Konu:
Tecavüz, Cinayet ve Afla Tahliye
Konuklar: Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk
Bölüm Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ferit Hakan Baykal, Hollanda Radyosu
Türkçe Servisi Hande Altaner ve NTV Strasbourg Muhabiri Kayhan Karaca
Oğuz Haksever:
Valeria Kozlova, Marijke Van Dijk, Haneke Sweep ve Suzanne Kranenburg.
İkisi maktul, ikisi ise mağdur dört kadın. Hayatta olanların ve ölenlerin
yakınlarının 7 yıl önce Alanya'da meydana gelen bir olaydan ötürü çok
kötü anıları var. Şimdi bugünlerde bu tatsız anılar tazeleniyor. Ve öfkeyle
karışık bu anılar tazelenirken son gelişmeyle yeniden kabaran duygulara
şaşkınlık da ekleniyor. Çünkü iki kadını tecavüz ederek öldürmekten iki
kadına da tecavüz etmekten mahkum 4 suçludan biri af uygulamasıyla cezaevinden
tahliye edilmiş bulunuyor. Maktul marijke Van Dijk ve mağdureler Haneke
Sweep ve Suzanne Kranenburg'un ülkesi Hollanda'da kamuoyu bu meseleyle
çok ama çok yakından ilgileniyor ve milli maç heyecanından sıyrılıp gündemin
öteki maddelerine yönelen Yakın Plan konuyu irdelemeye karar veriyor.
İyi akşamlar. Alanya'da 1995 yılında meydana gelen cinayet ve tecavüz
olaylarının suçlularından birinin afla salıverilmesini ve bu gelişmenin
olası sonuçlarını Yakın Plan'a alıyoruz. Ve işe bir zamanlar Türkiye'de
ve Hollanda'da günlerce konuşulan olayları hatırlayarak ve bugünkü gelişmelerini
anlatarak başlıyoruz...
"Tarih: 23
Mayıs 1995. Yer: Alanya. Dolmuşçuluk yapan Hakan Karayavuz o gün arkadaşları
Gazi Köleoğlu, Ali Akyüz, Yusuf Çağlayan ve Abdullah Yönet'le birlikte
Alanya sokaklarında geziyordu. Karayavuz 4 arkadaşıyla birlikte yolda
gördükleri 21 yaşındaki Rus turist Valerya Kotslova'yı minibüse alarak
Asmaca Köyü'ne kaçırdı. Burada 5 kişi sırayla genç kıza tecavüz etti.
Sonra da başını taşla ezerek öldürdüler... Tarih: 24 Mayıs 1995. Yani
olaydan bir gün sonra. Yer yine Alanya. 5 kişi minibüsle yine sokaklarda
gezerken üç turisti durakta beklerken gördüler. Marili Vandiyk, Hanake
Adrigem ve Suzan Krananburg adlı Hollandalı kadın turistleri de minibüse
alarak Kuşyuvası mevkine kaçırdılar. Beş arkadaş burada üç turiste de
tecavüz edip birini uçuruma yuvarladı. Diğer ikisinin boğazını keserek
hareket halindeki minibüsten attılar. Adrigem ve Krananburg şans eseri
kurtularak ilçeye ulaşmayı başardı. Vandiyk ise uçurumun kenarında ölü
bulundu. Kurtulan turistlerin verdiği eşkal üzerine Hakan Karayavuz yakalandı.
Alanya'daki duruşmalara mağdur olan Hollandalı turisterle birlikte çok
sayıda Hollandalı basın mensubu da katıldı. Zaman zaman gergin anlar da
yaşandı mahkemede. Ve sonunda Karayavuz üç yılı hücre cezası olmak üzere,
86 yıl 45 gün hapis cezasına, diğerleri de 36'şar yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Ancak yapılan itiraz üzerine Yargıtay verilen cezaları az bularak yeniden
yargılamaya karar verdi. Ve sonuçta Hakan Karayavuz 17 ayrı suçtan, ilk
üç yılı hücre hapsi olmak üzere 137 yıl 107 ay ağır hapis cezasına çarptırıldı.
Köleoğlu'na da yine 17 ayrı suçtan ilk 30 ayı hücre hapsi olmak üzere
140 yıl 99 ay ağır hapis cezası verildi. Diğer iki suçlunun cezaları da
36 yıl hapse çevrildi. Ve tarih: 23 Mayıs 2002 yani tecavüz ve cinayet
olaylarından tam 7 yıl sonra. Yer: Hatay E Tipi Kapalı Cezaevi. Hakan
Karayavuz 4758 sayılı cezaların ertelenmesi yasasından yani aftan yararlanarak
serbest bırakıldı. Karayavuz tahliye olur olmaz Alanya'ya gitti. Ve diğer
arkadaşlarının da tahliye olması için dilekçe verdi. Ancak kabul edilmedi.
Hakan Karayavuz artık halkın arasındaydı. Sokaklarda plajlarda rahatça
dolaşıyordu. Karayavuz'un tahliyesi Alanya halkını da tedirgin etti. Ancak
asıl şoku mağdur olan Hollandalılar yaşadı. Hanake Adrigem ve Suzan Krananburg,
Karayavuz'un serbest bırakılmasına inanamadılar. Hollanda basını ve Hollanda
Dışışleri Bakanlığı olayı araştırmaya başladı. Mağdurlar ve aileleri olayı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi plotformuna taşımayı bile düşündüklerini
söylediler. Hollanda cephesinde bunlar yaşanırken Türkiye'de de Karayavuz'un
tahliyesinde hata olduğu tartışmaları başladı. Alanya Belediye Başkanı
Avukat Hasan Sipahioğlu yasa gereği Karayavuz'un yedi yıl daha hapis yatması
gerektiğini söyledi. Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk de "hesaplamada
bir yanlışlık olduğu görüşü var. Sonucunu bekliyoruz" dedi. Adalet
Bakanlığı inceleme için Karayavuz'un dosyasını istemişti. Ancak Hatay
Başsavcısı Mehmet Ağırman"yanlışlık olsaydı tahliyesi mahkemeden
dönerdi" açıklamasını yaptı. Ve Hakan Karayavuz geçtiğimiz gün karakola
götürülerek iki gün orada tutuldu. Gazetelere yansıyan haberlere göre
Alanya Cumhuriyet Başsavcısı Selami Hatipoğlu tahliyeye itiraz edeceklerini
söylüyordu. Karayavuz dün serbest bırakıldı. Ancak bugün tekrar gözaltına
alındı. Bazı kişilere ölüm tehdidinde bulunduğu iddiasıyla verilen şikayet
üzerine kardeşi Gökhan Karayavuz da emniyete götürüldü. Emniyete girişlerinde
Hakan Karayavuz Hollandalı basın mensuplarına, kerdeşi de bir kameramana
saldırdı. Karayavuz kardeşler daha sonra sağlık kontrolünden geçirilmek
üzere hastaneye götürüldü. Hakan Karayavuz mağdur Hollandalılar'ı suçlayan
açıklamalarda bulundu. Hollandalı turistlerin kendisine zorla içki içirdiğini,
sarhoş olunca da hiçbirşeyi hatırlamadığını iddia etti..."
Oğuz Haksever:
Suç ortağı arkadaşlarıyla Alanya Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden yargılandıktan
sonra 17 Ocak 1998 günü 17 ayrı suçtan, toplam 137 yıl 107 ay ağır hapis
cezasına çarptırılan Hakan Karayavuz, af uygulamasıyla serbest bırakılıyor
ve anladığımız kadarıyla, bu gelişmeyi duyan Hollanda kamuoyu "böyle
bir şey nasıl olur?" diye soruyor. Yakın Plan da tepkileri almak
üzere Hollanda'ya bağlanıyor. Hollanda'dan bir meslektaşımız da telefon
hattında bulunuyor. Hollanda Radyosu Türkçe Servisi'nden Hande Altaner.
Hande iyi akşamlar.
Hande Altaner:
İyi akşamlar.
Oğuz Haksever:
Hollanda kamuoyunun duygu ve düşünceleri ne yönde? Gazeteler ne yazıyor,
eğer konuşuluyorsa radyo televizyonlarda hangi görüşler öne çıkıyor?
Hande Altaner:
Hollanda kamuoyu çok duygusal bir durumda, aynı zamanda medya da.
Bu şekilde büyük bir cinayet ve tecavüz olaylarından sonra bu şekilde
aftan yararlanıp dışarıya çıkarılmasını anlayamıyorlar ve çok duygusal
yönde protestolar var.
Oğuz Haksever:
Anlıyorum. Meselenin orda yavaş yavaş bir milli davaya gittiği yolunda
da birtakım bilgiler var.
Hande Altaner:
Tabiki çok farklı fikirler var. Aynı zamanda Çarşamba günü Veliaht
Prens ve eşi İstanbul'a gelecekler, bunun yapılıp yapılmaması veyahut
da izyaretin gerçekleşip gerçekleşmemesi konusunda da tereddütler vardı.
Zannedersem gelecekler. Milletvekillerinden bir kısmı, çoğunluğu olumlu
bakıyorlar gelmesi konusunda. Oldukça duygusallar..
Oğuz Haksever:
Hande, Kuşyuvası cinayeti diye bilinen olayın Hollandalı mağdurları
ya da maktulun yakınları AİHM'ye başvuracaklar diye bazı haberler var.
Size de ulaştı mı bu yönde bilgiler?
Hande Altaner:
Evet evet bize de ulaştı, bu konu gündemde.
Oğuz Haksever:
Pekala çok teşekkür ediyoruz..
Hande Altaner:
Rica ederim, iyi günler.
Oğuz Haksever:
Kuşyuvası olayının AİHM'ye taşınması olasılığı, af yasasının aslında
iyice kördüğüm olması anlamına gelebilir. Çünkü eğer mahkeme bu davayı
ele almaya karar verirse, Türkiye'den de çok sayıda başvuru olabilir ve
iş çok daha karmaşık hale gelebilir. Ve programda sıra mahkumun salıverilmesinin
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürülmesi olasılığı üzerinde durmaya
geliyor. Bunun için de önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kentine,
Strasbourg'a bağlanmak gerekiyor. Arkadaşımız Kayhan Karaca, derlediği
bilgilerden çıkardığı notlarla telefon hattında bulunuyor. Kayhan, görüşmeler
yaptın fikirler aldın. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi çevreleri diyelim,
ne diyorlar? Mağdurların ve maktul yakınlarının af uygulamasına karşı
dava açmaları mümkün mü sana iletilen görüşlere göre?
Kayhan Karaca:
Oğuz Haksever, her şeyden önce af kanunu üzerine AİHM'ye Türkiye'den
daha önce şikayetler geldi. Ancak bu şikayetlerin hepsi af kanunlarından
yararlanamayanlar tarafından yapılmış şikayetlerdi. Strasbourg yargıçları,
af kanunlarının devletlerin yetkisinde olduğunu gerekçe göstererek aftan
yararlanamayanların başvurularını bugüne kadar sistematik olarak geri
çevirdi. Alanya olayında ise değişik bir tabloyla karşı karşıyayız. Burda
fa kanununa bir tepki söz konusu. AİHM'ye bugüne kadar buna benzer bir
şikayet başvurusu yapılmış değil. Ancak daha AİHM 1998'de reforma edilmeden,
yani iki aşamalı bir mahkeme olarak çalışırken, başvuruları ilk aşamada
inceleyen Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'nun suçları cezalaştırma ve cezasızlık
kavramları üzerine alınmış kararları var. Bugün Strasbourg'da görüştüğüm
AİHM yargıçları herhangi bir af veya ceza kanununun cezasızlık yaratması
halinde cezanın caydırıcılık unsurunu yitirebileceğini söylediler. Hukuk
jargonuyla devletin pozitif yükümlülüğünden söz ettiler. Yani devletin
ceza işlevleri cezalandırmakla yükümlü olduğuna işaret ettiler. Yargıçların
ifadelerinden bu konunun yoruma tamamen açık olduğu izlenimini edindim.
Affa sıcak bakan veya benimsemeyen yargıçlar da var. Fakat içtihatlarla
işleyen Strasbourg mahkemesinde af kanunlarıyla ilgili spesifik bir karar
yok. Artı AİHM yargıçları Alanya olayını kesinlikle bilmiyorlar ve kendileriyle
konuşmamda her şikayet başvurusunun özel incelenmesi gerektiğini ısrarla
vurguladılar. Konuya ilişkin olarak olası bir başvuru metni önlerine gelmeden
herhangi bir yorumda bulunamayacaklarını söylediler. Sonuç olarak şayet
konu Strasbourg'a getirilirse gördüğüm kadarıyla tamamen yoruma açık.
Fakat titizlikle ve olası sonuçları dikkate alınarak incelenecek bir dava
olur kanısındayım. Belki bunu söyleyerek risk almış olacağım ama eğer
AİHM'yi tanıyan deneyimli bir hukukçu kadrosu tarafından makul bir çerçeveye
oturtulacak bir şikayet başvurusunun Strasbourg mahkemesi tarafından kabul
görebileceğini zannediyorum. Kabul sonrası elbette her şey davalı ve davacı
tarafların sunacağı tezlere bağlı. Davanın olası sonucu hakkında ise tahminde
bulunmak için bugünkü şartlarda mümkün değil.
Oğuz Haksever:
Kayhan, programda Hollanda'ya bağlandığımızda son gelişmenin orada
yavaş yavaş bir milli meseleye dönüştüğünün işaretlerini aldık. Dava kabul
edilirse bu kez Hollanda'nın devlet olarak devreye girmesi sözkonusu olabilir
mi? Hatıralarını yokladığında buna ne yanıt verirsin?
Kayhan Karaca:
Elbette, madem hatıralardan bahsettiniz, iki yıl önce Strasbourg'da
AİHM'de bu Hollanda'da yaşayan bir Türk vatandaşının Hollanda devletine
karşı açtığı bir davadan söz etmek mümkün. Hollanda hükümeti olası bir
davaya taraf olabilir. Yani vatandaşının, vatandaşlarını AİHM'de unutmayabilir,
bundan iki yıl önce Hollanda'da yaşayan bir Türk vatandaşı, Hollanda polisi
tarafından gözaltına alınırken tartaklanmış ve gözaltında tutulduğu hücrede
hayatını yitirmişti. Söz konusu Türk vatandaşının ailesi Strasbourg'da
Hollanda devletinden ölen aile bireyinin yaşama hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle
davacı olmuştu. Türk hükümeti de bu davada Hollandalı Türk ailenin yanında
taraf olmuştu, kendisine her türlü desteği sağlamıştı. Hollanda bu davanın
sonunda polisin hata ve ihmalini kabullendi, AİHM'de Türk vatandaşının
yaşama hakkını ihlalden hüküm giymemek için davacı aileyle dostane çözüme
gitti ve kendilerine yüklü bir tazminat ödemeyi kabul etti.
Oğuz Haksever:
Kayhan Karaca, çok teşekkür ediyoruz. Ve bu kez milletler arası hukukun
meseleye bakışını öğrenmeye çalışıyoruz. Ve Marmara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Milletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Ferit Hakan
Baykal'a bağlanıyoruz. Sayın Baykal iyi akşamlar efendim.
Ferit Hakan Baykal:
İyi akşamlar efendim.
Oğuz Haksever:
Ne dersiniz, sizce mümkün mü Hollandalılar'ın Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'ne başvurmaları ya da mahkemenin böyle bir başvuruyu kabul etmesi?
Ferit Hakan Baykal:
Şimdi efendim şöyle cevap vermek lazım, mahkemeye başvurmak mümkün.
Ama mahkemeden bir sonuç almaları mümkün değil. Başvuru serbestisi var
biliyorsunuz. Ama bu başvuru sonuçlanması için sözleşmeden kaynaklanan
bir hakkın ihlal edilmiş olması lazım. Şimdi burda yaşam hakkı ihlal edilmiş
Hollandalı olan kişilerin. Ama Türkiye burada üzerine düşeni yapmış. Yargılama
yapılmış, mahkumiyet verilmiş kısa sürede, 137 yıl hapis cezası verilmiş.
Dolayısıyla bu konuda herhangi bir sorun yok, yargılamanın adil yapıldığı
konusunda da bir sorun yok. Ama sonradan çıkartılan bir af yasasıyla,
daha doğrusu infaz yasasına ilişkin yapılan bir değişiklikle bu kişi serbest
bırakılmış. Tabi bu cezaların etkinliği açısından tartışılacak bir şey
ama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ihlal kapsamında bir şey yok. Dolayısıyla
bundan bir sonuç çıkması mümkün değil. Ancak burda Avrupa'nın şu mesajı
alması lazım, şimdi ölüm cezasının kaldırılması için Türkiye'ye yapılan
bir baskı var, bizim siyasilerimizin de bu konuda bir çabaları var kaldırmak
için. İşte Türkiye'de ölüm cezasının kaldırılmaması ve gerektiğinde de
infaz edilmesinin tipik örneği bu dava. Yani kimsenin başına böyle bir
şey gelsin istenmez. Ama bu tip şeylerde şimdi bir de bu yasalarda yapılan
değişikliklerle, geçici aflarla kişilerin serbest bırakılması toplumdaki
kişilerin adalete olan inancı tamamen sarsacak. Ve bu kişiler belki büyük
ihtimalle tekrar suç işleyecekler. Yalnız bir boyutu da bilmekte fayda
var. Bu alınan ceza, mesela bu tahliye edildiğinde tamamen ortadan kalkmış
değil. Şartla salıveriliyor. Yani belirli bir dönem içerisinde tekrar
suç işlerlerse bu infazları tekrar yerine getirilecek. Bu boyutunu da
bilmek lazım. Dolayısıyla böyle baktığımızda Avrupa'nın yapabileceği fazla
bir şey yok. Ama ben şunu söylemek istiyorum, bu ölüm cezasının Türkiye
açısından kesinlikle kaldırılmaması gerekiyor, özellikle bu tip adi suçlarda
ve infazların da yapılması gerekiyor. Bu belki benim açımdan aşırı bir
görüş gibi gelebilir. Ama bizim toplumumuzun salgıladığı hukuk esas olsa,
yani hukukumuz ithal olmasa bunun sonucunun bu olması lazım. Yoksa suç
oranları da çok artacak, bunu beraberce izleyeceğiz.
Oğuz Haksever:
Anlıyorum ama tabi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bir tarafta...
Ferit Hakan Baykal:
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tabiki yaşam hakkını ihlal ettiğinizde
sizi sorumlu tutar. Ama buna karşı şimdi Türkiye'nin durumana bakarsak
yargılama yapılmış, kısa sürede bitirilmiş, 137 yıl da ceza verilmiş.
Ancak tabi bu kadar kısa sürede bu kadar ceza almış ve böyle ağır bir
suç işlemiş kişinin tahliye edilmesi cezaların etkinliği açısından tartışılacak
bir şey. Bugüne kadar da AİHM'nin buna ilişkin verdiği bir karar yok.
Yani bunu da yaşam hakkının ihlali yönünde değerlendirir mi? Bana göre
zor. Ama tabi Türkiye olunca bir tarafta belki olabilir, kararlar biraz
siyasi oluyor o zaman biliyorsunuz.
Oğuz Haksever:
Arkadaşımız Kayhan Karaca'nın orda derlediği birtakım bilgilerde bu
caydırıcılık meselesi ve devletin pozitif yükümlülüğü...
Ferit Hakan Baykal:
Bu doğrudur, bakın bu doğru hatta Türk vatandaşları da burda bizler
de bu konuda belki tedbir alabiliriz, hükümete müracaat edebiliriz. Bu
affın belki kaldırılması ya da değişik uygulanması için talepte bulunabiliriz,
devleti sorumlu tutabiliriz. Yani bu yollar denenebilir. İdari dava konusu
da yapılabilir. O davalara karşı eğer orda bir sonuç alınamazsa belki
o zaman İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitme imkanı olabilir. Yani bu zorlanabilir,
bunu Hollandalılar da yapabilir. Yani onlar da eşit şekilde müracaatta
bulunabilirler. Bu boyuttan götürebilirler.
Oğuz Haksever:
Peki efendim çok teşekkür ediyoruz.
Ferit Hakan Baykal:
Rica ederim efendim, ben teşekkür ederim.
Oğuz Haksever:
Böylelikle Strasbourg'tan aldığımız bilgilerin de yabana atılmayacak
bilgiler olduğu da ortaya çıkıyor. Bir başvuru olabilir, eğer bu konuda
olursa bu başvuru da kabul edilebilir. Kuşyuvası cinayeti ve tecavüzleri
olayını Yakın Plan'a aldık efendim, bu olayın sanıklarından, mahkumlarından
bir tanesi serbest, af uygulamasıyla ve bunun uluslararası hukuku da ilgilendiren
boyutları olabilir. Yeniden görüşmek üzere, hoşçakalın...
|