Home page
Haber Menüsü


Güncelleme: 12:07 TS 16 Eki., 2002
NTV
Programın tam metni

Mithat Bereket: Hepinize merhaba. Yeni bir Seçim Meydanı’nda sizlerle birlikteyiz. Bu Seçim Meydanı’nı Ankara’da kurduk, şuanda Başbakanlık Konutunda canlı yayındayız. Seçim Meydanı’nda buradayız çünkü Seçim Meydanı’nın bu geceki konuğu DSP Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit. Yanlız kendisiyle geçmeden bizim Seçim Meydanı’nın farkını bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bu seçim meydanı şuanda liderlerin büyük vaadlerde bulunup, söylevler verdiği, nutuklar çektiği seçim meydanlarından farklı. Sizlerle konuğumuz olan Başbakana sorularınızı iletebileceksiniz. Bunun isterseniz faksı kullanabilirsiniz, faks numaramız 0212 335 0022 isterseniz cep telefonunuz yardımıyla Başbakan Bülent Ecevit’e iletebilirsiniz. Bunun için sms mesajı yazmanız gerekiyor ve bu numaramız 0533 229 57 07 yada sorularınızı isterseniz internet aracılığı ile bize ulaştırabilirsiniz. Onun için de ntvmsnbc haber portalındaki Seçim Meydanı bölümüne girerek sorularınızı yazıp bize yollayabilirsiniz ve biz de bütün bu sorularınızı bu gece Seçim Meydanı’nın konuğu olan ve DSP Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Bülent Ecevit’e yönlendireceğiz. Bunu bir kez daha hatırlatalım ve ve Bülent Ecevit’in çalışma odasına girelim ve hoşgeldiniz diyelim, daha doğrusu biz hoşgeldik.
       
       Bülent Ecevit: Çok teşekkür ederim, sağolun.
       
       Mithat Bereket: İsterseniz hemen herşeyden önce merhaba demişken nasılsınız diye soralım ve sağlınız nasıl, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
       
       Bülent Ecevit: İyiyim, sağlığım çok düzgün halde. Yaz ortalarında bir sıkıntı geçirmiştim biliyorsunuz ama çok şükür şimdi epey iyi durumdayım. Tabi yoğun çalışmalarımız var esçim harafesinde. Ama genellikle seçim çalışmalarında bana mutluluk veren bir şey de var, siz de bilirsiniz geçmişteki seçim dönemlerinde kavgalar, gürültüler olurd, şimdi çok daha sakin bir seçim ortamına girdik bu demokrasimiz bakımından onur verici bir şey.
       
       Mithat Bereket: Son dönemde maşallah sizde de bir canlanma var. Yani meydanlara çıkmak mı yaradı, seçim atmosfori mi yaradı yoksa başka bir şey mi var?
       
       Bülent Ecevit: Her halde en başta seçim atmosferi olucak.
       
       Mithat Bereket: Tabi ben sorulara geçmek ben. Tabi önce seçimler ve DSP ile ilgili sorular var. Son dönemde partiniz içinde, DSP’de yaşanan kopmalar konusunda öz eleştiri yapıyor musunuz? Derviş’i, Cem’i, Özkan’ı DSP’de tutamaz mıydınız? Aksi takdirde bu seçimlere daha şanslı giremez miydi?
       
       Bülent Ecevit: Bir kere bu seçimin çok öncesinden başlayan olumsuz bir süreç vardı DSP akabinde. En az bir yıldan beri DSP’ye yönelik, bana yönelik, benim yardımcım olan Rahşan Ecevit’e yönelik yoğun bir kampanya vardı bizi yıpratmak için. Ona rağmen seçimler fazla aksamadan giriyoruz. Bu Sayın Derviş’e de partimize teşvik etmiştim fakat kabul etmedi kendisi. Fakat kabul etmemiş olmasına sonradan sevindim çünkü kendisini ekonomiden çok siyasete verdi. Biliyorsunuz evvela DSP içinden yaralam için girişimlerde bulundu, onun ardından bizim grubumuzdan kimseleri ayrı bir partide toplama girişiminde bulundu, onlar ayrı bir partiye YTP’ye ve ondan sonra onları da terk etti CHP’ye girdi. Yani demokraside Türkiye’de çok garip şeyler olmuştur ama bu kadar garip şeyleri ben şimdiye kadar görmemiştim.
       
       Mithat Bereket: Hemen izleyicilerimizden gelen sorulara geçmek isityorum. Mesela bir tekstilci Mert Mollaoğlu’nun bir sorusu var ve şöyle diyor: “DSP’nin dağılmasına sebep olan milletvekilleri hakkında içinizden geçen samimi düşünceler nelerdir?”
       
       Bülent Ecevit: Tabi çok üzüldüm ve çok yadırgadım. Çünkü DSP’nin içinde büyük bir tarzı olan bir partiydi başından beri. Demokrasi kültürümüz var bizim ve onun için grubumuzdan bazı üyelerin, grubumuzun yaklaşık yarısının bilemediğim, anlayamadığım nedenlerden dolayı DSP’den ayrılmış olmasını son derece yadırgadım ve buna çok üzüldüm tabi. Ama geri kalanlar belli ki çok daha tutarlı, çok daha inançlı kimseler ve çok daha iyi çalışıyorlar. Nitekim üç ay kadar oldu, grubumuza yeni kimselerin girişi ve ayrılanlar gittikten sonra bu üç ayda yeni bakanlarımız müthiş derecede başarılı performans yaptılar, yoğun bir çalışma yaptılar ve çok büyük bir çalışma yapıyorlar. Onun için aslında hiç pişman olmuyorum, hiç pişman olmuyorum. Daha güçlü olarak, halk gözünde daha etkili olarak ortaya çıktığımıza inanıyorum.
       
       Mithat Bereket: Bu yeni ekiple ilgili ve tabi Kemal Derviş ile ilgili bir başka soru da bir pazarlamacıdan geliyor Murathan Temizsu ve diyor ki: “Kemal Derviş hükümetten ayrıldıktan sonra neden onu getirdiğinize pişman olduğunuzu söyleniz? Derviş geldikten sonra yapması gerekenleri yapabileceği daha derin krizden kurtarmadı mı? Aynı şeyi Mahsun Türker’in de yapabileceğine hala inanıyor musunuz? Bu durumda partinizin çıkarlarının ülke çıkarlarından daha üstün geldiği sonucunu çıkarmak mümkün mü?”
       
       Bülent Ecevit: Biz Sayın Derviş’in yoğun bir ekonomik kriz aşamasının yoğun noktasında çağırdık. Benim gençliğinden tanıdığım iyi iktisatçıydı. O sırada dediğim gibi o kriz içindeydik ve o krizden kurtulabilmemiz için başta Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası olmak üzere bazı finans kuruluşlarının kaçması bekleniyordu. Onun için bu kuruluşlarla yıllardan beri yakın ilişki bulunan bir iktisatçıyı davet etmenin uygun olduğunu düşündüm, ben teşrif ettim hükümete onun ismini. Ve o kriz aşamasından geçişte hiç kuşkusuz faydalı hizmetleri, katkıları oldu Sayın Derviş’in. Ama bir noktadan sonra kendine dediğim gibi çok anlamsız bir siyasal yapıya, sürece saptırttı. Dediğim gibi partileri bir birbirene kurdurttu ve mesela yaz ortalarında ekonomik işleşme başladığı sırada tam tersine moral bozucu sözler konuşmaya başladı Sayın Derviş. “İllah erken seçim yapmalısınız” dedi ve erken seçim yapmanın sakıncaları ortaya çıktı, çünkü aslında o aşamaya geldiğinizde ekonomide olumlu gelişmeler başlamıştır ve o arada enflasyon iyice aşağalara döndü, iç satım büyük ölçüde arttı, turizm büyük elçide gelişti ve imalat sanayi örneğin borsadaki otomotiv sanayileri çok büyük gelişmeler göstermeye başladı. Tam o sırada Sayın Derviş moral bozucu ifadeler kullanmaya başladı “işler çok kötü gidiyor” diye ve hükümetin yapısını bozdurmak için di elinden geleni yaptı. Onun için ayrılmasından dolayı hiç pişman değiliz.
       
       Mithat Bereket: Asıl sorulardan en çok merak ettiğimiz, hepimizin merak ettiği Kuzey Irak konusuyla ilgili. Kuzey Irak ile ilgili olarak son derece önemli ve ciddi açıklamalardı bulundunuz. Yani “işler çığrından çıktı, savaşa sürükleniyor Türkiye” dediniz. Tam olarak ne demek istediniz bu sözlerle? Yani Türkiye Kuzey Irak’a girecek mi yada bir müdahale mi söz konusu, neler oluyor?
       
       Bülent Ecevit: Efendim müdahaleyi biz düşünmüyoruz ama ABD düşünüyor ve düşündüğü de belli. Çünkü özellikle Devlet Başkanı Sayın Bush iki günde nerdeyse Irak’a karşı saldırıdan bahsediyor, kararından bahsediyor, bu konuda bir takım tedbirler aldıklarını, alacaklarını söylüyor. O nedenle kaygılıyız. Çünkü biz tabi Amerika bizim çok yakın dostumuz, onunla iyi ilişkilerimiz var, her zaman iyi ilişkiler de olmasıını isteriz, olmasını dileriz. Ancak Irak’da bizim kapı komşumuz ve o da bizim dostumuz. Şimdiye kadar bizim Irak ile hiç bir sorunumuz olmadı. Yani Ortadoğu’ya ve dünyaya bazı sorunlar yarattı Bağdat yönetimi, Saddam Hüseyin. Ama bizim lehine olan her hangi bir aramızda sorun çıkmadı ve kapı komşumuz. O niteliği ile bizim ekonomik ilişkilerimize katkılarda bulundu, biz de onun işlerine katkıda bulunduk. Onun için ABD’nin o ülkeyi igal etme veya fiilen o ülkeyi bölme yolunda hareketler yapması bizi rahatsız ediyordu Türkiye’yi. İnsan aleyhine bir durumdu bu, davranıştı. Onu kast ettim yani ABD Irak’a karşı bir askeri harekat yaptığını bizim bir kere yanlız Irak’da değil bütün bölgede ilişkilerimizde büyük ölçüde sarsılaacak, sonra biz yeniden girebilmeye başlayacak. Özelleştirme, turizm alandına büyük kayıpda bulunacağız. Yine de ekonomide diğer alanlarla öğrendiğinizde bu doğru terk. Yani ABD tabi biz bunları gideririz vaadleri bulunabilir şimdiden bunu ima ediyor ama bizim bu Kuveyt olayından sonra 1991’de biz yine çok ağır ekonomik zararlara uğradık ve Amerika o zararı gidereceği vaadine bulundu kendi adına ve başka bazı bölge ülkeleri adında. Fakat o ülkelerden yeterli ölçüde yardımlar gelmedi. Onun için ekonomimizin böyle bir askeri harekata kesinlikle karşıyız ve karşı olmaya devam etmek isteriz. Ama bizim elimizde olmayan gelişmeler nedeniyle biz büyük zararlara varırız. Yanlız tabi ekonomik anlamda değil, aynı zmanda büyük can kayıplarına uğramak tehlikesi ile karşı karşıya geliriz. Milletimiz çok çekti biliyorsunuz son on iki yıldı. Biz yine aynı acıları çekmek istemeyiz, yurtaşlarımıza özellikle askerlerimize. Onun için rahatsız olduğumuzu belirtiyoruz ve Amerika bizsiz bu harekatı kolay, kolay yapamayacağını biliyor. Onun için biz de bu harekattan vaz geçmesini ısrarla diliyoruz. Saddam Hüseyin rejiminin özellikleri, olumsuzlukları dolayısıyla dünyada bir kaygı var Bağdat yönetimine karşı. Halepçe olayı biliyorsunuz, İran’a karşı yaklaşık sekiz yıl süren anlamsız bir saldırısı var. Çok zararlar verdi çevresine dünyüyü. Fakat benzer zararlar vermemesini güvence altına alabilmek için elimizde olanaklar var. ABD’nin de kullanmasına bizim verdiğimiz olanaklarda bunların da başında da biliyorsunuz İncirlik üstü geliyor, Adana’daki İncirlik üstü. Burada ABD’nin Saddam yönetiminden gelebilecek bir takım olumsuzluklara karşı bize gereken yardımları yapabiliyor ve yapmaya devam edecek. Onun için ambargolar uygulanıyor biliyorsunuz Irak’a karşı...
       
       Mithat Bereket: Hemen şunu soracağım: gerçekten bütün bu açıklamalar sizin adresi belli oldu. Özellikle bu sizin ciddi uyarılarınızın adresi ABD anladığım kadarıyla. Çünkü güçler çığrından çıkarsa özellikle genç kuşaklarda çok ağır kayıplar verebiliriz dediniz bu tabi kamuoyunda da yansımalarda bulundu. Amerika’nın hem Afganistan’da, hem de Ortadoğu’daki şuanda bölgedeki kuvvetlerin Tommy Franks geliyor Pazartesi günü. Ona ne mesajınız olacak? Amerikalılar ne diyorlar bir de bunun karşısında?
       
       Bülent Ecevit: Size ne söylemekteysem Amerikalı dostlarımıza da onları söylüyoruz.
       
       Mithat Bereket: Peki onlar ne diyorlar, yani onların tepkisi ne oluyor?
       
       Bülent Ecevit: Tatmin edici olumlu bir beklenti söyleyemiyorlar. Çünkü bize verecekleri böyle bir harekatın Türkiye’ye verebileceği zarar... Bunun için raporlar yazmamız, onlara anlatmaya çalışmaları gerekli değil çünkü. Size söylediklerimi Amerikalı dostlarımıza söylerken hiç birisi de bunu inkar edemiyor. “Hayır, ekonominiz sarsılmayacaktır...” diyemiyorlar, bu mümkün değil söylemeleri. Onun için biz başka yöntemlerle bu Saddam rejimini revizyon sakıncalarını daha başka yöntemlerle, daha barışçı yöntemlerle en azından savaşçı olmayan yöntemlerle ilk vereceklerine inanıyoruz, bunları anlatmaya devam edeceğiz.
       
       Mithat Bereket: Bu konuyla ilgili bir soru var, bir memurun Suat Öz’ün sorusu “Kuzey Irak’da kurulacak bir Kürt devletine kesinlikle karşı olduğunuzu ancak Irak operasyonu konusunda Amerika’ya destek vermek gerekeceğini söylüyorsunuz. Amerika bizi de savaşa sürüklerken diğer taraftan bizim için tehdit olan Bağımsız Kürt Devleti’ne destek veriyor. Sadece kendi çıkarlarını düşünen ve iki yüzlü davranan Amerika’ya bu koşullarda destek verirsek, feda ettiğimiz çocuklarımızın hesabını nasıl vereceksiniz?” diye soruyor Suat Öz.
       
       Bülent Ecevit: ABD dünyanın önemli bir unsuru, tek unsuru, tek gücü aslında dünyanın. İki kutuplu dünya sona erdi biliyorsunuz, tek kutuplu bir dünya var ve çok büyük ağırlığı var bu ABD’nin ve biz de ABD ile çok yakın komşuyuz, stratejik ortaklık denilen ortaklığımız var gerçek anlamda. ABD ile olabildiğince iyi ilişkiler sürdürmekte Türkiye’nin de bölgenin de yararı var. Yani ABD ile ilişkimiz göz ardı edilemez. Ama hem o ilişkileri sağlık ve Türkiye’nin zararları açısından, bölgemizin huzuru açısından, hem o ilişkileri doğru bir biçimde sürdürmemiz gerekiyor. Tabi her isteklerini kabul edemeyeceğimizi kendilerine de anlatıyoruz. Benim uzun yıllardan beri ABD eğer sizin iyi niğetinize güveniyorsa, düşmanınıza güveniyorsa bunu da göz önünde tutar. Çok deneyimli, Kıbrıs olayları sırasında böyle bir harekatta bulunmamıza karşıydı. Ama bizim muhalefette bulunmamızın Birleşmiş Milletler’e dayanmadığını da görüyordu. Haşhaş konusunda kesin mücadelelerimiz oldu fakat bizim haşaşın olumsuz kullanılmasına karşı çok etkili tedbirler aldığımızı görünce o da tavrını değiştirdi. Yani olumlu olasılık olarak söylüyorum ABD ile sağlıklı bir diyalog kurabildikçe zannederim bu gibi sorunları çözmek esastır.
       
       Mithat Bereket: Şimdi bir görüntülü soru var size İnönü Doğan, bir kamu çalışanı. İnönü Doğan’ın sorusu ilginç, bizim hazırlıkla olup olmadığımızla ilgili. “Bu savaştan uzak durmak için ne yapılabilir, ne gibi önlemler alındı?” Gerçekten bunu herkes merak ediyor, gelen soruların çoğunda o var. Yani Türkiye istemediği bir savaşa doğru sürüklenirken, biz buna giderken hazır mıyız, neler yapılıyor?
       
       Bülent Ecevit: Yapılması gereken her şey yapılıyor. Yani istemediğimiz bir askeri askeri harekat ile karşı karşıa geldiğimizde bir kere bunun Türkiye’ye yansımalarının olabildiğince sınırlı kalmasını gösteriyoruz. Genel Kurmay ve Dışişlerimiz hemen, hemen her gün bu olan konularla, bu hastalıklarla ilgili olarak ortak çizgiler alıyorlar, hükümette cumhurbaşkanlığı göster. Öyle umuyorum büyük özen gösteriyoruz ve ödün vermeden haklarımızı korumayı gösteriyoruz. Tabi kolay değil, dediğim gibi ABD tek süper güç artık, dünyanın en güçlü ve en etkili devleti. Her ülke de onu belli bir ölçüde dikkate almak zorunda. Fakat biz de deneyimli bir devletiz. Onun için dikkate alınma sürecinde kendi haklarımızı korumayı da olabildiğimizce özen gesteriyoruz.
       
       Mithat Bereket: Savaş durumunda Türkiye’nin Amerika’dan yana olması durumunda Güney Anadolu’nun Saddam geliştirdiği Scutt B füzelerinin menzelinde olduğu yazılıp çiziliyor. Bunun için tabi bölgedeki halkı biliçlendirmek, seferberlik ilan etmek, gaz maskeleri dağıtmak çünkü kimyasal silah tehditi oluyor. Bu konuda çalışmalarınız da var mı?
       
       Bülent Ecevit: Bir yandan bu tür çalışmalar yaparken, bir yantandan da vatandaşlarımızın sürekli panik içerisinde kalmasına fırsat vermemiz lazım. Onun için herşeyi açıklamayız, bazı tedbirleri de zamanından önce almamız da sakıncalı olur. Ama gerek bütün vatandaşlarımız şundan emin olsunlar biz günü birlikle ilgili, bu ortakılıkla ilgiliyiz. Türkiye’ye bir zarar gelmemesi için, bölgemize bir zarar vermemesi için azami dikkati gösteriyouz ve göstermeye devam edeceğiz. Türkiye’nin en güçlü dönemlerde, en zor koşullar altında bile daima kendi haklı yararlarını uygulama gücünü göstermiştir şimdi de buna emin olsunlar. Ama dediğim gibi bizim irademizi aşan olaylarlarla karşılaşabiliriz. Örneğin şimdiden daha önümüzdeki mevsimin turizmle ilgili olanakları büyük ölçüde zarar görmeye başladı. Biz son zamanlarda ABD’nin kurduğu ilişkiler bağlamında yurt dışından sermaye, yatırım gelmesi için bir çaba göstermekteyiz, bunun için fiziki önlemler aldık. Ama Eğer Türkiye’yi de kapsamı içine alan, bize rağmen Türkiye’yi kapsamı içine alan bir askeri harekat çıkarsa o askeri harekattan hiç bir zarar görmese bile onun havası, onun beklentisi ekonomize zarar vermeye yeter.
       
       Mithat Bereket: Benim anladığım bizim bu konudaki politikamız özellikle Kuzey Irak politikamız savaşa, karşıyız ama Amerika buna karar verirse o zaman bu işin içinde olmak zorunda kalırız ve oluruz. Doğru mu bu saptamamız?
       
       Bülent Ecevit: İçinde yer alma zorunda da olabilir veya olabildiğince ondan da ayrı durup bu harekatın, Amerikan harekatının bize zarar vermemesi için elden gelen yekünleri ele alırız.
       
       Mithat Bereket: Amerikalılar Irak’dan Saddam’dan bahsediyorlar ama bizim için öncelik Kuzey Irak. Burada bir soru var mesela özellikle kuzey Irak’da bir Kürt devleti kurulması konusunda bir öğrenci, Ercan Kaya’nın sorusu şöyle: “Türkiye Kuzey Irak’da bir Kürt devleti kurulmasına neden karşı çıkıyor?”
       
       Bülent Ecevit: Çünkü Türkiye’nin bölünmesini istemediğimiz için, Kuzey Irak’da kurulacak bir fiili Kürt devleti Türkiye’ye de ciddi zararlara verebilir, bizim Kürt kardeşlerimiz, yurttaşlarımız Türkiye’ye çok bağlıdır, ulusal birliğimize çok bağlıdır. Ben en çok çok o bölgeyi... Kürt yurttaşlarımızla ulusal duygular bakımından hiç bir sıkıntı çıkmadım. Ama küçük bir azınlık, militan bir azınlık vardır ve bu bize sorunlar yaratır. Eğer Kuzey Irak’da fiili bir Kürt devleti kurulacak olursa onlar o zaman Türkiye’deki ortamı da olumsuz yönde etkilemeye başlayabilirler. Onun için o konuda dikkatli davranmak zorundayız.
       
       Mithat Bereket: Ne olur mesela, nereye doğru gidebilir? Çok tecrübeli bir devlet adamı olarak ve o bölgeyi çok iyi bilen biri olarak yani ne tür tehlikeler çıkabilir Kürt federe devleti kurulursa. Her hangi bir ülke kendi içinden ayrı bir devlet çıkmasını istemez, bunun çeşitli zararları olacağı bellidir. Yani kendi ulusal bütünlüğünü ve birliğini korumak her ülke için şarttır. Dediğim gibi kendi ülkemizdeki Kürtlerden çok çeşitli azınlık dışındakiler böyle bir tehlike göstermezler Türkiye’ye karşı, yani Türk ulusuna bağlıdırlar. Ama dışarıda bir Kürt devleti kurulursa, bizim sınırımızda bunu, bu tabi Türkiye’ye yönelik bir takım emellere de sürekli olarak gündeme getirmeye çalışabilir. O yüzden dikkatli olmak zorundayız. Yani her ülke bu konuda kendini korumakta görevlidir.
       
       Mithat Bereket: Son durum ne Kuzey Irak’da? Mesela bizim askerimiz orda mı, ne kadar askerimiz var?
       
       Bülent Ecevit: Çok sayıda askerimiz yok ama çok az sayıda bazı yurtaşlarımıza hazır sorumluluk görevleri için bulunuyorlar ama orada kesinlikle askeri bir harekat niteliğinde değil.
       
       Mithat Bereket: Tabi yine aynı konuyla ilgili olarak biz Amerika’nın müdahalesinden bağımsız bir şekilde Kuzey Irak’a müdahale eder miyiz yada etmeli miyiz sizce? Irak’da Amerika’dan öcne biz girebilir miyiz, böyle bir durum çıkabilir mi ortaya?
       
       Bülent Ecevit: Böyle bir ortaya çıkmayacağını umarım. Ama ABD’nin, İngiltere’nin özellikle bazı davranışları Kuzey Irak’daki Kürt birliklerine şeref vermekte ve bölgeyi de kaygılandıracak davranışlar girmek gibi. Onu için bu konuda çok dikkatli olmak gerekyior.
       
       Mithat Bereket: Özellikle Mesud Barzani’nin çok ciddi açıklamaları oluyor “Türkiye de dahil hiç kimsenin iç işlerimize karışmasına izin vermeyeceğiz dediler. Siz bunları neye yoruyorsunuz ve nasıl karşılıyorsunuz?
       
       Bülent Ecevit: Dışarıdan gelen, batı dünyasından gelen teşvikler malesef Kuzey Irak’daki durumun bizim açımızdan bir haylı sakıncalı hale getiriyoruz. Yani demek istediğim bu olayların aslında bizim nazari olarak müttefikimiz, dostumuz olan ülkelerin tutuları çok büyük ölçüde etkili oluyor.
       
       Mithat Bereket: Yani Kuzey Irak Körfez Savaşı’ndan bu yana gündemde, hep bizim için dert yaratıyor. Siz defalarca gittiniz, yerinde gördünüz gerek Bağdat’a, gerek Kuzey Irak’dan geçtiniz hatta bazı önerileriniz oldu özellikle PKK terörünü durdurmak için bir tampon bölge yaratılması konusunda. Burada bir devlet oluşumu hep vardı, yani Körfez Savaşı’ndan sonra da vardı. Sanki biz gerekli tepkiler gösteremiyoruz gibi geliyor. Neden acaba bu hale geldi bu sorun acaba, nereye parmak basmak lazım?
       
       Bülent Ecevit: Çünkü Irak’ın fiilen bölünmüş olması, fiilen devletin adım, adım oluşması sonucunu doğuruyordu, kaçınılmaz bir şey. Çünkü bir yönetim boşluğu doğdu Kuzey Irak’da özellikle ABD’nin yaklaşımı, tutumu dolayısıyla. Ülkede bir siyasal boşluk olunca tabi o siyasal boşluğu söndürmek için, sona erdirmek için çeşitli gruplar, çeşitli ülkeler tebdirler almanın yoluna girerler. O bakımdan kaygılıyız. Yani sırf Kuzey Irak’daki Kürtlerden gelen... petrol dünyada bir enerji kaynağı olarak büyük önem kazandığından beri gözler özellikle batılı ülkelerin gözleri hep Irak üzerinde yoğunlaşmıştır. Yanlız bu Irak’ın içinden kaynaklanan bir olay değil. Irak’ı bölmede kendilerine çıkar gören çevrelerin de etkisi var tabi.
       
       Mithat Bereket: Türkiye’nin, Türk hükümetlerinin sizce ne hatası oldu? Yani geri dönüp baktığınızda bir perspektifte; hani çuvaldızı kendimize batırırsak ne çıkıyor ortaya?
       
       Bülent Ecevit: Şimdi misak-i milli de aslında Kerkük, Musul olacaktı. Ama o sırada tabi savaştan yeni çıkılmış ve Türkiye ağır zorluklar içinde o yüzden kendine tanıdığı bu hakkı kullanamadı Türkiye; kendine tanıdığı diyorum aslında doğanın kendisine tanıdığı haklar bunlar. O yıllarda kullanılamadı, kullanılması da mümkün değildi. Onun için bu konuda bir boşluk bırakmış olduk kendi hatamız bakımından.
       
       Mithat Bereket: Peki hemen bu Kerkük meselesine geleceğim. Gerçekten siz bahsedince çok açık Kürtler bağımsızlık ilan ederse yada Kerkük’ü ele geçirmeye kalkarlarsa biz Türkiye olarak ne yaparız, tepkimiz ne olur?
       
       Bülent Ecevit: Bugünlerde hep onun üzerinde düşünüyoruz, ne yapılabilir diye. Çünkü çok karmaşık bir sorun. Irak dışındaki, Türkiye dışındaki unsurların, ülkelerin bazılarının sürekli kışkırtığı bir durum. Bu bakımdan kolay değil fakat daha etkili bir takım tedbirler almamızın da zamanı geldi. Bu konuyu tabi Birleşmiş Milletler ile yakından görüşmemiz gerekir. Irak’ın da bu ağır amborgolar, yasaklar uygulayan çevreleri tatmin edici, en azından onların tepki göstermesini sınırlayıcı bir takım tedbirler alması şart. Tabi son haftalarda bildiğiniz gibi Saddam yönetimi artık Birleşmiş Milletler’in bütün isteklerini kabul ediyoruz dedi fakat ona rağmen Anayasa Birleşmiş Milletler tatmin olmamış görünüyor. Ama biz de Irak’ın sürekli olarak uyarmak zorundayız. Şunu hatırlatmamız gerekir, ben özellikle o Kuveyt olayları sırasındaki görüşmelerimde Irak yetkilileri ve Saddam Hüseyin’le bunlara bir takım ciddi hatalar işlediklerini, onun için mutlaka bu yaptırmalara boyun eğmeleri gerektiğini söyledim. İşte onlar “bizim ulusal hakkımızdır” falan diyorlardı. Ben de onlara iki örnek verdim. Dedim ki 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya ve Almanya’ya akrış çok ağır yasaklar uygulandı, silahlanması kanunen yasaklandı ve o sayide Japonya ve Almanya 2. Dünya Savaşı’ndan sonra çok büyük bir refah ve kalkınma başardı. Siz de aynı şeyi yapabilirsiniz çünkü sizin çok zengin doğal kaynaklarınız var, çok iyi eğtim görmüş teknokratlarınız, uzmanlarınız var. Bu olanaklarınızı iyi değerlendirebilirsiniz sizin bir sorun duymanız, bir sıkıntı duymanız için bir neden olmaz ve bunu her vesileyle inatla anlatma gereğini duydum. Fakat yeni, yeni bunu idrak etmeye başladılar, bu gerçeği kabul etmeye başladılar. Fakat bu sefer ABD “hala bunlar yetmez” diyor...
       
       Mithat Bereket: Özellikle bir de Saddam’ı hedef gösteriyor. Yani bütün kapılar açılsa, içeriye bütün denetçiler girse de Saddam Hüseyin yıkılmadıkça bu işi bırakmayacak gibi bir havası var başkan Bush’un. Siz nasıl görüyorsunuz bunu?
       
       Bülent Ecevit: Psikolojik etkiler de devreye giriyor karşılıklı olarak. Siz son yıllarda Irak’a gitmiştiniz değil mi?
       
       Mithat Bereket: Evet, gittim.
       
       Bülent Ecevit: Oradaki en büyük otellerden birinin kapısından geçtiniz değil mi, bir paspas vardı o paspasta Baba Bush’un resmi. Yani herkes o otole girerken Baba Bush’u çiğnemek zorunda kalacak. Bu yakışıksız bir şey. Savaş sırasında bile böyle bir yakışıksız davranışlarla gönülleri fazla kırmamak gerekir. Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye’ye tabi çok büyük zulümler yapıldı Batı Avrupalılar tarafından ve Atatürk’ün de bir çok yabancı uzmanla, ihtisatçıyla, tarihçiyle, gazetecilerle söyleşilermiz oldu. En ağır hakaret, en ağır hakaret demeyim de en ağır davranışlarımız Türkiye’nin yöneldiği bir sırada bile Atatürk yabancılarla konuşurken çift çiğ söz söylemedi, bir tek kırıcı söz söylemedi. Çünkü bu olaylar biter, ondan sonra bu ülkelerle yeniden iyi ilişkiler kurmak zorunda kalırız diye düşündü ve tek bir çiğ söz söylemedi. Bunları hatırlatmaya çalıştım bazı Iraklı dostlarımıza.
       
       Mithat Bereket: Bu konuda oldukça agrasif sözler söyleniyor son dönemde. Mesut Barzani var yine. Buradan NTV aracağılığı ile Seçim Meydanı’ndan Kuzey Iraklı Liderlere özellikle Mesut Barzani’ye ve Celal Talabani’ye ne mesajınız olur, ne dersiniz?
       
       Bülent Ecevit: Zaten bazı mesajlar gönderdim, onlardan da tepkiler gelmeye başladı. Yine elimden geldiği kadar söylemeye çalışacağım tabi bunun seçimle ilgisi yok, seçim zamanında da olur, seçimden sonra da olur. Umarım ki DSP seçimlerden sonra güçlü bir şekilde tekrar devreye girebilsin, iktidar olabilsin. Çünkü bizim bu konularda kendi mazimizden gelen deneyimlerimiz var ve onun için bu konuda Iraklı dostalırımızı, bütün bölge ülkelerini uyarmak için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Biz Ortadoğu’nun en üst güçlü ülkeyiz, petrol zengini falan olmadığımız halde. Onun için bizim yanlız Irak’a değil bütün bölge ülkelerini uyarmak görevimiz. Nitekim bu görevi Filistin’de İsrail olayları karşısında gösteriyoruz. Türkiye mutlaka bu bölgenin gözcülüğünü yapmaya devam etmek zorundadır.
       
       Mithat Bereket: Özellikle Kuzey Iraklı liderlere bir mesajınız olur mu Mesut Barzani’ye?
       
       Bülent Ecevit: Oldu zaten ama hatırlattığınız için teşekkür ederim yine yaparım. Bundan bir kaç hafta, bir kaç gün önce yine söylemiştim. Irak’ın bütünlüğüne zarar verici bir davranış içine girmemesi gerekir Kuzey Irak’ın, Kürt yönetimlerinin.
       
       Mithat Bereket: Bir soru var. Ermiş Ekinci, bir memur ve şöyle bir soru soruyor: “Türkiye’nin Ortadoğu politikası var mı, varsa uluslararası ilişkilerimizde neden bu kadar ne yapacağımızı bilemeyen tavır sergilyioruz? Biz neden, ne olursa olsun gerçek düşüncesini dürüstçe ortaya koyan bir politika izleyemiyoruz? Yoksa Amerika bizi satın mı aldı?” diye soruyor. Yani insiyatifi neden kullanan bir dış politika sergilemiyoruz, bunu neye bağlıyorsunuz?
       
       Bülent Ecevit: Tabi çeşitli olumsuz etkenlerle karşı karşıyayız. Biraz önce belirttiğim gibi bu bir çok Batı Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin davranışıyla karşı karşıyayız. Öte yandan Türkiye bu bölgede barış sağlamak için elinden geleni yapıyor. Yani bu konuda en önemli etken Türkiye’dir ve geleneksel politikası budur. Onun için biz aslında Ortadoğu’da hiç bir şey yapmıyor değiliz fakat Ortadoğu dünyanın en karmaşık bölgesi ve burada olabildiğince, elimden geldiğince barış sağlamaya çalışıyoruz. Eğer Türkiye’nin davranışı olmasa Ortadoğu’da Ortadoğu’da her şey karma karışık olur. O bakımdan aslında boş dönmüyoruz. Mesela İsrail, Filistin savaşı demek lazım buna; bu konuda en iyi niyetle çalışan ülke Türkiye. Irak, İsrail ve Filistin bütün bölge ülkeleriyle kavgalı ama ikisinin de İsrail’in de, Filistin’in bizimle kavgası yok ve tek güvendikleri ülke bunu bilerek söylüyorum, tek güvendikleri bölge Türkiye. Fakat ilginç oyunlar dönüyor, örneğin biz bir kaç yıldır şimdi ki İsrail Başbakanı, ondan önceki İsrail Başbakanı ve Filistin Lideri Sayın Arafat’a da şu telkinlerde bulunuyoruz: “terör eylemlerini sürdürenler, yürütenler aslında filistin halkı değildir. Fakat Filistin halkı o bölgenin Araplar arasında en demokrat, en bilgili, en yüksek eğtimli unsurlarıdır. Onun için Filistin’in bağımsız ülke durumuna gelmesini aslında bazı Arap radikaller istemiyorlar ve yüzden sürekli olarak terörizmi kışkırtıyorlar, radikal eylemleri kışkırtıyorlar. Onun için bu oyuna gelmeyin diyorum. Bu Arap ülkeleri hedefiyle bir yere varamılaz, bazı Arap ülkeleriyle onun için size tavsiyemiz Türkiye’ye gelin, kimsenin erişemeyeceği bir köşesinde Türkiye’nin bir köşesinde baş başa verin bu radikal unsurları... Biz hiç karışmayız, ama size huzur içinde bir olanak sağlarız.
       
       Mithat Bereket: Böyle bir Camp David görüşmesi ortamı...
       
       Bülent Ecevit: Bugün bunu her önerimizde “çok iyi olur, biz de bunu çok istiyoruz” diyorlardı. Fakat bir türlü gerçekleştiremiyorlardı, o çok acı bir şey. Türkiye bunu yapabilecek durumda tek ülke Ortadoğu’da. Onun için tabi ki arkadaşımızın bu isyan duygusu çok yerinde, çok haklı. Ama kolay bir yer değil Ortadoğu.
       
       Mithat Bereket: Telkinlerden bahsettiniz özellikle Filistin ve İsraillilere telkinlerden bahsettiniz. Ben bir kez daha Kuzey Irak’a, Kuzey Iraklı Kürt gruplara dönmek istiyorum. Bugün bulunduğumuz noktada bu gruplara veya özellikle Mesut Barzani’ye ne söylersiniz?
       
       Bülent Ecevit: Tabi şu sırada seçimlere iki hafta kadar bir süreç kaldı, seçimlerde ne sonuç çıkacağı belli değil. Onun için dışarıda yeteri kadar etkili olamayabiliriz ama seçimden sonra hele tekrar iktidar konumunda olursak elbette her türlü telkini yapacağız.
       
       Mithat Bereket: Ben ısrar edeceğim, şuandaki telkininiz ne olacak. Seçimleri bırakın şuanda Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olarak...
       
       Bülent Ecevit: Zaten bir kaç hafta önce bir kaç kere bu telkinlerde bulundum ama sizin de telkinleriniz tekrar onu dile getiririm.
       
       Mithat Bereket: Yani ne dersiniz Mesut Barzani’ye?
       
       Bülent Ecevit: Bağımsız Kürt devleti, fiili bir Kürt devleti kurulmasına karşı olduğumuzu anlattım liderlere ve her halde onlar da şunu bilirler ki Türkiye olmadan o kadar petrol zengini oldukları halde fakir ülkeler ve uzun yıllardan beri hem bu Kuveyt olayı dolayısıyla Kuzey’de oluşan bir fiili Kürt devleti yolundaki gelişmeler yüzünden belki ekonomik zararlara uğradığımız halde hala Kuzey Irak’ın ekonomik gereksinimlerini Türkiye karşılıyor büyük ölçüde işte Habur Kapısı’ndan. Başka olanaklar da hazırlıyoruz. Biz size karşı şimdiye kadar bir incitici bir tavır almadık ama bu olumsuz davranışlarınız devam ederse elbette biz tavrımızı yeniden değerlendireceğiz.
       
       Mithat Bereket: Çok fazla soru geliyo şuanda da ve hep yine aynı, gerçi biraz evvel bahsettiniz Kuzey Irak’da askerimiz var mı, yok mu herkes çok merak ediyor. Bir kez daha ben o konuyu gündeme getirmek istiyorum. Hani ne durumdayız, ne kadar askerimiz var, ne kadar hazırız, ne kadar değiliz her hangi bir oluşuma. Çünkü şuanda benim önümde en az on tane soru var bu konuda size...
       
       Bülent Ecevit: Kuzey Irak’da çok sayıda Türkmen varlığı var, o Türkmen varlığına karşı da çok olumsuz tavırlar var gerek Kürt tarafından, gerek Irak yönetimi tarafından Irak Türkmenlerine karşı olumsuz davranışlar var. Onlar zaman zaman saldırılara uğruyorlar biliyorsunuz. Onları tehlikelerden kurtarmak için orada bulunmamız gerek, ayrıca genel anlamda bir huzursuzluk çıkmaması için yine elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Mesela Amerikalı bazı uzmanlar o bölgeye gitmek istedikleri vakit bizden izin alıyorlar. Tabi çok olumsuz yönleri var bugün kü durumun ama bir şeyler yapıyoruz ve dünyayı bir birine katmadan.
       
       Mithat Bereket: Yani orada bir askeri varlığımız var mı?
       
       Bülent Ecevit: Var ama büyük miktarda değil.
       
       Mithat Bereket: Bir başka soru, Sayın Deniz Baykal’ın bir kaygısı son günlerde gazete köşelerine özellikle yansıyor, köşe yazarlarına. Kuzey Irak’da bir müdahale olasılığında hükümetin seçimleri iptal ettirebileceği kaygısını dile getirdi. Siz buna nasıl yaklaşıyorsunuz? Yani hükümet olarak Kuzey Irak’a ve Irak’daki gelişmeler yüzünden TBMM’yi olağan üstü toplantıya çağırıp seçimleri erteletme yoluna gidebilir misiniz?
       
       Bülent Ecevit: Aklımızdan bile geçmedi, bu mümkün değil. Zaten şunun şurasında iki hafta bir şey kaldı. Bu biraz muhalefet işgüzarlarının söylenmiş bir ifade olsa gerek. Dediğim gibi benim de DSP kararlarında hükümetin, diğer hükümet ortaklarımızdan da aklından böyle bir şey geçmiyor.
       
       Mithat Bereket: Irak’ın genel durumuyla ilgili ilginç bir soru var. Siz Irak’ı tanıyorsunuz, defalarca gittiniz başta da söylediğim gibi. Körfez Savaşı’ndan sonra Amerika Saddam’ı devirmek, yok etmek yerine Saddam’lı ama zayıf bir Irak’a Saddam’sız ama parçalanmış, bölünmüş bir Irak’a tercih etti. O yüzden on küsür yıl böyle geçti. Şimdi sanki Amerika’nın planları değişmiş gibi, sanki ne pahasına olursa olsun devirmek istiyor Başkan Bush ve Irak’ın parçalanmasına da göze alır bir tavırları var, federal bir yapıdan bahsediliyor. Sizce ne değişti ve bölye bir Irak, yani parçlaanmış bir Irak bölgeyi nasıl etkiler?
       
       Bülent Ecevit: Benim tahminim ve teşhisim bu yeni bir oluşum değil. Uzunca zamandan beri, 19. Yüzyıldan beri petrol dolayısıyla Ortadoğu sürekli bölündü bazı Batılı devletler tarafından. Bölünmüş halde tutulmak veya yapay ülkelere bölünmesi için elden gelen yapıldı. Ortadoğu’daki bölgelerden kiminin sınırları cetvelle çizilmiştir, yani doğal sınırlar değildir. Hep böyle çelişkili olsunlar, hep bir birilerinin aralarında sorunlar oslunlar diye gayret ettiler ve gayeret etmeye devam ediyorlar. Onun için bu bölge metameli bir bölge aslında. Türkiye’nin bütünlüğünü en güç koşullar altındaki koruyabilmiş olması aslında büyük bir başarıdır.
       
       Mithat Bereket: Amerika’nın değişen bir tavrı ortada, ben özellikle onu merak ediyorum...
       
       Bülent Ecevit: Efendim, değişen mi değişmeyen mi bilemiyorum. Şimdi size bir örnek vereyim kendi yaşamımdan. Ben 1960’ların başların başlarında bir kaç yıl Çalışma Bakanlığı yapmıştım bilirsiniz. Bakanlık sürem şimdi kesin hatırlamıyorum tarihini ama 1995 yıllarındaydı görevden ayrılmıştım Çalışma Bakanlığı’ndan. O sırada Amerikan üniverstesinden bir çağrı aldım. Bir seminer düzenleyeceklermiş Türkiye’nin ekonomik ve sosyal sorunlarıyla ilgili ve beni de çağırıyorlar. Ben de yeni Çalışma Bakanlığı’ndan ayrıldığım için ilginç gelen bir konu. Ben gittim bazı Türk uzmanlar da vardı ayrıca Türkiye uzmanı bir çok Amerikalı vardı toplantıda. Fakat her Allah’ın günü bir kaç gün sürdü bu toplantılar. Amerikalı uzmanlar Kürt sorununu gündeme getirdiler. O sırada böyle bir sorunun adı bile geçmiyordu ve o sorunu benimsemeye teşvik ettiler, tahrik ettiler. Orada Türkiye’den gelen uzman arkadaşlarımızın hepsi hayretler içinde kaldılar...
       
       Mithat Bereket: 1960’larda oluyor değil mi?
       
       Bülent Ecevit: Ben Çalışma Bakanlığından yeni ayrıldım onun için de beni çağırıyorlar sandım ekonomik ve sosyal görüşünü. Üstelik hiç ekonomik ve sosyal sorunlar değinilmedi ve bizi Kürt sorunununu benimsemeye kışkırtıcı konuşmalar dinledik. Yani bu olaylar yeni değildir, tabi bütün Amerikalılar, bütün Amerikalı yöneticiler böyle düşünürler, böyle davranırlar diye aklımdan bile geçmiyor. Çünkü Amerika çok toplumcu bir ülkedir, çok açık bir ülkedir, yönetimlerin en üst köşelerinde bile bir birilerine ters düşen politikacılar vardır bazen. Bütün Amerikalılar böyledir demek aklamdan geçmiyor ama böyle Amerikalılar da vardır, zaten böyle Batı Avrupalılarda pek çoktur.
       
       Mithat Bereket: Özellikle Kuzey Irak tarihine baktığınızda, Kürtlerin tarihine oradaki. Batının 1900’lülerden beri ilk önce İngilizler, sonra Amerikalılar orada bir Irak Kürdistan’ı kurma konusunda çalışmaları var. Ne dersiniz sonunda bu kuruluyor mu yada kuruldu mu? Çünkü orada fiili bir yönetim de var aslında.
       
       Bülent Ecevit: Aslında Kuveyt olayından sonra daha kolaylıkla açılır hale geldi malesef.
       
       Mithat Bereket: Peki bütün bizim bu açıklamalarımıza Amerikalılar neler diyorlar?
       
       Bülent Ecevit: “Asla federal devlete izin vermeyeceğiz...”
       
       Mithat Bereket: Bunu söylüyorlar mı? “Federal devlet istemiyoruz” diyorlar mı?
       
       Bülent Ecevit: Ama bildiğiniz gibi bir yandan da o iş yürüyor.
       
       Mithat Bereket: O zaman kendi insiyatifimizi kullanmamız gerekiyor. Bu Tommy Franks’in gelişini neye bağlamak gerekiyor, Orgeneral Tommy Franks’in önümüzdeki Pazartesi gelişini siz nasıl görüyorsunuz? Yani ne isteyecekler bizden?
       
       Bülent Ecevit: Geldiği zaman öğreniriz.
       
       Mithat Bereket: Ama her halde hazırlıklıyız da?
       
       Bülent Ecevit: Tabi her olasılığı akla getiriyoruz ama kesin bilemeyiz.
       
       Mithat Bereket: Tabi burada özellikle Amerika’nın Saddam’dan sonra nasıl bir Irak planladığı konusunda bize telkinleri neler? Yani görüşmelerde ne diyorlar? Hani “federal Irak istemiyoruz” diyorlar. Peki ne yapacaklar yerine, söylüyorlar mı?
       
       Bülent Ecevit: O belli değil, o yönde her hangi bir telkin getirilmiyor. Sadece “merak etmeyin Kürt devleti kurulmayacaktır” diyorlar. Ama nasıl kurulmayacak? Fiilen kurulmakta oluşumu nasıl izah ediyorlar bunlar belli değil.
       
       Mithat Bereket: Bir başka korku var, bir konu daha var doğrusu Amerika Saddam’a karşı Kuzey Irak’daki Kürt grupları kullanmak isterse bizim tavrımız ne olur Türkiye olarak?
       
       Bülent Ecevit: Çok zor sorunlar bunlar, üstesinden gelmeye çalışacağız.
       
       Mithat Bereket: Peki Saddam Hüseyin ne yapar? Siz Irak’ı çok iyi tanıyorsunuz, Saddam Hüseyin ile görüştünüz. Yani olası bir savaş durumunda ne kadar varlık gösterebilir, bu savaş nereye doğru gidebilir?
       
       Bülent Ecevit: Bir Vietnam değil Irak, bir Afganistan hiç değil. Siz Kuveyt olayları sırasında gittiniz gördünüz oraları. Bir kere Arap ülkeleri arasında laikliğe en bilinçli benimsemiş ülkelerin başında Irak gelir. Yani çağdaş bir yapısı vardır Irak’ın, kadınlar daha serbesttir, diğer Arap ülkelere göre. Çok iyi yetişmiş teknokratları vardır. Mesela üç defa gittim o olaylar sırasında. İlk gittiğimde Bağdat’da çok önemli tamamen yıkılmış, yokolmuşlardı. Bir kaç hafta sonra gittiğimde o köprü tamamen onarılmıştı ve sırf Iraklı uzmanlar, mühendisler tarafından. Yani iyi yetişmiş kadroları vardır ve orada yapılacak bir harekat öyle kolay bir sonuç verecek harekat değildir. Amerikalı dostlarımızın bunu da göz önünde tutmalarını dilerim. Aslında bu Kuzey Irak, Irak konusunda çok fazla soru var, ben de onun için biraz uzun tutum ama bir soru daha alacağız, kameralarımıza bir soru bu. Bir öğrenci, Erkut Boz’un sorusu oldukça ilginç onu bir dinleyelim beraber ve ondan sonra tekrar devam edelim sohbetimize. “Sayın Ecevit Irak Savaşına girecek miyiz, kendi siyasetimizi kullanarak savaşa girmeme hakkına sahip miyiz?” Yani Irak Savaşı’na girecek miyiz Amerika saldırmaya karar verirse ve kendi insiyatifimizi kullanarak savaşa girmeme hakkına sahip miyiz, bunu yapabilir miyiz diye soruyor.
       
       Bülent Ecevit: Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Bir kere kesinlikle kendi irademizle Irak’daki bir savaşa giremeyiz, girmeyi kabul etmeyiz. Ama bize rağmen şeyler olabilirse o başka bir şey. Ama biz kendi irademizle böyle bir harekata girmeyiz. Özellikle genç kuşaklarımızın yeniden o 60’ların başlarında olduğu gibi, 70’lerde olduğu gibi acı durumlarla karşılaşmasını asla düşünmeyiz, asla içimize sindiremeyiz. Onun için elimizden geldiğince harekatı önlemeye çalışacağız. Tabi en olmayacak olasılıkları bile düşünmek gerekir politikada. Bir olumsuz ama uzak bir olarak şunu da düşünüyoruz: şimdi Sayın Başkan Bush göreve geldiğinden beri nerdeyse hergün bir Irak’a karşı askeri harekattan söz ediyor ama askeri harekat bir türlü olmuyor. Ve görüştüğümüz zaman Amerikalı uzmanlarla, yetkililerle onların böyle bir harekata henüz hazır olmadıklarını öğreniyoruz, bunu açıkça ifade ediyorlar resmi görüşmelerde. O zaman aslı da böyle devam ediyor. Acaba dediğim gibi iyimser olasılık denilebilir buna. Acaba Amerikalı dostlarımızın Irak’a bir askeri harekat niyeti yok da bu harekat olasılığını sürekli ayakta tutup Irak yönetimini, Bağdat yönetimini canından bezdirmek mi istiyor bu akla gelen bir şey. Yoksa iki haftada böyle bir harekata başlayabilirdi ama yapmadı.
       
       Mithat Bereket: Ama bu Orgenaral Tommy Franks’in gelişi Türkiye’ye ve bölgeye önümüzdeki hafta sanki artık yavaş, yavaş zamanı geliyormuş gibi bir his uyandırıyor. Buna ne dersiniz?
       
       Bülent Ecevit: Tabi yani bu izlenimleri ediyoruz. Yanlız Orgenaral değil Türkiye’ye sürekli heyetler geliyor, gidiyor, davet ediliyor. Ben dediğim gibi asıl olasılık bu. Fakat akla uzak gelen bir olasılıkda acaba oyalıyarak, oyalıyarak kontrol altında tutmak meclisi ve Bağdat yönetimini...
       
       Mithat Bereket: Bir bakşa soru var, belki kötümser açısı bu işin. Yani bu iş gegrçekten devam ederse nereye gider diye Ali Güvenç’in bir sorusu var. Türkiye’nin Irak operasyonunda ABD’yi açıkça desteklemesi Türkiye’nin de El Kaide terörünün hedefi olmasına yol açmaz mı?
       
       Bülent Ecevit: Artık elimden geldiği kadar tedbirlerimizi alıyoruz ve Allah’a dua ediyoruz.
       
       Mithat Bereket: Aslında çok fazla soru var Irak konusunda ama hemen hemen hepsini sizinle konuştuk. Bir tek yanlız sizin tahminizi almak isityorum, iyimser şeylerden bahsettiniz ama Amerika saldırırsa sizce ne zaman saldırır yada ne zamandan önce saldırmaz?
       
       Bülent Ecevit: Onu bilemiyorum. Sayın Bush iktidara geldikten sonra bir, kaç ay sonra bu harekata yelkan çemek istiyor olsaydı yapabilirdi. İki olasılık var ya göze alınamayacak bir olasılık değerlendiriyordur. Kendi çevresindeki uzmanlar bu konuda bazı şeylerde bulunuyorlardır ve bu kolay göze alınacak harekat değildir diye. Bir ihtimal de olasılık bu ve bir olasılık da dediğim gibi. Hala ne yapmak istediğini Amerika’nın anlayabilmiş değiliz.
       
       Mithat Bereket: Yani görüşmelerde bunu açıkça söylemiyorlar mı yada çıkmıyor mu bu?
       
       Bülent Ecevit: Askeri harekata kararlı olduğumuzu ifade edecek her şeye seviniyorlar ve sırf noktalarda, son aylarda bir yıldan beri, hatta daha uzun zamandan beri bu söyleniyor ama bir adım da atılmıyor.
       
       Mithat Bereket: Kuzey Irak’ı konuştuk, uzun uzun konuştuk çok fazla konuştuk ama en az gelen sorular seçimler, bundan sonra bülent bey ne yapmak istiyor, DSP nereye gidiyor soruları var. Ayla Sarıışık’ın bir sorusu var “3 Kasım’da yapılacak seçim Türkiye’nin kaderini değiştirecek mi? Sizce bu seçimin yapılması doğru muydu, beklentileriniz neler, partinizin genel başkanlık görevini ne kadar daha sürdürmeyi düşünüyorsunuz?”
       
       Bülent Ecevit: Aslında DSP olarak bizim düşündüğümüz anayasanın belirlediği Nisan 2004’den önce seçim yapılmamasıydı. Ama ben başından beri inanıyordum ve koalisyon ortağımız iki lider ve Sayın MHP ve Sayın ANAP Genel Başkanları zaten şimdi kesin tarihini hatırlamıyorum bu yılın ilk yarısında Nisan 2004’den önce kesinlikle seçim yapılamaz demişlerdi çünkü biz çok büyük işler başardık ve başladık. Fakat bu arada tabi ekonomi düzlüğe çıkarılıncaya kadar halk bazı sıkıntılar çekti. Bizim önümüzde bir buçuk yıl daha var biz bu bir buçuk yılı yaptıkarımızı anlatmak ve yaptıklarımızın senelerini halka duyurmak için değerlendirmemiz gerekti dediler. Biz de o düşüncedeydik. Fakat iki hafta sonra kadar her iki lider gerek Sayın Bahçeli, Sayın Yılmaz hala anlayamadığım nedenlerle sözlerini geri aldılar ve 3 Kasım’dan önce seçim yapılmamalı dediler. Neden bunu dediler oysa her bakımdan Nisan 2004’de yapılması şarttı. Dediğim gibi ondan önceki üç buçuk yıllık hükümet döneminde pek çok iş başardık, Türkiye’nin uzun yıllar ihmal edilmiş sorunlarına çözümler getirdik ve buna senelerini de ucu ucuna almaya başladık. Düşünün ki her ay enflasyon hızı, yani hayat pahalılaşma hızı yüzde altmışlara, yüzde yetmişleri, yüzde ellileri buluyordu. Fakat yılın ikinci yarısından itibaren hele sonlarına doğru enflasyon hızı sıfırlara başladı, üretim artmaya başladı, işçilerin, memurların bazı hakları tanınmaya başladı. Tam bu aşamada bizim bazı arkadaşların seçime koşmaları aslında benim anladığıma göre siyasal bir intilardı.
       
       Mithat Bereket: Biraz evvel söylediniz, Sayın Derviş ilk bunu erken seçim tartışmasını ortaya attı sonra da hükümet ortığınız Sayın Bahçeli 3 Kasım’da olsun diye ilk tarihi telafuz eden oldu. Neden tartışmalar yaşandı aranızda?
       
       Bülent Ecevit: Düşüncelerini anlayamadığım için, neden öyle davrandıklarını anlayamadığım için bir şey bilemiyorum. Çünkü defalarca söyledim neden bu liderler kararlarını değiştirdiler. Çünkü yanlız Türkiye’nin aleylerine değil, kendi aleyhlerine olacağı belliydi ve nitekim öyle oldu. Onu anlayamadım. Ona rağmen hiç değilse DSP, hakkı sonucu alır diye umuyorum.
       
       Mithat Bereket: Bir başka soru var, Faik Arpalıklı’nın sorusu. Seçimden sonra uygun bir zamanda genel başkanlıktan ayrılacağınızı söylüyorsunuz. Yerinize aday göstermeyi düşünüyor musunuz? Kimi işaret edeceksiniz? Ve yerinize gelecek genel başkanın CHP ile ileride bütünleşmesi sizi kaygılandırıyor mu? Bu kaygıyı taşıyor musunuz?
       
       Bülent Ecevit: Son zamanlarda açıkça ifade ettim ki seçimlerden sonra ben, genel başkanlıktan ayrılacağım dedim. Onu birkaç ay önce de söyleyemezdim,söylemeye cesaret edemezdim. Fakat grubumuzdaki bölünmeden sonra çok sağlıklı bir yapı ortaya çıktı, DSP içinde. Yani, DSP kültürü, bilinçli olarak özümsemiş grup ortaya çıktı. Ve ilginçti, bu yeni bakanları belirledik tabi grubumuzda. O yeni bakan arkadaşlarımız, üç ay içinde çok büyük başarılar gösterdiler. Yurdu karış karış dolaştılar. Çok ilginç tedbirler aldılar, politikalar geliştirdiler. Her bakımdan halkla çok iyi diyalog kuruyorlar. Onun için ben kıvançla şunu söyleme durumuna geldim. Ben, artık vicdan huzuru içinde genel başkanlık yetkimi, kendi partimin yetkililerine, seçeceği arkadaşlara bırakabilirim,dedim. Gözüm arkada kalmadan... Onun için kararım öyle. Seçimden sonra bir kurultay yapıp, arkasından kurultayda seçilecek bir partilimizin göreve gelmesini sağlayacağız.
       
       Mithat Bereket: Herhangi birini işaret edecek misiniz?
       
       Bülent Ecevit: Hayır, herhangi bir işaret etmek gibi bir düşüncem yok. Buna ihtiyaç duymayacağımı düşünüyorum. O kadar güveniyorum grubumuza... Ve siyaseti de bırakmayacağım.
       
       Mithat Bereket: Bundan sonra DSP ile ilgilenecek misiniz?
       
       Bülent Ecevit: Elbette ilgileneceğim, bizim CHP ile yollarımız başından ayrılmıştı. Ama son seçim kampanyasında da hem CHP pek bize sıçratmadı, biz de CHP’ye sıçratmadık. Ayrı yollarda, yolumuza devam ediyoruz. Ve genel başkanlığı bıraktıktan sonra da partiyi bırakmayacağım. İyi bir partili olmaya özen göstereceğim.
       
       Mithat Bereket: Daha önce bunu yapamazdım, dediniz. Şimdi, bir iki ay, hatta belki üç ay öncesinde gerçekten sık sık dile getirildi. İşte, Bülent Ecevit, yoruldu, yaşlandı, artık bıraksın. O dönemde şimdi ayrılanlar Sayın Cem, Sayın Derviş, Sayın Özkan olsun partideydiler. O dönemde niye yapmadınız, niye yapamadınız?
       
       Bülent Ecevit: Dediğim gibi uzun zaman politikanın içinde kalmış bir insanım. Partinin içinde beni rahatsız eden bazı özellikler vardı, yaygın olmamakla beraber. Yaygın olmadığı şuradan belli. O gruptaki bölünme sadece grupta kaldı. Örgütümüzde olmadı. Dediğim gibi, yeni göreve gelen arkadaşlarımızın ne kadar bilinçli ve yeterli bir şekilde çalıştıklarını gördüm. Ve işte dediğim gibi, ben bu partiye, bu partinin yönetimini, vicdan huzuru içinde görevi bırakabilirim, deme noktasına geldiğimi hissettim.
       
       Mithat Bereket: Çok fazla soru var. Hatta şunu bile diyorlar. Hatta biraz cüretkarca diyorlar ki, yani o dönemde bir kurmayına bırakabilseydi, şimdi yaptığını o dönemde yapabilseydi...
       
       Bülent Ecevit: Hangi dönemde?
       
       Mithat Bereket: Birkaç ay önce, ayrılmalar olmadan önce. Çünkü ayrılanların hepsi aslında sizin ekibinizdi ve belki DSP çok daha güçlü bir şekilde bu seçimlere girecekti. Ve sayın Ecevit de bir anlamda o açıdan gerçekten çok önemli iş yapmıştı. Bu eleştirilere ne diyordu?
       
       Bülent Ecevit: O dönemde daha güçlü olarak seçimden çıkabileceğimiz düşüncesi doğru olmayabilir. Kimse bunun aslını bilemez ama dediğim gibi huzur içinde görevi devredebileceğimiz konusunda bazı koşullarım vardı. Nitekim bu koşulların haksız olmadığı da ortaya çıktı. Yani, aramızda hiçbir sorun olmadığı halde, bu arkadaşlarımız, gruptan ayrılan arkadaşlarımız, Amerika’dan geldi. Ve Türkiye’de koşulları yeterince bilmediği bir arkadaşımızın isteği işareti üzerine DSP’yi böldü. Ve ayrı bir parti kurmaya kalkıştılar. Onu da beceremediler, başaramadılar. Pek de haksız olmadığımı bu şekilde somut sonuçları bakımından ortaya çıktı.
       
       Mithat Bereket: Bugünün perspektifinden o günleri düşündüğünüzde, yani, bunu yapmasaydım, bu olmazdı dediğiniz var mı? Yoksa tamamen rahat mısınız?
       
       Bülent Ecevit: Aslında o belli olmaz. Yani, böyle geldi, böyle gitti. Artık fazla üstünde durmuyorum. Önemli olan DSP’nin kendi deneyimlerinden, başkalarının deneyimlerinden bir şeyler öğrenerek yollarına devam etmeleri. Dediğim gibi önemli olan şu. Bu DSP’nin bugünkü grubu ve bugünkü örgütü çok tutarlı davrandı ve davranıyor. Ve şimdi ben gönül huzuru içinde milletime seslenebilecek durumdayım. Ben bu partiye, katkıda bulundum, bu partiye yüzde yüz güveniyorum. Sizler de güvenin. DSP’nin henüz yapacağı çok büyük hizmetler var. Bu 3.5 yıllık hükümet döneminde daha önceki hiçbir hükümetin gerçekleştiremediği yasaları gerçekleştirdi. Yolsuzlukları önledi. Teröre karşı etkili mücadele verdi. Eğitim alanında çok büyük atılımlar yaptı. Saymakla bitmeyecekşeyler yapıldı. Yani, bizim daha yapacak işlerimiz var. Ben de dışarıdan o konuda arkadaşlarıma Allah izin verdiği ölçüde yardımcı olacağım.
       
       Mithat Bereket: Sedef Olgaç’ın bir sorusu var. Özellikle 3 kasım seçimleriyle ilgili. Siz istemediniz ama seçim kapıda. Soru şöyle: “3 Kasım seçimlerinden ne bekliyorsunuz? Bence şu anda çok fazla kendisinden bir şey beklenilmiyor ama kendisi umutlu mu seçimlerden?”
       
       Bülent Ecevit: Ben umutluyum. Bizim özellikle son aylarda DSP’ye yönelmiş olan korkunç entrikalara rağmen, son aylarda kendimizi giderek toparladık. Yani, DSP’ye Türkiye’nin ihtiyacı olduğuna içtenlikle inanıyorum. Hem iç politika bakımından hem çevremizde olup bitenler bakımından, DSP’nin Türkiye için vazgeçilmez bir unsur olduğuna kesinlikle inanıyorum.
       
       Mithat Bereket: Bir başka soru var. Nurhan Ateş’in sorusu şöyle: Sade bir vatandaş olsaydınız ve partiler arasında DSP olmasaydı, oyunuzu hangi partiye verirdiniz?
       
       Bülent Ecevit: Onu şimdiye kadar düşünmediğim için cevap veremeyeceğim.
       
       Mithat Bereket: Peki, sizin seçim tahmininiz nedir? Nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?
       
       Bülent Ecevit: Ben hiç seçim tahminleri yapmadım. Hem anketlere inanmadım, hiçbir zaman inanmadım. Hem de kendim seçim tahminleri yapmadım. Çünkü tahminlerde bulunmak adeta halka saygısızlıkmış gibi gelir bana. Ve ne olacağı da önceden kesinlikle bilinemez. Mesela bundan önceki seçimlerde hep anketlerle, DSP’yi çok düşük bir düzeyde göstermişti ama her seçimden sonra da daha gelişmiş olarak ortaya çıktı. Solun birinci partisi olduk. Ardından Türkiye’nin birinci partisi olduk. Onun için şimdi bazı olumsuz beklentiler olsa bile, bir takım şaşırtıcı, olumlu anlamda şaşırtıcı sorunlar da çıkabilir.
       
       Mithat Bereket: Bize gelen sorular genelde solun birliği konusunda sizden hala umut olduğu yolunda bazı sorular. Mesela Dilara Gözcü, bir iktisatçı. Sorusu şöyle: DSP’den kopmaların başladığı günlerde hem başbakan, hem siyasetin duayeni, hem de en eski sol partilerinden birinin başkanı olarak neden solun parçalanmasına izin verdiniz. Liderlikten vazgeçmeye hazır olarak sağlam bir birlik oluşturmanız hem Türk solunun geleceği hem de ülkemizin menfaatleri açısından daha iyi olmaz mıydı? Bu şekilde davrandaysanız, Türk milletinin gözündeki konumunuz çok daha farklı olmaz mıydı?
       
       Bülent Ecevit: 1999 seçimlerinden önce başka hiçbir partiyle işbirliği yapmadık. Yapmayı doğru bulmadık. Çünkü çok farklı yönlerimiz olduğuna inanıyorduk. Ve o sayededir ki solu Türkiye’nin birinci partisi durumuna getirebildik. Bu şeylere bakın, değişik partiler var, sol adı altında. Ama ne kadar birbirlerinden farklı yönleri var. Dediğim gibi biz bunu denedik. Solda çok karışık ortam var. Onun için tutarlı bir parti olarak vatandaşın karşısına ancak kendi kültürümüzü koruyarak çıkabiliriz, dedik. Ve halk bunu ödüllendirdi.
       
       Mithat Bereket: Bir başka olgu var. Özellikle son kamuoyu yoklamaları - siz fazla güvenmiyorum, dediniz- ama bununla ben yine de size sormak istiyorum. Çünkü bu tip sorular var. Bekir Çizmeci, bir işçi... Sorusu şöyle: İşçi ve emekli kesimin oylarının ciddi bir şekilde AKP’ye kaydığı görülüyor. Sizce bunun sebepleri nelerdir? Bu insanları en çok sahiplenmesi gereken düşünce, sol düşünce değil mi? Nerede yanlışlık yapıldı? Ya da nerede yanlışlık yaptınız?
       
       Bülent Ecevit: Tabi, son yıllarda zihinler de hayli karıştı. Benim başında bulunduğum hükümet, ilk birkaç yılında kaçınılmaz olarak bir takım uygulamalarda bulunmak zorunda kaldı. Ancak, son 1.5 yıla girdiğimizde düzlüğe çıkabiliyordu, hükümet. Onun için iktisadi bakımdan sıkıntı çekenler, hele meydanlarda öğlen vakti birer sandviç veya pide dağıtarak gönül ve oy toplama hevesine kapılan kimseler, öyle bir şeyi seçmiş olabilirler. Ama özellikle işçi kesiminin herhalde DSP’yi ihmal etmemesi gerekir. Çünkü DSP hareket aslında işçi partisi, işçi hareketidir. Bunu meydanlarda dağıtılan yiyeceklerden etkilenmeksizin Türk vatandaşımızın kanmayacağına inanıyorum.
       
       Mithat Bereket: Mustafa İşçi’nin bir sorusu var: DEHAP’ın ülke için tehdit oluşturacağını söylemiştiniz. Şimdiki seçimlere katılabilecek, biraz önce karar çıktı. Düşünceniz nedir? Farklı düşüncelerin temsiline neden karşı çıkıyorsunuz? Yasaklar çözüm mü?
       
       Bülent Ecevit: Farklı partiler olması demokrasinin gereğidir. Onun için HADEP ve DEHAP yanlısı olmamak hakkım vardır. Her başka vatandaş gibi... Ama ben hiçbir zaman şu parti kapatılsın, şu parti cezalandırılsın, demedim. Aksine HADEP ve AKP konusundaki kaygılarımla ilgili olarak vatandaşları uyarmaya çalışırken, hep şunu da ekledim. Ama biz, partilerin kolay kapatılmasından yana değiliz. Ben bu eleştirileri yapıyorum, kaygılarımı belirtiyorum. Ama benim bu eleştirdiği partiler de demokratik haklarını kullanmalılar. Bunu her seferinde söyledim. O bakımdan vicdanım rahattır.
       
       Mithat Bereket: DSP’den ayrılıp gidenler konusunda sorular var. Mesele diyorlar ki, bu gidenlerin, ‘aslında sayın Ecevit, bize git, dedi. Kal, deseydi, biz kalırdık’ yönünde açıklamaları oldu. Neden bu kişilere kal demediniz, diye soruyorlar.
       
       Bülent Ecevit: Kendileri ayrılmaya karar vermişler. Yapabileceğim bir şey yoktu.
       
       Mithat Bereket: Kırgın mısınız? Kırgın hissediyor musunuz?
       
       Bülent Ecevit: Şaşırmış haldeyim.
       
       Mithat Bereket: Yani, o dönemde...
       
       Bülent Ecevit: Şaşırmış haldeyim çünkü dediğim gibi belki bir-iki kişi dışında hiçbir arkadaşlarımızla bir kırgınlık nedenimiz yoktu bana göre. Neden böyle yaptılar? Neden ayrılıp, bir başka parti kurmak bir hamlede, nereden icap etti? İzahı kolay olmayan bir şey. Niye ayrıldıklarını bilmiyorum ki gelin tekrar diye, bir kusurum olsa onlara karşı o kusuru gidermeye çalışabilirdim. Ama öyle bir durum yok. Siyasal yaşamımın en ilginç, en anlaşılmaz hareketlerinden biri. Tam seçime giderken, durup dururken Amerika’dan gelen bir iktisatçı tavsiyesine uyup kendi partisini birdenbire terkeden kimselerle ne görüşeyim.
       
       Mithat Bereket: Biraz sırtınızdan bıçaklanmış ya da ihanete uğramış gibi hissettiniz mi?
       
       Bülent Ecevit: Nasıl yorumlarsanız... Öyle tabirler kullanmak istemem ama...
       
       Mithat Bereket: Pek çok badire atlattınız. Bazen küstünüz demeyeceğim de evinize döndünüz gerektiğinde, bunu da yapabildiniz, bunu da gösterebildiniz. Kimseyle konuşmadınız bir dönem. Yani, bu tip dönemlerden geçtiniz.
       
       Bülent Ecevit: Hayır. Kimseyle görüşmemek meselesi değil. Ben, 12 Eylül askeri darbesinden sonra o darbenin getirdiği koşullara uyarak bir parti kurmayı doğru bulmadım. O devleti kurmuş olan partinin devamıydık biz. Bir süre beklenmesi gerektiğini savundum. Fakat, bana hemen hergün ille biz bir parti kuracağız, ille sen bunun başında ol, görün diyorlardı.
       
       Mithat Bereket: O dönemde sanki Bülent Bey, küstü, istemiyor şeklinde algılandı. Onun için böyle sordum.
       
       Bülent Ecevit: Şunu söylüyordum. Bu yönetim bana yasaklar koydu. Sen, benden ne bekliyorsun. Ben, senin kuracağın bir partiye taraftar olunca... O zaman hep şöyle diyorlardı, bu gelenler... Senin adını kullanırız. O şekilde bir şeyler kazanırız diyorlardı. Onun için küsmek filan değil. Fakat gereksiz bir şekilde içime sindiremediğim bir şekilde benim adımı kullanmalarını doğru bulmadım. Herkese de kapıyı kapatmadım. Aksine hemen hergün ev dolup taşıyordu. Rahşan, herkese çaylar yapıyordu. Yani, kapımı kapatmak değil. Fakat, benim adımı şu aşamada kullanamazsınız diyordum.
       
       Mithat Bereket: DSP, barajı geçemezse, devam edecek misiniz?
       
       Bülent Ecevit: Böyle bir olasılığı düşünmek bile istemiyorum.
       
       Mithat Bereket: Hiçbir hazırlığınız yok mu? Hiç aklınıza getirmiyor musunuz?
       
       Bülent Ecevit: Niye düşüneyim? Bu parti, DSP, olağanüstü hizmetlerde bulundu. Olağanüstü işler yaptı ve yapabilecek durumda olduğunu gösterdi. Ve içinde bulunduğumuz uluslararası ortam, DSP gibi bir partinin görevde bulunmasını özellikle gerekli kılıyor. Onun için milletimizin DSP’yi iktidar olmaktan alıkoymayı düşünebileceğini bile aklıma getiremiyorum.
       
       Mithat Bereket: Sayın Bülent Ecevit, çok çok teşekkürler...

 

 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları