|
VOLEYBOL Ülkemiz televizyonları ilgi göstermediğinden, yabancı kanallardan takip edebildiğimiz Dünya Voleybol Şampiyonasında, Brezilya futboldan sonra voleybolda da dünyanın en büyüğü olduğunu ilan etti. Hem de Rusya, Yugoslavya, İtalya gibi bu sporun devleri arasından sıyrılarak. Özellikle çeyrek finalde 1990, 94 ve 98in Dünya Şampiyonu İtalyayı elediği 2 saati aşan ve 5 setin tamamı ancak 2 farklı biten maç kupanın en muhteşem mücadelesine sahne oldu. Voleybolun hakkının en iyi şekilde verildiği bu unutulmaz maçta sürekli havada uçuşan insanları izlerken kendinizi bir bilim kurgu filmi izliyor gibi hissetmiş oluyordunuz adeta. Brezilya daha sonra, kupanın en iyi smaçörleri Nascimento ve Giba ve tecrübeli oyun kurucusu Lima sayesinde, yarı finalde son Olimpiyat ve Avrupa şampiyonu Yugoslavyayı 4 sette, finalde ise Rusyayı 5 sette devirirken şampiyonluğu çok daha anlamlı bir hale geldi. Öte yandan, voleybol devleri arasına 2 yeni ülke Fransa ve Arjantin de ismini yazdırırken, bu sporun her zaman favorisi Hollanda, 1998 Dünya 3.sü Küba ve ilk 8 de çok zaman yer bulan 1986 Dünya Şampiyonu ABD büyük hayal kırıklığı yaratarak çeyrek finali dahi bulamadı. 2.turda sakatlanan efsane smaçörü Pipayı kaybeden İtalya ise şanssızdı. Özellikle yarı finalde Rusyaya 3-2 kaybeden ve 3.lük maçında Yugoslavyayı 3-0la dağıtan Fransa kupanın büyük sürprizi ve yıldız takımıydı. Granvorkanın servisleri ve Hennanın savunması görülmeye değerdi. Kupanın tartışmasız en iyi oyuncusu ise ev sahibi Arjantinin Prens lakaplı yıldızı Milinkoviçti kuşkusuz. Ancak çeyrek finale yenilgisiz gelen Arjantin yine erken göze batmanın sıkıntısını yaşadı. Basketbolda 1 ay önce 2. turun sonunda en büyük favori ABDyi deviren Arjantin, bu kez de ilk turun sonunda son 3 kupanın şampiyonu İtalyayı devirince çeyrek finale çok yorgun geldi ve 6.lıktan öteye gidemedi. Portekiz ve komşumuz Yunanistan büyük çıkışları ve sergiledikleri kaliteli oyunla büyük alkış alırken, şampiyonanın en mükemmel olayı toplam 330.000 seyircinin ülkedeki krize rağmen salonları doldurmasıydı. Aslında bizim kadar batakta olan iki ülke Arjantin ve Brezilyanın en azından borçları ne kadar olumlu işlere dönüştürebildiğini bu yaz gördük. Futbol, basketbol ve voleyboldaki başarılarının yanısıra Kuerten, Barrichello, Barros, Nalbandian gibi tenis, motosiklet ve Formula 1 yıldızları çıkaran bu ülkelerle kendimizi hala aynı kefeye koymaya çalışanlar var mı bilmiyorum. FUTBOL Son haftaların Avrupa kıtasındaki en önemli 2 oyuncusu Ruben Baraja ve Nihat Kahveci oldu. Yıldız üretme fabrikası Valencianın orta saha yükünü yıllardır çeken Baraja bir yana, hem zihin olarak hem de stil olarak kendini çok daha fazla geliştirmeye aday olan Nihatla gurur duymaya devam ediyorum, en çok da diğer birçokları gibi Avrupada zihinsel ve ruhsal olarak yenilmediği için. Euro 2004 elemeleri Bulgaristan, İsviçre ve Mark Hughesun Galleri için rüya gibi, İtalya içinse kabus gibi başladı. Del Pieronun kasıtlı olarak barajdan sektirdiğine inandığım frikikleri bile İtalyayı kurtaramıyor. Hollanda iyi futbola geri döndü. En büyük sürpriz ise Andorra ve Faroe Adalarından geliyor. Faroenin İskoçyadan hem de 2 golle puan çıkartmayı başarması, Andorranın ise Almanyadan son saniyelerde direkten dönen bir şutu ile 2-1 kaybetmesi mucizelere layık performanslardı. Aslında her ülkenin az çok tökezlediği elemelerde kayıpsız ilerlememiz doğru yolda olduğumuzu gösteriyor. Bu yüzden şimdilik Şenol Güneş ile uğraşmayı bırakmamız gerekiyor. Öte yandan Türk futbolu adına gözüme takılan 2 üzücü görüntü vardı. Bunlardan biri hafta sonu Diyarbakır ve Adana forvetlerinin bir futbolcunun bulabileceği en basit gol pozisyonlarını kaçırmasıydı. Diğeri ise milli takımın bazı önemli futbolcularının yeraltı dünyasının önemli isimlerinden birinin cenaze töreninde olmasıydı. Farklı konular, farklı mekanlar ama sonuçta futbolumuzun geleceği için umutsuzluk kaynaklarıydı bu görüntüler. Bir diğer üzücü ve anlaşılmaz olay ise, takımının kalbi olması bir yana, aynı zamanda en iyi kafa topuna çıkabilen Johnsonu, havadan kazanmaya çalıştığı Feyanoord maçında oynatmayarak Fenerbahçeyi Şampiyonaklr liginden eden, üstelik Feyannord mağlubiyetini ilk 20 dakikada gol atamamalarına, Adana beraberliğini ise seyircisiz oynanmasından dolayı eşit şartlarda oynamalarına bağlayacak kadar psikolojisi bozuk bir teknik direktöre bütün Fenerbahçe yönetiminin tam destek vermeye devam etmesi. MOTOSİKLET Ekimin en zevkli mücadeleleri yine Motosiklet Dünya Şampiyonasının Avrupa dışında düzenlenen ayaklarındaydı. İnsanoğlunun şu anda motosiklet üzerindeki en yetenekli bireyi Valentine Rossi, Brezilyada yağmur altında nefes kesen bir zafer kazanırken, yarışa son sırada başladıktan sonra kaygan zeminde inanılmaz hızlara ulaşan Carlos Checanın liderliğe kadar çıkması, ancak Rossiyi arkasında hissetmenin stresine dayanamayarak hata yapması ve pist dışına savrulması çok dramatik görüntüler yaşattı bizlere. Rossinin ıslak zeminde virajları yüksek hızda dönerken gösterdiği kendine özgü stilini de kameralar defalarca ekrana getirmeyi başardı. Japonya ve Malezyada bir başka çılgın Brezilyalı Alex Barrosun eski günlere dönüşünü izledik. Ancak Barros geçtiğimiz Pazar günü Avustralyada son turda yaptığı hatayı pahalıya ödedi ve Rossiye son metrelerde geçildi. 250 ccde tüm yılın, belki de tüm sporların en heyecanlı yarışı Avustralyadaydı. İlk iki sırada olan Melandri ve Nieto arasındaki şampiyonluk mücadelesi o kadar kızıştı ki, son turda liderliğin tam 5 kere el değiştirmesi ve Melandrinin yarışı saniyenin binde 7si bir farkla kazanması herhalde tarihe geçecek. Melandri gelecekte 500 cc şampiyonluğunu için vatandaşı Rossinin rakibi olabilecek kapasitede bir sürücü. BASKETBOL Sezon açıldı ve takımı son anda kuranlardan en akıllısı Galatasaray çıktı. Yöneticileri tebrik etmek gerekiyor. Çünkü Arda, Muratcan gibi potansiyellerini bir türlü tam yansıtamayan gençleri tam performansla kullanabilecek, sorumluluk bilinci kazandırabilecek, Şemsettin gibi bir skoreri en olumlu şekilde kullanabilecek tek bir koç varsa o da Galatasarayın başına geçen Erman Kunter. Galatasaray takımı, taraftarlarının korku duymasına gerek kalmayacak ve zevkli bir basketbol seyrettirecek, hatta üst sırada yer bulacak bir takım olma yolunda. Öte yandan basketbol seyircisini anlamak da mümkün değil. Çünkü üç büyüklerin seyircisi o hale geldi ki, maçlara sırf birbirlerine küfür etmek veya slogan atmak için gitme psikolojisi içindeler. Tabii bu durumda tribünlerde skorla hiç ilgilenmeyen bir dolu insan görmek şaşırtıcı oluyor. BİSİKLET Ayın en büyük mücadelesi, Fransa Turundan sonraki en önemli organizasyon İspanya Turuydu. Armstrongun yokluğunda, Fransa Turunda takım arkadaşı olarak ona büyük yardımlarda bulunan Heras bu kez kendisi için yarıştı ve son güne dek turu önde götürdü. Beloki ve Sevillanın son günkü saate karşı yarışta atak yapması beklenirken asıl büyük atak ve şampiyonluk çok sürpriz bir isimden geldi. Fransa Turuna katılmayan genç İspanyol Aitor Gonzales, son güne liderin 1 dakikadan fazla bir süre gerisinde girdiği halde, son gün 3 dakikanın üzerinde bir fark atacak kadar büyük bir mücadele gösterdi. | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||