Home page
Haber Menüsü


Huysuz, zeki ve komik: Woody Allen
Sıradışı yönetmen, bugün başlayacak Cannes Film Festivali’nin açılış konuğu.
NTV-MSNBC
    15 Mayıs—  Festivallerden ve ödül törenlerinden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışan Woody Allen bu tavrından vazgeçti. Yönetmenin son çalışması ‘Hollywood Ending’ bu yılki festivalin açılış filmi. Yazar, yönetmen, oyuncu, yapımcı, müzisyen, kısaca çok yönlü sanatçı, hâlâ kendisi için filmler yapmaya devam ediyor.  

   
 
       
    MSNBC News 55. Cannes Film Festivali
MSNBC News Woody Allen Cannes'a katılıyor
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 

       Woody Allen 1 Aralık 1935’de, Allan Stewart Koniserberg ismiyle, Brooklyn, New York’ta doğdu. 20. yüzyılın dahisi olarak anılan sanatçı 17 yaşından bu yana çok sevdiği çizgi film kahramanı Woody Woodpecker’dan aldığı “Woody” adını kullanıyor. Henüz 15 yaşındayken gazete köşeleri için minik espriler yazmaya başlayan Allen’ın sinemayla ilk ciddi tanışması New York Üniversitesi sinema programına katılarak gerçekleşti.
       
       New York University’de aldığı eğitim yapımcılık dersinden kalmasıyla son buldu. Okuldan ayrılmaya karar veren Allen, David Alber adlı bir komedyen için haftada 20 dolar karşılığında yazmaya başladı. Bu şekilde de başarılarla dolu komedyenlik kariyeri başlamış oldu. “Your Show of Shows” ekibine ‘gag’ (durum komedileri ve espri) yazarı olarak katıldı. Ed Sullivan, Sid Caesar ve Art Carney gibi TV starları için komik malzemeler üretir. 1961 yılında Yahudi bakış açısına sahip isyankar bir mizah anlayışı yaratır. Kısa sürede kendi yazdıklarını kendi stand-up show’larında oynamaya başlar ve adından sözettirmeyi başarır.
       Allen, 1965’te Clive Donner’ın “What’s New, Pussycat” adlı filminde senaryo yazarı ve oyuncu olarak sinemaya ilk adımını atar. Bir yıl sonrasında film yapımcılığına girişmiştir bile... Kısa bir Japon casusluk öyküsünden uyarladığı son derece eğlenceli “What’s Up, Tiger Lily?”nin yapımcılığını, senaryo yazarlığını, yönetmenliğini, kurgusunu üstlenir ve tabii rol alır. 1967’de çevrilen James Bond parodisi “Casino Royale”de de senaryo yazarı ve oyuncu olarak yer almasıyla birlikte sinema tarihinin en başarılı ve sıradışı kariyerlerinden biri başlamıştır artık...
       

       Woody Allen, Orson Welles ve Alfred Hitchcock gibi filmlerinin tüm kademelerinde aktif olarak rol almayı tercih eden, bu yanıyla da Fransızca da “auteur” olarak adlandırılan gruba girmeyi başaran bir avuç Amerikalı film yapımcısından biri.
       70’li yıllarla birlikte komedi türünü yeniden tanımlayan ve kişisel komplekslerle örülmüş sofistike hikayleriyle sanat, din ve aşk konularına can alıcı noktalardan parmak basan Allen, ister komedi ister drama türünde olsun son derece kişisel filmler yapmasıyla tanınıyor. Hemen hemen tüm eserlerinde zihnini sürekli meşgul eden kavramlara mutlaka değiniyor ve bu kavramları kendi kaygılarından oluşan bir süzgeçten geçirerek hatta yeniden anlamlandırarak sinemaseverlere sunuyor.
       
       İtiraflar, zayıflıklar, bireysel kaygılar ve de en önemlisi paranoyaya kadar varan hedefsiz korkulara acımasızca saldıran ve onları seyirciye deşifre eden bir sinemacı olarak sivrilen Allen’ın komedileri vurucu, dramaları ise detaycı özellikler taşıyor. Fiziksel güzelliğe karşı özlemini, geleneksel maçoluk duygusunu, entelektüel ve profesyonel açıdan neleri onayladığını ve bilgisini filmlerinde açıkça ifade ediyor. Yahudi olmasıyla ilgili saplantıları ve psikiyatrinin güvenli kollarına sığınma isteğinin yanısıra Amerikan popüler-kültürünün önemli figürlerinden birisi olan Allen’ın filmlerinin en klasik unsurları, siyah üzerine beyaz ve sade karakterlerle işlenmiş jenerik, fonda sürekli çalan caz müziği, yalın bir anlatım ve New York’lu nevrotik bireylerdir.
       1966 yılında Allen’ın “Don’t Drink the Water” adlı oyunu Broadway’de sahnelenir. 1969’da CBS TV için iki kısa film yapar. Bunlardan biri Charles Chaplin’in ünlü filmi “City Lights”ın bir parodisi olan “Cupid’s Shaft”, diğeri ise Allen’ın bir hahamı canlandırdığı “Pygmalion” uyarlamasıdır. Fakat aynı yılın daha önemli olayı “Take the Money and Run”dır. Allen’ın yazıp, yönetip, başrolünü oynadığı bu gangster filmleri parodisi büyük ses getirir.


       
       Ardından 1971’de siyaseti ve medyayı eleştirdiği “Bananas”, 1972’de ise cinsellik üzerine birbirinden komik hikayelerden oluşan “Everything You Always Wanted To Know About Sex (But Were Afraid To Ask)” filmleri gelir. İkincisinde, Allen’ın bir “sperm”i canlandırdığı bölüm absürd komedi tarihinin doruk noktalarından biridir. 1973’de, dondurulduktan 200 yıl sonra geleceğin Amerika’sında uyanan bir adamı canlandırdığı eşsiz komedi “Sleeper”ı yönetir ve başrolünü oynar.
       
       Allen, 1977 yılındaki filmi “Annie Hall” ile sinemasını bir adım öteye taşır. Sofistike bir komedi olan bu yapım en iyi film Oscar’ına layık görüldüğü gibi, Allen’a da en iyi yönetmen ve senaryo yazarı Oscar’larını kazandırır. Sanatçı daha sonra farklı dallarda defalarca Oscar’a aday gösterilecek ama ancak 1986 yılında en önemli filmlerinden biri olan “Hannah and Her Sisters” filminin senaryosuyla ödülü tekrar kucaklayabilecektir.
       
       Allen, filmleriyle olduğu kadar özel hayatıyla da sık sık gündeme gelen bir sanatçı... Mia Farrow ile evliliği, ondan boşanması, evlatlığı ile evlenmesi medyada oldukça fazla yer aldı. Aslında usta yönetmen, özel hayatının gizliliğine oldukça önem veren bir yapıya sahip.
Woody Allen ve Soon Yi

       
       Farrow’dan ayrılmaya çalıştığı olaylı döneme kadar medyada resminin çıkmaması için son derece dikkatli davranan, toplum içine fazla çıkmayan ve her türlü röportaj talebini geri çeviren bir tutum içerisinde olmuştu. Boşanma davası sırasında ise yakasını medyadan kurtarması mümkün olmadı. Çünkü boşanma nedenleri oldukça ilgi çekiciydi. Allen’ın, Farrow’un üvey kızı Soon-Yi Previn ile bir ilişkisi vardır. Zaten Farrow’dan boşandıktan sonra onunla evlenir.
       Ancak Amerika’da rahat edemeyen çift, bir süre sonra Londra’ya taşınırlar.
       Allen’ın bir başka ilginç özelliği ise yıllardır New York caz kulübünde haftada bir defa klarnet çalması. Londra’ya taşındıktan sonra ise bu hobisini nerede icra ediyor, bilemiyoruz.
       
       1966’dan bu yana, her yıl ortalama bir film çeken Woody Allen oyunculuk, yazarlık, yönetmenlik ve müzisyenlik arasında bir seçim yapması gerekirse hangisini yeğleyeceği sorulduğunda hiç duraksamadan “Müzisyenlik” diye cevap veriyor... “Ama çok küçük bir caz kulübünde veya yalnız çalmayı isterdim” diye de ilave ediyor. Klarinetiyle caz müziği yapmayı seven çok yönlü sanatçı, “Konser vermezdim, benden çok daha iyi çalan arkadaşlarımla müzik yapmayı yeğlerdim” diyor...


       
       
       
WOODY ANLATIYOR
       Woody Allen’ın bir keresinde, Los Angeles’ın tek kültürel öğretisinin ‘kırmızı ışık gördün mü sağa dön’ cümlesinden ibaret olduğunu söyler. Fakat yine de bu şehirde bulunan UCLA üniversitesinde senaryo yazımı ve film yapımı konularını içeren akademik bir söyleşiyi yönetmekten geri kalmaz. Salonu dolduran sinema öğrencileri, öğretmenleri ve sanatçının hayranları ise her zaman olduğu gibi yine kendisini hayranlıkla takip eder. Zamanında New York Üniversity’den atılmış bir öğrenci olan Allen için bu gerçekten büyük ve bir o kadar da ilginç bir gelişme... İşte bu söyleşi de Allen’ın söylediklerinden seçmeler:


       
       “İnsanlar filmlerimin hepsinin birbirinin aynı olduğunu düşünüyorlar ve ‘işte bir Woody Allen filmi daha’ diyorlar. Ama benim durduğum yerden onlar birbirlerinden çok farklı görünüyorlar. Belki de benzerliklerini ben göremiyorumdur. Çin mutfağında da yüzlerce farklı yemek çeşidi vardır ama bazı insanlar onu sadece ‘Çin mutfağı’ olarak görür”
       
       - Filmlerinizin DVD versiyonlarına ‘yönetmenin yorumu’ adı altında ilaveler yapmayı düşünüyor musunuz?
       
“Ben filmi yaparım, film oluşur, her şey sona erer. Eğer onu beğenirseniz beğenirsiniz, beğenmezseniz beğenmezsiniz. Hiçbir zaman ona ilave yapmayı düşünmem.”
       
       - Drama filmleriniz neden komediler kadar popüler değil?
       “Popüler değiller çünkü belki ben onları iyi yapamıyorum. Popüler değiller çünkü belki dramalar hiçbir zaman popüler olmadılar.”
       
       Allen’ın, “Annie Hall” ile en iyi kadın oyuncu Oscar’ını kazandırdığı Diane Keaton hakkındaki fikirleri ise şöyle:
       “Diane ile çalışmayı seviyorum çünkü aramızda özel bir kimyasal bağ olduğuna inanıyorum. Bence beraber çok komik oluyoruz çünkü onu çok iyi tanıyorum ve onun içindeki komiği ortaya çıkarmasını çok iyi biliyorum.”
       


        Kendi oyunculuğunuzu tarif eder misiniz?
       “Gerçekte ben bir aktör değilim. İnandırıcı bir şekilde canlandırabildiğim iki tip var. Bir entelektüel olarak inandırıcıyım, çünkü narin bir yapım var ve siyah çerçeveli büyük bir gözlük takıyorum. Böylece insanlar benim bir entelektüel olduğuma inanıyorlar. Aslında öyle değilim ama insanlar olduğuma inanıyorlar ve bu sayede o rolü oynayabiliyorum. Ayrıca alt sınıftan birini de canlandırabiliyorum çünkü bu bana çok daha yakın bir tip... Ben gerçekte de evde bira içip, spagetti yerken televizyondaki beysbol veya boks maçını seyreden biriyim. Aslında inandırıcı şekilde canlandırabildiğim üçüncü bir şey daha varsa o da ‘sperm’.”
       
       Oyunculuk ve yönetmenlik arasında ne gibi farklar var?
       
“Yıllar önce Jerry Lewis’e, yönettiği bir filmde oynamamanın en iyi yanının ne olduğunu sormuştum. O da bana ‘traş olmak zorunda kalmıyorsun’ diye cevap vermişti. Ne demek istediğini çok iyi biliyorum. Soğuk sabahlarda kalkıp traş olup, New York’un dondurucu havasında mutlu bir insan gibi görünmek zorunda kalırsınız. Ama eğer sadece bir yönetmenseniz, kalkar, bir duş alır, işinize gider ve korkunç görünürsünüz. Öfke ise Kenneth Branagh veya Sean Penn’e transfer olur çünkü gelip bir şeyler yapmak zorunda olan onlardır.”
       
       1950’lerde atıldığı NYU üniversitesindeki sinema öğrencilerine yaptığı konuşmada bu ödüller hakkında düşündükleri hayli çarpıcı:
       “Bana NYU’dan veya başka üniversitelerden gelen onursal derece tekliflerini son derece ironik buluyorum ve hiçbirini kabul etmiyorum. Ben o dereceleri hak edecek bir şey yapmadım. Gereken eğitimin hiçbir kısmını almadım. Bunlar okulların halkla ilişkileri düşünerek verdikleri belgeler. Benim için de evime götürdükten bir hafta sonra kitaplığımın arkasına düşüp kaybolacak kağıt parçalarından başka bir şey ifade etmiyorlar.”
       
       
HOLLYWOOD ENDING
Hollywood Ending

       
       55. Cannes Film Festivali’nin açılış filmi olarak seçilen “Hollywood Ending” Woody Allen’ın tipik bir yapımı olarak tanıtılıyor. Yahudi asıllı yönetmen, Amerika’daki Yahudi lobilerinin Cannes’ı boykot edin çağrılarına kulağını tıkayıp, Fransa’daki yerini aldı bile.
       Hollywood Ending’de Allen’ın yanısıra Tea Leoni, Tiffani-Amber Thiessen, George Hamilton ve Treat Williams rol alıyor. Allen, filmde 1970’li ve 80’li yıllarda sinema dünyasının gözde yönetmenlerinden biriyken meslek kariyerinde zor bir dönemece giren ve sadece ticari televizyon dizileri çeken bir yönetmeni canlandırıyor. Val Vaxman (Woody Allen), 70’ler ve 80’lerde yıldızı parlamış fakat sonraları TV reklamları yöneten emektar bir yönetmendir. Sonunda onu tekrar hakettiği yere getirecek film projesi teklif edilir. Fakat psikolojik sebeplerden geçici körlük oluşur Vaxman’da. Projeyi kaçırmamak için arkadaşlarının da yardımıyla stüdyo yöneticilerini kandırarak filmi kör olarak yönetmeye başlar.
       
       
 
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları