|
|
2 Ekim Herkes Irak sorununa ve İngilterenin bu konuda Amerika ile ne kadar yakın biçimde saf tutacağına odaklanmış iken, İşçi Partisi Kurultayı, bambaşka bir konuda, ülke açısından çok daha önemli bir konuda muazzam bir devrimin ilanına, daha doğrusu teyidine sahne oldu. Özelleştirme konusunda bugüne kadar görece daha cilalı daha temkinli ve daha utangaç olan Tony Blair, bu kez işin adını açıkça koydu. |
İngiltere'de özelleşmeye karşı cephe Blair'den BM'ye Irak uyarısı Partisinden Blair'e şartlı Irak desteği Blair'den Saddam'a 'gözdağı' Bağdat: Blair dosyayı BM'ye göndersin |
|||
Özelleştirme, belki de yan kapıdan özelleştirme uygulaması sayılan kamu sektöründe Özel Sermaye Girişimi (Private Finance Initiative - PFI)nin, parti tarafından reddedilmesine rağmen Bu işi yapacam başka yolu yok diyerek kestirip attı. Ve, aynen şu ifadelerle dile getirdi: Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan ! Herkes bu sözleri bir yerlerden çok iyi anımsıyordu. Demir Lady, Margaret Thatcherın ünlü bir konuşmasından adeta bire bir alıntıydı bu sözler : You turn if you like..The Lady is not for turning...! Bu sözlerin sarfedildiği yıllarda, Avam Kamarasında İşçi Partisi saflarından yükselen bağırışlar arasında, gerek Bayan Thatcher gerekse bakanları istediğiniz kadar engel olmaya çalışın, bayat sol politikalara bu ülkenin geleceğini teslim edemem, diye karşılık veriyor ve elinin tersi ile itiveriyordu muhalefeti. MUHALEFET İŞÇİ PARTİSİNDEN GELDİ Tony Blair açısından durumun daha da ilgi çekici yanı, bu kez muhalefetin başka yerden yani muhalefetten değil, kendi partisinden gelmesiydi. Kamu sektörü çalışanlarının temsilcileri, sendikacılar PFInin özel sermaye desteği adı altında kısa bir süre içinde bu sektördeki kurumları ele geçireceği ve devletin yavaş yavaş eğitim ve sağlık alanlarını terkedeceği korkusunu dile getiriyorlardı. Ancak geçen 5 yıldır bu konuda niyetlerini açıkça dile getirmeyen ve kamudaki sıkıntıları sadece daha fazla yatırım vaadi ile, kimi zaman da bütçeden gerçekten daha fazla yatırım yaparak geçiştirmeye çalışan, ama sorunları hala gideremeyen hükümet, bu kez nihayet elini gösterdi. Maliye Bakanı Gordon Brown, kurultayın ilk gününde yaptığı konuşmada ilk atışları yaptı. Ardından, Salı günü Tony Blairin tarihi konuşması geldi. Ülkenin geleceği için Bold olmaktan sözeden Blair, bu kelimeyi defalarca ve ısrarla kullandı. İşçi Partisi lideri, amacını bundan daha iyi bir kelime ile anlatamazdı. İLK DEĞİŞİKLİKLER 1994TE YAPILDI Cesur.. Kendine güvenli.. Maceraya hazır.. Risk almaktan korkmayan.. Bu çizginin ilk ve en Bold örneğini, partinin başına ilk geldiği günlerde 1994 yılında İşçi Partisi tüzüğünün ünlü Dördüncü Maddesini (Clause 4) değiştirerek veren Blair, olağanüstü kurultayda temel sektörlerde Devletin egemenliğinin vazgeçilmezliğini yani devletçiliği esas alan maddeyi kaldırarak, Yeni Sol veya Üçüncü Yol politikaların ilk çanını çalmıştı. İktidarda ve tabii parti içinde giderek güçlendikçe, bu Üçüncü Yol (Liberal ve Sosyalin orta yerinde, yani sentezi) çizgisi, giderek birinci yola Liberal yola yaklaşmaya, Sosyal Yoldan uzaklaşmaya başladı. Hatta, bir aralar tüm Avrupada hatta dünyada çıkış yolu ve yenilik arayan Sosyal Demokrat, Demokratik Sol, Sosyalist hareketlere can simidi vazifesi gören Üçüncü Yolu son zamanlarda kimsecikler telaffuz etmemeye başladı. Blairin dünkü kurultay konuşmasında açıkça vurguladığı gibi, Eğitim ve sağlık alanları da dahil, yatırımı ve işletmeyi kimin yaptığı umurumuzda değil. Benim insanım, okul istiyor, hastane istiyor, öğretmen istiyor, doktor, hemşire istiyor. Bunları veremiyorsam, burada oturup paranın ve yatırımın nereden geldiğini tartışmanın bir alemi yok.. Siz, isterseniz oturup tartışın. Benim buna zamanım yok.. Nisan 1994deki Tüzük Kurultayında partide ateşlenen özelleştirme meşalesi, 1 Ekim 2002 günü Blackpoolda İşçi Partisi olağan Kurultayında, olağanüstü bir devrimi bu kez ülke çapında zafere ulaştırmanın işareti olarak daha güçlü yakılıyordu. Blairin konuşmasında birkaç kez vurgulanan ifade ile bu daha cesur, maceracı, risk almaktan korkmayan Bold çizginin adı da, belki bu yolda yeni etiket arayanlar için şöyle konuyordu : Modern Sosyal Demokrasi... YENİ UYGULAMALARA DİRENÇ GÜÇLÜ Peki, üzerinde tartışılan ve kamu sektörü çalışanları ile sendikacıların şimşeklerini üzerine çeken, kurultayın ilk gününde ezici bir çoğunlukla reddedilen bu yeni uygulama (PFI) ne anlama geliyor ? Kelime kelime tercüme edildiğinde Özel Sermaye Girişimi demek olan Private Finance Initiative, kaba özelleştirmeden farklı olarak özel sermayenin kenardan kamu sektörüne şırınga edilmesi. Bir zamanlar, Türkiyede Turgut Özalın Yap - İşlet - Devret modelini anımsatan iki değişik kısmi özelleştirme yönteminden biri. Bunlardan bir diğeri de PPP diye kısaltılan Public Private Partnership, yani Kamu Özel Sektör Ortaklığı. Bu iki yöntemin ortak yanı, kabaca kamu bütçesi üzerindeki yatırım ve işletme maliyeti yükünü azaltmak diye tanımlanıyor. PFI uygulamasında, yöntem şöyle çalışıyor. Örneğin, 10 milyon Sterline malolacak bir hastane inşaatı söz konusu diyelim.. Hükümet, hazineden çıkarıp 10 milyon Sterlin vereceğine ve personel işletme giderleri ile yüzmilyonlarca Sterlin tutacak bir süreci başlatacağına, özel sermayeye şunu söylüyor : İnşaatı sen yap, tesisi sen kur, personeli sen istihdam et, işletmeyi de sen üstlen. Seninle bir sözleşme yapalım. Ben sana, 25 yıl boyunca her yıl 1 milyon Sterlin ödeyeyim. Bu işten, kamunun karı ne ? Kamu bütçesinden yapılacak yatırımdan bir anda kurtulmak ve bu maliyeti zamana yaymak. Aynı zamanda işin büroksasisinden (istihdam, işletme, sendika baskısı vs.) kendini arındırmak.. Özel sektörün çıkarı ne ? Tabii, en önemlisi belli bir kar elde etmek. Yapmak istediği yatırıma (eğitim, saglık vb. Sektörlerde) kamu fonlarından alacağı destek ile bu sektörlerde daha kolay varolmak. Yani, bir anlamda, kamu - özel ortaklığı ile bu alanlarda daha kolay ve hızlı yatırımların ve işletmenin önünü açmak amacı yatıyor bütün bunların arkasında.. SENDİKALARIN TEPKİSİ BÜYÜK Blairin bu devrimine karşı çıkan sendikacılar ve Klasik sosyalist düşünce sahiplerine göre ise, bugün böyle başlatılan sürecin sonunda, bu sektörler tamamen özel sektörün eline geçecek ve devlet en temel görevleri arasındaki eğitim ve sağlık hizmetlerinden kaçmış olacak. Bu da, vatandaşın en temel haklarından biri sayılan her kesime parasız ya da ucuz kamu hizmeti hakkından arındırılmış olacak. Ya da daha açık bir ifade ile arka kapıdan içeri giren özelleştirme, bir gün evin gerçek sahibi olacak... Tony Blair, her ne kadar kurultay konuşmasında bu konudaki kaygıları yatıştırmak için, çalışanların haklarına zarar gelmemesi için, özel sektörü bağlayıcı koşullar getirileceğinden ve bu sektörlerin çalışanlarının korunacağını vaadettiyse de, sendikaların en korktuğu şey iki kanallı düzenlemeler döneminin açılması. Bir başka ifade ile, kamu kesiminde devlete ait işletmelerle devlet - özel sektör işbirliği ile işletilen yerlerde farklı uygulamaların başlaması. Tabii, sendikaların kafasındaki bir başka endişe de, bu yeni tür ortaklık işletmelerinde sendikal haklar konusunda özel sermaye sahibi ile kamunun yapacağı anlaşmalar. Daha da açık ifade edersek, özel sermaye kamuya ait statüdeki bir eğitim ya da sağlık kurumuna para koyup inşa edecek, işletmesini ve masraflarını üstlenecek, ama buraların işçisine memuruna nasıl davranacağı konusunda kamunun müdahalesi ile karşılaşacak mı? Modern Sosyal Demokrasinin giriştiği yeni macerada, herhalde bu soruların yanıtları vardır. Öyle ya, Blair Bold olmaktan, yani cesur olmaktan ve risk alabilmekten sözediyor. Blairin ve peşinden gidenlerin-gideceklerin bir bildiği vardır. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||