Home page
Haber Menüsü


Güncelleme: 10:30 TS 17 Eki., 2002
Ankara
CNBC-E
Ali Babacan’la söyleşinin tam metni

Adalet ve Kalkınma Partisi Ekonomi Kurulu Başkanı Ali Babacan’ın CNBC-e’de yapılan söyleşinin tam metni.
CNBC-e: Son dönemde AKP adına sizi çok görüyoruz ekranlarda ama kamuoyunun yeni tanımaya başladığı bir isimsiniz, parti de aslında yeni, siz de yenisiniz. Peki sizi biraz daha yakından tanıyalım istiyoruz. Bize bugüne kadar ne yaptınız, ekonomiyle ilginiz neydi, biraz açıklayabilir misiniz?
       Ali Babacan: Tabi, ben Ankaralıyım, Ankara Koleji mezunuyum, daha sonra ODTÜ Endüstri Mühendisliği bölümünü bitirdim. Foolbright bursuyla ABD’ye master eğitimi için gittim. Northwestern Üniversitesi kelogschool’da NBI yaptım. 3 ayrı dalda pazarlama, uluslararası işletmecilik ve organizasyonel davranış, davranış bilimlerinin içinde bir dal. Ayrıca okuldan sonra bir süre Amerika’da finans piyasasında çalıştım, büyük bankalara danışmanlık yapan bir şirkette danışman olarak çalıştım. Daha sonra Türkiye’ye dönüp aile şirketimizde çalışmaya devam ettim. Siyasete girişim ilk defa AK Parti’yle.
       CNBC-e: Nasıl oldu bu bağlantı, siyasete girmek nerden geldi, bu fikir nerden doğdu? Aileden mi geliyor?
       Ali Babacan: Yok, ailede hiç yok, ailede kesinlikle daha önce hiç siyaset yok. AK Parti’nin önde gelen isimlerinden daha önce tanıştığımız, yakın olduğumuz kişiler vardı. Onların daveti, talebi üzerine...
       CNBC-e: Önemli bir koltukta oturuyorsunuz Ekonomik İşler Koordinatörlüğü, yaşınıza göre gençsiniz, son derece önemli bir koltuk. AKP’de çünkü başka isimler de var ekonomiyle ilgilenen, yakından ilgilenen ama size vermişler. Başarılar diliyoruz size.
       Ali Babacan: Bizim 40 kişilik bir ekonomi kurulumuz var partide, çoğu parti üyesi. Akademisyenler, iş dünyasından insanlar, dışardan bürokrasiden bize yardım eden çok kişi var. Tabi ekonomiden sorumlu genel başkan yardımcımız var daha yakından ilgilenen, baya geniş bir ekibiz yani, çok kıymetli kişiler var.
       CNBC-e: Evet, şimdi biraz güncel konulara gelelim. Ama şimdi ben tek tek birazdan soracağım tabi Tayyip Bey’in tartışma yaratan açıklamalarını, Abdullah Bey’in açıklamalarını ama şöyle de bir kanı uyandı bu açıklamalardan sonra; acaba AKP ilk başlarda, ilk bu kampanya dönemi başlarken ekonomi politikalarını açıklarken daha ılımlı bir havadaydı ve IMF’le ilişkilerin düzenli yürütüleceğini, tabiki birtakım pazarlıklar yapılacağını, program konusunda değişiklikler talep edileceğini söylemişlerdi ama son dönemde gerek Tayyip Bey’in, gerek Abdullah Bey’in açıklamalarından snora acaba AKP bir ekonomi konusunda fikir mi değiştiriyor, acaba seçmenlerden negatif anlamda etkilendi, genel eğilim konusunda ekonomide bir fikir değişikliği mi var gibi kuşkular doğdu. Var mı böyle bir değişiklik AKP’nin ekonomiye bakışında?
       Ali Babacan: Bizim partimizin ilk kurulduğu zaman açıklanan resmi parti programı var. Bu parti programında ekonomi politikaları genel hatlarıyla çok açık seçik bir şekilde zaten ilan edilmişti parti ilk kurulduğunda. Eylül ayının sonunda ise biz seçim beyannamemizi yayınladık. Fakat bu seçim beyannamesi normal bir beyannameden ya da alışıla gelmiş bir beyannameden çok daha detaylı ve bir hükümet programının sorumluluğunu hissederek hazırlanan bir döküman. Burda AK Parti hükümetinin ekonomik konularda olsun, diğer konularda olsun nasıl bir politika izleyeceği, ne yapacağı ne yapmayacağı detaylı bir şekilde partinin resmi görüşü, resmi politikası olarak açıklandı.
       Dolayısıyla bu ana hatlar çerçevesinde biz, bizim piyasalara iş çevrelerine ne yapacağımızı ne yapmayacağımızı çok açık seçik ortaya koymamız piyasalara öngörülebilirlik getirmek açısından, AK Parti hükümeti dönemiyle ilgili belirsizliği ortadan kaldırmak açısından çok çok önemli bir adım oldu. Ve biz bu seçim beyannamemizdeki detaylı bir şekilde belirttiğimiz, açıkladığımız politikaları iş dünyasına duyurmak için, hem Türkiye için hem Türkiye dışında tanıtım faaliyetlerinde bulunduk. Genel merkezimize gelen çok sayıda yabancı yatırımcı oldu. Yatırım bankaları oldu, ticari bankalar oldu. Telekonferanslar düzenledik, çok sayıda katılımcı oldu bu telekonferanslara. Ayrıca bizim şahsen gidip ziyaret ettiğimiz hem İstanbul’da olsun, Londra’da, New York’ta, Boston’da...
       CNBC-e: O görüşmelere sonra geleceğiz ama yani sonuç itibariyle aynı çizgide duruyoruz mu diyorsunuz?
       Ali Babacan: Yani kesinlikle baştan ne söylediysek parti kurulurken ki daha genel hatlarıyladır parti programı. Şu son yayınladığımız seçim beyannamesiyle arasında hiçbir fark yoktur, çelişki yoktur, seçim beyannamesi daha detaylıdır. Dolayısıyla bu politikaların dışında da farklı bir şey beklentisinde olmayı da ben yanlış olarak görüyorum. Çok çok açık şekilde AK Parti’nin neyi yapacağı, neyi yapmayacağı açık şekilde seçim beyannamesinde resmi politika olarak yayınlanmıştı ve bu partinin bir bakıma taahhütleridir, sözleridir AK Parti’nin nasıl bir çizgi izleyeceğine dair.
       CNBC-e: Evet, bu çizgide sapma yok diyorsunuz.
       Ali Babacan: Yok.
       CNBC-e: Peki, şimdi gelelim Tayyip Bey’in çok tartışma yaratan, kaygı uyandıran açıklamasına. Gerçi daha sonra düzeltildi ama bugün bir kere daha sizden duymakta fayda var. İç borçların yeniden yapılandırılması konusunda bir ötelemeden söz etti Tayyip Bey, belki de bu kelime de çok fazla çağrışıma açık bir şey olduğu için kimilerine konsolidasyonu bile çağrıştırdı. Burda Tayyip Bey’in tam anlatmaya çalıştığı nedir? Ne yapmayı planlıyorsunuz iç borçlarla ilgili?
       
Ali Babacan:
Şimdi bu iç borçlarla ilgili biliyorsunuz en büyük problem vadenin kısalığı ve faizlerin yüksekliği. Şimdi biz istiyoruz ki belli bir süre içerisinde bu iç borcun yapısını hem daha uzun vadeli bir yapıya çevirelim, hem de daha düşük faizli borçlanabilelim. Bu yeniden yapılandırma terimi çok geniş bir terim. Yani yeniden yapılandırma derken nasılına inip incelemek çok büyük önem taşıyor. Mesela geçen sene biliyorsunuz bir şey işlemi yapıldı, bu da bir yeniden yapılandırmadır, burda metod önemli. Yani burda kesinlikle devletin ya da hükümetin tek taraflı zorlayıcı bir tutum içerisinde böyle bir şey yapması zaten düşünülemez. Şimdi bizim bütün programımız, parti programımız, seçim beyannamemiz hep güven üzerine kurulmuştur. Burda güven esastır. Dolayısıyla bizim burda tabi baştan beri bu defalarca soruldu çünkü aynı konu çok gündeme geliyor. Baştan beri hep söylediğimiz şu; biz şu anda böyle bir şey işlemini bile aslında gerekli görmüyoruz şu an için. Fakat ilerde, 6 ay sonra, 1 sene sonra eğer gerek duyuyorsa tekrar gündeme gelinir. Teknik açıdan incelenir, o an için uygun mudur değil midir, görüşülür, konuşulur.
       Burada bizim piyasayla çok yakın olmamız önemli. Bankacılarımızla yakın diyalog içerisinde olmamız çok önemli, onlarla sık sık bu konuları oturup görüşmemiz çok önemli. Çünkü burda Türkiye’nin ortak sorunudur bu. Yani bankacılık sektörü olsun, reel sektör olsun bundan çok büyük zarar görüyor yani faizlerin yüksekliğinden. İç borçlanmalardaki bu vadenin bir türlü uzayamamasından çok zarar görüyor. Bizim asıl tercih ettiğimiz metod AK Parti hükümetinde güven ortamının oluşmasıyla yeni borçlanmada daha düşük faizli borçlanabilme, daha uzun vadeyle borçlanabilme, dolayısıyla borcun yapısını yavaş yavaş uzun vadeli ve düşük faizli bir yapıya çevirebilme. Asıl bizim burdaki temel yaklaşımımız bu. Şimdi zaten piyasa şartlarında, piyasa mekanizmasında çalışan bir şeydir yani.
       Hazine ihaleleri devam eder, fakat her ihalede bakarız ki faizler yavaş yavaş düşüyor, vade uzuyor. Ve bizim burda en büyük problemimiz iç borçların 17 milyarlık bir kısmı. Burda hem vade yakın, hem faiz yüksek, hani hep bu yüzde 20, 25, 30 reel faizinden bahsedilen, şikayet edilen kısmı aslında südece 17 milyar dolar kısım. Yoksa Türkiye’nin bütün borç stoğunun tamamına baktığımızda reel faiz hiçbir zaman yüzde 20-25 olmadı, o kadar yüksek reel faiz yok yani, 17 milyar dolarlık kısmında sorun var. Bunu biz aslında bir bakıma da biraz şans olarak görüyoruz. Çünkü bu vade yapısı kısa. Ve çok kısa bir sürede uzun vadeli ve düşük faizli bir yapıya bürünebilir, yeni borçlanmaların faizlerini düşürebilmek suretiyle. Böylece biz bakacağız, göreceğiz ki 6 ay sonra bizim hükümetimiz döneminde bu 17 milyar dolarlık kısım da daha düşük faizli, daha uzun vadeli yapıya bürünmüş ve artık iç borçlanma bir sorun olmaktan çıkmış. Burda tabi reel faizleri düşürebilmek için çok önemli adımlar var. Onu da belki ayrıca daha detaylı şekilde anlatırım.
       CNBC-e: Sayın Babacan, aslında ilk soruyla bağlantılı bir soru, denenmemiş bir parti AK Parti, bunun getirdiği bazı avantajlar var. Ama gene denenmemişliğin getirdiği bazı kaygıların da piyasalar üzerinde etkili olduğunu ben burdan tekrar belirtmek istiyorum. Ekonomi programına şöyle bir baktım, diğer partilerden çok farklı bir program olmadığını görüyoruz ve artı şunu da söylemekte fayda var. Piyasaların endişe ettiği, belki biraz fazla olacak ama, kabus senaryolarının hiçbiri yok. Bu oldukça önemli. Örneğin konsolidasyon yok, örneğin dış borcun yapılandırılması yok. Örneğin İMF’yle restleşme veya kur sisteminde bir değişiklik öngörülmüyor. Bunlar programın ana hatları gibi duruyor ama satır aralarında ilginç mesajlar olduğu da belirtiliyor. Bu arada ben tekrar bu konuda bir değerlendirme rica edeceğim sizden. Programla ilgili bir ikili yapıdan bahsediyor piyasa, aynı şekilde bu son geçtiğimiz haftalarda oluşan söylemlerde de sanki böyle bir ikililik dikkat çekiyor. Bunu gidermeyi, nasıl gidermeyi düşünüyorsunuz? Bunu merak ediyorum. Bir de gene faizlerin yüksekliğinden bahsediyorsunuz. Bu faizler biz gelince güven ortamının oluşmasıyla düşecek demişsiniz. Bunu biraz açar mısınız lütfen?
       
Ali Babacan:
Çok önemli konulara arka arkaya değindiniz. Öncelikle programdan başlayalım isterseniz, bu şu anda uygulanan ekonomik programdan. Bu program 1998 senesinden bu yana devam eden ve defalarca aksamış, başarısızlığa uğramış bir program. Fakat en son Ocak ayında, bu sene Ocak ayında yeniden bir anlaşma yapıldı. 3 senelik bir süreç bu. 2004 senesinin sonuna kadar devam ediyor. Şimdi biz bu programlara baktığımız zaman, tabi 98 senesinden bugüne kadar devam eden programlara, aslında programların dizaynında, ordaki reformlarda pek bir sorun görmüyoruz, bunlar zaten yıllardır Türkiye’de geciktirilmiş reformlar, zaten Türkiye’nin şiddetle ihtiyaç duyduğu şeyler. Biz isterdik ki bunu Türkiye Cumhuriyeti, Türk hükümetleri kendi arzusuyla, isteğiyle zamanında yapsın, hiç içinde bulunduğumuz duruma düşmeyelim. Fakat bunlar yıllardır geciktirildi, muhtelif sebeplerle yapılmadı. Ve malesef dışarıdan gelen baskıyla, dışarıdan gelen zorlamalarla yapılır hale geldi ki bu tabi çok üzücü. Şimdi biz burda zaten bilinen, yeni olmayan bu reformların ana hatlarıyla devam ettirileceğini, hatta yeni reformların da sürdürülürken zaten defalarca açıkladık, tabi programın detaylarına baktığımızda, detaylarda bazı sorunlar var.
       Özellikle uygulamayla ilgili sorunlar var. Mesela bir tarım politikaları, reel sektörle ilgili sorunlar, sonra program boyunca bu reel faizlerin düşürülememesi, doğrudan yabancı yatırımın gelmemesi, özelleştirmede istenilen mesafenin alınamaması. Bu tür problemler var. Biz bu detayları IMF’le oturacağız görüşeceğiz. Daha yakın diyalog halinde olacağız. Biz Türkiye’nin gerçeklerini daha iyi anlayan bir parti olduğumuzu düşünüyoruz. Bu gerçekleri IMF’e anlatma konusunda da daha etkin olacağımızı düşünüyoruz. Çok daha gerçekçi yaklaşımlarla ve ortaya koyduğumuz programların arkasında durarak bunları gerçekleştireceğiz. Bu çok önemli. 98’den bu yana baktığımız zaman defalarca programlar yapıldı, açıklandı. Taahhütlerde bulunuldu, bu programlar imzalandı fakat uygulama noktasında hep sorun çıkartıldı.
       Kaç tane bakanımız istifa etmek zorunda kaldı iç çekişmeler neticesinde. Dolayısıyla bu açıklanan programların gerçekte ne kadar uygulanıp uygulanmayacağı konusunda büyük endişeler oluştu ve program güvenirliliğini yitirdi. AK Parti’nin en önemli farkı, ortaya koyduğumuz programların, taahhütlerin tam olarak uygulanması, biz verdiğimiz sözün arkasında durmamız, programın arkasına siyasi irade koymamız, bunlar çok önemli. Bu siyasi istikrarı, bu arkasından ekonomik istikrarı sağlamak için çok çok önemli.
       CNBC-e: Sayın Babacan, şunu merak ediyorum aslında, gene bağlantılı bir soru olacak. Sorunların tespitinde bulunmuşsunuz. Çözüme ilişkin diğer partilerden farklı olarak az önce uygulama dediniz, uygulamada neyi göreceğiz biz eğer AK Parti 4 Kasım’dan itibaren iktidar olursa..?
       
