Home page
Haber Menüsü


Güncelleme: 18:05 TS 6 Kas., 2002
NTV
Röportajın tam metni

Murat Akgün: Sayın Tayyip Erdoğan, iyi günler. Gündem oldukça yoğun. Size genellikle sorular iç politikayla başlıyor. Biz bir değişiklik yapalım, dış politikayla başlayalım. İlk soru da Avrupa Birliği üzerine olacak. Seçimlerden sonra NTV’ye verdiğiniz ilk özel demeçte, Avrupa Birliği’nin altını özenle çizmiştiniz. Bu akşam Avrupa Birliği büyükelçileriyle yemekte birarada olacaksınız. Öğleden sonra da Avrupa Birliği genel sekreteri ve diğer diplomatlardan brifing aldınız. Belki de bizim basın olarak bilmediğimiz bir takım eleştirilerine vakıf oldunuz. Şimdi bütün bunlardan sonra Kopenhag için umutlu musunuz?
       
       Tayyip Erdoğan: Şu anda tabi biz Kopenhag zirvesiyle alakalı olarak tüm gücümüzü seferber etmiştik. Yani, şu andaki çalışmalar hep buna yönelik. Dikkat ederseniz, dün muhalefet partisi genel başkanı ve temsilcileriyle, yönetim kurulu üyeleriyle biraraya geldik. Sayın Baykal’la konuyu müzakere ettik, konuştuk. Kendileri de ayın 14’ünde Varşova’da yapılacak Avrupa Sosyal Demokrat Partiler Birliği toplantısında konuyu özenle, ağırlıklı olarak işleyeceklerini söylediler. Aynı şekilde bizler de yapacağımız şu ziyaretlerde bu konuyu ağırlıklı olarak işleyeceğimizi, bu akşam da büyükelçiler vasıtasıyla randevularımızı bir an önce tarihlerini belirleyelim, bu gayretin içerisinde olacağız. Bu arada da tabi altyapı çalışmalarımızı hızla devam ettirerek, Kopenhag zirvesinden muhakkak, Selanik toplantısına bizim bir olumlu yanıt alma gayretimiz olmalı.
       
       Murat Akgün: O zaman 2003 yılının ilk yarısında. Haziran’da olacak değil mi?
       
       Tayyip Erdoğan: Nisan..
       
       Murat Akgün: Peki, hep ziyaretlerinizden bahsediliyor. İlk ziyaretiniz Atina’ya yapılacak. Avrupa Birliği’nin kalbi Brüksel’e bir ziyaretiniz...
       
       Tayyip Erdoğan: Henüz ilk diye bir şey yok. Oraya bu tarih noktasını tam belirlemiş değiliz. Atina olacak diye bir şart yok. Şu anda planlamayı arkadaşlarımız yapıyorlar. Çünkü yol haritasını ona göre seçecekler ve süratle de bunun çıkaralım istiyoruz. Tabi Yunanistan’ın bir yerde önemi şuradan kaynaklanıyor. Ocak’tan itibaren biliyorsunuz dönem başkanlığı Yunanistan’a geçiyor. Şu anda Danimarka’da.. Belki şu anda dönem başkanı olması sebebiyle Danimarka’dan da başlanabilir. Tabi bu arada Brüksel önem arzediyor. Brüksel’e gitmemiz gerekecek. Bu çalışmaları şu anda arkadaşlarımız yürütüyorlar. Neticeyi alıp, bir an önce de bu gezileri başlatmamız lazım.
       
       Murat Akgün: Uzun zamandır şahit olmadığımız bazı sahneler yaşanıyor. Anamuhalefet lideri iktidar partisine geliyor, tebrik ediyor. Birlikte uyum ve çalışma mesajları veriyorsunuz. Ilımlı mesajlar geliyor. Şu Avrupa Birliği, ne AKP’nin ne CHP’nin tek başına politikası, isteği, hedefi olduğuna, devlet politikası olduğuna göre, bir Kopenhag zirvesine veya ondan önce Brüksel ziyaretine Sayın Baykal ile beraber gitmeniz çok mu hayalci bir şey olur.
       
       Tayyip Erdoğan: Onu dün basın mensubu arkadaşlar sordular. Gerekirse beraber de gideriz, niye gitmeyelim. Bu çünkü bizim için bir yerde ulusal bir mesele, milli bir mesele, beraber de gideriz. Şu anda bu işin birinci derecede mesuliyeti iktidar partisinde olduğu için olay böyle konuşuldu ama biz bütün altyapı çalışmalarımızı muhalefetle birlikte yürüterek, yani bundan önce olduğu gibi iktidar partisi olarak ulusal programı hazırlayalım, meclisin bundan haberi olmasın. Böyle bir şey olmayacak. Herşeyimizi konuşacağız, dertleşeceğiz. Nerede verilmesi gereken konular var. Bunları beraberce halledeceğiz. Mesela şu anda önümüzdeki sıkıntıları görüyoruz. İşkence... Hemen önümüze getirilen bu. Bakıyorsunuz, yargıda bazı sıkıntılar var. Önümüze getirilen bunlar. Ve bunları tabi hep konuştuk. Bunları belli bir karara bağlamak lazım. Buna göre de adımlarımızı atmamız gerekiyor. Yani, nerede aksama var?
       
       Murat Akgün: Kopenhag zirvesine kadar atabilir miyiz, mümkün mü?
       
       Tayyip Erdoğan: Zor ama işaretlerini vermek lazım. En azından...
       
       Murat Akgün: Kıbrıs’a geçmek istiyorum. Seçimlerden hemen önce eğer yanılmıyorsam, bir Yunan televizyonuna verdiğiniz demeçte, Kıbrıs için Belçika modelini benimsediğinizi ifade etmişsiniz.
       
       Tayyip Edoğan: Belçika modelinden esinlenme.
       
       Murat Akgün: Kamuoyunda çok tartışma yaratıldı. Bir de Türkiye’nin tezleri Belçika tek başına değil İsviçre ile beraber söyleniyor. Yunanlılar ve Rumlar da görebildiğim kadarıyla, bu önerinin üzerine atladılar, çok memnun oldular. Nedir? Bir politik değişiklik mi söz konusu? Siyasetimizde dış politikamızda, Kıbrıs politikasında bir değişiklik mi söz konusu?
       
       Tayyip Erdoğan: Şimdi, biz burada bir parti olarak yaptığımız bu açıklama maalesef bizdeki bazı yayın organlarında bizim ifade ettiğimiz şekilde değil, farklı şekillerde dillendirildi. Halbuki biz orada çok açık net bir şey söylüyoruz. Söylediğimiz şu: Bir defa eşit egemen iki devletten bahsediyoruz. Bu olacak. Tek devlet haline gelecek. Yani böyle bir şeyden bahsediyoruz. Bunu onlar farklı yorumlama yoluna gidenler oldular. Biz, bunu bu şekilde söylemişken, burada bir de ne diyoruz, iki tane halk var. Bu halkların arasında bir defa bir uzlaşmanın olması lazım. Bu uzlaşmayı onlar sağlasın, onlar halletsin. Onlar bunu hallettiği takdirde Türkiye ile Yunanistan arasında zaten sorun kalacağına inanmıyorum. Herşey orada kilitlenmiş vaziyette. Ve burada bir de karşılıklı fedakarlık gerekiyor. Bu karşılıklı fedakarlıkları da nerede zorlanma varsa, onu karşılıklı olarak göstermek ve böylece de çözmek lazım.
       
       Murat Akgün. Peki, fedakarlığımızın limitleri ne olabilir?
       
       Tayyip Erdoğan: Onu müzakere masasındaki duruma göre görmek lazım. Ona göre de gerekli adımları atmak lazım.
       
       Murat Akgün: Anladığım kadarıyla, Türk tarafının çok uzun yıllardan beri tezi olan iki eşit egemen devlet tezinden geri adım atılması söz konusu değil. Irak, hemen kapımızın dibindeki bir sorun. Hatta kriz. ABD zaman zaman tutumunu değiştiriyor, sanki yumuşuyor. Zaman zaman sertleşiyor. Ama ortada bir gerçek var. O da eğer ABD, isterse, Birleşmiş Milletler’nin onayı olmadan da hemen kapımızın ucundaki Irak’ı vurabilir. Bu takdirde hükümetimizin tutumu ne olacak?
       
       Tayyip Erdoğan: Şu anda bizim izlediğimiz bugüne kadar Irak ile ilgili.... Amerika’nın bir defa kendi içinde henüz net olmadığı. Bu bir. İkincisi, Birleşmiş Milletler henüz bu konuda bağlayıcı bir karar almış değil, net bir kararı yok. Bir diğer konu, uluslararası bir koalisyon da yok, Irak konusunda dikkat ederseniz. Ama bir Afganistan’da uluslararası bir koalisyon oluşmuş. Bir diğer konu, dikkat edilirse, Amerika’nın son zamanlarda Türkiye’ye gelen Pentagon temsilcileri filan da şu açıklamaları yaptılar. Yani, kitle imha silahlarının, eğer tasfiyesi veya böyle bir şeyi yoksa, o zaman bizim için de böyle bir problem olmaz gibi, buna benzer açıklamalar. Ve Irak’ın gelecek olan bütün kitle imha silahlarıyla ilgili bu araştırmaları yapacak heyetlere açık olduklarını filan ifade ettiler. Bunların hepsi tabi birer yumuşama süreciydi. Dolayısıyla burada barışa doğru bir gidiş var. Öyleyse bu barışı sağlayacak adımları atmak, bizce çok da önem arzediyor. Bir başka konu, körfez savaşında, 1991’de çok büyükdarbe yedik. Hala onun bedelini ödüyoruz. Ve bize o zamanlar, Amerika, maalesef hiçbir şey ödemedi. Sadece Suudi Arabistan’dan aldığımız 1 milyar 200 milyon dolar civarında destek oldu. Bunun dışında herhangi bir şey gelmedi. Biz hala onun bedelini ödemeye devam ediyoruz. Güneydoğu’da yaşadıklarımız ortada. 52 bin tanker, tır, kamyon, vs, mezar oldu, hala duruyor, yatıyorlar, bunlar... Ve Güneydoğu’nun fakirleşmesinde, ekonomik çöküşünde bunun çok büyük bir maalesef neden oluşu var. Ve bunu bizim aşmamız lazım. Bir diğer konu, şu anki bakışımızla söylüyorum. Bizim tabi Irak’ın toprak bütünlüğüne, ulusal birliğine de saygılı olmamız gerekir. Bu da devletler arası bir hukukun gereğidir. Bunun dışındaki şeylerin hepsi bana göre müzakereye dayalıdır. Müzakereler esas alınarak yapılmalıdır. Şu andaki bakışımız, tablo bu.
       
       Murat Akgün: Eğer savaş olur da Kuzey Irak’ta Kürt devleti için bir takım hareketlenmeler olursa, belki şimdi de var denilebilir aslında ama bir bağımsız bir Kürt devletine nasıl bakıyorsunuz?
       
       Tayyip Erdoğan: Hiç sıcak bakmıyoruz. Hatta biz konuda, oradaki Türkmenlerin hukukun da kurulması gerektiği, oradaki kerkük petrollerinin filan Irak tarafında, hakkaniyet ölçüleri içerisinde kullanılması gerektiğini...
       
       Murat Akgün: ABD’nde biliyorsunuz, seçimler vardı. Sonuçları belli oldu. Cumhuriyetçiler bir kez daha orada zafer kazandılar. Daha da büyük kontrolü ele geçirdiler. Bütün bunları yanyana koyduğumuz zaman siz bir Türk politikacısı olarak Amerika’nın Irak’a bir operasyon düzenleyip düzenlemeyeceği konusunda ne görüyorsunuz?
       
       Tayyip Erdoğan: Şu anda sanki daha olumlu bir şey var. Yani, önümüzde zannediyorum 105 günlük bir süre var. Bu kitle imha silahlarıyla ilgili oradaki çalışmaların yapılması. Böyle bir süre gözüküyor. Bu süre içerisindeki gelişmeler neler olacak, onu göreceğiz.
       
       Murat Akgün: İç politika deyince hemen akla gelen, kamuoyundaki en büyük merak konusu, başbakanlık konusu. Siz bir tarif yaptınız. İlk aklıma gelenler, devlet tecrübesi olsun, yönetim gücü olsun, kukla başbakan olmasın, emanetçi olmasın, şeklinde. Şimdi bu tarife uyan bazı isimler var partinizde. Siz de bir seçim yapacaksınız. Bir seçim partinizde sıkıntı yaratır mı? Çünkü birisini tercih ettiniz mi, belki başka isimler hayal kırıklığına uğrayacaklar. Böyle bir endişeniz var mı?
       
       Tayyip Erdoğan: Herşeyden önce benim her zaman söylediğim bir ifade var. Biz şahıs merkezli siyaset yapan bir parti değiliz. İlkeler merkezli siyaset yapan bir partiyiz. Sayın Cumhurbaşkanımız bizi davet ettiler, yarın ziyaretine gideceğiz. Ve bu ziyaretten sonra yetkili kurullarımızda tabi ki görüşmelerimizi yapacağız. Yetkili kurulumuz da bu konuda MKYK’dur. Merkez karar ve yönetim kurulumuzda bu ilkelerimizin gereğini yerine getireceğiz.
       
       Murat Akgün: Cumhurbaşkanına çıktığınızda söyleyeceğiniz bir isim olmayacak.
       
       Tayyip Erdoğan: Şu anda isim konuşmaya gitmiyorum zaten. Yani, sayın cumhurbaşkanımız, bilemiyorum bu davette gündeme neyi getirecekler? Ama ben inanıyorum ki, hükümetin kuruluşuyla ilgili bize bazı tavsiyeleri de olacaktır. Ve biz de bu tavsiyeleri tabi ki yetkili kurulumuza getirip, görüşeceğiz. Ama ben, ilkeleri belirlemiş ve ilkelerle hareket eden bir parti olarak partimizde buna uygun çıkacak bir neticeye tüm arkadaşlarımızın sadakatle bağlı olacağına inanıyorum. Kaldı ki biz bu ilkelerin partisi olduğumuz için, kamuoyundan burayı geri aldık. Bu oyu aldık... Ne dedi bize seçim öncesi bir çok yazılı ve görsel medya. Başbakan adayını açıklamıyor. İşte başbakanı belli olmayan parti. Genel başkanı şöyle olan parti. Halkımız ise bütün bunları dinlediği halde, dinleyerek, AKP’ye ne yaptı? Yüzde 34 civarında bir oy verdi. Bunları bilerek verdi. Bu aslında bir şey ifade ediyor. Yani, şunu şunu istiyorum diyor. Bunun gereğinin yerine gelmesi gerekiyor. Şimdi halkımızın, Atatürk’ün ifadesiyle egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyorsak, o zaman bu egemenlik haklarına bizim saygı duymamız gerekiyor. İşte AKP, halkın bu talebine bu süreçte ben inanıyorum ki cevabını verecektir. Ve ilgili kurum ve kuruluşlar da o istikamette hareket edecektir. Ama hiçbir zaman bu demek değildir ki, Anayasal kurum ve kuruluşlar arasında bir çatışma zemini oluşturulur. Hayır, çünkü Türkiye bunlardan çok çekti. Bunlara fırsat veremeyiz. Vermemek durumundayız. Bizim şu anda iş yapmamız gerekiyor. Biz adeta bir üretim seferberliği ilan etmemiz gerekiyor. Çünkü bu ekonomik durumların halli gerekiyor, bu sıkıntılardan çıkmamız gerekiyor. Şu zor durumda, vergisiyle, faiziyle, vergi adedinin çokluğuyla illahlah diyor. Yeni bir heyecan var, yeni bir seferberlikte. Tarım seferberliğini başlatmamız lazım. İstihdam diyoruz, işsizlik diyoruz. Türkiye’de şu anda kamuoyu araştırmasında bir numara, işsizlik... Bunu çözmemiz lazım. Geçen yıl 420 bin esnaf kepenk indirdi. Bunlara yeni bir heyecan verelim kepenklerini açsınlar. Vereceğimiz destek de nereden bakarsanız, bakın, o beş kişinin çalıştığı esnaf. İki milyon işsize iş çıkıyor. Hemen... Bir taraftan, 15 bin kilometre yol var. Bunu başlatmamız lazım. 1.5 milyon konut açığımız var. Öbür taraftan konut yapımını 81 vilayette başlatmamız lazım. Bunu söylerken, Türkiye, bir dizi fiziki değişim, dönüşüm, bir psikolojik yeniden motivasyon. Bunu sağladığımız anda daha birinci yılın sonunda ülkede bir defa hava değişir. Bak, şurada iki üç gün içerisinde piyasaların halini görüyorsunuz. Nedir bu? Hemen halkımızda bir rahatlama başladı. Aranan güvendi. Dürüst, güvenilir, inanılır, irade koyabilen, siyasi irade noktasında hakikaten belirsizliği ortadan kalkmış ve belirli olan bir yönetim gördüğü zaman, bizim halkımızın yapamayacağı başaramayacağı iş yoktur. Yeter ki güvensin, inansın, çok şeyler halledilir.
       
       Murat Akgün: Bir gazetede bir iddia vardı. Bir başbakan ismi açıklayacaksın, o 60 gün başbakanlık yapacak. Çünkü bu sürenin sonunda sizin bir takım yasaklarınız kalkıyor. Ardından anayasa değişikliği. Neticede fazla uzatmadan gelecek olan başbakanın 60 günlük bir başbakan olacağıydı. Böyle bir senaryo kafanızda var mı?
       
       Tayyip Erdoğan: Valla gayet güzel senaryolar hazırlanıyor. Biz böyle bir senaryoyu ne kimseyle konuştuk ne tartıştık. Yani, burada gerekli olan ülkemiz için neyse o yapılır. Bunun 60 günmüş, 1 yılmış, iki yılmış, aramızda böyle bir şeyi biz ne konuştuk, ne yaptık. Burada bütün bizim bağlandığımız, kilitlendiğimiz ilke şudur. Sağlıklı bir yönetim. Sağlıklı bir yönetimle beraber bu yönetimi ortaya koyacak ve bu konuda başarılı olacak başbakanıyla, kabinesiyle, parlamentosuyla, bu yapının yani yasama, yürütmede adeta böyle bir saat gibi çalışan bir yapıyı, bizim kurmamız gerekiyor. İşte AKP iktidarı bunun göstergesi olacak. Bu gazetelerde yazanlar. Mesela kabineyi de kurmuşlar. Bir takım gazetelerde görüyorum, okuyorum. Bunların hepsi, bana göre şu anda dışarıdan bakışla, veya kendilerine göre bazı arkadaşlarla yaptıkları müzakerelerden edinilerek oluşturdukları şeyler. Bunları da tutan olur, tutmayan olur. Yani, bu isimlerin içerisinde kabinede yer alan olur olmayan olur. Ama kabine budur diye bir şey, yok böyle bir şey. Daha bunlar ne konuşulmuş, ne tartışılmış.
       
       Murat Akgün: Bazı isimleri, bazı kilit bakanlıklara gelecek şahısları sayın cumhurbaşkanıyla müzakere edeceğiniz söyleniyor. Yani, dışişleri, savunma, eğitim...
       
       Tayyip Erdoğan: Sayın Cumhurbaşkanımızla bir defa görüşmemizin gündemi yok. Sayın Cumhurbaşkanımız sağolsunlar davet ettiler. Benden sonra da muhalefet partisi genel başkanı davet ettiler. İkimizle de görüşecekler. Ama gündemi ben şahsen bilmiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımıza, yarım saatlik süre içerisinde neyi konuşabilirsek, orada konuşacağız. Tabi bir iktidar partinin genel başkanı olarak bu görüşmemizden sonra arkadaşlarımızla da gerekli değerlendirmeleri yaparız.
       
       Murat Akgün: Sayın Cumhurbaşkanıyla, seçim öncesi, eğer yanlış hatırlamıyorsam, 29 Ekim resepsiyonu sırasında karşılıklı bir açıklamalar olmuştu, başbakanın kim olacağı, nasıl görevlendirileceği konusunda. Onun üzerinde bir seçim geçti. Net bir üstünlükle parlamentoya geldiniz. Peki, zaman zaman cumhurbaşkanıyla başbakan konusunda anlaşmazlığa düşer miyiz diye bir düşünce geçiyor mu içinizden... O takdirde ne olacak?
       
       Tayyip Erdoğan: Bu konu tabi bir defa anayasanın 109. maddesinde belirlenmiş bir konu. Tabi, maddede belirlenen bir konu olduğu gibi bu maddenin bir de ruhu var. Şimdi, ben hukukçu arkadaşlarımla, konuları müzakere ederek, bu konularda açıklama yapıyorum. Ama Cumhurbaşkanımın bizzat kendisi hukukçu. Tabi buradaki işin ruhunda yatan tabi ki milletvekillerinin arasından seçilir. Tabi ruhunda yatan güvenoyu alabilecek olan bir milletvekilidir. Burada tek başına iktidara gelmiş olan bir siyasi parti, dolayısıyla bu siyasi partinin herhalde güvenoyu verme gücü, şansı olduğuna göre, olay bu çerçevede cereyan edecektir diye düşünüyorum. Ve uzlaşma içerisinde de bunun çözümü bulunur.
       
       Murat Akgün: Yabancı basına da sık sık röportaj veriyorsunuz. Hemen hemen her röportajda hep AKP’nin TSK ile ilişkisi üzerine bir soru var. Bu sorular sizi rahatsız ediyor mu?
       
       Tayyip Erdoğan: Tabi bunlar beni ciddi manada rahatsız ediyor. Çünkü Türkiye, T.C.’nin gözbebeği olan Türk Silahlı Kuvvetleri, benim 16 ay yedeksubaylığımı yaptığım ordumla kalkıp da AKP arasında böyle art niyetli bazı tiplerin girip çıkmasına bizim tahammülümüz yok. Bizim bir defa ordumuzla karşı karşıya gelmek diye bir durumumuz olamaz. Ordu bizim ordumuzdur. Ve şu anda da bizim ordumuzun güçlü olması, ülkemizin güçlü olmasının alametidir. Buradaki art niyetlilerin bu tür giriş çıkışları inanıyorum ki, şu önümüzdeki süreçte kaybolacaktır. Çünkü niçin AKP ile bunu konuşuyorlar. Bir başka partiyle bunu konuşmuyorlar. AKP, şu ana kadar 15 aylık icraatıyla ortadadır. Beyanatlarıyla ortadadır. Dolayısıyla bizden çıkmayan hiçbir beyanat, bizden olmayan herhangi bir uygulamayı kimse bize mal edemez. Ama ne yazık ki yabancı basın, Türkiye’deki basından herhalde edindiği bazı veya köşe yazarlarının bazı bilgilerine göre hareket ediyorlar. Veya bizdeki basın oradan alıntı yaparak bu tür yollara giriyor. Bunlar bizi tabi üzüyor. Ve hiçbir zaman bizim bu düşünce içerisinde yeralmamız mümkün değil. Hepsinin de bu noktada kusura bakmasınlar, elimin tersiyle bir kenara koymak geliyor.
       
       Murat Akgün: İzleyicilerden gelen sorulardan biri de bedelli askerlikle ilgiliydi. Bedelli askerlik yeniden olacak mı diye? Öyle bir düşünceniz var mı?
       
       Tayyip Erdoğan: Konunun kararını yine az önce de söylediğim gibi genel kurmayla da bunları müşterek müzakere etmek suretiyle, bedelli askerlikle burada bizim savunma hizmetlerinde olsun, diğer ihtiyaçların giderilmesi konusunda ciddi bir açık kapayabilir. Ekonomik sıkıntının da olduğu böyle bir dönemde ciddi bir açığı bedelli askerlik kapayacaksa, inanıyorum ki buna zaten her iki taraf ta olumlu yaklaşır ve böyle bir adım atılabilir. Ama bunun yine karşılıklı bir mutabakatla, müzakereyle böyle bir kararın verilmesi gerekir. Çünkü şu anda biz genelkurmayımızın bu konuda TSK’nun ihtiyacı nedir, ne değildir? Bedelli askerlik yapılabilir mi yapılamaz mı? Onun genelkurmayla görüşüldükten sonra kararının verilmesinde fayda vardır. Şu anda böyle bir kararı vermek yanlış olur.
       
       Murat Akgün: Anayasa Mahkemesi Başkanı Bumin’in bir açıklaması vardı. Sizin genel başkanlığınızla ilgili kararın bu ayın sonuna verileceğini... Aslında yine tehditle karşı karşıyayız. Bir tarafta çok büyük bir çoğunlukla seçilen partinin genel başkanı var. Ama öbür taraftan da hakkında genel başkanlık konusunda anayasa mahkemesinde bir durum söz konusu. Oradan nasıl karar çıkaracağına dair içinizde bir his var mı? Olumsuz çıkarsa ne yapacaksınız?
       
       Tayyip Erdoğan: Tabi burada hukukta olmayan bir şey var. Tedbir konulması ya da yürürlükten kaldırılması gibi bir şey var. Anayasa Mahkemesi, bu konuda nasıl bir karar verir, onu şu anda bilemiyorum. Ama biz daha önce de ve şimdi hazırlanan savunmamızla da düşüncelerimizi ortaya koyacağız. Ama ben başından beri bir şey söylüyorum. Ben şu ana kadar Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara uydum. Bundan sonra da Anayasa Mahkemesi, hangi kararı verirse bu karara uyarım. Ama dediğim gibi biz, o karara uyarız. Ve Türkiye’de de bazılarının ifade ettiği gibi, yani ilanihaye bir insanın siyasetten kopmasını ve bu siyasi mücadeleden ayrılmasını veya böyle bir hukuk mücadelesinden çıkmasını kimsenin sağlamaya gücü yetmez.
       
       Murat Akgün: Siz hep ılımlı mesajlar vermeye özen gösteriyorsunuz. Gerginlik istemediğinizin altını ısrarla çiziyorsunuz. Ancak, size oy veren insanların bir bölümü de türban konusunda, imma hatip konusunda belki adımlar bekleyecekler. Onlara hemen bir yanıt verememeniz, tabanınızda bir huzursuzluğa yolaçabilir mi? Bu konudaki düşünceniz nedir?
       
       Tayyip Erdoğan: Şu anda bizim seçim öncesi biliyorsunuz bu konuları çok istedik, söyledik. Ertesi gün şunu şunu yapacağız diye bir şeyimiz olmadı. Ne dedik? Dedik ki, biz toplumsal uzlaşmayla bunu çözeceğiz. Şimdi AKP, bu toplumsal uzlaşmanın adımlarını atacak. Onun arayışı içindeyiz. Gerilim istemiyoruz. Gerilim istemediğimize göre bu da Türkiye’nin bir sorunu, bir gerçeği olduğuna göre. Bu sorunu ortadan kaldırmanın yollarına da girmemiz lazım. Bir taraftan Avrupa Birliği süreci diyoruz. Bir taraftan düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü diyoruz. Eğitim ve öğrenim hakkının önündeki engellerin kaldırılması diyoruz. Bu ülkede ölüm cezası kaldırıldı. Bir ölüm cezasını kaldırıyorsunuz. Ölüm cezasının kaldırıldığı ülkede, eğer biz eğitim ve öğrenim hakkının önündeki engelleri kaldıramazsam, ki bunlar inanca dayalı şeyler. O zaman bize yazık olur. Bunları da ben inanıyorum ki bir toplumsal uzlaşı içerisinde, istismara katiyen neden olmadan... kimseye bunun istismarı için fırsat vermemek lazım. Yani, bu ülkede artık din istismarı olayı bitmeli. Kesinlikle... Ama bunu hakiki dindarlara istismar yapıyorlar diye yaklaşanlar var. Onlara da fırsat vermemek lazım. Yani adamın dinle, dinayetle alakası yok, dindar insanı da kalkıyor, sen istismar yapıyorsun diyor. Senin zaten dinle diyanetle alakan yok. Niye dindar insanı kalkıp da din istismarı yapıyorsun. Bu ülkede birbirimize saygıyı bir defa kavramamız lazım. Birbirimize... İnancını yaşar yaşamaz. O beni ilgilendirmiyor. Ben kendi yaptığıma bakarım, ondan sorumluyum. Karşımdaki de kendi yaptığından sorumludur. Birbirimizi böyle kabul etmeye mecburuz. Eğer bunu sağlayabilirsek, işte biz barışı sağlarız. Toplumsal barışa çok ihtiyacımız var. Zaten bu başladı. Bunu biz uygulamada, özgürlükler diyoruz ya, özgürlüklerin önündeki engellerin kalktığını uygulamada gösterdiğimiz andan itibaren göreceksiniz de birçok şeyler çözülmeye başlayacak. Örneğin, yok bilmem nüfus kağıtlarındaki isimler. Mesela diyelim ki kürtçe isim.. Bu kalktı artık. Kanun çıktı hakkında. Hala bunlarla uğraşmayın. Ana dilde yayın meselesi. Siz kanun çıkardınız, gereğini yapın. Çünkü gereğini yapmadığınız zaman, bu işin özüne ruhuna girmediğiniz zaman, o zaman karşı taraf size güvenmiyor, inanmıyor. Güven vereceksiniz.
       
       Murat Akgün: Bu çerçevede mesela kimlik kartlarımızda din diye bölüm var, o da kalkacak mı mesela?
       
       Tayyip Erdoğan: Zaten bu yeni bir olay değil. Şimdi orada duracaksa, yani, islamsa islam, başka birşeyse başka bir şey. Rahatlıkla yazılabilir. Ondan endişe etmeye gerek yok.
       
       Murat Akgün: Avrupa Birliği’nde zannediyorum ters bir uygulama var. Çünkü bazı insanlara bunun baskı yarattığı gerekçesiyle Yunanistan dışında zannederim kimlik kartlarından ya çıkarıldı ya çıkarılıyor.
       
       Tayyip Erdoğan: Problem değil onlar. Bana göre onun hiç önemi yok. Ben dinimi zaten yaşıyorum, nüfus kağıdında yazsa ne olur yazmasa ne olur. Ne işe yarar bu? Bir yerde başınıza bir olay geldiği zaman, kimlik cebinden çıkar, bu adam müslümanmış, buna müslümanca muamele edelim, denir. Bu işe yarar.
       
       Murat Akgün: Ekonomiye geçelim. Piyasalarda belli bir rahatlama var. Döviz düştü, faizde düşüş var. Uzmanlar, birkaç haftanın çok önemli olduğunu söylüyorlar. Piyasaları daha da rahatlatmak için ne gibi önlemler var aklınızda? Yani, hükümet olmadan bir takım açıklamalar mı gelir? Mesela mali milat kalkacak demişti kurmaylarınız, bu kesin mi?
       
       Tayyip Erdoğan: Kesin, mali milat kalkacak. Nereden buldun kalkacak. Bir defa ülkede ekonomiyi daraltan bunlar. Bizi sıkıntıya düşüren bunlar. Hemen süratle vergiyle ilgili gerekli atılması gereken adımlar nelerse bu adımları atacağız. Vergi oranlarını bir defa düşüreceğiz. Bunları tabi, şok yaratacak noktada düşüremeyiz. Yavaş yavaş... Sindire sindire olması lazım. Şimdi bir de oturmuş bir yapı var. Bunu birden yaparsanız, bir defa çökertirsiniz. Yavaş yavaş, tatlı tatlı. Ama öyle yapacağız ki bunu benim bütün dar gelirli insanın bir oh demesi lazım. Bugün köylü aynı şekilde, bağkurlu aynı şekilde. 90 milyonu bağkurlu maaş alıyor. 110 milyon, 130 milyon nedir bunlar ya... Çok komik rakamlar. Bir taraftan süratlendirelim istiyoruz. Mesela faiz. Bu faiz yükü altında inim inlediği için bugün halledilmeyen dosyalar var. 130 bin dosya, bugün bekliyor. Bu dosyaların hepsinin gözden geçmesi lazım. Bu dosya orada dursun mu? Yoksa hemen çözüme mi kavuşsun? Zaten bu dosyaların muhataplarının bir çoğunun şu anda elinden alacağınız malı bile yok. Hepsi gerekeni yapmış zaten. Haczedecek bir şeyini bile bulamazsın. Öyleyse biz buradan ne elde edebilirsek buna bakalım. Yani, aldatmayalım birbirimizi. İşte bunları kaldırırsanız, böyle olursa şöyle olursa, ödeyenlerin hali ne olacak? Doğru, haklısınız. Ama burada da 130 bin dosyayı biz saklamakla bir şey kazanmıyoruz. Ona göre tedbirleri alınıyor. İşte fona devredilen bankaların halini gördük. Banka sahiplerinin mal varlıkları şunlar, bunlar, bir yere mi gitti. Devlet bunları alabildi mi? Hayır. Yine kendilerinde. İstedikleri gibi kullanıyor. Çünkü herkes gerekeni zaten gerekli şekilde yapıyor. Kılıfına uyduruluyor herşey. O zaman bizim bunu çözümlememiz lazım. Onu da söylüyorum. Bakın, geliyoruz, bir defa yolsuzlukların kesinlikle üzerine gideceğiz. Çünkü bu ülkede tüy bitmemiş yetimin hakkını biz yedirmemek için geliyoruz. Bunu bir defa halletmemiz lazım. Aksi takdirde biz bütün bu vaadettiklerimizi nasıl gerçekleştireceğiz. Bunlar böyle gerçekleşecek. Yoksulluğun tek çözümü yolsuzluklar. Yolsuzluğu halledelim, yoksulluğu çözelim. Bunun başka izahı olamaz. Ve bu faiz dediğimiz olayın altında ezilenler. Bu rahata, bu güven, buyur... Dün yüzde 50’lere, 52’lere düşürdü. Dolar nelere geldi.
       
       Murat Akgün: Kafanızda rakamlar var mı?
       
       Tayyip Erdoğan: Şu anda böyle şu sürede bu diye bir şeyi belirlemiş değiliz. Olayı biraz dere kendi yatağında akar olayı var. O yatağında akmaya bırakmayı şu anda uygun görüyoruz. Ne kadar zorlarsanız, zorladığınız takdirde bir yerlerde afet meydana gelebilir. Buna fırsat vermeyelim. Yatağında aksın. Yatağında akarsa, buradan çok daha rahat neticeler alırız. Ben öteleme öteleme diyordum. Bugün baktım herkes ötelemeyi konuşmaya başladı. Niye? Ortada gerçekler var. Yani, piyasa dili çok önemli. Piyasa dilini yakalayamayan, sadece kitabın arasına sıkışıp kalmış olan anlayış, bu işi kurtarmıyor. Eğer kurtarsaydı, bugüne kadar kurtarırdı. Eğer biz, teori, pratik buluşmasını sağlayamazsak, netice alamayız, bu işten. Ama bunu başarabilirsek, netice alırız. Türkiye, buna muhtaç. Borsadaki hal. Bakın, hayatının en büyük sıçramasını yaptı diyor. İki günde... Demek ki oluyor. Ama biz hep baştan beri bir şey söylüyoruz. Güven, güven... Olay bu. Ve biz bundan sonra da işte bunu sürekli inşallah kalıcı kılacağız. Ve bunu kalıcı kılmak suretiyle de ekonomimize bu istikrarı getireceğiz.
       
       Murat Akgün: İstikrar, güven dediğimiz zaman akla IMF geliyor. IMF ile neleri yeniden müzakere edeceksiniz? Hep Avrupa Birliği ziyaretlerinden bahsettik. Washington ziyareti gündeminizde yok mu?
       
       Tayyip Erdoğan: Şüphesiz olmaz olur mu? Olacak tabi. Bu arada bizim IMF ile ilgili bu çalışmalarda üç aylık biliyorsunuz değerlendirmeler. Bu değerlendirmelerle ilgili olarak biz aksayan yanları görüşmek istiyoruz. Bu aksayan yanlar üzerinde tekrar IMF ile o aksayan yönleri şöyle bir check edelim.
       
       Murat Akgün: Bu yanlar belli oldu mu kafanızda?
       
       Tayyip Erdoğan: Tabi ağırlıklı olarak sosyal yanlar. Olayın, sosyal boyutunda bize göre eksiklikler var. Nedir bu? İşsizlik... Bize ne dediler. İşsizler çıkaralım. Tamam da biz bu işçileri çıkardık, bu işçilerin hali ne olacak? Yani, çıktıktan sonra orası düzeldi mi? Hayır... Biz şimdi tarımda fındığı çözeceğiz. Şeker pancarında kota uygulayacağız. Bunlar kolaycı çözümler. Şeker pancarında kota uygulayacağıma, siz de benim madem ortağımsınız, 29 IMF’in kurucu ortağıyız. Bana sen piyasa oluşturmada yardımcı ol. Elimde benim 100 bin ton fındık kalıyor, diyelim. Ben bu fındığı dünya piyasalarına nasıl aktarırım. Bana bu konuda yardımcı ol. Ne yapılır.
       
       Murat Akgün: Ne zaman başlar, bu müzakereler sizce?
       
       Tayyip Erdoğan: Resmen göreve başladıktan sonra karşılıklı görüşmelerde zannediyorum kısa bir sürede ilk görüşmeyi inşallah ilgili arkadaşlarımız yapacak.
       
       Murat Akgün: Yıl sonundan evvel başlar mı?
       
       Tayyip Erdoğan: Şu anda kesin bir şey söylemeyeyim ama başlaması gerekir. Burada şunu söylüyorum. Örneğin şeker pancarında, tütünde, tarımda... Çiftçi şu anda mesela mazottan dert yanıyor. Mazot fiyatlarının yüksek oluşundan. Ve şu anda da onbinlerce traktör hacizlik. Biz mesela mazotta vergileri hemen kaldıralım diyoruz. İşi sıkı tutacağız. Orada suistimallere fırsat vermeyeceğiz. Bunu başardığımız takdirde, yaklaşık yüzde 40, yüzde 50’ye yakın mazot fiyatları düşecek. Düştüğü anda bir defa çiftçi, maliyet girdilerini düşeceği için ne yapmış olacak. Şeker pancarını çok daha ucuza maledecek. Pamuk aynı şekilde. Bu maliyetler düştüğü anda şeker maliyetleri de düşecek. Dolayısıyla şeker fabrikalarımız şu anda çok düşük kapasiteyle çalışıyor. Bunları yüksek kapasiteyle çalıştıracağız.Ve biz şeker ihracına başlamamız lazım. Dışarıdan şeker ithal ediyoruz. Şu anda 250 dolara o geliyor, 750 dolar bizimki, ton olarak. Tamam sen bunu düşürdüğün anda, ben bunu 300 dolara maletsem, benim işim kardır. 250 dolara o zaman ithal etmem. Bunu yaptığımız anda biz bu kadar büyük bir istihdam alanını doğurduğumuz anda benim çitfçim de rahatlayacaktır. Şeker fabrikaları da şu andaki sıkıntıyı yaşamayacaktır. Şu anda yüzde 20, yüzde 30, Adapazarı şeker fabrikası kapatılmış vaziyette. Yazıktır... Bu fabrikayı kapalı tutmak, şu anda kamu ekonomisine darbedir. Bunu çalıştıralım. Niye biz dünya pazarlarında kendimize yer bulamıyoruz. Yer edinemiyoruz.
       
       Murat Akgün: BDDK kurulu gibi, kurullarımıza yönelik yeniden yapılanma hedefiniz var mı?
       
       Tayyip Erdoğan: Tabi, yeniden yapılanma var, bunda da kesin kararlıyız. Hatta, şu anda arkadaşlarımız üzerinde çalışıyor. Belli bir takvim içerisinde bazıların tasviyesi de söz konusu.
       
       Murat Akgün: Başbakan adayınız ne zaman belli olur?
       
       Tayyip Erdoğan: Şu anda zaten süre iyice daraldı. Zannediyorum şurada normal takvimin belirlendiği esaslar içerisinde belli olur.
       
       Murat Akgün: Önümüzdeki hafta olur diyebilir miyiz?
       
       Tayyip Erdoğan: Sayın Cumhurbaşkanımızla görüşmeleri yapalım, ondan sonra kendilerinden istirhamım olacak. Bu görüşmeleri devam şeklinde.

 

 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları