|
AMİN | |||||||||
Yönetmen: Costa Gavras Orj. adı: Amen Fransa-Almanya-Romanya / 2002 Gerçek bir öyküden yola çıkılarak yapılan Amen bir SS subayı ile Vatikanlı Cizvit papazının 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanan vahşet karşısında verdikleri mücadeleyi konu alıyor. Hem koyu bir Hristiyan, hem de bir SS subayı olan Gerstein sözde fabrika atıklarının arıtımı için orduya temin ettiği Zyklon B gazının Doğu Avrupa sınırındaki kamplarda toplu katliamlar için kullanıldığını öğrenir. Koyu Hıristiyan yanı onu harekete geçirir, ama ideolojisini temsil eden üniforma, Gersteinin önünü tıkar. Meseleyi Vatikana duyurmak ve yaşanan vahşetin dünyaca kınanmasını sağlamak için kendisiyle aynı hassasiyeti taşıyan papaz Ricardonun yardımına ihtiyacı vardır. Ancak Riccardonun üniforması da başka açmazlar getirecektir. Vatikanın soykırım iddialarına karşı olan kayıtsızlığı acıyı ikiye katlayacaktır. Galası 5. Uluslararası Sinema-Tarih Buluşmasında yapılan Amin, Costa Gavrasın klasik çizgisini yansıtan çok başarılı bir film. Bu arada filmin afişi Vatikan ve İtalyada tepki görmüş duvarlara asılmamaştı. IVANIN ÇOCUKLUĞU Yönetmen: Andrei Tarkovsky Orj. adı: Ivanova Detstvo SSCB / 1962 The Youngest Spy ismiyle de bilinen Ivanın Çocukluğu usta Sovyet sinemacı Tarkovskynın ilk filmi . İkinci Dünya Savaşını 12 yaşında öksüz bir çocuğun gözünden anlatan filmde annesini ve babasını, dolayısıyla çocukluğunu yok edenlerden intikam almaya karar veren Ivan partizanlara katılarak Alman hatlarının berisinde genç bir Sovyet casusu olarak tehlikeli görevler üstlenir ve gönüllü olarak üstlendiği bu görevleri hevesle yerine getirir. Film, Tarkovskyye Venedik Film Festivalinde, Altın Arslan Ödülü getirmişti. Bu ödülün sinema adına önemi büyük çünkü o dönemde sinemacı olmak konusunda kararsız olan Tarkovskyye itici gücü sağladı. SIRADAN FAŞİZM Orj. adı: Ordinary Fascism Yönetmen: Mikhail Romm Sovyet yapımı/1968 1901-1971 arası yaşamış önemli Sovyet sinemacısı Mikhail Romm, hemen tümü arşivlerden derlenmiş, aralarında Hitlerin özel film arşivi, SS subaylarının çektiği özel filmler, Sovyetlerin ve diğer kimi ülkelerin devlet arşivleri gibi kaynaklar da bulunan filmiyle, yalnızca Almanyada Nazizmin 1930larda başlayan yükselişini ve savaş sonuyla birlikte gelen çöküşünü anlatmakla kalmıyor. Aynı zamanda, faşizm denen olayın içinde oluştuğu koşulları, sıradan, küçük, önemsiz bulunan olaycıklarla, tehlikeli hoşgörülerle, gündelik ilgisizliklerle, yerine getirilmeyen görevler ve kaçınılan sorumluluk taşımalarla nasıl palazlandığını da gösteriyor. 1930ların kısa, ama özlü çizgilerle verilen genel dünya panoraması, bizlere Marlene Dietrich, Marika Rakk, Cab Callowayı, caz ve fokstrot dinleyip dans eden bir dünyayı, çeşitli ülkelerin sona ermekte olan bir çağı simgeleyen liderlerini, kral ve kraliçelerini, modalarını, meraklarını, uğraşlarını da gösteriyor. Film binlerce metre haber-film-den derlenmiş seçme anlarla, bizlere 20. yüzyılın en koyu ırkçısını eşsiz biçimde tanıtıyor. Hitlerle, ancak bir ek boyut olarak taşıdığı Latin groteskliği açısından aşık atabilecek olan Benito Mussolini ise, Hitlerin baş aktörlüğü karşısında bir yardımcı oyuncu ödülüyle yetinmesi gereken görkemli bir demagog, komedyen ve taklitçi. Usta ve çırağın göründüğü bölümlerde, film değme güldürülerle baş edebilecek bir düzeye erişiyor, insanda gerçek bir gülme isteği uyandırıyor. Film, bu güldürü anlarının gerisindekileri, bu ko-mik-i şehirlerin insanlığa nelere mal olduğunu her anında gösteriyor, en azından duyumsatıyor. Sıradan Faşizm önemli bir tarih dersi, sinemanın belge gücüne tanıklık eden önemli bir klasik. YERALTI Yönetmen: Emir Kustarica Orj. adı: Underground Sırp-Fransız ortakyapımı / 1995 Atilla Dorsayın Her Kusturica filmi gibi, karmaşık, dağınık ve coşkulu bir yapı içinde iyi kurulamamış, ama her şeyiyle görkemli bir film, Bir zamanlar bir ülke vardı diyerek artık varolmayan eski Yugoslavyaya yakılmış hüzünlü bir ağıt... olarak özetlediği film, Nazi saldırısından sonra Titonun yönetimine geçen ve sonunda parçalanma noktası gelen Yugoslavyanın 20.yüzyıldaki seyrini yönetmenin kendine özgü sinemasal diliyle aktarıyor. 1995 yılında vizyona giren film, Bosna-Hersekde baş gösteren savaş, katliamlar ve Kusturicanın boşnak kimliği nedeniyle şok etkisi yaratmıştı. Yanlış zamanlama eleştirilerine rağmen 1995 Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye ödülünü almayı başaran film, 1941 yılında Belgrada atılan bir bombayla başlıyor. Nazi belasından kurtulan Yugoslavlar, yer altında saklanıyorlar ve yukarıda nelerin değiştiğinden habersiz yıllarca orada kalıyorlar. Yer üstüne çıktıklarında savaşın başka bir boyutta ama aynı zalimlikle devam ettiğini görüyorlar. Filmin en can alıcı sahnesi geçmişten çıkıp gelen, anılardan oluşan ve herkesi bir araya getiren son düğün sahnesi ve toprağın bölünerek, eski Yugoslavyayı simgeleyen kara parçasının denizlere açılması... Amatör oyuncularla çekilen filmin Goran Bregovic imzalı müzikleri ise ülkemizde hayli beğenilmişti. DR. STRANGELOVE Yönetmen: Stanley Kubrick ABD / 1964 1950li yılların Soğuk Savaş atmosferini yansıtan, aynı zamanda 1960lı yıllarda baş gösteren, kontrolden çıkan ve giderek insanlığa hükmederek kabus haline gelen teknoloji temasını ele alan Kubrick imzalı film, atom savaşı çılgınlığını kara mizah öğeleriyle harmanlayarak perdeye yansıtıyor. Dr. Strangelove ya da How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb, bu yanıyla sinema tarihinin en kara-komedisi olarak anılıyor. Soğuk Savaş döneminde, Amerikalı bir general (Sterling Hayden) SSCByi bombalamak için, sınır bölgesinde tetikte bulunan savaş uçaklarına çok gizli koduyla emir yolluyor. Bombalamayı durdurabilecek yegane kişi olan general Jack D. Ripper intihar edince, herkes Ripperın belirlediği kodu aramaya başlıyor. Kubrickin hem dönemin SSCB anlayışına hem de Amerikanın liberal hükümetine önemli eleştiriler getirdiği filmde Peter Sellers üç farklı rolde (Atom bombasını icat eden faşist bir bilim adamı, Amerikan başkanı ve generalin yardımcısı) karşımıza çıkıyor. Her ne kadar bir bilim-kurgu filmi olsa da, Dr. Strangeloveun esas vurgulamak istediği nokta, bilimden ziyade insan doğası. Nükteli ve oldukça alaycı bir şekilde insan doğasının şüphe götürür özelliklerini ele alan Stanley Kubrick, aklını kullanma yeteneğine sahip olmasına rağmen, insanın, kana susamışlık, kontrol edilemeyen cinsel arzu, yabancı düşmanlığı gibi irrasyonel davranışların esiri olduğunun altını çiziyor. FULL METAL JACKET | |||||||||
Yönetmen: Stanley Kubrick Full Metal Jacket askeri bir deyim... Bakır kaplı kurşun anlamına geliyor. Kurşunların yağmur gibi yağdığı, ölümün her an kol gezdiği bir cehennem görüntüsünü önümüze getiren film, sadece savaşın değil askerlerin eğitim sürecinin vahşi ve robotlaştıran yapısının da altını çiziyor. Gustav Hasfordun romanından uyarlanan filmin ilk bölümünde, Çavuş Hartmanın emrindeki askerler, erkek-egemen ve maço bir zihniyetle kışkırtılarak, ırkçı, faşist ve buyurgan bir beyin yıkamadan geçiriliyor. İkinci bölümde ilk bölümde tanıştığımız ve Stars and Stripes dergisi için savaş muhabirliği yapan Joker (Şakacı), savaş gazeteciliğinden usanıp cepheye, gönderilmekte ısrar edince gerçek cehennemi yaşamaya başlıyor. Tam anlamıyla savaşı çağrıştıran kırmızımsı bir ışık, yıkıntılar, sefalet ve ölüm... Gerçekçi bir Vietnam görüntüsü önünde, küçük bir birlikteki bir avuç erin yaşadıkları, savaş denen olayın tüm korkunçluğunu, insafsızlığını ve anlamsızlığını sergiliyor. MÜFREZE | |||||||||
Yönetmen: Oliver Stone Orj. adı: Platoon ABD/1986 Savaşın ilk kurbanı masumiyettir Kendisi de Vietnamda savaşmış olan Oliver Stoneun imzasını taşıyan film Pentagonun tüm taş koymalarına karşın savaşın korkunçluğu, anlamsızlığı, dehşeti üzerine yapılmış en güzel filmlerden, en güçlü savaş karşıtı yapıtlardan biri olarak anılıyor. Aldığı dört Oscar ise filmin yarattığı etkinin bir göstergesi. Afişlerinde savaşın ilk kurbanı masumiyettir yazan filmin baş kahramanı üniversite eğitimini yarıda bırakıp gönüllü olarak Vietnama gelen Chris Taylor ve diğer masum gençler. Bu arada filmde olup bitenlerin tanığı ve nakledicisi olan Chris Taylorın Oliver Stoneun kendisi olduğu görüşü yaygın. Vietnam bataklıklarının tüm ürkünçlüğünü ve savaşın tüm korkunçluğunu ustaca veren filmde, grunt denen cepheye sürülen ve çoğu toplumun alt tabakalarından, yoksul kesiminden gelmiş gençlerden oluşan grup, savaşın cehenneminde bile, tıpkı barışta olduğu gibi, yoksulların, basit, sıradan insanların hep güme gideceğinin, yüksek sınıfların ise canlarını kurtaracaklarının bilincine varıyor. Filmin sonunda yalnız düşmanla değil, kendi kendileriyle de savaşan bu gençler içlerindeki iyilik kötülük çatışmasının aşamalarını dehşetle izliyor. BATI CEPHESİNDE YENİ BİRŞEY YOK Yönetmen: Lewis Milestone Orj. adı: All Quiet on Western Front ABD / 1930 Ünlü yazar Erich Maria Remarquenin aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan ve ilk savaş karşıtı film olarak sinema tarihin egeçen film 1.Dünya Savaşı sırasında savaşa giden bir grup genç Alman gönüllüyü anlatıyor. İyimser, vatansever, anavatanın zaferine yürektan bağlı liseli gençler aşırı milliyetçi öğretmenlerinin savaşı öven konuşmlarından sonra savaşa katılmaya karar veririler. Ama siperlerde hayatın grotesk iğrençlikleriyle tanışıp, savaşın yol açtığı anlamsız tahribatın boyutunu kavramaya başladıkça romantik hayalleri yerle bir olur, idealistlikleri kaybolur. Yönetmen Lewis Milestonee En İyi Yönetmen dalında Oscar getiren film, savaş sırasında birçok ülkede yasaklanmıştı. Filmin en güçlü yanlarından biri mutlu son bekleyen seyirciye asla taviz vermemesi. Bir düşman mermisiyle öldürülmeden bir saniye önce bir kelebeğe dokunmak için elini uzatan askeri gösteren son sahne ise filmin en unutulmaz sahnelerinden biri. HAYAT GÜZELDİR Yönetmen: Roberto Benigni Orj. adı: La Vita Bella İtalya / 1997 Modern Şarlo olarak anılan Roberto Benigniden hafızalardan silinmeyecek bir savaş öyküsü. Film, Gudio ve en yakın arkadaşı Feruccio kendilerine yeni bir hayat kurmak için Arezzonun Tuscany kasabasına gelişiyle başlıyor. Burada, Dora adlı güzel bir öğretmenle masalsı bir aşk yaşayan Guido, tüm engellere rağmen mutlu bir yuva kuruyor. Fakat II. Dünya Savaşının başlaması mutluluklarına gölge düşürüyor. Guido, her şeye rağmen Hayatın Güzel olduğuna inanarak düştükleri zor durumlarda ümidini yitirmeden ve hayatı pahasına bile olsa oğlu Giousé ve karısı Dorayı yaşatmak için elinden geleni yapıyor. Bir toplama kampını oğlu için oyun alanına çevriyor ve ailesini yaşatmayı başarıyor. Şimdiye kadar uluslararası bir çok film festivalinde yirmi dokuza yakın ödül alan film, Oscarın yanısıra, 1998 Cannes Film Festivalinde Jüri Özel Ödülü aldı. 1998 AFI Ödülü ve Toronto Film Festivalinde En İyi Film dalında izleyici ödülü dahil olmak üzere bir çok ödül kazandı. DOĞUM GÜNÜ: 4 TEMMUZ |
|||||||||
Doğum günü: 4 Temmuz | Yönetmen: Oliver Stone Orj. adı: Born on The Fourth of July ABD / 1989 Oliver Stone, Müfrezeden dört yıl sonra, yeniden Vietnama dönüyor. Bu kez, doğrudan doğruya savaşı ele almamakla birlikte sinema tarihinde yapılmış en savaş karşıtı filmlerden birini gerçekleştiriyor. Vietnam gazisi Ron Kovicin yaşamından yola çıkılarak yapılan filmde (ABDnin kurtuluş günü olan 4 Temmuz, Kovicin gerçek doğum tarihi), muhafazakar görüşlü, kalbi vatanseverlikle dolu Amerikalı bir gencin savaş gerçeğiyle yüzleşmesini anlatılıyor. Genç adam, savaşın vaat edildiği gibi kolay ve onurlu bir iş olmadığını, gereğinde çoluk-çocuk, yaşlı-kadm demeden sivil halkı öldürmenin, giderek şaşkınlık içinde kendi arkadaşını da vurmanın, savaşın doğal gereklerinden olduğunu anlıyor. Sakatlanıp iğrenç bir hastanede savaş yaralıları için bütçede para olmadığı söylenince ise inançları yerlebir oluyor. Kendisini neredeyse sevinçle savaşa göndermiş olan tüm yakınları ve çevresi ona artık bir kahraman gibi değil, yaşamını tekerlekli sandalyede geçirmeye mahkum, zavallı bir kader kurbanı gibi bakmaya başlıyor, ülkenin her yanında yükselen savaş karşıtı, Vietnam aleyhtarı gösteriler, genç adamın tüm geçmişini, inançlarını ve yaşamını yeniden düşünüp tartmasına yol açıyor. Tom Cruiseun kendisini Oscar adayı yapacak muhteşem bir performans sergilediği filmde Stone, Vietnam savaşına, bu savaşı çıkaranlara ve birkaç kuşağı anlamsız bir uğurda harcayanlara, radikal ve tutarlı bir eleştiri getiriyor. SHINDLERİN LİSTESİ |
||||||||
Schindler'in Listesi | Yönetmen: Steven Spielberg Orj. adı: Schindlers List ABD/1993 Thomas Keneallynin son savaşta 1400 Yahudiyi ölüm kamplarından kurtarıp kaçıran Alman sanayi kıralı Oskar Schindlerin öyküsünü anlatan Schindlerin Listesi adlı dev romanını sinemaya uyarlayan Spielberg, bu filmle son derece etkili ve kıvrak olduğu bilinen sinemasını, tarihin ve gerçeğin emrine veriyor. Liam Neesonın canlandırdığı Oskar Schindler savaş yıllarında para kazanmanın tek yolu olarak faşistlerle işbirliği yapmayı ve karışıklıktan yararlanmayı kafasına koyarak Polonyaya geliyor. Alman burjuvazisiyle içli dışlı olarak kendisine bir fabrika açan Schindler, ülkede yaşanan müthiş soykırıma önce duyarsız kalmaya çalışsa da, sonunda herşeye rağmen bir insan olduğunu hatırlıyor ve fabrikasını Yahudileri kurtarmak için bir umut yuvası haline getiriyor... TARAFSIZ BÖLGE |
||||||||
Tarafsız Bölge | Yönetmen: Danis Tanovich Orj. adı: No Mans Land Yönetmen Danis Tanovicin ilk filmi, geçtiğimiz yılın en önemli yapımlarından biri sayılıyor. Cannesda en iyi senaryo ödülünü ve en iyi yabancı film Oscarını alan film, savaşta ne kadar tarafsız olunabilir sorusunu irdeliyor. Düşman iki asker, bir yandan birbirlerini öldürmeyi planlarken öte yandan hayatta kalmak için işbirliği yapmak zorunda. Kara mizahın en iyi örneklerinden biri... Bosna Savaşı sırasında tarafsız bölgede bulunan bir siperde kalan Ciki ve Nino zorunlu olarak işbirliği yapmak zorunda kalır. Her ikisi de durumlarını kendi bölüklerine iletmeyi başarırlar. Bunun üzerine hem Sırplar hem Bosnalılar Birleşmiş Milletler Barış Gücünden yardım isterler. BM Barış Gücünde görevli Fransız komando çavuş Marchand, olay yerine gelir ancak öldü sanılan bir askerin altına yerleştirilmiş ve patlaması engellenemeyecek bir mayın sözkonusu olduğundan hiç bir şeye müdahale edemez. Ölüm kaçınılmazdır... AVCI |
||||||||
Avcı | Yönetmen: Michael Cimino Orj. adı: The Deer Hunter Vietnam Savaşı ve etkileri üzerine yapılmış en önemli yapıtlardan biri olarak kabul edilen film, aynı zamanda yönetmen Michael Ciminonun da en bilinen filmi. Pennsylvanialı üç genç fabrika işçisi olan Michael , Steven ve Nick, Vietnam Savaşına gitmek üzere çağrı alırlar. Steven, gitmeden önce hamile sevgilisi Angelayla (Rutanya Alda) evlenir. Bu aynı zamanda bir veda partisidir. Savaşta sırasında tutsak düşen ve burada birbirleriyle Rus ruleti oynamaya zorlanan arkadaşlar, bunun sonucunda içinden çıkılması zor bir ruhsal çöküntüyle yüz yüze kalırlar... Vietnam öncesi, Vietnam ve Vietnam sonrası diye üç bölüme ayırabileceğimiz film, izleyeni karşılacağı tokat gibi sahneler için hazırlıyor önce. Ardından gelen bölümde Vietnamda yaşanan ve geleceğe dair umutları olan insanları birer yaşayan ölüye dönüştüren savaşın yansımaları geliyor. Sonrası ise dönüş ve kaybedilenler üzerine bir ağıt formunda gelişiyor. Filmde Robert De Niro ve Christopher Walken başta olmak üzere; John Savage, John Cazale, Meryl Streep ve George Dzundza gibi başarılı oyuncular rol alıyor. YASAK OYUNLAR Yönetmen: Rene Clement Orj. adı: Jeux interdits Fransa / 1952 Bir dönem TRTde yasaklanmış olan film, 1940 Fransasında geçiyor. On bir yaşındaki köylü çocuğu Michel, anne ve babasını bir hava saldırısında kaybeden beş yaşındaki Paullettei eve getirir. Kısa sürede arkadaş olan iki çocuk kilise mezarlığından çaldıkları çelenk ve haçlarla, hayvanlar için bir mezarlık yapmaya başlarlar... Çocuklar yaşadıkları dünyanın korkunçluğunu ürkütücü bir oyuna dönüstürerek kendi masum yaşamları içinde eritmektedir. Yasak Oyunlar, Yeni Dalga öncesi Fransız sinemasinin en önemli filmlerinden biridir. Climent, savaşın çocuklar üzerindeki etkisini anlatan çarpıcı bir belge ortaya çıkarıyor. BÜYÜK ALDANIŞ Yönetmen: Jean Renoir Orj. adı: La Grande Illusion Fransa / 1938 Filmde Renoir, I. Dünya Savaşı sırasında Almanlara esir düşen iki Fransız askerine çevirmiş kamerasını. Jean Renoirın başyapıtı La Grande Illusion / Büyük Aldanma ilk olarak 1937 yılında gösterime girdi. Film, iki Fransız subayının; Teğmen Marechal ile Yüzbaşı de Boeldieunün Almanlar tarafından esir alınmasının hikâyesi. Hangi taraftan olursa olsun, asker sınıfına büyük bir zarafetle yaklaşmanın gerekliliğine inanan ve onları neredeyse ağırlayan ise uçaklarını düşüren Alman Yüzbaşısı von Rauffensteindır. Boeldieu ve von Rauffenstein birbirlerini usulca eğilerek selamlar. Alman subayı, savaş öncesi Berlinde esir ettiği Boeldieunun kuzeni kont Boeldieu ile tanışıklığı olduğundan söz eder. Tabii gayet zarif bir sohbet sürdüren bu iki adam, resmiyete gelince iki can düşmanıdır ve öyle de kalırlar. Gün gelecek, Rauffenstein, kaçmaya yeltenen Boeldieuyu vuracak ve büyük üzüntü içinde ölüm döşeğinde başucunda duracaktır. Renoir, filminin 1958de yeniden gösterime girmesi üstüne filmini farklı bir kuşağa tanıtırken sınıf ayrımlarına ve ırksal nefrete de değiniyor, Bu sorun öylesine hayati ki bir an evvel çözmediğimiz takdirde şu güzel dünyamızla vedalaşmak zorunda kalacağız, diyordu. TENEKE TRAMPET |
||||||||
Teneke Trampet | Yönetmen: Volker Schlöndorff Orj. adı: Le Tambour Alman - Fransız - Yugoslav - Polonya ortakyapımı /1979 Film, Alman yazar Günther Grassın 1959 tarihli kitabından uyarlandı. Matzareth ailesinin küçük Oscarı üç yaşına bastığı gün, yaşına göre inanılmaz bir açıkseçiklilikle gözlediği büyüklerin yozlaşmış dünyasına olabildiğince geç katılmak için büyümemeye karar verir. 1920lerin Danziginde, Alman, Polonya ve Kaçube denen azınlığın geçici bir uyum içinde birlikte yaşayıp gittiği bu yoksul kentte, anası ve hangisinin gerçek babası olduğunu bilmediği iki erkek arasında, her şeyi gözleyerek ve yargılayarak büyüyen bu garip çocuk, yıllar boyu hiçbir fiziksel gelişme göstermeyecek, hep çocuk kalacaktır. Ama çevresindeki dünya hızla değişmektedir: Küçük Oscar, Nazizmin yükselişine, Yahudi kıyımına, savaşın ilk silah atışlarına, yakınlarının birer ikişer ölümüne tanık olacaktır. Çevresine ve dünyaya yalnız büyümeyi reddetmesiyle değil, tüm cam eşyayı kırıp-döken tiz çığlığıyla da karşı koyacaktır Oscar... Gözleme, başkaldırı ve saldırıyla koşut olarak bir ölçüde koruduğu saflığı ile çağını aşıp giderken, günün birinde artık yeniden büyümesi gerektiğine karar verecektir. Çağ, insanlığın en büyük trajedisini yaratmış, en büyük savaşı, en büyük kitlesel kıyımları gerçekleştirmiş, insanoğlu yaşananlardan ola ki gerekli deneyimi kazanmıştır. Oscar, artık yeniden büyüyebilir, bedenini de akıl yaşına uydurmaya başlayabilir... Kaynaklar: Atilla Dorsay Sinema ve Çağımız Sevin Okyay 120 Filmde Seyrialem www.bigglook.com www.imdb.com |
||||||||
38. Rotterdam Film Festivali başladı | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||