Ali Babacan:
Şimdi burda bizim politikalarımızın çok önemli ana hedefleri var. Mesela birincisi enflasyonu düşürmek ve kalıcı olarak düşürmek. İkincisi; borç dinamiklerinin sürdürülebilirliliği ve kamu borç stoğunun GSMH’ye oranının hızla düşürülmesi, yüzde 60’ın altına çekilmesi. Bu çok kritik, Mastrih Kriterleri’nden de bir tanesi ayrıca bu. Kamu sektöründeki verimliliğin artırılması. Kamu sektörünün daha verimli hale getirilmesi, burda özelleştirme tabi çok önemli. Ve hükümete güvenin, yönetime olan güvenin tekrar kurulması, tekrar inşaa edilmesi. Bu çok önemli bir süreç. Bizim özellikle farkımızı uygulamada göreceksiniz, verdiğimiz sözün, verdiğimiz taahhütlerin arkasında durmamızla görecek piyasalar. Bu çok önemli. Bizim seçim beyannamemizi Genel Başkanımız 2 saatlik bir konuşmayla açıkladı. Ve özellikle bu konulara çok vurgu yaptı. AK Parti hükümetinin en önemli farkı verdiği sözü tutması, programının arkasında olması dedi. Bu yaklaşım çok çok önemli ve Türkiye’nin şiddetle ihtiyaç duyduğu bir yaklaşım. Ayrıca bu faizler tabi çok önemli, çok kritik. Reel faizlerin mutlaka düşmesi gerekiyor. Burda baştan söyledim, siyasi istikrar çok önemli.
       Ne yapacağını açıkça söyleyen ve söylediğini yapan bir hükümet çok önemli. Artı enflasyon açısından Merkez Bankası’nın bağımsızlığı çok önemli. Biz burda önemli adımlar atıldığını düşünüyoruz ve Merkez Bankası’nın sadece ve sadece enflasyon hedefine kilitlenmesini düşünüyoruz. Büyümeyi ya da istihdamı ikincil öncelik olarak ele almasını düşünüyoruz ki zaten bu böyle böyle devam ettirilecek. Enflasyonla ilgili belirginlik arttıkça, enflasyonun ne olduğu belli oldukça enflasyonla ilgili biz...Türkiye’nin borçlanmasının üzerinde. Ve reel faizlerin düşmesinde bu çok önemli faktör oluşturacak. Ayrıca faiz dışı fazlaya çok vurgu yapıyoruz. Beyannamemizin muhtelif yerlerinde defalarca özel vurgu var, faiz dışı fazlanın devam ettirilmesi, borç stoğunun düşürülmesi açısından, borç stoğunun GSMH’ye oranının düşürülmesi açısından çok önemli bir parametre. Bunun da mutlaka devam ettirileceğini söylüyoruz.
       CNBC-e: Ali Bey, Abdullah Bey’in yaptığı ve epey tartışılan bir açıklaması oldu faiz dışı fazlayla ilgili. Bu konunun yeniden gündeme alınabileceğini, IMF’le yeniden görüşülebileceğini ve faiz dışı fazlanın aşağıya çekilebileceğini söyledi. Şimdi bu mali politikalar açısından ne kadar uygulanabilir olduğu konusunda tartışma var. Burda siz bu uygulanabilirlik konusunda bir çalışmanız var mı?
       
Ali Babacan:
Şimdi burda faiz dışı fazladaki asıl amaç, asıl hedef kamu borç stoğunun GSMH’ye oranının düşürülmesidir. Fakat parametrelerden sadece bu bir tanesidir. Burda büyüme ve reel faizler de çok önemlidir kamu borç stoğunun GSMH’ye oranının düşürülmesi açısından. Şimdi biz inanıyoruz ki AK Parti hükümetinde hem reel faizlerde hem de büyümede beklenenin üzerinde, yani beklenen derken, şu andaki programdaki rakamları kastediyorum, hedeflenenin üzerinde iyileşmenin olacağını düşünüyoruz. Ki bu sene baktığımız zaman mesela yüzde 3 hedefleniyordu büyüme... Mesela bu çok önemli.
       Çünkü paydanın altındaki o GSMH daha büyük bir rakam olacak, dolayısıyla oranı düşecek, borç oranı düşecek. Şimdi eğer büyümede ve reel faizlerde beklenenin üzerinde bir iyileşme görülürse ki biz buna inanıyoruz, o zaman faiz dışı fazla oranında biraz indirilmesine yönelik IMF’le bu konu müzakere edilebilir. Ve bu müzakerelerin de olumlu netice vereceğine biz inanıyoruz. Çünkü amaç eğer borç stoğunun düşürülmesiyse sadece faiz dışı fazla değil, diğer parametrelere de bakarak biz bunu düşürebiliriz diyoruz ve bu konuyu tartışmaya açacağımızı söylüyoruz. Ondan ibaret yani.
       CNBC-e: Peki piyasalar tarafından bakıyorum gene ben Ali Bey, piyasaların şu aşamada en mümkün gördüğü hükümet modeli bir AK Parti - CHP koalisyonu olasılığı diyelim. Böyle bir ihtimal durumunda ekonominin yönetimi kimde olacak, nerde olacak? Bu sorulardan bir tanesi. Sayın Kemal Derviş’i biliyoruz, tanıyoruz, çünkü daha önce Ekonomiden Sorumlu Eski Devlet Bakanı’ydı Kemal Derviş. Bu anlamda bakıldığı zaman böyle bir koalisyon olasılığı karşısında ekonomini yönetimini siz mi alırsınız, Kemal Derviş’e verir misiniz? Çünkü daha önce gene AK Parti’den gelen söylemlerde “ekonomi bizde olur” şeklinde de bazı açıklamalar olduğunu hatırlıyoruz.
       
Ali Babacan:
Son dönemlerde yapılan anketlere, kamuoyu yoklamalarına baktığımızda zaten AK Parti’nin kendi başına, tek başına bir iktidar olmasını çok kuvvetle muhtemel olarak görüyoruz ve kendimizi de zaten ona göre hazırlıyoruz, bütün hazırlıklarımız o yönde, tek başına bir iktidar olma yönünde. Başka partilerden, başka siyasi partilerden bahsetmek, ben prensip olarak pek sıcak bakmıyorum, onun için isim vermeden, parti ismi vermeden devam etmek istiyorum.
       Koalisyon konusuna gelince, biz koalisyon yapmak zorunda kalacağımızı pek düşünmüyoruz, böyle bir ihtimali çok çok zayıf olarak düşünüyoruz. Ki eğer gerekirse koalisyon yapmak, o zaman biz mümkün olduğunca seçim beyannamemizde ortaya koyduğumuz politikalardan, hedeflerden taviz vermeden koalisyon protokolü oluşturacak şekilde bir belki pazarlık ortamı oluşur, bunlar konuşulur, tartışılır. Fakat burda önemli olan bizim açıkça ortaya koyduğumuz politikalardan taviz vermememiz, bizim bu tanıtım programımızdan sonra dün gece New York’ta yine bu yabancı yatırımcılarla sık görüşen bir arkadaşımın şöyle bir ifadesi oldu, çok ilginç. Diyor ki: Artık burda yatırımcılar AK Parti iktidarına, tek başına bir AK Parti iktidarına kendilerini alıştırdılar, bu fikre artık sıcak bakıyorlar, hazırlıklarını ona göre yapıyorlar. Fakat şöyle bir endişe başladı. Acaba AK Parti kendi başına, tek başına iktidar olamaz da bir koalisyon yapmak zorunda kalırsa ortaya koyduğu bu politikalardan taviz vermek zorunda kalır mı? Böyle bir endişe var diyorlar ki bu çok olumlu bir gelişme. Biz ümit ediyoruz ki koalisyon zorunluluğu olmaz. Çünkü Türkiye’nin gerçekten tek başına çok güçlü bir iktidara ihtiyacı var. Ne yapacağını bilen, ne yapacağını açıklayan ve açıkladığını yapan çok kritik bir dönemden geçiyoruz.
       Yani bu önümüzdeki aylar son derece kritik. Ben isterdim ki şu anda bile Türkiye’nin başında çok güçlü bir hükümet olsun, ne yaptığını bilen, pazarlık masalarında çok etkili, Türkiye’nin sesini duyurabilen, olayların akışını değiştirebilen bir hükümet olsun isterdim. Fakat malesef yok. Onun için biz şiddetle istiyoruz ki ve halkımızdan da hep o desteği istiyoruz, tek başına iktidar olalım, bu amaçladıklarımızı, hedeflediklerimizi hızla yerine getirelim ve bütün piyasalara, tüm içte ve dışta yatırımcılara güven verelim, güvenilir bir hükümet olalım.
       CNBC-e: Ali Bey, aslında tam Kemal Derviş’ten söz etmişken, bir ya da iki program önceki konuk, burdaki konuk sizin yerinizde oturan Kemal Derviş’ti. Onun burda bir yorumu oldu AKP programını, ben ekonomik programını inceledim. Fazla popülist buldum dedi. Yani pek çok vaadleri var ama bunların kaynağını nasıl bulacaklarını göstermiyorlar dedi. Bugün de yine birtakım açıklamaları var. Diyor ki; AKP’de sıra bizde gibi bir hava var, işte AKP’ye yakın işadamlarının ön plana çıkacağı, ekonomi yönetiminin tarafsızlığını yitireceği beklentisi içinde görüyorum kendilerini, diyor. Böyle AKP’ye yönelik iki endişesini dile getirdi. Nasıl karşılıyorsunuz bu endişeleri, bu eleştirileri?
       
Ali Babacan:
Şimdi ta baştan partimiz nasıl bir parti onu açıklarken ve ekonomi politikalarımızı açıklarken ekonomik politikalarımızın sosyal kaygıları olan, sosyal yönü ağır olan, ağır basan bir politika olacağını zaten açıkladık, beyannamemizdeki sosyal politikalar kısmı oldukça geniştir. Biz çok önem veriyoruz o konulara. Özellikle tarımla ilgili çok önemli, tarım konusunda, ekonomik politikalar değil sosyal politikalar perspektifinden bakıyoruz, öyle ele alıyoruz. Şimdi tabi bütün bu politikaları gerçekleştirmemiz için de kaynaklar sınırlı, sonsuz kaynaklar yok. Ciddi bir borç stoğuyla karşı karşıyayız. Faiz dışı fazla taahhüdümüz var, onu yerine getirmemiz gerekiyor. Dolayısıyla sosyal politikalara ayırabileceğimiz kaynaklar sınırlı. Fakat bu kaynakları hedefine yönelik ve verimli şekilde kullanabilmek çok önemli. Biliyorsunuz Türkiye yolsuzluk sıralamalarında nerelerde bütün o artık dünya basınına yansıyan bir sürü araştırmalar falan var. Şimdi burda kamu kaynaklarını yerinde verimli şekilde ve yolsuzluklara uğratmadan, bulaştırmadan kullanabilmek çok önemli. Aynı miktarda bir bütçeyle çok daha faydalı projeler uygulanabilir, çok daha farklı uygulamalar yapılabilir. Ama tabi dediğim gibi bu konularla ilgili bütçemiz sınırlı. Sınırlı bütçeler dahilinde çok daha verimli ve yerinde kullanacağız kaynakları.
       CNBC-e: Müsade ederseniz iki sorum olacak, kısaca sormaya çalışacağım. Bir süredir AKP’nin ekonomi politikalarını izliyor, çeşitli forum izliyoruz. Ve gerçekten de piyasada belli bir kabul gördüğünü söylemek mümkün. Benim sormak istediğim şey, acaba aynı söylem AKP seçmeninden ne ölçüde kabul görüyor? Yani sizce AKP seçmeninin beklentisi sizin IMF programını ufak revizyonlarla da olsa uygulamaya devam etmeniz mi yoksa farklı beklentileri mi var? Çünkü akla şu soruyo geliyor; seçmen programdan veya programa benzer yeni ufak düzenlemelerden çok hoşnut olsa belki de Kemal Derviş’e oy verirdi diye bir soru akla geliyor, bu ilk sorum. İkincisi de; genel olarak özerk kurullara ve özel olarak da BDDK’ya bakış açınızı öğrenebilir miyim? Örneğin BDDK’yı başarılı buluyor musunuz bulmuyor musunuz? Veyahut da AKP bu geçtiğimiz dönemde iktidarda olsaydı bankacılık sektörüne yaklaşımı acaba bugünkünden ne bakımdan farklılık gösterirdi?
       
Ali Babacan:
Teşekkür ederim. Önce seçmeninize bu programı nasıl anlatıyorsunuz sorusundan başlayayım. Şu anda Türkiye gerçekten zor bir dönemden geçiyor, sıkıntılı bir dönemden geçiyor ve bu sıkıntılı dönem bir süre daha devam edecek. Çünkü problemler büyük, çözülmesi zaman alacak. Biz bunu açık açık söyüyoruz, seçim kampanyamız boyunca Türkiye’nin problemlerinin büyük olduğunu, birkaç sene daha zor bir süreçten geçeceğimizi açık açık söylüyoruz. Şimdi seçmenimiz bunu anlıyor, yani seçmenimiz artık karşısında dürüst, gerçeği olduğu gibi söyleyen, halkın derdini anlayan ve bu dertleri çözme açısından da gerçekten iyi niyetli ve samimi bir şekilde konulara yaklaşan bir iktidar istiyor artık Türkiye’de. Bizim Genel Başkanımız’ın mitinglerini seyrediyorsunuz, biz seçmenimizin beklentisini hiçbir konuda yükseltmiyoruz.
       Biz sadece çok çalışacağımızı, dürüst çalışacağımızı, sorunlarını iyi anlayıp seçmenlerimizin çözüm bulmak için çok büyük bir gayret içinde olacağımızı açık açık anlatıyoruz. Bu konuda hiçbir problemimiz yok. Özerk kurumlar konusuna gelince, bizim seçim beyannamemizde bu kurumlarla ilgili politikamız çok açık. Biz diyoruz ki bu kurumların varlığı çok önemli, niçin kuruldukları çok önemli, tarafsızlıkları çok önemli. Ve hükümetler bu kurumların sadece makro düzeyde politikalarını çizmeli, bu kurumların nasıl işleyeceğiyle ilgili, objektif kriterleri ortaya koymalı, ancak mikro seviyedeki kararlarına, günlük yaptıkları operasyonlarına kesinlikle karışmamalı, siyasi etkiden bu kurumlar kesinlikle uzak olmalı diyoruz. Spesifik olarak kurumlara belki girmek şu anda pek doğur değil. Fakat bu kurumların çalışmalarıyla ilgili sorunlar var, siyasi etkiden tam olarak arındırılmış olduklarını düşünmüyoruz.
       Bazı kararlarda hala hükümetin etkili olduğunu, kuruluş kuruluş, mesela hangi bankaların fona devredilip devredilmeyeceğiyle ilgili kuruluş kuruluş hükümetten baskılarla karşılaştıklarını, hükümetin etkilemeye çalıştığını biliyoruz ve bunun yanlış olduğunu düşünüyoruz. Bu da seçim beyannamemizde çok açık şekilde yazılı. Bizim dönemimizde bu kurumların hem oluşturulması, hem üyelerinin nasıl seçileceği, çalışma esasları çok açık bir şekilde, daha objektif kriterlere bağlanacak. Dediğim gibi hükümet sadece makro politikaları çizecek, günlük kararlara kesinlikle karışmayacak.
       CNBC-e: Peki Ali Bey, ekonomi bürokrasisinde geniş bir yeniden yapılanma, ekip değiştirme planınız var mı?
       Ali Babacan: Şimdi bürokrasiyle ilgili genel yaklaşımımız mümkün olduğunca mevcut bürokrasiden faydalanabilmek. Ancak tabiki kritik noktalarda, önemli gördüğümüz noktalarda tabiki o konumu daha iyi doldurabilecek, orada bizimle daha iyi uyumlu çalışabilecek kişilerle de tabiki çalışmayı isteyeceğiz. Fakat böyle çok geniş çapta bir değişiklik, tamamen kökten bir değişiklikten ziyade dediğim gibi kritik noktalarla ilgili bazı...
       CNBC-e: Peki ekonomi yönetiminin yeniden yapılandırılması planınız var mı? Mesela Kemal Derviş açıklamıştı, ekonomi yönetimini mümkün olduğu kadar tek bir bakanlığa bağlamak, maliyeyi ikiye bölüp belki bir vergiyi dışarda bırakıp kalan bölümünü o bakanlığa bağlamak, sizin böyle bir planınız var mı netleşmiş?
       
Ali Babacan:
Bizim sadece hükümeti değil kamunun yeniden yapılandırılmasıyla ilgili çok detaylı projelerimiz var. Bunun özeti de zaten seçim beyannamemizde var.
       CNBC-e: Ekonominin yönetimi, spesifik olarak o konuda soruyorum..
       
Ali Babacan: Ekonomi yönetimiyle ilgili ilk önce bizim hükümette bakan sayımız 25’ten az olacak. Şu anda 38 bakanlık var, bakan sayısını düşüreceğiz. Zaten ilk gözle görülür icraatı da AK Parti’nin o olacak, yani hükümetin nasıl kurulduğu. Sonra Başbakanlığın biz sadece bir koordinasyon merkezi olmasını düşünüyoruz. Şu anda Başbakanlığa direkt bağlı pek çok kuruluş var. Başbakan bir yandan 38 bakanı koordine etmeye çalışırken bir yandan da kendine direk bağlı icra üniteleriyle uğraşmak zorunda kalıyor ki bu işin içinden çıkılmaz bir durum. Başbakanlığı mümkün olduğunca bir koordine merkezi olarak düşünüyoruz. Bir ekonomi bakanlığı düşünüyoruz. Ve bu ekonomi bakanlığıyla daha çok ilgili olan bakanlıkların daha sık toplandığı, kendi aralarında daha sık görüştüğü, koordinasyonu çok daha iyi ve daha sık yürütüldüğü bir yapı düşünüyoruz.
       Tabi bunların detayları hep seçim beyannamemizde var. Burda mühim olan eşgüdüm ve koordinasyon, bu çok önemli. Yani herkesin aynı dili konuşuyor olması çok önemli. Şimdi ekonomik programa baktığımız zaman içinde pek çok aksiyon planı var, pek çok hedef var, pek çok reform var. Ve bunların bir arada götürülmesi çok önemli. Yani 20 madde yazıyorsa programda, bunların 3’ü 5’i yapılıp diğerleri aksıyorsa ya da gecikiyorsa ya da aynı zamanda olmuyorsa programın başarıya ulaşması mümkün değil. Öncelikle bütün hükümet üyelerinin programı çok iyi anlaması lazım, çok iyi benimsemesi lazım. Ve programın gereğinin de paralel olarak herkes tarafından, ilgili üniteler tarafından eşgüdüm içerisinde icra edilerek gidilmesi lazım. Bu siyasi istikrar için de, ekonomik istikrar için de çok çok önemli.
       
Güçlü hükümet gerekli
       CNBC-e: Sayın Babacan, sizinle daha önce zaten Sayın Tayip Erdoğan’ın iç borçların yapılandırılmasıyla ilgili söyleminden sonra bir konuşma imkanımız olmuştu. Biraz önce de siz önemli bir şey söylediniz. Piyasalar bizim tek parti olmamızdan değil, bir koalisyon olasılığından korkuyor dediniz. Siz de korkuyor musunuz böyle bir olasılıktan? Yani herhangi bir partiyle birlikte bir koalisyon kurarsak bu ekonomi açısından olumsuz olur bakışında mısınız?
       Ali Babacan: Şimdi Türkiye’de 1950’lerden bu yana bakarsak çok partili döneme, Türkiye’nin en büyük atak yaptığı, en hızlı büyüdüğü dönemler tek parti ve güçlü hükümetlerin olduğu dönemlerdir. Koalisyon hükümetlerinde ister istemez karşılıklı tavizler verilmek zorunda kalınıyor. Hedeflerde ister istemez farklılıklar olabiliyor ve her ne kadar koalisyon protokolleri yapılsa da hükümet kurulup da icra başladığı zaman partiler arasında hedeflerde farklılıklar görüyoruz, her biri bazı konuları farklı yönlere çekmeye çalışıyor. Bu çok sakıncalı bir durum. Yani biz istiyoruz ki, ki hazırlıklarımız da ona göre, tek başına güçlü bir hükümet kurmak. Ve Türkiye’nin sorunlarının ancak bu şekilde çok daha hızlı bir şekilde çözülebileceğini düşünüyoruz. 1950’lerde ya da 1980’lerde yaşanılan o tek güçlü hükümet dönemini Türkiye istiyoruz ki bir kere daha yaşasın ve bu çok önemli bir şans çok önemli bir fırsat Türkiye için, çok kritik süreçlerden geçiyoruz.
       CNBC-e: Sayın Babacan diyelim ki böyle olmadı, yani siz tek başınıza iktidar olamadınız ve bir koalisyon oldu. Şimdi ekonomi anlamında söylemleriniz, IMF programının devam ettirilmesi anlamında çok farklı olmadığına göre, hangi açıdan bir korkunuz var? Yani ekonomik anlamda mı, sosyal anlamda mı, siyasal anlamda mı? Ne gibi koalisyon protokolünde o zaman ortaya çıkabilecek sorunlar ağırlıklı olacak diyorsunuz? Ekonomi olmayacağı gözüküyor gibi.
       Ali Babacan: Şimdi biz bu ekonomik programın ana hatlarının önemli reformlarının devam ettirilmesi gerektiğini düşünsek de detaylarla ilgili çok farklı yaklaşımlarımız olacak, çok yeni önerilerimiz olacak. Bunları hep IMF’le müzakere edeceğiz. Özellikle uygulama konusunda çok farklı yaklaşımlarımız olacak. Programın gereğinin tam olarak uygulanması için, uygulanma noktasında sorun çıkmaması için tek başına çok iyi organize edilmiş bir hükümet son derece kritik bir rol oynayacaktır.
       CNBC-e: Ne gibi farklar var efendim? Yani ayrıntılar, çok değişik önerilerimiz olacak dediniz. Nedir bu değişik öneriler? Örneğin bir tanesi faiz dışı fazla konusunun konuşulması mı? Bunun dışında ne gibi yenilikleriniz var?
       
Ali Babacan:
Faiz dışı fazla tamamen bir mikro ayar konusudur. Yani kesinlikle programın özüne aykırı bir şey değildir. Mühem olan faiz dışı fazlanın devamlılığıdır ki biz zaten bunu seçim şeyimize açık açık yazdık, bu çok net yani. Burda daha çok bizim önem verdiğimiz konular mesela tarım konusu. Türkiye’de tarım GSMH’nin yüzde 14’ünü oluşturuyor. Fakat çalışan nüfusun yüzde 40’ı tarım sektöründe. Dolayısıyla bizi tarıma ekonomik politikalar açısından değil sosyal politikalar perspektifinden bakmak istiyoruz. Avrupa Birliği’ne baktığımız zaman tarımla uğraşan nüfus yüzde 4, Türkiye’de yüzde 40. Avrupa Birliği’nde geçen sene tarıma verilen sübvansiyonlar 104 milyar Euro. Avrupa Birliği’nde çalışan çiftçilerin gelirinin yüzde 36’sı devlet desteğinden geliyor, Amerika’da bile bu yüzde 20’dir. Dolayısıyla bizim tarım sektörünü desteklememiz mümkün değil. Fakat burda yaklaşım önemli. Biz devletin tarım ürünleri ticaretinden bir sefer çıkmasını istiyoruz. Ancak tarımla uğraşan kesimi, çiftçilerimizi, köylülerimizi desteklemek için hem maliyet girdilerinde indirimler, bazı ürünler için doğrudan gelir desteği, bazı ürünler için prim, bazı ürünler için de hem doğrudan gelir desteği hem prim uygulamalarıyla farklı yaklaşımlar getireceğiz. Bu her bölge ve her ürün için ayrı ayrı yaklaşımlar gerekiyor Türkiye’de. Genellemek çok zor.
       Yani bu geçtiğimiz dönemde yapılan dönüm başına belli bir miktar önermesi o kadar sığ bir yaklaşım ki bizim buna devam etmemiz mümkün değil. Çok daha gerçekçi, Türkiye’nin gerekten çok daha iyi anlayan ve bunu IMF’le çok daha iyi müzakere eden bir yapıya burda ihtiyaç var. Ya da reel sektörle ilgili tedbirler. Reel sektörle ilgili şu andaki programda hiçbir tedbir yok. Yani tamamen gözardı edilmiş. Reel sektörün mutlaka Türkiye’de gelişmesi gerekiyor, mutlaka üretimin artması gerekiyor ve Türkiye’nin hızlı bir büyüme sürecine geçmesi gerekiyor. Bu hem sosyal politikalar açısından çok önemli, kamu maliyesi açısından çok önemli ve borçların sürdürülebilirliği açısından da çok önemli. Ya da finans sektörü. Burdaki sorunlar hâlâ çözülememiş durumda, burda hâlâ sıkıntılar var. Bunların hızla çözülmesi gerekiyor. Güven ortamının oluşması gerekiyor. Türkiye’deki toplam bankacılık sektörü çok küçük. GSMH’ye baktığımız zaman bankaların toplam aktifleri çok küçük. Türk halkı tasarruflarını Türk bankalarında tutmuyor. Bunun değişmesi lazım. Küçük miktarda tasarrufla yastık altında tutuyor, evindeki kasalarda tutuyor. Daha büyük miktarsa yolunu yöntemini öğreniyor ve İsviçre banka hesaplarına, yurtdışı banka hesaplarına transfer ediyor. Şimdi bizim kendi insanımızın tasarruflarını mutlaka Türk bankacılık sistemine yönlendirmemiz gerekiyor. Türk bankacılık sisteminin mutlaka kredibilitesinin artırılması, güvenirliliğinin artırılması gerekiyor. Sistemin büyümesi gerekiyor, bu hem kamu borçlanması açısından çok önemli, çünkü iç borçlanmaya baktığımızda çok kısıtlı olan bankacılık sektörünün tasarruflarına saldırıyor hazine her hafta.
       Bunun mutlaka genişlemesi gerekiyor ki arz tarafında daha çok tasarruf olsun Türkiye’de. Faizlerin düşmesi için bu çok önemli bir faktör. Artı bankacılık sektörünün kaynaklarının artmasıyla reel sektöre olacak kredi imkanları tabiki genişleyecek. Reel sektörün kredi faizleri düşecek. Bu da büyümeye çok çok olumlu katkıda bulunacak. Burda bütün politikaların temelinde güven yatıyor. Bizim mutlaka ve mutlaka hükümete olan, sisteme olan, siyasi sisteme olan güveni tekrar inşa etmemiz gerekiyor, bu her şeyin anahtarı ve bu güven, devlete olan güven, aynı domino taşlarını sıraya dizersiniz, ilk domino taşını taşını devirdiğiniz zaman nasıl diğer taşlarda arka arkaya devrilirse hükümete olan, devlete olan güven yitirildiğinde de tüm sistemin birbirine olan güveni yıkılıyor. Hükümete olan devlete olan güven tüm piyasadaki güven mekanizmalarının temelini oluşturuyor.
       CNBC-e: Sayın Babacan, güvenden bahsetmişken ona ilişkin bir soru sormak istiyorum, kısa vadeye ilişkin bir de uzun vadeli bir sorum olacak, ikisini bir arada soracağım. İktidara gelirseniz bu güven unsurunu kazanmak için daha önce, bundan önceki mevcut üçlü koalisyonda olduğu gibi İMF politikalarının ya da sizin politikalarının uygulanması esnasında bazı parti yetkilileri diye de hatta belki Genel Başkanınızın bile piyasaları tedirgin edici veya yanlış anlaşılabilecek dolayısıyla ekonomiye de olumsuz etki yapabilecek birtakım söylemlerde bulunmasını nasıl engelleyeceksiniz ya da böyle bir olasılık var mı size göre? Bu kısa vadeli sorum. Çünkü çok etkileniyor piyasalar herhangi bir bakanın ya da bir bürokratın ya da parti yetkilisinin söylediği sözlerden. İkincisi ise, ekonomi programınızı okudum. Detaylarda birtakım şeyler mutlaka var sizin partinize özgü ama çok da merkez partilerin politikalarından farklı bir şey göremedim. Uzun vadede Türkiye’nin ekonomik kalkınmasını hangi alanda yoğunlaşarak yapmasını istiyorsunuz? Siz sektörden bahsettiniz ama bundan 15 sene sonra bakıldığında Türkiye bir turizm ülkesi mi olacak, tarım ülkesi mi olacak, yoksa teknoloji alanında mı birtakım atılımlar yapacak size göre?
       
Ali Babacan:
Öncelikle ben şunu açıklayayım ki bu güven unsuru üzerinde özellikle çok duruyorum. Çünkü güven bir yana diğer bütün tedbirler bir yana, çok kilit bir nokta, onun için yani vaktin yarısını güvenle ilgili geçirmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum, onun için sık sık vurguluyorum. Şimdi bizim Genel Başkanımızın olsun, Genel Başkan Yardımcılarımızın olsun yaptığı bütün açıklamalarda, yaptığı bütün konuşmalarda söyledikleri şeylerin arkasında mutlaka derin analizler var. Bunlar hep kendi aramızda tartışılmış, görüşülmüş ve belli bir karara bağlanmış politikalar. Dolayısıyla yapılan açıklamaların mutlaka detayına bakmak gerekiyor. Sadece bu toplantıdan çıkan kişilerin söyledikleri kulaktan dolma şeylerle değil gerçekten Genel Başkanımız’ın Genel Başkan Yardımcılarımızın ne söylediğini tam olarak ve detaylı şekilde incelemek gerekiyor. Söylediklerinin bir kısmını alıp da gazete başlıklarına yansıtılınca tabiki yanlış anlamalara sebep oluyor.
       CNBC-e: Bu konuda biraz daha hassas olması gerektiğine inanıyor musunuz açıklama yapan yetkililerin?
       
Ali Babacan:
Tamamen açıklamaların basına kısmi yansımasıyla ilgili bir sorun. Bir kısmı yansıyınca gazete başlıklarına, açıklamaların gerçek derinliğini, arkasındaki düşünce planını anlayabilmek tabiki zor oluyor. Fakat bu konuda artık hem basının hem piyasaların artık bizi anlaması lazım, ne yapacağımız, ne yapmayacağımız çok açık açık belli. Konulara yaklaşımlarımız belli, yani bu endişeleri artık herkesin üzerinden atması lazım. Yani AK Parti piyasalarla, iş çevreleriyle dost bir parti olacak, piyasalara çok yakın bir parti olacak. Çünkü Türkiye’nin sorunları büyük. Bunu ancak hükümet, iş çevreleri, halk el ele vererek bu sorunları ancak aşabilir, hükümetin mutlaka iş çevreleriyle ve halka çok yakın olması gerekiyor.
       Sorunlar büyük ve çözüm için beraber çalışmak gerekiyor, çok yakın olmak gerekiyor. Ve bu konuda biz medya kuruluşlarından, basından da destek istiyoruz, yani bu konuda çok büyük sorumluluğumuzun olduğunu biliyoruz. Ama bizim açıklamalarımızın kamuoyuna yansıması konusunda da aynı sorumluluğu medya kuruluşlarının da taşımasını istiyoruz. Yanlış anlama yani büyük maliyetlere sebep olur.
       CNBC-e: İkinci sorumun cevabını alabilir miyim ?
       Ali Babacan: Şimdi bizim kısa ve orta vadedeki büyüme modelimizin en önemli ayakları doğrudan yabancı yatırım ve ihracat. Türkiye Avrupa Birliği yolunda önemli adımlar attıkça, Avrupa Birliği konusunda kriterleri çok hızlı bir şekilde yerine getirip ve gerçekten uygulamaya başladıkça Avrupa ülkelerinden önemli miktarlarda doğrudan yabancı yatırım başlayacağını düşünüyoruz Türkiye’de. Şu anda rakamlar çok küçük, Türikye’nin ekonomisinin büyüklüğüyle karşılaştırdığımız zaman rakamlar çok küçük. Doğrudan yabancı yatırım, yabancıların gelip Türkiye’de fabrikalar kurması, şirketlere ortak olmaları, bu çok önemli bir kalkınma modeli bizim için. Ve bunun önündeki engelleri çok iyi biliyoruz ve bu engelleri kaldırmak için neler yapacağımızı da çok iyi biliyoruz açık açık belli politikalarımızla, bu önemli bir ayağı olacak. Ve ihracat çok önemli. Bu kısa ve orta vadede. Daha sonra tabiki daha yüksek katmadeğeri olan sahalar, yüksek teknoloji ürünleri, uzun vadede Türkiye’nin geleceğini de burda görüyoruz. Çünkü tamamen ihracat odaklı bir büyüme modeli belli bir noktaya geliyor, maliyetler yükseldikten sonra, rekabet şartları, ülkeler arasındaki rekabet ortamı daha dengelendikten sonra artık bilgi üretmeye, teknoloji üretmeye ve yüksek katmadeğerli ürünler üretmeye yönelik bir ekonomi yapısı çok daha önemli Türkiye için. Tabi Avrupa Birliği’ne üye olacak bir Türkiye’de bunların da biz gelişeceğini, bu konularda da önemli adımlar atılacağına inanıyoruz.
       CNBC-e: Sayın Babacan, iki tane sorum var. Bir tanesi siyasete ilişkin, bir tanesi ekonomiye ilişkin. Eğer bir koalisyon hükümeti kurmanız gerekirse ortağınızda arayacağınız nitelikleri belirlediniz mi? Ayrıca eğer iki seçenekle karşılaşırsanız, yani küçük bir partiyle işte bir hükümet kurma ya da daha güçlü büyük bir partiyle hükümet kurma seçeneğiyle yani karşı karşıya kalırsanız hangisini tercih edersiniz, sizce hangisi daha yani hem sizin açınızdan hem ekonomi açısından daha yararlı olur? Bir de ekonomiye ilişkin birsorum var, o da şu andaki reel kur düzeyini nasıl görüyorsunuz? Sizce bu noktadan sonra siz iktidara gelirseniz kurun daha rekabetçi olmasını mı beklersiniz? Yoksa sizce bu seviyeler makul seviyeler mi?
       
Ali Babacan:
Şimdi koalisyon konusunda, bizi koalisyon ortağımızda arayacağımız en önemli özellik dürüst, özü sözü bir, sözüne güvenilir ve bareber yola çıkabileceğimiz bir parti olması çok önemli, en önemli kriter belki de bu. Onun dışında tabiki uygulaycağımız politikalar konusunda biz kendi politikalarımızdan taviz vermek istemeyiz. Oturacağız, konuşacağız, bakacağız. Fakat bu baştan da dediğim gibi, programın da başında, biz bunun çok zayıf bir ihtimal olduğunu düşünüyoruz, bütün hazırlıklarımızı tek başımıza iktidar olacakmışız gibi yapıyoruz. Kur konusuna gelince, biz şu anda devam eden dalgalı kur politikasının devam ettirilmesi gerektiğini söylüyoruz ve bunu bu şekilde devam ettireceğmizi de zaten baştan açıkladık.
       Reel kurun nerde olması gerektiği sorusu öyle zor bir soru ki, çünkü kuru etkileyen o kadar çok faktör var ki, bunun nerde olması gerektiğiyle ilgili çok geniş belki aralıklar çizilebilir. Fakat kurun nerde olacağını belirleyen gerçek merci, gerçek yer piyasalardır. Piyasalar kurun nerde olması gerektiğini, alışverişlerle, dış ticaret rakamlarıyla, ülkeler arasındaki büyüme farklarıyla, ülkeler arasındaki faiz farklarıyla, cari işlemler dengesiyle, dış ticaret dengesiyle, bütün bunların da etkileriyle piyasalar zaten bunu dengeler, belli noktalarda kurlar oluşur, zaman içerisinde değişedebilir. Burda önemli olan bizim hükümet olarak üzerimize düşen en önemli görev siyasi istikrarı sağlamak, ne yapacağımızı söylemek ve söylediğimizi yapmak.
       CNBC-e: Ali Bey müsadenizle ben hemen bu noktada bir soru soracağım reel kurdan bahsetmişken, etkileyecek faktörlerden bahsetmişken. Şimdi önümüzdeki süreçte bir Irak, olası bir Irak hareketi var Amerika’nın. Siz iktidar adayı bir parti olarak bunun önümüzdeki yıl ekonomiyi nasıl etkileyeceğine dair bir projeksiyon yaptınız mı? Örneğin bir ek finans ihtiyacı olacak mı? Veya böyle bir harekatın maliyeti Türkiye’ye, ekonomik maliyeti ne olur? Bu konuda bir çalışması var mı AKP’nin?
       
Ali Babacan:
Şimdi biliyorsunuz bu Körfez Savaşı’nda ki Birinci Körfez Savaşı diye artık kullanılmaya başladı, Türkiye ekonomisi çok büük zarar gördü. Olası bir ırak harekatında da etkilenmemek tabiki mümkün değil. Burda önemli olan bu etkinin nasıl minimumda tutulabileceği, zaten Türkiye hassas bir dönemden geçiyor, yani bu Irak konusu olmasa da hassas bir dönemden geçiyor. Bu etkinin nasıl minimum seviyede tutulabileceği, onun için burda güçlü bir hükümet çok önemli, pazarlık masasında Türkiye’nin çıkarlarını savunabilecek, olayları etkileyebilecek. Operasyonun daha olup olmayacağı bile belli değil. Yani Amerikan hükümeti içerisinde farklı görüşler var, Avrupa’dan farklı görüşler duyuyoruz.
       Şimdi operasyon olacak mı olmayacak mı, olursa ne kadar sürecek, nasıl bir şey olacak, Türkiye fiilen içinde olacak mı olmayacak mı? Tüm bunlar o kadar çok etkiliyor ki burda önemli olan bizim ABD’yle, Birleşmiş Milletler’le, NATO’yla ve İMF’yle yakın diyalog içinde oluşumuz, onlarla bütün bu konuları istişare ederek devam etmemiz, karar mekanizmalarının mutlaka içinde olmamız, bu çok önemli, Türkiye olarak Irak konusunda karar mekanizmaları içerisinde olmamız ve daha aktif olmamız çok önemli, bu ekonomi konusu çok esnek, onun için belki esnek bir programla belki yaklaşılması gerekecek süreye bağlı olarak, operasyonun derinliğine bağlı olarak. Hükümet olduğumuz zaman çok çok kritik bir konu, şimdiden tabi çok düşünüyoruz, şimdiden incelemeler yapıyoruz. Ama tabi hükümet olduğumuz zaman çok daha farklı bir perspektiften, çok daha aktif bir şekilde bu konunun içinde olacağız.
       CNBC-e: Efendim birkaç tane izleyici sorusu var, hepsini arka arkaya kısa kısa ileteyim. Garanti Yatırım’dan Ceyda Peker, kaynak konusunda biraz daha spesifik olmanızı istiyor. “Ne zaman gelecek, ne kadar miktarda gelecek olursa eğer AKP iktidarında” diyor. Özgür Yurttaşseven, emeklilik sistemi üzerine fikirlerinizi merak ediyor. Ve Mustafa Yekta da “araç sanayisini Türkiye’ye çekmek için planlı bir çalışma yapılacak mıdır” diyor. Kısa kısa bunların yanıtlarını alalım.
       
Ali Babacan:
Şimdi bizim yabancı sermayeye bakış açımız tamamen liberal. Yani sermaye nerden gelirse gelsin, hangi ülkeden, rengi ne olursa olsun her türlü sermayeye açığız. Türkiye’nin sermayeye şiddetle ihtiyacı var kimden gelirse gelsin ve ayrım yapmanın da çok çok sakıncalı olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’nin kaynağa ihtiyacı var bu yurt dışından gelecek sermaye ister portföy yatırımı şeklinde olsun, ister doğrudan yabancı yatırımı şeklinde olsun, çok çok önemli bizim kalkınma modelimiz açısından. Kaynak konusuna gelince, Türkiye’de şimdiye kadar son 10 seneyi mesela incelediğimiz zaman aşırı bir borçlanma görüyoruz, özellikle 1990’ların başında Türkiye’nin kredibilitesi yüksekken borçlanmak ve borçlanılan kaynakların heba edilmesi, yanlış yerlere harcanması, verimsiz şekilde kullanılması, yolsuzluğa gitmesi Türkiye’nin kamu borç stoğunun çok hızla tırmanmasına sebep oldu ve şu anda kritik noktalarda ve önceliğimiz, politikalarımızın önceliği dediğim gibi bu kamu borç stoğunu aşağıya çekmek, düşürmek. Şimdi harcamalarda dikkat ederek, kamu harcamalarında dikkat ederek ki bizim harcama reformu diye bir projemiz var, çok detaylı bir proje, tamamen sistemi yeniden ela alan bir proje, harcamalara dikkat ederek buradan saden başlı başına önemli kaynaklar doğuracağımızı düşünüyoruz.
       Artı vergi tarafına döndüğümüz zaman, Türkiye’de şu anda vergi konusu çok çarpık, kayıt dışı ekonominin resmi rakamlar, Devlet İstatistik’in rakamlarına göre yüzde 50 ki biz fiilen piyasanın içinde olan kişiler olarak biliyoruz ki bir gıdada, bir giyimde bu oran çok daha yüksek. Türkiye’de çok küçük bir vergi tabanı var, çok az sayıda vergi ödeyen var. Fakat bu az sayıda vergi mükellefinin üzerinde korkunç vergi yükü var. Artı bu dolaylı vergiler, KDV ya da bu tüketimden alınan diğer vergiler, bu elektriğin, doğalgazın ve benzinin fiyatının içindeki vergiler. Bunlar vergide çok büyük adaletsizliğe sebep oluyor. Şimdi vergide mutlaka oranların düşürülmeis gerekiyor. Vergi ödeyenlerin sayısının da çoğaltılması gerekiyor. Bunu sağlarken toplam vergi gelirinin biz artacağını düşünüyoruz. Buna vergiyi sürümden kazanma diye de sık sık bunu adlandırıyoruz. Yapı çok çarpık. Doğrudan yabancı sermaye gelmemesinin de çok önemli sebeplerinden birisi, yabancılar döviz bazında koydukları sermayenin TL olarak artışının da vergisini ödüyor, o kadar çarpık bir yapı var. Bunların mutlaka değişmesi gerekiyor. Gerçekçi bir vergi reformu gerekiyor Türkiye’de.
       Vergide ak safha diyoruz biz, şu anda 130 bin dosya var problemli vergi ihtilaflarıyla ilgili. Bunların hızla çözülmesi, belli faiz indirimine tabi tutularak hızla çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz, özelleştirmeye çok önem veriyoruz. Özelleştirme gelirlerinin mutlaka öncelikle kamu borçlarının düşürülmesi yönünde kullanılması gerektiğini düşünüyoruz. Bütün bunlardan çok önemli kaynaklar ortaya çıkacağına inanıyoruz. Tabi bu ortaya çıkan kaynakların önemli bir hedefi de sosyal projeler olacak. Bizim sosyal politikalar bölüm beyannamemiz çok geniş, orda çok güzel tedbirler düşünüyoruz, bütün bu sadece emeklilik değil, sağlık konusu çok çok önemli Türkiye’de ciddi problemler var. Bunlar için çok gerçekçi, güzel önerilerimiz var. Bütün bunların hepsi öncelikle kaynakları ortaya çıkartmak ve bunları verimli, iyi, akılcı yerlere etkili ve verimli bir şekilde harcayabilmek, önemli olan bu.
       CNBC-e: Çok basit direk bir soru sormak istiyorum. 2003 bütçesi büyük ölçüde hazırlanıyor şu anda, yani en azından büyüklükler hakkında kaba bir fikrimiz var. İktidara geldiğiniz takdirde 2003 bütçesini olduğu haliyle parlamentodan yasallaştırarak geçirmeyi düşünüyor musunuz? Yoksa maliye politikasına ek ya da daha farklı önlemler almayı tasarlıyor musunuz?
       Ali Babacan: Şu anda hazırlanan bütçeye bir bakıma geçici bir bütçe gözüyle de bakabiliriz. Çünkü geçen seneki rakamların üzerine belli enflasyon oranları nerdeyse eklenerek hazırlanmış. Kabaca yaklaşılmış bir bütçe. Bu tabiki yeniden ele alınacaktır, batibiki bütçe içi kalemlerle ilgili bazı değişiklikler olacaktır. Bu da kaçınılmaz. Fakat burda bizim kamu maliyesinde en çok önem verdiğimiz konu, faiz dışı fazlanın korunması ve borç stoğunun düşürülmesi, bu temel öncelik olacak bütçe yaklaşımında. Tabi kaynakların yerinde harcanması çok önemli, kısıtlı kaynaklarımız var, bu belli. Yerinde ve etkin şekilde kullanılması çok önemli. Onunla ilgili tabiki kaydırmalar yapılacaktır, ufak tefek ayarlamalar yapılacaktır, çok uzun bir konu. Belki sadece bu başlı başına bir program konusu bile olabilir. Ama biz şu andaki bütçeye geçici bütçe gözüyle bakıyoruz. Mutlaka hükümetimiz döneminde yeniden ele alınacaktır ama öncelikler belli baştan söylediğim gibi, bu öncelikler çerçevesinde yeniden mikro ayarlamalar bütçe içerisinde yapılacaktır.
       CNBC-e: Şimdi benim bir sorum daha var, hemen ona geçmek istiyorum. Aslında programın başında söz ettiniz Amerika’daki birtakım yatırımcıların artık endişelerinin AKP’nin tek başına iktidara gelememesi, koalisyonla gelmesi, bu programı uygulayamaması dediniz ama.. Avrupa’daki temaslarınızdan yola çıkarak bir Avrupa’da AKP’ye karşı, özellikle Avrupa Birliği’nde AKP’ye karşı tereddütler vardı. Siz çok sayıda temasta bulundunuz, son durum nedir, onlar da tıpkı Amerika’daki o sözünü ettiğiniz yatırımcılar gibi AKP konusunda endişelerini giderdiler mi?
       
Ali Babacan:
Bizim bu yurtdışı programımız Londra, New York, Boston ve tekrar dönüşte yine Londra’yı içerdi. Dolayısıyla hem Amerika hem Avrupa ayağını görmüş olduk. 28 tane toplantı yaptık, yüzlerce kişiyle muhatap olduk, çok hızlı ama çok verimli bir programdı. Bizim Avrupa Birliği’ne bakış açımız, partiyi kurduğumuz 14 Ağustos tarihindeki programda da ortaya koyduğumuz gibi, seçim beyannamemizde de hemen hemen her yerinde vurguladığımız gibi biz Avrupa Birliği’ni çok isteyen, o konuda çok emin adımlar atacak bir partiyiz.
       Ve şu son dönemde bu 12 yasa, meşhur 12 yasa geçti meclisten. Koalisyon partilerden bir tanesi yasalar aleyhinde oy kullandı, biz yasaları destekleyecek şekilde oy kullandık mecliste. Bu AK Parti’nin Avrupa Birliği konusunda ne kadar sıcak baktığını, ne kadar destekleyici olduğunun çok önemli bir göstergesi. Artı biz biliyoruz ki Türkiye’de halk Avrupa Birliği’ni istiyor, bu bizim için çok önemli bir değer. Başka ülkelerde böyle değil, yani Macaristan, Polanya, Çek Cumhuriyeti, hatta bazı ülkeleri de böyle değil, halk istiyor bunu. Ve halk niye istiyor? Öncelikle demokratikleşme sürecinde daha olumlu adımlar atmak için istiyor. İnsan hakları ve özgürlükler konusunda olumlu adımlar atmak için istiyor.
       CNBC-e: Evet, Avrupa Birliği’ne bakışınızı biliyoruz. Şimdi son bir sorum var benim. Tayyip Bey’in eski banka sahipleriyle bir görüşmesi oldu, çok da eleştirildi, sonra Tayyip Bey bunu savundu, tabiki bir liderin istediği kişilerle görüşme hakkı vardır, o işin başka tarafı ama şöyle bir endişe gündeme geldi; Acaba AKP iktidar olursa bu tür banka sahipleriyle yaptığı görüşmeleri neticesinde daha önce başlamış olan bankacılık reformundan bir sapma olacak mı? Bu o anlama gelecek mi? Böyle bir endişeye katılıyor musunuz siz?
       
Ali Babacan:
Şimdi biz yaklaşım olarak bizimle görüşmek isteyen herkesle görüşmeye açığız, randevu isteyen herkesle. Şimdi önümüzdeki hafta...
       CNBC-e: Ama bu görüşmenin şekli de çok tartışıldı. Yani o banka sahiplerinden birinin evinde işte onlara ait araçlar kullanıldı, iki miting arasına geldi gibi yani bu tür şekli itirazlar da oldu.
       
Ali Babacan:
Şimdi Genel Başkanımızın o günlerde miting yaptığı bölgede çok yoğun sanayi yatırımı olan bir kuruluştan bahsediyoruz burada. O bölgede binlerce işçisi çalışan bir kuruluş. Tabiki sanayicilerin, insanların dertlerini dinlememiz gerekiyor, çok daha yakın ilişki içerisinde olmamız gerekiyor. Fakat icraat olarak ne yapacağımız, ne yapmayacağımızı tabiki seçimlerden sonra, hükümet kurulduktan sonra herkes görecek.
       AK Parti’nin bu konuda çok çok adil, tarafsız davranacağı konusunda hiç kimsenin kesinlikle endişesinin olmaması lazım. Hele bankacılık gibi çok kritik bir konuda, ki biz baştan bu özerk kuruluşlara, bağımsız kuruluşlara BDDK gibi, nasıl baktığımızı da baştan ben açıkladım politikamızın ne olacağını. Yani kesinlikle burda çok objektif kriterler olacaktır. Hükümet sadece makro politika...
       Bağımsız kuruluşlar karar verecektir tek tek bankalarla ilgili ne yapılacağına. Biz herkesin derdini tabiki dinleyeceğiz, tabiki konuşacağız. Hükümet olduktan sonra bütün bankacılarımızla daha yakın diyalog içerisinde olacağız. Çünkü faizleri düşürmek için iç borçlanmada vadeleri uzatmak için bankacılarımızla beraber istişare edeceğiz, ne yapalım, ne istiyorsunuz. Bu ortak sorun, çözümün de ortak bulunması lazım. Bizim anlayışımız böyle. Yani diyaloğa açık bir anlayışın şeyidir bunlar, yani icraya bakmak lazım hükümeti kurduktan sonra.

 

       
    TOP5 Bankaların kara tahtaları siliniyor  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları