| | | | |
|
Geçtiğimiz yıllarda gözden geçirme çalışmalarında IMF ile Ankara arasında genelde yapısal reformlar veya mali disiplin gibi konularda fikir ayrılıkları ya da daha doğru bir söylemle Türkiyenin eksiklikleri ortaya çıkardı.
Ancak bu kez durum değişti. IMFnin derdi artık, daha önceleri olmadığı kadar çok faiz dışı fazlayla ilgili. IMF, hem sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarının artması hem de vergi tahsilatında yaşanan düşüşler nedeniyle, faiz dışı fazla hedefinde sapma olacağından korkuyor.
NEDİR BU FAİZ DIŞI FAZLA?
Faiz dışı fazladan kasıt aslında, faiz dışı bütçe fazlası. Konu aslen bütçe ile yakından ilgili.
Bütçe fazlası, devletin bütçesindeki toplam gelirlerle toplam harcamalar arasındaki fark. Faiz dışı bütçe fazlası ise yine toplam gelirlerle harcamalar arasındaki fark, ama faiz dışı fazla bulunurken formulden faiz ödemeleri çıkarılıyor.
|
|
|
|
| |
Bugünlerde Maliye Bakanlığı 2003 yılı geçici bütçesini açıklamaya hazırlanıyor. Hatta 2003 yılının ilk ayında IMF yeniden Türkiyeye geldiğinde, IMF heyetinin karşısına bu bütçe ile çıkılacak. Yani IMFye bu bütçe beğendirilecek.
Henüz netleşmese de kamu, 2003 yılında faize 65.3 katrilyon lira, personele 29.5 katrilyon lira, her ne kadar tasarruf etse de yatırımlara 8.3 katrilyon lira, sosyal güvenlik kurumları ve KİTlere de açıkları dolayısıyla 28.7 katrilyon lira ödeyecek. Vergiden de sadece 96.4 katrilyon lira kazanacak.
IMF aslında teknik olarak, bütçedeki bu gelirler giderler kalemlerinde nelerin yazılı olduğuyla çok da yakından ilişkili değil. IMFnin asıl ilgi alanı toplam harcamalardan faiz harcamaları çıkarıldığı zaman, gelirin gideri karşılayıp karşılayamadığını veren oran. Yani IMFnin asıl derdi faiz dışı fazla.
IMF bunu da büyük ölçüde Türkiyenin kamu maliyesi üzerindeki endişelerinden dolayı değil, direkt olarak kendini düşündüğü için önemsiyor. Çünkü dünyadaki yaygın kanıya göre, Türkiyenin ekonomi programı IMFnin uluslararası çevrelerce güvenilirliğinin test edileceği en son kozlardan biri.
FAİZ DIŞI FAZLA NEDEN % 6.5 OLMALI?
Faiz dışı fazla oranının neden yüzde 6.5 olduğunu basit yolla hesaplamak mümkün. Bugün Türkiyede iç ve dış borçların toplamı yaklaşık 139.5 milyar dolar ve 139.5 milyar dolarlık iç ve dış borca, her yıl yaklaşık 11.2 milyar dolar faiz ödeniyor. İşte bu, 11.2 milyar dolar da milli gelirin yüzde 6.5ine denk geliyor.
|
|
|
|
| |
Son günlerin en tartışmalı konularından biri faiz dışı fazla tartışması da buradan çıkıyor. IMF, Türkiyeye en az milli gelirin yüzde 6.5i oranında faiz dışı fazla verin ki borcunuzun faizi yani dolayısıyla borcunuzun büyümesin diyor. Türkiyenin yüzde 6.5in altında faiz dışı fazla vermesi de mümkün.
Eğer Türkiyede milli gelir artarsa ya da vergi gelirleri artarsa, 2003 yılı için öngörülen faiz ödemeleri kadar faiz dışı bütçe fazlası verilmesi yeterli olacak.
Yani yüzde 6.5lik faiz dışı fazla oranının aşağıya çekilmesi mümkün olacak. Dolayısıyla açığa bir para çıkacak. Türkiye mili gelir ya da vergi gelirlerini artırabilirse, bu parayı harcamalara yönlendirebilir. Artan harcamalar da büyümenin lokomotifi haline gelebilir.
Faiz dışı bütçe fazlasının, bütçenin toplam gelirleriyle, bütçeden yapılan faiz ödemeleri yok sayıldığında geriye kalan harcamalar arasındaki fark olduğunu gözönünde bulundurursak, işin özü, borcu karşılayabilecek seviyede gelir ve gider dengesini yakalayabilmekten geçiyor.
Bu aşamada da en önemli rol, başta maliye kontrolündeki uygun vergi politikaları olmak üzere, büyüme stratejileri ve fiyat istikrarı gibi temel makro ekonomik hedef ve amaçları oluşturup uygulayacak ekonomi bakanlığına düşüyor.
2003 HEDEFLERİ
Hafta arasında Türkiye gündemi çok farklı noktalara odaklandı. Hatta gündemin büyük kısmını meşgul eden, özellikle Kıbrıs ve Irak gibi etkenler ekonomi ile büyük ölçüde ilişkili olan piyasaları da etkiledi.
Irak konusu özellikle Türk Lirası piyasalaır üzerinde etkili oldu. TLnin değer kaybı bu hafta boyunca sürdü. Yani büyük ölçüde geçtiğimiz iki hafta boyunca değerlenen TL yüzünden endişe duyan ihracatçıların da yüzü gülmüş oldu.
Makro anlamda da gündem yoğundu. En azından hafta başında ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı ve Merkez Bankasının (MB) birlikte yaptığı açıklama kaydadeğer bazı rakamlardan oluşuyor.
Ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı ile MBnin ortak açıklamasına göre, 2003te enflasyon hedefi yüzde 20, büyüme de yüzde 5 olarak hedeflendi.
Makro ekonomik hedeflere yönelik açıklamalara hemen ertesi gün toplanan bakanlar kurulunda bazı ekler yapıldı. Bakanlar kurulunun ardından faiz dışı fazla hedefinin yüzde 6.5, hazırlanacak 2003 yılının ilk 3 ayına yönelik geçici bütçenin büyüklüğü de 32 katrilyon lira olacağı öngörüldü.
Bu arada MB ve ekonomiden sorumlu devlet bakanlığının ortak açıklamasında 2002 yılı sonuna ilişkin hedeflerin de revize dildiğini hatırlatmakta fayda var. 2002 hedefleri enflasyon için yüzde 35ten yüzde 31e, büyüme için de yüzde 4ten yüzde 6.5e revize edildi..
ENFLASYONSUZ YAŞAM
Sözü edilen rakamlar arasında özellikle enflasyon ve büyümeye yönelik hedefler umut verici nitelikte. Eğer ortak açıklamada sözü edilen hedefler tutturulursa artık enflasyonsuz yaşam üzerine kafa yormak gerekecek.
Bu aşamada da Türkiyede yepyeni bir dönem başlayacak. Vade ve iskontolu yaşam, kredili dönem, dövizden para kazanılan yıllar, çek ile vade uzatan tüccarlar geride kalacak. Şu anda 40 yaşın üzerinde bulunan herkes, özellikle de iş hayatının profesyonelleri enflasyonlu yaşam üzerine çok şey biliyorlar. Ama enflasyonsuz yaşamı tanımıyorlar.
Bu Türkiye için büyük bir avantaj. Enflasyonsuz yaşamın Türkiye için en önemli büyüme hareketlerinden biri olacağı kesin. Türkiyede nüfusun yarısından fazlasının 30 yaşın altında olduğunu gözönünde bulundurduğumuzda, bu genç nüfusun enflasyonsuz yaşamı yaşayarak iş hayatında yer almalarının, Türkiyeyi hızlı bir büyüme sürecine sokacağı ortada.
TLNİN DEĞERİ
7 Temmuz 2002 Pazar günü seçim söylentilerinin ilk kez resmi makamlarca dile getirildiği gündü. MHP lideri ve hükümet ortağı Devlet Bahçeli 3 Kasımda seçim olması gerektiğini söylemişti.
Hemen ertesi gün piyasalar açıldığında doların TL karşısındaki değeri 1 milyon 680 bin lira oldu. Aradan hükümet krizi, seçim, avrupa birliği gündemi ve Irak konusu gibi piyasaları çok yakından ilgilendiren günler geçti.
Aradan geçen 6 aya yakın sürede doların TL karşısındaki değeri oldukça geniş bir aralık içinde dalgalandı. Doların değeri en düşük 1 milyon 525 bin lirayı en yüksek 1 milyon 699 bin lirayı gördü.
|
|
|
|
| |
Seçim sonrası atmosferde hükümetle balayı halindeki piyasalarda TL sürekli değer kazanmış ve bu dönemde ihracatçılar TLnin değer kazanması, Türkiyenin ihracatını olumsuz etkilediği gerekçesiyle veryansın etmişlerdi.
Geçen haftaya kadar 1 milyon 525 bin lira ile 1 milyon 550 bin lira arasında dalgalanan dolar / TL kurunun bu haftaki kapanış değeri 1 milyon 630 bin lira.
Yani aşırı değerlenen TL, biraz Irak korkusu, biraz siyaset körüklemesi ile değer yitirmeye başladı.
Bu gelişme belki özelikle seçim sonrası süreçte aşırı değerlenen TL ve ihracatçılar açısından iyi. Ama bir haftada yaklaşık 100 bin liralık bant içinde dalgalanmanın iyi olduğunu söylemek zor. Dalgalı kurun istikrarı hala piyasalardaki gelişmelere göre şekilleniyor.
Dalgalı kura geçildii günden bu yana geçen yaklaşık iki yılda dalgaların boyu küçülse de hızı hala aynı.
KAPASİTE KULLANIMI DÜZELTME YAPTI
Haftanın son günü Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) kapasite kullanım rakamlarını açıkladı. Kapasite kullanımında Ekim ayına oranla yaklaşık 3 puanlık bir gerileme var. Ancak bu gerileme çok da dikkate değer bir gerileme değil.
|
|
|
|
| |
Kapasite kullanım oranındaki düşüş yılın özellikle ikinci çeyreğindeki hızlı yükselişin geriye dönüşü olarak düşünülebilir. Bu arada kapasite kullanım rakamlarında halen ihracatın ve iç talepteki canlanmanın etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Tabi, yılın ikinci çeyreğinde başlayan toparlanma hareketinin TLnin değerlenmesiyle ilgili olduğunu da unutmamak lazım. | |
|