Home page

Haber Menüsü


e-posta göndermek için resmin üzerine tıklayın.
 
AB, Türkiye, Cem, Ulusoy, Galatasaray, Roma, Trabzon ve ...evet... Mussolini
 
Yanıtları veremez, ya da “kıvırır”sak, o zaman bırakın Türkiye’yi , Avrupa’yı, Dünya Şampiyonu bile olsanız, madalyalarınızın bir gazoz kapağı kadar değeri kalmaz.
 
Londra
NTV-MSNBC
 
15 Mart—  Meseleyi, “Sen Galatasaraylısın, ben Beşiktaşlıyım, o Trabzonlu, sen mi daha milliyetçisin, ben mi daha fazla milli davaya bağlıyım ?” gibi ucuz, doğulu, düzeysiz ve kısır çerçeveye hapsetmeden ele alalım. Öncelikle de, kimsenin tartışmadığı ve tartışmaya niyetinin de olmadığı gerçekleri anımsatarak başlayalım, ardından da uzayda asılı kalan soruları sorarak noktalayalım:

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 
       Gerçek 1
: Türkiye liglerinin en iyi futbol oynayan takımı olmasa da, Avrupa maçlarında bir başka anlayışla sahaya çıkan Galatasaray, 5 maçta 5 beraberlik alıp 5 puan toplayarak, öteki takımların da en iyisinin 7 puan toplayabilmesi sayesinde, Şampiyonlar Ligi B Grubu’nda iddiasını sürdürmektedir.
       Gerçek 2 : Bu konumu itibarı ile, halen grubunda 3’ncü sırada olmasına rağmen, son maçta bile alacağı sonuçla çeyrek finale çıkabilme şansını elinde tutması başarıdır.
       Gerçek 3 : Barcelona ile yapılacak son maç, bu açıdan Galatasaray için önemli bir dönem noktasıdır ve kazanılması halinde ikinci kez aynı Türk takımı bu başarıyı elde etmiş olacaktır.
       Gerçek 4 : Bu başarının getireceği “ülke puanları”, kuşkusuz gelecek sezon Avrupa’ya çıkacak diğer Türk takımlarına da avantaj sağlayacaktır.
       Gerçek 5 : Galatasaray’ın son maçında Roma Olimpiyat Stadı’nda çıkan kavgalarda evsahibi takımın ve güvenlik kuvvetlerinin sergiledikleri davranış, misafirperverlik, sportmenlik ve daha da önemlisi uygarlık açısından utanç vericidir.
       Gerçek 6 : Bu olayların yarattığı hava, Galatasaraylı futbolcular üzerinde ciddi bir moral “dezavantaj” oluşturmuş ve hem zorlu bir maç ve “polis dayağı” nedeniyle fiziksel, hem de moral yorgunluk yaratmıştır.
       Gerçek : Yine bu olaylar, Galatasaray’ın bu hafta için, özellikle de Barcelona gibi hayati önemde bir maçın ertelenmesi talebinde bulunması için makul gerekçelerdir.
       
       Bu gerçeklere, hiçbir takımın taraftarı olmayı gerektirmeyen bir akl-ı selim çerçevesinde, herhalde kimsenin bir itirazı olamaz.
       Şimdi isterseniz, yine hiçbir takımın taraftarı olmayı gerektirmeyen ve bununla aklı ve mantığı esir almayan bir akl-ı selim çerçevesinde, aşağıdaki sorulara da yanıt arayalım :
       
       Soru 1 : Avrupa kupalarında olsun, ulusal liglerde olsun, müsabakaların adil bir ortamda gerçekleşmesi için, her aşamada, ama özellikle “kritik” aşamalarda, maçların bırakınız aynı günde, aynı saatlerde, hatta aynı dakikalarda oynanması kuralı var mıdır ?
       Soru 2 : Bu kural gereği, örneğin Şampiyonlar Ligi’nde tüm maçlar bizim gibi en Doğu’da yeralan ülkelerde olağanüstü geç saate rastlaması bile göze alınarak aynı dakikada (TSİ 21.45) başlatılmıyor mu ?
       Soru 3 : Türkiye Ligi’ndeki rekabet ve bu nedenle maçların oynanacağı gün ve saatler konusunda gösterilmesi gereken titizlik, Avrupa’dan daha “alt düzeyde” midir ?
       Soru 4 : Eğer daha az önemli ise, bunu böyle değerlendirdiği anlaşılan Futbol Federasyonu bu lige “Annenizin Ligi” muamelesi mi yapmaktadır ?
       Soru 5 : Bundan iki yıl önce, Şampiyonlar Ligi’nde aldığı 3 yenilgi, 1 galibiyet, 1 beraberlik yani toplam 4 puan ile son maçında (Barcelona deplasmanı) alacağı bir galibiyet ile çok “minimal” de olsa umut besleyen Beşiktaş, o maç öncesindeki Samsunspor maçının ertelenmesini istemiş midir ?
       Soru 6 : Beşiktaş’ın söz konusu talebine “Kitap diyor ki : Rakip takımın onayı olursa erteleriz” yanıtı verilmemiş midir ?
       Soru 7 : Rakip takım, yani Samsunspor onay vermeyince, “yapacak birşeyimiz yok..” denilmiş midir ?
       Soru 8 : Hatta, yine Beşiktaş ile gizli gizli veya açıktan “Yav, zaten Barcelona’yı yeneceğinizi mi sanıyorsunuz ? Her tarafınız dinlenmiş çıksanız ne olacak yani ?” diye alay edilmiş midir ?
       Soru 9 : Galatasaray’a gelince, başka bir yönetmelik ve başka bir kurallar dizini mi uygulanmaktadır ?
       Soru 10 : Galatasaray, Trabzon maçını oynamayıp kafaca ve vücutça dinlenmiş biçimde Barcelona önüne çıksa ve çeyrek finale ulaşsa, yani Avrupa’da başarılı olduğu zaman, belki “Türkiye Sizinle Gurur Duyacak !”tır ama, bunu “kuralların çiğnenmesi ve konumu tartışılır hale düşmesi pahasına” yapmaktan, kendileri gurur duyacak mıdır ?
       Soru 11 : Aynı Galatasaray, bu avantajın sağlanması nedeniyle ligde de Trabzon gibi zorlu bir deplasmanı “daha sakin bir dönemde” oynarak rakiplerine üstünlük sağlasa ve şampiyon olsa, bundan da aynı oranda “gurur” duyacak mıdır ?
       Soru 12 : Dışişleri Bakanımız Sayın İsmail Cem, daha önce başka takımlarımızın veya vatandaşlarımızın yurtdışında maruz kaldığı olaylarla ilgili TV canlı yayınlarında “Mussolini” feryatlı “Anti Faşist” demeçler vermiş midir ?
       Soru 13 : Yine, Sayın Cem “Dünyanın hangi ülkesinde polis insanlara bu kadar acımasızca coplarla saldırır ?” sorusunu sorduktan sonra, akşam eve gittiğinde kendi kendini ekranlarda seyredip utanmış mıdır ?
       Soru 14 : Bu soruya, elini vicdanına koyup kendisi (bir an için hasta Galatasaray taraftarı ve usta bir politikacı olduğunu unutup) samimi bir yanıt verebilir mi ?
       Soru 15 : Aynı Dışişleri Bakanı, Galatasaraylı futbolcular için gösterdiği hassasiyeti ve “şahin” tavrını örneğin, aynı gün Ramallah’daki İsrail işgal kuvvetlerinin saldırısı sırasında tank ateşinde mahsur kalan 2 Türk gazeteci için göstermiş midir ?
       Soru 16 : Haluk Ulusoy konusunda, hangi takımın taraftarı olursa olsun, Allahın bir tek kulu, bir tek futbolsever “tarafsız” diyebilir mi ?
       Soru 17 : Yukarıdaki onaltı soruya, “takım forması ve kaşkolunu çıkarıp” yanıt verebilir misiniz, lütfen ?
       
       Yanıtları veremez, ya da “kıvırır”sak, o zaman bırakın Türkiye’yi , Avrupa’yı, Dünya Şampiyonu bile olsanız, madalyalarınızın bir gazoz kapağı kadar değeri kalmaz. Fransız kültürü ve lisanı ile büyümüş Galatasaraylı dostlarımızın affına sığınarak Fransızca bir deyim ile bitirelim :
       
       “Bon Pour L’Orient”
       
Yani, “Şarklılar (Doğulular) için bu kadarı yeter..”, “Doğu için fazla bile..” veya “Şarklılara yeter de artar bile...” , “Doğulular, işte her işi bu kadar yaparlar...” gibi de çevirebilirsiniz..
       Ben Fransızca bilmiyorum ama bu lafı Galatasaray mezunu bir dostumdan öğrenmiştim.
       
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları