|
11 Temmuz Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Hamza Keleş, Ankara 2 Nou DGMde düzenlediği basın toplantısında, Umut Operasyonu soruşturması sonucunda hazırladığı iddianame hakkında genel bilgiler verdi. |
![]() ![]() |
![]() |
|||||||
|
|||||||
![]() |
Savcı Hamza Keleş, Ankara 2 Nou DGMde düzenlediği basın toplantısında, Umut Operasyonu soruşturması sonucunda hazırladığı iddianame hakkında genel bilgiler verdi. Umut Operasyonu adıyla bilinen yasadışı Tevhid, Selam ve Kudüs Ordusu örgütlerine yönelik soruşturmanın bir bölümünün tamamlandığını bildiren Keleş, tamamlanan soruşturmayla ilgili 17 sanık hakkında iddianame hazırlandığını belirtti. Keleş, iddianamenin 7 bölüm, 61 sayfa ve 52 klasörden oluştuğunu kaydetti. İddianameye konu edilen örgütsel faaliyetlerin 1979, olayların ise 1987 yılından itibaren ele alındığını kaydeden Keleş, süreklilik arz eden örgütsel faaliyetlerin, sanıkların yakalanmalarına kadar sürdürüldüğünü ve bu bağlamda iddianameye alınan 22 olayla ilgili, 128 sanığın sorgulandığını söyledi. LAİK VE ATATÜRKÇÜLER HEDEFTE Savcı Keleş, örgütsel amaçla yapılan saldırıların bir taraftan laik, Atatürkçü, aydın ve bilim adamlarına diğer taraftan da Türkiyede misafir yabancı elçilik mensuplarına yöneltildiğini ifade etti. İstanbulda 6 Mayıs 2000de yakalanan sanıkların, 7 Mayıs 2000de Ankaraya getirilip sorgulanmaları sonucu faili meçhul olayların aydınlatılması yönünde önemli mesafeler alındığını belirten Hamza Keleş, Ankarada yakalanan sanıkların sorgulanmaları sonucunda Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı cinayetlerinin çözüldüğünü söyledi. DGM Savcısı Keleş, bu olayların çüzümünde ve bugüne kadar kamuoyunda faaliyetleri bilinmeyen yasadışı Kudüs Ordusu örgütünün Türkiyeye yönelik faaliyetlerinin ortaya çıkarılmasında, güvenlik kuvvetlerinin özverili ve başarılı çalışmaları olduğuna dikkati çekti. İddianamenin sadece, sanıkların beyanlarına değil, aynı zamanda kriminal raporlar, parmak izi incelemeleri ve bilirkişi raporları gibi teknik verilere de dayandığını kaydeden Keleş, soruşturmanın diğer bölümünün titizlikle sürdürüldüğünü dile getirdi. İDAM CEZASI İSTENENLER Keleşin hazırladığı iddianamede, sanıklardan Ferhan Özmen, Necdet Yüksel, Hakkı Selçuk Şanlı, Yusuf Karakuş, Muzaffer Dağdeviren, Abdülhamit Çelik, Fatih Aydın, Hasan Kılıç ve Mehmet Şahinin, Türk Ceza Kanununun (TCK) Anayasal düzeni zorla bozmaya kalkışmak hükmünü düzenleyen 146/1. maddesine göre idam cezasına çarptırılmaları istendi. DİKKAT ÇEKEN ÇELİŞKİLER İstanbulda gözaltına alındıktan sonra Ankaraya götürülen Abdülhamit Çelik ve Yusuf Karakuş, Mumcu suikastini gerçekleştirdiklerini itiraf etmişlerdi. Ancak Ankara Emniyet Müdürü Kemal İskender, bu iki sanığın polisi aldıttığını suikastleri Necdet Yüksel ve Ferhan Özmenin gerçekleştirdiğini açıklamıştı. Tüm bu gelişmelere rağmen Savcı Keleş, Abdülhamit Çelik ve Yusuf Karakuş hakkında da ölüm cezası talep etti. KELEŞ SORULARI YANITLAMADI Diğer sanıklar Mehmet Ali Tekin ve Talip Özçelik hakkında, TCKnın Devletin Emniyetine Karşı Silahlı Çete Kurma fiilini içeren 168/1 ve 3713 Sayılı Terörle Mücadele Yasasının yarı oranında ceza artırımını öngören 5. maddesine göre 22 yıl 6şar aydan az olmamak üzere ağır hapis cezaları istenen iddianamede, sanıklar Mehmet Kassap, Mehmet Gürova, Adil Aydın ve Murat Nazlı hakkında ise TCKnın yasadışı örgüt üyesi olmak fiilini düzenleyen 168/2 ve 3713 Sayılı Kanunun 5 maddesine göre 15 yıldan 22 yıl 6şar aya kadar ağır hapis cezası talep ediliyor. İddianamede, Arif Tarı ve Musa Kocanın da TCKnın yasadışı örgüte yardım ve yataklık fiiline ilişkin 169. madde ile 3713 Sayılı Yasanın 5. maddesine göre 4. 5ar yıldan 7. 5ar yıla kadar ağır hapis cezası isteniyor. Savcı Keleş, açıklamalarının sonunda, çelişkilere ilişkin soruları yanıtlamadı. İDDİANAMEDEN Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Hamza Keleş, Umut operasyonu sonrasında hazırladığı iddianamede, oluşumu İranda olan yasadışı Kudüs Ordusu Örgütünün, Türkiyeye yönelik faaliyetlerini yekdiğerinden habersiz ve gizli şekilde yürüttüğü, hedefin belirlenmesi ve eyleme konulmasını askeri kanatta görevli kişileri bıraktığı için uzun süre gizliliğini koruduğu ve deşifre olmadığını belirtti. İddianamede, sanıkların amaçlarının, Türkiyedeki mevcut anayasal düzeni silah zoruyla değiştirerek, yerine İran rejimine benzer bir İslam devleti kurmak olduğu belirtildi. İddianamenin giriş bölümünde, 1979 Şubatında Şahlık rejiminin yıkılmasıyla sonuçlanan Şii İhtilalin, irticai unsurlar arasında büyük bir ilgiyle izlendiği, Türkiyede İrandaki gibi bir devrim yapılabilir fikrine kapılan bazı kimselerin, ülke genelinde bu yönde propagandaya yöneldikleri ve çok yönlü ilişkiler geliştirdikleri kaydedildi. FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER Bu arada İran devriminden sonra Şah yanlısı veya devrime karşı olan birçok İranlının kaçarak Türkiyeye geldiği ve değişik bölgelere yerleştiklerinin gözlendiği bildirilen iddianamede, bu kişilere yönelik kaçırma ve öldürme olayları sonucu yapılan araştırmalarda, olayların bir kısmının faillerinin belirlenmesine rağmen, büyük çoğunluğunun bulunamadığı vurgulandı. Türkiyeye diplomatik misyon adı altında gelerek bir takım öldürme ve yaralama olaylarını doğrudan veya dolaylı olarak katıldığı ileri sürülen İran elçilik görevlilerinin durumunun Türk kamuoyu tarafından da yakından izlendiği bildirilen iddianamede, Türkiyede 1988den sonra yabancı elçilik görevlileri ile laik ve Atatürkçü görüşü benimseyip savunan bilim adamı gazeteci ve yazarlara karşı yaralama öldürme ile sonuçlanan saldırılan başladığı kaydedildi. HİZBULLAHA YÖNELİK OPERASYON Yasadışı Hizbullah İlim Grubuna yönelik İstanbulda yapılan operasyonlarda Hüseyin Velioğlunun ölü ele geçirildiği, kaldığı evde örgüte ait CD ve disketlerin bulunduğu hatırlatılan iddianamede, bunların çözümünde Tevhid adı altında bir oluşumun ortaya çıkarıldığı soruşturma sonucunda Hasan Kılıç, Yusuf Karakuş, Şeref Dursun, Abdulhamit Çelik, Mehmet Dağdeviren, Talip Özçelik, Fatih Aydın ve Mehmet Şahinin yakalandığı ifade edildi. İddianamede, soruşturma sonucunda çekirdek kadroya ulaşılarak, Tekin olarak bilinen Ferhan Özmenin yakalandığı, Özmenin beyanından hareketle sanık Necdet Yükselin durumunun açıklığa kavuşturulduğu, elde edilen diğer bilgi ve belgelerden de halen firarda olan Oğuz Demir ve Rüştü Aytufana ulaşıldığı anlatıldı. ELE GEÇEN SİLAHLAR Yüksel ve Özmenden alınan bilgiler doğrultusunda, Ankara-Sincanda çok miktarda silah ve patlayıcı ele geçirildiği, Özmen ve Yüksel yakalanıncaya kadar Kudüs Ordusu ve Türkiyedeki faaliyetleri konusunda bilgi edinilemediği vurgulanan iddianamede, dosya incelendiğinde Kudüs Ordusu örgütünün çalışma şekli ve çatısının deşifre olan örgütlerin çatısıyla tamamen farklı olduğunun görüleceği kaydedildi. İddianamede, oluşumu İranda olan yasadışı Kudüs Ordusunun, Türkiyeye yönelik faaliyetlerini yekdiğerinden habersiz ve gizli şekilde kültürel ve askeri şekilde organize ettiği, hedefin belirlenmesi ve eyleme konulmasını askeri kanatta görev alan kişilere bırakarak, gizliliği ve örgütün deşifresini uzun süre koruyabildiği belirtildi. TERÖR ÖRGÜTLERİNİN YAPISI Olaylar arasındaki bağlantı nedeniyle bazı hazırlık soruşturması dosyalarının birleştirildiği ifade edilen iddianamenin üçüncü bölümünde; yasadışı Tevhid/Selam-Kudüs Ordusu örgütlerinin kuruluşları, amaçları, yapılanma şekli, faaliyetleri ve bağlantıları hakkında bilgi verildi. İddianamede, yasadışı Tevhid örgütünün, 1985 yılında yayına başlayan Nurettin Şirin tarafından çıkarılan İstiklal Dergisi ve daha sonra çıkarılan Şahadet dergileriyle 1989 yılında Hasan Kılıç, Mehmet Ali Tekin, Nurettin Şirin ve Hakkı Selçuk Şanlının oluşturduğu grup tarafından çıkarılan Tevhid Dergisi etrafında toplanan ve İran rejimine benzer bir rejimin Türkiyede kurulmasını savunan, İran referanslı radikal kişilerin meydana getirdiği bir örgütlenme olduğu bildirildi. SELAM GRUBU Hasan Kılıç önderliğinde, 8 Mayıs 1993ten itibaren Zaman Selam Gazetesini çıkaran grubun, bir yıl sonra gazetenin adını Selam olarak değiştirdiği; 14 Kasım 1994te de Selam ve Kültür Dayanışma Vakfı kurulmasıyla birlikte Selam Grubu olarak anılmaya başlandığı kaydedilen iddianamede, Selam gazetesinin yayınına 1997 Kasımında son verdiği, ayrı bir kadro ile 1998 Ocak ayında Erdemli Bir Dünya İçin Selam adıyla yeniden yayınlanmaya başladığı ifade edildi. Tevhid Dergisi ile Zaman Selam ve Selam gazetelerinin çevresinde oluşan bu gruplarla devam eden oluşumun, zaman zaman yasadışı Hizbullahın İlim ve Menzil gruplarıyla da yakın ilişki içine girdiğine yer verilen iddianamede, bu örgütlerin amaçlarının ise Türkiyedeki mevcut anayasal düzeni silah zoruyla değiştirerek, yerine İran rejimine benzer bir İslam devleti kurmak olduğu vurgulandı. TÜRBAN EYLEMLERİ Bu örgütlerin faaliyetlerine de yer verilen iddianamede, bu eylemler üniversite gençliği arasında oluşturulan gruplarla başörtüsü, türban gibi güncel konularda bu kesimi kanunsuz toplantı ve gösteriye teşvik ettikleri kaydedildi. İddianamede, bu grupların Türkiyede çeşitli konulara ilişkin panel, toplantı, anma ve yardım kampanyaları düzenledikleri, bu kapsamda Ankara-Sincanda düzenlenen Kudüs gecesinde yapılan örgütsel faaliyet nedeniyle Selam Gazetesi yazı işleri müdürü Nurettin Şirin hakkında dava açıldığı ve Şirinin 17 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırıldığı hatırlatıldı. İRANDA RESMİ KUTLAMALARA DAVET Örgütün önde gelen isimlerinden Hasan Kılıç, Mehmet Ali Tekin, Mehmet Şahinin Bosna-Hersek ve Afganistan gibi bazı bölgelere gezi amacıyla gittikleri, gönüllü eleman göndererek, bu gezilere bizzat katılıp, anılarını kitap haline getirdikten sonra Selam Gazetesinin eki olarak dağıtıldığı ifade edilen iddianamede, Selam Gazetesinin yayın kadrosu içinde yer alan bazı kişilerin İran Kültürevi ve Büyükelçiliği tarafından düzenlenen resmi kutlamalara zaman zaman davet edilerek, katılmalarının sağlandığı, bu kişiler arasında sanık Hasan Kılıçın bulunduğu da belirtildi. İstanbuldaki operasyonda Hizbullah İlim Grubunun lideri Hüseyin Velioğlunun kaldığı evde bulunan disketlerin çözümünde Tevhid ile ilişkiler bölümünde, Tevhidin 1989 yılında kültürel çalışmalar ile oluşmuş bir grup olduğu; Hasan Kılıç, Avukat Şeref Dursun, Mehmet Şahin, Nurettin Şirin, Mehmet Ali Tekin tarafından meydana getirildiği, İrandan maddi yardım gördükleri, Tevhidin askeri boyutunun İran gizli servisi Sawama ile irtibatlı olduğu, birlikte Halkın Mücahitlerine yönelik eylemlerde bulundukları yönünde bilgilerin yer aldığı kaydedildi. KUDÜS ORDUSU ÖRGÜTÜ İddianamede, Kudüs Ordusu Örgütünün 1979da İran devriminden sonra kurulan Devrim Muhafızları içinde Kudüs Ordusu Teşkilatı olarak oluşturulduğu, amacının Türkiyede İslam dinini kullanarak önce toplumda karşıt gruplar oluşturmak, sonra bu gruplar arasında öldürme, bombalama, yaralama, adam kaçırma gibi olaylar yaratarak kin ve düşmanlığı körüklemek; güvensizlik ortamı yaratarak silah zoruyla mevcut anayasal düzeni değiştirip yerine İran rejimine benzer İslam devleti kurmak olduğu ifade edildi. İRANDAKİ KAMPLAR Örgütün kültürel yönden yapılanmasına da yer verilen iddianamede, Tebligat Teşkilatının İran İrşad Bakanlığı bünyesinde görülen bu birimin görevinin İran devrimi yanlısı yazarların hazırladıkları ve rejimin yayılmasını sağlayacak yayınların basılarak İran elçilikleri ve konsoloslukları kanalıyla bu ülke dışındaki ülkelere göndermek olduğu belirtildi. Hüseyin Şeriat Medarinin Genel Direktörlüğündeki Keyhan Gazetesinde Selahattin Eşin yetkili bir görevli olarak görüldüğü, Türkiyeden İrana gönderilen örgüt elemanlarının Eş ile irtibat kurdukları kaydedilen iddianamede, örgütün askeri oluşumuna ilişkin bilgi verildi. Kudüs Ordusunun Tahran, İsfahan, Meshed, Gazvin, Bushehr, Şiraz ve Kum kentinde birimleri bulunduğu kaydedilen iddianamede, örgütün eğitim kamplarının ise Kuzey İranda Muntazari, Esfahanda Cund-ul İmam, Şirazda El Muntazariye, Kereçte Beheşti, Ahvaz Bölgesinin batısındaki İmam Hüseyin kampları olduğu ifade edildi. GİDERLERİ HASAN KILIÇ KARŞILADI İddianamede, eğitim için İrana gönderilen elemanların gidinceye kadar masraflarının sanık Hasan Kılıç tarafından, İranda ise Sawama ve Kudüs Ordusu görevlilerince karşılandığını bildirdi. İddianamede, yasadışı Kudüs Ordusu Örgütünün faaliyetlerini ilişkin bilgiler de veriliyor. İrandaki Kudüs Ordusu biriminin devrimin korunması ve ihracına yönelik faaliyetleri bulunduğu, Türkiyede faaliyet gösteren Kudüs Ordusu Örgütünün İran-Irak savaşı döneminde İran dışındaki düşman güçlere karşı istihbarat çalışması yürüttüğü bu arada Türkiye topraklarındaki ABD üsleri ile boru hatlarındaki gelişmeleri izlediği kaydedildi. KUDÜS ORDUSUNA İRANLI YÖNETİCİ Kudüs Ordusu adlı birimi 1980-1990 yılları arasında Muhammet Bager Zolkadranın yönettiği, daha sonra yerine kasım Süleymanın geçtiği, Kudüs Ordusu içinde ele alınan her ülke için bir masa oluşturulduğu, Türkiye masasının başında da Ahmet Vahidi Ferdi adındaki şahsın bulunduğu kaydedilen iddianamade, Ferdiden sonra bu görevin Nasıra daha sonra ise Muhammed Tahiri adlı kişiye devredildiği belirtildi. Yasadışı Kudüs Ordusu Örgütünün Türkiye içindeki faaliyetlerini önce önemli günleri anma, daha sonra bazı bölgelerdeki savaşlara eleman götürmeye dönüştürdüğü belirtilen iddianamede, örgüte bağlı kişilerin İran dışındaki ülkelerde bağlantı kurdukları insanlarla istihbarat literatüründe maskeleme denilen yöntemle ticaret şirketleri, cami yapımları, vakıflara destek sağlama gibi faaliyetlerde bulundukları belirtildi. GİZLİ ÖRGÜT SAWAMA DEVREDE Yasadışı örgütün Türkiyedeki bazı yayın organları aracılığıyla kültürel faaliyetlerde bulunduğu belirtilen iddianamede, kültürel faaliyetleri organize eden sanık Hasan Kılıç tarafından Tevhid, Akademi ve Selam bürolarında oluşturulan sayıca az (2-3-4 kadar) grupları eğitim amaçlı olarak İrana gönderildiği kaydedildi. Tahran, Şiraz, Kum ve Meşhed bölgelerindeki eğitimi kamplarına gönderilen gruplaran sayıca az olduğu, ticari ve turistik amaçlı gezi görünümdeki gruplardan oluştuğuna dikkat çekilen iddianamede, eğitim için gönderilen elemanların masraflarının İrana gidinceye kadar Hasan Kılıç tarafından, İranda ise gizli örgüt Sawama ve Kudüs Ordusu görevlilerince karşılandığı vurgulandı. Bu kamplardaki bazı kişilere özel olarak bomba ve silah eğitimi verildiği, bu tip elemanların Türkiyede Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde doğrudan Kudüs Ordusuna bağlı ve bu örgütün amacı doğrultusunda eylem yapabilecek şekilde hazırlandıkları kaydedilen iddianamede, buna örnek olarak Ankara için Ferhan Özmenin, İstanbul için de Selçuk Şanlının hazırlandığı bildirildi. KUDÜS ORDUSU-SAWAMA İLİŞKİSİ İddianamede, Kudüs Ordusunun İran Gizli Servisi İstihbarat Bakanlığı olarak bilinen Sawama ile bağlantısı da irdeleniyor. Sawamanın İrandan kaçan rejim muhaliflerini devrime zarar vereceği düşüncesiyle kaçtıkları ülkede takibe aldığı, yakalanmaları ve öldürülmelerini prensip olarak kabul ettiği kaydedilen iddianamede, devrim sonrası İrandan kaçarak Türkiyeye yerleşen İranlılardan 9unun öldürülmesinde Sawama ajanlarının irtibatlı olduğunun tespit edildiği vurgulandı. 1990-1996 yılları arasında Türkiyede İran rejim amaçlı örgütlerin İran ile bağlantılarını Sawama ajanı olarak belirtilen Mahsun Karger Azat, Macit Shadkar, Muhammed Reza Behreuz Manaschnın sağladığı ifade edilen iddianamede, bu durumun halen İslami Harekat Örgütü davasında yargılanan İrfan Çağırıcının savcılık ifadesinde de dile getirildiği hatırlatıldı. Bunlardan bazılarının Türkiyede idari ataşe ve konsolos olarak 1991, 1992 ve 1995 yılında bulunduklarının tespit edildiği kaydedilen iddianamede, sanık Hasan Kılıçın Sawama ajanı olarak belirttiği İsmail Karacadağlı ile kendisini Selçuk Şanlının 1986da irtibatlandırdığını, Macit Shadkar ile 1988de Tahranda görüştüğünü, Manasch ile 1988de Karacadağlının Tahranda kendisini tanıştırdığını ifadesinde anlattığı bildirildi. Sawama ajanlarının yurtdışında daha çok ithalat ve ihracat şirketlerinde cami, okul gibi birimlerde görev yaptıklarının belirtildiği ifade edilen iddianamede, sanık Selçuk Şanlının ifadesinde İsmail Karacadağlı ile Ankarada Şamil Kitapevinde çalıştığı sırada irtibat kurduğunu söylediğine yer verildi. ANKARADAKİ BULUŞMA Ankarada 11 Kasım 1992de Ulus PTT binasında Sirous Karami ile Avrupa Otelinde Muhammet Rahbari adlı İranlının yakalandığı, bu kişilerin İrandan başka elemanın geleceğini belirtmeleri üzerine görevlilerce takibe alındığı bildirilen iddianamede, Avrupa Oteline 17 Kasım 1992de Ali Bakhari adlı İranlının geldiği, aynı gün otele Nadir (Nasır) adlı bir İranlının da geldiği, ancak Nasırın diğerleriyle görüştükten sonra otelden ayrılıp izini kaybettirdiği belirtildi. Karami, Rahbari ve Bakhari adlı İranlıların yakalandığı ve bu kişilerin ifadelerinde Türkiyeye İran istihbaratınca gönderildiklerini ve görevlerinin İrandan Türkiyeye ve Ankaraya gelen rejim karşıtı İranlıların tespit edilmesi ve tekrar İrana götürülmesi olduğunu açıkladıkları bildirilen iddianamede, bu kişiler hakkında Ankara 1 Nolu DGKde kamu davası açıldığı kaydedildi. | ||||
![]() |
|
![]() |
|||||||||||||||
![]() ![]() ![]() |
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||
![]() |