Home page
Haber Menüsü


Güncelleme: 14:06 TS 7 Mar., 2003
NTV-MSNBC
Programın tam metni

Deniz Gökçe: İyi akşamlar efendim. Bir Ekodiyalog programında daha beraberiz. Ancak bu akşam özel, çok özel bir Ekodiyalog programımız var. Bundan 3.5 ay kadar evvel şu anda Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olan Sayın Ali Babacan seçimin ertesi günü bir AKP Ankara Milletvekili olarak Ekodiyalog programına katılmıştı. Ve o zaman daha bakan olarak görevi almamıştı, çünkü hükümet de kurulmamıştı ve Ekodiyalog’u şereflendirmişti. Şimdi 3.5 ay geçti ve Türkiye’nin geçmiş problemleri AKP hükümetinin ve Sayın Devlet Bakanı’nın önüne kondu bu süre içinde. Kabaca Türkiye’nin acendesi, problemlerin boyutu açıkça ortaya çıktı. Sayın Bakan bizi kırmadı, Ekodiyalog’a misafir olmayı kabul etti ve Ankara’dan Sayın Bakan’la Ekodiyalog programını müştereken yapacağız. Hoşgeldiniz efendim.
       
       Ali Babacan: Hoşbulduk, teşekkürler.
       
       Deniz Gökçe: Size teşekkür ediyoruz, Ekodiyalog için büyük bir şeref bizle beraber olmanız..
       
       Asaf Savaş Akat: Geçen sefer Sayın Bakan Ankara’dan, stüdyodan, biz İstanbul’daydık, böyle yanyana değildik. Şimdi karşı karşıyayız.
       
       Deniz Gökçe: Şöyle yapalım Sayın Bakan, siz bir 3-3.5 aylık deneyiminizle Türkiye’nin genel tablosu sizin gözünüzle nasıl gözüküyor bugün? Çok acil şekilde çok önemli ölçüde deneyim kazandınız. Bir bize anlatın, Türk ekonomisi nerede, nereye gidiyoruz, neler oluyor? Ondan sonra da arzu ettiğiniz yönlere doğru konuşmayı çekelim.
       
       Ali Babacan: Peki.. Biliyorsunuz biz hükümeti kurduğumuzda çok önemli dosyaları masamızın üzerinde bulduk, hem de baya kalın kalın dosyalar. Bir Avrupa Birliği dosyası vardı biliyorsunuz, Kopenhag Zirvesi’ne kadarki süreçte, ama yoğun bir şekilde mümkün olduğunca iyi bir sonuç almak için çok yoğun çalıştık. Kıbrıs dosyası vardı ki hala devam ediyor yoğun bir şekilde Kıbrıs’la ilgilenmeye devam ediyoruz. Tabi 2001 yılında yaşadığımız son 50 yılda, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşadığımız en büyük krizden bir geri düzelme dönemi, süreci içindeyiz. Bu sürecin devamı için uygulanması gereken ve çok dikkatli takip edilmesi gereken bir ekonomik programımız söz konusu, bu dosya var tabi. Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası’yla olan ilişkiler ve bu ekonomik program süreci ve tabi belki de bunlardan hepsinden daha önemli bir Irak dosyası. Ki hele hele kısa vadede hem siyasi, sosyal, ekonomik açıdan ülkemizi çok önemli bir şekilde etkileyebilecek önemli bir dosya.
       
       Deniz Gökçe: Bu arada sosyal içerikli böyle nemalar falan gibi şeyler...
       
       Ali Babacan: Onlar artık bunların yanında küçük mesele kalıyor. Yani bu arada tabi çok farklı şeylerle de var. Gene hükümet kurulur kurulmaz bir geçici bütçe söz konusuydu. Seçim araya girdiği için asıl büyük bütçe yapılamamıştı, 3 aylık geçici bir şey yaptık. Daha sonra hemen yılbaşından bu yana asıl büyük bütçe, bir yıllık büyük bütçeyle tabi ilgilendik. Bir de tabi bizim bakanlığımızın ilgilendiği konular da oldukça geniş. Yani ekonomik programla ve reform süreciyle ilgili hemen hemen her konu masamıza geliyor. Yani bu maaş artışlarından tutun da yani uçak şeyine kadar...
       
       Deniz Gökçe: İlgili kuruluşlardan sorumlusunuz...
       
       Ali Babacan: Tabi tabi.. Bir de tüm bu ekonomik reform süreci ve özellikle ekonomik programın yürütülmesiyle ilgili bütün konular mutlaka bir kere önümüze geliyor.
       
       Asaf Savaş Akat: Yani niyet mektubu ve programın koordinasyonu.... Siz mi imzalayacaksınız yeni niyet mektubunu?
       
       Ali Babacan: Tabi tabi. Yani onun için oldukça geniş konu.. Tarımsal konular var, emekli maaşları, memur maaşlarının artışlarından tutun da artık yani nemalar konusu malum, bir ay gündemimizde kaldı, onu da çözdük çok güzel bir şekilde. Hem çalışanlarımızın da mutabakatıyla, bizim de finansmanımızı çok etkilemeyecek bir şekilde güzel bir çözüm de bulduk. Böyle birbirinden çok farklı konularla bir arada ilgilenme..
       
       Deniz Gökçe: Her hükümette, AKP hükümetinde de ondan önceki hükümette de, ondan sonraki hükümetlerde de ilk 3 ay içinde sizi tahmininizden daha kötü gözüken şeylerde bu 3 ay içinde toparladığınız, yönettiğiniz ve iyi bir temele neler oldu? Nelerde hemen çabuk bir mesafe aldı Türkiye? Neler iyi gözüküyor? Nerelerde sorunlarımız var çözülmesi gerekiyor? Sizin pencerenizden nasıl gözüküyor ekonominin genel durumu? Bu konuda birkaç şey söyleyin bize..
       
       Ali Babacan: Bizim beklediğimizden daha kötü durumda bulduğumuz açıkçası bütçe gerçekleşmeleri oldu. Yani faiz dışı fazla hedefinden çok büyük ölçüde sapma olduğunu gördük hele hele bütçe kesinleşme...
       
       Deniz Gökçe: Konsolüde bütçede ve...
       
       Ali Babacan: Toplam kamuda.. Tabi iki kanun üzerinde...
       
       Deniz Gökçe: Bir boyut verebilir misiniz bize...
       
       Ali Babacan: Tabi, 2 puanın üzerinde diyebilirim, GSMH’nin 2 puan üzerinde bir açık oluşmuş ve bu Haziran’dan itibaren meydana gelen bir açık. Özellikle seçim döneminin getirdiği... Gerçi hemen Aralık ayında tedbirler almaya başladık geçici bütçe çalışmalarıyla beraber. Ve tabi bu sene, yani 12 aylık büyük bütçemizi hazırlarken de geçen senenin açıklarını da kapatmaya yönelik çok ciddi tedbirler almamız gerekti. Aksi halde biliyorsunuz Türkiye’nin...çok yüksek. Yani borç son yüksekliğinden ötürü ve kısa vadeli oluşu tabi özellikle borç dinamiklerinin daha dikkatli takip edilmesi ve...
       
       Deniz Gökçe: Türk lirası borçlardan özellikle bahsediyorsunuz değil mi? Bu döviz tarafından o kadar baskı yok.
       
       Ali Babacan: Türk lirası borçların vadesi daha kısa, döviz borçları daha zamana...
       
       Asaf Savaş Akat: Ama yani genelde iç borçların vadesi kısa. Yani döviz iç borçları da bir yıl büyük çoğunluğu. Dövizden aldığımız zaman da içerden iç piyasadan bir yıl alıyoruz.
       
       Ali Babacan: Aslında dış borçlarda iyi gelişmeler oldu. Yani seçimden önceki dönemde bir yılın üzerinde borçlanma yapılamıyordu uzun bir süredir. Biz 5 yıllık, 10 yıllık eurobondlar çıkardık seçimden sonra ki bu 3 milyar doları geçti toplam rakam olarak.
       
       Deniz Gökçe: Bir iyileşme var...
       
       Ali Babacan: Tabi tabi, mutlaka.. İç piyasada yine vadeler çok kısaydı borçlanma vadeleri. Biz rahat rahat bir yıl borçlanabilmeye başladık. Hatta değişen faizli bonolarda birkaç yılı iki yıllık tahlil de çıkardık. Yani aslında borçlanma konusunda seçimden sonraki dönemde, seçim öncesine göre oldukça iyi gelişmeler yaşandı.
       
       Deniz Gökçe: Bir iyimserlik ortamı oluşmuştu.
       
       Ali Babacan: Tabi tabi, yani aslında seçim kararının alınmasıyla beraber bir iyimserlik havası oluşmaya başlamıştı. Siyasi istikrarın geleceği beklentisi, tabi ekonomi siyasi istikrarı takip ediyor. Siyasi istikrarın gelecek oluşu ve bu beklentilerin iyileşmesi faizlerde ciddi oranlarda düşüş meydana getirdi seçimden öncekilerde ve seçimden sonra daha da keskin düşüşler meydana geldi. 1 yıllık faizler yüzde 47’lere kadar indi hazine borçlanmalarında. Tabi bunlar aslında tek parti hükümeti oluşunun, yani bir siyasi istikrarın bir sonucu. Belki bu önümüzdeki dışsal faktörler, bu önümüzdeki riskler olmasaydı aslında bu 2003 yılı Türkiye’nin gerçekten çok hızlı bir şekilde kriz öncesi döneme hızla dönmesi için güzel bir fırsat yılı olacaktı. Tabi önümüzdeki riskler için de yani gerekli hazırlıklarımızı yaptık, yapıyoruz, tabi bu etkileyecek yani ister istemez. Irak konusu.. Yani biz girsek de girmesek de belli bir etkisi mutlaka olacak ekonomi üzerinde. Tabi bu etkileri kontrol edebilmek, kriz boyutuna ulaştırmamak burda önemli. Önümüzde yine ilginç bir süreç var. Bekliyoruz...
       
       Deniz Gökçe: Asaf, Sayın Bakan’a bütçeyle, borçla ilgili bir şeyler sormak istiyor musun...
       
       Asaf Savaş Akat: Yani şeyi biliyoruz, benim dikkatimi çeken Sayın Bakan anlatırken de tekrar hatırladım, yani 4 Kasım’dan sonraki bir ay boyunca, yani Aralık’ın böyle 5’ine 10’una kadar dolar gayet yumuşak bir şekilde aşağıya doğru gitti. Biraz paritenin de o arada yükselmesiyle görünür bir şekilde aşağıya doğru gitti. Ama faizler de dediğiniz gibi 47’lere kadar geriledi. Fakat ondan sonra yani Aralık böyle işte ikinci haftasından sonra filan bir yukarıya doğru da bir dönüş var. Yani onu sadece dış politikaya, dış şoklara mı atfedeciğiz yoksa hükümette acaba sizce bu özellikle son bütçede görülen mali kararlılığını anlatamadı mı diye bir intiba var. Yani ben kendi hesabıma baktığımda işte Aralık sonunda filan, ya Allah Allah, yani bu hükümet bütçe disiplininden acaba sapacak mı diye bir tereddüt oluştu. Niye yani bu oldu diye düşünüyorum Sayın Bakanım? Yani çünkü neticede bütçe disiplininden sapma fikri bende oluşunca ya da vatandaşta oluşunca onun bedelini neticede hükümet ödüyor, çünkü faizler yükseliyor. Yani ona daha dikkat edilemez miydi, madem böyle sıkı bir maliye politikası diye uygulanacaktı diye düşünüyorum.. Yani eleştiri olarak değil, anlamaya da çalışıyorum. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz o faizlerin yükselmesini, kurun tekrar kıpırdanmaya başlamasını? Bu hükümet popülist mi diye şeylerin çıkmasını, rivayetlerin oluşmaya başlaması..
       
       Deniz Gökçe: Yani Asaf yalnız değil. Şimdi Ege’yle Asaf beraberce daha bu mali portre yeterince sıkılamadı şeklinde bakıyorlardı. Ben beklediğim şeklinde bir tutumum vardı, onu aksettiriyor şimdi.
       
       Ege Cansen: Senin meşhur bir yüz gün ötesi teorin vardı.....
       
       Ali Babacan: Yani ben malesef o konuda aslında yakın çevremi de belki kırma pahasına malesef o tür görüşmeler, kabuller hemen hemen hiç olmadı. Yani milletvekillerimizden, teşkilatlarımızdan çok yoğun görüşme talepleri oldu. Teşkilatlarımız geniş. Aslında keşke daha çok vakit olsaydı da onlara da vakit ayırabilseydik. Fakat tabi konuların çokluğu, önemi ve aciliyeti malesef bizi o konuda biraz daha çok çalışma az görüşme yönüne doğru itti.
       
       Asaf Savaş Akat: Sizin hükümetin bu yüz gün yapmadığını, bize inanmıyor çünkü.. Ben dedim bunu yapmazlar diye sen de ısrar ettin.
       
       Ali Babacan: ...Gerçekten herkesin çok ciddi yoğun meseleleri vardı ve minimum seviyede oldu..
       
       Deniz Gökçe: Sayın Erdoğan için şöyle söyleyebilirim, Sayın Erdoğan’ın futbola çok meraklı olduğunu biliyorum. İstanbul’daki maçlarda da belediyede görevliyken maçlara sık sık gelirdi. Son dönemde hiç maçta görmedim. O da bu ilk 3 ayın yükü altında ezilmiş durumda herhalde.
       
       Ege Cansen: Senin yorumlarını dinliyormuş yetiyormuş.
       
       Deniz Gökçe: Ben yapmıyorum ki yorum, ben yapmıyorum...
       
       Ege Cansen: Canım televizyona çıkıyorsun işte...
       
       Ali Babacan: Yakından takip ediliyorsunuz..
       
       Deniz Gökçe: Bir popülizm iddiası var, başlangıçta çok sıkı oldu bütçe ama...
       
       Ali Babacan: Öncelikle bu bütçeden sonra artık herhalde...gerekli cevabı... Aradaki dönemi de hemen şöyle açıklayayım, tabi bütün süreç ve zamanlama aslında biraz da yani şansız bir zamanlama oldu özellikle maaşların tespiti konusunda. Yani biz henüz bütçeyle ilgili nereden nasıl tedbir alabiliriz, ek kaynaklar neler olabilir, harcamalarda hangi noktalarda tasarruf edebiliriz ya da israfı önleyebiliriz çalışmalarını da yapmadan önce bizim maaş tespit dönemimiz geldi. O dönemde hem emekli maaşları hem işte kamu çalışanlarının ve memurların maaşlarının tespit dönemi ve belki de en önemli yanlış algılanan sinyal bu emekli maaşlarındaki artış oldu belki. Tabi burda ciddi bir zamanlama problemimiz vardı. Aslında kaynak olarak çok detaylı bir şekilde dökümünü çıkartamasak da yaklaşık olarak nerelerden ne kadar tasarrufu önleyebileceğiz, nerelerden ne kadar ek kaynak sağlayabileceğimiz konusunda genel bir fikir oluşmuştu. Zaten o genel fikir oluştuktan sonra hemen bir iki gün içerisinde de bizim bu zamları açmam gerek.. Arkadan 3-4 gün sonra ilk tedbir paketini, birinci tedbir paketi hatırlıyorsanız, onu açıklayabildik. Ve bu zamanlama arasındaki fark biraz endişe doğurdu. Acaba yani bütçe disipliniyle ilgili bir farklı bir tablo ortaya çıkacak mı diye.. Şimdi ben önceden de söyledim, bizim en önemli hedefimiz kamu borç stoğunu düşürmek. Bu şart. Yani Türkiye’nin orta ve uzun vadede istikrarlı büyümesi için mutlaka kamu borç stoğunun GSMH’ye oranını düşürmemiz lazım. Bu faizlerin düşmesinde de en önemli etken olacak. Bizim borç stoğumuz azaldıkça faizler düşecek. Faizlerin düşmesi hem kamu maliyesi dengeleri açısından son derece önemli. Hem de reel sektörün yatırımları için çok önemli. Bu reel faizlerle hangi reel sektörü...ne yatırım yapsın? Eğer kendi parası varsa faize yatırıyor fabrika kurma yerine ya da...
       
       Deniz Gökçe: Siz reel faiz düştü sözünü açınca Ege’ye bir rahatlık geldi. Reel sektörcü olduğu için reel faizlere çok hassas.
       
       Ali Babacan: Yani kendi sermayesi olan yatırımcı için yani yatırım mı yoksa faiz geliri mi, faizi tercih ediyor. Kredi kullanacaklar için de yine aynı problem. Bu kadar yüksek faizlerle kredi kullanıp da hangi yatırımın nasıl fizibilite hesabını yapacağım diye düşünüyor. Dolayısıyla hem...
       
       Ege Cansen: Şart değil ya ödemek her aldığınız krediyi...
       
       Ali Babacan: Reel sektör açısından mı diyorsunuz?
       
       Ege Cansen: Tabi, alırsınız ödemezsiniz.
       
       Ali Babacan: Yok, artık öyle yok. Değişti.
       
       Ege Cansen: Şartlı yani..anahtarları verirsiniz yani..
       
       Ali Babacan: Aslında son dönemde bu bankacılık sektöründe tabi çok önemli reformlar oldu. Artık eskisi kadar kolay değil öyle krediler açmak, yani çok ciddi kontrollerden geçiyor, BDDK çok önemli kriterler getirdi kredilerle ilgili ki bu aslında bu kriz belki yani bu bankacılık sektörünün rehabilite edilmesi açısından bir bakıma önemli bir fırsat oldu. Hani kriz eşittir fırsat ve tehlike.. Ona da belki uygun bir görüş bu. Yani bankacılık sektörü aslında şu anda eskisine oranla çok daha sağlam bir yapıda hem sermaye yeterlilik rasyoları açısından olsun hem bu açık pozisyonlar olsun ki yine istikrarlı büyüme için sıhhatli çalışan bir bankacılık sektörü gerçekten bizim için çok önemli. Bir de daha sıkı kontroller var artık hem Merkez Bankası hem BDDK daha sıkı kontrol yapıyor.
       
       Deniz Gökçe: Ege, sen bir hesap yapmışsındır bu bütçeyle ilgili falan.
       
       Ege Cansen: Yok, bütçeyle hesabım yok da şimdi benim merak ettiğim bazı şeyler var hazır Bakan’ı bulmuşken.. Şimdi efendim hepimizi bir noktada üzen bir şey oldu. İşte bu karikatürler hadisesi... Bir at pazarlığı hikayesi, yok halı dükkanında... Şimdi biz at mı satıyorduk at mı alıyorduk? Halı mı satıyorduk halı mı alıyorduk? Niye böyle bir intiba verildi bu görüşmelerde de Türkiye böyle bir yok bilmem ne at pazarına gitmiş de bilmem...? Nerden çıktı bunlar? Yani niye böyle oldu? Bu biliyorsunuz hepimizi bir miktar, yahut daha doğrusu herkesi epeyce üzdü. Yani bu profili vermiş olmamız bizde bir şey yarattı, hatta öfke yarattı yani. Ne yaptık yani, ne oldu da böyle iş tamamen bir para konusuymuş gibi bilmem ne pazarlıkmış gibi.. Biz bir defa bu atı satıyor muyduk alıyor muyduk, yani ne oldu?
       
       Ali Babacan: Şimdi bu ABD’yle yapılmakta olan görüşmeler üç ayrı koldan yürütüldü, daha doğrusu üç ayrı alanda yürüdü: Siyasi, askeri ve ekonomik. Ve üçüyle de ilgili ayrı ayrı belgeler üzerinde çalışmalar yapıldı. Ve bunların içinde belki hem kamuoyuna hem dünya kamuoyunu hem Türk kamuoyunu nedense en çok ilgilendiren bu ekonomik kısım ve hatta bunun içinde küçücük bir satırla geçen işin büyüklüğü, yani ne kadar büyük bir paketten bahsettiğimiz. Şimdi bizim ta baştan beri belki ben bu iş için hani 100 saat vakit harcadıysam bunun belki 1 saati rakamsal boyutu, 99 saati bütün bu ekonomik paketin mekanizmaları, nasıl çalışacağı, şartları.. Fakat nedense bir şekilde bu kamuoyuna, dediğim gibi hem dünya basını belki bu rakam kısmıyla çok ilgilendi, Amerikan basının da Avrupa basınında en çok yer alan bu rakamlar oldu malesef. Ve bizim basınımızda tabi hani ne kadar bu paketin büyüklüğü diye. Yoksa bizim yaptığımız tüm görüşmelerde ki bu görüşmeler bizim hükümetimizin kurulmasından 3 gün sonra Yeni Delhi’de bir G-20 toplantısı olmuştu belki hatırlarsınız. Orda Amerikan Hazine Bakanı’yla bir görüşmem olmuştu benim. Ve orada bu konuyu açtım başbaşa yaptığımız görüşmede. Dedim bizim biliyorsunuz 1991 tecrübemiz var, bir Körfez Savaşı tecrübemiz var. Ve şu anda ekonomimiz o döneme göre daha kırılgan bir dönemde, ciddi bir kriz geçirdik. Ve işler iyiye gidiyor, hızlı bir toparlanma sürecindeyiz. İşte yüzde 6.5’i geçen bir büyüme söz konusu olacak 2002’de. Fakat yanıbaşımızda olacak böyle bir operasyon ekonomi üzerinde tekrar benzer bir olumsuz etkiyi yapabilir eğer şimdiden tedbir almazsak, düşünmezsek. Ve bu konuda şimdiden sizinle beraber bu konuları görüşmeye başlamazsak diye. Doğru söylüyorsunuz dedi, biz yönetim olarak bunu bir değerlendirelim, bakalım dedi ve 15 gün sonra bir telefon geldi ki eğer müsaitseniz buyrun gelin bu konuları biraz daha derinleştirelim, görüşelim. Ve biz şimdiye kadar herhalde iki defa gittik, onlar da iki defa geldiler ve bu ekonomik paketin bütün detayları konusunda çok iyi çalışmalar... Hatta kendi ifadeleri yani Amerikan hazinesinin ifadesi; daha önce hiç yapılmamış ve daha önce hiç uygulanmamış metodlar, teknikler geliştirdik bu paket içerisinde.
       
       Asaf Savaş Akat: Zararın tespitiyle mi ilgili...?
       
       Ali Babacan: Zararın tespiti, şöyle; zararın tespitiyle ilgili biz dört perspektiften baktık olaya. GSMH’den ne kaybedebiliriz diye, sonra döviz dengemizde ne tür bozulmalar olabilir diye, bütçe üzerindeki etkileri ne olabilir diye ve borç şeylerini nasıl etkileyebilir diye. Ve bu dördüne hep ayrı ayrı baktık. Yani çoğu daha önceki analizlere bakıyorum yapılmış çalışmalara, hep topluyorlar işte turizmden şu kadar kayıp, petrol fiyatlarından şu kadar, ondan sonra şu kadar da işte savunma gideri olur.. Yani elma, armut, portakalı toplama.. Halbuki dördüne ayrı ayrı bakıp ayrı ayrı düşünmek gerekir. Dört perspektifte ayrı ayrı ele almak gerekiyor ve tedbirleri de belki ayrı ayrı düşünmek gerekiyor. Yani her türlü tedbirin bu dört boyuttaki etkisi.. Ve tabi burda çok farklı senaryolar söz konusu. Yani bu operasyonla ilgili, yani hiç olmayabilir, sadece tehdit dönemi yaşayabiliriz, olmayabilir.
       
       Asaf Savaş Akat: En azından GSMH’ye bir olumsuz etki oluyor. Yani içerde harcamalar azalıyor, talep düşüyor, dolayısıyla içe yönelik üretim azalıyor, faizin bir miktar yükselmesi.. Yani tehdit dönemi bile Türkiye’ye bir maliyet getiriyor.
       
       Ali Babacan: Tabi tabi.. Ve bütün bu analizler sonucunda bunun nasıl telafi edilebileceğiyle ilgili çalışmalar yaptık. İşte bu hibenin krediye çevrilme konusu da burda çok önemli. Ki onun orda bir modeli var. Hazine Bakan Yardımcısı bir akademisyen aslında, ben de biraz meraklıyım bu işlere, derken baya yani hatta akademik değeri yüksek olan çalışmalar yaptık diyebilirim yani. Ve belli bir noktaya getirdik. Yani bu yansıyan şekli malesef dediğiniz gibi işte çok farklı oldu.
       
       Ege Cansen: Bir defa hatta şöyle bir şey oldu; Powell’ın evine mi gitmişsiniz, o da demiş ki ya ben böyle şey görmedim ya, evime de geldiler falan filan diye..
       
       Ali Babacan: Şöyle oldu, şimdi Powell’la ilk görüşmemiz Washington’a indiğimiz günün ertesi günü sabahı oldu. Ve kendisi söyledi yani ben akşam da müsaitim, hatta yarın Birleşmiş Milletler’de toplantı var, yarın akşam da müsaitim, ne zaman isterseniz tekrar görüşebiliriz dedi. Ve o sabahki bir saatlik görüşmede tabi bu konuları fazla detaylandıramadık. Akşam üzeri aradık, hani müsaitseniz tekrar devam edebiliriz diye. Ben evimdeyim, isterseniz gelin evimde devam edelim dedi, böylece evine gittik. Gayet güzel bir görüşmemiz oldu. Bütün bu görüşmelerin hepsinin, yani tabi zaptı tutuyor devamlı Dışişleri Bakanlığı’nın temsilcileri, yetkilileri.. Yani gayet diplomatik nezaket çerçevesi içerisinde çok düzeyli görüşmelerdi bunlar. Fakat tabi spekülasyona çok açık bir konu, çok kolay hikayeler uydurulabilecek bir konu...
       
       Ege Cansen: Türkiye’nin itibarı, birtakım çirkin karikatürler çıktı, yani burda bir infial doğdu. Siz diyorsunuz ki biz gayet normal diplomatik konuşmalar yaptık. Şimdi bu nerden çıktı, yani bu bir at pazarlığı varsa iki kişi var demektir burda. Yani bir tane kişi kendi kendine at pazarlığı yapamaz yani burda bir çekişme oluyorsa bunun tabi iki tarafı var. Ama yani Başkan Bush’tan mı çıktı, nerden çıktıysa böyle hani bunlar da böyle para istiyorlar, işte para verirseniz sizi destekleriz, harbe gireriz gibisinden.. Yani hoş olmayan bir tablo çıktı. Bizden mi böyle bir şey çıktı, onlar mı sızdırdılar? Bunu bize baskı olsun diye mi yaptılar? Yani yaptılarsa da kötü oldu bence de ayrıca.
       
       Ali Babacan: Yeni karikatürleri de görmüşsünüzdür herhalde.
       
       Ege Cansen: Yani aslında o yeni karikatürler de son derece gurur verici o bağlamda bakarsak. Birden yani o Tienanmen meydanındaki o Çinli çocuğun tankı durdurması gibi bir Türk bayrağı çok zarif bir karikatür orda. Amerikan-İngiliz bayrakları, Türk bayrağı durduruyor. Bu tabi bir miktar da Avrupa’daki şeye de uygun, yani onlar da Türkiye’nin böyle yapmasına onlar da keyif aldılar. Yani kamuoyunda zaten Türkiye’nin bu hareketi...
       
       Deniz Gökçe: Onlar bizi öne itmeyi çok severler zaten, önde biz bulunalım...
       
       Ege Cansen: Evet, orda da bir terslik vardı. Açıkçası nerden bu çatlak sızıntı oldu, niye böyle bir intiba verildiği yani bir anlamak istedim.
       
       Ali Babacan: Şunu söyleyeyim, yani bizim yine dışişleri yetkililerimizin söylediği, ilk defa bir Türk heyetine bu kadar üst düzeyde bir kabul serisi meydana geldi. Yani şöyle diyeyim, yani Başkan Bush’un bakan seviyesinde yaptığı görüşme çok sayılı hatta çok ender diyorlar. Artı ofisinde yani bizim görüştüğümüz heyet ki kimler var, Genelkurmay Başkanı, Paul Wolfowitz, Grossman..... ve artı teknisyenler gibi çok hemen hemen ilgili herkesin bir arada bulunduğu bir görüşmeydi. Artı onların Kongre Meclis Başkanı’yla ve tahsistar komisyonu başkanıyla yine beraber ikili bir görüşmemiz oldu. Powell’la geniş görüşmelerimiz oldu. Onun haricinde hem siyasi hem ekonomik konularda hatta ekonomik konuları da ikiye ayırdık müzakere heyetlerinde: Ticari konular ve maddi ekonomik konular diye. Orda 3 koldan ticari, makro ekonomik ve siyasi konularda çok yoğun görüşmelerimiz oldu. Yani bir toplantıda karşımıza 20 kişilik bir heyet oturuyordu ve onlarla çok ince detaylarına kadar ki bir virgülün yerini cümlenin şurasına mı koyalım şurasına mı koyalım, bu kelime şu anlama gelebilir, bu kelimeyi mi koyalım yoksa.. Yani böyle bir süreç yaşadık orda. Tabi bütün bunların yani gazetelere yansıması artık biliyorsunuz...
       
       Ege Cansen: Bir şekilde burda bir sızıntı oldu, bunu birisi besledi.
       
       Asaf Savaş Akat: Sen bunda kasıt var diyorsun yani. Ben de o kanaattayım.
       
       Ege Cansen: Yani kasıt var şu var bu var, yani zarif olmadı. Bir zamanlar Turgut Özal’a işte bir koyacağız üç alacağız ama adam dedi mi demedi mi, Allah rahmet eylesin, neyse, bu sefer de tersine bir şey çıktı ortaya. Ya nedir bunlar böyle şey pazarlığı yapıyorlar falan gibisinden. Ben bu arada bir şey daha sormak istiyorum. Şimdi şu tezkere kabul edilseydi diyelim, bu bahsedilen yardım nasıl gelecekti? Yani neydi bu yardımın... Şöyle bir o gün hemen çekle para mı gelecekti, bir yere havale mi olacaktı? Çünkü daha hiçbir şey çıkmamıştı, harp falan çıkmamıştı. Yani bu kaç paraydı ve nasıl gelecekti? Ne olacaktı yani?....Şimdi hep ben şunu yani duyuyorum, işte efendim başkan 15 dakika vermiş, fakat o kadar ilgi duymuş ki 45 dakika konuşmuş.. Yani şimdi bu tabi beni sıkmaya başladı...
       
       Ali Babacan: 30 dakikalık bir görüşmemiz oldu.
       
       Ege Cansen: Bu tezgahlar, anlatabildim mi, o kadar sevmiş o kadar bilmem ne yapmış ki aslında çok da sıkışıkmış da falan filan, yani bunları da ben açıkçası yemiyorum. Onların işine geliyorlarsa konuşuyorlar..
       
       Deniz Gökçe: Bu arada tabi bir de IMF’le görüşmeler oldu. Onlarla ilgili bir genel bir şey de söyleyeyim de ondan sonra o rakamlara gitmek istiyorum. IMF’le olan etapta da nereye geldik? Sonra da en son olay tezkere ya, tezkere döneminde defteri açıp bakmak....
       
       Asaf Savaş Akat: Yani şimdi iyice soruyu içinden çıkılmaz hale getireceksek, yani ben de burda şeyi ekleyeyim, Amerikalılarla müzakerelerde bir de bir IMF koşulu diye bir şey de var değil mi yani IMF de bu tartışmanın içine, yani uzaktan değil yakından giriyor.
       
       Ali Babacan: İsterseniz sırayla başlayayım. Aslında tabi bizim şöyle bir problemimiz oldu. Bütün bu istişare sürecinde, Amerika’yla yaptığımız tüm bu istişare sürecinde çıkıp da ne yapıyoruz, bunu anlatacak fazla fırsatımız olmadı. Çünkü saat farkı var biliyorsunuz, yani gece sabahlara kadar farkslar geliyor gidiyor, telefonlar şunlar bunlar.. Derken fazla anlatamadık. Biz anlatamayınca bu sefer spekülasyona da uygun bir malzee ve basında tabi gerçek dışı pek çok şeyler yer aldı.
       
       Deniz Gökçe: Severiz de..
       
       Ali Babacan: Bütün dünyada öyle, yani basının bir numaralı şeyi sansasyondur, yani böyle ilgi çekici bir şeyler olsun ki insanlar okusun. Şimdi öncelikle şunu söyleyeyim ki bizim tüm bu istişare sürecinde belki de en az üzerinde durduğumuz, en az gündeme getirdiğimiz bu işin rakamsal boyutları. Yani siyasi konular var çok önemli, askeri konular var ve ekonomik paketin de diğer unsurları var, yani ticari konular. Bir mesela nitelikli sanayi bölgeleri konusu. Uzun vadeli Türkiye için çok çok önem taşıyan, bu pakette de... Ve şunu da söyleyeyim, yani bir defalık bir ekonomik yardımın dikkatli kullanılmazsa pek faydası da olmaz. Yani kalbur var elinizde ve suyla doldurmaya çalışıyorsunuz, mümkün değil. 3 kova su dökün araya gider.
       
       Ege Cansen: Zaten borç ala ala batar...
       
       Deniz Gökçe: Ülkeler batmaz, vatandaşları ızdırap çeker.
       
       Ali Babacan: Krizde tabi toplumun tüm kesimleri çok etkileniyor. Şimdi öncelikle onu söyleyeyim, yani bu rakamsal boyutları bir tarafa mekanizmalar burda çok önemli. Şimdi bizim en son görüşmelerde getirdiğimiz nokta şöyleydi; bir hibe paketi aslında bu, ekonomik boyutunda konuştuğumuz, ticari konuda.. fakat bu hibe paketi istediğimiz kısmını krediye çevirme opsiyonumuz var ve opsiyon bizde, baştan da söylemek zorunda da değiliz ne kadarını çevireceğimizi.
       
       Ege Cansen: Bu 6 milyar dolar mıydı, yaklaşık öyle diyelim...
       
       Ali Babacan: En son geldiğimiz nokta oydu, evet. Şimdi bunun 2 milyar doları askeri amaçla kullanılacak, 4 milyar doları da diğer amaçlarla kullanılacak bir paket.
       
       Ege Cansen: Ne demek oluyor bu askeri amaçla? Bu yani Türk devletine geliyor ama bunu askeriyeye mi atfediyor yani..?
       
       Ali Babacan: O şöyle; bizim askerlerimizin Amerikan menşeili malzeme ihtiyacı var, her sene belli miktarda alım yapıyorlar. Ki bu rakamlar da oldukça yüksek. Bu rakam kadar bedelsiz alım yapma hakkına sahip olacaklar.
       
       Ege Cansen: Yani nakit değil o...
       
       Ali Babacan: Nakit değil ama nakit gibi kullanımı serbest. Yani istediği yerde ihaleyle artık o hangi usülde...
       
       Ege Cansen: Yani o 2 milyar dolar nakit değil. 2 milyar dolarlık bedelsiz askeri malzeme hakkı veriyorlar bize.
       
       Ali Babacan: Evet. Bu da yani istersek hemen olur istersek 5 seneye kadar... Ki bu zaten ihtiyaçlar o rakamların üzerinde. Dolayısıyla bu nakit olmasıyla olmaması arasında fiilen bir irtibat...
       
       Asaf Savaş Akat: Nasıl olsa bunu alacaktı, bunu para verip alacaktı, şimdi....
       
       Ali Babacan: Orda bir hesap açılacak, o hesaptan ne alınıyorsa yani Amerikan hazinesi ilgili silah satıcı firmaya ödeyecek. Geri kalan bu 4 milyar dolar da istediğimiz kadarını hibeye çevirip istediğimiz kadarını da hibe olarak kullanma opsiyonumuz olan bir paket. Bu da şöyle; bir zaman penceresi açıyoruz. O zaman penceresinde diyelim ki şu anda biz 1 milyar dolarlık kısmını kullanmak istiyoruz ve bunu şu yapıda bir krediye çevirmek istiyoruz, kredinin yapısını da biz söylüyoruz, biz seçiyoruz.
       
       Deniz Gökçe: Hibe krediye çevrilebiliyor..
       
       Ali Babacan: Çevriliyor, evet, ilk defa yaptık böyle bir şey.
       
       Ege Cansen: Bu 4 milyarın mesela 1 milyarını yolla arkadaş diyoruz yolluyor. Nakit geliyor hemen hazineye mi gelecek, nereye gelecek?
       
       Ali Babacan: Hazineden hazineye bu.
       
       Asaf Savaş Akat: Yani biz bunu bütçemize gelir kaydedeceğiz.
       
       Ali Babacan: Hibe alırsak doğru, bütçeye gelir kaydediyoruz. Ama kredi olan kısmını biz kesinlikle sadece ve sadece borç ödemede kullanıyoruz. Bu çok önemli. Yani bütçe amaçlı kullanırsak o zaman faizin fazla hedefi de bozulur ve bütün bu işin sonunda daha borçlu bir ülke olarak çıkarız ve şimdi olmasa 5 sene sonra bu iş bizi vurur. Onun için önemli olan burda kredi olarak kullanılacak kısmın bizim kısa vadeli iç ya da dış borçlarımızı işte 10 sene 15 sene gibi bir süreye yaymak ve borç stoğunun bu kısa vadeli yapısını uzun vadeye yaymak.
       
       Asaf Savaş Akat: Kısa vadeli ve yüksek faizli borç yerine bu herhalde kredinin faizi, bizim normal alabildiğimizin altında...
       
       Ali Babacan: Onu da biz belirliyoruz, faizini de biz söylüyoruz. O da şöyle; şimdi normal bir borçlanma faiziyle sübvanseli ki Amerikan hükümeti bu krediyi sübvanse etmiş oluyor bize ucuz kredi vermekle. Bu ikisi arasındaki farkın net bugünkü değeri, onlar bütçe gideri olarak bütçelerine yazıyorlar. Aynı bizim halk bankası esnaf kredilerini ne kadar sübvanse ediyorsak...
       
       Ege Cansen: Görev zararı...
       
       Ali Babacan: Gibi...
       
       Asaf Savaş Akat: Ama yani biz eskiden farkı biz görev zararını verir bir şey yazmazdık.
       
       Ali Babacan: Onlar onu yazacaklar. 4 milyar doları bütçeye koyacaklar, ondan sonra 1 milyar dolarını kullandıkları zaman, onların bütçesinden 1 milyar dolar çıktığı zaman bizim bütçemize 1 milyar dolar girecek ya da 1 milyar dolar karşılığı sübvanse edilmiş bir krediyi biz kredi olarak kullanacağız. Dolayısıyla burda tabi çarpanlar söz konusu. Yani 1 milyar dolar hibe ne kadar milyar dolarlık krediye denk gelebileceğiyle ilgili çarpanlar. Vade uzadıkça, faiz düştükçe çarpan küçülüyor. Vade kısaldıkça, faiz yükseldikçe çarpan büyüyor. Yani 1’e 20 küsüre mesela örnekler var. Orda bir model var, tanımladığımız bir model var orda.
       
       Ege Cansen: Peki sizin niyetiniz bunu hibe olarak almak mıydı yoksa ucuz kredi almak mıydı? Niyetiniz neydi?
       
       Ali Babacan: Aslında tabi bunları hep böyle farazi konuşuyoruz şu anda. Hala bu tezkere konusu değerlendirilmesi gerekiyor... Tabi bu paketi konuşuyoruz ama ben tekrar ediyorum, yani şu anda biz hala bu konuyu değerlendiriyoruz, yani tezkere konusu hala değerlendiriliyor. Hep sanki tezkere oldu, bu iş oldu gibi.. Şu ana kadarki görüşmelerde geldiğimiz noktayı ben kalan kısmıyla kısaca anlatayım. Tabi bu konuştuğumuz konular artık hibe kredi konusuydu. Ve tabi ticari imtiyazlar söz konusu olabilecek. Bunun da belki en önemlisi bu nitelikli sanayi bölgeleri.
       
       Asaf Savaş Akat: Bu çok önemli bir şey.
       
       Deniz Gökçe: Onu belki biraz açarsanız vatandaşlar için..
       
       Ali Babacan: Nitelikli sanayi bölgeleri şu demek; belli bir bölge imalat, alım satım, artık adını ne koyarsanız, ticari ya da sınayi kuruluşları için ayrılıyor, etrafı çevriliyor ve bu bölgede üretilen ne varsa ABD’ye ihraç edilirken gümrük yok kota yok. Yani o bölgede üretilen ürün sanki Amerika’nın içinde üretiliyormuş gibi işlem görüyor. Tabi bu 280 milyon nüfusu olan, kişi başına düşen milli geliri 30 bin doların üzerinde olan bir ülke ki çok büyük bir pazar, dünyanın en büyük pazarı, böyle bir pazara Türk ürünlerinin girmesi için orta ve uzun vadede son derece önemli. Şimdi burada bizim müzakerelerde geldiğimiz en son nokta da şöyle....
       
       Asaf Savaş Akat: Bu bölgede bir tek İsrail’de var değil mi?
       
       Ali Babacan: Ürdün’de de var. Burda bir tek şu anda kısıtlama olarak görebileceğimiz, tekstilde Amerikan menşeili kumaş kullanma şartı var. O da kendi tekstil lobileri çok kuvvetli olduğu için, yani kongreden böyle bir şey geçirmelerinin zor olacağını söylüyorlar, iddia ediyorlar. Dolayısıyla bir tek kısıtlama o. Ama onun haricinde her şey serbest olabilecek. Yani elektronik, ayakkabı, deri artık aklınıza ne gelirse.... Belli miktarda katma değeri bu bölgede oluşturmak gerekiyor.
       
       Ege Cansen: Şimdi ben şu noktaya tekrar geri geleceğim, siz bu 4 milyar doları, mahiyeti önemli benim için, siz bunu nakit olarak almayı düşünmüyordunuz. Veyahut düşünüyor muydunuz? 2 milyar dolar zaten şey. 4 milyar doları ise ister nakit al diyor istersen kredi kolaylığı yaparım. Ne kadar sübvansiyon yaparsam işte onun şimdiki değerini bulurum falan. Yani sizin zihninizde olsaydı bu, ki olmadı ama zaten tezkere reddedildi, bu da havada kuş. Olsaydı siz bunu nakit olarak mı alacaktınız?
       
       Ali Babacan: Biz onu kredi olarak kullanmak istiyorduk.
       
       Ege Cansen: Dolayısıyla ordan Türkiye’ye gelecek bir para yoktu.
       
       Ali Babacan: Nakit kredi gelecekti tabiki.
       
       Ege Cansen: Efendim krediyi zaten borç ödemekte kullanacağız...
       
       Ali Babacan: Biz alacağız, hazinemizin razervine girecek, hazine rezervinden vadesi gelen...
       
       Ege Cansen: Ama borcu döndereceğiz dedik..
       
       Ali Babacan: Hayır şimdi şöyle; şimdi Amerikan hazinesinden Türk hazinesinin hesabına nakit girecek. Sonra bizim günü gelen iç ya da dış borç ödemelerimizde o parayı kullanacağız. Günü gelen borcumuzu o parayla ödeyeceğiz. Yeni gelen kredinin ödemesi artık 10 sene 15 sene bir sürece yayılacak. Yani mahsup işleme değil, nakit giriyor, diğer borçların ödemesi yine nakit olarak yapılıyor.
       
       Asaf Savaş Akat: Yani bu yenecek bir para değil. Hayır, yemeyeceğiz bu parayı. Bu 4 milyarı yiyecek miydi yoksa yemeyecek miydi diye soruyor...
       
       Ali Babacan: 4 milyar doları hibe olarak kullansaydık, bütçeleştirilebilirdi bu..
       
       Ege Cansen: Niyetiniz neydi?
       
       Ali Babacan: Biz kredi olarak kullanıp tekrar...
       
       Ege Cansen: Sübvansiyon olarak, yani onun katıyla..
       
       Ali Babacan: Mesela 6 çarpanla ilgili bir örnek vereyim, 6 çarpan şöyle oluyor; mesela bugünkü Amerikan hazine faizlerinin üzerine 2 puan ekliyorsunuz. Ama onu sabit tutuyorsunuz 15 sene, dalgalandığı için şu anda çok düşük yani, düşük noktadan...
       
       Ege Cansen: Amerika’dan alamadı halktan alıyor. Siz yine diyorsunuz ki zaten biz Amerika’dan alıp da bunu bir yere sarfedecek değildik. Bunu borçta kullanacaktık.
       
       Ali Babacan: Kesinlikle kesinlikle...
       
       Deniz Gökçe: Kısa vadeli borcu uzun vadeye çevirmek için..
       
       Asaf Savaş Akat: Kendi kafandakini söyletmek için hepimize burda eziyet ediyorsun ya.
       
       Ege Cansen: Niye eziyet ediyorum ya...
       
       Deniz Gökçe: Ben daha basit söyleyeyim, böylece borç ötelenmiş oluyor, kısa vadeli borcun yerine uzun vadeli ve ucuz borç...
       
       Ali Babacan: Ama piyasa kuralları içerisinde..
       
       Asaf Savaş Akat: Esas önemli olan ucuzlama oluyor.
       
       Ali Babacan: Ama tabi bunun aslında endirek etkisi de çok önemli. Yani 20-25 milyar dolar gibi bir kredi Türkiye’ye geldiği zaman iç borçtan da hazine olarak bizim borçlanma ihtiyacımız artık bu kadar yok dediğimiz zaman o para kalacak piyasada. Yani biz ödeyeceğiz, tekrar iç piyasadan borçlanmayacağız. O para bütün faizlerin, piyasa faizlerinin düşmesine sebep olabilecek.
       
       Ege Cansen: İç borçların bir kısmını dış borca döndürecektiniz.
       
       Asaf Savaş Akat: Ya da kısa vadeli dış borçları uzun vadeli dış borca döndürecektik.
       
       Ege Cansen: Eğer kısa vadeli dış borçları uzuna döndürürseniz iç piyasada yine borçlanma aynen devam etmesi lazım.
       
       Ali Babacan: Hatta bazı borçların erken itfası söz konusu olabilir.
       
       Deniz Gökçe: IMF programına geçelim isterseniz.
       
       Asaf Savaş Akat: Ege burda haklı yani, bu çok önemli bir şey çıkıyor burdan. Ben yani bunu duymaktan da, Ege de eminim aynı şekilde, çok mutluyum.
       
       Ege Cansen: Çok memnun edici bir bilgiye sahip oldum ben.
       
       Asaf Savaş Akat: Hükümet alacağı kaynağı Türkiye’nin borçlarını artırmadan vadesini uzatmayı ve faizini düşürmeye kullanacak.
       
       Ali Babacan: Kesinlikle kesinlikle, olması gereken o.
       
       Asaf Savaş Akat: Yani biz de o kanaattayız da yani çünkü siz yani bakansınız, sizin kanaatınız bizimkinden daha önemli burda. Yani bu bence çok önemli bir tespit değil mi Ege.
       
       Ege Cansen: Dolayısıyla bu açıklama mesela gelir artırıcı ve gider azaltıcı paket her halükarda olacaktı. Yani bu alınmamış bir şeyin alternatifi değil. Değil mi mesela benim gazetem de başlık attı, “Amerika’dan almadı halktan alıyor” diye. Hiç ilgisi yok. Bütçeyi dengelemek için gelir artırıcı ve gider azaltıcı tedbirleri alacaktınız.
       
       Ali Babacan: Zaten çoğu hazırdı.
       
       Asaf Savaş Akat: Benim de başta sormaya çalıştığım şey de buydu. Yani madem bunlar yapılacaktı niye bunların yapılacağının tersi yönde işaretler iki ay boyunca verildi ve boş yere bu faiz yükselmesi yaşandı.
       
       Ali Babacan: Belki bir algılama problemi ya da farklı beklenti oluştu, nedense bizim hükümetimizden hep böyle yani mali disipline pek uymama ya da uymayacak intiba yanlış bir şekilde oluştu. Dediğim gibi, belki de zamanlama problemleri biraz öyle bir intibaya sebep oldu, baştan anlattığım bu zamanlama. Yani paketle işte harcanan şeylerin açıklama zamanlamaları şu bu.. Fakat işte ortaya koyduğumuz bütçe belli. Yani faiz dışı fazlanın teorik büyüklüğü nedir şu anda yeni bütçemize göre, belki bakmışsınızdır. Yüzde 28. Yani çünkü GSMH’nin yüzdesi olarak konuşuyoruz bütün bunları. Yani biz yüzde 28 faiz dışı fazla versek hiçbir şey harcamamamız lazım. Ki aşağı yukarı bütçe gelirlerinin, biz şimdi bütçe gelirlerinin yüzde 80’ini, giderlerde yüzde 20’sinde borcu geri ödemede kullanmış oluyoruz bu faiz dışı fazlayla. Yüzde 6.5 dediniz, aslında bütçe gelirlerinin yüzde 20’sine denk geliyor aşağı yukarı. Ki bu çok büyük bir fedakarlık. Ki bizim bakın bu yüzde 6.5 faiz dışı fazla, Uluslararası Para Fonu’nun dünya normlarında ya da diğer ülkelerdeki tecrübelerine göre hesap edilmiş, çok ihtiyatlı bir 6.5. Bizim bütçemizde, mecliste verdiğimiz bütçemize bakın, orda şeyi de ekleyin, diğer konuyu, yüzde 7.5. Bir de çok önemli 0.6’lık bir şey var; ayni krediler. Bu ayni krediler son 2-3 senedir devamlı bütçe dışında tutulmuş. Ve Uluslararası Para Fonu’nda kendi hesaplamalarında kendi tablolarında hiçbir zaman faiz dışı fazla hesabına katılmamış. Ve son 2-3 senedir yüzde hep aynı yani GSMH’nin yüzde 0.6’sı kadar ayni kredi söz konusu. Bu sene ilk defa yeni borçlanma kanunu gereği dışarda duran bir kalem bütçe gideri olarak içeri girdi. Ayni krediler şöyle. Mesela diyelim ki bir enerji projesi var. Enerji santralının tribünü var. O tribün Türkiye’ye vadeli satın alınıyor. Vadeli alındığı için, ürün gidiyor, ayni zaten oradan geliyor. Mal giriyor, fakat parası borca yazılıyor. Ama ortada bizim ödediğimiz fiili bir nakit söz konusu.
       
       Ege Cansen: Yatırım harcaması o..
       
       Ali Babacan: Yatırım harcaması ama şimdiye kadar hep dışarıda tutulmuş. Bu sene teknik gereği bütçe içine alındı. Ve biz şunu hep söyledik. Bu, madem dışarıdaydı, ilk defa içeri alınıyor. Bu sene de aslında eğer 6.5, her zaman konuştuğumuz 6.5 ise, bunu dışarıda tutmamız lazım hesabi olarak. Fakat işte geçen senenin burada açıkları var. Yani, borç dinamikleriyle ilgili gerçekten çok dikkat etmemiz gerekiyor. Sizin dediğiniz gibi aslında bu kredi. Yani, onun için biz, bunu, onu da dikkate alarak yaptık kı, eğer geçen seneki gibi yapsaydık hesapları, o 6.5 aslında 7.1... Hele hele yani, bu uluslararası para fonunun hesaplarıyla, yani çok ihtiyatli hesap değil de bizim meclise sunduğumuz gibi bir hesap yaparsanız, bu rakam aslında 8.1... Yani, bu bütçe aslında gerçekten çok çok sağlam, sıkı ve hükümetimizin aslında bu konuda ne kadar kararlı ve ne kadar disiplinli bir politika izleyeceğinin en önemli kanaati. Bakın, şimdiye kadarki bütçe uygulamalarında hep otomatik ödenek diye bir kavram var, duydunuz mu? Yani bazı ödenekler oraya yazılıyor. Fakat o ödenek aslında hiçbir zaman ödenek olarak dikkate alınmıyor. Meclise bile gitmesi gerekmiyor. Bazı öyle bütçe kalemleri var. Biz, bu sene artık baktık yani. Siz, devlet işi olarak değil
       
       Ege Cansen: Zaten bu devletin işine akıl ermez.
       
       Ali Babacan: Ama biz bu sene baktık yani.
       
       Ege Cansen: Ben, kendi açımdan söylüyorum.
       
       Ali Babacan: Siz devlet işi olarak değil de dışarıdan yeni bir perspektifle bakınca onlar hep ortaya çıkmıştır.
       
       Asaf Savaş Akat: Sivil toplumdan gelmenin avantajları bunlar.
       
       Ali Babacan: Biz, bunları artık otomatik ödeneği bitirdik. Bütçe kanununda yazıyor. Hiçbir kalemde otomatik ödenek yok. Geçen seneki ödeneği artan kalemlere, yani ödeneği taşan kalemlere bakın, hep otomatik ödenekli kalemlerde açılmış. Şimdi herhangi bir ödenekte, herhangi bir harcama kaleminde ödenek geçirecekse, o ödeneğini geçecek kuruluş, gidecek meclise hesap verecek. Eylül ayında gelip de, ya benim ödeneğim bitti, hadi hazineye devam et diyemeyecek. Ödeneğim bitti diye meclise gidecek, derdini anlatacak. Şöyle bir ödeneğim vardı ama yetmiyor, olmuyor, sebebi de şu diye meclise hesap vermek zorunda kalacak artık o kuruluş. Bu çok önemli bir yapısal teknik.
       
       Asaf Savaş Akat: Tek tek bakanlık bazında yani.
       
       Ali Babacan: Bakanlık bazında değil, o ödeneğin olduğu bazı kalemler var. Belli bakanlıkları ilgilendiriyor, hepsini de değil. O konularda artık bütçeye delip geçme olamayacak. Olsa bile meclise gitmek zorunda kalacak.
       
       Asaf Savaş Akat: Çok önemli bu. Mali disiplin, istikrarın anahtarı.
       
       Deniz Gökçe: Vatandaşın merak ettiği bir takım şeylere geçeceğim. Bu iktisatçıların merak ettiği, vatandaşa da aksettirmesi gereken şeyler.
       
       Asaf Savaş Akat: Bize, bu şeyden para geliyor muymuş? Bu Amerika’dan, yani, bana... Bana bir avanta var mı Ege?
       
       Deniz Gökçe: Sayın Bakan, IMF’e bir program götürdünüz. Türkiye’nin kendi programı. IMF ile bu görüşüldü. Büyük çapta mutabakat var. Eminim bazı görüşülecek şeyler vardır. Son rütuşlar yapılıyor. Şimdi, vatandaş şununla ilgileniyor. Bir, enflasyon, yeniden yükseliyor mu? Yükselecek mi, program çerçevesinde? İki, iç talebin canlanmasını arzu ediyoruz. Gerçi, Irak da var. Onu bir kenara koyduk şu anda. Ama büyümeye gidebilecek miyiz? Diğer taraftan dış denge ne oluyor gibi program çerçevesinde şu andaki bilgilerle görülen tablo hakkında bir iki şey söyler misiniz? Sonra tezkere konuşacağız.
       
       Asaf Savaş Akat: Ege, vatandaşın sorduğu sorulara bak ya... Allah allah...
       
       Deniz Gökçe: Her gün sanayi odasında, Perşembe pazarında, ne konuşuluyor zannediyorsun. Bugün otele indik beraberce. Oteldeki berber, otel Amerikalı dolu ama şu andaki traş miktarı geçen yılların çok altında. Ne zaman düzelecek, diye bana sordu.
       
       Ege Cansen: Böyle senin gibi sakal bırakanlar artarsa, berberler de işsiz kalır.
       
       Deniz Gökçe: Ama otelde bir sürü Amerikalı var.
       
       Ege Cansen: Hiç onlar talep yaratmıyormuş.
       
       Deniz Gökçe: Sayın Bakan, enflasyon artıyor mu?
       
       Ali Babacan: Biz, şu anda adı 4. gözden geçirme olan bir konu üzerinde çalışıyoruz. Fakat ismi öyle kaldı. İçeriğine bakacak olursak, aslında yaptığımız eski tanımıyla dördüncü gözden geçirmenin çok daha ötesinde bir şey olacak. Ve biz...
       
       Asaf Savaş Akat: Aslında bir yeni program revizyonu gibi oldu galiba.
       
       Ali Babacan: Tabi, bizim kendi bakış açımızı bu sefer koyduk program içerisine. Kendi özelleştirme programımızı koyduk. Dördüncü gözden geçirme gereği yapılacak bazı işler, bakıyorsunuz kasım ayında şu şu yapılacak diye. Kasımda seçim oldu zaten. Bütün bu reform sürecinin yeniden bir çizelgelenmesi, yeni tarihlere bağlanması söz konusu. Artı biz, niyet mektubunda adı geçen her kuruluş ya da bakanlığa dedik ki, 15 tane bakanlığı ilgilendiriyor niyet mektubu, çok geniş kapsamlı, yani. Dedik ki her bakanlığa, böyle böyle konular, bizim niyet mektubunda bahsetmek istediğimiz. Sizin niyetiniz ne, bakanlık olarak kuruluş olarak, lütfen siz yazın... Sizin yazdığınızı biz koyalım. Ki, şimdiye kadar biliyorsunuz hep Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu bürolarında yazılıyordu niyet mektupları. Bu sefer farklı bir yaklaşımla her kuruluşa yazdınız ki, kendi kağıdı kendi kalemi olsun. İnandığın şeyi yaz, inanmadığın şeyi yazma. Sorunu sahiplensin. Onun için biraz da bu iş uzun sürdü. Yani, farklı konular gündeme geldi. Yeni tedbirler, bütçeyle ilgili, idari tedbirlerden ki 25-30 kalem, israfı önleyici tedbirler var. Bu yaklaşım önce çok önemliydi. Sonra bunlar geldi, toparlandı, belli formata, niyet mektubu formatına getirildi. Niyet mektubunun özellikle mali kısmı için iki eksper geldi, bütçeyle ilgili. Çok detaylı bütçe çalışmaları yapıldı. Daha sonra geniş heyet geldi. O geniş heyetle beraber de diğer kuruluşlardan gelen ve bizim, hazinede konsolide edilen niyet mektubu üzerinde çalışmalar oldu.
       
       Deniz Gökçe: Juha Kahkonen’i de eskitti mi, gidecekmiş gibi konuşuluyor.
       
       Ali Babacan: Kahkonen’in normal görev süresi bu yaz ortasında filan doluyor herhalde.
       
       Deniz Gökçe: Coterelli’yi de eskittik.
       
       Ali Babacan: Yok, eskime yok...
       
       Deniz Gökçe: Zinde diyorsunuz.
       
       Ali Babacan: Tabi onların yorumları oldu. Şimdi bu yorumlar tekrar ilgili kuruluşlara gitti, filan. En son, mesela evvelsi gün, akşam yine ilgili bütün şeyleri, en son halini gönderdik niyet mektubunu, böldük 15 parçaya, paragraf paragraf. En son hali bu, dedik. Tekrar son görüşlerinizi bir daha bildirin, en son görüşler bu akşam toplandı. Onlar tekrar, ufak tefek.. Mesela bazı bakanlıklar diyor ki, şunu nisan yazmışsınız ama ben bunu nisana yetiştiremem, herhalde mayısa ancak bitiririm bu işi, gibi. Karşılıklı yazışmayla, en son onlar toparlandı. Bu akşam arkadaşlar çalışıyor. Yani, birkaç güne kadar bütün ilgili kuruluşların görüşü alınarak, bir niyet mektubu oluşturduk. Eskiden uygulama şöyleşmiş. Hazine’den sorumlu bakanlar, merkez bankası başkanı imzalıyor. Bir de belki, siyaset gereği, başbakan, yardımcılarına filan imzalatmış, birkaç kez, örneği çok oluyor.
       
       Asaf Savaş Akat: Şu yapıldı. Onlar bir ön mektup eki oluyordu. Biz de bunun arkasındayız diye mektup yazılıyor.
       
       Ali Babacan: Biz, tam tersine çevirdik bu yaklaşımı. Asıl tabandan, uygulayıcılardan başladık oluşturmuyor.
       
       Ege Cansen: Ama onun tehlikesi var. Öyle saçma sapan şeyler yazabilir ki... Sonra toparlayamazsınız.
       
       Ali Babacan: Ama defalarca elekten geçiriliyor. Herkes kendi bakanlığı içerisinde elekten geçiriyor. Ondan sonra... Formata uymadıysa söylenir, şöyle şöyle yazmışsın, bunu şöyle değiştirebilir miyiz, diye devamlı kontak halinde.
       
       Asaf Savaş Akat: Reform konuları belli. Masraf azaltıcı, etkinlik arttırıcı, değil mi?
       
       Ali Babacan: Yapısal bazı tedbirler...
       
       Ege Cansen: İyi ama sonra iyi bir ütülemek lazım.
       
       Ali Babacan: Onlar ütüleniyor tabi...
       
       Ege Cansen: Sizin kuvvetli ütünüz lazım.
       
       Ali Babacan: Tabi, zaten fon heyeti var, Dünya Bankası heyeti var. Belli formatlar var. O formatlara, o kalıplara sokuluyor sonra ama önemli olan içerik olarak tabandan yani bütün kuruluşların, ben bunu zaten yazmıştım, istemiştim, onun için uygularım bunu... Öbür türlü uygulama noktasında hep problem çıkıyor. Geçmişe doğru bakın, kaçıncı programı yapıyoruz. Programlar yapılıyor, uygulama noktasına gelince,erteleniyor. Çünkü aşağıdaki inanmıyor. Yukarıdan birileri imzalamış... Hele hele başka bakanlık. Başka bakanlığın bilmem şu genel müdürlüğün yapacağı bir işle ilgili dışarıya taahhüt veriyor. Ben zaten bunu yapamam ki, diyor. Yazmışlar oraya ama olmaz bu iş, diyor. Bunu önlemek lazım. Onun için bu süreç belki uzun sürdü ama biz çok sıkı bir niyet mektubu olsun istiyoruz.
       
       Deniz Gökçe: Buradan şunu anlıyoruz ki, niyet mektubu pişmiş durumda. Küçük rötüşlar yapılıyor. Şimdi, bu hedefler konusunda biraz konuşalım. Bir de tezkere konusunda belki bir şeyler söylemek istersiniz... Programların hedefleri konusunda söyleyeceğiniz bir şeyler var mı? Mesela enflasyon artıyor mu?
       
       Ali Babacan: Öncelikle bütçe konusunda söylemek istediğim bir iki şey var. Hep, malum son birkaç günlük eleştiriler. Biz, en son 15.8 katrilyonluk bir paket açıkladık. Yani, bu 10 milyar dolar, ya da 9 milyar dolar. Artık kura göre değişiyor, bir paket. Şimdi 15.8 katrilyonluk tedbirin sadece 4.6 katrilyonu ek gelir tedbirleri. 11.2 katrilyonu asıl tasarruf tedbirleri. Bu tasarruf tedbirlerinin hiçbirini basında göremiyorum. Hep ek gelirle bir-iki vergi var, hep onlar gündemde. Ki, biz onları hazırlarken, mümkün olduğunca yaygın ve herkesin gücü nisbetinde ve sahip olduğu değerleri nispetinde olsun, çok yaygın olsun ki, kimseye çok dokunmasın. Yoksa aksi halde ne tür tedbir önerileri var, bildiğiniz gibi değil. Şu anda söylemek bile istemiyorum. Çok garip tedbir önerilmeri vardı, bunların hepsine yok dedik. Bizim şu anda hazırlamakta olduğumuz, bitmek üzere olan niyet mektubu aslında bizim hükümetimizin felsefesini, ekonomi programını tam yansıtan bir niyet mektubu. Yani, önceki programın bir devamı olarak algılamamak lazım. İçinde farklı unsurlar var. Siyasi bakış açımız var. Ve 2004 yılının sonuna kadarki dönemi kapsayan, aslında çok önemli bir program var. Adı niyet mektubu, sıradan bir şey değil. Ama bunu öyle sıradan 3., 4. değil yani. Bu yeniden bizim hükümetimiz döneminde ilk defa ortaya konan çok kapsamlı bir program diyebiliriz, 2004’ün sonuna kadar ki dönemi kapsayan. Burada ne tür hedefler var. Mesela bizim, büyüme hedefi önceki programda biliyorsunuz yüzde 3, 2002 için. Ki, 6.5’un üzerinde bekliyoruz, 2002’nin büyümesini. Tüketici enflasyonu 30’un altında çıktı. Tabi burada kurların belki biraz etkisi var. Kurların geçen sene düşük seyretmesinin biraz etkisi var. Hedefin altında olmasının. Biz bu sene hedefimizi açıkladık. TÜFE yüzde 20, dedik. Büyüme, yüzde 5 dedik. Tabi bu enflasyon hedefimizi belirlerken, burada dışsal faktörler var, kontrol edemediğimiz faktörler. Ocak ayındaki petrol fiyatlarının artışlarına bakın. Petrol fiyatlarının artışı bizim ekonomik programımızla ilgisi yok. Bununla ilgili tedbir alma imkanımız yok. Petrol, hem direkt yan ürünlerde, yani petrol ürünlerinin tüketimiyle hem de sanayinin önemli büyük girdisi olarak tabi ki fiyatları etkiliyor. Ve bu kaçınılmaz bir şey. Fakat 35’e kadar çıktı. Bugünlerde 32, 33 filan, petrolün varili, dolar olarak. Şimdi bu ne kadar böyle gider. Biraz daha artar mı? Yoksa tekrar geriye döner mi? Bu konuyla ilgili belirsizlik var. Biz, bu kontrol edemediğimiz dışsal faktörleri hedefe aynen yansıtmamız çok zor açıkçası. Ama biz, hükümet olarak hem de merkez bankamız yüzde 20 hedefinde çok ısrarlıyız. Bunu tutturmak için her türlü politika her türlü tedbir alınacak. Hem hükümet hem merkez bankası olarak 20 bizim taahhüdümüz. Bu sadece petrol de değil. Ocak, geçen hükümetin son döneminde yapılmamış kamu zamları vardı. Zam yapılmamış mesela bazı kamu ürünlerine uzun süre. Tabi, onların açığını kapatmak gerekiyordu.
       
       Deniz Gökçe: Zammı yapmazsanız, bütçe açığı büyüyor. Bütçeyi toparlarsanız da enflasyona etki ediyor.
       
       Ali Babacan: Mutlaka. Ama bizim için öncelik bütçe disiplini. Çünkü bütçe disiplininin çok önemli bir sinyal gücü var. Yüzde 6.5’un, ki tüm kamu sektörü olduğu için tüm kamu ürünlerini ilgilendiriyor bu faiz dışı fazla. Tabi, bu büyüme hedefimiz de yüzde 5. Fakat bu sene çok ilginç bir sene. Yani, çok bilinmeyeni olan bir sene. Ki, böyle senelerde özellikle bu Irak konusundaki belirsizlikler, ki o kadar çok senaryo var ki gerçekleşebilecek. Tüm bu senaryolar, bizim bu hedeflerimizi olumlu ya da olumsuz ne kadar etkileyecektir. Ne olacak? Bunu açıkça şimdiden öngörüp de bir şey söylemek çok zor, bu kadar belirsizlik ortamında. Çünkü hiçbir model çalışmıyor, bu kadar bilinmeyenin olduğu durumda hiçbir model çalışmıyor. Burada önemli olan kararlılık. Ve tutarlı bir politika izlemek. Para politikalarında tutarlılık, kararlılık. Merkez bankası politikalarından bahsettik. 3.5 aydır, önceden bahsettiğimiz hükümet programımızda yazdığımızdan en ufak sapma yok. Mali disiplin dedik. Yani, seçim beyannamesinde, faiz dışı fazla önemlidir diyen kaç parti oldu seçimlerden önce bilmiyorum. Biz, faiz dışı fazla çok önemli, dedik, bütçe disiplini. Ki borç stoğunun üstünde.
       
       Deniz Gökçe: IMF’i kovalım diyenler de oldu.
       
       Ali Babacan: Tabi, bizde öyle şeyler dendi ki... Birkaç puan daha fazla oy alırdık, yapabilirdik bunu yani. Fakat, Brezilya’da olanları unutmayın, yazık, bu seçim döneminde ciddi şoklar yaşadılar. Yani, ciddi bir IMF paketi daha almak zorunda kaldılar. Biz, bunu yapmadık, yani daha gerçekçi yaklaştık. Yani seçim dönemine bu kadar yumuşak geçilmemiş. Seçim döneminde faizleri düşürerek geçmemiş. Dövizkurlarının daha stabilize olması ve büyümenin devam etmesi. Bu kadar siyasi belirsizlik olarak belki algılanabilir dışarıdan bakıldığı. Fakat baştan yapıcı yaklaşmamız, ne yapacağımızı önceden söylememiz, açıkça ilan etmemiz. Ve hükümet kurulduktan sonra da ilan ettiğimiz politikalar konusunda istikrarlı şekilde uygulamalara devam etmemiz, aslında Türkiye’nin bu hasssa dönemden ve bu kadar kırılgan bir ekonomik yapısı olmasına rağmen çok güzel geçmesini sağladı. Yani, konuştuğumuz uzmanlar, uluslararası kuruluşlardaki uzmanların da söylediği... Yani, biz açıkçası çok denedik ve hayretle karşıladık. Yani, Türkiye, bu seçim döneminden nasıl oldu da böyle iyileşmeyle çıktı. Çünkü Brezilya’daki seçimler bizden bir ay önceydi, herkes böyle bir şey olacak diye korkuyordu ama olmadı çok şükür. Bizim seçim döneminde iyileşme oldu.
       
       Ege Cansen: Kötüleşme oldu canım, bir sürü açıklar verildi.
       
       Ali Babacan: İktidar değişikliğinin getirdiği belirsizlik nedeniyle...
       
       Asaf Savaş Akat: AKP’nin iktidara geleceğinin anlaşılmasından sonraki kısımda ve seçim kazanmasından sonraki gelen süre içinde bir iyileşme oldu. Yani ekim ayının başından itibaren, Aralıkın ortasına kadar sürekli faizler aşağı doğru gitti. Onu kastediyor.
       
       Ali Babacan: Brezilya’nın risk primi yüzde 24’e kadar çıkmıştı.
       
       Asaf Savaş Akat: Brezilya’da ise aynı dönemde, yani seçimden önceki dönemde müthiş bir kaos oldu, sıkıntı oldu.
       
       Ali Babacan: Mesela borç rasyoları yüzde 55’ti, Türkiye’den daha düşüktü. Ki, Türkiye’den hala düşük. Şu anda onlar yüzde 11 risk primi ödüyor, biz eurobondlarımıza bir yılla 30 yıl vadelere baktığımız zaman 4.5 ile 6 puan arası risk primi ödüyoruz. Aslında farklı perspektiften bakıldığında daha kötü senaryolara göre çok daha iyi bir durumdayız şu anda.
       
       Asaf Savaş Akat: Sizin, burada çok net bir şekilde ifade ettiğiniz mali sorumluluk duygusu, mali disiplin olayı, yani, ona inanıldığı ölçüde, bu risk primleri daha da düşecektir. Yalnız, bir konu da, piyasalara da hak vermek lazım. Geçmişte bu maliye şeyinde çok vatandaş, kötü deneyimler yaşamış. Sütten ağzı yandığı için sizi de biraz üfleyerek yiyecek. Yani, sizin bunu vurgulamanız lazım. Çok sık anlatmanız lazım. Ama ne kadar anlatırsan, biraz da bekleyecek yani. Şunlar, diyor da, hele bir yapsınlar bakalım.
       
       Ege Cansen: Şimdi Türkiye’de genellikle siyasetçiler eski bürokratlardan çıkıyor. Bakıyorum, Turgut Özal, devlette başbakanlık müsteşarlığına kadar gelmiş. Demirel, DSİ bilmem nesi yapmış. Hep böyle bir devlet tecrübesi olan bakanlarımız ve başbakanlarımız... Adeta eskiyen bürokratları yeni politikacı yaparlar. Arada bir iki tane başka... Şimdi mesela siz, tüccar bir aileden geliyorsunuz. Hazine, ekonomiden sorumlu bakan oldunuz. Şimdi hiç devlet tecrübem yok, siyasete atılacağım. Şimdi düşünüyorum, bir acemilik çektiniz mi? Bir şey oldu mu? Öyle dediler ki, ya, bu yapamaz, hiç devlet tecrübesi yok. Değil mi bir deeevvlet tecrübesi var... Sizin bir deevvvlet tecrübeniz yok. Ne yaptınız? Şaşırdınız mı? Sizinle oynadılar mı?
       
       Asaf Savaş Akat: Ciddi devlet düşmanlığı yapıyor yani...
       
       Deniz Gökçe: İşin ilginç tarafı Ege, uzun süre devletten çok sayıda bürokrat transfer etmiş, özel sektör kuruluşlarında çalışmış, büyük çapta.
       
       Ege Cansen: Ben kendim için soruyorum.
       
       Ali Babacan: Yurtdışında finans piyasasında çok önemli bir firmada ciddi tecrübelerim olmuştu. Finans konusunda zaten yakından da aldığım eğitim gereği. Artı bir de 1994-96 arası Ankara Büyükşehir Belediye Başkanına yine bu dış finansman konusunda danışmanlık yapmıştım.
       
       Ege Cansen: Biraz kamu tecrübesi var.
       
       Ali Babacan: Hazine-belediye ilişkileri.
       
       Ege Cansen: Kaç sene belediyede.
       
       Ali Babacan: İki sene... Part time... Sürekli değil.
       
       Ege Cansen: Ankara’da oturmak bile devlet adamlığıdır ama!..
       
       Ali Babacan: Bir de tabi benim eğitimim, özellikle MBA eğitimi, yönetim eğitimi. Bu yönetimin kuralları evrensel. Hangi organizasyon olursa olsun, hangi konu olursa olsun, yönetim eğitimi ve yönetim tecrübesi çok farklı sahalara kolayca uygulanabilir bir eğitim ve tecrübe. Onun için açıkçası hemen hemen hiç zorluk çekmedim diyebilirim. Bu şöyle, yani, beraber çalıştığımız arkadaşlar, diğer birimler, yani Devlet Planlama Teşkilatı olsun, Merkez Bankası olsun, Hazine olsun, gerçekten çok kıymetli arkadaşlar var, tabi ekipler iyi, konusuna hakim kişiler. Böyle olunca tabi iş daha kolaylaşıyor. Yani, mekanizma iyi çalıştıktan sonra, iyi çalışan mekanizmanın idaresi aslında...
       
       Ege Cansen: Yani, kendinizde öyle bir şeylik hissetmediniz.
       
       Ali Babacan: Hayır.
       
       Ege Cansen: Şöyle bir şablon da vardır. Çok değerli bürokratlar var, fakat, maalesef kötü politikacılar yüzünden işler iyi gitmiyor filan. Siz o sınıfa girmiyorsunuz.
       
       Ali Babacan: Yok, yani, ben zaten, bilmiyorum. Konumum gereği çok farklı bakanlıkların, çok farklı bürokratları... Bakan arkadaşlarla sürekli muhatap olmak zorunda kalıyorum. Bir de tabi burada ekip çalışmasına alışık olmak da çok önemli. Ben yine Amerika’da hem iş ortamında hem okulda, çok farklı kültürden, çok farklı mesleğe sahip, farklı dinden, ırktan insanlarla beraber gruplar içerisinde çalıştım. 50 ayrı ülkeden gelen insanlar vardı, bizim okula ve devamlı ekip çalışması. İş hayatında yine öyle. Beraber çalıştığım insanlar, Amerikalı, Filipinlilerdi, Hintli... Dinleri, dilleri ayrı ama bir çalışma ortamının ortak değerleri var. Nedir bu? Evrensel bir değer. Dürüstlük, evrensel bir değer. Şimdi, dürüstse, çalışkansa, konusuna hakimse, bu tür kişilerle çalışmak, aslında çok kolay. O benim için önemli. Ve tabi konu olarak da belki hem ticaret hayatından gelmem hem yurtdışı tecrübesinin olması... Baştan da söyledim yani, konumun gereği çok farklı konular geliyor. Akşama kadar belki yüzlerce konu. Birbirinden çok farklı. Böyle olmasına rağmen, belki kolay intibak edebilme, farklı perspektiften bakıp, farklı konuları kolayca ele alış, sonuca ulaştırma gibi. Ve problem çözme daha çok. Yani, maalesef bu son üç buçuk ay, yani yeni bir şeyler, ne yaptık dersek... Gerçi çok önemli projeler geliştirdik son safhada, belki bir aya kadar ortaya çıkacak yeni finansman teknikleri, yeni ipotek bankacılığı olsun,varlığa dayalı menkul kıymet olsun, bunlar, son aşamasına gelen çok önemli çalışmalarımız oldu. Ki, bir aya kadar bunlar hemen uygulamaya başlanacak. Fakat asıl önemli şey, problem çözmek ve bütün ilgili bakanlıklarda yapılan ve bize gelen işler, ekonomik programa ve genel çerçevemimize, bizim ekonomik ekonomik perspektifimize uyuyor mu, uymuyor mu, nasıl, onun kontrolü ve problem çözme.
       
       Ege Cansen: Müsterihim şimdi. Bundan sonra ben de 65 yaşından sonra siyasete atılacağım. Demek ki bir güçlük çekmeyeceğim, çok teşekkür ederim.
       
       Deniz Gökçe: Konuştuğumuz insanlar, hep, Türkiye’de iç talep ne zaman canlanacak? İhracat iyi gidiyor. İthalat da bu ara çok yükseldi. Fakat iç talep ne zaman canlanacak sorusu var. Onunla ilgili Irak’ta bir varsayım yapalım. Bir askeri harekat olsa da bu şiddetli askeri harekat kısa sürecek, ondan sonra rutine dönecek diye bir varsayım koyalım. Türkiye’de iç talep nasıl canlanır? Tezkere konusunu da vatandaş çok merak ediyor?
       
       Ali Babacan: İç talep tamamen güvenle ilgili. Yani, insanlar yönetime güveniyorsa, ve geleceğine güveniyorsa, para harcama konusunda daha rahat oluyor. Güvensizlik ortamında para harcama konusunda daha tedirgin ve daha tasarrufa yönelik hareket ediyorlar. Dünyanın her yerinde bu gerçek. Onun için tüketici güven endeksine her ülkede çok önemli bir öncül gösterge olarak bakılır.
       
       Asaf Savaş Akat: Ve ocak, şubat düştü Türkiye’de...
       
       Ali Babacan: Bu Irak konusu, ister istemez insanları belki. Aslında bence çok gereksiz de. Bu iş olsa da olmasa da aslında Türkiye bayağı dışında bu işin: Yani, tezkere geçse de Türkiye, bir operasyonda Amerika ile işbirliği yapsa ya da tamamen dışında dursa. Türkiye, aslında bu işin çok çok dışında. Aslında bunu halkımızın anlaması lazım. Bu bizim savaşımız, operasyonumuz değil. Yanıbaşımızda bir şeyler olacak.
       
       Deniz Gökçe: Bizi ilgilendiren faktörler var.
       
       Ali Babacan: Bizi ilgilendiren faktörler var ama çok da bizim meselemiz değil. Açıkçası gerçek tehdit olarak baktığımız zaman gerçek tehdit de çok yok aslında Türkiye’de. Yani, bir endişe, korku. Biraz da psikolojik faktörler. Yanıbaşımızda bir şeyler olacak. Aslında bu konuda halkımız daha rahat olursa, yani, gerçekten Türkiye işin içinde olsa da dün genelkurmayımızın açıklaması vardı, yani, biz tek bir kurşun bile atmayacağız. Aslında halkımızın bu konuyu belki daha içi rahat ve daha makul ve ılımlı karşılaması lazım. Çok da tedirgin olmaya gerek yok. Türkiye, bakmayın bu kadar borç stoğu, şuymuş,buymuş ama aslında çok zengin bir ülke. Türkiye’nin bir mal varlığına bakın. Hep biz borç diye aktif pasif yapının hep pasifini konuşuyoruz . Bir de aktifi var Türkiye’nin. Ve bunu kimse hesap etmemiş şimdiye kadar. Bizim sosyal sermayemiz var. Kolay değil, biz, 2001 krizini yaşadık. Bizim sosyal sermayemiz bu kadar güçlü olmasa biz, 2001 krizini böyle geçiremezdik. Entelektüel sermayemiz var. Biz, hep özel sektör ya da şirketler için aktif pasif, yani pasif içinde hep borç borç konusu. Ama bir de aktifler var.
       
       Asaf Savaş Akat: Bir karamsarlığımız var yani.
       
       Ali Babacan: Şu Avrupa Birliği, bakın bizim şu Kopenhag zirvesinde aldığımız sonuç var ya. Tarih biraz ileri filan oldu ama aktife bir yazın onu, bizim borç stoğumuz filan bir şey değişmiyor. İleride Avrupa ile entegrasyon, Avrupa pazarına açılmamız, Avrupalı firmaların gelip bize yatırım yapması. Bugün bir ön toplantı yapmıştık. Yatırımcılar konseyi atılımımız var. Avrupalı yatırımcılarla ilgili çok önemli bir toplantı düzenliyoruz. Bütün bu büyük firmaların sahipleri, temsilcileri gelecek Türkiye’ye... Yani, ileriye doğru baktığımızda aslında çok büyük bir potansiyel var. Şirketleri değerlendirme konusunda bilanço aktif pasife bakılıyor ama aktif pasiften öte aktif önemlidir ve ileri doğru beklentiler çok daha önemlidir. Akıllıca ve dürüstçe yönetildiği takdirde Türkiye, önünde engel tanımayacak bir ülke. Potansiyel çok büyük. Güvenli, işini bilen kadrolarla çok çok ümitliyim.
       
       Deniz Gökçe: Çok teşekkür ediyorum.

 

 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları