|
2002 elemelerine gelinceye değin, sadece bir yenilgiyle geçen serüvenlerini bugünlerde mumla arıyor, Brezilyalı futbolseverler. O zaman (1994 elemelerinde) Bolivya deplasmanında aldıkları tek yenilgiden duydukları utancı La Paz şehrinin yüksek rakımına bağlayarak ve suçu Carlos Alberto Parreiranın üzerine atarak hafifletmeye çalışıyorlardı. Peki ya bugün? Bugün 2002 Dünya Kupasına giden yolda, 15 ay içinde 6 yenilgi birden almış olmalarını neye bağlamalılar? Gerçi eleme maçlarının koşulları eskisine göre çok farklı; örneğin ilk kez bu kupa için 10 Güney Amerika takımı aynı grupta mücadele etti ama, bu gerçek, bir zamanlar Latin Amerikada herkesi dize getiren Brezilya futbolunun artık dizlerinin üzerinde duramaz hale gelmiş olmasını açıklamak için yeterli sebep değil. 4 hoca değiştirmiş olmaları, hocaların hemen her maçta farklı 11 sahaya sürmüş olmaları da Brezilyalı futbolseverleri gerekçeler konusunda tatmin etmeye yetmiyor. Otoriteler, işkence gibiydi dedikleri 15 aylık serüvende futbolcuların ulusal maç zaferi konusunda heves, ihtiras ve mutluluktan yoksun olduklarını, adeta birer hayalet gibi oynadıklarını iddia ediyorlar. Bu kötü gidişat karşısında ülke futbolunun geleceğinden ümidini yitirmeye başlayan, maçlardan sonra samba yapamaz hale gelen futbolseverler ise Venezuella karşısında aldıkları 3-0lık galibiyetle, son anda da olsa finallere katılma hakkını kazanınca, derin bir oh! çekip belki de bir müddet daha futbolun afyonluğuna yenik düşeceklerdi. Ne de olsa, Brezilya finallerdeydi ve hazırlık dönemi iyi geçirilirse yine favoriler arasında baş köşeye kurulabilirdi. Ama birileri, bir süredir dünyanın birçok yerinde güzel ve temiz futbolun altını fitillemeye çalışan ve sonunda Brezilyaya da sıçrayan perde arkasındaki güçlerin ardına gizlendikleri perdeyi aralamaya karar verdi. Geçtiğimiz yılın sonlarıydı, Venezuella maçının üzerinden henüz 3 hafta geçmişti ki, Brezilya futbolu bu kez yeşil sahaların dışında, başkentteki parlemento binasında belki de tarihinin en kritik maçına çağrılıyordu! Senatör Alvaro Dias, Brezilya Futbol Federasyonu (BFF) aleyhinde, organizasyon bozukluğu, anarşi, yetkinsizlik, sahtekarlık ve vatan hainliği gibi suçlardan yargılanmak üzere soruşturma başlatmaya karar verdi. Senatonun 12 kişiden oluşan komitesi, hazırlanmış olan 1,129 sayfalık raporu okuyup, içinde Brezilya futbolunun en tepe yöneticilerinden oluşan 17 kişinin de adının karıştığı (hedef alınan bu kişilerin başında da BFFnun Başkanı Ricardo Teixeira gelmekte) iddiaların yargıya havale edilip suç duyurusunda bulunulması konusunda karar verecekti. Basın ve halk, Dünya Kupası öncesinde alınacak bu kararın ne doğrultuda olacağını merakla bekliyordu. Naif futbolseverlerin gönlünde, Brezilya futbolunun temizlenmesi, eski saf ve güzel günlerine dönmesi için bu dava bir umut ışığıydı. Neyse ki komite, bu ışığı söndürmedi; üyeler 12de 12 oyla davanın açılmasına karar verdiler. Başta Teixeira olmak üzere Brezilya futbolunu yöneten kişilerin mali konularda futbol federasyonunun görevlerini ve yetkilerini istismar ettiklerine dair ortaya atılan iddiaların en ilginci, 1998 Dünya Kupası finalinin bir gece öncesinde yaşananlarla ilgili. Hatırlarsınız, Paristeki finalde Brezilya Fransa ile oynamış 3-0 kaybederek ikincilikle yetinmişti. Her ne kadar, o maçtan birkaç yıl sonra bile Ronaldoya, neden kaybettikleri sorulduğunda, biraz sinirlenerek şu cevabı verse de: Neden mi kaybettik? Çünkü 3 gole izin verdik; çünkü kaybettik işte! basına sızan bilgilere dayanılarak ortaya atılan iddiaya göre Ronaldonun bu tepkisi, aslında bir şeyleri gizlemek kaygısından kaynaklanmakta. O zaman, henüz 21 yaşında olan genç yıldız, kupa serüveninin ve finalin stresinden olsa gerek, maçtan bir gün önce otel odasında uyurken birden titremeye başlar. Oda arkadaşları durumu farkettiğinde Ronaldo kriz halindedir ve ağzından köpükler saçmaktadır. Cesar Sampaio, Ronaldonun dilini çekerek ilk müdaheleyi yapar ve Ronaldonun hayata dönmesini sağlar. Ronaldo uyandığında normale dönmüş gözükür ama olaya tanık olan takım arkadaşları finale sayılı saatler kala adeta şoktadır. Hikayenin bundan sonrası futbol endüstrisinin git gide arsızlaşan çarkının nasıl döndüğünü hiç bilmeyenler için tam bir komplo teorisini andırabilir ama iddia şu: Ertesi gün iyi olduğunu söyleyen Ronaldo aslında oynayacak durumda değildir fakat Brezilya takımına ve özellikle de o zamana kadar iki kez FİFA tarafından dünyada Yılın Futbolcusu seçilen Ronaldoya milyonlarca dolar yatırım yapan sponsor Nike şirketi onun finalde mutlaka oynaması için baskı yapar. Dünya Kupasındaki pazarlama faaliyetlerinin bütçesi şaşmamalıdır! Ronaldonun maçtan 40 dakika önce iyi olduğunu ve oynamak istediğini söylemesi BFFnun bu iddiaları reddetmedeki dayanağıdır ama Brezilya halkının içine kurt düşmüştür artık. Onlara göre, federasyonlarının çokuluslu şirketlerle işbirliği yapar hale gelmesi ülke futbolunun geri gitmesinde baş rolü oynamaktadır. Nitekim, 1998 Dünya Kupası finalinden 6 ay sonra basına sızdırılan Nike ve BFF arasındaki sponsorluk sözleşmesinin maddeleri bu tarz şüpheleri ve yukarıdaki komplo teorisini destekler niteliktedir: 1996 yılında imzalanan sözleşmeye göre: BFFna 10 yıl için 160 milyon dolar ödemeyi kabul eden Nikeın buna karşılık isteklerinin başında bu süre içinde Brezilya Milli Takımına 50 kez özel maç yapma şartı gelmektedir. Üstelik, sözleşme şartlarına, bu özel maçlarda en az 8 as oyuncunun sahada yer alması koşulunu da dahil ettirmişlerdir. Bu sözleşmeye konu 160 milyon dolar, BFFnun tarihinde elde ettiği en yüksek rakam olsa da, federasyonun bütçesi açık vermeye başlamıştır. Bunun da sorumlusu olarak başkan Teixeira ve arkadaşları gösterilmektedir; çünkü harcamalar, son dört yılda %55lerden %37lere inmiş olmasına rağmen federasyon üyelerinin maaşları aynı dönemde %300 artmıştır! Teixeira, bir gün senatoda yargılanacağını pek düşünmemiş olmalı ki, bu arada federasyonun düzenlediği yemekli, içkili resepsiyonları kendisine ait bar ve restoranlara yönlendirmekte, kafilenin yaptığı bütün seyahatlerin organizasyonunu yakın arkadaşının seyahat acentası üzerinden geçirmektedir. Bir iddaya göre, Brezilya Milli Takımının sadece 2000 yılında yaptığı uçuşlar için ödenen 15 milyon dolarla Avrupadan Avustralyaya 1600 kez hem de first class uçabilmek mümkündür! Bugün gelinen nokta, aslında Brezilyadan çok uzakta yaşayan bizlerin bile futbol sevgisini bulandıracak niteliktedir. Çünkü işin içine her futbol tutkununun rüyalarını süsleyen Pele de çekilmiş gözükmektedir. Biz, tüm zamanların en iyi futbolcusu seçilen Siyah İncinin, bu etiket için kokaine yenik düşmüş Maradona ile aynı kürsüye layık görülmesine dahi bozuladuralım, görünen o ki Pele de başka bir şeye, paraya yenik düşmektedir. Brezilyada 1995ten 1998e kadar Spor Bakanlığı yapan Pelenin o günlerde kamu önünde savunduğu şey şuydu: Futbol daha şeffaf bir yapıya kavuşturulmalı ve ahlaki değerlere ağırlık verilmeli. Hazin olan ise aynı Pelenin BFF aleyhine oluşturulan kampanyaların en yoğun olduğu 2001in son aylarında, o zamana kadar bir düşman gibi davrandığı Teixeira ile birden bire adeta can ciğer dost olması, kamerlar önünde sarmaş dolaş pozlar vermeye başlamasıdır. Pelenin yakın arkadaşları bile şokta olduklarını ve Brezilyalı bir TV sunucusu olan Jose Trajanonun şu sözlerine katıldıklarını söylemektedirler: Pele, ruhunu şeytana satttı. O artık futboldan değil, paradan ilham almaktadır. Bütün bu sevimsiz iddialardan sonra Brezilya senatosunun almış olduğu soruşturma kararının neticesini merakla bekliyor olmamız lazım. Global köyümüzün öbür ucunda olanlara banane deyip geçmek artık mümkün değil. Her türlü endüstriyel nimetin er ya da geç Türkiyeye geleceğini biliyoruz. Futbol endüstrisi de bu son gelişmelerini(!) zamanı geldiğinde ülkemize kaydıracaktır nasıl olsa. Pardon yani! Bu yazı hazırlandığında, henüz, ligimizdeki şaibe söylentileri ortaya atılmamıştı ki! | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||