Home page
Haber Menüsü


Güncelleme: 13:17 TS 4 Kas., 2002
NTV
Röportajın tam metni

Murat Akgün: Sayın Baykal, hoşgeldiniz. Oldukça ilginç bir tablo çıktı. Tek başına iktidar ve bir tek muhalefet partisi. Yani, işbirliği yapılacaksa iki parti var, kavga edilecekse de iki parti var. Bu tablo sizce Türkiye’yi nasıl etkileyecek?
       
       Deniz Baykal: Evet, bu yeni bir durum tabi. Uzun bir süreden beri ilk kez, parlamento yaşamımda bugüne kadar hiç tanık olmadığım bir biçimde parlamento sadece iki partiden oluşuyor. Bu yeni bir olay. Çok dağılmıştı son zamanlarda siyasi hayatımız. Şimdi öyle anlaşılıyor ki, o dağınıklıktan bir toparlanmaya doğru geçiş var. Bu meclis döneminde iki partili bir siyasi yapıyla çalışacağız. Bu yeni bir tablo, Yeni bir deneyim. Buna iktidarlar hazır mı? Muhalefet hazır mı? Kamuoyu hazır mı? Belli değil... Bu sınavı hep beraber göğüsleyeceğiz. Tabi böyle bir durumun, iki partili bir parlamento yapısının, yararları da vardır,sakıncaları da vardır. Yararı nedir? Parlamento içinde bir uyumlu, tek parti hükümeti ortaya çıkar. Bu Türkiye’nin uzun süredir özlediği bir şeydir. Buna ihtiyacımız vardı. Hele bir kriz döneminde etkin politikaların uygulanabilmesi böyle bir hükümet çok yararlı olur. Hepimiz bunu özlüyorduk. Yani, uyumlu, ne yapmak istediğini bilen, parlamentoda engellenmeyen, yasa çıkarabilen bir çoğunluğun istikrarlı bir çoğunluğun parlamentoda bulunması bence yararlıdır, olumlu bir yön olarak bu var. Sakıncası nedir? Sakıncası, Türkiye, belli dengeler içinde bugüne kadar siyasetini getirdi. Yani, azınlıkta yeralan insanların, haklarının özlemlerinin toplumun geleceğine yönelik bekleyişlerinin güvencede olduğunu, emrivakilerin olup bittilerin yapılmadığı, toplumu kutuplaşmaya itebilecek, gerginlik yaratabilecek uygulamaların bir dönemin içinden geliyoruz. Şimdi bu siyasi yapı, öyle bir öyle bir uygulamaya müsaittir. Yani gerek özen, dikkat gösterilmezse, frene basılmazsa, iktidar çok rahatlıkla Türkiye’yi kutuplaştırabilir. Güç bende, istediğimi yaparım, benim anlayışım budur yaklaşımı içine girecek olursa, çok ciddi sorunlar çıkabilir. Hassas bir dengenin üzerinde duruyoruz. Kaldı ki, parlamentonun dışında kalmış, parlamentoya temsilci gönderememiş çok önemli bir seçmen kesimi var. Yüzde 45’i parlamentoya yansımadı.Şimdi o insanlar kendisini dışlanmış hissetmemelidir. Parlamentoya yansımış olan bir kesim olarak bize oy veren insanlar, kendilerini siyasetin dışına itilmiş, derdini anlatamamış, hayal kırıklığına uğramış, olup bittilerle karşı karşıya gelmiş hissetmemelidirler. Çünkü uzun süredir biz buna alıştık. Böyle bir denge vardı. İktidarlar çok fazla ortalığı karıştıramıyordu. Şimdi ortalığı karıştırma imkanı da var. Umarım bu olmaz. Böyle bir yapı var, bunu deneyeceğiz, yani bu durumun yararlı yönlerini kullanmak, olumsuzluklarına fırsat vermemek filan. Bunun için iktidarın alçak gönüllü olması lazım, hoşgörülü olması lazım. İddialı olmaktan çıkması lazım. Ve toplumu tümüyle kavramaya, kucaklamaya büyük önem göstermesi lazım. Böyle bir noktanın içindeyiz. Umarım öyle olur. Bunu hep beraber deneyeceğiz. Türkiye’yi bu tablodan yararlandırmaya çalışacağız. Tabi uzun süredir Türkiye böyle bir tek parti hükümeti özledi. Ben bir yıldır bunu söylüyordum. Yani, Türkiye’ye bir tek parti hükümeti gerekir, diye. Tabi söylediğim şu hükümet değildi. Ben tek başına iktidar olmak istiyordum. Şimdi tek başına muhalefet olduk. Muhalefet olarak da yalnızız Mecliste... Onun da sıkıntıları var. Bu durum bizim CHP olarak sorumluluklarımızı, görevimizi daha da ağırlaştırmıştır. Bunun farkındayım. Yani, ben asıl seçim sonuçları şekillenmeye başladığı andan itibaren bu duygu içindeyim. Bize büyük görevler düşüyor. Önce bir defa böyle bir iktidarın, ben iyi niyetle bakıyorum. AKP’ne başarılar diliyorum. Bir büyük şeref ve sorumluluk üstlendiler. Umarım bu sorumluluklarının gereğini yerine getirirler. Halk, net bir şekilde bir tercih ortaya koymuştur. Öyle takdir etmiştir. Onun gereğini elbirliğiyle yerine getireceğiz.
       
       Murat Akgün: Halkı, sizce AKP’ye bu oranda oy vermeye itti? Çünkü, bir analiz yapacak olursak merkez sağda ve merkez solda bildiğimiz partilerde büyük düşüşler. AKP de merkezde olduğunu savunuyor ama klasik partiler, ne oldu da bu kadar net bir şekilde hem sağda hem solda elimine oldu?
       
       Deniz Baykal: Bu hiç şaşırtıcı değil. Uzun süreden beri ben de bunu anlatmaya çalışıyordum. Yani, Türkiye bu kadar büyük bir kriz yaşadı. Ekonomi allak bullak oldu. Türkiye’de 2 milyon insan işini kaybetti. Binlerce işyeri kapandı. Herkes, geçim darlığı içine sürüklendi. Geliri azaldı. Harcaması arttı, borcu arttı. Ve işinden güven duyamaz hale geldi. Yarınına umutla bakamaz hale geldi. Çok büyük bir sıkıntının içine Türkiye, durduk yerde sürüklendi. Türkiye, bu büyük ekonomik krize giderken, ülkede büyük yolsuzluklar yaşandı. Ahlaki krizler yaşandı. Bunlar karşısında parlamento gereken saygın tavrı sergileyemedi. Birbirini akladı, partiler filan. Bütün bunlar yaşandı. Yani bütün bunların yaşandığı bir ortamda, ekonomide bir çökme yaşanıyorsa, ahlaki değerlerde bir çökme yaşanıyorsa, sosyal yapıda orta sınıfta bir çökme yaşanıyorsa, siyasette iktidar partilerinde bir çökme yaşanmaması mümkün değildir. Yani, bu çok açık ve netti. Bu bir siyasi bilim gerçeği. Kaçınılmaz olarak böyle olacaktı. Onu hep ifade etmeye çalışıyoruz. Önemli olan tabi bu tablodan ülke yararına işleyebilecek, ülkenin sorunlarının çözümüne katkı verebilecek bir yapının ortaya çıkmasını sağlamaktı. O konuda biz elimizden gelen katkıyı verdik, gayreti gösterdik ama halkımız öyle takdir etti.
       
       Murat Akgün: İç basına baktığımız zaman genellikle Türkiye ılımlı islama yöneliyor, kayıyor diye bir kabaca bir yorum var. Siz AKP’yi nasıl tanımlıyorsunuz?
       
       Deniz Baykal: Tabi onu tanımlamak bize düşen bir iş değil. Kendileri tanımlayacaklar. Ve her türlü tanıma müsait unsur yeterince var. O nedenle, isteyen istediği unsurdan tutarak niteleme yapıyor. Tabi, önem taşıyan, bundan sonraki uygulamalarla, kendilerini nasıl ortaya koyacaklarıdır. Bu çok önemli bir olay. Ve bunu belirleme hakkı sadece kendi ellerindedir. Ve toplum belli bir tedirginlik içinde, iç ve dış kamuoyu bu durumu izlemektedir. Nasıl şekillenecek, ne yapacak diye?.. Tabi daha önceki deneylerden bildiğimiz bir tablo şu. Böyle durumlarda uzunca bir süre gayet ılımlı, yumuşak, toplumu kavrayıcı, kucaklayıcı bir çizgi ortaya konuluyor. Ve sanki diğer partilerden hiç farklı bir manzara yokmuş gibi bir görüntü uzunca bir süre ortaya çıkıyor. Bir rahatlama kendisini gösteriyor. Ve bir noktada bir kırılma ortaya çıkıyor. Ve o kırılmadan sonra bir değişik siyasi kimlik kendisini göstermeye başlıyor. Umarım bu defa öyle olmaz. Geçen defa öyle oldu, olması gerekmiyordu. Olmamalıydı. Şimdi, iktidar bu sınavı nasıl verecek? Dikkatle izlemek gerekiyor. Umarım böyle gider. Yani, bu meselenin farkında olurlar, kimseyi tedirgin etmezler. Türkiye’de anayasal rejimin siyasi temelleriyle ilgili bir kaygı yaratacak arayışın içinde kesinlikle bulunmazlar. Bu büyük önem taşıyan bir konu. Bunu götürüp, götürmemek tamamen onlara kalmıştır. Eğer bunu götürürlerse, dünya da Türkiye de bunu doğal karşılar. Demokrasinin gereği, seçim yapılmıştır, bir iktidar gelmiştir, bunu götürüyor diye bakar. Ama biz geldik, yetkilerimizle. Parlamentoda çoğunluğumuz var. Şimdi şunu yapacağız, bunu yapacağız diye bir takım zorlamalar olursa... Ya da hukuk düzeni içinde Anayasa’nın ruhunu sıkıntıya sokacak açılımlar, kendisini gösterirse, tabi tedirginlik hızla artar. Şimdi bizim CHP olarak birkaç noktada görevimiz var. Birisi Türkiye’nin anayasal rejiminin temel ilkelerinin tehlikeye, tehdide maruz kalmaması için gerekli duyarlılığı, etkin çabayı ve caydırıcı bir siyaset çizgisini ortaya koymamız gerekiyor. Bunu tahrik etmeden yapmamız gerekiyor. Öyle yapacağız. Peşin suçlamayacağız. İyi niyetle bakacağız. Söylenenleri kabul edeceğiz. Söylendikleri gibi davranıyorlar diyeceğiz. Kuşku duymayacağız. Ama öte yandan çok iyi biliyoruz ki toplumda bir tedirginlik var, belli bir kaygı var. Daha önceki deneyimler, bugün işbaşına gelmiş olan arkadaşlarımızın geçmişteki çizgileri, söyledikleri, belli soru işaretlerini beraberinde doğuruyor. Bunları bilerek ama suçlamadan ve oraya itmeye katkı vermeden, oraya doğru gidişin sorumlusu kesin olmadan... Tam tersine onların bu yaklaşımlarını, ılımlı, toplumu tedirgin etmeyen yaklaşımlarını kolaylaştırarak... Bunu sanki doğalmış, elbette öyle olacakmış gibi gördüğümüzü ifade ederek, sürdürmeye çalışacağız. Çünkü bizim önemli olan üzüm yemektir, kavga etmek değildir. Kimseyi yanlış bir yere itmek istemiyoruz. Herkesin Anayasamızın temellerine sahip çıktığını görmekten mutluluk duyarız. Ve herkesin de bunu yapabileceğine inanıyoruz. Yapması gerektiğine inanıyoruz. Yapmaya teşvik etmek istiyoruz. Ama bu noktada bir önemli hassas görevimiz olduğunun da farkındayız. Bu dikkat içinde bu konuyu gözeteceğiz. Anayasamıza sahip çıkmaya gayret sarfedeceğiz. Birincisi bu. İkincisi de, tabi Türkiye bir ekonomik krizle mücadele ediyor.Sosyal krizler yaşanıyor. İşsizlik dizboyu. Tarım büyük sıkıntılar içinde. Ticaret yaşamı güçlüklerle karşı karşıya. Bütün bunları derlenip toparlanıp, sorumlu şekilde götürülmesi lazım. Büyük umutlar verdiler. Büyük bekleyişler yarattılar. Şimdi onun gereğini yerine getirmek durumundadırlar. Bu uygulamaları dikkatli izleyeceğiz. Toplumun ekonomik bunalım, sosyal bunalım, ahlaki bunalım alanında, yaşayabileceği sorunlar karşısında dikkatli, toplumu sahiplenin, onların sıkıntılarına tercüman olan etkin bir muhalefet partisi olarak görev yapacağız. Yani, kendi tabanlarında onlara umut bağlayan, oy veren kesimde ortaya çıkabilecek olan hayal kırıklıklarına, bir umutsuzluğa, bir olumsuz tepkiye dönüştürmeden sahiplenmeden ve Türkiye’nin ekonomik gelişmesine, sosyal ilerlemesine yardımcı olacak noktada tutmak için biz onlara sahip çıkacağız. Ve önümüzdeki dönemde bu konuda ciddi bir görev düşecektir. Çünkü, dediğim gibi ortaya konulan bekleyiş düzeyiyle sergileyebilecekleri uygulamak arasında belli bir fark olacağı açık...
       
       Murat Akgün: Gölge kabine oluşturmayı düşünüyor musunuz?
       
       Deniz Baykal: Biçimsel olarak böyle bir gölge kabine uygulaması içinde değiliz. Ama bizim ekonomiden, dış politikadan, tarımdan, enerjiden, ulaştırmadan sorumlu bilinen arkadaşlarımız var. Onlar, etkin bir çalışma yapıyorlar. Bundan sonra sistemik götüreceğiz. Yine platformumuz, uzman insanların katkıları daha yoğun bir biçimde değerlendirilecek. O çalışmayı götüreceğiz. İkinci bir temel görevimimiz, anayasal rejimimize sahip çıkarken, o konuda duyarlı ve caydırıcı bir çizgi ortaya koyarken, ekonomik, sosyal ve ahlaki tepkileri ortaya çıkarabilecek, sahiplenmeye hazır bir noktada duracağız. Üçüncüsü tabi ciddi büyük bir sorun var. Toplumun yüzde 45’i parlamentoya tercihini yansıtamadı. Hem geleceğe yönelik üzerinde durmamız gereken konular olabilir hem de artık seçim yapılıncaya kadar geçecek olan dönemde o insanları sahipsiz bırakamayız. O insanlar kendilerini dışlanmış, sistemin dışına itilmiş hissetmemelidir. O insanlar büyük önem taşıyor. O insanlara sahip çıkacağız. Yani, bizi muhalefet partisi olarak hem mecliste hükümete karşı eleştiri ve uyarı görevimiz var. Hem toplumda ortaya çıkacak olan duyguları, değerlendirmeleri sahiplenme görevimiz var. Hem de parlamentoya yansıyamamış, o nedenle belki bir gönül kırıklığı içinde olabilecek kesimlere sahip çıkma, destek verme, onlara sözcülük yapmak...
       
       Murat Akgün: Nasıl yapacaksınız? Onların oy verdikleri partilerin genel başkanlarıyla mı biraraya geleceksiniz?
       
       Deniz Baykal: Onlarla yaparız. Onların tabanlarıyla yaparız. Dışarıdaki parti yönetimleriyle yakın ilişki içinde oluruz. Onların isteklerini, özlemlerini, değerlendirmeye gayret ederiz. Sivil toplum örgütleriyle yakın ilişki içinde oluruz. Toplumu kucaklamak lazım. Siyaset artık sadece parlamento içinde tutulamaz. Tutulamayacağı anlaşılıyor. Parlamentoya karşı bir direniş anlamına kesinlikle gelmemek üzere toplumsal dışlanmışlığı parlamentoya yansıtma konusunda bizim görev yapmamız lazım. Biz, anamuhalefet partisiyiz. Biz muhalefet kurumundayız. Türkiye’de parlamentoya yansımamış muhalefet var, yansımış muhalefet var. Parlamentoya yansımış muhalefet biziz. Parlamentoya yansıyamamış bir muhalefet var. Onların hepsi muhalefet. Yani, DYP’ye oy vermiş insanlar, GP’ye oy vermiş insanlar, diğer partilere oy vermiş, MHP’ye hatta oy vermiş insanlar. Sisteme, düzene, uygulamalara karşı bir tepkiyi yansıtıyorlardı. O insanları kucaklamamız gerekiyor. Onlara sahip çıkacağız. Böylece bir üçüncü görev de bir muhalefet lideri, bir anamuhalefet partisi olarak CHP, toplumun siyasete, parlamentoya yansıyamamış kesimlerin muhalefetini de sahiplenmek durumundadır. Bunu da yapacağız. CHP, ilginç bir noktada. Tabi, daha iyi bir sonuç almayı düşünüyorduk. İtiraf edeyim, bunu hakettiğimizi de düşünüyordum. Ama bunların bir anlamı yok artık. Millet ne derse doğrusu odur, tartışılmaz. Bir defa bunu içimize sindirmek lazım. Bunu böyle görüyoruz ve en küçük bir kırgınlık, küskünlük olmadan bu kararı benimsiyoruz. O kararın gereğini yerine getirme anlayışı içindeyiz. Öte yandan bir de şu tablo var. Bizim biraz daha yüksek, en azından birkaç puan daha yüksek oy alabileceğimizi bekliyordum. AKP’nin de yüzde 30’un altında bir oy alabileceğini düşünüyordum. DYP ile MHP’nin parlamento dışında kalmayabileceğini düşünüyordum. Yani, DYP, MHP, eğer parlamento dışında kalmasaydı, bu kadar ciddi oy kaybına sürüklenmemiş olsalardı, zaten AKP bu oy düzeyini koruyamazdı. O da yüzde 30’un altına doğru inerdi. Eğer böyle olsaydı, bir tek parti iktidarı kuramamış olacaktır ama parlamentoda her türlü yapıya, her türlü işbirliğine açık, iktidar seçeneği olan çoğulcu bir manzara kendisini gösterebilirdi. Yani, bu oy düzeyiyle biz belki iki parti parlamentoya girmeyi başarmış olsalardı, ciddi hükümet seçeneğine haline döşünme şansına sahip olurduk. Olay hep, oy dağılımının nasıl şekilleneceğine bağlı. Yani, oyumuzu arttırma zorunluluğu olmadan da hükümeti yönlendirme konumunda olabilirdik. Böyle yapılanmaya müsait bir manzara var. Tabi bizim CHP olarak bir önemli nokta, üç buçuk yıldır parlamento dışındayız. Şimdi 3.5 yıl sonra tekrar parlamentoya geldik. Tabi bu şerefli bir dönüş oldu. Yani, bunun iç dünyamızda bize çok özel bir mutluluk verdiğini itiraf etmeliyim. Ben demokrasiye saygı gösteriyorum. 12 Eylül’de parlamento dışına itilmiştik bir askeri müdahaleyle... 1987’de seçilerek gelinceye kadar ben parlamentoya adımımı atmadım. Seçilirim gelirim diyordum, 1987’de o mutluluğu yaşadım. Şimdi halkın oyuyla parlamentodan uzak düştük. Tabi halkın oyuyla gelmek gerekiyordu. Yani, bunu sağlamalıydık. Bu benim kendimle de hesaplaşmamdı. Türkiye siyasetinin kendi kendisiyle bir hesaplaşmasıydı. O hale dönüştürmemiz gerekiyordu. Onu başardık. Ve bugün CHP, muhteşem bir şekilde parlamentoya dönmüştür. Anamuhalefet partisi olarak parlamentoda yerini almıştır. Ve oyunu Türk siyasi tarihinde pek benzeri olmayan bir düzeyde arttırarak sağlamıştır. Düşünün DSP, en yüksek oy artışı sağlayan partilerimizden birisidir 1999 seçimdir. Yüzde 14’den yüzde 21’e oyunu çıkarmıştı. Yani, iki kat bile değildi. Bizimki iki katın üzerinde. Yüzde 150’ye yakın bir oy artışı gerçekleştirdik. Tabi bu önemli bir olaydı. Siyasi geçmişimizin bize öğrettiği bir temel olay da bir partinin oy artışının bir tavanı olduğudur. Yani, üç katına arttıramazsınız oyu durduk yerde. Çok özel bir konjonktürde bile, işe Apo konjonktüründe bile DSP oyunu yüzde 85-86 civarında arttırabilmişti. Şimdi biz, özel bir konjonktür yok, alnımızın teriyle emeğimizle, geçen seçim öncesinde söylediklerimizin doğru çıkması sonucunda bu seçimde oyumuzu iki katın üzerine çıkardık. Bu çok önemli bir sıçramadır. Bunun dabir sınırı olduğu anlaşılıyor, sınırı buymuş. Ama şimdi bu bir duraktır. CHP’nin ilerlemesinde bir duraktır. Burada kendimizi toparlayacağız, yeni durumu değerlendiriyoruz. Yeni bir siyasi denklem kuracağız Türkiye için. Burada çok kritik bir konumdayız. Denklemin bir tarafında AKP var, bir tarafında CHP var. Ve Türkiye’nin bunca sorunu var. O sorunlar karşısında bizim söylediğimiz çok haklı şeyler var. Takındığımız önemli tavırlar var. Şimdi bu tablodan kaynaklanan belki yeni tedirginlikler, yeni tehlikeler var. Bu manzara karşısında CHP olarak çok dikkatli, çok sorumlu bir çizgi içinde siyaset yapacağız. Arkadaşlarımızın başarılı olmasını diliyorum. Çünkü onların başarısı Türkiye’nin başarısı olacaktır. Bu konuda üzerimize düşen herşeyi yapacağız. Ama ortaya çıkabilecek yanlışlıklar karşısında da etkin bir muhalefet partisi olarak görevimizi yerine getireceğiz.
       
       Murat Akgün: Türkiye’de herkes, her politikacı siyasi partiler kanunundan ve seçim yasasından şikayet eder ama bir türlü de bu değişmez. Şimdi ortaya bir fırsat çıktı. Çünkü işbirliği yapacaksa sadece iki parti var. Anlaşması daha kolay gözüküyor en azında, şu anda kağıt üzerinde. Sizin anamuhalefet partisi olarak bu konuda parlamento açılır açılmaz bir girişiminiz olacak mı?
       
       Deniz Baykal: Bizim bu konuda şekillenmiş bir anlayışımız var. Bu anlayışımızı çok önemli sayıyoruz ve onu uygulamak için fırsat arıyoruz. Bu çerçevede bakınca önem taşıyan nokta ön seçim sisteminin değiştirilmesidir. Yani, biz inanıyoruz ki ön seçimi seçmen yapmalıdır. Bu konudaki modelimizi ortaya koyarız. Eğer seçim konusunda bir çalışma süreci başlatılırsa, ki biz başlatılması için gerekenleri yapacağız. Bu konuda anlayışımızı ortaya koyarız. Bir mutabakat sağlayabilirsek, ön seçimi artık merkez yoklaması şeklinde yapmamak lazımdır. Delege yapmamalıdır. Üye yapmamalıdır. Seçmen yapmalıdır. Bunun modelleri var, bunu uygulamalıyız diye düşünüyorum. Bu seçimin ortaya koyduğu bir temel noktaya da dikkati çekebilirim. Belli bir noktada ısrarla duruyordum. Türkiye’de kimlik siyaseti dönemini artık kapatmalıyız. Siyaset bir fikir siyaseti, ilke siyaseti, bilinç siyaseti olmalıdır. Ve bu doğrultuda Türkiye önemli bir ilerleme sağlamıştı. Yani, mezhep partileşmesini o mezhebin mensupları reddetmiştir, geçmişte. Bununla iftihar ediyorduk. Çünkü çağdaş bir anlayış, gerçek demokrasi böyle olur diyorduk. Fakat Türkiye’de etnik kökene dayalı bir siyasi partileşme çabasının hala etkinliğini koruduğuna dikkati çekiyorduk. Ve bunu da Türkiye aşacak diyordum. Şimdi bu seçimde o doğrultuda çok enteresan bir gelişme ortaya çıktı. Bu çok önemlidir. Yani, Türkiye artık etnik kimliğe dayalı siyaset anlayışını da aşma doğrultusunda bu seçimde bir sınav vermiştir. Bu çok önemlidir. Yani, Türkiye’de gerçekten artık siyaset, biz şucuyuz, şu kökendeniz, biz falan mezhepteniz, falan inançtanız, o nedenle gelin, bunun siyasi partisini kuralım anlayışını aşmalı. Bu seçim o konuda umut vermiştir, cesaret vermiştir. Bunu da gözlem olarak söylemek isterim.
       
       Murat Akgün: Dış politikaya geçmek lazım. Önümüzde çok az bir süre kaldı, Kopenhag zirvesine. Yaklaşık 1.5 ay diyelim. Sizin Avrupalı sosyal demokratlarla bir temasınız, Türkiye’yi Kopenhag zirvesinde olabilecek en iyi sonucun çıkması için bir temas. Oralara gitmeniz söz konusu mu?
       
       Deniz Baykal: Bir defa herkes şunu bilmelidir. Yerli, yabancı herkes çok iyi bilmelidir. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile üyelik müzakeresi için tarih alması, onun hakkıdır. İktidarda şu var, bu var diye bu konuda bir ayak sürmeyi kabul etmemiz mümkün değildir. Bu hükümet konusu değildir. Bu Türkiye’nin konusudur, hepimizin konusudur. Ben Kopenhag’da Türkiye’ye bir üyelik müzakeresi için tarih verilmesi gerektiğine inanıyorum. Seçimde AKP’nin gelmiş olması, bu konuda bir sakınca doğurmaz. Doğurmamalıdır. AKP, bugün vardır, yarın olur. Bugün onlar olur, yarın başkası olur. Ama Türkiye burada. Ve Türkiye bunu yapıyor. Yani, hükümete bakarak, Türkiye hakkında hüküm vermek doğru değildir. Hükümeti de millet seçmiştir. Demokrasinin de gereğidir. Bu konuda Avrupa’nın bir engel çıkarmasını haklı göremem. Bir defa temel ilke budur. Bu doğrultuda bu düşüncelerimizi anlatacağız. Türkiye’de söyleyeceğiz, dışarıda söyleyeceğiz. Varşova’da bu ayın, kasım’ın 14’ünde ya da 18’inde Avrupa Sosyalist Partisini bir toplantısı var. Bildiğiniz gibi Avrupa Sosyalist Partisi, Avrupa’daki bütün sosyalist partilerin katıldığı 15 ülkenin sosyal demokrat partilerinin katıldığı bir büyük partidir. O partinin bir toplantısı var. Bizi de oraya çağırdılar. Oraya gideceğiz. Bunu çok önemli sayıyorum. Oraya Avrupalı bütün sosyal demokrat liderler gelecekler. Parti genel başkanları gelecek. Parti genel başkanları olarak ayrıca buluşmamız söz konusu. Orada da bunu anlatmaya çalışacağız. Derhal Türkiye’ye Avrupa Birliği ile üyelik müzakeresi için tarih verin. Biz bunun arkasındayız, diyeceğiz.
       
       Murat Akgün: Soruları yanıtladığınız için teşekkür ediyorum.

 

 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları