|
Günümüze geldiğimizde olayın şeklinin iyice değiştiğini görüyoruz. Artık yargılama ve infaz medya yolu ile yapılıyor. Önce ufak ufak eleştiriler başlıyor, sonra eleştirinin dozu artıyor, hakarete, aşağılamaya kadar gidiyor. Sonuçta istenen kelle alınıyor, ortalık da normale dönüveriyor bir anda, sanki hiçbirşey olmamış gibi. Bizim ligimizde de durum farklı değil. Anadolu takımları neyse de 3 büyüklerin başına gelebilmek, orada kalabilmekten kolay. Taraftar, rakip, spor yazarı, yönetici, herkesin gözü üzerlerinde. Avının zayıflık ibaresi göstermesini bekleyen kurtlar gibi bekliyorlar hata yapsın diye. Sene başında Fatih Terim şampiyon olmuş, şampiyonlar liginde çeyrek final oynamış bir kadroyu Lucescudan devraldı, gerekli gördüğü yerlere takviyeler yapıldı. Yetmedi eski öğrencileri de birer birer yuvaya döndüler, hem de Fatih Hoca için geldim söylemi ile. Kariyerinde UEFA şampiyonluğu, İtalyada antrenörlük vs. olsa da, bu takımın performansı Lucescunun Galatasarayı ile ister istemez kıyaslanacak, kıyaslanıyor da. Avrupadaki performans, hem de böyle lokum gibi bir grupta oldukça moral bozucu. Matematiksel olarak Galatasarayın şansı devam ediyor etmesine, ama olayın bu noktaya gelmesi başlı başına bir başarısızlık. Türkiyede ise işler yolunda gibi görünüyor, ama bunda fikstür avantajının da rolü mevcut. Çarşamba günü Kadıköydeki Fenerbahçe maçı ile başlayacak zorlu bir seri bekliyor Galatasarayı. Görüntü bu maratona pek de hazır olmadığı yönünde. Werner Lorant ise başka bir alem. Sıfır çeken antrenörün istifa etmesi gerekir dediği Şampiyonlar Ligine giremedi bile. Bunda rakibin zorluğu kadar, kendi teknik/taktik yanlışları da etkili oldu muhakkak. Üstüne erteleme maçları, seyircisiz maçlar, deplasman kayıpları derken ligde de rakipleri ile arası açıldıkça açıldı. Takımın performansı, sezon başından beri ortalıkta dolaşan Bu kadroya daha kariyerli bir hoca lazım eleştirilerini haklı çıkartacak seviyede. En azından sadece spor yazarlarının değil, Fenerbahçe camiasının da Loranta güvenmediği apaçık ortada. Lucescu aralarında en sorunsuz olanı gibi görünüyor. Gerçi o da lig başında gerek kendi sahasında kaybedilen puanlar, gerekse Sarajevo karşısında alınan beraberlik sonrasında oldukça sorgulandı, hatta yerden yere vuruldu. Ama 2. Sarajevo maçı ile birlikte Beşiktaşın da, en azından skor olarak çıkışa geçmesi onu şimdilik rahatlatmış görünüyor. Şu an için kendisine getirilen en büyük eleştiri oynattığı futbolun zevk vermediği, ki bu da Lucescu gibi etkin futbol oynatan bir teknik direktör için sürpriz olmasa gerek. Aslında bu üçlünün eleştirilmesine sebep olan yanlışlar, eksikler ortak gibi. Örneğin üçü de hala takımın iskeletini oturtamamış vaziyette. Hala 3 takım da her maça farklı oyuncularla çıkıyor. Oyuncuların farklı olması gibi, bir oyuncuyu birkaç ayrı yerde deneme hastalığı da türemiş vaziyette. Mesela Fenerbahçe hala forvetini bulamadı. Bir maç Serhat-Revivo oluyor forvet, maç içinde birisi değişip yerine Washington giriyor, haftaya bir bakmışsınız Ortega-Washington ikilisi forvette. Şu ana kadar 5-6 değişik kombinasyon deneyen Lorant hala birisinde karar kılamadı. 