Home page

Haber Menüsü


 
Ne olacak bu Galatasaray’ın hali?
 
Canaydın ve Fatih Terim’in mentalite olarak uyumu, belki çağdaş bir yapı ve anlayış içinde büyük başarılar getirebilir. Ancak her ikisinin de yönetsel, “ben merkezci” yaklaşımları, takımın bir aile yapısına bürünmesine imkan vermemektedir.
 
Tuğrul AKŞAR
NTV-MSNBC
 
28 Kasım—  Son haftalarda art arda alınan olumsuz sonuçlar doğal olarak, yakın çevremizde, konuyu bir “milli dava”haline getirdi! Beni gören, tanıyan bazı Fenerli ve Beşiktaşlı dostlarım, bu memleket meselesine el atma konusunda son derece istekli. “Ne olacak bu memleketin hali?” diye başlayıp, saatlerce süren, sonu gelmez kısır tartışmaların yeni konusu, şimdi Galatasaray… Belki de rekabetin, gündelik yaşamımıza yansımasının bir parçası olarak görülebilecek bu “mevzu” bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Daha doğrusu Fatih hoca ve Yönetim, alacağı veya almayacağı aksiyomlarla, bu tartışmanın devam edip etmemesine de izin verecekler.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Galatasaray’ın en son Ankara’da Gençlerbirliği’ne 1-0 yenilerek, hem liderlikten, hem de gelecekteki ümitlerinden olduğu, karşılaşmanın ardından; takımın içine düştüğü durum ve açmazlardan nasıl kurtulabileceğine ilişkin tartışmalar da bütün hızıyla devam ediyor... Daha önceden açıkça dillendirilmeyen eleştiriler, bugün Terim’e en yakın kişiler tarafından bile yazılır, çizilir oldu. Her yenilgiden sonra Terim’in kameralara, hiç de alışık olmadığımız, çoğu zaman Galatasaray’ın yenilgisini bile gölgede bırakacak ve günlerce gündem oluşturabilecek türden sansasyonel açıklamalar yapması ise giderek daha da ilginçleşmeye başladı. En kötüsü de bu yaklaşım tarzının genellik arzetme eğilimi içine girmesi.
       Galatasaray’ın ne olacağına geçmeden önce, çok kısaca bir nereden nereye geldiğine baktığımızda; geçen yılın mütevazi ve istikrarlı takımının yerinde bugün maalesef yellerin estiğini görmekteyiz. “Olabilir, takımda hoca değişikliği olmuştur, yönetim değişmiştir, oyuncular değişmiştir” diye düşünebiliriz. Bunun zaten normal karşılanması gerekir. Geçen yıl savunma güvenliğini ön planda tutan, maceradan uzak, göze hoş gelmeyen ama sonuç getiren, kontrollu gol bulma şansı, temelinde alan daraltmaya çalışan bir oyun anlayışı ve felsefesi ile oynayan, daha doğrusu rakiplerini oynatmayan bir Galatasaray vardı. Bugünse tersi, rakiplerini oynatan, topa basamayan, etkili pres yapamayan, kanatlardan atak olgulaştıramayan, ileride etkili gol vuruşu yapamayan, bloklar arasında kopukluğu gideremeyen, defansı kevgire dönmüş, neredeyse “özgüvenini”yitirmek üzere olan bir Galatasaray var. Geçen yıl parasal ve kadro sıkıntısı olmasına karşın, Lucescu’nun sağlamcı oyun anlayışı ve haddini bilerek oynama felsefesi ile mütevazi kadrosuyla, rakiplerinin karşısına çıkan GS, kendisinden beklenmeyen bir başarı sergiledi ve bu başarının sonucunda 20 trilyon TL’na yakın bir para ve doğrudan ŞL’ne girme hakkını kazandı.
       Geçen yılın “güleryüzlü” Cansun yönetiminin parası pulu yoktu ama gözü karaydı ve vaadler konusunda, şimdiki yönetime göre daha “samimi” idi. Cansun yönetimi hayal ticaretine soyunmamış, popülist politikaların peşinde koşmamıştı. Geçen yılın başında bizzat Cansun, “Bu yıl GS’dan 3. yıldızı bekliyoruz. Avrupa’da da nereye kadar gidersek” dediğinde; GS’ın hedefini küçülttüğü, vizyonunu daralttığı nedeniyle çok büyük eleştiri ve tepki almış, kıyametler kopmuştu. Eldeki kadronun nicelik ve nitelik olarak, fazla bir şey yapamayacağını, yönetim biliyordu ve buna göre de hamlelerini ayarlıyordu. Oysa bu yıl, bunun tam aksi bir anlayış yönetime geldi. Yeni yönetim, baştan “şark kurnazlığı”sergileyerek, “gönüllerdeki teknik hoca”yı, Fatih Terim’i isim vermeden anons ederek, camia ve taraftar için “toz pembe” vaatlerde bulundu. Ne varki, bugüne geldiğimizde Canaydın yönetiminin, verdiği sözleri yerine getiremediğini görüyoruz.
       
GERÇEKTEN UZAK YAKLAŞIM
       Geçen sezon takımın beklentilerin aksine başarılı bir performans sergilemesi; geldiği yerin “potansiyelinin altında”değerlendirilmesi gibi, yönetimi “gerçekten uzak” bir yaklaşıma yönlendirdi. Aslında bu tavır ve davranış, “göze hoş gelmeyen futbol”, “agresif olmayan oyun” gibi mantık dışı gerekçeler, Süper Lig’de şampiyon olmuş ve Avrupa’da çeyrek finalin kapısından dönmüş, başarılı olmuş bir takımın kendisini yatsımaktan başka anlam taşımayan, “ayağı yere basmayan”, “gönüllerdeki teknik adam”a yer açma manevralarından başka bir şey değildi. Terim’in Lucescu’nun yerine getirilmesinde birer payanda görevi gören bu düşünceler zinciri, hayata geçirilip de, geleceğin yapılandırması adına Lucescu’nun gönderilip; Fatih hocanın takımın başına getirilmesiyle birlikte, camiada büyük beklentilerin de düğmesine basıldı. Mevcut kadronun niteliğine bakılmaksızın, “arama konferansı” referans alınarak, belki de 5 ya da 10 yıl içinde gerçekleştirilebilecek hedefler, sanki bu yıl gerçekleştirecekmiş gibi bir hava estirilip, herkesin bu yönde güdülenmesi sağlandı. Bu olay hem Fatih Hocayı, hem oyuncuları çok ciddi bir baskı altına soktu. Bu doğrudan, “Lucescu’dan daha başarılı olma” anlayış ve felsefesini gündeme getirdi ki, yönetimin yönlendirmesiyle tribünlerde gelişen bu durum ve beklentiler demeti, adeta takımın ve Terim’in bilişim alanını daraltarak, yeteneklerini ve kapasitelerini kullanamamalarına neden oldu.
       Şampiyon hocayı gönderip, şampiyon takımı dağıtan, “üç dünya yıldızı” taahhüdünü de, yerine getirmeyen Canaydın yönetimi; bir yandan Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu gibi vizyon büyüten bir hedef ortaya koyarken, diğer yandan UEFA’nın 2004 yılında uygulamaya geçireceği kriterlere uygun bir mali yapılanma, denk bütçe ve mali disiplin adına, hedefle çelişen cimri bir transfer politikası izleyerek, gönderilen futbolcuların yerine, gerekli transferlerin yapılmasının da önüne geçmiş oldu. Gönderilen oyuncuların yerine alındığı düşünülen futbolcuların, eskilerin yerini dolduramamış olması, Galatasaray’ın bugün kanatlarda, orta alanda ve forvette çektiği sıkıntıların temel nedeni oldu. Bu uygulama ile GS’ın vizyonu daraltıldı. Borçların tasfiyesi amacıyla, bilinçli olarak uygulanan bu politika, maalesef amacına ulaşamadığı gibi, takıma da büyük hasarlar verdi.
       Bugün gelinen noktada, GS’nin borçlarında da bir azalma olmadığı gibi, uygulanan yanlış strateji ile ciddi bir gelir ve kredibilite kaybına uğrandı. Moralitenin erezyona uğraması ise cabası... İşlerin yolunda gitmemesi ve sergilenen olumsuz performans; sistem ve plan adamı, takımdaşlık felsefesinin yeşil sahalardaki uygulayıcısı Terim hocayı da “ya tutarsa” anlayışıyla hareket eden, 4-5 forvetle oyun oynama gibi “intihar”sayılabilecek, risklere girmekten başka yol bırakmayan, kendi ifadesiyle “kumar oynayan” bir teknik adama dönüştürdü.
       
HATALAR VE YANILGILAR YUMAĞI
       Bugün Yönetimden başlayıp, teknik adamından, formsuz futbolcusuna kadar uzanan hatalar ve yanılgılar yumağı, Galatasaray’ı hem Avrupa’daki kulvarından koparttı, hem de Lig’de, vasat bir görüntü çizmesine neden oldu. Temelde GS’daki yönetsel ve teknik -taktik anlayıştaki değişiklik, GS’ın giderek, daha da bocalamasına yol açtı. Bütün bunlara karşın, takımı eski saygınlığına kavuşturacak olan sadece Fatih hoca değildir. Yönetimin de kendini amansız bir şeklide sorgulaması ve daha baştan belirlenen hedeflere uygun aksiyonu alması gerekir. Canaydın’ın “ben merkezci”bir yönetim anlayışına sahip olması, yönetimsel bir kaynaşma ve dayanışmanın oluşmasına izin vermemektedir. Fatih Terim’in de aynı anlayış ve ego’yla hareket etmesi, yönetsel kollektivizmden uzaklaşılmasına, olumlu sinerjilerin yaratılamamasına neden olmaktadır.
       Takımın sahip olduğu bütçe ile geçmişte sağladığı büyük başarılar neredeyse bir tez konusu olabilecekken, bugün içine düşülen durum da bir çalışma konusu olabilir. Bunda yönetsel stretejik hataların büyük payının olduğunu düşünüyorum. Canaydın ve Fatih Terim’in mentalite olarak uyumu, belki çağdaş bir yapı ve anlayış içinde büyük başarılar getirebilir. Ancak her ikisinin de yönetsel, “ben merkezci” yaklaşımları, takımın bir aile yapısına bürünmesine imkan vermemektedir. Klasik yönetim anlayışı ile örgütünü idare eden bir başkan ve bu başkanın düşünceleriyle örtüşen bir yapı içerisinde, bir elinde havuç, diğer elinde sopa olan bir teknik adamın, davranışsal ögeleri gözardı ederek, takımı yönetmeye çalışmaları, bir “korku imparatorluğu”nu mu doğurmuştur yoksa?
       Belki Terim, Başkan Canaydın’ın, klasik yaklaşımına, davranışsal ögeleri de ekleyerek, sistemini ve felsefesini daha insani bir hale dönüştürebilir; takımda bir sevgi ve güven temelinde başarılara odaklanma sağlayabilirdi. Mutlak itaat ve otoritenin egemen olduğu örgütsel yapılar, belirli başarıları yakalasalar da, bir süre sonra çok ciddi bir çözülme içine girmektedir. İşte bu aşamada, yönetinin rolü önem kazanmaktadır. Aynı başarıların devamının sağlanması, bir zorunluluk olarak, değil de ulaşıldığında büyük bir onur ve keyf verecek bir çaba olarak algılanırsa, futbolcu daha sakin, daha az baskı ve gerilim altında, kendisine güvenildiğini de hissederek, büyük başarılara imza atabilmektedir.
       
       Bu yazı, taktiksel ve teknik yol göstermeden daha çok, sorunun kaynaklandığı temel, stratejik hataların irdelenmesini amaçlamaktadır. Teknik ve taktik analizi muhakkak çok daha iyi yapacak teknik adamlar vardır. Bunları Terim de görüyordur. Bu sorunun çözümünde, yönetimin içine düştüğü açmazları belirleyerek ve sorgulayarak, operasyonel hataların oluşmasına en az zarar verecek bir yapının oluşturulması konusunda yönetimin, biraz daha dışa açık ve öğrenme eğilimli olması gerekir.Henüz hiç bir şey için geç değildir. Belki, Aslan’ın yelesini silkeleyip, dostuna düşmanına eski gücünü ve kuvvetini göstermesi için devre arası bulunmaz bir ilaç olacaktır.
       Dereyi geçinceye kadar, Galatasaray’ın, bu süreç içinde en az puan kaybederek, rakipleriyle arasındaki farkın açılmamasına da izin vermeden devre arasına ulaşması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Fatih hoca, GS’ı geçmiş yıllarda olduğu gibi derleyip, toparlayacak bir performansı sergileyebilecek mi? Herkes bunu soruyor, sorguluyor. Terim belki de tüm enerjisini, devre arasında yapacağı çalışma ve transferlere bağladı. Yönetim de herhalde yaptığı stratejik hatanın farkına varmış olacak ki, transfere yeşil ışık yaktı. Tabiiki, yeni gelecek futbolcuların takıma adaptasyonu ve takım içinde kabul görmesi, o kadar kısa süre içinde halledilecek bir sorun da değil aslında. Yönetimin sadece transferdeki eksikliğini değil aynı zamanda yaptığı örgütsel iç hatalarını da gözden geçirmek ve yukarıda anlatılan bazı zaafiyetlerinden kurtulmak zorundadır. Yine de Galatasaray’ın nefes alabilmesi ve boğulmadan amacına ulaşabilmesi için, zirvedeki puan yarışından kopmaması gerekmektedir.
       
SON SÖZLER
       “Bir adamın ünü, gölgesine benzer. Yükseldikçe büyür, düştükçe küçülür.” Talleyrand.
       “Dinlerseniz, size her zaman doğru yolu gösteren bir sesin var olduğunu unutmazsınız.” Thomas Hughes
       “Korku suçu, suç da cezayı doğurur.” Voltaire
       “İnsana ‘Kendini bil!’ denilmesi, yalnız gururunu kırmak için değil, değerini de bildirmek içindir.” Cicero
       “Hayatta zor olan iki şey vardır: Biri, insanın kendine iyi bir ad sağlaması, ikincisi de bu adı sürdürmesidir.” Robert Schuman
       “Kendinizi yönetirken kafanızı, başkalarını yönetirken kalbinizi kullanın.” Bussy
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları