|
|
4 Temmuz Doğumuyla Hindistanın bağımsızlığına tanık olan roman kahramanı Salim Sina, bize biraz da bizim hüzünlü hikâyemizi anlatıyor doğrusunu söylemek gerekirse. Üstelik, lüzumsuz gerekçe ve bahanelerle hayli ihmal edip yazıya-yabana terkettiğimiz o içli hikâyemizi. |
TARİH TEREDDÜTTEN İBARETTİR... |
||||
Geceyarısı Çocukları / Salman Rüshdie / Roman / Çeviren: Aslı Biçen, Metis Yayınları, 496 sayfa
|
Anlatılan senin hikâyen Eşber, bunu kabul et artık! Bunun için isminin Salim Sina olması gerekmiyor. Hatta 15 Ağustos 1947 tarihinde, koca bir ülke bağımsızlığına kavuşurken Bombayda doğmuş olman da gerekmiyor. Ama anlatılan senin hikâyen! İnanmazsın kulak ver kendi hikâyene: Herkes nefesini tutmuştu. Pencerenin dışında havai fişekler ve kalabalıklar vardı. Bir iki saniye sonra babam ayak başparmağını kırdı ama onun başına gelen kaza, karanlığa boğulmuş o anda benim payıma düşenin yanında hiç kalırdı; çünkü o vurdumduymaz kutlama saatlerinin esrarlı zorbalıkları yüzünden ben garip bir biçimde tarihe kelepçelenmiştim, kaderim kopmazcasına ülkemin kaderine zincirlenmişti. Ülkesinin kaderine zincirlenmiş insanlar birbirine benzediğini sen de bilirsin Eşber. Onları Hindistanda da, İngilterede de, Güney Afrikada da ve hatta Türkiyede de gözbebeklerine düşmüş keskin dolunaylardan tanıyabilirsin. İşte öylesine omuzlarına çökmüş bir yitik yaşantı dolanır sanki gün ışığına çıkartmaya ürktükleri kılcal damarlarında. DİNLE NEYDEN Kİ HİKÂYET ETME DE... Kulaklarını gökyüzüne çevir de dinle: ...Bir Keşmir sabahı dedem Adem Aziz namaz kılmaya çalışırken burnunu kırağıdan sertleşmiş bir toprak çıkıntısına çarptı. Sol burun deliğinden çıkan üç damla kan sabah ayazında anında sertleşip seccadenin üzerine dökülerek gözlerinin önünde yakuta dönüştü. Kafasını tekrar dikleştirecek kadar doğrulduğunda gözlerine dolan yaşların da donduğunu fark etti ve kibirle gözlerindeki elmasları silerken bir daha ne bir insan ne de bir tanrı için yeri öpmemeye karar verdi. Ama bu karar içinde bir delik, derinlerdeki bir bölmede bir boşluk yarattı ve onu kadınlarla tarihe karşı savunmasız bıraktı. Salim Sinanın dedesi Adem Azizin Keşmiri, senin Sarıkamışındır Eşber. Senin Sarıkamışın, Fildişi Sahillerinde cesetleri kıyıya vurmuş esmer tenli Dominiquelerin Fransız telâşlarındaki Yeni Sahrası. Ruanda kıyıları kadın ve çocuk cesetleri yüzünden günlerce kızıla çaldığında ise acele ve eksik bir gülümsemeyle bir Yemen edinmiştin Sarıkamışı bir kenara koyarak. Kesretle zulmetin kar karanlık iklimlerinde geziniyordun bir yandan da dudaklarındaki Birinci cigarasını yadırgayıp çiğneyerek. Ülkenin kaderine perçinlenmişliğin kadar koyu bir gölgesi yoktu alnına düşen perçemlerin. Salim Sina ise küçücük bir çocuktu işte, düşüp düşüp dizlerini kanatan. Sen o saatlerinde ömürlerin aynalara dönüp bakmıyordun bile. KUTSAL İSYAN Ama bu senin hikâyen Eşber. Dinlemekten başka bir şey gelmez elinden şimdilik. Şimdilik? Öyleyse dinle: ... Amritsarda Mahatmanın soylu planı çarpıtılıyor. Dükkânlar kepenklerini indirmiş, tren istasyonu kapalı ama ayaklanan kitleler onları yağmalıyor. Doktor Aziz, elinde deri çantası sokaklarda, mümkün olduğunca yardım etmeye çalışıyor. Ezilmiş gövdeler düştükleri yerde bırakılmış. Yaraları sarıyor, bol bol Merkürokrom sürüyor, ilaç yaraları olduğundan da kanlı gösterse bile en azından dezenfekte ediyor. Hayır, Çalıkuşunun Feridesini veya Kiralık Konakın Senihasını hatırlamanın yeri değil henüz. İngiliz Hasta filmindeki Juliet Binoche görüntülerini de geriye itebilirsin biraz daha ama Huzurun sonlarında Mümtaza, Artık elimdesin! diyen doktoru ihmal edemezsin herhalde. Ülkelerinin kaderine yargılı olanların yargılandığı bir yeryüzünde, çatık kaşlarının kıyısından kırlangıçlar geçse de nafile. Salim Sina, altıyüzotuzmilyon insanın kanatlarına karanfil taktığını düşünürken de aynı düşü görüyordu çünkü. YOLLARIN SONU Dinle, yüreğini yeryüzüne, bilincini gökyüzüne âşina kılan Eşber, Salim Sinayı dinle: Evet beni çiğneyecekler, sayılar üzerimden geçecek bir iki üç, dört yüz milyon beş yüz altı, beni sessiz toz zerreciklerine çevirecekler, tıpkı zaman içinde oğlum olmayan oğlumu, onun oğlu olmayan oğlunu ve onun oğlu olmayan oğlunu ezip geçecekleri gibi, ta ki bin birinci nesle kadar ta ki bin bir geceyarısı korkunç yetilerini dağıtana ve bin bir çocuk ölene kadar çünkü geceyarısı çocuklarının ayrıcalıkları ve lanetleri çağlarının hem efendileri hem de kurbanı olmaktır, kendilerinden vazgeçip kalabalıkların imha edici girdabına çekilmek ve yaşarken bulamadıkları huzuru ölürken de bulamamaktır. Bu son değil, bu sadece bir başlangıç Eşber. Üstelik, senin hikâyenin başlangıcı... | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||