|
Galatasarayı başarısızlıklar zincirine sürükleyen bir kaç gözlemimi burada okurla paylaşmak istiyorum. Bu olumsuzluklar, her basit ve yalın gözün görebildiği ve gözlemleyebildiği bazı eksiklikler ve aksaklıklardır ki, bunlar ne Galatasarayın, ne de taraftarın alışık olmadığı şeyler. Şunu da belirtmek gerekir ki, bu yazı; tekerlek kırılınca, yol gösteren çok olurbağlamında kaleme alınmadı. Galatasarayın içinde bulunduğu durum ve bundan kurtuluşa ilişkin, çok daha detaylı analizler de yapılabilir. Benim üzerinde durmak istediğim konular; Galatasarayın, sistematik arızaları ve buna neden olan faktörlerle ilgili olacaktır. 1)Yönetsel hatalar Özhan Canaydın yönetimi çok iddialı hedef ve vaadlerle işbaşına geldi. Gelirken de şark kurnazlığı yapıp, açıkca isim vermemekle birlikte, adresi belli olan ismi, yani Fatih Terimi seçim malzemesi yaptı. Bununla beraber, Kulübün borç batağında olduğunu, borçlarını çeviremediğini; bu nedenle bu işin bir an önce çözümlenmesi gerektiğini belirterek; Ali Sami Yenin de 18-20 ayda yeniden yapılacağını; 3 dünya yıldızının kadroya dahil edileceğini; hedeflerinin şampiyonlar Ligi şampiyonluğu olduğunu deklare ederek, hedef ve vites büyülttü. Takımın başında da camianın güvendiği isim Terim olunca, tüm camia ve taraftar büyük bir beklenti içine girdi. Ancak madalyonun diğer yüzünün hiç te öyle olmadığı daha sonradan ortaya çıktı. Mevcut yönetim, her ne kadar her fırsatta, eski yönetimi suçlayıcı ve enkaz edebiyatı temelinde idare etmeye çalışıyorsa da; aslında Mehmet Cansun yönetiminin, geçmişteki hedef ve vizyon daraltıcı anlayış ve felsefesinden farklı bir mentalite içinde olmadığını ortaya koydu. Burada ortaya bir fark çıkıyordu sadece; bu da, Mehmet Cansun Yönetimi, açık açık, takımın mali bir sıkıntı içinde olduğunu, bu nedenle çok agresif hedeflerin peşinde olamayacaklarını, 3. yıldızın ilk ve öncelikli hedefleri olduğunu, Avrupada da nereye kadar gidilirse, oraya kadar gideceklerini beyan etmekten kaçınmamasıydı. Nitekim, bu açıklamalar üzerine, Cansun yönetimi çok ciddi eleştirilere muhatap kaldı. Ama takımın kadrosunun nicelik ve niteliği ile mali durumu karşılaştırarak yaptığı bu açıklama ile oldukça dürüst davrandı. Nitekim, de parasal ve kadro yönünden yokluk ve yoksulluklar içinde kalan Galatasaray, oldukça mütevazi bir kadro ve felsefe ile hem Şampiyonlar Ligini hem de Süper ligi götürdü. Daha sonra değineceğimiz gibi, bu felsefe takımın oyun anlayışı ve yapılanışını da farklı bir yapıya büründürdü ve Galatasaray, deyim yerindeyse her maça haddini bilerekçıktı ve başarılı sonuçlar aldı. Oysa Canaydın yönetimi, bugün Galatasarayın borçlarında ciddi bir azalış sağlayamadığı gibi, verdiği sözleri de yerine getiremedi. Yaratılan büyük beklentiler demetinin gerçekleşmesi olasılığının da kısa vadede çok mümkün görünmemesi camiayı ve taraftarı huzursuz etti. Borçları azaltma ve denk bütçe yaratma amacı, bu sezon başında takımın ihtiyacı olan, gerekli transferlerin yapılmasını da olumsuz etkiledi. Geçen yılın veya daha önceki yılların kaliteli ve lider oyuncularının yerleri maalesef doldurulamadığı gibi, transferlerin de sadece parasal yönleri, yani maliyet minimizasyonu ön planda tutuldu. Halbuki, bu anlayış, vizyon darlığıyla eleştirilen Cansun yönetiminin, yönetim anlayışından farklı bir kapıya çıkmamaktaydı. Bu az maliyet çok fayda anlayışı, doğal olarak, Dünya markası olmuş, iddialı hedefleri olan Galatasarayın hedefleriyle çelişmektedi. Nitekim, daha az maliyet ile daha çok fayda maksimizasyonunun sağlanamayacağı da, oynanan maçlardaki futbol ve sonuçlardan görülmüş oldu. Bütün bunlar, Fatih Altaylının sürekli Milliyetteki köşesinde yazdığı gibi, düdüklü tencerede giderek, basıncı arttırmaktadır. Ancak bu basıncın bir patlamaya yol açmaması için, yönetimin, Canaydın disiplininde kendini özetleyen, tek adamlığın aksine biraz daha örgüt içi demokrasiye ve çok sesliliğe izin vermesi gerekmektedir. 2) Felsefe ve Oyun Anlayışındaki Farklılık ve hatalar Galatasarayda, bu sezon hoca, yönetim ve oyuncu değişikliği olmuştur. Bunun doğal sonucu oyun anlayışı, sistemi ve felsefesi değişmiştir. Bunun normal karşılanması gerekir. Geçen yılın mütevazi ve istikrarlı takımı Galatasarayda, savunma güvenliğini ön planda tutan, maceradan uzak, göze hoş gelmeyen ama sonuç getiren, kontrollu gol bulma şansı temelinde alan daraltmaya çalışan bir oyun anlayışı ve felsefesi vardı. Bu felsefe ile parasal ve kadro olarak yeterli olmayan Galatasaray, kendisinden beklenmeyen bir başarı sergiledi ve bu başarının sonucunda, 20 Trilyon liraya yakın para kasasına girdi ve doğrudan ŞLne katılma hakkını kazandı. Terimin, Lucescu ile kıyaslanmasını mantıksız bulanlar olabilir ama sonuçta hocalar farklı da olsa takım aynı. Terimin felsefesi hep kazanmak, ama ne pahasına olursa kazanmak üzerine kuruluydu. Terimin yapı olarak ta, otoriter bir karakter sergilemesi, saha içini ve dışını otomatikman etkilemektedir. Terime göre kazanmak herşeydir. Lucescuya göre ise, kazanmak her şeydir ama tek şey değildir. Lucescu, mevcut koşulların doğru analizinin yapıldığında, başarının geldiğini kanıtlamıştır. Geçen yıl bir ara kadro kurmakta zorlanan Lucescu, her zaman daha sabırlı ve garantili bir oyun anlayışı ve kapasitesinin sınırlarını iyi kullanarak ve sisteme uygun futbolcu mantığıyla takımı oynatmıştır. Bunun en çarpıcı örneği, Bülent Akındır. Tribünlerin bir türlü ısınamadığı bu futbolcudan, Lucescu sakatlanıncaya kadar hiç vazgeçmemiş, türibün ve medya baskısına rağmen 90 dakika oyunda tutmuştur. Lucescu, maceradan uzak, sabırlı ve sistemi iyi işletmeyi amaçlayan bir felsefeyi takıma monte etmiştir. Adama göre oyundan daha çok, sisteme göre adamı tercih etmiştir. Lucescu, oynatmamayı, rakibi bozmayı hedefleyen bir anlayışa sahipken; Terim, Rakibi bozmayı hedefleyen bir takımdan daha çok, oyunu açmayı iyi bilen, topu sürekli kontrol altında tutarak, rakibi presle bunaltıp, pes ettiren bir anlayışa sahipti. İşte bu anlamda; Terimin felsefesi ise yine kendi ağzından kameralara söylediği gibi; rakibin nasıl oynayacağının değil, kendisinin nasıl oynayacağının önemli olmasında yatmaktadır. Rakip zaten sizi durdurmak için oynayacaktır. Bu nedenle bu, rakiplerin problemidir. Belki bu bir ölçüde doğrudur. Ama ne var ki, Terime bu iddialı lafları ettiren GSın geçmişteki başarısını sağlayan kadroydu. Sandı ki Terim, aynı oyun anlayışını bu kadro ile de uygularım. Ancak, daha sonra kendi ifadesiyle, Bazı oyuncuları kazanmak uğruna sisteme ihanet ettim. ve Kopenhagenda bıraktığım kadroyu özlüyorum dedirten de eldeki mevcut kadroydu. Kısacası, Terimin oyun anlayışının temel silahı olan dar alan presindeki yetersizliğin iyice ortaya çıkması, Terimi sıkıntıya sokmuş, sonu bitmek bilmez bir arayışa sürüklenmesine neden olmuştur. Bunun kaçınılmaz sonucu, Terim, ya tutarsamantığıyla, sürpriz kadro ve oyun anlayışı ile değişik takım kurgusuyla sahaya çıkmaktadır. Yine kendi ifadesiyle, Terim, kumar oynamıştır. Bunun yansıması ise; 15 resmi maç oynanmasına karşın, hala ideal tertibe ulaşılamaması ve takımın gün be gün güç ve kan kaybetmesidir. Adeta Terimle Galatasaray bir duraklama dönemine girmiştir. Ama tüm bu olumsuzluklara rağmen yine de herkes bu kötü gidişe Terimin dur diyeceğine inanıyor. Ne var ki, gün geçtikçe bunun da kolay olamayacağı anlaşılmak üzere. Geçen yılın başarılı GSının bozularak yola devam edilmesi, kaçınılmaz olarak, Terimin üzerinde Lucescunun gölgesinin de dolaşmasına neden olmaktadır. Sakin ve sağlamcı Lucescunun yerinde, bugün yerinde duramayan, kabına sığmayan, kumarbaz bir Terim bulunmaktadır. 3)Oyuncu Yapısındaki Değişiklikler ve Yanlış Transferler Hiç kimse UEFA şampiyonu olmuş kadronun yeniden bir araya gelemeyeceğini biliyor. Ama taraftarın bildiği bir şey daha varki, Galatasarayın formasını giyen her futbolcu yeteneği ve tekniği ne olursa olsun, çok koşmak, mücadele etmek zorundadır. Zira Galatasarayı, diğer takımlardan marka olarak ayırmaya yarayan yegane işaretlerden en önemlileri bunlardır. Ancak, Galatasarayı Galatasaray yapan bu oyun anlayışını hayata geçirecek yapı ve nitelikte yeterli oyuncu kadroda bulunmamaktadır. Bu oyun anlayışı, güçlü fizik kondüsyon, sürat ve dayanıklılık gerektirmektedir. Bu nedenle, kapasite ve kalite olarak sistemi uygulamaya yetmeyen oyuncularla, oyuna devam edildiğinde bloklar arasında kopukluklar ve uyumsuzluklar ortaya çıkmakta, kademe hataları yapılmakta, rakibe ciddi pozisyonlar verilmektedir. UEFA şampiyonu olunduğu dönemdeki, ileride prese başlayan çağdaş forvetin arkasında, arı gibi çalışan, forveti destekleyen, besleyen bir orta saha ile kanatlardan, uzun boylu forvete top taşıyan ve rakibe bindirmeler yapan, geride bir çizgi halinde oynayan bir defans blokundan geriye bugün baktığımızda, mazisini arayan, halen Terimin kontenjanından oynayan futbolcular bulunmaktadır. Takımın kanatları çalışmamakta; solda Hakan Ünsal, geçen yılın Victoriasının yarısı kadar bile verimli olamamakta; sağ kanatta ise, Ümit Davala, bir ok gibi ileri fırlayan ve başı bu nedenle sakatlıklardan kurtulamayan Perezi mumla aratmaktadır. Haginin yerini doldurmak amacıyla alınan yetenekli ama defansif yönü zayıf olan Felipe, takımın orta sahayı geçişte adeta el freni olmakta; pres yapmayı sevmemektedir. Hasan Şaş formsuz, geçen yılı boş geçiren Christian ise kondüsyon yetersizliğinden, Terimin siteğini yerine getirememektedir. Ayakta kalan tek isim Batista ise kondüsyonu çok iyi olmakla birlikte teknik yönünden arzu edilen seviyede değildir. Terimin elindeki orta saha oyuncularının maalesef ofansif yönleri ve yaratıcılıkları zayıf olduğundan Galatasaray kolay pozisyona girememekte; orta alan hücum ve savunmayı üst düzeyde yapamayınca, tüm yük defansa düşmektedir. Bu nedenle de çok yorulan ve sıkışan defans, Brugge maçında olduğu gibi Emrenin belkide ömründe bir daha hiç yapmayacağı abuk hatalara neden olmaktadır. Defanstan hızlı ve organize top çıkartamayan Galatasaray, aynı zamanda dünkü maçta da görüldüğü gibi defans blokunda da yeterince hızlı değildir. Bu nedenle göbekten araya atılan her top, Mondragonla karşı karşıya kalmıştır. Sonuçta; hala kontenjandan oynayan ve mazisini arayan oyuncular takımda yer almaktadır. En küçük bir hata yapan bir oyuncu haftaya kadroya girememektedir. Bu yaklaşım, futbolcuların da beyinsel olarak, kapasitelerini sınırlamakta, yeteneklerini daraltmaktadır. Terim hala sisteme göre mi oyuncu yoksa, oyuncuya göre mi sistem yaratacaktır, bunun da kararsızlığı altındadır. Bugün GSdaki yönetsel ve teknik -taktik anlayıştaki değişiklik, GSın bocalamasına yol açmıştır. Belki bunun aşılması için bir süreye gereksinim olacaktır. Ama şunu da sormak gerekmektedir, marka olmuş bir takımın sistemiyle, omurgasıyla, teknik ve taktiğiyle bu kadar oynamak, acaba Avrupanın diğer büyük takımlarında mümkün müdür? Sonuçta, Fatih hoca, GSı sıradan ve vasat bir takım hüviyetinden kurtarıp, eski saygınlığını takıma yeniden kazandırtmalıdır. Geçmişle övünebilirsiniz ama yaşayamazsınız. Brugge maçı umarım Terimi ve yönetimi bir rüyadan uyandırmıştır. Terim bunun bilincindedir muhakkak. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||