Konu:
Kıbrıs'ta Çözüm
Konuk: Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Haluk
Kabaalioğlu
Celal
Pir: Haftanın son NTV'ye Sorun programından hepinize bir kez daha
mutlu günler... Sayın seyirciler bugün NTV'ye Srun'da sizlerden gelen
sorular ışığında Kıbrıs'ta çözüm konusunu ele alacağız. Birleşmiş Milletler
Genel Sekreteri Kofi Annan'ın sunduğu Kıbrıs planın içeriği tam olarak
nedir, verilmesi istenen tavizler eşitlik ilkesine uyuyor mu, taraflar
bu plana nasıl bakıyor, kabul edilirse ne olur, edilmezse ne kaybedilir,
aklınıza takılan tüm sorulara birazdan uzman konuğumuz Yeditepe Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Haluk Kabaalioğlu, canlı yayında yanıt vermeye
gayret gösterecek. Hoşgeldiniz,Sayın Kabaalioğlu. Hemen sorulara geçiyorum.
Murat Tokçiftçi
(Reklamcı): BM'nin Planı Türk tarafı için hayırlı bir şey mi, şartlar
bizim için uygun mu?
Haluk Kabaalioğlu:
Bu planın ortaya atılışında da son derece profesyonelce davrandılar.
Önce bizim hoşumuza gidebileceğini düşündükleri noktaları vurguladılar.
Gerçekten bir eşitlik olacakmış ve gerçekten iki devletin eşitliği söz
konusu olacakmış gibi bir şey sunuldu. Ama bu 150 sayfalık planın daha
10 sayfası, 15 sayfası incelendiğinde durumun öyle olmadığı anlaşılıyor.
Ve bunun aceleye getirilip, belli bazı konularda taviz alma çabası olduğu
anlaşılıyor. Ben bu konuda acele edilmemesi gerektiği düşüncesindeyim.
Ve Birleşmiş Milletler'nin de Avrupa Birliği'nin genişleme sürecinde adeta
Birleşmiş Milletler'i kendi elemanı gibi onun tarafsızlığını, objektivitesini
ortadan kaldıracak bir şekilde araç olarak kullanmasının da son derece
sakıncalı olduğu düşüncesindeyim.
Mustafa Çerkezler
(Turizmci): Birleşmiş Milletler'in hazırlamış olduğu planın daha önce
iki liderin yapmış olduğu doğrudan görüşmelerde mutabakata vardıkları
konulardan oluştuğu söylenebilir mi? Yoksa Annan'ın tamamen bağımsız bir
plan mı sundu?
Haluk Kabaalioğlu:
Türk tarafının ortaya koyduğu itirazları dikkate almadı. Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri herşeyden önce kurulacak devlet yapısı,iki devletin
eşitliği ve Anayasa konularında ve egemen eşitlik söz konusu olması gerektiğini,
ondan sonra toprak konusunun görüşülebileceğini Türk tarafı ısrarla söyledi.
Buna rağmen maalesef Annan'ın sunduğu planda hepsi bir arada bir paket
haline getirilmiş durumda. O yönden de burada Annan'ın tek taraflı davrandığı
kanaatindeyim.
Tufan Onur (Memur):
Türkiye'nin başbakanının henüz belli olmadığı, Denktaş'ın ise hasta
olduğu böyle bir dönemde Kıbrıs konusunun bir anda gündeme gelmesi bir
tesadüf mü?
Haluk Kabaalioğlu:
Soru sahibi bence son derece haklı. Bakın, bugün Cuma... Pazartesi
gününe kadar bizden cevap isteniyor. Türkiye'de henüz hükümeti kurmakla
görevlendirilecek milletvekili belirlenmiş değil. Bir hükümet kurulmuş
değil. O hükümetin bir dışişleri bakanı tayin edilmiş değil. Ve tayin
edilecek Dışişleri Bakanı'nın Dışişleri Bakanlığı kadrolarıyla görüşüp,
buradaki konuyu enine boyuna irdelemesi, KKTC ve onların yetkili makamlarıyla
görüşmesi gerekirken, ki KKTC Cumhurbaşkanının da çok ciddi bir ameliyat
geçirdiğini ve bugün yapılacak bir muayeneden sonra Türkiye'ye dönmesi.
Yarın Türkiye'ye, Pazar günü Ada'ya intikal etmesi, Türkiye ile bir takım
istişarelerde bulunması ihtiyacı var. Bütün bunlara rağmen maalesef Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri'nin adeta Avrupa Birliği'nin bir ajanıymışcasına,
Avrupa Birliği takvimlerini, Avrupa Birliği vadelerini empoze etmeye kalkışması,
bence Birleşmiş Milletler'nin sahip olması gereken tarafsızlığı ve objektiviteyi
ortadan kaldırıyor. Ve henüz Türkiye hükümeti ki Türkiye, Kıbrıs'ta garantör
bir devlettir. Garantör devletin hükümeti ortada yokken, bu aceleye gelinmemesi
gerekir. Hatta bunu Avrupa Birliği takvimi dışında mütalaa etmek gerekir.
Yunanistan, Türkiye ile dostluğa çok büyük önem verdiğini ileri sürüyor.
Biz de buna inanmak istiyoruz. Kıbrıs sorununun çözülmesini canı gönülden
diliyoruz. Ama bunların böyle aceleye getirilmemesi gerekir. Ve Şubat
ayına icabında Haziran'a kadar bu görüşmelerin devam etmesi lazım.
Celal Pir: Yunanistan'ın
samimiyet belgesi ne?
Haluk Kabaalioğlu:
Ben orada samimiyetine pek inanabilecek durumda değilim. Çünkü, bu
Kıbrıs bölünmüş bir vaziyette olsa daha, Avrupa Birliği'ne alınmalı. Alınmazsa
ben tüm Doğu'ya genişlemeyi, yani Polonya Çek Cumhuriyeti, diğer aday
ülkelerin alınması söz konusu olan aşamayı veto ederim, diyor. Yani, 15
üye devleti arkasına alıp, Türkiye'ye karşı Kıbrıs konusunda maalesef
bir şantajdır bu. Ama bunu çok iyi bir şekilde değerlendirmemiz, Yunanistan'ın
görüşlerine iyi teşhis koymamız gerektiği kanaatindeyim.
Sevgi Kamış (Akademisyen):
Kofı Annan'ın Kıbrıs için sunduğu haritalar, iki devletin sınırlarını
gösteriyor. Yeryüzünde bunlara benzeyen başka iki harita var mi? İki devletin
sınırları daha mantıklı çizilemez miydi? Bence haritalar tam bir karikatüre
benzemiş...
Haluk Kabaalioğlu:
Değerli meslektaşım son derece haklı. Gerçekten de burada öyle bir
çözüm olmalı ki, bundan sonra yeni olayların çıkmasına yolaçabilecek bir
çözüm olmamalı. O kadar girift bir sistem öngörülüyor ki... Bırakınız
haritadaki bölgelerin girintilerinin çıkıntılarını... Ayrıca Türk tarafı
ki, ona da parça devlet adı veriliyor. Yani egemenlik bir devlet olarak
ortaya çıkması söz konusu değil. Ve bunun da içine 80 bin tane Rumu yerleştirme
çabası var ki, buradan çok büyük sorunlar ortaya çıkabilir. Bunları gerçekten
de meslektaşımız çok önemli bir noktaya değinmiş. Bosna Hersek gibi konularda,
o karmaşık ve acı tecrübelerin olduğu yerlerde de buna benzer bir takım
girişimler var ama mantıklı bir arazi paylaşımının söz konusu olduğunu
söyleyemeyiz.
Ersin Kantarcı
(Mühendis): Harita gerçekten Denktaş'ın söylediği gibi aşılmaz bir
duvar mı, yoksa itirazlarımız değerlendirilebilir mi?
Haluk Kabaalioğlu:
Bu karşı tarafın da iyi niyetine bağlı. Bu haritalarda da tartışma
yapılabilir. Harita gayet tabi ki belli bazı toprak ayarlamaları yapılabilir.
Maraş'ın verilmesi söz konusu olabilir. Sınırda bir takım ayarlamalar
yapılabilir. Buralarda çok katı olmamız gerektiğini idida etmiyorum. Ama
herşeyden önce temelde bir anlaşma sağlanması lazımdır. Ve her iki devletin
eşitliği ve bu eşitliğin egemenliğin tescil edilmesi lazımdır. Maalesef
burada çok başarılı, gerçekten takdir edilen bir kamuoyu oluşturma kampanyasıyla
ki, bakıyorsunuz Avrupa Güvenlik ve Savunma'dan sorumlu Solana, Türkiye'de,
şu anda duydum, Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü'nde genişlemeden sorumlu
genel müdürün Türkiye'de olduğunu, bir üniversitemizde kapalı bir toplantı
yapıldığını, bugün şu saatlerde bir vakıfta, Türkiye'nin etkin çevrelerine
tam saha pres bir baskı içindeler. Ve burada çok ciddi hukuki sorunlar
olacaktır. Yani, katılma anlaşmasında bazı hususların yeralması, delegasyonlar,
muafiyetler, bunların bilinmeyen çevrelerle Türkiye'de kamuoyunu yönlendirip,
çok ciddi vahim sonuçlar olacağından korkuyorum. AKP'nin değerli yöneticilerinin
de iyi niyetle bir başlangıç yapmak istedikleri şu aşamada çok dikkatli
olmaları gerektiğini, Yunanistan ve Avrupa Birliği ile ilişkilerinden,
son 35 yıl Avrupa Birliği konusunda çalışıyorum. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne
girmesi için umutluyum. Ama bu yapılanma, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne
girmesi değil, Kıbrıs'ı bir an önce alıp, Türkiye'yi de dışarı bırakma
egzersizidir. Kıbrıs'ta bulunacak çözümün Türkiye'nin üyeliğle senkronize
edilmesi, çözüm esasları belirlenir ama bunlar aşama aşama uygulanır.
Ve Türkiye'nin üyeliğiyle ilişkisi koparılmamalıdır.
Türkan Orkun (Memur):
1974'te savaşarak kazandığımız toprakları şimdi hangi gerekçeyle geri
vereceğiz?
Haluk Kabaalioğlu:
Hayır, Türkiye'de hiçbir hükümet buna izin verecek değildir. Bu planın
ilk yarattığı iyimser hava tetkik edildikçe, biliyorsunuz şeytan ayrıntıda
gizlidir, derler. Ortaya çıktıkça anlaşılacaktır. Gayet tabi ki burada
Kıbrıs Türkleri de büyük eziyet çekmiştir. Türkiye'nin orada kazandığı
topraklar... Biz bunların hepsini elimizde tutacağız diye de almadık.
Sınır ayarlamaları da yapılabilir. Bu konuda çok katı davranmayalım. Kabul
ediyorum. Yüzde 30 olabilir, yüzde 29 artı anlaşması yapıldı. Ama bunlar
stratejik konular. Türk yurttaşlarının, soydaşlarımızın mümkün olduğu
kadar az sayıda bölgede göçmen haline gelmesi. İçeriye Rum alınmaması,
en az 15-20 yıl Rumların alınmaması. Ve arazi vs gibi konularda da delegasyonların
katılma antlaşmalarında olması lazım. Bunların hiçbirisi düşünülmeden,
ayrıntıları sağlam güvencelere bağlanmadan yapılması son derece sakattır.
