Home page
Haber Menüsü


Claude Lelouch ile son filmi üzerine
“Yaşam benim favori filmim” diyen ünlü Fransız yönetmen, sinemaya bakışını ve ülkemizde bu hafta vizyona giren ‘Bir Kadın... Bir Erkek... Ve...’ filminin çıkış öyküsünü anlatıyor...
NTV-MSNBC VE AJANSLAR
    6 Ekim—  Filmlerinde tanıklık ettiği olaylardan ilham alan yönetmen, “Hayatımda ne kadar çok şey olursa, o kadar çok şey beyaz perdeye yansıtabilirim. Ben sadece anlatıcı görevi görüyorum” diyor.  

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Son filminizle izleyicilerin büyük ilgisini çektiniz. Adeta başarı vaat eden bir gösterinin organizatörü gibi hareket ediyorsunuz. Kendinizi bu denli arka planda tutuşunuzun nedenini açıklar mısınız?

       Her şey iki gerçek öykü ile başladı. Filmdeki centilmen, iki yıl önce Films 13’te beni görmeye gelen Valentin adlı bir İngiliz... Valentin bana bir hediye getirdiğini söyledi ve kapıyı açar açmaz elime bir zarf tutuşturdu. Zarfın içinde 500’lük banknotlardan oluşan 50.000 franklık bir deste vardı. Şaşkınlığımı görünce, açıklama yapma gereği duydu: “10 yıl kadar önce Films 13’ün bodrumunda bir soyguna maruz kalmıştınız”. Kamera şakası falan olduğunu sandım ve işi espriye vurdum. Bana bu parayı neden iade etmek istediğini sordum. Şöyle dedi: “Bir buçuk yıl önce, beynimde tümör olduğu anlaşıldı. Yaşama şansımın yüzde on olduğunu söylendi. Ameliyathaneye girerken, “Ölmez de sağ kalırsam, tüm kurbanlarıma çaldığım şeyleri iade edeceğime kendi kendime söz verdim”; sonra bana hayat hikayesini anlattı. Çaldıklarından kazandığı parayla çok iyi yatırımlar yapmış, büyük karlar elde etmişti. Tüm çaldıklarını geri verdikten sonra bile refah içinde yaşayabilecek durumdaydı. O an, hepimizin geri verecek bir şeyleri olduğunu ve bunun sonraki filmlerimde kullanabileceğim harika bir metafor olduğunu düşündüm.
       “Itinerary of a spoiled child” filminin çekimleri sırasında da Zimbabwe’de, bir otelin barında şarkı söyleyen bir kadına rastladım. Çok güzel bir kadındı ve oldukça iyi bir şarkıcıydı. Bu tür barlar çok zavallı yerlerdir; kimse şarkıcıyı dinlemez. Müşterilerin kayıtsız tavrı her şeyi daha da dokunaklı kılıyordu. Meraklanmıştım. Kadına pek çok soru sordum. Talihsizliklerle dolu yaşam öyküsü beni derinden etkiledi. Onun yaşam öyküsüyle Valentin’in yaşam öyküsü arasında pek çok benzerlikler vardı. Bir çok şey bu ikiliyi bir araya getirebilirdi. O yüzden, rotalarını yeniden tayin ettim...
“Yaşam benim favori filmim. Bu gezegende 6 milyar insan yaşıyor ve muhteşem bir yönetmen sayesinde, hepsi de başrolde olduklarını düşünüyorlar.”

       Yaşam öykülerinden keyif alıyorsunuz. Bu ister kendinizin olsun, isterse karşınıza çıkan kişilerinki...
       Biraz basmakalıp gelebilir ama yine de söylemek istiyorum: Yaşam benim favori filmim. Bu gezegende 6 milyar insan yaşıyor ve muhteşem bir yönetmen sayesinde, hepsi de başrolde olduklarını düşünüyorlar.
       Sizi dinlerken insanı şaşırtan şey şu: Hayatınızla filmleriniz arasında sürekli olarak bir bağlantı var ve bu ikisi sürekli birbirlerini besliyorlar.
       Her zaman için yaşamımın benim işim olduğunu düşünmüşümdür. Öyle veya böyle tanık olmadığım olaylar haricinde herhangi bir şey hakkında konuşma konusunda aciz olduğumu düşünüyorum. Hayatımda ne kadar çok şey olursa, o kadar çok şey beyaz perdeye yansıtabilirim. Ben sadece anlatıcı görevi görüyorum. Bir olayı sindirip, analiz etmeden önce, o olaya kendi gözlerimle şahit olmalıyım. Ancak bu şekilde o olayı yeniden nasıl kurgulayabileceğimi kararlaştırabilirim. Her an bir olayı, bir cümleyi, yada bir hareketi yakalayabileceğim düşüncesiyle yatıp kalkıyor ve yaşıyorum.
“Ben sadece anlatıcı görevi görüyorum. Bir olayı sindirip, analiz etmeden önce, o olaya kendi gözlerimle şahit olmalıyım.”

       
       Senaryolarınız önceden yazılmasına rağmen, çekim sırasında ortaya ne çıktığını görebilmek için oyuncuların özgürlüklerini kısıtlamıyor, bazı şeylerin değiştirilmesine de izin veriyorsunuz..
       Aslında, ben hep bir değil dört tane film yapıyorum. İlki hayalini kurduğum film; ikincisi yazdığım film; ve dördüncüsü de kurgu aşamasından sonra ortaya çıkan film. Her aşama konuyu daha da belirginleştirmek ve bir üst düzeye ulaşabilmek açısından önem taşıyor. Bir üst düzeye her geçişimde, bir önceki ‘filmin’, evrenin, yetersiz ve eksik yönlerini görüyorum. Ama tabii ki en önemli evre filmin çekim aşaması.
       Bu noktada, daha önce düşünmüş olduğunuz tüm öğelerin geçerli olup olmadıklarını görüyorsunuz. Oyuncuları yönetme konusuna gelince, bir oyuncu gerçeklik aurası yaydığı ölçüde başarılıdır. İnsanların bilinçsizliğin görüntüleyebildiğimizde, yani kendilerini tamamen unuttuklarında, kontrolleri dışında bir şeyler ortaya çıktığında, bu auraya dokunabiliriz.
“Çocukken sinemaya gittiğimde, yönetmenin ve yazılı bir senaryonun varlığından habersizdim. Ben oyuncuları izlemeye giderdim.”

       Oyuncular, yetenekleri sayesinde, yazdığınız metni kendilerine uyarlamayı başardıklarında, sizi ister istemez yönlendirirler. İşte ben bu noktada devreye giriyorum.
       Filmlerimde, gerçeklik aurasının oyuncudan daha ön plana geçtiği sahneleri tercih ediyorum. Bu durum genellikle sahnenin sonunda ortaya çıkıyor. Oyuncu, zorunluluktan arınmış, ısınmış, sahne korkusunu yenmiş oluyor ve tekrar doğal bir insan haline geliyor.
       Bize öyle geliyor ki, öyle veya böyle, için bir filmin kompozisyonda en önemli unsur oyuncular.
       Çocukken sinemaya gittiğimde, yönetmenin ve yazılı bir senaryonun varlığından habersizdim. Ben oyuncuları izlemeye giderdim. Benim için, bir yıldız, sıradan bir filmde bile oynasa, görmekten mutluluk duyduğunuz kişidir. Her zaman söylenen şudur: İyi bir film yapmak için iyi bir hikayeye, iyi bir hikayeye ve iyi bir hikayeye ihtiyaç vardır. Bence aynı zamanda ve her şeyden önce iyi oyunculara ihtiyacınız vardır, çünkü onlar en önemsiz olayları bile çok çarpıcı hale getirirler.
       
CLAUDE LELOUCH KİMDİR?


       Duygusal filmleriyle tanınan deneyimli Fransız yönetmen Claude Lelouch, eleştirmenleri herzaman memnun etmese de geniş bir hayran kitlesine sahip. Lelouch, 1960 yılında çektiği ilk uzun metraj filmi ‘The Right of Man’den önce Cannes Amatör Film Festivali’nde 13 yaşında çektiği ‘La Mal du siècle’ ile ödüle layık görülmüş, ardından bazı televizyon yapımlarında ve reklam filmlerinda deneyim kazanmıştı. 1966 yapımı ‘A Man and a Woman’a kadar birçok başarısızlık yaşayan yönetmen, bu filmle tam bir baht dönüşü yaşadı. Lelouch, otomobil yarışçısı Jean-Louis Trintignant ile senarist Anouk Aimée’nin aşk öyküsünü anlattığı bu filmle hem Palme D’Or, hem de ‘En İyi Yabancı Film’ ile ‘En İyi Orijinal Senaryo’ Oskarlarını aldı.
       Ardından çektiği ve kendisine birkez daha ‘En İyi Yabancı Film’ dalında adaylık getiren 1967 yapımı Live for Life, ise başarılı bir TV muhabirinin bir süpermodel ile yaşadığı aşk uğruna evini ve eşini terk edişini konu alıyor.
       Lelouch 1969 yılında çektiği Life Love Death filminde çizgisini genişleterek kendisine konu olarak idam cezasını seçti. 1971 yılında ise yine farklı bir konuya değindi ve Simon the Swiss olarak da bilinen gangster filmi The Crook’a imza attı. Bunlara rağmen ses getiren filmleri yine güzel kadınların, yakışıklı erkeklerin ve cennet gibi mekanların kullanıldığı 1969 yapımı Love Is a Funny Thing ve 1987 yılında Amerika’da yeniden çekilen 1973 yapımı Happy New Year oldu. Yönetmen 1975 yılında çektiği


       And Now My Love ile senaryo dalında Oscar adayı olarak tarzın önde gelenlerinden olduğunu bir kez daha kanıtladı.
       Ancak, tüm bu ödüllere rağmen eleştirmenler, onun yalnızca yüzeysel karakterler ve yüzeysel meselelerle ilgilendiği kanısındaydı. Buna rağmen lelouch bildiğinden şaşmadı ve izleyicilerine aşkın binbirçeşidini derlemeye devam etti. 1981 yılında Bolero’yu 1983 yılında Edith and Marcel’i ve 1986 yılında da hit filmi A Man and a Woman’ın devam filmi olan A Man and a Woman: Twenty Years Later’ı çekti. 1987 yılında çektiği Bandits’de mücevher hırsızlarının romantik ve komik maceralarını filme alan yönetmen 1973 yılında Olympics film Visions of Eight’in bir bölümü olan The Losers’ı çekti. Yönetmenin son on yılda çekmiş olduğu filmlerden bazıları ise, 1993 yapımı ‘All That... for This?!’, başrolünde Jean Paul Belmando’nun rol aldığı 1995 yapımı Les Misérables, 1996 yapımı ‘Men, Women: A User’s Manual’, 1999 yapımı One 4 All ve 2002 yapımı And Now... Ladies and Gentlemen. Sanatçı son olarak 11 Eylül olaylarına sanatçı bakışını yansıtmak için çekilen ’11’09”01 - September 11’ adlı filme Fransa adına katkıda bulundu.
       Aşk filmlerinin vazgeçilmez yönetmeni Lelouch’un adı filmlerinin yanısıra Marie-Sophie L., Alessandra Martines ve Evelyne Bouix gibi isimlerle olan birliktelikleriyle de anıldı.
       
 
       
    TOP5 38. Rotterdam Film Festivali başladı  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları