|
TÜSİAD: Gerekiyorsa seçim tarihi belirlensin AB'den istifa tepkisi: Siyasi istikrar korunmalı Clinton: Türkiye'siz bir Avrupa düşünemiyorum TÜSİAD: Başbakan'ın sağlığı devlet meselesi Rekabette iki sıra daha düştük AB: Kıbrıs müzakerelerine karışmayız Cem: AB'den iltimas beklemiyoruz |
|||
TÜSİAD tarafından hazırlanan Yeni Rekabet Stratejileri ve Türk Sanayisi başlıklı rapor, düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna açıklandı. Özilhan, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, Türkiyenin yoğun ve hareketli gündeminin her dakika yeni gelişmelere sahne olduğu bugünlerde dikkatleri başka konulara yoğunlaştırmanın zor olduğunu bildiğini, ancak kısa bir süre için de olsa Türkiyenin geleceğini ilgilendiren önemli bir konuyu gündeme getirmek isediklerini söyledi. Özilhan: Seçim kararı alınacaksa, hemen alınsın 21. yüzyılın, ulusal ekonomilerin uluslararası nitelik kazanarak yeniden şekillendiği bir yüzyıl olarak başladığını, artarak sürecek olan bu dinamiğin başlıca itici gücünün her geçen gün artan uluslararası ticaret olduğunu vurgulayan Özilhan, uluslararası ticaret kurallarının serbestleşmesi, doğrudan yatırımların önündeki engellerin büyük ölçüde kalkması, ulaşım maliyetindeki düşüşler, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin işdünyası için ülke sınırlarını gün geçtikçe ortadan kaldırdığına dikkati çekti. Şirketlerin üretim teknolojilerini seçerken, yatırımlarını yaparken, mal ve hizmetlerini satacakları pazarları saptarken, artık daha geniş bir coğrafi alanı gözönünde bulundurduklarını anlatan Özilhan, bu gelişmelere bağlı olarak dünya ticaretinin başta sanayi malları olmak üzere son yıllarda sürekli olarak üretimden daha hızlı arttığını ifade eti. Özilhan, 1990-1999 döneminde dünya üretimi yüzde 2.5 artarken uluslararası ticaretteki artış yüzde 6.9 olmuştur dedi. Özilhan, sözlerini şöyle sürdürdü: BÖLGESEL TİCARİ YAPILANMALAR İş dünyası bu yeni duruma ayak uydurmaya çalışırken, ülke bazında ve küresel bazda ekonomi politikalarının serbestleştirilmesi ve uyumlaştırılması da, kaçınılmaz olarak gündeme gelmektedir. Zira bu yöndeki düzenlemeler ticaretin serbestleşmesi, uluslararası mal ve hizmet ticaretini kısıtlayıcı ulusal mevzuatın yeniden ele alınması, özelleştirme, fikri hakların korunması, yatırımların uluslararası kurallara bağlanması ve rekabet politikaları gibi alanlardaki küresel uyumlaştırma çabalarına katkıda bulunacaktır. Uluslararası ticaretin giderek serbestleşmesinin yanı sıra dünyada gözlemlenen diğer bir gelişmenin de hızla artan bölgeselleşme dinamikleri olduğunu belirten Özilhan, ülkelerin coğrafi, tarihsel ve kültürel yakınlıklarından dolayı kurdukları bölgesel ticari yapılanmaların, uluslararası ticaretin büyük bir bölümünün bölge içi ticaret şeklinde gerçekleştirilmesi sonucunu doğurduğunu söyledi. Özilhan, her ne kadar uluslararası ticaretin serbestleşmesinde önemli gelişmeler ortaya çıkmışsa da, ticaret artışında bölgesel bloklar içindeki ticaret artışının payının unutulmamaması gerektiğini ifade etti. Özilhan, devamla şöyle dedi: AB ÜYELİĞİ REKABET GÜCÜNÜ ARTIRACAK AB, bu tip gelişmelerin en iyi örneklerinden birini teşkil etmektedir. Türkiye de tarihsel, coğrafi ve ekonomik bağlarla zaten içiçe olduğu ABye tam üyeliğini gerçekleştirerek dünyanın bu en önemli siyasi ve ekonomik bloğunun bir parçası olarak, hem ekonomik ve siyasi istikrarını garanti altına alacak hem de karar mekanizmalarında yerini alarak kendi çıkarlarını daha iyi savunma olanağı bulacaktır. TÜSİAD, AB üyeliğinin Türk sanayisinin rekabet gücüne olumlu katkılarda bulunacağını uzun zamandan beri savunuyor. Aynı şekilde Gümrük Birliği de başta otomotiv olmak üzere bazı sektörlere rekabet gücünü gözle görülür şekilde artırmıştır. Gelişmiş, çağdaş bir refah toplumu olma yolunda sanayileşmenin önemini gözardı etmemek gerektiğini vurgulayan Özilhan, mevcut durumda, Türkiyede kamu yönetimi ile sanayi politikalarının birbirlerini olumsuz yönde etkilediklerinin görülmekte olduğunu kaydetti. Tuncay Özilhan, sanayileşmenin sağlam temeller üzerine inşa edilebilmesi için sanayileşme politikalarının küresel ekonominin gerçeklerinin göz önüne alınarak saptanması, toplumun eğitim düzeyinin yükseltilmesi, rekabet ortamını sağlayacak hukuksal alt yapının oluşturulması ve istikrar ortamının sürekliliğinin sağlanması gerektiğini belirtti. Özilhan, Türk sanayisinin rekabet gücünü artması, AB üyeliğine hazırlanan Türkiyenin üyelik sonrasında ABye uyumunun kolaylaşması ve sektörlerin rekabet koşuluna rahatça ayak uydurabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır diye konuştu. Köklü yapılanma projesi Yeni Rekabet Stratejileri ve Türk Sanayisi başlıklı raporda, Türkiyenin, bir taraftan eksikliklerini giderirken, diğer taraftan geleceği kazanmasını sağlayacak köklü bir yeniden yapılanma projesini de gerçekleştirmek zorunda olduğu belirtildi. Prof. Dr. İbrahim Kavrakoğlunun yönetiminde Dr. Melike Balkır ve Dr. Süleyman Gedik tarafından hazırlanan rapor, uluslararası rekabet olgusuna makro açıdan yaklaşarak rekabet stratejilerinin Türk sanayisine etkilerini içeriyor. Raporun kamuoyuna sunumu nedeniyle düzenlenen toplantıda konuşan Kavrakoğlu, sanayi üretimi ile milli gelir arasında önemli bir ilişki olduğuna dikkat çekerek, Türkiyenin sanayiden vazgeçerek refah toplumunu yaratması henüz mümkün değil dedi. Kavrakoğlu, Türkiyenin gelecekte, 30-40 yıl içinde, sanayiden vazgeçerek kalkınmasının mümkün olmadığını kaydederek, Sanayi kar etmeyen bir sanayi. O yüzden Türkiye, bir sıçrama yapacaksa ürünlerinin mahiyetini değiştirmek zorunda. Türkiyenin ucuz ürünlere dayalı olarak kalkınması mümkün değil diye konuştu. Türkiyede araştırma-geliştirme (ar-ge) yapılması gerektiğini belirten Kavrakoğlu, bu konuda kamu yönetimine büyük sorumluluklar düştüğünü söyledi. Kavrakoğlu, Türkiyenin bilinçli bir şekilde bilgi içerikli ürünleri üretmesi ve bilgi toplumuna geçmesi gerektiğini ifade etti. Kavrakoğlu, dış yatırımcıların Türkiyeye gelmesiyle ihtiyaç duyulan sermaye girişinin sağlanmış olacağını belirterek, Bugün yaşadığımız krizler, sanayiyi, rekabeti 2. plana atmamız ve katma değerli ürünler yaratamamızdan kaynaklanıyor dedi. Dr. Melike Balkır da, Türkiyenin sanayi rekabetindeki sıralamasının her geçen yıl aşağılara düştüğünü bildirdi. TÜSİADın hazırladığı Yeni Rekabet Stratejileri ve Türk Sanayisi başlıklı raporda, geride bırakılan 10 yılın ekonomik performansının, beklentileri karşılamamanın da ötesinde, derin krizlerin yaşandığı bir dönem olarak hatırlanacağı vurgulandı. Türkiyenin son dönemde içte ve dışta pek çok siyasi ve ekonomik sorun ile baş etmek zorunda kaldığı ifade edilen raporda, Türkiyenin tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişi tamamlayamadan, dünya genelinde yaşanan teknoloji devrimi ve küreselleşme akımına da hazırlıksız yakalandığı belirtildi. Raporda, Türkiye, bilgisayarlaşma, iletişim, araştırma-geliştirme, nitelikli insan gücü, bilgi yoğun ürün ve hizmet üretimi, eğitim kurumlarının nitelik ve niceliği, geleceği hazırlamakla yükümlü kurumları ile bir bütün olarak değerlendirildiğinde, dünya ortalamalarının altında kalmış durumdadır. Oysa ülkeler ve kuruluşlar arasındaki mevcut rekabetin önümüzdeki yıllarda daha da keskinleşeceği görülüyor denildi. Sanayileşmek ve teknoloji devrimi içinde yer alabilmenin geniş çaplı bir dönüşümü gerektirdiği belirtilen raporda, şu görüşlere yer verildi: Her ne kadar lokomotif görevini üstlenmiş olsa da sanayi kesiminin tek başına büyük dönüşümün bütününü üstlenmesi mümkün görünmüyor. Ancak köklü bir sanayileşme atılımı ile gerçekleşebilecek bir sıçrama, tüm kesimlerin ortak ve kararlı çabasını gerekli kılıyor. 21. yüzyıl büyük tehditler içerdiği kadar önemli fırsatları da beraberinde getiriyor. Günümüzün ve geleceğin teknolojileri girişimciliğe ve genç bir nüfusa prim sağlıyor. Bu özelliklere sahip olan Türkiye elindeki kaynakları doğru yönlendirir, genç nüfusunun ve stratejik konumunun avantajlarını değerlendirmeyi başarabilirse ekonomik kalkınması ivme kazanabilir. REKABET İÇİN OLMAZSA OLMAZ KOŞUL Bu dönüşümü gerçekleştirmek için sanayi kesiminin atması gereken ciddi adımlar olduğu kadar, kamu kesiminin de gündeme getirmesi gereken idari ve mali reformlar bulunduğu dile getirilen raporda, Serbest rekabete dayalı, hakkaniyetli ve fırsat eşitliği sağlayan ekonomik ve sosyal ortam, çağdaş dünyanın temel şartı olduğu kadar uluslararası rekabet için de olmazsa olmuz koşuldur denildi. Raporda, bu koşulun yerine getirilmesinin sadece sanayiyi ya da ekonomiyi değil, toplumun tümünü kapsayan bir hukuk devletinin tesis edilmesi ile mümkün olabileceği ifade edilerek, şunlar kaydedildi: Bu toplumsal yapılanma projesi, sadece kurumların ve bireylerin dönüşümü ile sınırlı kalmamalıdır. Sanayi şirketlerinin büyük çoğunluğu küresel rekabete hazırlıksızdır. Mevcut sektörler muhafaza edilseler de, ürettikleri ürün ve hizmetlere çok daha fazla katma değer ilave etmeleri gereği açıktır. Katma değer ilavesi ise ancak bilginin ürüne dönüşmesi ile mümkün olabilmektedir. Bu amaç doğrultusunda da yapılması gerekenler uzun bir liste oluşturmaktadır. Türkiye, bir taraftan eksikliklerinin giderirken, diğer taraftan geleceği kazanmasını sağlayacak köklü bir yeniden yapılanma projesini de gerçekleştirmek zorundadır. Birini yaparken diğerini ertelemesi, içinde yer almayı hayal ettiği ileri toplulukla arasındaki farkın daha da büyümesine yol açacaktır. Raporun sonuç bölümünde de, Türkiyenin sanayileşmek zorunda olduğu ifade edilerek, Bu temel tercih yapılmış gibi görünüyorsa da, gerçekler sanayileşme ivmesinin kaybolduğunu, hatta kimi alanlarda gerilediğini göstermektedir. Sanayi toplumuna geçiş sadece sanayinin iradesi ile başarılamaz. Toplumun eğitim seviyesinin geliştirilmesi, sanayinin rahatça rekabet edebileceği pazar ekonomisinin hukuk düzeninin oluşturulması, kamu yönetiminin güven verici bir istikrar ortamı yaratması da son derece önemlidir denildi. Türk sanayisinin düşük performansının bağlı olduğu nedenlerin de açıklandığı raporda, şöyle denildi: Bugün gelinen noktada hastalık sadece sanayi, finans hatta ekonominin bütünü ile sınırlı değildir, vücudun tümünü sarmıştır. Kamu kaynakları hileli ihaleler, yapılmamış ihracatlar, geri dönüşsüz krediler, popülist harcamalar, gereksiz kadrolar gibi sayısız suistimalle israf edilirken, yaygın bir şekilde içi boşaltılan bankalar da bir diğer kambur oluşturmuştur. Bizim devletçi pazar ekonomisi olarak adlandırdığımız yapıda devletin, gerek yolsuzluk ekonomisini sürdürmesi, gerekse her türlü ekonomik müdahalelerden arındırılamayan, rant dağıtımını ve paylaşımını sürekli gündemde tulan bir yaklaşım izlemek suretiyle Türkiyenin rekabetçiliğini azaltması ve gelir seviyesinin düşük kalmasına yol açması söz konusudur. Raporda, Dünya Rekabet Yıllığına göre rekabetçilik sıralamasında 1997 yılında 35. sırada olan Türkiye, geçen yıl 44. sıraya geriledi. Küresel Rekabet Raporuna göre de, Türkiye büyüme açısından rekabetçilik sıralamasında önceki yıl 39 olan sırasını geçen yıl 54e düşürdü, genel rekabetçilik sıralamasında da, 33e geriledi. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||