasına olursa olsun, durdurma yoluna gidiyorlar. Dolayısıyla, Strumanın Sarayburnu limanını terk ederek Filistine yönelmemesi için korkunç bir baskı vardır dönemin Refik Saydam Hükümeti üzerinde. Hatta, bu baskılar, Struma Köstence limanını terk etmeden başlatılmıştır. İngilizler, Sakın haaa, Boğazlardan geçirmeyin sinyalini çok önceden yollamıştır. Alman gemileri, Romanya ve Bulgaristan limanları ile, o dönemde Adriyatike kıyısı olan Avusturya arasında gidip gelerek, boğazları su yoluna çevirmişler. Sovyetler, Boğazlardan geçen Alman gemilerininin hareketini denetlemediği için Türkiyeye gönül koymuş, nota üzerine nota vermektedir. 2. Dünya Savaşında, Türkiyenin müdahil taraf olmayışının eksikliğinin çekildiğine inanan ülkeler yoğunlukta, ülkeyi, bu ateş topunun içine yuvarlamak isteyen yabancı güçlerin ayak oyunları revaçtadır. Sıcak, karışık günler, grift ve ince ilişkiler yaşanıyor Istanbul sokaklarında ve Ankaranın yönetim koridorlarında. İşte, böylesi bir ortamda gelip dayanır Struma Sarayburnu limanına. STRUMA PROJESİ VE GETİRDİKLERİ Ağırlıklı olarak 2. Dünya Savaşı yıllarında Balkanlar / Orta-Doğu ekseninde yaşanan bir trajedinin en önemli taşıdır Struma, bir dönüm noktasıdır. O, gröçler tarihinin değiştiği an, yeniden yazıldığı yerdir. Struma gemisi enkazının bu gün bulunması sonucu, 1917 yılında Osmanlı egemenliğinin yitirildiği Kudüsten, İsrail Devletinin kuruluş tarihi olan 1948e kadar geçen, 30 yıllık bir dönem içinde yaşanan bazı gizli kalmış gerçekler gündeme taşınacaktır. Bu buluş, insani bir trajedinin belleklerden yeniden çekilip çıkarılılmasına yol açacaktır. İkinci Dünya Savaşının, nasıl gerçekleştiği halen tartışmalı bir faciasına değin, araştırmacıların önünü açacaktır. Bir başka açıdan bakıldığında, 12 Eylül 1942de U.156 Alman denizaltısı tarafından batırılan Laconia yolcu gemisinden sonra, İkinci Dünya Savaşının en büyük sivil deniz faciası Struma, deniz tarihi ve batık araştırmacılığı açılarından, son yüzyılın en önemli mihenk taşlarından birisi olarak kabul edilmelidir. | ||||||||
Ergenekonda 16 kişi daha gözaltında | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||