3 hoca da hala defansif kurgusunu oturtamadı. Fatih Terimin en büyük hatası geçen sene makine gibi işleyen Bülent Korkmaz-Emre Aşık tandemini Vedatı kullanabilmek adına bozmasıydı. Son dönemde döndüğü bu yanlış hala defansın tam oturmamış olması gerçeğini birlikte getirdi. Aynı problemi başlarda yaşayan Lucescu, son dönemde defansı toparlamış gibi görünüyor. Ama bakıldığında Beşiktaş yine rakibi kim olursa olsun çok pozisyon veriyor. Değişen şey aslında Cordobanın performansı. Fenerbahçedeki problem ise sakatlıklar yüzünden ideal defansını kuramamış olması. Eldeki 3 defans oyuncusu mecburiyetten oynatılıyor, birisi sakatlandığı ya da cezalı olduğu anda ortasahanın belkemiği Johnson bile stoperde denenebiliyor. Dünyanın en iyi kalecilerinden biri olan Rüştünün 9 lig, 5 Avrupa maçında toplam 19 gol yemiş olması asla tesadüf değil. Kanatlardan bir türlü istedikleri performansı alamayışları da yine 3 teknik adamın ortak problemi. Kanat adamı olmayan Fenerbahçede Lorant ısrarla sağda ve solda oyuncu deneyip duruyor. Sağda denediğini maç içinde sola alıyor, haftaya bir başkasını deniyor, bu böyle sürüp gidiyor. Senelerdir transferde halledilemeyen soruna takım içinden çözüm bulmaya çalışıyor. Ama bunu yaparken elindeki en komple ve kariyerli kanat adamı Abdullahı kadro dışı bırakması anlaşılır gibi değil. Fatih Terimin başı ise eski talebeleri ile dertte. Onların yine eski günlerini yakalamalarını bekliyor ama bir türlü o ışığı göremiyor. Bu da kendisini iki kanatta da değişik arayışlara itiyor, hala bir çözüm bulamamış olsa da. Bu konuda en şanslı olan Lucescu ise ayrı bir alem. Elindeki doğuştan kanat adamları Niyazi, Tamer ve Serdarı bırakıp bal yapmayan arı İbrahim ile yaşlı Kaan Dobraya ilk 11 kapısını açması bana çok garip geliyor doğrusu. Sezona başladığı 4lü savunma anlayışını neden bozup 3lü defansa döndüğünü çözmek ise neredeyse imkansız. Aslında üçünün de problemi kafalarındaki oyun felsefesini oturtamamış olmak. Bunun için sürekli arayıştalar. Kafalarındakini oyuna dökmek için kendilerine yeterli zamanın verilip verilmeyeceği ise bir bilmece. Fenerbahçenin hocası Türk futbol tarihi boyunca eleştirilerden nasibini en fazla alan kişi olmuştur zaten. Bu da hassas camia yapısından kaynaklanmakta. Artık olayın boyutları eleştiriyi geçip, kişisel hakaretlere bile varmaya başladı son yıllarda. Son dönemde Fatih Terimin o kendisini göklere çıkartan medya tarafından sorgulanmaya, ufak ufak eleştirilmeye başlanması ise en enteresan gelişme. Neredeyse tabuların yıkılmaya başlaması anlamına geliyor. Hayatında eleştiri diye birşey görmemiş olan hocanın dolayısı ile eleştirilere toleransı sıfırın altında. Sinirleniyor, taraftarla arama kimse giremez diyor, yazarları ihanetle suçluyor. Hele hele sessiz-sedasız yoluna devam eden Lucescu ile kıyaslanması sinirlerini iyice geriyor. İşin kötüsü, gelen eleştirilerin, alınan başarısız sonuçların ardından yaşanan ağır psikolojik çöküntünün etkisi ile baskı daha da artıyor. Hatalar katlanarak artıyor. Büyük takım hocalığı da bu işte, sadece büyük taktisyenlik, iyi antrenörlük yetmiyor. Bulunması gereken en temel özellik stres altında çalışabilme yeteneği. Şu an itibarı ile bu üçlünün içinde kariyer ve geçmiş performans itibarı ile en zayıf halka Lorant gibi görünüyor. En sağlamı ise Lucescu. Hepsinin elinde de önümüzdeki birkaç haftada gidişatı değiştirme fırsatı olacak. Bir yandan Fenerbahçe ve Galatasaray derbide kozlarını paylaşırken, bir hafta sonrasında üç takım da sezonun gidişatını etkileyecek, Avrupada var olmak ya da olmamak anlamı taşıyan kritik Avrupa maçlarına çıkacaklar. Teknik direktörlerin Eleştirilerden kurtulmak, biraz soluk alabilmek için fırsatları olacak. En azından bir süre için. Ama tek gerçek var ki, o hiçbir zaman değişmeyecek; TANRILAR KURBAN İSTİYOR !!! | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||