|
15 Nisan Bu sözler, Arjantinin bir varoşunda yaşayan ve o dönemde sadece altı yıldır futbol oynayan 15 yaşındaki bir gencin ağzından dökülmüştü. 1975te o boyundan büyük lafları eden genç, Meksika 86da Dünya Kupasını ellerine aldı, öptü ve havaya kaldırdı... İşte bu yazı, adına şarkılar yazılan o gencin, kolunda Che, bacağında Castro dövmesi olan küçük dev adamın, yeşil sahaların bugüne kadar gördüğü en büyük yetenek olan Diego Armando Maradonanın hikayesidir... |
Diego Armando Maradonanın 10 Kasım 2001 tarihinde yaptığı jübileyle aktif futbol hayatına bir kez daha nokta koyması, futbol tarihinde bir devrin kapanması olarak da değerlendirilebilir. Futbolun bir eğlenceden milyarlarca dolarlık bir pazara dönüşmesi ve futbol oynayan delikanlıların azalması olarak özetleyebileceğimiz bu sürecin başlangıcı, elbette ki Maradonanın jübilesinden çok daha öncelere tekabül eder. Ama müthiş kişisel yeteneklerinin yanında futbola tutkuyla bağlı olan ve futbolu para kazanmaktan çok, zevk almak için oynayan Maradona, bu özellikleriyle türünün son örneklerinden biridir. | |||||||||
| FUTBOLDA ENDÜSTRİ DEVRİMİ! Futbol, yalnızca sahadaki 22 oyuncu ve üç hakemin bir topun peşinden bir o kaleye bir bu kaleye koştuğu bir oyun değildir. Futbol asla sadece futbol değildir. (1) Stadyumlarda ve ekranların karşısında bu oyunu izlemek için toplanan, kadınıyla erkeğiyle milyonlarca insan; takımlarının logosunu taşıyan formaları, atkıları, bereleri, eşofmanları, minik bir servet haline gelen sezonluk kombine biletleri, maçların yayın hakkını elinde bulunduran yayıncı kuruluşun dekoderlarını satın alan milyonlarca taraftardır aynı zamanda. Bir Avrupa Şampiyonası ya da Dünya Kupası düzenlemenin veya böyle bir turnuvayı kazanmanın getireceği maddi-manevi kazanç ve prestijdir de. |
||||||||
Futbol bir ölüm kalım meselesi değildir. Bundan daha öte bir şeydir.
|
Bir futbolcunun topu ayağına aldığında yapabileceği yüzlerce hareketin kombinasyonundan öte, attığı golden sonra sponsor firmasının reklam panosunun önünde sevinmesi, ya da onlarca kameranın önünde konuşurken taktığı şapkanın üzerinde yazan şirketin ismidir. Ama tüm bunların yanında, Futbol bir ölüm kalım meselesi değildir. Bundan daha öte bir şeydir. (2) ONUN BÜYÜSÜ... Futbolun endüstrileşmesini bir başka yazıya bırakarak Maradonaya, tribünlerin ona taktığı isimle El Diegoya dönelim isterseniz. Sonuçta ben ancak dünyanın en iyi üçüncü futbolcusu olabilirim. Çünkü birincisi Diegodur, ikincisi her zaman Diegodur ve sonra diğer önemli futbolcular gelir diyen Carecaya katılacak yüz binlerce futbolsevere ve FIFAnın internet üzerinde yaptığı ankette Dünyanın En İyi Futbolcusu seçilmesine rağmen, Maradona futbolun bir takım oyunu olduğunun bilincindedir. |
||||||||
| Napolideki hocası Ottavio Bianchi onun bu özelliğini şöyle vurgular: Dört yıl boyunca onun takım arkadaşlarına serzenişte bulunduğunu görmedim. Doğal yeteneklerini diğer oyuncular üzerinde baskı aracı olarak kullanmadı; hata yapanları yüreklendirici sözler sarfetti, onları azarlamadı. Ama diğer yandan, hiçbir rakip savunmanın engelleyemediği şahsî yeteneklerinin de farkındadır. Takımda kimin oynadığı ya da kimin teknik direktör olduğu önemli değil. Herkes bilir ki Arjantinin o sevgili 10 numarası bana aittir. Sonsuza dek der bir söyleşisinde. Ve futbolla birazcık ilgilenen herkes bilir ki, bir orkestra için maestro ne ise, bir futbol takımı için de 10 numara odur. Futbolda genelde şansı bol olan değil 10 numarası iyi olan kazanır. (3) SONSUZA DEK 10 NUMARA İşte o Maradonanın sonsuza dek kendine ait olarak gördüğü 10 numara, Arjantin Futbol Birliğinin (AFA) 25 Eylül 2001de yaptığı bir açıklamayla emekliye ayrılmıştı. Maradonanın yıldızının parlamaya başladığı 21 yaş altı takım da dahil olmak üzere, tüm Arjantin milli futbol takımlarında 10 numaranın artık kullanılmayacağı açıklandı. İtalyanlar ise Maradonayı onurlandırmakta Arjantinlilerden daha atak davranmıştı. İlk defa bir İtalyan takımı bir sırt numarasını emekliye ayırdı: Maradonanın 1984-1990 arasında giydiği 10 numaralı Napoli forması. (4) ALTIN ÇOCUK İsterseniz, kimilerine göre üçkâğıtçı, uyuşturucu müptelası, ahlaksız, kadın ve araba sevdalısı şımarık bir top cambazı, kimilerine göreyse dünyanın en yetenekli ve gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu olan Diegitonun fırtınalı yaşamını anlatmaya başından başlayalım. | ||||||||
|
30 Ekim 1960da, Buenos Airesin Fiorito adlı varoşunda, sekiz kardeşin beşincisi olarak dünyaya gelir. Suları akmayan, ama yağmur yağdığında içi su dolan iki gözlü gecekonduda büyür. Maçların devre aralarında seyircileri eğlendirmek için yeşil sahalara ayak basmasını saymazsak, Arjantin liglerindeki ilk maçına daha 16sına basmadan, Cebollitas takımının 16 sırt numaralı formasıyla, ikinci yarıda çıkar. 1977de, daha 17sine basmadan Macaristana karşı milli formayı giyer. Artık Argentinian Jrs. takımının profesyonel futbolcusudur ve inanılmaz yeteneklerinden dolayı Pibe de Oro (Altın Çocuk) olarak çağırılmaktadır. Genç yaştaki bu başarılarına rağmen Arjantin Teknik Direktörü Cesar Menotti, Dünya Kupasında oynamanın baskısını kaldıramayacağını düşünerek onu son anda 78 Dünya Kupası kadrosundan çıkarır. Maradona yaşlı gözlerle evine dönüşünü hâlâ dün gibi hatırladığını söyler sonraları: Hayatımın en büyük hayal kırıklığıydı, üzerimde bıraktığı iz asla silinmeyecek. İntikam yemini eder günlerce; bu olay onu kamçılayan ve hınçla futbol oynamaya iten bir dürtü halini alır. Arjantin Ümit Milli Takımıyla 79da kazandığı Dünya Kupasından sonra ilk kulüp şampiyonluğunu 1981 yılında Boca Juniorsla tadar. 82 İspanyada bekleneni veremez, ama İspanyolların gözüne girmeyi başarmıştır. Dünyanın en pahalı futbolcusu olarak (5 milyon sterlin) Barcelonaya transfer olur. Katalan takımıyla 83te İspanya Kral Kupasını ve İspanya Süper Kupasını kazandıktan sonra, 1984te yine rekor bir ücretle (6.900.000 sterlin) Napoliye transfer olur. Diegitonun altın yılları başlamıştır. ELLER YALAN SÖYLEMEZ Batı Almanyayı finalde 3-2 mağlup eden Arjantin, 1986 Dünya Kupasını, Maradona da FIFA tarafından Kupanın En İyi Futbolcusu seçilerek Altın Topu kucaklar. Ancak Meksika 86 Dünya Kupası birçok şampiyonanın aksine, finaliyle değil çeyrek final karşılaşmasıyla hafızalara kazınmıştır. Arjantin-İngiltere çeyrek final müsabakası, sadece Maradonanın kişisel tarihinin değil, dünya futbol tarihinin de çok önemli iki olayına sahne olur: Maradonanın sol eliyle attığı, Arjantini İngiltere karşısında 1-0 öne geçiren |
||||||||
dünyanın belki de üzerine en çok konuşulan golü ve ilkinden beş dakika sonra gelen ve altı İngilizi çalımlayarak İngiltere ağlarına gönderdiği ikinci gol. Maçın hemen ardından verdiği demeçte, elle attığı golün iptal edilmemesi için Ben kimim ki hakemin dürüstlüğünden şüphe edeyim diyen El Diego, tarihî açıklamasını yapmakta gecikmez: O benim değil, Tanrının eliydi... Evet, Futbol asla sadece futbol değildir ve Maradona o golleri sadece İngilizlerin ünlü kalecisi Peter Shiltona değil, tüm İngilizlere karşı atmıştır. Zira İngiltere, Falkland (Malvinas) Savaşını kazanalı dört yıl olmuştur ve Arjantin halen Falklandda ölen çocukların yasını tutmaktadır. Maradona daha sonra, ülkemizde henüz yayımlanmayan Ben El Diego (Yo Soy El Diego) adlı kitabında bu olayı şöyle anlatır: Bu maç bizim için bir final gibiydi. Çünkü, bir takıma karşı değil, bir ülkeye karşı kazanmış olacaktık. Maçtan önce futbolun Falkland Savaşıyla ilgisi olmadığını söyleyip duruyorduk, ama orada birçok Arjantinli çocuk ölmüştü; onları kuş yavruları gibi öldürmüşlerdi... Bu bir rövanş olacaktı, sanki Malvinasın intikamını alacaktık. Yaptığımız röportajlarda hepimiz, bunları birbirine karıştırmamak lazım; futbol ve politika ayrı şeylerdir filan diyorduk, ama yalandı hepsi, düpedüz yalan! İşte bunun için, sanırım attığım gol, golden öte bir şeydi. Aslında iki gol atmıştım, ikisinin de zevki ayrıydı. |
|||||||||
Bazen, ilk attığım, elimle attığım gol daha çok hoşuma gidiyor. O sıralarda söyleyemediğimi şimdi söyleyebilirim artık; o dönemde golü Tanrının eli diye açıklamıştım, ne tanrısı yahu! Basbayağı Diegonun eliydi ve sanki İngilizlerin arka ceplerinden cüzdanlarını yürütüyordu... Kimse farkına varmadı: Kendimi bütün gücümle fırlattım. Bu kadar yükseğe nasıl zıpladım, bilmiyorum. Sol yumruğumu ve kafamı geriye attım, kaleci Shilton, Peter Shilton anlamadı ve arkadan gelen Fenwick itiraz eden ilk kişi oldu. Bir şey gördüğünden değil, zıplayarak kaleciyi nasıl aştığımı anlayamadığından. Yan hakemin orta yuvarlağa gittiğini görünce, babamın bulunduğu tribüne koştum, bağırdım. Bizim ihtiyar beline kadar sarkmıştı, golü kafamla attığımdan emindi! Sol yumruğumu golü kutlamak içinmiş gibi yukarda tutuyor, bir yandan da hakemlerin nerede olduğuna, bir şeyden şüphelenip şüphelenmediklerine bakıyordum. Hiçbiri bir şey anlamamıştı. İngilizler protesto ediyordu, Valdano da parmağını dudaklarına götürmüş, şşt yapıyordu bana, hastanedeki hemşire fotoğrafları gibi. Kendisi bazen eliyle attığı golü daha çok sevdiğini söylese de, İngiltere ağlarına giden futbol tarihinin en güzel golünün de onun kalbinde ayrı bir yeri vardır: İngiltereye attığım ikinci gol rüya gibiydi. Fioritoda yaşarken hep böyle bir golün hayalini kurardım. Gerçi rüyalarımdaki gibi Kızılyıldız formasıyla olmadı ama dünya kupasında attım o golü. TANRI MARADONAYI, MARADONA FUTBOLU YARATTI El Diegonun Napoli yılları onu kokain, takımını ise kupa müptelası yapar. Napoli, 100 yıllık mazisinin ilk Serie A şampiyonluğunu Maradonayla yaşamıştır. 1987de Serie A Şampiyonluğu ve İtalya Lig Kupası; 1988de Serie A Gol Krallığı; 1989da UEFA Kupası; 1990da Serie A Şampiyonluğu ve İtalya Süper Kupası ard arda gelir. Aslında Maradonanın Napoli için ne anlam ifade ettiğini tribünlerdeki yerlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayan (5) Napoli taraftarları Tanrı Maradonayı, Maradona futbolu yarattı diyerek, kulüp yöneticileri ise Maradonanın 10 numaralı formasını emekliye ayırarak göstermişti. |
|||||||||
| Ama Galatasarayın Juventusla oynadığı Şampiyonlar Ligi maçından önce bir Napolilinin söyledikleri, Güney İtalyalıların bu duygusallığının temelini anlamak açısından önemli: (Kuzey İtalyada yaşayanları kastederek) Bizi adam yerine koymazlar. Ayrılmak isterler. Kuzey takımlarında İtalyan bile oynatmazlar. Milli Takıma Güneyden oyuncu almazlar. Üstelik onların bize karşı oynadıkları her maçın topu da yuvarlak değil, dört köşedir. Bir köşesinde para, öbüründe mafya, üçüncüde şike, dördüncü köşede de başkanlarının ismi vardır. Niye tutalım Juventusu? Hep ezildik, ezdiler bizi. Başımızı, ilk defa bizi şampiyon yapan Maradona ile kaldırdık gururla. 80 bin Napolili 1990 Dünya Kupasında boşuna mı bağırdık Arjantin diye. Üstelik İtalya-Arjantin maçında. (6) Evet, Napoli taraftarı İtalya 90da Arjantini desteklemiştir. Nitekim Arjantin, Meksika 86daki finale kadar yükselme başarısını İtalya 90da da yineler. Ama 90ın finali 86ya benzemez. Finalde Almanyayla karşılaşan Arjantin, biraz da hakemin iltimasıyla kupayı panzerlere kaptırır. Futbolda tanrı gibi futbolcular olsa da, hakemin kararının değiştiğini gören olmamıştır. Ve kupa 90 dakikanın sonunda Matthäusun ellerinde yükselirken El Diego yine ağzını açar: Mafya kazandı! |
||||||||
El Diegoya göre Arjantin, Meksika 86nın ve İtalyayı 1990 Dünya Kupasında hem de kendi evinde elemenin diyetini ödemiştir. Eğer İtalya 90da İtalyanın kazandığı penaltıları, rakip takımlarının gördüğü kırmızı kartları şöyle bir gözümüzün önüne getirirsek, birilerinin İtalyaya final oynatmak arzusunu ve Maradonanın ne demek istediğini daha iyi anlarız. MARADONA DOPİNGİ Maradonanın gündeme geldiği tek konu, ne yazık ki futbolu değildi. Uzun bir süre uyuşturucu kullanımına bağlı ciddi sağlık sorunları yaşadı. Ama bunu sevenleriyle paylaştı; bir efsane değil, bir insan olarak kendini anlatmaya çalıştı. Ben El Diego adlı kitabında Kimse beni uyuşturucunun ya da paranın gerçek hislerimi değiştirdiğine inandıramaz. Hiçbiri. Hep aynı insan olarak kaldım, hep olduğum insan olarak. Ben Maradonayım. Ben El Diegoyum diye yazıyordu. |
|||||||||
Uyuşturucu nedeniyle kalp krizi geçirdiği günlerde, Bir hiçle başladım; elimdeki tek şey, tanrının bana verdiği, topu istediğim yere gönderebilen iki ayaktı diyor ve ekliyordu: Ama tanrı bu ayaklarla birlikte bana budalalık ve bazı bağımlılıklar da verdi. Maradonanın bahsettiği bağımlılığın kokain olduğu sır değil. Ama şu da bilinmeli ki, futbolun kötü çocuğu Maradona, FIFA başkanının önünde el pençe divan dursa ve diline biraz hakim olabilseydi belki bu bağımlılığını mezara kadar sır olarak taşıyabilirdi. (7) Öte yandan, bir zamanlar kendisi de uyuşturucu müptelası olan ünlü İngiliz grubu The Pulpın solisti ve söz yazarı Jarvis Cockerın şu sözleri de sorunun bir başka boyutunu ifşa ediyor: Uyuşturucular seni bir yerlere kestirmeden götürür, ama yapman gereken, mutluluğunu alnının teriyle kazanmak... Pop sanatçısı olarak, uyuşturucu kullanmak neredeyse iş tanımının bir parçasıydı. (8) Anlaşılan Jarvis Cockerın bahsettiği iş tanımı Maradonanınkiyle de örtüşüyordu. El Diego, La Republica gazetesine verdiği bir demeçte, Hiçbir zaman uyuşturucunun bayraktarlığını yapmadım. Uyuşturucu bu dünyanın en kötü şeyi. Ama şu da bir gerçek ki, bizi yönetenler uyuşturucu işinde. Kullanmasalar bile uyuşturucuyla aklanan paraları alıyorlar. Bizi kumanda eden her şey, bizi uyuşturucuya sürüklüyor diyordu. Maradonanın hikayesini trajikleştiren önemli figürlerden biriydi kokain. 1991de Bariyle oynanan lig maçında Maradonanın kokain kullandığı tespit edilmiş ve İtalyan Futbol Federasyonu tarafından 15 ay sahalardan uzaklaştırılmıştı. El Diego bu olaydan Napoli Başkanı Ferlainoyu sorumlu tutuyordu. Zira Maradona, 1990da oynanan UEFA finalinden sonra Olympique Marseille takımına transfer olmak istediğini söylemiş, başkan da onu yollayacağına söz vermişti. Ancak başkan bu sözünü tutmadı. Maradona, Olympique Marseillee gitmek istiyor ama yerinden kıpırdayamıyordu. Ve yeniden uyuşturucu kullanmaya başladı. Daha sonraları El Grafico dergisine şu demeci verecekti: Bari maçına kasten kokain alarak çıktığıma inanıyorum, çünkü gitmek istiyordum. Onun için bu bağımlılık şöhretin bedellerinden biriydi ve bu bedeli ağır biçimde ödedi. FIFAnın verdiği Yüzyılın Futbolcusu ödülünü alırken Futbolu asla hafife almadım. Ne var ki kendime, bedenime saygım yoktu. Beni gençlere örnek göstermeyin. Kimseye, kendi çocuklarıma bile örnek olamam, olmamalıyım (9) demişti. Maradonayla ilgili bir başka iddia da onun doping yapıyor olduğuydu. Amerika 94 Dünya Kupasında Yunanistanla oynadıkları grup maçında yapılan testte kanında epehdrine bulunduğundan şampiyonadan ihraç edildiği açıklanınca kimse kulaklarına inanamadı. Hatta Bangladeşte insanlar işi ileri götürüp FIFAyı protesto etmek için sokaklara bile dökülmüştü. Belki nezle tedavisi için, belki de zayıflamak için birtakım ilaçlar kullanmış olabilirdi Maradona. Ama bir şey kesindi, o da daha iyi futbol oynamak için ilaç almayacağı. Buna zaten ihtiyacı yoktu. İngilizler Meksika 86 finalinden beri Maradona gibi oynamaya yarayan bir hap keşfetme sevdasına kapılmış olabilirdi; ama çabaları henüz sonuç vermemişti. |
|||||||||
EN BÜYÜK TARAFTAR, POLİTİKACILAR SAHTEKÂR İtiraf etmek gerekir ki Maradonaya olan saygı ve sevgimizin sebebi, onun futbol dehası kadar başı sıkışınca Amerikayı ya da gelişmiş bir Avrupa ülkesini değil Kübayı seçmiş olması ve Papa fakirleri çok düşünüyorsa Vatikandaki altınlarını satsın gibi toplumsal içerikli mesajlar vermesidir. O, bir futbolcunun üzerine vazife olmayan konularda konuşur, haksızlıklara ve bu haksızlıkların müsebbibi politikacılara isyanını sert bir dille ifade ederdi. Dünya Kupası için Amerikaya geldiğinde, zamanın Arjantin Başkanı Carlos Menemi hedef alarak, Buralarda dolaşıp caka satacağına ve dünya kupasını kazanacağız diye böbürlenip duracağına, sokaklarda aç gezen fakirleri ve evlerinde oturan işsizleri düşünmeli demişti. Şilili diktatör Pinochet tutuklandıktan sonra, Pinochetnin tutuklanmasına çok sevindim. Arjantinli diktatörlerin sonunun da aynı olmasını dilerim diyen Maradona için politikacılar iflah olmaz birer hırsızdır: Birçok defa beni politikaya çekmeye çalıştılar, ama ben ekmeğimi koşarak ve top oynayarak kazanıyorum. Elimi insanların cebine sokmam. Politikacıların hırsız olduğu aşikar. Yoksa o kadar malı mülkü nasıl edinebilirlerdi? Ama bazı politikacıları hariç tutar efsanevî futbolcu. Hatta FIFAnın düzenlediği ankette futbolseverlerin oylarıyla kazandığı Yüzyılın Futbolcusu ödülünü Arjantinlilere, eşine, dünyadaki tüm futbolculara, ona oy veren tüm taraftarlara ve dünyanın en ünlü Arjantinlisine ithaf ederken, Özellikle de Fidel Castroya demeyi ihmal etmez. Peki ama nedir Maradonanın Castro ve Küba sevgisinin kaynağı? Belki memleketlisi Cheden ötürü kanı kaynamış, belki sosyalizmin bu son kalesinin dünyanın namusunu koruduğunu düşünmüştür. Ama Kübaya ve lideri Castroya bir vefa borcu vardır El Diegonun. |
|||||||||
Ocak 2000de ölümden dönmesine yol açan kalp krizi sonrası Castronun davetiyle Kübaya gelir. Dünyanın belki de en gelişmiş sosyal sağlık kurumu olan, Castronun övünç kaynağı Küba Sağlık Servisi sayesinde eski günlerine döner. Bu Karayipler adasında çok daha huzurlu bir yaşamı keşfeden Maradona, Kübada yeniden nefes almaya başladım der. Sağlığına kavuşmasında Kübanın ve Castronun ona verdiği desteğin bilincindedir. Sol omzundaki Che dövmesinden sonra, sol bacağına da bir Castro dövmesi yaptırır. 10A SON VEDA Maradona, İtalya Futbol Federasyonunun verdiği 15 ay futboldan men cezasından sonra bir daha futbol oynamak için İtalyaya dönmez. Önce Sevilleye, ardından Newells Old Boysa ve yeniden Boca Juniorsa transfer olur. Birçok iyi maç çıkarmasına ve inanılmaz goller atmasına karşın, inişli çıkışlı futbol yaşamında yeni bir sayfa açmayı başaramaz. Futbol sahalarının bu en yetenekli oyun kurucusu, kendi hayatını bir türlü kuramaz. 1997de Boca Juniors formasıyla jübilesini yapar. 2001 yılının son günlerinde, Arjantin milli formasını bir kez daha giymek istediğini açıkladığında yine manşetlerdedir. Boca Juniorsun ünlü Bombonera stadına son bir kez daha çıkar ve dünya karmasıyla Arjantin milli takımı arasında oynanan maçla o çok sevdiği 10 numarasına bir kez daha veda eder. Maradona, sağ ve sol ellerinden tutan iki kızıyla yeşil sahaya son kez futbolcu olarak ayak bastığında, yer gök inlemektedir. Ama maçın en duygusal anlarından biri, Maradonanın attığı golden sonra çıkardığı formasının altından Boca Juniors formasının görünmesidir. Maradona oyunun son 20 dakikasında Boca formasıyla mücadele ederken, Bombonerayı dolduran 50 bin Boca taraftarı çoktan gözyaşlarına boğulmuştur bile. HIZLI YAŞA, GENÇ ÖL Diegitoya ölümden korkup korkmadığı sorulduğunda, Beatlesların dördü de cennete gitmeden ölemem. Şimdilik daha biri orda; demek ki güvendeyim cevabını vermişti. John Lennondan sonra George Harrison da öldüğüne göre, Maradonanın bir ayağı çukurda sayılır. Şaka bir yana, Simon Kuper, Arjantinde herkes onun yakında ölmesini bekliyor. Eğer genç denilebilecek yaşta ölmezse insanları biraz hayal kırıklığına uğratacak (10) diye yazmıştı. Zira Arjantinin kahramanları hep genç yaşta ölmüştü: Kan kanserine yenilen Evita Peron, uçak kazasında ölen Tangonun en ünlü sesi Carlos Gardel, Bolivyada vurulan dünyanın en çok tanınan Arjantinlisi ve efsanevî gerilla lideri Che Guevara ve Maradona için de bir şarkı bestelemiş olan ve birkaç yıl önce araba kazasında ölen şarkıcı Rodrigo... Hepsi erken ölmüş ve Arjantinde kahramanların genç ölmesi neredeyse bir gelenek olmuş... |
|||||||||
Bu nevi şahsına münhasır kahraman, Ocak 2000de kalp krizi geçirdiğinde bu geleneğin yine bozulmayacağı düşünülüyordu. Ancak El Diego, azraile attığı son vücut çalımıyla diğer iki Beati beklemeye kararlı olduğunu cümle aleme gösterdi. Evet, Maradona ölmemişti ama onu Maradona yapan yeteneklerini bir daha sergileyemeyecekti. Rakip savunmaların arasında bahçede yürüyüşe çıkmış rahatlığıyla dolaştığı günler geride kalmıştı. Bir süre antrenör olarak şansını zorlasa da, El Diegonun stadyumlardaki parlak yaşamı artık sona ermişti. Hem onun, hem de futbol aleminin tarihinde ilk devre kapanmış, hakemin düdüğüyle ikinci devre başlamıştı. Doğru, yaşamının bu ikinci devresi ilk devresi kadar sansasyonel olmayacak. Tribünleri dolduran binlerce futbolseverin MARADONA çığlıkları altında rakip savunmaların belini kırıp ağları havalandıramayacak. Topla ceza sahasına girerken siyah kıvırcık saçları rüzgârla dalgalanmayacak. Kasap kılıklı bir defans oyuncusu onu kaçırıp top yerine ayağına girdiğinde, yüzünü buruşturup, ellerini birleştirerek ayağa kalktıktan sonra tanrıdan cevap ararcasına gökyüzüne bakmayacak. Belki attığı çalımlarlar, verdiği paslarla, çektiği şutlarla yeni kupalara adını yazdıramayacak... Ama spikerlerin Maradona, Maradona, Maradona... Gooooolll çığlıkları kulaklarımızdan hiç gitmeyecek. Onun futbol tarihinde hep ayrı bir yeri olacak. Nice yıldızlar gelip geçecek, ama onun yıldızı parlamaya devam edecek. Fransız rock grubu Noir Desirin bir şarkısında İsyancı Kumandan Yardımcısı Marcos için dediği gibi, Onun yıldızına... (11) Dipnotlar 1 Gazeteci-yazar Simon Kuperin kitabının Türkiyedeki adı. 2 Bill Shankly. Liverpoolun efsanevî menajeri, eski futbolcu. 3 Bu vesileyle, Türkiye yeşil sahalarının görüp geçirdiği en büyük 10 numaraya, Commandante Hagiye bir kez daha saygılarımızı sunalım. Seni çok özledik Giga... 4 AFAnın aldığı bu karar, ne yazık ki hiçbir resmî turnuvada uygulanamadı. Zira FIFA, turnuvalara katılan takımların, oyuncularına 1den 22ye kadar sırt numarası verebileceğini açıklamıştı. Arjantin, 10 numarayı kimseye vermemesi durumunda Dünya Kupasına bir kişi eksik katılacaktı. Bu durum, o sevgili 10 numaranın, yetenekleri hiçbir zaman Maradonayla kıyaslanamayacak olan bir sağ kanat oyuncusuna, Ariel Ortegaya verilmesini doğurmuştu. 5 Liverpool Taraftarlar Birliğinin tüm taraftarlara hitaben yayımlanan bildirisinden. (Dünyanın tüm taraftarları, birleşiniz! Tribündeki yerlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok.) 6 Bilgin Gökberk, Bir İtalyan Hikayesi, 28 Eylül 2001, Milliyet 7 Türkiyede kutsal ittifaktan bahsedenler bilmelidir ki, o kutsal ittifak asıl Almanyada Bayerni iktidarda tutar. Ve eğer Daum Alman Milli Takımına Münihten gidiyor olsaydı, onun kokain kullandığından kimsenin haberi olmayacaktı. Tıpkı iktidarın yanında olan onlarca sanatçının, sporcunun ne haltlar yediğini bilmediğimiz gibi. Mehmet Demirkol, 13 Mart 2001, Radikal 8 Roll Dergisinin Aralık 2001 tarihli 59. sayısında yer alan Bir cesede hayat öpücüğü başlıklı röportajdan. 9 www.ntvmsnbc.com 10 Simon Kuper, 22 Ekim 2000, The Observer 11 A ton étoile / Yıldızına, Marcosa, neşeye, düşlerin güzelliğine, melankoliye, bizi saran umuda, ateşin sağlığına, ve meşaleye, yıldızına... (666.667 Club / Noir Désir) Kaynaklar www.diegomaradona.com/, www.vivadiego.com/, www.geocities.com/maroteb/, www.maradona.8m.net/home.html, www.pibedeoro.com/, www.onefootball.com, http://maradona10.com/, www.maradona.com/index-e.htm, http://football.guardian.co.uk/, www.allgoal.org/, www.fcbetting.com/, www.fifa.com/, www.footballculture.net/, www.terra.com/specials/sportsicons/, www.worldcuparchive.com/, www.countrylife.co.uk/worldsoccer/index.htm, www.netway.it/~elio/diego.htm |
|||||||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||