|
![]() ![]() |
![]() |
|||||||
|
|||||||
![]() |
Spor denince 1930lu yıllarda, adına başvurulan bir isim vardır: Pierre de Coubertin
Fransız Coubertinin Sporcu ve Sinema adıyla kaleme aldığı yazısına tutalım kameramızı önce: Sporda hataları düzeltmek ve denetim altında alabilmek için en etkin yöntem hareketi izlemektir. Sporcu ancak antrenörünün ve oyun arkadaşlarının gözlemlerine dayanarak hatalarını görebilir. Oysa bir sporcunun yaptığı hataları kendi gözleri ile görmesi kadar yararlı bir şey olamaz. İşte sinema burada devreye giriyor. Mükemmeli yakalamak için sporcunun ve kameramanın birlikteliği kaçınılmaz. Bir maçın yaklaşık on beş kamerayla kayda alındığı bugün, bir golü, bir faulü ya da topla oynanmayan bölgede geçen herhangi bir kafa atma olayını istediğiniz açıyla izlemeniz mümkün Fakat, ne yazık ki, oturduğu geniş koltuktan kendisinin pilot kameradan ancak yakalayabildiği bir ofsaytı maç sırasında göremediği için hakeme hakaretler uçuran dar görüşlü yorumcuları izliyoruz bugün Söz sinemadan açılmışken, bu dar görüşlüler için bir film çekmemiz gerekiyor: ER MANı Kurtarmak!.. Varol Ürkmez Önce Altay, sonra Beşiktaş ve sonunda da Galatasaray futbol takımlarının kalesinde devleşmesiyle ulusal takım kaleciliğine dek yükselen bir futbolcumuzdur. Türk futboluna panter kaleci terimini sokan kişi de denilebilir. Futbol maçlarındaki kaleci kimliğinden kaynaklanan hareketsizliğinden yakınmış olmalı ki, futbol dışındaki yaşamını magazinel gelişmelerle hareketlendirmeye çalışır Ürkmez; bir gazetenin salt spor değil, bütün servislerini ilgilendiren gelişmelere imza atar. Saha içindeki huysuzluğundan dolayı, futbol dünyasının Şikeci Varolu bile olur. Bir Altay-Fenerbahçe maçı sırasında Lefterin sert bir vuruşla attığı topu ünlü panter uçuşuyla yakalar Şikeci Varol. Bu durum, bakın Lefteri nasıl çileden çıkarır: Bre hakem bey! Burada maç mı oynuyoruz, yoksa film mi çeviriyoruz? Şu Varol denen adama baksana, kaleci değil aktör... Böyle demesi boşuna değildir Lefterin; çünkü o anda stadyumda gerçekten bir film çekilmektedir!.. İçinde o maçtan görüntüler de olan filmin adı Şekerli misin Vay Vaydır ve Şikeci Varol hem bir maçta hem de bir filmde aynı anda oynamaktadır Sinemamızın Çirkin Kralı deyince Yılmaz Güney; Taçsız Kralı deyince Ayhan Işık gelir akla hemen. Oysa futbolumuzun da Taçsız Kralı vardır. Galatasarayın unutulmaz golcüsü Metin Oktay, bir gün kamera karşısına az önce biten maçı soluk soluğa yorumlayan bir oyuncu olarak değil de, soluk soluğa geçen yaşamını anlatan futbolcu bir oyuncu olarak geçer. Filmin adı da TAÇSIZ KRALdır. Kralı filminde, Gönül Yazar, Ayten Gökçer ve Ajda Pekkan gibi dönemin güzel yıldızları yalnız bırakmazlar. Atıf Yılmazın teknik direktörlüğünü üstlendiği filmde, Metin Oktayın Galatasaraydan ve ulusal takımdan arkadaşı Baba Gündüz takma adlı Gündüz Kılıç da oynar. Futbol tarihimizin Taçlı Kralı da vardır... O, Metin Ağabeyi gibi yakışıklı ve karizmatik görüntüsünü beyaz perdeye düşürmez. Düşürmez ama, kimi yorumcuların hâlâ söylediği gibi, beyaz perdeden birine kaptırdığı gönlü yüzünden çoğu hayranının gözünden düşer. Tanju Çolak, ister Galatasarayın, isterse diğer takımların taraftarlarının ortak sevgilisi iken, bir film yıldızı ile birlikte olmaya başlar. Tanjunun eşi ve çocuğunu TV kameraları karşısında ağlarken gören halk, tepkisini hem Tanjuya hem de sevgilisi Hülya Avşara gösterir. Önce, gösterilen aşırı ilgi ve sevgiden dolayı sokağa çıkamayan Tanju, sonra, gösterilmesi olası tepkilerden dolayı çıkamaz sokağa. Spor haberlerinin altın ayakkabılı Avrupa gol kralı iken, magazin haberlerinin Bodrumda üstsüz güneşlenirken yakaladığı Hülya Avşarın yanındaki çapkın oluverir. Ailesinden kopmasına neden olan bu olay, bir başarı öyküsünün nasıl dibe vurduğunun veya vurdurulduğunun en açık kanıtıdır. Çevreden gelen baskılara dayanamayan (!) Hülya Avşar da bırakınca Tanjuyu, bu kez ağlayan, Taçlı Kral olur.. Geçtiğimiz yıllarda, Tanjunun yaşamının da filmi yapılmak istendi; ancak Hülya Avşar kendisinin de -doğal olarak- konu olacağı bu filme, artık bir ailesi olduğu için karşı çıktı... 21 Şubat 2003 tarihli Sabah gazetesinde yer alan bir haber, bir başka güzel vücudun futbolcu gafını ortaya koyuyordu. Sahte Lukunku Ebruyu Avladı! başlığıyla verilen haber şöyle sürüyordu: Ebru Şancının Galatasarayın yeni transferi Lukunku sanarak beraber olduğu genç sıradan bir çıktı... Ünlü futbolcularla adını duyuran çıplak manken Ebru Şancıya hayatının şokunu yaşatan olay şöyle gelişti: Lukunkunun yirmi gün önce Galatasaraya transfer olduğunu duyan ve ona ikizi kadar benzeyen bir Nijeryalı, bu benzerlikten faydalanıp lüks barlarda boy göstermeye başladı. Gittiği yerlerde Lukunku diye krallar gibi ağırlanan genç, geçtiğimiz gece Ebru Şancı ile tanıştı. Geceyi Lukunku sandığı gençle geçiren Ebru, ertesi gün gerçek Lukunkunun lig maçı için Bursada olduğunu öğrenince şoka girdi. Şancı, rezillik olmasın diye olayı sakladı. Bu şoktan sonra sanırım Ebru, spor haberlerini daha sıkı takip edecektir. Özellikle, hangi İstanbul takımının o hafta deplasman maçı nedeniyle İstanbul dışına çıktığını daha dikkatli öğrenecektir. Ya da her sakallının dede olmayabileceği gibi, her zencinin de Lukunku olmayabileceğini acı bir deneyim karşılığında görecektir!.. Sinemaya şok bir dönüş yapıp geri dönersek, Yazımızı bitirmeden anlatmazsak olmaz! diyeceğimiz bir öykü çıkar karşımıza. Üstelik tam da vücut güzelliğinin sinemadaki yeri ve önemini konusunda anlamlı bir öyküdür bu... 30 Temmuz 1947de Avusturyanın Graz kentinde güzel vücutlu bir bebek doğar. Ailesi, yokluk içindedir. Dünyanın her köşesinde olduğu gibi, burada da yoksulluk, şiddetini en çok çocuklara hissettirir. Küçük insanların büyük yaşam kavgaları arasında hırsla büyür bu bebek. İstekleri karşısında her olumsuz yanıt alışında daha da hırslanır ve eleştirmenlerin bir sanat yapıtından çok, bir şiddet ürünü olarak nitelendirdiği dev vücudunu büyük uğraşılar sonucu daha da geliştirir. Bu dev ve biçimli vücutla katıldığı yarışmalarda birkaç kez Mr.Universe ve Mr.Olympia ünvanlarını elde eder. Bununla da yetinmez; Pumping Iron (Ağırlık Kaldırmak) adlı belgesel bir film yapar 1977de. Bu film ile, Hollywoodun kapısı ardına dek açılır. Şiddet filmlerinin yapımcıları, yapılan bütün film hileleri ve makyajlara rağmen böyle bir vücut yaratamamaktan yakınırken karşılarına yüzde yüz doğal bir ürün çıkınca, teklif üstüne teklif yağdırırlar. Her öğün karnını nasıl doyuracağını düşünerek geçirilmiş bir çocukluktan, Hollywoodtaki film teklifi amacıyla verilen yemeklerin onur konukluğuna bir geçiş öyküsüdür onunki. Filmlerle gelen çuval dolusu paralar ve o çuvalı sırtlayıp çocukluğuna doğru yürüyüşe geçen duygusal bir adam... Doğduğu kent halkının onu unuttuğunu hiç sanmam!.. Rastlantı bu ya, iki yıl önce Galatasaray futbol takımımız Şampiyonlar Liginde Strum Graz ile aynı gruba düşer. Graz kentinde, maçın oynanacağı stada bakan gözler, bu başarı öyküsünün kahramanının adını görürler: Arnold Schwarzenegger Stadyumu... | ||||
![]() |
![]() |
||||||
![]() ![]() ![]() |
|||||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||
![]() |