Home page
Haber Menüsü


Gerilim ve şiddetin ressamı Brian De Palma
Sinemalarımıza bu hafta gelen “Femme Fatale-Öldüren Kadın” filmiyle gündeme gelen usta yönetmenin kariyer öyküsü.
NTV-MSNBC
    22 Eylül—  Son olarak “Mission Imposible” ve “Mission to Mars” filmleriyle izlediğimiz usta yönetmen, gerilim ve şiddeti görsel şölene dönüştürme yeteneği ile tanınıyor. Tabii bir de Hitchcock hayranlığı ile...  

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 
Babası ile birlikte
       11 Eylül 1940’da New Jersey’de doğan sanatçı Philadelphia’da büyüdü. Babası bir ortopedi cerrahıydı. Baba mesleği önemli çünkü usta yönetmen herzaman kana ve şiddete olan merakını babasını iş başında izlerken kazandığını söylüyor.
       Önceleri fiziğe meraklı olan De Palma, konunun eğitimini almak üzere Columbia Üniversitesi’ne başladı. Kısa süre sonra fikrini değiştiren sanatçı, önce tiyatro, ardından da sinema okudu. 1960’da çektiği ilk orta metrajlı filmi “Ikarus”dan sonra “6601224, The Story of an IBM Card” ve kendisine çeşitli ödüller getiren “Wotan’s Wake” geldi.
       
İLK UZUN METRAJ DENEYİMİ
       Brian De Palma ilk uzun metrajlı filmi olan “The Wedding Party”yi Sarah Lawrence Üniversitesi’nde okurken çekti. Yarı doğaçlama olan bu komedi yapıt aynı zamanda Robert De Niro ve Jill Clayburgh’ün ilk filmleri olma özeliğini taşıyor. Bu ilk filmin ardından, De Palma pek çok belgesel ve “The Responsive Eye” gibi kısa filmlere imza atmanın yanı sıra, New York Modern Sanatlar Müzesi’nde bir sergi açtı.
       Sanatçı ikinci uzun metraj filmi “Murder A la Mod”u 1967’de çekti. Bu film kaliteli bir gerilimdi ve Hitchcock’a gönderme yapıyordu. 60’lı yıllarda hüküm süren yerleşik kurumlar karşıtı tavır, De Palma’yı hiciv tarzı filmer yapmaya itti. Bunlardan “Greetings” Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı Ödülü kazandı; “Hi Mom” ise Amerikalı genç yönetmenler arasında üst sıralara yerleşmesini sağladı.
       
HOLLYWOOD’DAN VİZE
Ünlü Hollywood yönetmenleriyle birlikte. (Soldan sağa: Steven Spielberg, Martin Scorsese, Brian De Palma, George Lucas ve Francis Ford Coppola)

       Bundan sonra De Palma büyük Hollywood stüdyolarının dikkatini çekti. Yine de kendisine ilk büyük başarısını getiren çalışma, mütevazı ve bağımsız bir yapım olan “Sisters” oldu. Önceki filmlerindeki yarı doğaçlama tarzı geride bırakan sanatçı, yazım yapılandırma, görüntü planlama ve ritim gibi unsurlardaki yeteneğini ortaya koyarak en iyi Hollywood yönetmenleriyle eşdeğerde olduğunu kanıtladı.
       De Palma bu başarısından iki yıl sonra müzikal gerilim tarzındaki “Phantom of the Paradise”ı çekti ve 1975 Avoriaz Film Festivali’nde Büyük Ödül’e layık görüldü. 1976’da Paul Schrader’la birlikte yazıp yönettiği ve başrollerini Cliff Robertson ile Genevieve Bujold’un paylaştığı romantik gerilim “Obsession”ı, Sissy Spacek ile Piper Laurie’ye Oscar adaylığı getiren ve dünya çapında bir başarıya imza atan “Carrie” izledi.


       Nancy Allen, John Travolta ve Amy Irving’in de rol aldığı bu film, hâlen en iyi Stephen King uyarlamalarından biridir. Gerek son sahnesi, gerekse diğer sahneleri yıllar boyunca pek çok kez taklit edildi.
       
HITCHCOCK’A SAYGI
       De Palma organizasyon karşıtı filmlerin modasının yakında geçeceğini görecek kadar ileri görüşlü bir insandı. Bu yüzden “Sisters” filminde “Grand Prix” ve “The Boston Strangler” gibi 60’ların filmlerinde popüler olan “split-screen” tekniğini kullanarak, Alfred Hitchcock’u taklit etmeye başladı. De Palma “Sisters”da Hitchcock’tan esinlendiğini kabul etmekle kalmadı, aynı zamanda Hitchcock’un müzik yönetmeni Bernard Herrman’la çalışarak Hitchcock’a olan saygısının altını çizdi. “Obsession” da De Palma’nın Hitchcock’un “Vertigo”sunu taklit ettiği birkaç filmden biriydi ve bu film yönetmenin 360 derece kamera panlara merakını ortaya koyuyordu. De Palma’nın o zamana kadarki en başarılı filmi “Carrie”de, split-screen tekniğine geri dönüş görüldü. Öykü De Palma’nın özelliklerinden biri olan “ters şok” sonla bir kabus olduğu anlaşılarak bitiyor.
       
“DRESSED TO KILL” İLE GERİLİME DÖNÜŞ
'Scarface' filminin setinde Al Pacino ile birlikte
       De Palma 1977 yılında Kirk Douglas, John Cassavetes ve Amy Irving’in rol aldığı “The Fury”yi yönetti. Bu casus filmi, kültle politik kurguyu birleştiren bir yapımdı. 1978’de, Sarah Lawrence’taki öğrenci arkadaşlarının yardımıyla Kirk Douglas ile Nancy Allen’ın başrol oynadığı yarı otobiyografik bir film olan “Home Movies”i çekti.
       De Palma 1980’de tekrar gerilim türüne döndü ve Michael Caine , Nancy Allen ve Angie Dickinson’ın rol aldığı “Dressed to Kill”i yönetti. Ardından “Blow Out”u hem yazan hem de yöneten De Palma, bu filmde iki favori temasını işledi: Röntgencilik ve manipülasyon.
       1982’de senaryosunu Oliver Stone’un yazdığı aşırı şiddet içeren “Scarface”in yeni uyarlamasında Al Pacino ve Michelle Pfeifer’la çalıştı. 1984 yılında yönettiği “Body Double” Melanie Griffith’in de çıkış filmi oldu. Kendisine şöhreti getiren film türünü arkasında bırakan Brian, müthiş bir görsel destan olan “Untouchables”ı yönetti. Fillm başrol oyuncularından Sean Connery’ye Oscar, sinemaseverlere de Kevin Costner ve Andy Garcia’yı kazandırdı.
'The Bornfire of the Vanities'

       1989’da Michael J. Fox ve Sean Penn’in rol aldığı savaş filmi “Casualties of War”u, 1990’da Tom Wolfe’un hiciv tarzı romanından uyarlanan ve başrollerini Tom Hanks, Melanie Griffith ile Bruce Willis’in paylaştığı “The Bornfire of the Vanities” izledi. De Palma 1992’de John Lightow ve Lolita Davidovich’in rol aldığı “Raising Cain” ve Al Pacino’nun başrolünü canlandırdığı “Carlito’s Way”le gerilim tarzına dönüş yaptı.


'Mission Imposible'
       
İLK BİLİMKURGU DENEYİMİ
       Ünlü yönetmen, televizyon dizisi olarak büyük başarı kazanan “Mission Imposible”ı 1996’da filmleştirerek, Tom Cruise, John Voight, Emanuelle Beart ve Jean Reno’yu biraraya getirdi. Bu film uluslararası bir başarıya imza attı. Ardından gelen “Snake Eyes”ın başrolünde ise Nicholas Cage ve Gary Sinise vardı. İlk bilimkurgu çalışması olan “Mission to Mars”ta yine Gary Sinise başrolleri Tim Robbins, Don Cheadle ve Connie Nelson’la paylaştı. Yönetmen bu filmel dünyevi gerilim ve şiddeti bıraktı ama bu kez de bunları güneş sisteminde başka bir yere taşıdı.
       
ÖZGÜRLÜK ARAYIŞI
       Brian De Palma son filmi “Femme Fatale”ye dolayısıyla Fransa’ya götüren şey birnevi özgürlük arayışı, yani, kendisini bağırlarına basan büyük Hollywood stüdyolarıyla arasına mesafe koymak ve ‘Mission Imposible’, ‘Mission to Mars’ gibi filmlerin muazzam özel efektlerinden uzak durmak...
       Çoğu Amerikalı yönetmen gibi stüdyo sisteminin sağladığı imkanlardan yararalanmayı seven De Palma tüm gücü elinde tutan yapımcı, avukat, pazarlama departmanlarının katı ve stüdyocu tavrından hoşlanmadığını söylüyor.
       
‘FEMME FATALE’ ÜZERİNE
       Kara sinemaya has bir estetik tarzının kullanıldığı filmin çekimlerinde bu tarza zıt düştüğü halde çok hareketli bir kamera sisteminden yararlanılmış. Filmde kara sinema kategorisine girmesine izin vermeyecek kadar fazla kamera hareketi var. Ayrıca görsel hafızayla oynama konusundaki yeteneğiyle dikkat çeken yönetmen, bu filmde de tekrarlanan sahnelerle, gerçekliğe hafif dokunuşlarda bulunuyor.
       Brian’ın kostümler konusunda net fikirlere sahip olduğu söyleniyor. ‘The Bornfire of the Vanities’ de çevresi siyah beyaz giysili figüranlar tarafından sarılan Bruce Willis, diğer kadınların hepsi siyah beyaz giydiği halde, turuncu bir elbise giyen Melanie Griffith gibi... Benzer ayrıntılara “Femme Fatale”de de sıkça rastlıyoruz.
'Femme Fatale'nin setinde

       
“SAHNELERİ BİR RESSAM GİBİ PLANLIYOR”
       Filmin başrol oyuncularından Antonio Banderas, De Palma ile ilgili düşüncelerini “Tanıdığım yönetmenler arasında Brian görsel yetisi en gelişmiş olanı. Sahneleri bir ressam gibi planlıyor, saklamıyor ve oyuncuların 6-7 dakika aralıksız oynamalarına izin verirken, kamerayla karmaşık ve güzel hareketleri yakalıyor. Realizme pek aldırmaması ve sürekli olarak yaptıklarını doğrulama uğraşmaması da hoşuma gidiyor. Brian da, Almadovar ve Kubrick gibi karakterlerin her davranışını açıklama ihtiyacı duymuyor” şeklinde dile getiriyor.
       
Brian De Palma filmografisi

       
 
       
    TOP5 38. Rotterdam Film Festivali başladı  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları