|
TÜSİAD tarafından Koç Üniversitesi Öğretim Üyeleri Doç. Dr. Kamil Yılmaz ve Doç. Dr. Cevdet Akçay ile Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Emre Alper tarafından hazırlanan Enflasyon ve Büyüme Dinamikleri: Gelişmekte Olan Ülke Deneyimleri Işığında Türkiye Analizi adlı rapor kamuoyuna açıklandı. İçinde bulunulan krizden çıkış döneminde, enflasyon-büyüme tartışmasının daha da yoğunlaştığı, bu tartışmalarda biraz daha yüksek enflasyona göz yummakla daha hızlı büyümenin mümkün olduğunun öne sürüldüğü belirtilen raporda, şöyle denildi: Gül, Özilhanı aradı: Eleştiri için erken Neredeyse çeyrek asırdır yüksek enflasyonla yaşayan Türkiyede, enflasyonist ortamın büyüme potansiyelini ciddi biçimde sınırlamış olduğu gözardı edilmektedir. 1990lı yıllarda izlenen ekonomi politikalarının özellikle kısa vadede büyüme hızını artırmak amacıyla alınan kararların, beklenenin tam tersine uzun dönemde büyümeyi yavaşlattığı ve yaşadığımız derin krizde büyük rol oynadığı gerçekleri gözden kaçırılmaktadır. Özilhan, konuşmasında ne demişti? Raporda enflasyon-büyüme arasında doğrusal olmayan bir ilişkinin olduğu ifade edilirken, varılan temel sonuç enflasyonun belirli bir eşik değer üzerinde olduğu durumlarda, enflasyonla mücadelenin uzun vadede reel üretim cinsinden hiçbir maliyete yol açmayacağı, tam tersine enflasyonda meydana gelecek düşüş sayesinde büyüme sürecinin ivme kazanacağıdır denildi. Raporda, yüksek enflasyonun maliyetine ilişkin şu bilgilere yer verildi: Türkiyenin enflasyonu yarı yarıya indirmesi, diyelim yüzde 40dan yüzde 20ye düşürmesi sayesinde uzun vadede yıllık büyüme hızını ortalama yüzde 1.8 ile yüzde 2.8 oranında artıracağı sonucu çıkmaktadır. Uzun dönem büyüme hızı yüzde 5 olan Türkiye için, bu hiç de küçümsenecek bir oran değildir. Enflasyon kontrol altına alınmadan önümüzdeki 10 yıl içinde ortalama yüzde 3.5 büyüyeceğimizi varsaysak, Türkiyenin reel GSMHsını ikiye katlaması için yaklaşık 20 yıla ihtiyacı var demektir. Alternatif olarak enflasyonun kontrol altına alındığını ve bu çalışmanın hesaplarıyla uyumlu olarak büyüme hızının yüzde 2 daha yüksek olacağını kabul edelim. Bu durumda GSMHnin ikiye katlanması için gerekli olan süre 13 yıla düşmektedir. Diğer bir bakış açısıyla yıllık ortalama yüzde 3.5luk büyüme hızıyla milli gelir 20 yılda ikiye katlanabilirken, yıllık ortalama yüzde 5.5luk bir büyüme hızıyla aynı dönem içinde milli geliri 2.9a katlamak mümkündür. FAİZ DIŞI FAZLADAN VAZGEÇİLMEMELİ Bozulan kamu dengeleri, artan borç stoku, ileriye dönük olumsuz beklentilerin beslediği yüksek enflasyon ve faiz oranları şeklindeki kısır döngünün, kamu kesimi dengeleri yerine oturtulmadan bertaraf edilmesinin mümkün olmadığına dikkat çekilen raporda, Böyle bir kısır döngü içinde sürdürülebilir yüksek büyümeye geçilmesi mümkün olamamakta ve yaşanan nispeten yüksek büyüme dönemleri keskin gelir düşüşleriyle sonuçlanmaktadır denildi. Borç yükünün ekonominin şoklar karşısında önemli bir akım problemi yaratamayacak düzeye inmesi için faiz dışı fazla verilmeye devam edilmesi gerektiği kaydedilen raporda, Ağır iç borç yükü altında devletin iç borcunun vadesinin uzatılabilmesi ve borçlanma faizlerinin düşürülebilmesi için ekonomik programda 2003 yılı için öngörülen yüzde 6.5luk faiz dışı fazla hedefinden kesinlikle vazgeçilmemelidir. Öte yandan vergi reformu daha fazla geciktirilmemeli, bir an önce vergi tabanı genişletilmeli. Potansiyel milli gelir üzerinde ciddi baskı oluşturan dolaylı vergiler yeniden gözden geçirilebilir denildi. SERBEST KUR REJİMİ, EN DOĞRU SEÇİM 2003 yılının, kriz sonrası uygulanmaya başlanan yapısal refomların tam anlamıyla yerleşmesi açısından çok önemli bir yıl olacağı vurgulanan raporda, şunlar kaydedildi: Halen yürürlükte olan ekonomik programda, 2002-2004 dönemi için öngörülen faiz dışı konsolide bütçe fazlası rakamları tutturulmadan, iç ve dış borç stokunun GSMHye oranının azaltılması mümkün gözükmemektedir. Reel faizlerin düşmesi için gerekli olan bu koşul ne yazık ki sürdürülebilir büyüme için tek başına yeterli değildir. Sürdürülebilir büyüme politikasına ulaşmak için 2001 krizi sonrasında bankacılık sektörünün kredi hacminde meydana gelen yüzde 40lık daralmanın durması ve özellikle dış ticarete tabi olmayan sektörlere yeni kredi imkaları yaratılması gerekmektedir. Raporda, önümüzdeki dönemde serbest dalgalı kur rejiminin en doğru seçim olduğunun gösterildiği ifade edilirken, Ülkenin ağır iç ve dış borç yüküyle karşı karşıya kaldığı bir dönemde esnek kur rejiminden kesinlikle vazgeçilmemeli, ancak kurlardaki aşırı oynaklığın olumsuz etkileri de gözardı edilmemelidir denildi. ENFLASYON-DÜŞÜK BÜYÜME TUZAĞI TÜSİAD raporunda siyasi belirsizliğin 3 Kasım seçimleri sonrasında ortadan kalkmasıyla 2003 yılı sonuna yönelik enflasyon beklentilerinin ekonomik programda öngörülen yüzde 20 oranına yakın bir seviyeye düşmesinin beklendiği bildirildi. Enflasyon hedeflemesinin Türkiyede uygulanması için şartların hızla oluştuğu belirtilen raporda, şu görüşlere yer verildi: Atılacak bütün ekonomik reform adımlarının başarılı olabilmesi ve enflasyonun kalıcı bir şekilde kontrol altına alınması, ancak 2001 programıyla başlayan ekonomik konsolidasyonun siyasi ve kurumsal konsolidasyonla tamamlanmasıyla mümkün olabilecektir. Bugüne kadar siyasi partiler yasası, seçim yasası ve anayasanın ortaya çıkardığı yasal ve kurumsal çerçeve içinde hayata geçirilen siyasi rejim ve toplumsal dinamikler, siyasi elitlerin toplumsal denetimden kaçmalarına ve ülkeyi kendi ve yakın çevrelerindeki gurupların çıkarlarına hizmet edecek şekilde yönetmelerine izin vermiştir. Ancak 3 Kasım seçimleriyle halk yıllardır vermeye çalıştığı fakat alınmak istenmeyen mesajı yanlış anlamaya imkan veremeyecek şekilde ortaya koymuştur. Siyasi partiler ve seçim yasalarının değiştirilmesi, Türk ekonomisinin yüksek enflasyon-düşük büyüme tuzağından kurtulması için olmazsa olmaz bir koşuludur. Bunun gereği bir an önce yerine getirilmelidir. BABACAN: BEDELİNİ, HEPİMİZ ÖDEDİK Bu arada Devlet Bakanı Ali Babacan, raporun tanıtıldığı toplantının açılışında yaptığı konuşmada, geçmişte yaşanan siyasal, sosyal ve ekonomik sorunlarının temelinde yüksek enflasyon bulunduğunu bildirdi. Babacan, Enflasyonun ülke ekonomileri için nasıl bir tehlike olduğunu hepimiz çok iyi ve çok yakından biliyoruz. Özellikle ülkemizde uzun yıllardır hakimiyetini sürdüren yüksek enflasyonunun bedelini, hepimiz bir şekilde ödedik dedi. Yüksek enflasyonun sosyal ve ekonomik maliyetlerinin de büyük olduğunu vurgulayan Ali Babacan, enflasyonist bir ortamda ekonomideki aktörler için en büyük sorunun belirsizlik ve belirsizlik ortamında önlerini görememek olduğunu kaydetti. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||