Home page
Haber Menüsü


 
ABD’de ahbap-çavuş kapitalizmi?!
 
Şirket karlarının yüzde 15’lere varan düzeylerde şişirildiği, SEC Başkanı Harvey Pitt’in “kredibilite”sinin sorgulandığı; kimsenin bilanço rakamlarına, sorumlulara ve düzenleyicilere inanmadığı bir ortamda piyasalarda güvenin kolay geri gelmeyeceği açık.
 
Dr. Ahmet K. Han
NTV-MSNBC
 
30 Temmuz—  Serbest piyasa ekonomisinin beşiği ve liberal iktisadın “uygulama” mabedi ABD, yaklaşık 30 trilyon dolar tutan dünya GSMH’sinin üçte birlik kısmını üretiyor. Bu devasa ekonomi yalnızca rakamsal büyüklükleri ile değil, bu büyüklüklerin ortaya çıkmasını sağlayan ekonomik uygulamalar ve bu uygulamalara kaynaklık eden felsefi ve kuramsal çerçevelerle de küresel bir etkiye sahip.

   
 
       
   
MSNBC News Ahmet Yeşiltepe: Wall Street'e eleştirel bir bakış
MSNBC News Qwest de skandallara karıştı
MSNBC News Bush yönetimi ekonomide olumlu görüntü peşinde
MSNBC News ABD Kongresi şirket reformunda anlaştı
MSNBC News Bush'tan Cheney'e destek
MSNBC News ABD Senatosu'ndan, yolsuz CEO'lara ağır ceza
MSNBC News Skandal Adelphia CEO'sunu götürdü
MSNBC News Enron'a dev bankaların adı karıştı
MSNBC News WorldCom iflas bayrağını çekti
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Söz konusu küresel etkinin çok yönlü yapısı ve değişik düzeylerdeki farklı görüngüleri dünya ekonomi-politiğinin bugünkü yapısının birer sonucu. Bu yapıya, sıklıkla sonuçlarını da kapsayacak biçimde, “küreselleşme” adı veriliyor.
       Küreselleşme temelde bir toplumsal-ekonomik süreçler bütünü. Kavramın konuyla ilgilenen düşünce insanlarının üzerinde mutabakata vardıkları bir tanımı henüz yok.
ABD’den muhasebe endüstrisine reform

       Ancak, küreselleşmeyi, her tür değer ve birikimin, günümüz dünya siyasal coğrafyasını belirleyen ulusal sınırları serbestçe aşabildiği bir toplumsal-ekonomik süreçler bütünü, olarak tanımlamak mümkün.
       Tanımda serbestiden kasıt, devlet eliyle uygulanan hukuksal ve pratik düzenlemelerin kısıtlamalarından mümkün olan en alt düzeyde etkilenmektir. Değerler dediğimizde insanoğlunun yarattığı kültürel ürünleri, birikimle ise maddi ürünleri kasıt ediyoruz.
       
TÜM SİSTEMLER İÇİN FELSEFİ ZEMİN
       Bugün için iş maddi ürünlere geldiğinde “dolaşım” ve “el değiştirme”nin -yani ticaretin- anlaşılmasında ve kavramsallaştırılmasında büyük sorunlar ortaya çıktığı söylenemez.
       Ancak unutmamak gerekir ki üretim araçlarına, ve bunların yarattığı ürünlerin ve refahın, bölüşümüne ilişkin sonuçlar doğuran tüm sistemler kendi meşruiyetlerine kaynak teşkil edecek bir felsefi zemine ihtiyaç duyarlar.
       Bahsi geçen felsefi zemin, fikirlerle olduğu kadar, rol-modellerin ve idealize edilmiş kurumların varlığıyla da beslenmelidir. Böylelikle çok geniş bir simgesel anlam alanı yaratmaktadırlar.
       
İDEAL ETKİN PİYASALAR...
       Küreselleşme için de durum farklı değildir. Savunucuları açısından fikri meşruiyeti liberal iktisadın serbest piyasa kuramının oluşturduğu düşünsel zemine oturan küreselleşme, insanlığı dünya ölçeğinde bütünleşmiş bir tam-rekabet piyasasına doğru götürmektedir.
       Bilişim teknolojisinin gelişiminde yaşanan sıçrama, gelişmiş kapitalist ülkelerin sanayi devriminden bu yana edindikleri tecrübelerle olgunlaşan kurumlarının varlığıyla birleşerek “ideal” etkin piyasaların gelişimini beslemektedir.
       Esasen “tam rekabet piyasası” son zamanlara kadar neo-klasik iktisat düşününün “pedagojik ve analitik amaçlarla kullanılan gerçekçilikten uzak ve varsayımsal” bir açıklama modeli olarak kabul edilmiştir.
       Ancak teknoloji ve kurumların eriştiği bugünkü noktada bahsi geçen etkin piyasalar, “ekonominin üretim kaynaklarının optimum dağılımının sağlandığı” bir piyasa strüktürü olarak tam rekabet piyasasını somut bir gerçekliğe -ya da bu gerçekliğe olası en yakın yapıya- dönüştürmektedir.
       Üstelik tüm bu gelişmeler sonucunda küreselleşmeye kaynaklık eden sosyo-ekonomik ve kültürel süreçler yol açtıkları iktisadi büyümeyle küresel refahın artışını da sağlamaktadır.
       Bununla da kalmayarak kaçınılmaz olarak, uzun vadede de olsa, fırsatların ve refahın bölüşümünde eşitliği de sağlayacaktır. Siyasal düzlemdeyse tüm bu gelişmeler liberal demokrasinin yaygınlaşmasını beslemektedir.
       O kadar ki, örneğin, Francis Fukuyama’ya göre, “insanoğlunun ideolojik gelişimi” sona ermiştir ve “batı tarzı liberal demokrasi…nihai hükümet biçimi olarak evrenselleşmektedir”.
       
CEO’LAR ROL-MODEL...
       İşte idealize edilmiş kurumlar ve rol-modeller tam da bu noktada devreye girmektedir. Küreselleşmenin işleyişi ve sonuçları açısından “ideal” piyasa örneği ABD piyasaları, “ideal” kurumların örneği ABD kurumları ve rol-modellerde, ciroları devlet bütçelerini aşan, “küresel ABD”(!) firmalarının CEO’ları ve Amerikan düzenleyici kurumlarının yetkilileridir.
       Bu arada kimi bireyler gündeme ve şartlara ilişkin olarak diğerlerine göre ön plana çıkabilmektedir. Bu kişilere biçilen roller kimi zaman bu kişilerin “cismani” varlığını çok aşan -hatta kimi zaman “uhrevi” noktalara ulaşan- standart mitoslarına dönüşmektedir.
       Beklentiler temelinde bakıldığında, küreselleşen dünyamızın ideal vatandaş profilini herhalde hiç kimse ABD başkanından daha fazla temsil etmemektedir.
       
21. YÜZYILIN ANAHTAR KELİMESİ
       Fukuyama’nın 21. yüzyılın anahtar kelimesi olarak nitelediği “güven”i kişiliğinde somutlaştıran klasik Hollywood filmlerinin; “kahraman şerifi”, “aile babası”, “dürüstlük timsali” Mr. Niceguy’ı Bay Başkan efsanesi bugünlerde ciddi biçimde sarsılmakta.
       Aslında “başkanlarda yalan söyler” şoku yeni bir şey değil. Gelmiş geçmiş en popüler ABD başkanlarından biri olan Bill Clinton’ın canlı yayında milyonların gözünün içine bakarak Bayan Lewinsky ile ilişkisi olmadığını söylediği hatırlardadır.
       O dönemde Cumhuriyetçi parti yetkilileri Clinton’ın özel yaşamına ilişkin “ahlaki nedenlerle” makamını bırakması gerektiğini şiddetle savunmuşlardı.
       Bugünlerde işler değişti. Dünyanın en yüksek cirolu şirketleri sıralamasında 6. olan Enron’la başlayan, Tyco, Qwest ve Xerox’la devam edip telekomünikasyon devi WorldCom’a kadar dayanan muhasebe skandalları küresel etkin piyasanın “ideal” modeli ABD borsalarını sarsarken, bu defa, “rol-modeller” Bush - Cheney ikilisi ticari “ahlaka” ilişkin şüpheler altında.
       
DOLAR VE WALL STREET’TE DÜŞÜŞ
       Enron’la başlayan skandallar zinciri yatırımcıların güvenini o ölçüde sarsmış durumda ki, toplam büyüklüğü 14 trilyon dolara yaklaşan ABD piyasalarında, sadece yatırım fonlarından, Haziran 2002’de gerçekleşen para çıkışı 20 milyar dolara ulaştı.
       FED’in faizleri dip seviyelere çekerek ABD ekonomisinin resesyonu atlatmasına çalıştığı, Euro’nun uzun bir düşüş trendinin ardından ilk kez dolarla bire bir seviyelere geldiği bir ortamda bu gelişme ABD ekonomisinin şiddetle ihtiyaç duyduğu yabancı kaynaklı para girişleri açısından son derece olumsuz bir haber.
       Unutmamak gerekiyor ki 1999’la 2001 sonu arasında yabancı yatırımcıların ABD hisse senedi ve tahvil piyasalarına soktuğu 1,3 trilyon dolar bu piyasaların aynı dönemdeki performansının arkasında çok önemli bir etkendi.
       Şimdilerdeyse, yabancılar halen 5 trilyon dolar değerinde Amerikan hissesini ellerinde bulundurmalarına rağmen, Dow Jones sanayi endeksi 19 Temmuz itibariyle gördüğü 8019,26 puanla, 11 Eylül sonrası indiği dip seviye olan 8235,81 (21 Eylül) puanın da altına inmiş durumda.
       
SİSTEMİN RUHUNU KAVRAMAK...
       Fakat skandallar sonrası ortaya çıkan başka bilgiler krizin saf ekonomik alanın dışına taşan daha derin sonuçları olabileceğine işaret ediyor. Bu sonuçlar krizin yol açtığı olumsuz ekonomik gelişmelerin etkilerinin daha da ağırlaşabilmesi riskini ortaya çıkarmakta.
       Son on yıldır Amerikan usulü serbest piyasa mantığının oturtamamış olan ülkeleri “ahbap-çavuş ilişkileri” içinde gerçek kapitalizmi “becerememekle” suçlayan Amerikan küreselleşme retoriği için bu önemli bir darbeydi.
       Unutmamak gerekir ki Asya Krizi sonrasında etkileyici GSMH büyüme performanslarıyla Uzak Doğu’nun kaplanları bile bu suçlamaların muhatabı olmaktan kurtulamamışlardı. “Suçlayıcılara” sorarsanız, eğer varsa, sorun sistemde veya işleyiş mantığında değil uygulayıcıların beceriksizliğinde ve sistemin “ruhunu” kavrayamayışlarındaydı.
       Ancak siyasal sistemde birbiri ardına ortaya çıkan “ilginç” ve “şüpheli” bağlantılar küreselleşmenin mabedinin ekonomik ve siyasal yapısının da biz “üçüncü dünya”cılara -ne yazık ki- yabancı olmayan sorunlardan bağımsız olmadığını gösteriyor.
       Kötü niyet ve yetersizlik faturaları ilkin piyasalarda halka arzları pazarlayan, analistler başta, yatırım bankacılarına, muhasebe firmaları ve bunların denetçilerine çıktıysa da kirlilik hızla yukarıya doğru yayıldı.
       
LAY-BUSH İLİŞKİSİYLE BAŞLADI
       İlkin Enron CEO’su Kenneth Lay ile zamanın Teksas Valisi George W. Bush arasındaki yakın ilişkiler basına yansıdı. Beraber jogging’e giden ikili birbirlerine son derece samimi üsluplarla kaleme alınmış mektuplar atmaktaydılar. Enron, Bay Başkanın kampanyasına hatırı sayılır bir destek de sağlamıştı.


       Ancak, Enron’un neredeyse Washington’daki politikacıların yüzde 70’ine benzer destek vermiş olduğu gerçeği tartışmayı genel olarak Amerikan kampanya finansman sistemi üzerinde çekince Bush yönetimi kısmen rahatlamış oldu.
       
HALLİBORTON’UN CEO’SU CHENEY...
       Bununla birlikte skandallar birbiri ardına patlamaya devam etti. Her bir patlayan şirketin ardından, yatırımcılara tavsiye ettikleri hisseler hakkında iç yazışmalarda “Bu kadar b..... olmasına inanamıyorum” diyen yatırım bankacılarının; WorldCom’un finans müdürünü 1.5 yıl toplantıya getiremeyen denetim şirketlerinin haberleri kamuya mal oldu. Mesele böylesine sıcak kalınca yalnızca başkana değil yardımcısı Cheney’e ait kimi şüpheli konular da gündeme gelmeye başladı.
       Başkan Yardımcısı Cheney, 1995’den Bush kampanyasına katıldığı 2000 yılına kadar dünyanın en büyük 377. şirketi olan Dallas Teksas’da üslenmiş enerji servisleri ve inşaat devi Halliburton’ın CEO’luğu görevini sürdürmüştü.
       Ortaya çıkan verilere göre şirketin 1998’de yaptığı bir muhasebe uygulaması değişikliği o yıl için gelirler kalemine fazladan 89 milyon dolar eklemesini sağlamıştı. The New York Times’a göre bu değişiklik 4 yılda Halliburton’ın gelirlerini 234 milyon dolar şişmesini sağlamıştı.
       Halliburton’ın bugünkü yönetimi CEO olarak Cheney’in bu değişiklikle ilgisi olmadığını savunmaktalar. Ancak tam da rakip Dresser Industries’ı yuttuğu bir dönemde şirketi Wall Street’in beklentilerinin altında kar açıklamaktan kurtaran bu değişikliği, şirketin tepe yöneticisinin dikkatine sunmaya deymeyecek bir karar olarak açıklamak pek kolay olmasa gerek.
       Eldeki verilerin ışığında konu sadece teknik bir düzenleme olmaktan öte açıkça stratejik bir karar gibi görünüyor. Üstelik şirket ABD Sermaye Piyasası Kurumu SEC’i, ve bu arada yatırımcıları, değişiklikten ancak bir yıl gecikmeyle haberdar etmiş bulunuyor.
       Bir sivil toplum kuruluşu olan Judicial Watch 10 Temmuzda Cheney’i sahtekarlık suçlamasıyla dava etti ve SEC Başkanı Harvey Pitt, Cheney’in Kurum soruşturmasından özel bir “bağışıklığı” bulunmadığını açıkladı.
       
ZARAR AÇIKLARKEN BUSH HİSSELERİ SATTI
       Bush cephesinde de benzer sıkıntılar mevcut. Bush, 1986 yılında petrol arama alanında faaliyet gösteren Spectrum 7’deki 600 bin dolar değerindeki hisselerini şirketi yutan Harken Energy hisseleriyle takas etti.
       İlginç bir nokta Harken’ın yuttuğu diğer şirketlerin yöneticilerinin çoğuna uyguladığı yaklaşımın aksine, babası Başkan Yardımcısı görevini yürütmekte olan, Bush’un “hizmetlerine teşekkür” edilerek oyunun dışında kalmaması, hatta Harken’ın Muhasebe Denetim komitesinde bir koltuk sahibi olmasıydı(!) -Futbol oyuncusu O. J. Simpson’ın Infinity yayın şirketinde aynı konumda görev yapmış olması Bush’un konumu için yeterli yetkinliğe sahip olup olmadığı sorusunu anlamsızlaştırıyor.-
       Takvimler 22 Haziran 1990’ı gösterirken, Harken’ın 23,2 milyon dolar zarar açıklamasından tam da 8 gün önce Bush 212 bin 140 Harken hissesini adedi 4 dolardan satarak 849 bin 000 dolar gelir elde eder.
       Diğer yatırımcılar Bush kadar şanslı -veya yatırım kabiliyetleri onunki kadar gelişkin- değildir. Harken’ın zarar açıklamasının ardından hisse 2,38 dolarla dip yapar. Daha sonra toparlayarak 3 dolarlar seviyesine çıkar.
       Bush satışı ancak 4 Mart 1991’de bildirir. SEC düzenlemeleri çerçevesinde zorunlu tutulandan tam 34 hafta geç! Aslında bu gecikmelerin Bush’da kronik halde olduğu anlaşılıyor. Zira 4 ayrı işlemde bu tür raporlama gecikmesi yapan Bush’un bu işlemlerde gerçekleştirdiği satışların toplamı 1.02 milyon dolar.
       Bush 1994’de Teksas Valiliği için kampanyasını yürütürken Harken satışı konusunda suçu formlarını “sümen altında” unutan SEC denetçilerine bulmuştu.
       Ancak, 3 Temmuz 2002’de Beyaz Saray sözcülerinin yaptığı açıklamada gecikmenin avukatlardan kaynaklanan bir “sekreterlik hatası” olduğu yönünde bir açıklama geldi(!?)
       
İNSİDER TRADİNG YOKMUŞ...
       Aslında Bush Türkiye siyasetine yabancı olmayan bir söyleme arkasını dayayabilecek konumda, “Biz beraat ettik.” Zira, Ekim 1993’de SEC Bush’un, komitedeki konumuna rağmen, Harken’ın gelirlerine ilişkin işlemi şüpheli kılacak “içeriden öğrenilmiş” bir bilgiye sahip olmadığına dair bir rapor sonucu soruşturmayı kapatmıştı.
       Fakat soruşturmanın yürütüldüğü dönemin çok büyük bölümünde baba Bush’un başkan olması, dönemin SEC başkanı Richard C. Breeden’ın baba Bush’un Beyaz Saray’daki hukuk ekibinden olması; soruşturma açısından kilit noktadaki SEC yöneticisi James E. Doty’nin Teksas Rangers takımını satın aldığında George W. Bush’un kanuni temsilcisi olduğunu resmin içine kattığınızda manzara bir hayli karışıyor.
       Tüm bunlara Bush’un karşılığı, “şirketler dünyasında iş muhasebe prosedürlerine geldiğinde bazı şeylerin bütünüyle siyah veya beyaz olmadığı”. “Şirket yöneticilerinin daha fazla sorumluluk almaları gerektiğini savunan” bir başkan için yaman bir çelişki.
       
KURUMSAL YATIRIMCININ GÜCÜ...
       Tüm bu yukarıdaki bilgiler, biz üçüncü dünyalılara pek de yabancı veya şaşırtıcı değil. Ne de olsa biz telefon konuşmalarıyla sonuçlanan banka ihalelerine, kasadan para çıkaran sekreter görüntülerine, genel anlamda rüşvete, kaynakların etkin dağılmadığı bir finans sistemine, devletin en büyük borçlu olarak reel sektörün kredi fonlarını kurutmasına alışığız.
       Ancak küreselleşmenin anavatanında siyasetle piyasaların bu biçimde iç içe geçmişliği, yolsuzluklar, şişirilen karlar, çıkar çelişkileri piyasaları dondurmuş durumda. Bir örnek vermek gerekirse, ülkemiz gibi gelişen piyasalarda, piyasanın yapısına ilişkin klasik ve haklı, bir şikayet konusunun manüpülasyon ve spekülasyona açıklık olduğu akla getirilmelidir.
       Bunun başlıca nedeni piyasa derinliğinin azlığı ve buna bağlı olarak fon derinliği oranca ağırlıklı bir kaç yatırımcının piyasanın yönünü belirleme gücüdür. Son skandallarla birlikte gelişmiş piyasalara ilişkin ortaya çıkan veriler bu alanda da yalnız olmadığımızı gösterir nitelikte.
       ABD piyasalarının yüzde 44’ünü, çoğunlukla çelişen ve çatışan çıkarları temsil eden, 75 adet büyük ölçekli yatırım fonu, emeklilik fonu, kişi ve diğer kurumsal yatırımcı kontrol etmekte.
       Bu “oyuncular” 401(k) emeklilik planlarının önde gelen müşterileri olan büyük firmaları sıkıştırmaktan kaçınmakta dahası kendi analistlerinin gerilen ilişkiler sonucunda şirketlerin üst düzey yöneticileriyle bağlantılarının kopması riskini de almamaktalar.
       
ARTIK KİMSE BİLANÇOLARA İNANMIYOR
       Küresel piyasaların “altın standardını” oluşturan Amerikan piyasaları, siyasetin, büyük yatırım bankalarının, risk ve kredi derecelendirme kuruluşlarının, denetim firmalarının şirket yöneticilerinin, kurumsal yatırımcıların, yatırım firması analistlerinin, nihayet başkan ve başkan yardımcısının da içinde olduğu bir hayaletler dansına başlamış durumda.
       Son beş yılda şirket karlarının yüzde 15’lere varan düzeylerde şişirildiği yönünde açıklamaların yapıldığı; SEC Başkanı Harvey Pitt geçmişte büyük denetim firmalarının en parlak avukatlarından bir olduğu için “kredibilite”sinin sorgulandığı; faizler taban düzeylerde olduğu ve şirketlerin karlılık beklentilerine ilişkin rakamlar resesyondan çıkışı müjdeler gibi göründüğü halde “kimsenin bilanço rakamlarına, sorumlulara ve düzenleyicilere inanmadığı” bir ortamda piyasalarda güvenin kolay geri gelmeyeceği açık.
       Üstelik güven arttırmaya yönelik reformlar çok hızlı ve sert yapıldığı takdirde zaten kan kaybeden piyasaların daha fazla baskı altında kalmaları, ortaya çıkması olası yeni skandallarla yatırımcıların kaçışının hızlanması riskleri de küçümsenmemeli.
       
KÜRESELLEŞME: HIZLI İNŞA EDİLMİŞ GÖKDELEN
       Bugün için görünen küreselleşmenin olması gerekenden hızla inşa edilmiş bir gökdelen olduğu. Elbette bu yorumdan küreselleşmeyi bütünüyle “kağıttan bir kule” olarak nitelemek sonucuna varmak gerekmiyor.
       Son 25 yılda dünya ekonomi-politiğinin yaşadığı büyük değişimi üzerinde taşıyacak etik ve regülatif alt yapıya ilişkin “altın standardının” nasıl olması gerektiğine ilişkin cevaplara henüz sahip değiliz.
       ABD’de ortaya çıkan manzara dünya ekonomisinin geleceğine ilişkin “tüm iyi fikirlerin” ve cevapların bu ülkede olmadığını açıkça ortaya koydu. Krizin siyasal boyutu bunun Schumpeteryen bir “döngü”den daha fazlası olduğuna işaret etmekte.
       Karşılaştığımız sorun Adam Smith’in “görünmeyen eli”nin, ekonominin kendi arz-talep dinamikleri içinde, çözebileceği bir büyüme - küçülme döngüsünden öte...
       İmanlı serbest piyasacıların tüylerini diken diken edecek olsa da, işin gerçeği, ABD’de ve bütün dünyada piyasaları düzenleyen mekanizma ve kuralların “yukarıdan” müdahale ile tekrar yapılandırılması gerekecek. Tüm bu değişimin en az bir yıl alacağını öngörmek gerçekçi olacaktır.
       Yatırımcı güveninin yeniden güçlenmesi için gerekli doğal gecikmeyi de hesaba kattığımızda, ABD tarzı küreselleşmenin fanatiklerinin göğüslerini gererek ve yüksek sesle Wall Street’i örnek göstermek için en az iki yıl daha beklemeleri gerekecektir. Bu iki yıl içinse strateji, sipere yat ve Bay Başkan’ın, yardımcısının veya bir başka yıldız CEO skandalının ortaya çıkmaması için dua et, olabilir.
       __________________________________________
       Dr. Ahmet K. HAN
       İstanbul Bilgi Üniversitesi
 
       
    TOP5 Bankaların kara tahtaları siliniyor  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları