Home page
Haber Menüsü


Ümit Sezgin
Yazara e-mail göndermek için fotoğrafa tıklayınız.
 
Şenol Güneş, Hakan’ı kurtarmak zonrunda
 
Hakan Şükür konusunda tam bir Türk işi dram yaşıyoruz. Akılcılıktan yoksun romantik tavırlar, iyi niyetle atılmış riskli adımlar, bir zamanların kahramanını bugün neredeyse haine çevirdi.
 
Ankara
NTV-MSNBC
 
24 Haziran—  Kendisine yönelik tüm eleştirilere Hakan Şükür’le cevap verme umuduna sarılan Şenol Güneş, en büyük kötülüğü yine Hakan Şükür’e yaptı. Şimdi Güneş’in atabileceği son bir romantik adım kaldı, Hakan’ı Brezilya maçının ilk 11’ine almak. Cesaret edebilir mi?

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Yine ulusal hastalığımız nüksetti; dünyanın en büyük dört takımı arasına girebilmenin keyfini doyasıya yaşayamıyoruz. Özellikle futbol tutkunları, yıllarca Milli Takımı büyük bir tutkuyla destekleyenler, bir dönemlerin kahramanı Hakan Şükür’ün yaşadığı dram nedeniyle yarı final keyfini buruk yaşayabiliyorlar.
       Fenerbahçe’yle yatıp kalkan, hiç bir dönem Hakan Şükür’ü kral ya da büyük golcü olarak görmeyen, ama milli forma altındaki başarılarını da inkar etmeyen, bu satırların yazarı için bile bu böyle. Yarı final keyfi derinlerdeki bir Hakan Şükür sızısıyla gölgelendi.
       İşin kolayı Hakan Şükür’e ve Şenol Güneş’e delice öfkelenmek, “Hepsinin gözlerinden öpüyorum, Hakan hariç” diyen nefret dolu satırlar karalamak. Oysa benim duygularım öfkeden çok üzüntü olduğu için farklı şeyler düşünmeye çalışıyorum.
       Öncelikle “Neden böyle oldu?” sorusuna kafa yoruyorum. “Neden Şenol Güneş, Hakan Şükür’e bu kötülüğü yaptı, bir kahramanı bir zavallıya çevirdi?”
       Tüm yaşananlar tek bir cevaba işaret ediyor; “romantizm ve yetersizlik”.
       
ÖNCE ŞENOL GÜNEŞ
       Şurası açık, net, sarih, ayan-beyan; kimse Şenol Güneş’in iyi niyetinden şüphe edemez. Elbette Güneş Türkiye’nin çok başarılı olmasını istiyordu, elbette tüm oyuncularının tek tek yıldızlaşmasını arzu ediyordu, ve tabii elbette Hakan Şükür’ün eski krallık günlerine dönmesini diliyordu.
       Ama istemek yetmiyor; gerçekci olmak, başarının temel fiziki koşullarının var olup olmadığını iyi tahlil etmek gerekiyor.
       İkinci İtalya macerasında da istediği hedeflere ulaşamayan Hakan Şükür’ün Dünya Kupası karşılaşmalarında Türkiye’nin yükünü taşıyacak form ve kapasitede olmadığını daha hazırlık döneminde tespit etmek Şenol Güneş’in temel göreviydi.
       Profesyonelliğin gereği buydu. Bu gerçeği göremeden, kozları Hakan Şükür’ün krallık günlerine döneceği umuduna oynamak ve takımı bu umut doğrultusunda kurgulamak, en temelde Hakan Şükür’e yapılan en büyük haksızlıktı.
       Hakan Şükür, ne yazık ki hepimizin gözleri önünde kaldıramayacağı bu yükün altında ezildi.
       Şenol Güneş elbette bunu Hakan Şükür’ü ezmek için yapmadı. Son derece duygusal bir kararla, Hollywood filmlerinin klasik mucizelerinden birini yaratabilme umuduna düştü.
       Hani hep seyrederiz; eski parlak günlerinden uzaklaşan oyuncu takımının en kritik maçında görev alır, müthiş bir performans gösterip takımını zafere taşır ve eski günlerine döner. Bu riskli kararı alan hocası da kendisine yönelik tüm eleştirilere verdiği bu cevapla kariyerini bir üst basamağa taşır.
       Daha pek çok detayla süslenebilecek bu senaryoyu Güneş-Şükür ikilisi dünya kupası karşılaşmalarında hayata geçirebileceklerini sandılar. Başarsalardı, Hakan eski günlerine dönmüş olacak, İtalyanlara gerekli cevap verilecek ve Şenol Güneş de kendisine karşı ittifak oluşturan medyaya haddini bildirmiş olacaktı.
       
TAKIM RUHU YANLIŞ OLUŞTU
       Plan kağıt üzerinde iyiydi de, final fena halde romantikti. Üstelik bu plana bir de büyük hata eklendi; Bütün takım aynı havaya sokuldu, aynı mesaj verildi; “Türk medyası bize karşı.”
       Oysa bu kesinlikle yanlıştı. Bir kere medyanın önemli bölümünün karşı çıktığı Türk Milli Takımı veya bu takıma seçilen oyuncular değil, bizatihi teknik direktör Şenol Güneş ve ısrarla onu destekleyen Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’du.
       Ayrıca ilk maçlardan sonra yapılan eleştiriler de Şenol Güneş’e, Hakan Şükür’e yönelikti. Örneğin Hasan Şaş’a dönük, Rüştü Rençber’e yönelik aleyhte tek bir satır, tek bir sözcük yoktu. Ancak Hasan da Rüştü de yaptıkları açıklamalarda sanki kendileri eleştirilmiş gibi öfke kusuyorlardı. Tüm futbolcular aynı şeyi söylüyorlardı; “Bizi eleştirenler hakettikleri cevabı alacaklar.”
       Bu bir takım ruhunun oluştuğunun göstergesiydi ama özü itibariyle hatalı ve tehlikeliydi. Belli ki Ulusoy, Güneş ve Hakan Şükür kendilerine yönelik eleştirileri tüm takıma yansıtmış, onları bu yöntemle motive etmişlerdi. Türk basınına yansıyan Cuma namazı tartışmalarını da bu amaçla kullandıklarına hiç şüphe yok.
       Hakan Şükür’ün Çin galibiyetinden sonra Türk basınına “kıskananlar çatlasın” mesajını gönderirken yüzündeki nefret ifadesi, futbolcuların soyunma odasında aynı nakaratı koro halinde söyledikleri haberi bu motivasyonun en iyi kanıtıydı.
       Takım ruhu yaratmak önemliydi de, yanlış motivasyon hedefi seçmek riskliydi.
       Bunu bilerek yaptıklarını düşünmek istemiyorum. Ulusoy-Güneş ikilisinin mesleki hırslarına, Hakan Şükür’ün etrafında birleşen “inançlılar” ekibinin futbol dışı amaçlarının eklendiğine inanmak
       istemiyorum.


       İyi niyetli olduklarını ama hata yaptıklarını kabul ediyorum. Bu kabul çerçevesinde yazıyorum. Aslında Hakan Şükür, Senegal maçında Hasan Şaş’ın verdiği pasta topu istoplamak yerine dokunmayı akıl edebilseydi, plan hedefine ulaşacaktı. Maçtan sonra Hakan Şükür bu kez en kibar ihtimalle çığlık çığlığa “kıskananlar çatır çatır çatlasın” diye haykıracaktı. Şenol Güneş, “Beni beğenmeyenler utansın” havasına girecekti.
       Olmadı, olamazdı da. Çünkü Hakan Şükür eski günlerine dönmeye ne ruhen ne de fiziken hazır değildi. Futbol ilahları da, Japonya’da, Kore’de kılınan Cuma namazları da Hakan Şükür’ü kurtarmaya yetmedi.
       Keşke yetseydi; Türkiye yarı finale İlhan Mansız’ın değil, Hakan Şükür’ün golüyle çıksaydı. Böylece bir dönemlerin kralı bugünün “öfke ve nefret hedefi” haline gelmezdi. İlhan Mansız’ın önünde kahraman olabileceği uzun yıllar var, ama belki de bu Hakan Şükür’ün katıldığı son dünya kupası.
       Peki Hakan Şükür kurtulur mu? Zor, çok zor. Ağzıyla kuş tutması ama daha önemlisi kendisine bu fırsatın tanınması lazım. Yani bunca baskıya ve eleştiriye rağmen Brezilya maçının ilk 11’ine konması lazım.
       Ulusoy-Güneş ikilisi buna cesaret edebilir mi? Eğer Hollywood mucizesine gerçekten ve iyi niyetle inanıyorlarsa, Hakan Şükür’e yaptıkları kötülüğün vicdan azabını çekiyorlarsa bu riski almak, Hakan’ı en azından bir 45 dakika sahaya sürmek zorundalar.
       Ya maçı bu nedenle kaybedersek ne olur? Türk milleti kendilerini affeder mi? Kim ne der bilmem ama ben affederim. Çünkü benim açımdan iyi niyetlerini ispatlamış olurlar. Hem bakarsınız futbol ilahları bu kez Şükür’e yardım eder.
       

Ümit SEZGİN / CNBC-e Ankara Haber Müdürü
       
 
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları