|
Maçın geneline bakıldığında, Galatasarayın istediği sonuca ulaşamasa da maç boyunca egemen bir oyun anlayışıyla, belki de Ali Sami Yende bu yıl sergilediği en iyi futboldan birisini oynadığını görmekteyiz. Özellikle ilk yarıda kendi evinde oynamanın avantajıyla, Terimin hükümran futbol felsefesine uygun, hücumu daha fazla düşünen ve savunma güvencesini hiç ihmal etmeyen, dörtlü defans bloğunun genelde sabit kaldığı, rakip ataklarda alan daraltan, ofans ağırlıklı bir futbol oynadı dün Galatasaray. Kazanma iç güdüsünün şekillendirdiği ofansif, hükümran oyunun tek kusuru ise ileride üretkenlik ve etkinlikten uzak olmasıydı. Bu etkinsizliğin en belirgin yönü, uzun boylu Beşiktaş defansına karşın Arif ve Ümit Karanın hava toplarındaki zaaflarının da genel bilinenler olduğu halde, tüm topların kapalı defansın ortasına ve Ronaldo ile Zagonun üstüne doğru şişirilmesi/topun bir türlü yere indirilememesi sonuçta Beşiktaşa yaradı. Bu konuda kenar yönetiminden bir uyarıda gelmeyince top 90 dakika boyunca Doldur-boşalt olmaktan yoruldu adeta... Belki de bu kusurun nedeni, Lucescunun aldığı önlemlerin Galatasaraya pozisyon olanağı bırakmamasıydı. Yalın bir gözle bakıldığında, dün Galatasarayın karşısında bir Lucescu klasiği Beşiktaş vardı. Geçen yıl Galatasaray, Ali Sami Yende Beşiktaşa karşı nasıl oynamış ve 1-0 ile maçı kazanmış ise, dünkü Beşiktaş ta aynı oyun mentalite ve kurgusu ile çıkmıştı sahaya. Lucescunun estetik kaygıdan daha çok sonuca yönelik pragmatist oyun anlayışı ve yaklaşımının, basit ifadesi olan; savunma güvenliğinin elden bırakılmaksızın, 90 dakika boyunca rakibi hataya zorlayarak, maçı sürekli forse eden Galatasarayın gücünün ve kondüsyonunun tükenmesini takiben, kazanılacak toplarla atılacak bir gol ve arkasından kazanılacak puan ya da puanlar Aynı sistemi Galatasarayda modelleştirip, bu sistem ve felsefe ile çok önemli başarılara imza atan Lucescu, görülüyorki aynı anlayışı şimdi Beşiktaşa monte etmiş. Geçen yıl ile bu yıl arasında tek fark var, o da; Galatasarayda defans bloku dörtlü savunmadan oluşurken, şimdi Beşiktaşta defans 3lü bloktan oluşmakta. Yine bunda da temel amaç, kendi ifadesiyle, defansındaki oyuncularını dörtlü defans oynayacak kadar hızlı bulmaması. Yine bu noktada da Lucescunun, sonuca yönelik pratik çözümünün sahaya yansımasını görmekteyiz. İkinci yarıya Galatasarayın bilinen, tempolu, alışılmış dar alan presiyle başlaması, Beşiktaşın neredeyse hiç pas yapamadan, sadece savunmada kalmasına yol açtı. Bu süre içinde Galatasarayın bulduğu iki pozisyonu değerlendirememesinin ardından Lucescunun, çok yerinde bir zamanlama ile oyunu zorlayan Galatasarayın yorulmaya başladığı dakikalarda Amaral-Tümer değişikliğine gitmesi, Tümerin yaratıcılığının İbrahimin enerjisi ve hızlılığıyla birleşerek, yarattığı mükemmel sinerji, oyundan düşmeye başlayan Galatasarayın özellikle sağ kanadında derin boşlukların oluşmasına yol açtı. Beşiktaşın hücum girişimlerinde etkinliği arttıran bu taktiksel değişim, takımın en başarılı ismi İbrahimin, Ahmet Yıldırım ve Zagodan da gelen destekle, etkinliğini en üst düzeye çıkarıp, maçın kaderini belirleyen golü atmasına olanak sağladı. Fatih Terimin dün geceki takım tertibi, eldeki imkanlara göre belki de bugüne kadarki çıkardığı tertiplerin en doğrusuydu. Oyunun teknik ve taktik analizini şu tümce ile bitirebiliriz. Aslında mağlubiyet Galatasarayın hakkı değildi. Galatasaray oyunu kazanmayı hakeden ve istatistik olarak da üstün taraftı. Bu tür derbilerde az bulunan pozisyonları değerlendiren takım genellikle maçı kazanmaktadır. Nitekim, eline geçen pozisyonları değerlendiremeyen Galatasaray oyunda dominant bir karakter sergilemesine karşın, daha resesif bir bir karakter sergileyen Beşiktaş, eline geçen fırsatı değerlendirerek, çok önemli bir üç puanın sahibi oldu. Burda bir söz de maçın hakemine Maç içinde Ali Erenin, Hasana yaptığı hareketin penaltı olarak değerlendirilmesi hakemin taktir yetkisindeyken, bu taktirini kullanmamasınadır. Bunu burada vurgulama nedenim, maç sonrası Ali Erenin, basında çıkan penaltı itirafıdır. Galatasaray ve Beşiktaş arasında oynanan dünkü derbi, günlerdir spor daha doğrusu futbol medyamızdaki bir tartışmayı da sona erdirmiştir. Bu derbinin taktik, teknik ve sistemsel analizi yapıldığında, bu maçın bir Lucescu-Terim derbisiolduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Maçın genelinde Terimin egemen-hükümranfutbol felsefesi temelinde şekillenen, kazanmaya ve oynamaya yönelik, ideali arayan futbol mantığı ve felsefesi ile Lucescunun, estetik kaygı taşımayan, sonuca yönelik pragmatik oyun anlayış ve felsefesi mücadele etmiştir. Bunu bir satranç olarak görürsek, Lucescu zamanında yaptığı doğru hamlelerle, rakibini mat etmiştir. Sonuçta; Cimbom bir çok maçı kötü oynayıp kazandı, iyi oynadığı maçların çoğunda ise dün olduğu gibi puan kaybetti. Aslında Galatasarayda uzun vadeli yapılacak işler dikkate alındığında; oynanan futbolun her geçen gün daha iyiye gittiği görülüyor. Camianın genel beklentisi, Terimin de yönetimin de devre arasında gereken önlemleri alarak, özlenen Galatasarayı yeniden yaratacağı yönündedir. Burada taraftarın içinden geçen: Keşke bu sezonun başında hem Terimin hem de Yönetimin açık açık camiaya, seçim politikasının aksine bu sezonun bir toparlanma yılı olacağınıifade edip, öncelikle mali yapının disipline edilmeye çalışılarak, pahalı transferlere yönelinmeyeceğini; eldeki kadronun en iyi şekilde kullanılacağını beyan ederek, hedeflerinin yine şampiyonluk, Avrupada ise nereye kadar gidilirse oraya kadar gidileceğini samimi olarak deklare edip, camiada bir beklenti içine girilmemesini telkin etselerdi. Çünkü, sonuçta bugün gelinen nokta zaten burası. Sanırım Terim de yönetim de bunu düşünemedi. Beşiktaşa mağlüp olunmasına karşın, Galatasaray için ligde henüz kaybedilen çok şey yok. Devre arası Galatasaray için iyi bir ilaç olacaktır. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||