Hasan Kemal Elban
(Avukat): Sanırım kimse teslimiyetçi olunmasını istemiyor. Ancak karşılıklı
ödünler verilmeden de Kıbrıs konusunda bir çözüm mümkün görünmüyor. Üstelik
çözümsüzlüğün ülkemiz için nelere mal olduğu ve daha da önemlisi gelecekte
nelere mal olacağı da çok açık. Bence Annan'ın planı hepimiz için son
şans. Siz ne düşünüyorsunuz? Bu plan karşılıklı ödünleri içeriyor ve toprak
konusunda Kıbrıslı Türklerin güvenliği sağlanarak ödün verilmeli. Sonuçta
ülkemizin çıkarları ve gerçekler bunu emrediyor diye düşünüyorum. Aksi
halde çözümü engelleyen taraf açıkça biz olacağız ve bundan sonra daha
kötü bir çözüme razı olmak zorunda kalabiliriz. Dış işleri bu olasılığı
da hesaba katmalı diye düşünüyorum...
Haluk Kabaalioğlu:
Bence, son derece haklı noktalara değiniyor, değerli meslektaşım.
Gerçekten de Türkiye uzlaşmaz bir tutum içinde olmamalıdır. Ama haklı
gerekçelerle neye karşı çıktığını ortaya koyduğu zaman kimsenin de buna
bir şey söyleyecek hali yoktur. Değerli avukat, acaba 150 sayfalık bir
sözleşmeyi okumadan, bunun içinde yeralan düzenlemelerin ne gibi neticelere
yolaçacağını tetkik etmeden, acaba o sözleşme altına imza atar mı? Acaba
Türkiye'de bu konuda fikir beyan eden değerli yazarlarımız, düşünürlerimizin
hangisi o 150 sayfayı, son derece karmaşık, hukuki maddeler yeralan sayfayı
okuyup, olumlu neticeye varıyor. Maalesef hepimiz ilk günlerde, basını
özellikle Türk kamuoyunu yönlendirecek şekilde, planlanmış bir şekilde
sunulan şey pek uyumlu bir hava yarattı. Ama aynı şey 20 gündür Rum basınındaydı.
Biz olamaz, dedik. Annan, bunların basına sızmasına müsamaha etmez dedik.
Ama maalesef Rumlar, daha plan elimize geçmeden önce iki haftadan uzun
bir süreyle bu planı müzakere ettiler. Smitis, tüm üye devletlerle yoğun
bir diplomasi içinde. Belki de planda daha sonra son dakika değişiklikleri
de yaptı. Yani, burada hakikaten simetrik olmayan, haksız bir uygulama
var. Ve bunları da ortaya koymamız lazım.
Kıbrıslı vatandaş:
Bir Kıbrıslı olarak aklıma takılan bir soru var. Eğer türkiye Kıbrıs'ın
ayrı bir devlet yani "kktc" olarak tanınmasını istiyorsa neden
Kıbrıs'ın kendi ayaklari üzerinde durmasını sağlamıyor. Neden türkiye'den
Kıbrıs'a gelen türk vatandaşları kimlikle Kıbrıs'a girebiliyor da Kıbrıs'tan
türkiye'ye gidenler kimlikle giremiyor? Bu, çiftestandart değil mi? Kıbrıs
sorunu konusunda Kıbrıs'ı yalnız bırakmalı, 28 yıldır temel insan haklarından
yoksun Kıbrıslı türkler artık bir çözüm istiyor...
Haluk Kabaalioğlu:
Gerçekten çok haklı noktalara değiniyor. Ama son yapılan değişikliklerle
aynı şekilde KKTC vatandaşları da kendi kimlik kartlarıyla Türkiye'ye
girebilecekleri gibi T.C. içinde aynen Türk vatandaşlarının, TC vatandaşlarının
sahip olduğu tüm haklardan da yararlanacaklardır. Hiçbir farklı uygulama
kalmamıştır. Bu gerçekten de son derece memnuniyet vericidir. Gerçekten
de KKTC'ndeki soydaşlarımız da artık bir çözüme susamış durumda. Biz de
çocukluğumuzdan beri Kıbrıs sorunuyla yaşadık. Artık hakikaten bunun bir
çözüme bağlanması lazım. Yüzdük yüzdük işin kuyruğuna geldik. Ama şimdiye
kadar yapılan fedakarlıkların, bir heyecan, çözüme ulaştık sanısı içinde
heba edilmemesi lazım. Çok dikkatli, çok temkinli hareket etmek gerektiği
kanaatindeyim.
Utku Asım (İnsan
kay.): Eğer Birleşmiş Milletler'nin hazırladığı yeni Kıbrıs planı
her iki tarafça kabul görürse bu devlet ab'ye aynı koşullarda tek bir
devlet olarak mı girecek, her yurttaş aynı haklara sahip mi olacak?
Haluk Kabaalioğlu:
Burada Avrupa Birliği, tek bir devlet olarak gelsin istiyor. Halbuki
iki ayrı devlet de olabilir. Malta 300 bin nüfuslu bir ülkeyi de ayrı
bir devlet olarak kabul edebiliyor. Ama burada nedense bize çifte standart
uygulanıyor. Kıbrıs'ın bütünleşmesi, birleşmesi... Yugoslavya'dan Dağlık
Karabağ'ın ayrılması kabul ediliyor da, KKTC gibi bir yerin ayrılması
kabul edilmiyor. Hakikaten çifte standart. Ve buraya girdikten sonra Avrupa
Birliği'nin ve Kıbrıs'ın kurucu anlaşmalarında Yunanistan, Kıbrıs üzerinde
ne hakkı varsa, T.C.'nin de Kıbrıs üzerinde aynı hakkı olması lazım. Bütün
bunların da katılma antlaşmalarında yeralması lazım. Gerçekten son derece
çetrefilli hukuki sorunların halledilmesi için pazartesiye, kopenhag zirvesine,
bunların sağlanması mümkün değildir. Bir de çok enteresan bir yutturmaca
uygulanıyor. Türkiye, Avrupa Birliği'ne girmek istiyorsa, önce Kıbrıs
diyorlar. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girişinde Kıbrıs konusunda bu
şekilde sakat bir çözüme gidersek, önce Kıbrıs'ı alırlar. Ondan sonra
da Türkiye'yi ilanihaye almayacakları yolunda Brüksel'deki diplomatik
temsilciliklerden vs'den de değerlendirmeler var. Onun için Kıbrıs'taki
çözümün adım adım Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılımı takvimine, tarihine
bağlanmasında fayda vardır. Çözüm tasarıları şimdiden hazırlanır. Avrupa
Birliği üyeliği için geçiş dönemleri söz konusu olabilir. Ama bunların
nihai aşamada Türkiye ile birlikte senkronize edilmesine gayret etmemiz
lazım. Yoksa çok kapsamlı bir şekilde Türkiye'yi Avrupa'dan koparmak isteyen,
sadece hıristiyan demokrat, muhafazakar demokrat partilerle değil, gerçekten
de şimdiye kadar hiç söylemedikleri lafları çok açıkça telaffuz ediyorlar.
O bakımdan da Türkiye'nin belli bazı ciddi güvencelere ihtiyacı olduğu
düşüncesindeyim. Bunları başa baş götürmek gerekir.
Nazlan Ertan (Gazeteci):
Kofı Annan planında yer alan haritada, Kıbrıs rum kesimine bırakılması
beklenen bölgelerin özellikleri nedir? Bu bölgeler arasında, ekonomik,
askeri ve stratejik açıdan önemli, hatta yaşamsal önemi olan yerler var
mıdır?
Haluk Kabaalioğlu:
Karpaz'daki ayrı bir bölgesi oluşturulması bir kere gayet tabi ki
stratejik yönden kabulü mümkün olmayan bir husustur. Aslında burada arzu
edilen öyle bir anayasal düzen olmalı ki, artık stratejik askeri yönleri
düşünmemize ihtiyaç olmamalı. Yani, sağlam anayasal güvenceler, kişilerin
eşitliği olmalı. Yoksa Kapraz, şöyleydi, Güzelyurt, böyleydi gibi bir
yaklaşımlarla güvence olmasıyla.. Avrupa Birliği'ne girdikten sonra Kıbrıs'ın
Avrupa Birliği'ne girmesinden sonra Türkiye'nin sahip olacağı garanti
anlaşmasından kaynaklanan... Olması da fiilen imkansızdır. Hiçbir kıymeti
harbiyesi kalmaz. Bunlarla da bizim Kuzey Kıbrıs'ın kendini aşırı ve sanal
bir güvenceye de bağlamaması lazım. Biliyorsunuz 63 Aralık ayından, 74'e
kadar biz, müdahale etmekte güçlük çektik. Şartlar oluşmadı. O zaman ki
Kıbrıs, tek başına bir devletti. Avrupa Birliği'ne girip, AGSP ki şimdi
karşımıza bir de o çıkarılıyor. Yani, Türkiye'nin elindeki kozları, teker
teker almak. AGSP'nde Kıbrıs konusu çözümlenmeden, Türkiye'nin üyeliği
güvence altına alınmadan bence o konunun da son ana kadar elimizde tutulması
gerekir.
Atakan Bayar (Doktor):
Anlaşmaya varılması konusunda türk tarafından karara kim varacak?
Akp iktidarının bu konudaki görüşü nedir, görüşmelerde masaya kim oturacak?
Haluk Kabaalioğlu:
Türk tarafında dediğimiz KKTC'nde uzun yıllar bu konuyu çok iyi inceleyen
ve çok tecrübeli olduğu ve bugüne kadarki gelişmeleri ve güvenceyi getiren
de Sayın Rauf Denktaş'tır. Denktaş'ın ve müsteşarı sayın Ergun Olgun,
çok başarılı müzakere taktikleri vardır. Türk tarafında da öyle sanıyorum
ki Dışişleri Bakanlığımızın Kıbrıs dairesi, çok değerli diplomatlarımız
senelerdir bu işi takip etmektedirler. T.C. Hükümeti belirdiği zaman dışişleri
bakanı, başbakan, KKTC ile yakın işbirliği halinde bunu götüreceklerdir.
Sanıyorum ki Sayın AKP Genel Başkanı'nın Kıbrıs'a gerçekleştireceği gezide
Sayın Denktaş ile aralarında yeni bir dostluk, yeni bir işbirliği anlayışı
olacaktır. Sayın Erdoğan'ın Denktaş'ı dinlemesi, dinledikten sonraki görüşlerinin
ortaya çıkmasını beklememiz gerekir. Yoksa Pazartesi'ne kadar yok efendim
12 Aralık Kopenhag zirvesine kadar, Şubat'ta her şey imzalanacak... Referandumlar
bayraklar çekilecek. Kıbrıs bayrakları... Yani, bunlar hakikaten karikatür
anlamında koskoca T.C.'ni, Türk halkını da akılsız sanan herşeye inanabileceğini
düşünen bir yaklaşımdır. Maalesef de kamuoyunda, basında da bu iyimser
hava yerleşmiş vaziyette.
Celal Pir: 63'ten
bu yana aşağı yukarı 39 yıl geçti. Hatta 40 yıl... KKTC'nin kurulmasından
bu yana geçen süre aşağı yukarı 58-59 yıl. Bu kadar uzunbir süre içinde
görüşmelerle bu noktaya gelinebildiği yerde, üç haftada al kardeşim, ver
kardeşim diye herhangi bir dünya literatüründe örnek var mı?
Haluk Kabaalioğlu:
Ben öyle bir örnek bilmiyorum. Ama karşılıklı iyi niyet olması halinde
olmaması için bir neden yok. Fakat Rumlar, biz anlaşma olsa da olmasa
da nasıl olsa Avrupa Birliği üyesi olacağız arkasına yaklaşmış durumdalar.
Bizim de burada uzlaşmaz taraf olarak ortaya çıkmamamız, haklı gerekçelerimizi
ortaya koyup, bizim de aslında bu noktaya da Sayın Denktaş'ın görüşmeleri
başlatma girişiminden sonra gelinmiştir.
Kerem Kolukısa
(Öğrenci): Rumlar'ın Kıbrıs'ta tekrar kuzeye yerleştirilmeleri, türkler
ile rumlar arasında yeni yeni sorunlara yol açar mı?
Haluk Kabaalioğlu:
Şimdi tabi burada tercih edilen husus, bir güven arttırıcı önlemler
süresi olması lazım. Şu anda alırsanız Rumları, Türk bölgesinin içerisine,
ki maalesef Rum tarafında da belli bir fanatizm, Rum ortodoks kilisesinin
yarattığı bir şey var. Bunu ben olumlu karşılamıyorum. Yani, arada bir
süre olmalı. Bunların yerleşmesi için Ada'da karşılıklı güven arttırıcı
önlemler olmalı. Yoksa, çok büyük sorunlara yolaçabilir. Ve hakikaten
yürekten çözüm olmasını isteyenler de büyük bir pişmanlıkla karşı karşıya
kalabilirler. Bazıları diyor ki, biz Kıbrıs'taki Türkleri, Batı Trakya
Türklerine çevirmesi ve Batı Trakya Türkleri de Kıbrıs örneği olduğu için
şimdi bizim şartlarımız biraz daha düzeldi, ama Kıbrıs'ı Avrupa Birliği'ye
alırlarsa, korkarız bizim şartlarımız yine kötüleşecek şeklinde Batı Trakya'daki
vatandaşlarımızın, soydaşlarımızın da bir takım endişeleri var ama çok
güzel bir program uyguluyor Yunanistan Dışişleri Bakanlığı. Avrupa Birliği'ni
de arkasına almış. Genel müdüresi şu anda İstanbul'da olup, bu aşamada
tam baskı pres, kapalı kapılar ardında bunların yapılması ama ayrıca da
çok kapsamlı bir basın kampanyası... Sir David Haney, Lord Haney oldu.
Türkçe yayını, Rumca yayını orada çok kendinden konuşmalar. Şu şöyle olacak,
bu böyle olacak. Artık empoze edercesine yapılıyor. Ben AKP'nin oluşturacağı
bu tek parti hükümetinin bu oyunlara gelmeyeceğini bunların niyetinin
bu şekilde istismarına yolaçılamayacağını düşünüyorum. O konuda da onların
biraz dosyalara vakıf olduktan sonra gerçekten Türk pozisyonunun ortaya
çıkacağına inanıyorum.
Recep Çimen (Öğrenci):
Recep Tayyip Erdoğan'ın Kıbrıs sorununu çözebileceğini belirttiği
proje size göre nasıl bir sonuç doğurur?
Haluk Kabaalioğlu:
Sayın Erdoğan'ın söylediği Belçika, ki Belçika artık konfederasyona
yaklaşmış bir durumdadır. Ve Belçika'da gerek Flamanlar olsun, ki Flamanlar
artık ayrılalım istiyorlar. Valonlar bir Brüksel nedeniyle orada sabit
tutuluyor. Halbuki oluşturulması söz konusu olan Kıbrıs'ta asla ayrılınımayacak,
çözülemeyecek, Kıbrıslı Türkleri adeta bir şey için hapsedilebilecek bir
hukuki düzeni de açıkça yazıyorlar. Yani, Sayın Erdoğan'ın iyi niyetle
söylemiş olduğu Belçika modeli, aslında güvencelere sahiptir. Ve iki tarafın
mutabakatı olmadan herhangi bir karar alınması mümkün değildir. Ve geçtiğimiz
yıllarda da artık ayrılma aşamasına dahi gelinmesi Brüksel merkezinin
aynen Washington D.C.'de olduğu gibi, Avrupa'nın federal merkezi gibi
olması, ama Flendriya ve Valenya gibi iki ayrı devlete ayrılması söz konusu.
Fırat Çimen (Mühendis):
Kıbrıs'ın geleceği ile ilgili halkın referanduma gitmesi daha doğru
olmaz mı?
Haluk Kabaalioğlu:
Gayet tabi, bu sonunda referanduma gidilecektir ama 150 sayfalık kapsamlı
şekilde, her iki tarafta da anlaşılması için biraz tartışılması gerekir.
Referandumda ne alınacağı, ne gideceği... Şimdi, efendim, Avrupa Birliği'ne
girilecek. Şu anda 3000 dolar olan kişi başına düşen milli gelir, diyorlar
ama kayıt dışı ekonomi olduğu için de en az 8000 dolar civarındadır. Rum
tarafının da çok yüksek görülen şeyi, bunların kıyı bankacılığı, vs, kara
para aklama, her yol. Sadece Rus mafyasından gelen paranın milyar dolarlar
olduğu... Bunlar milletlerarası raporlarla tespit edilmiş. Yani, KKTC'nin
refahının bu kadar düşük olmadığı ortadadır. Ama bütün mesele, burada
artık yüzdük yüzdük işin sonuna geldik. Acele etmeden, ciddi bir şekilde
konuların incelenmesi ve metanetle bir karar verilmesi lazım. Yoksa dışarıda
başladın. Ama acele edin, bitti, gidiyor, Avrupa Birliği treni kalkıyor
vs gibi şeyler, adeta hakikaten Türkiye'nin Kıbrıslı Türklerin zeka seviyesiyle
sanki alay ediyorlarmış gibi geliyor bana.
Mahmut Eşitmez
(Mühendis): 40 yılı aşkın bir süredir çözülmediğine göre Kıbrıs sorunun
çözümsüzlükte asılı kalması birilerinin işine geliyor. Eğer böyleyse bu
birileri kimdir ve çözümsüzlükten ne gibi bir fayda sağlıyorlar?
Haluk Kabaalioğlu:
Ben, sanmıyorum çözümsüzlükten. Burada Rumların, çözümsüzlükte iddiaları.
Çünkü Kıbrıs Cumhuriyetini kendilerinin temsil ettikleri iddiasındalar.
Ve çözüme gittikleri zaman Ada'nın başka bir sahibinin de olduğu, eşit
bir devletin olduğunu kabul etmeleri lazım. Şimdiye kadar da bunun kabul
etmemişlerdir. Zaten Klerides de hatıralarında biz, senelerce yapılan
müzakerelerde federasyon dahi olmayan üstü kapalı federasyon gerekçesiyle
reddettiğimiz çözümler oldu. Her seferinde kaybettik. İleride konfederasyonu
bile zor buluruz diye kendilerini analiz eden ama maalesef bizim aydınlarımızın,
yazarlarımızın okumak lütfunda bile bulunmadıkları bir Klerides hatırası
vardır. Rumların ne kadar fanatikçe, kendisinin Klerides'in Denktaş'la
vardığı anlaşmaları, Makaryos'un nasıl reddettiğini itiraf ettiği bu hatıraları
okuduğunuzda, çözümsüzlüğün Rumlardan kaynaklandığını da çok net görüyoruz.
Çözüm aslında ambargolar altında inleyen, seyahat hakkını kısıtlayan,
Türk takımlarını dahi futbol karşılaşması yaptırmayan, Kuzey Kıbrıs Türk
soydaşlarının zararına olan bir şeydir. En önce çözüm bulmak isteyen biziz.
Ama çözüm bulunacak diye de hürriyetlerden, topraktan fedakarlık edilmesi
söz konusu değildir. Eşit şartlara bağlanması gerektiğini düşünüyorum.
Hükümetimizin de burada bir altı aylık bir süre sağlanmasını herşeyin
enine boyuna incelenmesi, karşılıklı müzakerelerin yapılmasını... Kaldı
ki diplomatik nezaket de bunu gerektirir. Henüz ortada bir hükümetimiz
yok. Eski hükümetimiz görevi devam ettiriyor ama... Onun için en basit
diplomatik nezaket dahi, bu hükümetin kurulmasından bir ay sonra bir müzakerede
karşılıklı görüşmelerin yapılmasıdır. Onun için bu şekilde çok aceleye
getiren bir yaklaşım, ne Avrupa Birliği'ne yakışıyor ne Birleşmiş Milletler'ne...
Celal Pir: Sayın
Haluk Kabaalioğlu, çok teşekkür ediyorum.
|